Adem[a.s.]Hz.Adem[as]i teferruatlı biçimde tanıyoruz-14 konu]-2--

Bu konuyu okuyanlar

quasimodo

Müdavim
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
MELEKLERİN SECDE EDİŞİ


Yüce Allah, Hz. Adem'e ruhun üflenmesinden sonra me­leklere, Hz. Adem'e secde etmelerini emretmiştir. Fakat melek­lerin Hz, Adem'e yaptıkları bu secde tahiyyât yani selam ve tekrim yani saygı secdesidir. İbadet için yapılan secde değildir. Çünkü Yüce Allah ibadet etmeye yöneltmeyi kendisinin dışın­da hiçbir kimse için böyle bir şeyi kesinlikte emretmez.

Bazı tefsirciîerin söylediği gibi bu secde, Hz. Adem (a.s)'m bizzat şahsında şanı yüce olan Allah'a yapılmış bir secdedir. Yoksa Hz. Adem (a.s)'m bizzat şahsına yapılmış bir secde de­ğildir. "Hz. Adem (a.s) sadece namaz kılan kimseye nisbetle kıble gibi olmuştur. Zira namaz kılan kimse, kıbleye doğru yö­nelerek namazını kılar. Önünde bulunan sütre vb. şeye değil. Onun secdeleri alemlerin Rabbi olan Allah'adır." İşte bundan dolayı Hz. Adem (a.s)'a yapılan secde, ona nisbetle Allah'a ya­pılmıştır. Böylece Allah onu tertemiz olan meleklere kıble kıl­mıştır.

Yüce Allah'ın meleklere emrettiği bu ilahi iş, Hz, Adem (a.s)'ın yaratılışında yapılan bir töreni anımsatmaktadır. Melek­lerin Hz. Adem (a.s)'a yaptıkları bu secde de Allah'ın yeni ya­rattığı bu çeşit insana saygı ifadesidir. Böylece melekler, insa­noğlunun atası olan Hz. Adem (a.s)'a secde etmişlerdir. Bun­dan dolayı da Yüce Allah Hz. Adem (a.s)'a dört özelliği mah­sus kılmıştır, bu özellikler, Hz. Adem (a.s)'m diğer varlıklara olan üstünlüğünü ve şeref ile yüceliğine işaret etmektedir. Bu özellikler ise şunlardır:

1. Allah'ın Hz. Adem (a.s)'ı kendi eliyle yaratması

2. Kendi ruhundan ona üfürmesi

3. Meleklerin ona secde etmeleri

4. Bütün eşyanın isimlerinin ona öğretilmesi Yüce Allah bununla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Allah, Adem'e bütün isimleri Öğretti, daha sonra da eşya­yı meleklere gösterip "eğer sözünüzde doğru sözlü kimselerden iseniz bunların isimlerini bana söyleyin " dedi."[49]

Hz. Mûsâ ile Hz. Adem arasında geçen kıssa da bu yüce özellikleri ve vasıfları destekleyen hadisi şerifte Hz. Mûsâ, Hz. Adem'e şöyle der:

"Ey Ademi Sen, Allah'ın kendi eliyle yarattığı, ruhundan üflediği, meleklerin secde ettiği ve sana bütün eşyanın isimleri­ni öğrettiği Ebu'l-Beşersin (yani insanların atasısın) bizi ve kendini cennetten çıkarmana neden olan şey nedir?.. "[50]

Allah, meleklere Hz. Adem'e secde etmelerini emredince, iblis dışında bütün melekler Allah'ın bu emrine sarılarak toplu­ca secde etmişlerdir. İblis ise Hz. Adem (a.s)'a secde etmekten kaçınmış ve kibirlenenlerden olmuştur. İblisin kafir oluşunun sebebi ise, kendisinin Hz. Adem'den daha üstün ve ondan daha şerefli olduğu halde, "Faziletli olan, faziletli kılınmamışa nasıl secde eder?" şeklinde iddiada bulunmasından dolayıdır. Fakat habis ruhlu iblisin -Allah'ın bu emrine karşı- cevabı ise şu şe­kilde olmuştur:

"Beni ateşten onu çamurdan yarattın, ben ondan daha üs­tünüm" (Araf: 7/12)

Yine Yüce Allah, îblisin durumunu bir başka surede şöyle anlatmaktadır:

"Bütün melekler toplu halde Adem 'e secde etmişlerdi. İblis müstesna. Çünkü o,_ büyüklük taslamış ve kafirlerden olmuştu."[51]

HZ. HAVVA'NIN YARATILIŞI




Yüce Allah Hz. Adem (a.s)'ı yarattıktan sonra onu cennete yerleştirmişti, Hz. Adem (a.s) beraberinde bir eş ve insan ol­maksızın tek başına cennette gezip dolaşmaktaydı. Hz. Adem (a.s) böyle bir durumda bulunduğu sırada günlerden bir gün uykuya dalmıştı. Bir müddet sonra uyandığında baş ucunda "Havva" diye adlandırılan -Allah'ın kendisi için cennette yal­nızlığını giderecek ve onunla birlikte cennette gezip dolaşacak bir kadım buldu. Hz. Havva'ya bu ismin verilmesinin sebebi; canlı (yani Hayy)[58] bir şeyden yaratıldığı için bu isimle adlan­dırılmıştır.

İbn Abbas (ra)'dan rivayet edildiğine göre, Yüce Allah Hz. Havva'yı Hz. Adem'in uyuduğu bir sırada ona bir acı hissettirmeden sol eğe kemiklerinden birisini alıp[59] onunla yaratmıştır. Buna Yüce Allah'ın

"Sizi bir tek "nefis" (yani ki-şijden yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı "eşini"de ondan var eden Allah'tır. " (A'raf: 7/189) ayeti delil olmaktadır.

İBLİS'İN HZ. ADEM'İ KANDIRMASI


Hz. Adem ve Hz. Havva cennette iskan ettikten sonra şanı yiice olan Allah cennette bulunan bütün ağaçları ve meyveleri ikisine mubah kıldı. Fakat ikisini imtihan etmek için sadece cennet ağaçlarından bir ağaçtan yemelerini yasakladı. Kur'ân-ı Kerîm, Hz. Adem ve Hz. Havva'ya yasak edilen ağacın hangisi olduğunu zikretmemiştir veya onun ismini de zikretmemiştir. Yüce Allah'ın haber vermediği bu konuda delilsiz ve kanıtsız olarak sözlere dalmaya gerek yoktur.[69]
Hafız İbn Kesîr bununla ilgili olarak şöyle der:

"Yüce Allah ayette sözü edilen ağacın adını ve vasıflarını zikretmeyip belirsiz bırakmıştır. Eğer bu ağacın adını ve vasıf­larını belirtmekte fayda olsaydı, -Kur'an'da belirsiz bırakılan diğer yerlerde olduğu gibi- Allah bunu bize belirtir ve gerekli açıklamayı yapardı."[70]

Yüce Allah, Hz. Adem ve Havva'ya lanetli iblisin hilesine karşı sakınıp uyanık olması için uyarıda bulunmuştu. Fakat on­lar, Allah'ın -kendilerine yapmış olduğu- bu tavsiyeyi unut­muşlar ve iblisin "eğer size yasak edilen bu ağaçtan yerseniz, cennette ebedi olarak kalırsınız" şeklindeki sözüyle ikisi de ib­lisin bu hilesiyle aldatılmış oldular. Özellikle de iblis, ikisine açık ve bariz yeminle yemin ettikten sonra ikisi de, kendilerine yasak edilen bu ağaçtan yediler. Buna göre ikisi de cennette ebediyen kalacaklardı. Yüce Allah bunu şöyle anlatmaktadır:

"Şeytan, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldayıp, "Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olma­nız veya burada ebedi kalmanızı önlemek içindir. Doğrusu ben, size öğüt verenlerdenim" diye ikisine de yemin etti.[71]

Hz. Adem ve Hz. Havva kendilerine -Allah tarafından- ya­sak edilen ağaçtan yiyince, elbiseleri yani avret yerleri açıldı ve daha sonra Allah'ın emrine muhalefet ettiklerinden dolayı da cennetten çıkarılıp yeryüzüne indirildiler.

