Ebu Ali Farmedi[ksa]altın silsilenin 8.halkası

dergah yolu

Asistan
Katılım
10 Şubat 2009
Mesajlar
216
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
EBU ALİ FARMEDİ (K.S.)



KÜNYESİ:

Tûsî, Fârmedi, Muhammed oğlu Fadıl’dır.

Yaşadığı devrin alimleri arasında bir tane idi. Zahiri ilimlerini evvela Nişabur’da Şeyh Ebû Said Ebû’l Hayr (Kuddise Sirrûhu)’dan sonra Üstad Ebû’l Kasım Kuşeyri Hazretleri’nden tahsil etmiştir.

Tasavvufta bağlılığı şu iki yoldadır: Biri büyük Şeyh Ebû-l Kâsım Gürgâni Tûsi, diğeri de Büyük Şeyh Ebû-l Hasen-i Harkani Hazretleri’dir. Haseni Harkani (Kuddise Sirrûhu)’ ye candan hizmet ederek hesapsız feyizlere müstağrak olmuştur.

Gençliğinin ilk yıllarında tasavvufa girişini şöyle anlatır.

O zamanlar Nişabur’da Sirâcân Medresesi’nde ilim talebi ile meşguldüm. İşittim ki:

Şeyh Ebu Said Ebû-l Hayr (Kuddise Sirrûhu) Mihene’den Nişabur’a gelip meclis kurmuş, halk, alimler ve ileri gelenler hepsi O’nun büyüklüğünü biliyor ve saygı duyuyordu. Pekçok kimse karşılamaya çıktı, aralarında Bende vardım. Mübarek yüzünü görünce O’na aşık oldum tasavvuf ehli büyüklere karşı muhabbetim çok arttı. O’nun sohbetlerine iştirak etmeye başladım.

Bir gün, medresedeki yerimde oturmuştum. Şeyhin yüzünü görmek arzusu içime düştü. Hemen dışarı çıktım etrafa bakındım ki Ebû’l Hayr (Kuddise Sirrûhu) büyük bir cemaatle bir yere gidiyordu, kendimde olmadan peşlerine takıldım.

Şeyh Efendi bir yere girdi, bizde girdik. Ben bir köşeye oturdum. Ebû’l Hayr (Kuddise Sirrûhu) Beni görmüyordu.

Bir müddet kendi hallerinde meşgul oldular. Şeyh Efendi hoş bir hale geçti. Vecd hali zahir oldu. O halde iken kaftanını yırttı. O hal geçince kaftanı üzerinden çıkardı yere bıraktı.

Mecliste bulunanlar yırtılan parçalara ayırıp, dağıtması için Şeyh Efendi’den rica ettiler. Bu parçalardan işlemeli olan kolun -yenkısmını ayırıp;

-Ey Ebu Ali Tûsi neredesin? dedi. Ben kendi kendime beni tanımaz bilmez, herhalde müridlerinden ismi Ali olan birini çağırıyor diyerek cevap vermedim. Bir daha seslendi yine cevap vermedim. Üçüncüsünde cemaat bana dedi ki:

Şeyh Efendi Seni istiyor. Hemen huzuruna vardım. Şeyh Efendi o kolu astarı ile beraber bana verdi. Sonra şöyle dedi.

-”Sen bize bu astarla kol gibi yakınsın” Bu elbise parçasını alıp öptüm ve onu çok güzel bir yerde sakladım...

Bundan sonra devamlı Şeyh Efendi’nin huzurunda bulundum hizmet ettim. Bana çok faydalar ve aydınlık hasıl oldu. Pek çok manevi haller yüz gösterdi. Sonra Ebû Said Ebû’l Hayr Nişabur’dan ayrıldı. Ben Ebû-l Kasım Kuşeyri’nin yanında kaldım. Her ne hal zuhur etse O’na söylerdim. Fakat o bana: -“Git ey oğul ilim öğrenmekle meşgul ol” derdi. İki üç sene daha ilimle meşgûl oldum. Birgün kalemimi mürekkep hokkasına batırdım çıkarınca ak çıktı. Üçüncü defasında da kalemim divitten bembeyaz çıkınca bu hali Ebû’l Kasım Kuşeyri (Kuddise Sirrûhu)’ye anlattım. “Madem kalem senin elinden kaçıyor sende elini çek... İş üzerine git, muamele yolunu tut.

Bunun üzerine eşyayı medreseden aldım Hankâha, geçtim, dergâha yerleştim Kuşeyri’ nin hizmetinde bulundum.

Ebû Ali Faremedi (Kuddise Sirrûhu) gençliğinden beri hizmette bulunmuştu. Gittikçe aşk ve şevki arttığından üstazlarının müsadeleri ile diğer üstaza devam ederlerdi. Kendisine buyurulmadan gerekli mâkul iş leri gözetler, eda eder, böylece büyük teveccühlere mazhar olurdu.

Bir gün üstazı Ebû’l Kasım Kuşeyri (Kuddise Sirrûhu) boy abdesti almak üzere hücresinde yıkanırken bir kova su tedarik ederek, kapısının önüne koyar ve oradan sıvışır. Kuşeyri Hazretleri meğer böyle fazlaca bir suya ihtiyaç hissetmiş, çok memnun olur, suyu alır guslünü tamamlar Çıkınca:

Bu suyu kim getirdi? diye sorar.

