Dinimiz İslam ve Sorularla İslamiyet siteleri kimlerin? (açıklaması)

Bu konuyu okuyanlar

nagaracuga

Doçent
Katılım
4 Ocak 2008
Mesajlar
692
Reaksiyon puanı
494
Puanları
63
İlk olarak Dinimiz İslam adındaki siteden başlıyorum.
Bu site Abdülhakim Arvasî ile tanışıp onun sohbetlerinde bulunduğu söylenen Hüseyin Hilmi Işık'ın soyadı sebebiyle Işıkçılar Cemaati (bazı yerlerde Işıkçılar Tarikatı şeklinde bahsediliyor) ile bağlantısı bulunan İhlas adlı kuruluşa aittir.

Sitede verilen bilgiler Mehmet Ali Demirbaş ve Osman Ünlü tarafından hazırlanmakta imiş.

Bu sitenin eleştiri aldığı konulardan biri şudur:
Hoparlörle kılınan namaz
Sual: Hoparlörle namaz kılmanın caiz olmadığını, teknik ve dini delillerle açıklamışsınız. Bunu anladık; ama o zaman büyük camilerde nasıl namaz kılınacak? Özellikle Cuma namazı yalnız kılınamıyor, bu namaz ne olacak?
CEVAP
Büyük camiler yeni çıkmadı. Asırlardır Müslümanlar büyük camilerde namaz kılıyor. Nasıl kılınacağı da fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Eğer imamın sesi duyulamayacak derecede, cemaat kalabalık olursa, caminin büyüklüğüne göre bir veya birkaç müezzin, mübellig vazifesini görür. Müezzininin sesiyle hareket edilir. Mübellig: Burada, imamın dediklerini tekrar eden kimse demektir.

Hoparlörle kılınan yerde, hoparlörden gelen sese değil de, imamı görerek imamın hareketlerine veya imamı görenlerin hareketlerine uyarak kılanların namazı sahih olur.

İkinci bir husus, imamın itikadı düzgünse, mecburen hoparlörle kıldırıyorsa ona uymak sahih olur. İmam bid’at ehli ise, zaten ona uymak uygun olmaz.
İstanbul gibi kalabalık yerleşim yerlerinde öğle saatinde hoparlörsüz ezan okunsa bunu kaç kişi evinden duyabilir? Yahut teravih, bayram, Cuma namazlarında camiin üç katı varsa üçü de dolabiliyor. Burada adeta deniyor ki imamın itikadı düzgünse hoparlörle namaz kıldırmamalı, ancak kıldırmak istemediği hâlde mecbur kalıyorsa kıldırabilir. İsteyerek kıldırıyorsa bidat ehli olduğu için ona uymak uygun olmaz. Hoparlörle namaz kıldırılabileceğine dair görüşten hiç bahis yok.

Bunun gibi daha birçok konuda tek taraflılık söz konusudur. Mesela "musikinin dindeki yeri" başlıklı yazıda belirli şartlar altında çalgı ve şarkı dinlemenin caiz olduğunu söyleyenlerden hiç bahsedilmemektedir. Halbuki Işıkçılar'a ait sınalgı kanalında Seda Sayan program yaptı, seçim döneminde sabah-akşam Uğur Işılak çalındı.

Yine Dinimiz İslam adlı siteden:
Televizyondaki görüntü
Sual: Yabancı kadınların resimlerine veya TV’deki görüntülerine bakmak caiz midir?
CEVAP
Kadınların, saç, kol gibi bakılması haram olan yerlerinin, aynadaki veya sudaki görüntülerine şehvetsiz bakmak caizdir. Bunları görmek, kendilerini görmek gibi olmaz. Resimlerine, TV’deki ve bilgisayardaki görüntülerine bakmak, aynadaki hayallerine bakmak gibidir. Hepsine şehvetsiz bakmak caiz olup, şehvetle bakmak veya şehvete sebep olacak görüntülerine bakmak haramdır. Yani şehvete sebep olacak görüntüyse, şehvetsiz de olsa, buna bakmak haramdır.

Harama sebep olmak
Sual: Televizyon ve gazetedeki şehvete sebep olmayan görüntülere, şehvetsiz bakmak caiz olduğuna göre, bunları yayımlamak da caiz midir?
CEVAP
Bunlara şehvetle bakanlar da çıkacağı için, şehvete, harama sebep olan fotoğraf ve görüntüleri yayımlamak caiz olmaz.
Madem bu görüntüleri yayımlamak caiz değil, o zaman TGRT Haber'de neden başı açık haber spikeri çıkıyor, neden haberlerde başı açık hatta açık saçık giyinen kadınların bulunduğu görüntüler yayımlanıyor? Bakın mesela Lalegül adlı kanalda hiç kadın gösterilmiyor. Zorunlu tutulan kamu spotunda bile kadın buzlanarak gösterildiği için bazı siteler bunu haber yapmıştı. Aynı hassasiyet Işıkçılar'ın kanalında neden hiçbir zaman gösterilmedi?