Bazı tefsirciler bu konuda şöyle derler: "Hz. Adem, Al­lah'ın, kendisine yasakladığı ağaçtan yemeyi te'vil ederek ve şeytanın yeminine inanarak yemişti. Çünkü Yüce Allah ona, adını ve vasıflarını belirsiz bıraktığı ağacın bizzat kendisinden yemeyi yasaklamıştı. O halde Hz. Adem (a.s) kendisine yasak­lanan ağacın dışında bu ağacın cinsine benzeyen başka bir a-ğaçtan yemiştir, (yani yasaklanan ağaçtan değil) Sahih olan ise Hz. Adem (a.s)'m ilahi azabı unutarak yasaklanan ağaçtan yemesidir. Çünkü Yüce Allah'ın,

"Andolsun ki Biz, daha önce Adem 'e ahid (yani ona yasaklanan ağaçtan yememesi için emir) vermiştik Fakat o (kendisine yapılan yasaklamayı) unuttu ve Biz onda (Allah'ın emrine aykırı hareket etme konusunda da) bir kasıt (ve yönelme) bulmadık" ayeti de buna delâlet et­mektedir. " (Tâhâ: 20/115)[72]

İNSANIN HALİFE SEÇİLMESİNİN HİKMETİ

İnsanoğlunun Halife [75] Seçilmesinin Hikmeti:


Hz. Adem (a.s)'ın yeryüzündeki istihdafında yüce hikmetler vardır. Çünkü bunlara, Hz. Adem (a.s)'ın yaratılış kıssasında geçen ayetlerde işaret edilmişti... Bu hikmetler Hz. Adem'in kendisi ile nesli arasında bir bağlantının devam etmesi için yer­yüzünün imar edilişindeki Yüce Allah'ın geniş ilmine ve ezeli hikmetine işaret etmektedir. Bundan dolayı eğer Yüce Allah nıahlukatı yaratmamış olsaydı, yeryüzü imar edilmemiş, orada milletler ve ümmetler ile yaratıklar ve nesiller olmazdı. îşte bu hikmetler, meleklerin ilminden uzak olmuştu. Bundan dolayı da Yüce Allah onlara bu varlığı yaratmasındaki hikmeti ve garip bir duruma sahip bu yeni mahluku istihlâf etmesindeki sırları onlara muttali kılmasının sebebini açıklamadıkça, onlar Yüce Allah'ın bu önemli hikmetini anlayamadılar. Yüce Allah bu hikmeti Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle anlatmaktadır:

"Hani Rabbin meleklere: "Ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Bunun üzerine (melekler): "Biz seni hamd ile teşbih ve takdis edip dururken yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve kanlar dökecek birisini mi yaratacaksın?" demişlerdi. Bunun üzerine (Allah'da): "Ben, sizin bilmediklerinizi bilen birisiyim" dedi."[76]

Üstad Abdüîvehhâb en-Neccâr, "Kasasü'I-Enbiyâ" adlı kitabında bu konuyla ilgili olarak şöyle der:

"Yüce Allah Hz. Adem (a.s)'ı yeryüzüne istihlâf etmekte hiçbir kimseden gizlemiştir. Yalnız bu istihlâfın meleklerden gizli tutulması, ilahî hikmetin tek başına bir manayı kapsama­dığını göstermek içindir... Eğer Yüce Allah -Adem'in yerine-meleklerin yeryüzünde istihlâf etmiş olsaydı, bu kainatın yaratı-lışmdaki sırlar bilinmezdi ve oradaki çoğu ilimler ile seçkin kimseler bulunmazdı. Çünkü melekler -yaratılış itibariyle- yer­yüzünde bulunan bir şeye ihtiyaçları yoktur. Zira onların vasıf­ları ve özellikleri, insanların vasıflarına ters düşen ve farklı olan-vasıf üzeredirler. Bundan dolayı gemiler yapılmaz, ekin ekümez-biçilmez, eşyanın Özellikleri, kimyevi terkipler, tabiî faydalar, psikoloji ve insanın yıllarını harcayarak sonuna ula­şamadığı birçok bilimler anlaşılmazdı. Buna göre şanı yüce olan Allah, bunun gibi şeylerden münezzehtir."[77]

VEFATI


Hz. Adem (a.s)'ın Vefatı


Bazı tarih ve tefsir kitaplarında geçtiği üzere, Hz. Adem (a.s) bin yıl yaşamıştır.

Allâme Tabcrî, tarih kitabında naklettiğine göre; Hz. A-dem (a.s), 936 yıl yaşamış ve bundan sonra ölmüştür. Meşhur bir görüşe göre; Hindistan'da cennetten indirildiği Serendip da­ğının eteğine demedilmiştir.

Bir rivayete göre ise; Mekke-i Mükerreme'deki "Ebu Kubeys" dağına delnedilrniştir.

Hz. Adem (a.s) vefat vakti yaklaştığında, melekler ona se­madan kefen ve cennetten "hunût"[114] ile geldiler. Daha sonra onu yıkadılar, kefenlediler, lahitli[115] bir şekilde çukur kazdılar, cenaze namazım kıldılar ve daha sonra da onu mezara indirdiler ve onun üzerini kerpiçle kapattılar ve mezarın üzerine de toprak döktükten sonra:

- Ey Adem oğulları! İşte ölüleriniz hakkında tutacağınız yol bu şekildedir" dediler.[116]

Allah, atamız Hz. Adem'e rahmet eylesin ve onun toprağını geniş tutsun ve bizi ebedi kılınacak yer olan cennette onunla birlikte bir araya getirsin. Amin.

Hamd, alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. [117]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 240.

[2] Rum: 30/20.

[3] B.k.z: Nahl: 16/4, Kehf: 18/37, Mü;minûn: 23/13-14, Hacc: 24/5, Fâtır; 35/11, Yasin: 36/77, Ğafir (Mü'min): 40/67, Necm: 53/46, Kıyame: 75/37, İnsan: 76/2, Abese: 80/19.....

[4] B.k.z: Fâtır: 35/11, Ğafir (Mü'mîn): 40/67.

[5] Bakara: 2/30.

[6] Abese; 80/17-23.

[7] Hacc: 22/46.

