WaterBoy
Profesör
- Katılım
- 24 Eylül 2007
- Mesajlar
- 2,751
- Reaksiyon puanı
- 5
- Puanları
- 0
Fatih Altaylı’nın Teke Tek adlı programında “Atatürk'ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum” diyen Nuray Canan Bezirgan, Mazlumder’in toplantısında, "Konuyu Atatürk'e Fatih ALtaylı getirdi.Kıyaslamayı yapan, bir tarafa Atatürk’ü, bir tarafa Humeyni’yi koyan da kendisiydi" şeklinde konuştu
İSTANBUL- Televizyon programında "Atatürk'ü sevmiyorum" diyen Nuray Canan Bezirgan, "Benim ağzımdan hiçbir zaman, ‘Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ cümlesi bir arada çıkmadı" dedi.
Fatih Altaylı’nın Teke Tek adlı programında Altaylı’nın sorusu üzerine “Atatürk'ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum” diyen Nuray Canan Bezirgan, Mazlumder’in yaptığı toplantıya katıldı. Önce misafir olarak toplantıda bulunduğunu söyleyen ve konuşmayan Bezirgan, basın mensuplarının soruları üzerine, “İlk başta Humeyni sorusu geldi. ‘Humeyni’yi seviyoruz’dan daha sonra sözü Atatürk’e getiren sayın Fatih Altaylı’nın kendisiydi. Kıyaslamayı yapan, bir tarafa Atatürk’ü, bir tarafa Humeyni’yi koyan da kendisiydi. Benim ağzımdan hiçbir zaman, ‘Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ cümlesi bir arada çıkmadı” dedi.
Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Ayhan Küçük, televizyon programında kötü niyetli bir tartışmanın başlatıldığını savunarak, Bezirgan hakkında “insaf ölçülerine sığmayacak linç” kampanyasının yürütüldüğünü iddia etti.
Başörtüsü konusuna ilişkin tartışmaların çarpıtılarak, 28 Şubat sürecine benzer bir tartışma içine çekilmeye çalışıldığını söyleyen Küçük şöyle konuştu:
“Duygulara müdahale etme hakkını dahi kendisinde gören seçkinci bürokratik zihniyet ve onun basındaki uzantıları, gündemi gereksiz tartışmalarla meşgul ederek, yıllardır yaptıkları gibi, gerçek sorunların üzerini örtmektedirler. Söz konusu zihniyetin en önemli çarpıtması sevmemek gibi tamamen doğal, insanın iç dünyasını ilgilendiren ve kişisel bir tercih konusu olan bir hakkı hakaret olarak lanse etmeleridir. Kaldı ki, Bezirgan, basına yaptığı açıklamalarda, konuşmalarının çarpıtıldığını, şahıs olarak Atatürk’le bir probleminin olmadığını, kastettiği şeyin, Atatürk adına önüne çıkartılan engeller ve uygulamalar olduğunu açıkça belirtmiştir.”
“BEZİRGAN’DAN ÖZÜR DİLENMELİ”
Küçük, yürürlükteki kanunlarda nelerin suç olduğunun açıkça belirtildiğini kaydederek, Bezirgan’ın “hakaret” ve “sövme” anlamı taşımayan eyleminin suç olarak değerlendirilmeyeceğinin açık olduğunu anlattı. “Asıl provokatörler ortadayken, yıllardır mağdur edilmiş bir bayanın farklı çevrelerde ve basın organlarında provokatör olarak gösterilmesi ve 28 Şubat sürecinde kullanılan tiplemelere benzetilmesi ise hak ve adalet duygusundan ne kadar uzaklaşıldığının göstergesidir” diyen Küçük, Bezirgan’a hakkında kullanılan ve özellikle provokatör olarak tanımlayan ifadelerden dolayı özür dilenmesi gerektiğini vurguladı.
Öte yandan basının, muhalif bir duruşa sahip olması gerektiğine işaret eden Küçük, basının, güçlüleri sorgulamasının, güçsüzlere de yardımcı olmasının gerekliliğini belirtti. Küçük, Türkiye’de ise, bir kısım basının, güçlülerin fikirlerini empoze eden, güçsüzleri ise sorgulayan bir yapıda olduğunu savunarak, “Bence bu sistemin değiştirilmesi lazım. Basın mensubu, gazeteciler, hepimizin güven duyması gereken, insanlardır” dedi.