Dinimiz İslam sitesindeki yazıları hazırlayanlardan Mehmet Ali Demirbaş ile ilgili olarak Doç. Dr. Ebubekir Sifil 2003 yılında neler yazmış:
Ehl-i Sünnet’i Savunmak Sana Kaldıysa…

1970 öncesi “Erbakancı” olduğunu ve telfik-i mezahibi savunan yazılar yazdığını, ancak daha sonra tevbe ederek siyaseti de, mezhepsizliği de bırakıp kurtulduğunu söyleyen yazara, bana iftira içeren ifadelerini tashih etmeden gazetesinde yayımlatması halinde ismini ifşa edeceğimi söylemiştim. Yazılarını olduğu gibi neşredip bana iftirasını “belge” haline getirdiği için adını açıklamakta bir beis görmüyorum: Bundan sonra kendisinden “müfteri” diye bahsedeceğim kişi, Türkiye Gazetesi’nde “Sohbet” köşesini yazan Mehmet Ali Demirbaş’tır.

Hadis ilmi ile mübtedi seviyesinde iştigal edenlerin bile tanımına yabancı olmadığı uydurma rivayetlerin, bir kısım Ehl-i Sünnet alimlerin eserlerinden geçtik, “din kitaplarında” bulunmadığını sayıklayacak kadar “vukufiyet sahibi” olan bu müfteriyi muhatap kabul etmekle –“Din nasihattir” hadisi doğrultusunda kendisine nasihat görevimi yerine getirmiş olmanın verdiği itmi’nan olmasa– onca zamanı heba ettiğimi düşüneceğim.

Uydurma rivayetleri “din kitaplarında” değil, “fen kitaplarında” aramamız gerekir demeye gelen telkiniyle literatüre geçmeyi hak etmiş bir “vak’a” örneği olan müfteri yazar, cirmine bakmadan aklınca Ehl-i Sünnet savunusu yapıyor! Kendisinden, Ehl-i Sünnet alimlerin kitaplarında uydurma hadis olmadığını söyleyen ve Hadis ilminde otoritesi müsellem olan “bir tek” isim istediğimde cevabı şu oldu: “Seyyid Abdülhakim (Arvasi) efendi hazretleridir. İkinci delilim ise bu zatın dedesi olan Resulullah efendimizdir. O buyuruyor ki, “Alim hata ederse bir sevap alır.”

Buna, “Allah şifa versin” demekten başka ne yapılabilir ki!..

Bir rivayete hangi durumlarda “uydurma” denebileceğini ve “Ehl-i Sünnet alimlerin eserlerinde uydurma hadis vardır” sözünün izahını daha sonraya bırakıyorum. Burada ise müfteri yazarı “Din kitaplarında uydurma hadis yoktur” iddiasında bulunmaya sevk eden esas sebep üzerinde biraz duralım:

Seadet-i Ebediye isimli malum ve meşhur eserde (413 vd.) zikredildiğine göre Seyyid Abdülhakim Arvasi, kendisine yöneltilen bazı soruları muhtevi bir mektubu cevaplandırırken bu meseleye de temas etmiş ve Ehl-i Sünnet alimlerin eserlerinde mevzu hadis bulunmadığını söylemiştir. Seyyid Abdülhakim Arvasi’ye nisbet edilen –ve es-Sehâvî, Ali el-Karî gibi alimlerin kadrini tenkis ettiği dikkat çeken– bu mektup gerçekten ona ait ise, orada bazı eserleri savunmaktan imtina ettiği görülüyor. Mesela İhyâ‘nın pek çok bahsinin olduğu gibi –muhterem hocam Prof. Dr. Bilal Saklan’ın tesbitine göre– içerdiği rivayetlerin yarıdan fazlasının da kaynağı olan Kûtu’l-Kulûb, “dinin temel bilgilerini bildiren bir kitap olmadığı” ve “Melahim” türü kitaplar, “dinin temelini kuran kitaplardan olmadığı” gerekçesiyle Seyyid Abdülhakim Arvasi tarafından müdafaya değer bulunmamış.

Müfteri yazar ise hızını alamayıp Seyyid Abdülhakim Aravsi’nin durduğu sınırın da ötesine geçerek, Ehl-i Sünnet alimlerin kitaplarının, hatta “Din kitapları”nın hiçbirisinde uydurma hadis bulunmadığını iddia edecek kadar uçuyor!