[8] Târik: 86/5-8.

[9] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 241-243.

[10] Bakara: 2/30.

[11] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'I-Kur'an, 1/274.

[12] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 244-246.

[13] A'râf: 7/24.

[14] Araf: 7/26.

[15] A'râf:7/31.

[16] Nisa: 4/1.

[17] A'râf: 7/189, ayrıca B.k.z: Rûm: 30/21.

[18] Ali imrân: 3/59'da da geçtiği üzere Hz. İsa'nın durumu da Hz. Adem'in durumu gibidir. Zira Yüce Allah Hz. Adem'i anasız ve babasız yaratmıştır. Hz. İsa'yı ise babasız yaratmıştır. Bu da Yüce Allah'ın varlığını kuvvetlendirmekte ve her şeye gücünün yettiğini göstermektedir, (ç)

[19] Sâd: 38/75'de Yüce Allah şöyle "îkı elimle yarattığım" buyurmaktadır: Bu ayette geçen "el" tabiri hakkında selef ve halef alimleri ihtilaf etmişlerdir. Selef alimleri buradaki "el" tabirinin yorumlanamayacağını söylerken halef alimleri ise Kur'an'da ve sünnette geçen bu gibi tabirlerin açıklanması gerektiğini söylemiştedir. Bundan dolayı da "el" tabirini, "kudret" ile yorumlamışlardır. Halef alinlerine göre; bu gibi tabirler yorumlanmadığı zaman Allah hakkında kulların teşbih ve tescime düşecekb-rini söylemişlerdir."Fakat Allah'ın sıfatlan konusunda sağlıklı ve tutarlı bir inanca sahip olmak için şu Üç temel hususun göz önünde bulundurulması gerekir:

a. Allah'ın sıfatlan kendi şanına layık olup yaratıkların sıfatlarına benzemekten mü­nezzehtir.

b. Kur'an'da Allah hakkında ispat edilen sıfatlara te'vilsiz iman edlmesi gerekir.

c. Allah'ın sıfatlarının keyfiyeti,İnsan aklının idrakinin ulaşamayacağı bir husustur' fProf. Dr. M. Sait Şimşek- Kur-'an Kıssalarına Giriş, sh.184) (ç).

[20] Yüce Allah bu konuyla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: "Ve ruhumdan ona üfür-düm" (Hicr: 15/29; Sa'd: 38/72) Ruh gibi hakkında az bilgiye sahip olduğumuz bir şey hakkında söyleyeceklerimizin dini bir anlam taşıyabilmesi İçin mutlaka sarih nasslara dayanması gerekir. Ruh hakkında Hz. Peygamber (s.a.v)'e yöneltilen bir somya vahiy kanalıyla şöyle cevap varnesİ söylenmiştir: "Deki: Rub, Rabbimin 'şlerindendir. Size ancak az bir bigi verilmiştir."(İsrâ: 17/85) Gerçi ayette az bir bilgi verildiği belirtilmekte. Zalen alimlerin çoğu bu ayette geçen "ruh" ifadesinde; bedeni canlı tutan "nüY'un kastedildiğini açıklamalardır. Buna göre ruh kavramı, Kur'an ve sünnet doğrultusunda bugünkü bilimin verileri ile açıklandığı takdirde Sanırım bu anlam tam olarak ortaya çıkaçaktır.(ç)

[21] Sâd: 38/71-72.

[22] Sâd: 38/75.

[23] Secde: 32/7-8.

[24] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmil-Kur'ân, 12/109 (ç).

[25] Şefaat hadisinin îbn Hacer el-Askalarâ'nin, Buharî'nin Sahîh'i üzerine yazdığı Fethü'I-Bari 6/371'de bulabilirsiniz. (Ayrıca Buharı, Enbiyâ 3/8, Tefsir Beni İsrail 5, Tevhid 36, 19, 37, Tefsir, Bakara 1, Rîkâk 51; Müslim, îman 322 (193), 327 (194); Tirmizî, Kıyamet 11, (2436) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 247-251.

[26] Bu teoriyi ortaya koyan Darwin'in kendisi olması itibariyle ona nisbetle "Danvin Teorisi" denmiştir. Darwin 1859 yılında yazmış olduğu "Türlerin Menşei" adlı kitapta "Evrim" düşüncesini ortaya koymuştur. Bu kİtabuı piyasaya çıkmasn-dan sonra büyük çalkantılar olmuş ve Darwin'e karşı büyük tepkler meydana gel­mişti.

İlk sırada Darvvİn'c karşı çıkan kilise olmuşken, daha sonra Neo-Darwinizm yani Danvin teorisine karşıt bir grup olmuştur. Bu grup, danvinistlerin görüşlerini çürütmek için görüşler ileri sürmüşlerdir. Fakat bu teorinin insaniar üzerinle yapmış olduğu etkiyi ve her şeyin yaratıcısının Allah değil de tabiat olduğu görüşünün in­sanlar arasında yayılmasıyla vomiş olduğu zararları gören Müslüman yazarlarda, konu üzerinde araştırmalar, bilgiler vermek suretiyle insanlara bu teorinin zararlarını, nasıl ortaya çıktığını, nasıl cevaplar verildiğini vs. şeyleri anlatmak veya yazmak suretiyle yardımcı olmaya çalışmışlardır. Zaten yazar, bu konuda yazı yazanlardan alıntılar yaparak veya yazılan eserlerden ve yazarlardan bahsetmekle okuyucuya ve müslümanlara faydalı olmaya çalışmaktadır. (ç).

[27] Bazı bilim adamları, DanvİnMn bir Yahudi olması itibariyle, ataları olan önceki Yahudilerin, Allah'ın emrine karşı çıktıklarından Ötürü maymuna döndürüldüklerini bildiğinden böyle bir teoriyi ortaya attığım söylemişlerdir.(ç).

[28] Isrâ: 17/70.

[29] Tın: 95/4.

[30] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 252-254.

[31] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 254-255.

[32] Danvin'in Allah'ın varlığını inkar etmesindeki neden; Kilise'nin. incil'de Hz. Adem'e dair yazılı olan "(Allah Adem'i) kendi sureti üzerinde" bu ibareyi "Alah'ın kendi sureti" şeklinde yorumlamalarından kaynaklanmaktaydı. Kilise bu ibareyi değişik şekilde yorumlayınca Fransız devriminin getirmiş olduğu çalkantiar ile kili­seye karşı oluşan tepkilerden dolayı Darwin'de Allah'ı inkar etme yoluna gitmişti. Çünkü o devirde kilise ile aydınlar arasında amansız birsürtüşme mevcuttu. Bu sür­tüşmenin getirdiği sonuç ise dine karş düşmanlık, Allah'ı inkar vb.konular idi. Bun­lara karşılık ise laiklik, dinsizlik, maddiyata düşkünlük, sömürgecilik vb. şeyler meydana gelmiştir. Geniş bilgi için b.k.z: Muhaınmed Kutub, Çağdaş Fikir Akımla­rı, 1/150 (ç).

