pajero
Doçent
- Katılım
- 30 Ocak 2007
- Mesajlar
- 886
- Reaksiyon puanı
- 23
- Puanları
- 0
Askerin Hikayesi
Nice türkü edayla kişi gider askere.
Zamanı hızla geçsin. Alsın gelsin teskere.
Anne, baba, yar bakar, peşinden su dökerler.
Başlar kederli anlar, günü iple çekerler.
Sevinçle gidilir hep. Önce bir keder olmaz.
Giyince yeşilleri sayılı günler dolmaz.
Her günü bir yıl olur dikilir karşısına,
Bir keder fırtınası sarılır dört yanına!..
Evde bekleyenleri göz yaşlarıyla dolu,
Yürümeyi unutur. Bilemez sağı solu!..
Her düdük ötüşünde kafada sinir kalmaz
Bir hal alır ki insan, beyin bir şeyler alma!.
En küçük bir kelime akılda durmaz gider
Dış dünya hep düşlenir. Askeri bilgi yiter.
Yat düdükle, kalk düdük bütün işte hep düdük
İstirahatta düdük, düdüklerle yürüdük.
Narlıdere - 19.04.1984
Müslim Avcıoğlu
23 Sentlik Askere Dair
Mister Dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidecek,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dallas,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in;
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 Eylül'üdür.
Dedim ya, Mister Dallas,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.
16.07.1953
Nazım Hikmet Ran
Asker
ARh + düşler kuruyorum savaşın ortasında.
Uçuşan kurşunlar değil, yüreğimin sesi beni ürküten.
Yaralandım kan kaybediyorum, savaş bana aldırmıyor bile.
Kendi kayıp, resmi yırtık, aşkı uzak bir yüzün acılarını
toprağın ellerine terk ediyorum.
Acımasız mutluluklar yaşıyorum, yapraklardaki çiğ taneleri
karışınca kan damlalarıyla ölüyorum annem için.
Senin yüzünde sönmüş bir alevim şimdi, acıklı türkülerden biri belki.
Sebebi olmayan öylesine işlenmiş bir cinayeti omuzlarımda taşıyorum.
Kalbimi delip geçen korkularım, umutsuzluklarım ve sen tabii ki.
Gördüklerim son nefesten hemen önce ince uzun bir düş.
Hatırlamak istediklerimi unuttum seni hala seviyorken sen yoktun.
Aydınlık karanlıkla el sıkıştı gördüm.
Ben hala kendimde değilken bir ses "Uyan" dedi.
Işık bedenimi sardı, önümde beliren bulanık yolda insan yüzleri belirdi.
En sevdiğim türkü sevdiklerimin sesi ile karışıp kulaklarıma çarparken,
parlayan yolun sonunda kendimi gördüm.
Yerde yatan bendim, sonra bir an bir camii avlusunda buldum kendimi.
Ailem dostlarım biriktiremediğim hayallerim aşkım oradaydı.
Bir başka an babamın yüzü belirdi gözlerimde.
"Hoşgeldin oğlum seni bekliyorduk" dedi.
Kendimi görmeye başladım, ellerim vücudum.
Sonra bir rüzgar esti beni mezarıma götürdü.
Mezar taşında adım yazıyordu.
Papatyalar güvercinler oradaydı ben yoktum.
Ferhat Gedik
Nice türkü edayla kişi gider askere.
Zamanı hızla geçsin. Alsın gelsin teskere.
Anne, baba, yar bakar, peşinden su dökerler.
Başlar kederli anlar, günü iple çekerler.
Sevinçle gidilir hep. Önce bir keder olmaz.
Giyince yeşilleri sayılı günler dolmaz.
Her günü bir yıl olur dikilir karşısına,
Bir keder fırtınası sarılır dört yanına!..
Evde bekleyenleri göz yaşlarıyla dolu,
Yürümeyi unutur. Bilemez sağı solu!..
Her düdük ötüşünde kafada sinir kalmaz
Bir hal alır ki insan, beyin bir şeyler alma!.
En küçük bir kelime akılda durmaz gider
Dış dünya hep düşlenir. Askeri bilgi yiter.
Yat düdükle, kalk düdük bütün işte hep düdük
İstirahatta düdük, düdüklerle yürüdük.
Narlıdere - 19.04.1984
Müslim Avcıoğlu
23 Sentlik Askere Dair
Mister Dallas,
sizden saklamak olmaz,
hayat pahalı biraz bizim memlekette.
Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz,
koyun eti,
Ankara'da 23 sente,
yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,
elli santim kefen bezi yahut,
yahut da bir aylığına
yirmi yaşlarında bir tane insan
erkek,
ağzı burnu, eli ayağı yerinde,
üniforması, otomatiği üzerinde,
yani öldürmeye, öldürülmeye hazır;
belki tavşan gibi korkak,
belki toprak gibi akıllı,
belki gençlik gibi cesur,
belki su gibi kurnaz,
(her kaba uymak meselesi)
belki ömründe ilk defa denizi görecek,
belki ava meraklı, belki sevdalıdır.
Yahut da aynı hesapla Mister Dallas,
(tanesi 23 sentten yani)
satarlar size bu askerlerin otuzbeşini birden
İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,
seksen beş onda altısını yahut,
bir çift ıskarpin parasına.
Yalnız bir mesele var Mister dallas,
herhalde bunu sizden gizlediler.
Size yirmi üç sente sattıkları asker,
mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,
mevcuttu otomatiksiz filan,
mevcuttu sadece insan olarak,
mevcuttu,
tuhafınıza gidecek,
mevcuttu
hem de çoktan mı çoktan
daha sizin devletin adı bile konmadan.
Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,
mesela Mister Dallas,
yeller eserken yerinde sizin New York'un,
kurşun kubbeler kurdu o,
gökkubbe gibi yüksek,
haşmetli, derin.
Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.
Halı dokur gibi yonttu mermeri
ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına
ebem kuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.
Dahası var Dallas,
sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz
zulüm gibi,
hürriyet gibi,
kardeşlik gibi sözlerin,
dövüştü zulme karşı o,
ve istiklal ve hürriyet uğruna
ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek
ve yarin yanağından gayri her yerde,
her şeyde,
hep beraber
diyebilmek için,
yürüdü peşince Bedrettin'in;
O, tornacı Hasan, köylü Memet, öğretmen Ali'dir,
Kaya gibi yumruğunun son ustalığı,
922 yılı 9 Eylül'üdür.
Dedim ya, Mister Dallas,
Herhalde bütün bunları sizden gizlediler.
Ucuzdur vardır illeti.
Hani şaşmayın,
yarın çok pahalıya mal olursa size
bu 23 sentlik asker,
yani benim fakir, cesur, çalışkan milletim,
her millet gibi büyük Türk milleti.
16.07.1953
Nazım Hikmet Ran
Asker
ARh + düşler kuruyorum savaşın ortasında.
Uçuşan kurşunlar değil, yüreğimin sesi beni ürküten.
Yaralandım kan kaybediyorum, savaş bana aldırmıyor bile.
Kendi kayıp, resmi yırtık, aşkı uzak bir yüzün acılarını
toprağın ellerine terk ediyorum.
Acımasız mutluluklar yaşıyorum, yapraklardaki çiğ taneleri
karışınca kan damlalarıyla ölüyorum annem için.
Senin yüzünde sönmüş bir alevim şimdi, acıklı türkülerden biri belki.
Sebebi olmayan öylesine işlenmiş bir cinayeti omuzlarımda taşıyorum.
Kalbimi delip geçen korkularım, umutsuzluklarım ve sen tabii ki.
Gördüklerim son nefesten hemen önce ince uzun bir düş.
Hatırlamak istediklerimi unuttum seni hala seviyorken sen yoktun.
Aydınlık karanlıkla el sıkıştı gördüm.
Ben hala kendimde değilken bir ses "Uyan" dedi.
Işık bedenimi sardı, önümde beliren bulanık yolda insan yüzleri belirdi.
En sevdiğim türkü sevdiklerimin sesi ile karışıp kulaklarıma çarparken,
parlayan yolun sonunda kendimi gördüm.
Yerde yatan bendim, sonra bir an bir camii avlusunda buldum kendimi.
Ailem dostlarım biriktiremediğim hayallerim aşkım oradaydı.
Bir başka an babamın yüzü belirdi gözlerimde.
"Hoşgeldin oğlum seni bekliyorduk" dedi.
Kendimi görmeye başladım, ellerim vücudum.
Sonra bir rüzgar esti beni mezarıma götürdü.
Mezar taşında adım yazıyordu.
Papatyalar güvercinler oradaydı ben yoktum.
Ferhat Gedik