Ebû Ali Fârmedi (Kuddise Sirrûhu) acaba edepsizlikmi ettim diyerek çekinir, fakat söylemek mecburiyetinde kalır. Bunun üzerine Kuşeyri (Kuddise Sirrûhu) der ki

-Ey Eba Ali! Yetmiş senede ihraz ettiğimiz mertebeleri, sen bir kova su ile kazandın. Hizmetindeki ferasetin seni daha çok yükseltecek oğlum. Allah (Celle Celalühû) Razı olsun... diye dua eder.

Bundan sonra bir müddet daha orada kalır. Kendisi anlatır:

-Bir gün bir hâl oldu kendinden geçti. Bu hal beni istila etti bu durumu üstazıma anlattığım zaman şöyle dedi:

-Ey Ebû Ali Benim yolum buraya kadardır. Bundan ötesini bilmem. Ben kendi kendime, Beni bundan daha yukarıya götürecek bir Pir gerektir, diye düşündün. Bir müddet daha kaldım bu hâl azalmadı daha da artınca müsade isteyip ayrıldım.

Şeyh Ebû’l Kasım Gürgâni (Kuddise Sirrûhu)’nin adını işitmiştim. Onun için Tus şehrine yollandım. Sordum yerini tarif ettiler gittim. Müridlerinden bir cemaatle mescidde oturuyordu. Ben iki rekât tahiyyat-ı mescid namazı kılıp huzuruna gittim. Şeyh başını aşağı indirmişti öne eğikti. Başını kaldırdı ve;

-”Gel ey Ebû Ali”

Gittim selâm verip oturdum başımdan geçenleri anlattım şöyle dedi:

-Bu işe girişin mübarek olsun. Şimdi bir dereceye erişmişsin; ama terbiye görürsen daha yüksek derecelere yükselirsin. içimden, benim Pirim budur dedim.

Onun yanında uzun süre kaldım çeşitli riyazatlarda bulundum. Beni Mihene’ye Ebû Said (Kuddise Sirrûhu)’e gönderdi.

Oraya gidince bana bir kez verip, duvarları silmemi söylediler. Duvarların tozunu sildim. Ebû Said (Kuddise Sirrûhu) dedi ki:

Ey Ebû Ali, bez ile duvarların tozunu sildiğin gibi ömür boyunca Allah (Celle Celalühû)’ın kullarının gönül duvarlarındaki masiyet tozunu söz bezi ile silersin” buyurdu. Ve şimdi çabuk ol Seni papağan gibi dile getirip konuşturacaklar dedi ve Beni geri gönderdi. Şeyh Ebû’l Kasım bundan sonra bana ikbal gösterdi: Benim için meclis kurdu ve kızını da nikâhladı. Dilim çözüldü sohbetler yapmaya başladım sözler açıldı. Sonra iki hocam da vefat etti. Onların yerine sohbetleri ben yapmaya başladım. Talebelerim çoğaldı, ismim her tarafa yayıldı.

Ebû Ali Farmedi (Kuddise Sirrûhu) bu hocalardan sonra gittikçe şevki artmış aşkı ziyadeleşmiş bu sebeple Kutbuzzaman, Gavsüddevran evliyanın en meşhurlarından Hasan-i Harkâni (Hz.)’nin sohbetlerine katılmış, hizmetinde bulunmuş, daha yüksek mertebelere ulaşmıştır.

Ebû Ali Farmedi (Kuddise Sirrûhu) zamanında evliyanın önderi ve hidayet güneşi olmuştu. Asrında Selef Mezhebi üzerine söz sahibi idi.

Huccet’ül İslâm İmâm-ı Gazâli, Ebû Ali Fârmeli (Kuddise Sirrûhu)’ye ciddiyetle hizmet edip. O’ nun elinde içtihat derecesine yükselmiştir. O’nun halifelerindendir.

Nizamül-Mülk’ün makamına gelince, o büyük vezir derin bir hürmetle ayağa kalkar. O’nu kendi makamına oturturdu.

Halbuki başkaları gelince sadece ayağa kalkar yerini terketmezdi. Ebû Ali Fârmedi (Kuddise Sirrûhu) derki:

-”Talebenin hocasına karşı dili ile saygılı olması gerektiği gibi, söylediğini kalbinden de reddetmemelidir.” demek hocaya hem zahiren hemde batinen saygılı olmak gerekir ki manevi mertebeler kolay aşılsın.

Ebû Ali Fârmedi Yusuf’u Hemedâniyi’de yetiştirmiştir.

Silsilede emaneti Ebû Harkani (Kuddise Sirrûhu)’den almıştır.“Mahzen-i nûri hidâyet” diye anılır.

_________________
Dünyada mekan ahirette iman,ilim,amel,ihlas,
insanın değeri değer verdikleridir.
İlim çok ömür azdır.Ahirette lazım ilimleri,farz ve kul borçlarını hemen ödemeye başlamalı vasiyetimizi yazmalıyız[/FONT]
http://cemre.forumup.com/about326-0-cemre.html
 
Üst