[33] Darwin bu görüşünü ortaya atmadan önce benzer teoriyi "La Marke" denilen bir adam ortaya atmıştı. Fakat bu teori, Fransız devriminden önce ortaya atıldğından dolayı insanlar üzerinde pek fazla bir etki yapamamıştı. Bundan dolayı da Yahudiler bu teoriye yeterince destek verememişlerdi. Ama Fransız devriminden sonra ortaya çıkan çalkantılar İle La Marke'nin önceden getirmiş olduğu çalkantılar soıucunda Yahudiler ona destek vermişlerdir. Yahudiler, Fransız devrimine kadar Avrupa'daki Hıristiyan toplumlarına bir müdahafe yapamiyorlardı. Zira toplum, Yahudilerin mü­dahale etmelerine fırsat tanımayacak bir şekilde birbirhe bağlı bulunuyordu. Fransız devrimi ile bu fırsatı yakalamışlar ve hedeflerini sağ anlayabilmek içinde, kendileri­nin işlerine yarayabilecek kimseleri kullanmşlardır. Hiç kuşkusuz bunlardan biri de Danvin'dir.(ç)

[34] Yahudilerin bu tabiatı, Kur'ân-ı Kerîm'de çok bahsedilir. Çünkü yeryüzünde en çok tuğyanlık, aşırılık, isyankarlık, hAddi aşma vb. şeyler hep Yahudilerden ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı da Kur'an onlardan sıkça bahseder. Yahudilerin tabiatıy­la ilgili geniş bilgi İçin Kur'an'a bakıîabilir.(ç).

[35] Muhammed Kuîub, Kari Marks ile ilgiii olarak şöyle der:

"Komünizmin, Diyalektik Materyalizmin ve materyalist tarih yorumunun baba­sı ve "Din, halkların afyonudur" şeklindeki ünlü sözün sahibi olan Marks bir Alman Yahudisi olııp 1812 yılında dünyaya gelmiş ve 1883 yılnda ölmüştür.

Marks. Danvinjst teorinin özünü alarak bundan hareketle, ekonomik bir teori ve İnsanlık hayatını madde alemi ile maddenin tekamülünü ara sıra hasreden, mad­denin kanunlarını insan üzerine uygulamaya çalışan bir yorum ortaya atmıştır. Ajlı zamanda duygu inanç düşünce, hareket kaynaklan, düzenleme ve kurumlar gibi hayatı ilgilendiren her bir hususu insanın içinde yaşamış oiduğu maddi ortama ve iktisadi evrime bağlı ve onların bir yansıması şeklinde değerlendirmiş, bunların maddi ortam ile ekonomik şartlan kesinlikle aşamayacağını, onların dışına çıkama­yacağını belirtmiş, bu konuda i asanın rolünün iktisadi evrime ve onun gereklerine uygun hareket etmekten İteri olamayacağını öne sÜrmiştür. Çünkü bunlar Marks için "birer kesinlik (determine)"dir.

Muhammed Kutub. Çağdaş Fikir Akımları J/159 (ç)

[36] 1856 yılında doğan Freud, Avusturyalı bir Yahudi'dir. İnceleri bir doktor olarak çalışırken daha sonra sinir ve ruh hastalıklarıyla uğraşmaya başkdı. Bunun İçinde bir dispanser turdu. Daha sonra insan ruhu ve onun terkibine dair bir düşünce ortaya atmıştır ki bu düşünce, bugün Amerika ve Avrupa'daki bilim Adamlarının çoğu tarafından kabul edilmektedir. Zira onun bu düşüncesinin devri çoktan kapanmıştır. Freud'un bu düşünsel yorumu için b.k.z: Muhammed Kutub, Çağdaş Fikir Akımları, J/169/179.)

[37] Bugün bu gibi kimseler özellikle de televizyon, gazete, dergi, broşür vb.yaymlarla insanları bozmak için uğraşmaktadırlar. Bunların arkasında ise yine Yahudi vardır.

[38] Maide: 5/64.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 255-257.

[39] Criss Morrison'un bu kitabı, Türkçe'ye çevrilmiştir, (ç).

[40] Yazarımız Sâbûnî, Danvin'nin teorisini çürütme mahiyetinde yazıhn bu kitaplar­dan sadece bir kaçını zikretmiştir. Kitabın yazıldığı zamandan gürümüze kadar bu konuda birçok kitaplar daha yazılmıştır.! (ç)

[41] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 257-259.

[42] Abdulvehhâb en-Neccâr, Kasasü'I-Enbiyâ, s. 29. Burada güzel bir bahis vardır. Geniş bilgi için oraya

bakabilirsiniz.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 259-260.

[43] Bu hadisi, Tîrmizi (2934)de; Ebu Davut (4693) de rivayet etmiştir. TLrmizi bu hadis hakkında, "Hasen- Salâh" demiştir. B.k.z: İbnü'1-Esîr, Câmiü'1-Usûl, İV/ 31 (Hz. Adem (a.s)'ın toprak merhalesine işaret eden ayetler şunlardır: Kehf: 18/37; Hacc: 22/5; Fâtır: 35/11; Ğafir (Mü'min): 40/67 vb. ayetler) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 261.

[44] Saffât: 37/1] (Ayrıca bununla ilgili ayetler için b.k.z: En'âm:6/12, A'râf: 7/12; Mü'minûn: 23/12; Secde: 37/7; Sâd: 38/71, 76) (ç).

[45] Rahman: 55/14-15 (Ayrıca bununla ilgili ayetîer için B.k.z Hicr: 15/26, 28, 35; Secde: 32/8;.İnsan: 76/1-2; Târik: 86/6-7) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 262.

[46] Dehr (İnsan): 76/1.

[47] Alimler, Hz. Adem (a.s)'m yaratılışıyla ilgili merhaleleri çeşitli şekillerde gruplandırmaya tabi tutmuşlardır. Yazarımız, bu gruplandırmalari üç mihaleye indirmiştir. Bu gruplandırmaların çeşitli olmasının nedeni, ayetlerde kullanılan i£-delerden kaynakl anmaktadır, (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 262-263.

[48] Hacc: 22/5 (Ayrıca b.k.z: Mü'rninûn: 23/13-14) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 263-264.

[49] Bakara: 2/31.

[50] Bu hadisin bu varyantı; Buharî, Tefsir, Kader, Tevlıid'de geçmektedir. Hadisin tamamı için b.k.z: İbn Hacer el-Askalani, FethıTl-Bâri ala Buharî. VIH/434.

[51] Sâd: 38/73-74.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 264-266.

[52] Tahrim: 66/6.

[53] Bu hadisi, Müslim, Hz. Aişe (r. anha)dan merfu olarak "Zühd" (2996)' (fc rivayet etmiştir.

[54] Kehf: 18/50.

[55] Ibn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nİhâye, 1/67.

[56] İstisnaî munkatı, "illâ" (yani başka, diğer hariç vb.) edatından sonra gelen kimse­nin, illâ edatından önce gelenlerden olmadığını gösterir. Buna göre iblisin melekte-den olmadığını görürüz. Bu da iblisin meleklerden değilde cinlerden olduğunu gösterir. (ç).

[57] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 266-270.