Bu müfteriye, bu yaşında kendisini rencide etmeyeyim diye “Arapça biliyor musun” yahut, “Usul-i Hadis’ten neleri okudun” klasiğini tekrarlamadım; çünkü cevabın kocaman bir “tıssss” olacağını biliyordum. İmam es-Süyûtî’nin, bir eserinde uydurma olduğunu söylediği birçok rivayeti başka eserlerinde zikrettiğini gösteren deliller karşısında, keza ed-Deylemî’den “naklettiği” bir hadisin yerini sorduğumda, “kem-küm”e yetecek kadar bile malzemesi olmadığından, yutkunarak susmayı tercih etmiş; sonra da sıkılmadan “Sorduklarınızın hepsini cevapladım” demişti.

Milli Gazete – 22 Mart 2003

Bir diğer site Sorularla İslamiyet. Bu site Nurculara aittir. Sitenin editörleri Ahmet Çolak (Dr.), Burhan Sabaz (Dr.), Hasan Fidan ve Niyazi Beki (Prof.Dr.) şeklinde listelenmiş. Bu isimler nur penceresi, nurdan haber gibi sitelerde de yazmaktadır.

Dinimiz İslam adlı siteden farklı olarak bir konuda farklı görüşler varsa bunlara da yer verildiği görülüyor.

Ancak bu sitede birçok kaynakta reformcu ve mason olduğu belirtilerek tenkit edilmiş şahısların adeta müdafaa edildiği görülebilmektedir. "Hristiyanlığın dini hakikisiyle amel edenler kurtulur mu?" başlıklı sayfada sorulan soru üzerine şu açıklama yapılmış:
- Afgani ve Muhammed Abduh ile ilgili söylenen çoğu şeylerin bir kin ve nefretin tetiklediği dedikodulardan ibaret olduğunu düşünüyoruz.

Özellikle, Sultan Abdülhamid döneminde -belki de çoğu şahsından kaynaklanmayan- istibdada karşı çıktıkları için, Türkiye’de milliyetçilik duygularının köpürdüğü aşırı kötüleyici bir kampanyanın varlığından söz edilebilir.

Her insan gibi onların da elbette kusurları olmuştur. Fakat bu kusurlarına bakarak onları din düşmanı, İngiliz casusları ve mason damgalarıyla tekfir etmeye cüret edenlerin hata ettiklerini düşünüyoruz.

Hatta bu ırkçılık damarıyla, Osmanlı’nın gerçekte son padişahı sayılan Sultan Abdülhamid’i -Allah rızası ve memleketin selameti için az da olsa eleştiren- M. Akif, Şeyhu’l-İslam M. Sabri efendi, Bediüzzaman hazretleri ve Elmalılı gibi çok dindar ve pek fedakar insanları bile ellerinden gelse din dairesinin dışına atarlar.

Şunu söyleyelim ki, İslam âleminin büyük çoğunluğunun Afgani ve M. Abduh’a olan bakışı müspettir, olumludur.

Kaldı ki, Bediüzzaman hazretleri, Afgani ve M. Abduh için söylediği olumlu şeyler “İttihad-ı İslam”a olan taraftarlıklarıdır.

Üstadın 31 Mart hadisesinde İstiklal mahkemesinde “İttihad-ı Muhammedi” cemiyetinin üyesi olduğundan tefrika çıkarmakla itham edildiğinde, söylediği ilgili sözleri şöyledir:

“İşte ben bu ittihadın efradındanım. Ve bu ittihadın tezahürüne teşebbüs edenlerdenim. Yoksa sebeb-i iftirak olan fırkalardan, partilerden değilim.

Elhasıl: Sultan Selim'e biat etmişim. Onun ittihad-ı İslâmdaki fikrini kabul ettim. Zira o vilayat-ı şarkıyeyi ikaz etti. Onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamanki şarklılardır.

Bu mes'elede seleflerim, Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abdüh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim'dir ki, demiş:

İhtilaf u tefrika endişesi /Kûşe-i kabrimde hattâ bîkarar eyler beni.” (Divan-ı Harb-i Örfi, 21).

Asrın Müceddidi, kalb ve ruhu hem münevver hem münevvir olan Bediüzzaman hazretlerinin “Şeyh Cemaleddin-i Efganî, allâmelerden Mısır müftüsü merhum Muhammed Abdüh” şeklindeki şahitliği yeterli olur kanaatindeyiz..
Burada ismi geçen şahısları (Afgani/Efgani, Abduh, Ali Suavi) başka kaynaklardan kendiniz araştırabilirsiniz.


Muhtemelen sitenin içeriği farklı editörler ve yazarlar tarafından yazıldığı için bazı konularda sitede bulunan birbirine benzeyen sorulara veya sitenin soru sisteminden sorduğunuz sorulara verilen cevaplar arasında tutarsızlık bulunabiliyor.