“AĞZIMDAN, ‘ATATÜRK’Ü SEVMİYORUM, HUMEYNİ’Yİ SEVİYORUM’ CÜMLESİ ÇIKMADI”
Toplantıda hazır bulunan Nuray Canan Bezirgan ise, toplantıya misafir olarak katıldığını ve konuşmayacağını söyledi. Ancak, basın mensuplarının yönelttiği sorular karşısında konuşmama kararını bozan Bezirgan şunları söyledi: “Olaydan çok sıkıldım ve çok fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Altaylı’nın programına Özgürder vasıtasıyla davet edildik. Özgürder yetkilileri arayarak rica ettiler. Çok fazla basında görünmek istemediğim için başta istemedim, ama başka bir arkadaş bulunamayınca Kevser’in yanında ben gittim. Yani direkt Fatih beyle bir iletişimimiz söz konusu değil. Olay tamamen, medyanın ve en başta da Fatih Altaylı Beyin saptırması. Çünkü, Fatih Altaylı Bey bu aşamadan sonra Atatürk’ü seviyor, sevmiyor değil de, Atatürk’ten nefret ediyor ibaresini kullanıyor. Ben hiç kimseden nefret etmiyorum. İlk başta Humeyni sorusu geldi. ‘Humeyni’yi seviyoruz’dan daha sonra sözü Atatürk’e getiren Sayın Fatih Altaylı’nın kendisiydi. Ayrıca bu kıyaslamayı da yapan biz değiliz, kıyaslamayı yapan, bir tarafa Atatürk’ü, bir tarafa Humeyni’yi koyan da kendisiydi. Bu yorum da kendisi tarafından yapıldı. Benim ağzımdan hiçbir zaman, ‘Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ cümlesi bir arada çıkmadı.”
Bezirgan, 2.5 saat içinde oturma izni almasını da şöyle anlattı: “Ben ABD’ye turist vizesiyle gittim 17 gün orada bir Türk ailenin yanında kaldım. Daha sonra Kanada’ya iltica ettim. 2.5 saatte kabul edilişim vize değil, iltica talebim. Bunun aslında çok uzun bir prosedürü var. yani mahkeme edilmeniz gerekiyor ki, sizin göçmenlik, oturum talebiniz değerlendirilsin. Benim dökümanlarım, görüntülerim vardı ve Türkiye’den altı ay hapis cezasıyla gitmiştim. Orada, Uluslararası Af Örgütü yetkilileriyle ilk iletişime geçtim. Onların da yıllık raporunda benim ismim geçtiği ve bu bir insan hakkı ihlali olduğu için, bana bir avukat verdiler. Avukat, Kanadalı yetkililerle ön görüşme talebinde bulundu. Bunun sonucunda 2.5 saat gibi çok kısa bir süre içinde bana oturma izni verildi.” (ANKA)
http://www.gazeteport.com.tr/GUNCEL/NEWS1/GP_231067
İSTANBUL- Televizyon programında "Atatürk'ü sevmiyorum" diyen Nuray Canan Bezirgan, "Benim ağzımdan hiçbir zaman, ‘Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ cümlesi bir arada çıkmadı" dedi.
Fatih Altaylı’nın Teke Tek adlı programında Altaylı’nın sorusu üzerine “Atatürk'ü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum” diyen Nuray Canan Bezirgan, Mazlumder’in yaptığı toplantıya katıldı. Önce misafir olarak toplantıda bulunduğunu söyleyen ve konuşmayan Bezirgan, basın mensuplarının soruları üzerine, “İlk başta Humeyni sorusu geldi. ‘Humeyni’yi seviyoruz’dan daha sonra sözü Atatürk’e getiren sayın Fatih Altaylı’nın kendisiydi. Kıyaslamayı yapan, bir tarafa Atatürk’ü, bir tarafa Humeyni’yi koyan da kendisiydi. Benim ağzımdan hiçbir zaman, ‘Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ cümlesi bir arada çıkmadı” dedi.
Mazlumder İstanbul Şube Başkanı Ayhan Küçük, televizyon programında kötü niyetli bir tartışmanın başlatıldığını savunarak, Bezirgan hakkında “insaf ölçülerine sığmayacak linç” kampanyasının yürütüldüğünü iddia etti.
Başörtüsü konusuna ilişkin tartışmaların çarpıtılarak, 28 Şubat sürecine benzer bir tartışma içine çekilmeye çalışıldığını söyleyen Küçük şöyle konuştu:
“Duygulara müdahale etme hakkını dahi kendisinde gören seçkinci bürokratik zihniyet ve onun basındaki uzantıları, gündemi gereksiz tartışmalarla meşgul ederek, yıllardır yaptıkları gibi, gerçek sorunların üzerini örtmektedirler. Söz konusu zihniyetin en önemli çarpıtması sevmemek gibi tamamen doğal, insanın iç dünyasını ilgilendiren ve kişisel bir tercih konusu olan bir hakkı hakaret olarak lanse etmeleridir. Kaldı ki, Bezirgan, basına yaptığı açıklamalarda, konuşmalarının çarpıtıldığını, şahıs olarak Atatürk’le bir probleminin olmadığını, kastettiği şeyin, Atatürk adına önüne çıkartılan engeller ve uygulamalar olduğunu açıkça belirtmiştir.”