[58] "Havva" kelimesi, Arap dili kurallarına göre Hayy (yani canlı) kelimesinden tüe-mistir. Buna göre Hz. Havva'ya, Havva denilmesinin sebebi; bir canlıdan meydana gelmesinden dolayıdır. Bu canlı da, hiç kuşkusuz Hz. Adem (a.s)'dır. Bununla ilgili açıklama birazdan yapilacaktır.(ç).

[59] Rivayete göre; Hz. Adem (a.s)'m sol eğe kemiklerinden birisinin dinip, onunla Hz. Havva'nın yaratılrnasıyla boşalan yere Allah tamundan et lehimlenmjtir. (ç)

[60] Yüce Allah'm: "Ey insanlar! Sizi bir tek "nefis" (yani kiş) den yaratan ve ondan da onun "eşini" var eden ve o ikisinden de bir çok erkekler ve kadınlar tüetip yayan Rabbinizden sakının" (Nisa: 4/1) ve "Sizi bir tek "nefis" (yani kişi)den yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı "eşini"de ondan va: eden Allah'tır" (A'râf: 7/189) ayetleri ve Rasulullah (s.a.v)'in:

"Kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri (yani sol eğe kemiği) yende üst kısımdır. Onu,doğrultmaya kalkarsan kırarsın! Hali üzere bırakır­san, eğrilikte devam eder. Kadınlar hakkında âze hayırlı olmanızı tavsiye ederim." (Buharı Enbiyâ 1; Müslim, Rada 61-62) bu sözüde Hz. Havva'nın, Hz. Adem (a.s)'dan yaratıldığını gösterir. Hadiste her ne kadar açık bir şekildeyaratilma olayı anlatıimasa da ayetler ve yazarın rivayet ettiği bunu apaçık bir şekilde desteklemek­tedir. Zaten Havva'ya "Havva" denilmesinin sebebi, bir hayy yani canlıdan yaratıl­dığından dolayı bu isim ona verilmiştir.(ç).

[61] Huld cenneti, müminlerin öteki alemde yerleşip içinde ebedi kalacakları cenıetin ismidir, (ç).

[62] Ibu Kesîr (rh.a); bu görüşün, ehl-i kitaptan alındığını ve mevcut Tevrat'ta da tu­nun geçtiğini belirtir. Ayrıca Kurtubî'de, tefsirinde (1/302), bu bilgiyi aktarır, (ç).

[63] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 270-272.

[64] Bakara: 2/35.

[65] Bakara: 2/36 (Ayrıca bununla Ügilİ ayetler için b.k.z: AVâf: 7/13, 18; Sâd: 38/77)(ç).

[66] Tâhâ:2O/118-119.

[67] İbn Hacer el-Askalânî, Fethü'I-Bârî alâ şerhî'l-Buharî, VI/371. (Müslim "Sa-hîh"inde Ebu Hureyre'den şöyle rivayet etmiştir: "İçinde güneşin doğdığu en hayırlı gün Cuma günüdür; o günde Adem yaratıldı, o günde cennete kondu, o günde de "cennetten" çıkarıldı ve o günde kıyamet kopacaktır) (ç).

[68] Kurtubî, Câmiu li Ahkamı'1-Kur'an. 1/303 (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 272-273.

[69] İbn Cerîr et-Taberî der ki: "Hz: Adem ve onun zevcesi, cennet ağaçlan arasında belirli bir ağacın meyvesini yemekten nehyolunrmışlardı. Odar bu meyveden yemiş­lerdir. Bunun hangi ağaç olduğuna dair bir bilgimiz yoktur. Çünkü Allah bu konuda ne Kur'ân-ı Kerîm'de bir delil koymuştur, ne de Sahîh sünnette vardır. Onun buğday olduğu, üzüm ağacı olduğu, incir ağacı olduğu da söylenmiştir. Bunlardın herhangi birisi olabilir. Ancak bilindiği takdirde bilene faydası olmayacağı gibi bilinmediği takdirde de zaran olmaz." (el-Esas fTt-Tefsir: 1/130) (ç).

[70] İbn Kesîr, el-Bİdâye ve'n-Nihâye, 1/69.

[71] Araf: 7/20-21.

[72] Kurtubî, el-CâmiuliAhkami'1-Kur'an, XI/251.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 273-275.

[73] Mâide: 5/27-31. Geniş bilgi için b.k.z: İbn Cerîr Taberî, Tarihü'I-Taberî, 1/162; İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/86).

[74] Bu hadisi, Buharı, Enbiyâ (6/364) de; İbn Hacer el-Askalanî, Fethü'l-Bâri'de; Müslim Kasâme (3/1304)de; Ahmed b. Hanbeİ. Müsned, 1/383 rivayet etmiştir, (Ay-nca b.k.z: Suyuti, Camiu's-Sağir, H. No 4670)(ç)

İbn Kesîr, bu hadisle ilgili olarak şöyle der:

"Ne var ki kıyamet gününde bazı şahıslarla şöyle bir duruma rastlanılabilecktir: Öldürülen, öldürenden hak talebinde bulunacaktır. Öldürenin dünjada iken işlediği iyi ameller, öldürülenin bu talebini karşılayamayacak, böyle olunca da öldürülenin günahları, öldürenin boynuna yüklenecektir. Öldürme dışındaki haksızlıklarla ilgili böyle bir Sahili hadis mevcuttur. Adam öldürmekse. Haksızlıkların en büyüğüdür: (İbn Kesîr, el-Bidâye ve'n-Nihâye, 1/87) (ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 276-278.

[75] İstihlâf lügatte, tayin etme, vekil bırakma, aday göstermelerine geçirme vb. ma­nalara gelir. Yüce Allah'ın Hz. Adem'i istihlâf etmesi demek; oıu ve onun soyun­dan gelenleri, yeryüzünde kendi adına vekil bırakması yani halife kılması demektir. (Ç).

[76] Bakara: 2/30.

[77] Abdüîvehhâb en-Neccâr, Kasasü'l-Enbiyâ, s. 6.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 278-279.

[78] Buharî, Enbiyâ 3, 8 Tefsir-i Beni İsrail 5; Müslim, İman 327 (194); Tirmizî. Kı­yameti 1 (2436).

[79] Ai-i İmrân: 3/33.

[80] Bakara: 2/38.

[81] Tâhâ: 20/122.

[82] Bu hadisi Tirmizî, Menâbb (36İ8)de rivayet etmiştir. Tirmizî, bu hadisin, "Hasen Hadis" olduğunu söylemiştir.

[83] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/178 (Ayrıca bu hadis, îbn Hibban'm Sahîh adlı kitabında, Ebu Zerr el-Gıfari'den rivayet edilmiştir.).

[84] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 280-283.

[85] Tâhâ:20/115.

[86] Kurtubî, Camiu li Ahkâmi'l-Kur'an, 11/251.

[87] Tâhâ: 20/122.

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 284-285.

[88] Tahrim: 66/6.

[89] Müslim, Zühd (2996). Bu hadis, daha önce de geçmişti.

[90] Hicr: 15/27.

[91] Meryem: 19/17.

[92] Zâriyât; 54/24-25.

[93] Hûd: 11/78-81.

[94] Bıı hadisi, Buharı ve Müslim, Hz. Ömer b. Hattab'dan rivayet etmiştir.

[95] Ahkâf: 46/29-32.

[96] Enbiyâ: 21/20.