Bazı hâllerde ise insanlar hem Dinimiz İslam hem de Sorularla İslamiyet sitesine bakıyor ve ikisinde aynı soruya farklı cevaplar verildiğini görünce hangisini esas alacağız diye sorabiliyor. Burada iki site arasında şöyle bir farktan söz edebiliriz: Dinimiz İslam'da verilen cevapların birçok konuda tek bir bakış açısına dayalı olarak verildiği görülmektedir. Hatta insanların takvadan dolayı yapmaktan sakınabilecekleri konularda takvayı esas alıp konunun haram olduğu ile ilgili bilgiler verilirken caiz olduğunu belirten kaynaklara hiç yer verilmemektedir. Oysa takva ile yaşayan insanlar da vardır, fetva ile yaşayan insanlar da vardır. Bu sebepten dolayı Dinimiz İslam'da haram olduğu yazan bir konuda Sorularla İslamiyet sitesinde caiz diyenlerden bahis varsa konuyla ilgili bu yönde yazılmış diğer kaynakları araştırabilirsiniz.
 

HÜDHÜD

Müdavim
Katılım
5 Mayıs 2017
Mesajlar
10,093
Reaksiyon puanı
6,555
Puanları
113
Yine Dinimiz İslam adlı siteden: Madem bu görüntüleri yayımlamak caiz değil, o zaman TGRT Haber'de neden başı açık haber spikeri çıkıyor, neden haberlerde başı açık hatta açık saçık giyinen kadınların bulunduğu görüntüler yayımlanıyor? Bakın mesela Lalegül adlı kanalda hiç kadın gösterilmiyor. Zorunlu tutulan kamu spotunda bile kadın buzlanarak gösterildiği için bazı siteler bunu haber yapmıştı. Aynı hassasiyet Işıkçılar'ın kanalında neden hiçbir zaman gösterilmedi?

Sadece tgrt değil, dini bir kültürü, birikimi olduğunu iddia eden diğer kanallarda da dediklerine zıt yaşantılar veya programlar - reklamlar sefa sürüyor :D ... Özellikle tgrt'yi ele alırsak gerçektende dediğiniz gibi hem kendileri yasak diyolar, haram diyolar hem kötü örnek oluyolar :) Lalegül hariç diğer tüm kanallarda giyiniş tarzlarına bakıldığında, reklam ve programlarına göz atıldığında hiç de öyle abartmadan söyliyeyim "fetva verdikleri " gibi değiller.

* Faiz haram derler, sayısız faizli reklam yayınlarlar...
* Yabancı menşeili ürünleri "yerli ve milli" değil diyerek almayın haberleri yaparlarken kendileri, reklamlarında nedense tam tersi şekilde hareket ederler...
* Din adamları halka şu yasak, bu haram deyip dururlar ama programlarında moda yarışması sanki düzenleniyormuş gibi yarış yaparlar...
.
.
.
Yalnız şunu da belirteyim ki 15 temmuz akşamı bu kanallar (tgrt dahil) Halkın yanında olmuştur. O nedenle ben yanlışları olduğu gibi hayırları da olduğuna inanıyorum. Fakat dediğim gibi samimi olmadıkları konuları da inkar etmiyorum ve dedikleri her şeye de itibar etmiyorum.

Kimse zaten 4*4 lük değil, bazı şeyleri zamana bırakalım...
 

nagaracuga

Doçent
Katılım
4 Ocak 2008
Mesajlar
692
Reaksiyon puanı
494
Puanları
63
15 Temmuz akşamıyla ilgili yorum yapardım da konu başka yerlere gider... Ümit Zileli TGRT'den neden istifa etmiş ve yerine kim getirilmiş onu araştırsanız neler döndüğünü az çok anlayabilirsiniz.
 

HÜDHÜD

Müdavim
Katılım
5 Mayıs 2017
Mesajlar
10,093
Reaksiyon puanı
6,555
Puanları
113
15 Temmuz akşamıyla ilgili yorum yapardım da konu başka yerlere gider... Ümit Zileli TGRT'den neden istifa etmiş ve yerine kim getirilmiş onu araştırsanız neler döndüğünü az çok anlayabilirsiniz.
Ben devletin savcısı değilim, o konular hakkında da pek bilgim yok açıkçası... Zaten hiç bir zaman taraftarlık yapmam, o kanal senin - bu kanal benim diyerek.

Sevindiğim konular adnan oktar gibilerini hiç olmaz ise devletin etkisiz hale getirmesi, fetö ile mücadele de devletin kararlı duruşu ... Bunlar bana bu ülkede güzel şeyler de oluyor dedirtiyor.
 
Üst