“BEZİRGAN’DAN ÖZÜR DİLENMELİ”
Küçük, yürürlükteki kanunlarda nelerin suç olduğunun açıkça belirtildiğini kaydederek, Bezirgan’ın “hakaret” ve “sövme” anlamı taşımayan eyleminin suç olarak değerlendirilmeyeceğinin açık olduğunu anlattı. “Asıl provokatörler ortadayken, yıllardır mağdur edilmiş bir bayanın farklı çevrelerde ve basın organlarında provokatör olarak gösterilmesi ve 28 Şubat sürecinde kullanılan tiplemelere benzetilmesi ise hak ve adalet duygusundan ne kadar uzaklaşıldığının göstergesidir” diyen Küçük, Bezirgan’a hakkında kullanılan ve özellikle provokatör olarak tanımlayan ifadelerden dolayı özür dilenmesi gerektiğini vurguladı.
Öte yandan basının, muhalif bir duruşa sahip olması gerektiğine işaret eden Küçük, basının, güçlüleri sorgulamasının, güçsüzlere de yardımcı olmasının gerekliliğini belirtti. Küçük, Türkiye’de ise, bir kısım basının, güçlülerin fikirlerini empoze eden, güçsüzleri ise sorgulayan bir yapıda olduğunu savunarak, “Bence bu sistemin değiştirilmesi lazım. Basın mensubu, gazeteciler, hepimizin güven duyması gereken, insanlardır” dedi.
“AĞZIMDAN, ‘ATATÜRK’Ü SEVMİYORUM, HUMEYNİ’Yİ SEVİYORUM’ CÜMLESİ ÇIKMADI”
Toplantıda hazır bulunan Nuray Canan Bezirgan ise, toplantıya misafir olarak katıldığını ve konuşmayacağını söyledi. Ancak, basın mensuplarının yönelttiği sorular karşısında konuşmama kararını bozan Bezirgan şunları söyledi: “Olaydan çok sıkıldım ve çok fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Altaylı’nın programına Özgürder vasıtasıyla davet edildik. Özgürder yetkilileri arayarak rica ettiler. Çok fazla basında görünmek istemediğim için başta istemedim, ama başka bir arkadaş bulunamayınca Kevser’in yanında ben gittim. Yani direkt Fatih beyle bir iletişimimiz söz konusu değil. Olay tamamen, medyanın ve en başta da Fatih Altaylı Beyin saptırması. Çünkü, Fatih Altaylı Bey bu aşamadan sonra Atatürk’ü seviyor, sevmiyor değil de, Atatürk’ten nefret ediyor ibaresini kullanıyor. Ben hiç kimseden nefret etmiyorum. İlk başta Humeyni sorusu geldi. ‘Humeyni’yi seviyoruz’dan daha sonra sözü Atatürk’e getiren Sayın Fatih Altaylı’nın kendisiydi. Ayrıca bu kıyaslamayı da yapan biz değiliz, kıyaslamayı yapan, bir tarafa Atatürk’ü, bir tarafa Humeyni’yi koyan da kendisiydi. Bu yorum da kendisi tarafından yapıldı. Benim ağzımdan hiçbir zaman, ‘Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum’ cümlesi bir arada çıkmadı.”
Bezirgan, 2.5 saat içinde oturma izni almasını da şöyle anlattı: “Ben ABD’ye turist vizesiyle gittim 17 gün orada bir Türk ailenin yanında kaldım. Daha sonra Kanada’ya iltica ettim. 2.5 saatte kabul edilişim vize değil, iltica talebim. Bunun aslında çok uzun bir prosedürü var. yani mahkeme edilmeniz gerekiyor ki, sizin göçmenlik, oturum talebiniz değerlendirilsin. Benim dökümanlarım, görüntülerim vardı ve Türkiye’den altı ay hapis cezasıyla gitmiştim. Orada, Uluslararası Af Örgütü yetkilileriyle ilk iletişime geçtim. Onların da yıllık raporunda benim ismim geçtiği ve bu bir insan hakkı ihlali olduğu için, bana bir avukat verdiler. Avukat, Kanadalı yetkililerle ön görüşme talebinde bulundu. Bunun sonucunda 2.5 saat gibi çok kısa bir süre içinde bana oturma izni verildi.” (ANKA)
http://www.gazeteport.com.tr/GUNCEL/NEWS1/GP_231067