[97] Tahrîm: 66/6.

[98] Cinn: 72/14-15.

[99] Zâriyât:51/56.

[100] En'âm: 6/130.

[101] Furkân:25/I.

[102] Hicr: 15/26-27.

[103] A'râf: 7/27.

[104] A'râf: 7/171.

[105] Fâtır: 35/1.

[106] Bu hadis için b.k.z: Buharı, Babü'I-vahy 3 ve İbn Hacer el-Askalani, Fethü'1-Bâri, 1/21 BuharTdeki hadis, talik olarak rivayet edilmiştir.(ç).

Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları:285-293.

[107] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 293.

[108] Fahreddin er-Rân, Yüce Allah'ın Hz. Adem'e öğrettiği isinier hakkında şöyle der: "Allah, Adem'e bütün isimleri öğretti."(Bakara: 2/31) ayetini siyle tefsir etmiş­lerdir. Allah, Hz. Adem'e eşyanın sıfatlarını, vasıflarını ve Özelliklerini bildirmiştir.

İkinci görüş: -ki meşhur olan budur- Buna göre isimler lafzından Allah'ın mu­radı, O'nun sonradan yaratmış olduğu ve günümüzde insanların konuşmuş olduğu Arapça, Farsça, Rumca vb. muhtelif dillerin isimleridir. Ademoğullan bu dillerle konuşuyorlardı. Hz. Adem ölüp çocukları dünyanın her tardına dağılınca, onlardan her biri, bu dillerin belirli birisiyle konuşmaya başladı. Böylece konuşulan bu dil, bu Adama hakim oldu.... İşte Hz. Adem'in çocuklarının farklı dilleri konuşmalarının sebebi bıdur."

Fahreddin er-Râzî, Tefsir-i Kebîr, 2/264-265(ç).

[109] Fâtır: 35/6.

[110] Bununla ilgili ayetler için B.k.z: A'râf: 7/14-18; Hicr: 15/34^3; Isrâ: 17/62-65 vb. ayetler (ç).

[111] Bununla ilgili bilgiler ise daha önce geçmişti.(ç).

[112] Bununla ilgili çeşitli görüşler vardır. Biz bunlardan banlarını aşağıya kısaca â-dık. Şöyle ki:

a. Mücâhid ve Katade, iki rivayetlerinden biline göre şöyle demişlerdir: "Bu kelimeler, Cenab-i Hakk'ın, "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak ki hüsrana uğramış kimselerden oluruz."(Arâf: 7/23) ayetidir.

b. Said b. Cübeyr'in, İbn Abbas (r.a)dan rivayetine göre bu kelimeler, Hz. A-dem (a.s)'m şu sözleridir; "(Ey Allah'ım) Senden başka ilah yoktur. Seni teşbih eA-rîm ve sana hamdederim. Ben (yasaklamış olduğun ağacın meyvesinden yemek sue-tiyle bir) kötülük işledim ve kendime zulmettim. Beni bağışla. Çünkü sen, bağışt-yanlann en hayırhsısın. Senden başka ilah ycktur. Seni teşbih ederim ve sana hamdederim. Ben bir kötülük işledim ve kendime zulmettim. Bana rahmet et. Çünkü sen rahmet edenlerin en hayırlsisın. Senden başka ilah yoktur. Seni teşbih ederim ve sana hamdederim. Ben kötülük işledim ve kendime zulmettim. Tövbemi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul eden ve rahmeti çok olansın."

c. Hz. Aişe (r.a) şöyle demiştir: "Cenab-ı Hakk, Adem'in tövbesini kabul et­meyi dilediği zaman, Hz. Adem, yedi defa Kabe'yi tavaf etti. Kabe o zaman kırmızı bir tepecik idi. İki rekat namaz kıldığında Kabe'ye yöneldi.

"Allah'ım! Sen benim sımmı da biliyorsun ve gizli olan şeylerimi de Benim özrümü kabul eyle! Sen benim ihtiyacımı da biliyorsun, bana istedğimi ver! Sen benim içimde olanı biliyorsun ve onun için günahlarımı bağışla! Allah'ım! Senden, kalbimi dolduran bir iman ve doğru bir yakîn istiyorum. Ki böylece baıa, ancak senin yazdıklarının İsabet edeceğini bifeyim ve bana .ayırdığın nasibe razı olayım" dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Allah'da Adem'e:

-Ey Adem! Günahını bağışladım ve senin soyundan kim, senin bana yaptığın bu duayı yaparsa onun günahım da mutlaka bağışlarım, gam ve kederini gideririm, fakirliği gözünün önünden söker alınm ve o istemese bile, dünya ona akıp gelir.

d. Nehaî şöyle demiştir: İbn Abbas'a geldim ve ona, "Adem'in Rabbinden al­dığı kelimeler ne idi?" diye sordum o da bana şu cevabı verdi:

- "Yüce Allah, Hz. Adem ve Havva'ya hacc ibadetini öğretti onlarda hacceti-ler. işte bu kelimeler, hacc esnasında söylenen dua ve zikirbrdir. Onlar haccı tamam­layınca, Allah onlara:

- "Ben sizin tövbenizi kabul ettim" diye vahyetti."

Fahreddin er-Razî, Tefsiri Kebîr, ü/422/423 (ç).

[113] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 294-297.

[114] Hunût: Ölünün kefenine saçılan güzel kokulu şeylere denir{ç).

[115] Lahit: Mezann alt tarafında kıble yönünde ölünün sığacağı kadar bir çukur ka­maya denir.(ç).

[116] İbn Cerîr et-Taberî, Tarihü'l-Taberî, 1/158; İbn Kesir. el-Bidaye ve'n-Nihaye, I/9İ.

[117] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 298.


MELEKLER İLE CİNLER ARASINDAKİ FARK



Tevhidi düşünceye sahip alimler, melekleri şöyle tanıtıyor­lardı:
1. Melekler: Nurani latif istedikleri herhangi bir şekle bü­rünmeye ve girmeye güçleri yeter, erkeklik ile dişilikle vasıfla-namayan ve ibadet etmek ile itaat üzere yaratılmış varlıklardır.

Yüce Allah meleklerin vasıflarını şöyle anlatmaktadır:

"Melekler Allah'ın kendilerine emrettiğine isyan etmezler ve kendilerine emredilenleri yerine getirirler."[88]

Melekler, üreme yoluyla çoğalamazlar, birbirleriyle evle-nemezler olağanüstü güçlere sahiptirler ve onlara herhangi bir suret ile hükmedilmez.

Cinlere gelince ise onlar; süflî (saf ateşin karışımından o-luşmuş) dumansız alevden yaratılmış istedikleri herhangi bir şekle girmeye güçleri yeten, birbirleriyle üreyip, çoğalabilen birbirleriyle evlenip çoğalmaları şeklinde nesilleri olan ve er­keklik ile dişilikleri var olan varlıklardır. Onlar insanlar gibi Allah'a ibadet etmekle ve itaat etmekle mükelleftir. Onların grisinde müminler ve kafirlerde vardır ve belli bir suretleri rdır.

Melekler ile cinlerin yaratılışı arasındaki açık fark ve görü-îi değişiklikler; yaratılışlarının temelindeki yücelik sebebiyle duğu bu tariflerden anlaşılmaktadır.

2. Buna göre melekler nurdan yaratılmışlardır. Cinler ise imansız alevden yaratılmışlardır, Hz. Peygamber(sav)'in şu zü de bunu göstermektedir:

"Melekler nurdan, cinler dumansız alevden ve Adem ise si-vasfedilenden (yani topraktan) yaratılmıştır."[89]

Yüce Allah ise cinlerin neden yaratıldığını şöyle latmaktadır:

"Cinleri de daha önce (yani insanın yaratılışından önce) mansız alevden yaratmışızdır."[90]

4. Yüce Allah, melekleri bir başlangıcı olan yeni bir varlık dinde yaratmıştır, üreyip çoğalmaları olmadığından dolayı ceklik ve dişilikleri yoktur.

Ama cinlere gelince, insanlar arasında olduğu gibi dişilik, teklik, ve birbirleriyle evlenme gibi durumları vardır.

5, Melekler, eşya ve canlı cisimlerin şekline girebilirler. Bu konuda Kur'ân-ı Kerîm'den ve sünnetten çok sayıda sslar sabit olmuştur. Mesela; Yüce Allah Hz. Cebrail (a.s)'a ir şöyle buyurmaktadır:

a. "Bunun üzerine ona (yani Meryem'e) ruhumuzu (yani brâil'i) gönderdik. Fakat (Cebrail) tam bir insan şekline gire-: ona görünmüştü"[91]

b. Yine Yüce Allah, Hz. İbrahim (a.s)'ın misafirlerinden şöyle haber vermektedir: "(Ey Muhammedi) İbrâhîm 'e ikram edilmiş misafirlerinin haberi sana gelmedi mi? Onlar, ibra-hîm'in yanına girip: "Selam olsun sana" demişlerdi, ibra­him 'de: "Selam size " demişti. İçinden de, onların "tanınmış bir topluluk" olduğunu geçirmişti."[92]

Melekler, Hz. İbrâhîm (a.s)'ın yanma erkek insanlar şek­linde girmişlerdi. Hz. İbrâhîm (a.s) onların önüne yemek getirip koyduğunda onlar, takdim edilen yemekten kaçındılar. Onların bu davranışlarından dolayı Hz. İbrâhîm (a.s)'ın kalbine bir çeşit korku düşmüştü. Melekler, Hz. İbrâhîm (a.s)'m bu durumunun farkına varınca Hz. İbrâhîm (a.s)'a kendilerinin insan olmadık­larını ve Hz. Lût(a.s)'m kavminde bulunan yalancıları helak etmek için Allah'ın onlara gönderdiği melekler olduğunu haber verdiler.

c. Melekler, Hz. Lût (a.s)'a tüyü bitmemiş güzel ve yakışık­lı bir genç şeklinde geldiklerinde, Hz. Lût(a.s)"n kavmi içeri­sinde bulunan akılsız kimseler onların geldiklerini haber aldık­larında meleklere kötü fiillerini yapmayı arzuladılar. Böylece Hz. Lût(a.s)'ın kavmi içerisinde bulunan kimseler Hz. Lût (a.s)'a koşarak geldiler.

Yüce Allah Kur'ân-ı Kerîm'de bu olayı şöyle anlatmakta­dır:

"Elçilerimiz (İbrâhîm 'in yanından çıkıp) Lût'a gelince; on­ların gelmelerinden dolayı (kavminin onlara kötü fiillerde bu­lunmaya kalkışacaklarından dolayı) üzüldü ve (onları yeterince koruyamayacağından korktuğundan dolayı) endişelenip sıkıldı ve işte (bugün) çok çetin bir gün (olacak) dedi. Kavmi (Lût'a misafirlerin geldiğini haber aldıklarında) ona koşa koşa geldi-te Zira onlar, Önceden beri kötü fiiller işlerlerdi- (Kavmi'tan misafirlerini istediğinde onlara): "Ey kavmim! İşte kızlanın, bunlar sizin (onlardan) daha temizdir. Allah'tan korkun! Misafirlerime karşı beni rezil etmeyin. İçinizden doğru düşünen hiçbir kimse yok mu? Dedi. Bunun üzerine onlar: "Sende bilir­sin ki, senin kızlarınla bir ilgimiz yoktur. Ne istediğimizi sen daha iyi bilirsin" dediler. (Lût'ta) "Keşke size karşı koyabile­ceğim bir kuvvetim olsaydı veya sağlam bir yere (yani güçlü birisine) sığınsaydım" dedi. (Bunları gören melekler Lût'a): "Ey Lûtl Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar asla sana ilişemeye-ceklerdir. Bir ara geceleyin ailenle birlikte yola çık! Karının dışında (ailenden) hiçbir kimse geriye dönüp bakmasın. Doğru­su onların başına gelen, onun da başına gelecektir. Onlara ta­yin edilen (helak olma) zamanı sabahleyindir. Sabah yakın de­ğil mi? " dediler."[93]

Burada görüldüğü üzere melekler, istedikleri herhangi bir şekle bürünmeye ve girmeye güçleri yeter. Buhârî ve Müs­lim'in Sahîh'lerinde de geçtiği üzere Hz. Ömer (r.a)'dan şöyle rivayet edilmiştir:

"Bir ara Resulullah (s.a.v)'in yanında oturmaktaydık. O sı­rada yanımıza elbisesinin beyazlığı ve saçının siyahlığı çokça olan üzerinde yolculuk eseri görülmeyen ve bizden hiçbir kim­senin tanımadığı birisi yanımıza çıka geldi ve Resulullah (s.a.v)'e, imandan, İslam'dan, ihsandan ve kıyametin kopacağı vakitten sordu. Resulullah (sav)'de ona geniş bir şekilde cevap verdi. (Yolcu çekip gittikten sonra) Resulullah (s.a.v) sahabele­rine:

- "Soru soranın kim olduğunu biliyor musunuz?" diye sor­du. Sahabeler:

- "Allah ve Resulü (bizden) daha iyi bilir" dediler. Resulullah (s.a.v):

- "Soru soran o kimse Cebrail idi. Size dininizi öğretmek için gelmişti, buyurdu."[94]

Cinlerde istedikleri herhangi bir şekle bürünmeye ve gir­meye güçleri yeter. Onlar, insanlardan bir topluluk şeklinde Resulullah (s.a.v)'e gelmişler, ondan Kur'an dinlemişler ve da­ha sonra da iman edip kavimlerine uyarıcılar ve tebliğciler ola­rak dönmüşlerdir.

Nitekim Yüce Allah bu olayı şöyle anlatmaktadır:

"Hani Kur'an 'ı dinlesinler diye sana cinlerden bir toplulu­ğu yöneltmiştik. Onlar yanına gelince (birbirlerine) "Susun (ve Kur'an'ı) dinleyin" demişlerdi. (Resulullah'in Kur'an okuması) tamamlanınca her biri birer uyarıcı olarak kavimlerine dön­müşlerdi. (Kavimlerine geldiklerinde onlara): "Ey kavmimiz! Doğrusu biz, Mûsâ 'dan sonra indirilen ve kendinden öncekileri (yani ondan önce peygamberlere indirilmiş kitapları) doğrula­yan, hakka ve dosdoğru yola ileten bir kitap dinledik Ey kav­mimiz! Allah'ın davetçisine (yani Muhammed'e) uyun ve ona iman edin ki, Allah sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem verici bir azaptan kurtarsın. Allah 'in davetçisine uymayan kim­se bilsin ki, Allah'ı yeryüzünde aciz bırakamaz ve onların on­dan başka dostları da yoktur. İşte onlar (yani Allah'ı aciz bı­rakmaya çalışanlar ve Allah 'dan başka dostlar edinenler) apa­çık bir sapıklık içerisindedirler"[95]

Buna göre cinler, bu yönden yani istedikleri şekle girmeye ve bürünmeye güçlerinin yetmesinde meleklere benzerler. Fa­kat cinler, meleklerden şu konuda farklıdırlar: Cinler bir şekle girme ile hükmedilir, melekler ise bir şekil ile hükmedilmez. Bunun manası şudur: "Eğer cinler insan ve kuş şekline dönüşseler veya girseler, insan, cine doğru bir ok doğrultup atsa insa­nın kılıçla veya mızrakla öldürüldüğü gibi ölür. Fakat melek hangi şekle veya surete girerse girsin o suret üzerine hükmedilmez. Bundan dolayı eğer insan, meleğe doğru bir ok doğrultup attığında veya ona karşı bir cinayet işlemeye kalkış­tığında melek öldürülmez. Zira melek, insan veya başka bir şekle girmiş olsa bile ezadan bir şey ona nail olmaz.

6. Ayrıca melekler, cinlerden şu konularda da farklıdırlar: Melekler yemezler, içmezler, onların arasında insanlar gibi çekişme ve masiyeti işleme yoktur. Bunlarla birlikte istikâmet," ibadet etmek ve itaat etmek üzere yaratılmışlardır. Nitekim Yü­ce Allah, meleklerin bu vasıflarım şöyle anlatmaktadır:

"Melekler, gece-gündüz bıkmadan (ve usanmadan Allah'ı) teşbih ederler."[96]

Yine Yüce Allah, onlarla ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

"Melekler, Allah'ın kendilerine emrettiğine isvan etmezler ve kendilerine emredilenleri yerine getirirler."[97]

Cinlere gelince ise, onların arasında müminler, kafirler, iyi­ler, günahkarlar vardır. Bunlardan dolayı cinler, bu çerçevede insanlar gibidirler. Nitekim Yüce Allah, iblisinde cinlerden ol­ması itibariyle ondan şöyle haber vermektedir:

"iblis, cinlerden idi. (yaptığı kötü fiilden dolayı) Rabhinin emrinin dışına çıktı, (yani fasık oldu) " (Kehf: 18/50)

Yine Yüce Allah, "Cin Sûresinde" cinlerden şöyle haber vermektedir:

"(Cinler) "İçimizde, Müslüman olanlarda yazık edenlerde vardır. Buna göre Müslüman olan kimseler işte onlar, doğru yolu arayanlardır. Kendilerine yazık edenlere gelince ise onlar, cehennemin odunları oldular."[98]

Cinler, diğer insanlar gibi şer'î hükümlerle ve tekliflerle mükelleftirler. Yüce Allah bu durumu şöyle anlatmaktadır:

"İnsanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattim.[99]

Cinlerin içerisinde de Allah'ın emirlerini ve nehiylerini teb­liğ eden resuller ve nebiler vardır. Nitekim Yüce Allah bunu şöyle haber vermektedir:

"Ey insanlar ve cinler topluluğu! "içinizden " (minkum) si­ze ayetlerimi anlatan ve bu gününüzün (yani kıyamet gününün) gelip çatacağından sizi uyaran "sizden'[peygamberler gelmedi mı?[100]

Ayette geçen "minkum" zamiri onların içerisinde hem in­sanlardan bir peygamberin ve hem de cinlerden bir peygambe­rin olduğunu gösterir. Hz. Muharnmed (s.a.v)'in risâletine ge­lince ise insanlardan ve cinlerden oluşmuş bütün yaratıkları kapsamaktadır. Nitekim Yüce Allah bunu şöyle anlatmaktadır:

"Alemleri uyarmak üzere kulu Muhammed'e furkanı (yani hakkı batıldan ayırdeden Kur'an 't) indiren Allah, yücelerin yü­cesidir."[101]

Cinler, insanlardan önce yaratılmış yaratıklardır. Yüce Al­lah'ın şu sözü bunu göstermektedir:

"Doğrusu Biz insanı kuru çamurdan, değişmiş ve şekillen­miş kara topraktan yarattık. Cinleri de "daha önce" (yani in­sanın yaratılışından önce) dumansız bir alevden yarattık. "[102]

Ayette geçen "Hamâe" kelimesi, değişikliğe uğrayabilen, siyah çamur, mesnûn kelimesi, suret verilmiş; semûm kelimesi ise derideki deliklerin arasından nüfuz eden kavurucu sıcak manasmdadır.

Cinler insanları, insanların onları göremeyeceği yerlerden görürler. Allah'ın şu sözü bunu göstermektedir:

"Sizin, onları "göremediğiniz" yerlerden o (yani iblis) ve taraftarları sızı görürler.[103]

7. Bunlardan sonra melekler, cinlerden şu konularda da farklıdırlar: "Melekler, olağanüstü büyük güçlere sahiptirler. Bundan dolayı da melekler, dağı yerinden söküp koparmaya, denizlerin diplerine dalmaya ve yeryüzünü, sakinleriyle birlikte altını üstüne çevirmeye güçleri yeter. Nitekim melekler, Hz. Lût(a.s)'ın kavminin altını üstüne çevirmişlerdi. Nitekim Yüce Allah bunu şöyle anlatmaktadır:

"(Lût kavminin) memleketlerini altını üstüne çevirdik." (Hicr: 15/74)

Nitekim Cebrail (a.s), Tur dağını yerinden söküp koparmış ve onu, Allah'ın emrine karşı gelen İsrail oğullarının üstüne kaldırmıştı. Yüce Allah bunu ise şöyle anlatmaktadır:

"Tur dağını gölgelik gibi onların üzerine kaldırmıştık. On­lar, tepelerine düşeceğini sanmışlardı. Onlara: "Size verdiği­miz kitaba (yani Tevrat'a) sıkıca sarılın, içinde olanı düşünün ki takva sahibi kimselerden olasınız."[104]

Meleklerin kanatlan vardır. Bazılarının iki, bazılarının üç, dört veya daha çok kanadı vardır. Yüce Allah bununla ilgili o-larak şöyle buyurmaktadır:

"Hamd, gökleri ve yeri yaratan "melekleri ikişer, üçer, h| dörder kanatlı" elçiler kılan Allah'a mahsustur. Yaratmada dilediğini artırır."[105]

Sahîh bir hadisi şerifte, Resulullah (s.a.v), Cebrail'i ufuğu kapatmış bir vaziyette altı yüz kanadı olduğu halde hakiki sure­tinde görmüştür.[106]

http://irsadforum.net/forum/peygamberler-tarihi/adem-aleyisselam/




 

Son mesajlar

Üst