wwhirlwind
Profesör
- Katılım
- 21 Aralık 2006
- Mesajlar
- 2,313
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
Başbakan Erdoğan'a alternatif olarak gösterilen Abdüllatif Şener'den çarpıcı açıklamalar...
Birinci AKP Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu bir numaralı ismi eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Ekovitrin’e çarpıcı açıklamalar yaptı. Şener, Hükümeti ve ekonomi yönetimini “geliyorum” diyen tehlikeye karşı uyardı.
Abdüllatif Şener… Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’la birlikte AKP’nin dört önemli kurucusundan biriydi. Yani “Kare As”ın en önemli aktörüydü. O kadar ki; AKP’nin programını onun yönetimindeki ekip yazdı. Birinci AKP Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu bir numaralı bakanı, Başbakan Erdoğan’ın en önemli yardımcısı, akıl danışmanıydı. AKP içindeki “farklı yüz”lerden biriydi. AKP Hükümeti’nin daha ilk yıllarında yaptığı açıklamalarla farklı bir siyasetçi olduğunu gösterdi. Hükümet’in yanlışlarına işaret eden ilk üst düzey partili de Şener’di. Bu tutumu, parti içinde rahatsızlık yarattı ve Özelleştirme İdaresi, Şener’den alındı.
Sonraki yıllarda da Şener, uyarı ve eleştirileriyle Hükümet’i kızdırırken, geniş kesimlerin sempatisini kazandı. Özelleştirme politikaları ve yabancı sermaye konusunda izlenen politikaları sert ifadelerle eleştirdi. Ve Şener, 22 Temmuz seçimlerine gidilirken şok bir karar alarak, parti ile yollarını ayırdı. Kimilerine göre Cumhurbaşkanı olmak istiyordu ve Tayip Erdoğan bu yolu açmadığı için, kimilerine göre yeni bir oluşumu başlatmak için AKP’den koptu.
Abdüllatif Şener, şimdi yine gündemde. Bir süredir yaptığı açıklamalar, getirdiği eleştiriler kamuoyunda büyük yankı uyandırıyor. Özellikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın AKP hakkında kapatma davası açmasının ardından Şener’in medyada daha çok yer alması, akıllara yeni soru işaretlerini getirdi. Kimileri, Şener’in fırsattan yararlanarak siyaset sahnesinden pay almak istediğini ileri sürüyor, kimileri cesur ve uzlaşmacı açıklamalarıyla Şener’in Türk siyasetinde daha aktif rol almasını arzu ediyor. Sonuç olarak Abdüllatif Şener, şu sıralar en çok ilgi çeken siyasi şahsiyetlerin başında geliyor.
Peki Türk ekonomisi nereye gidiyor? 40 milyar dolara yaklaşan cari açık, ekonomide nasıl etkiler yaratır? İzlenen faiz ve kur politikası yanlış mı? Yabancı sermaye politikası, ileride Türkiye’yi niçin Arjantin’e çevirir? Özelleştirmede hangi yanlışlar yapılıyor? Yatırımcılar, bu puslu havada nasıl bir yol izlemeli? Halen TOBB Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Doç. Dr. Abdüllatif Şener, Ekovitrin dergisine çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ekonomik göstergelerde önemli kırılmalar var
Türk ekonomisindeki genel durumu, gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomik göstergelere baktığımızda özellikle son dönemlerde bu göstergelerde önemli kırılmalar olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce en temel gösterge büyüme oranlarıdır. 2007 yılının dördüncü çeyrek büyüme oranı belli olmamıştır. Ama son belli olan üçüncü çeyrek büyümeye baktığımızda gayri safi milli yurt içi hasılanın yüzde bir buçuk, gayri safi milli hasılanın yüzde 2 arttığını görüyoruz. Bu Türkiye ortalamasının çok altındadır. Son dört beş yıldır Türkiye yılda ortalama yıllık yüzde yedi buçuk büyümektedir. Son çeyrekteki bu düşüş dördüncü çeyrekte de aynı şekilde düşük çıkacağa benziyor. Dolayısıyla eski serilere göre yüzde dört, dört buçuk arasında bir büyümenin 2007 yılı için gerçekleşeceği yeni serilerde ise bunun yüzde 5 olabileceği ifade ediliyor. Ama olay sadece büyüme oranıyla bağlantılı değil, sanayi üretim endekslerine baktığımızda da önemli sinyaller var.
Düşüşe geçtik: Yılardır aylık sanayi üretimleri hep artı çıkmaktadır. Ancak yıllar sonra ilk kez aralık ayı sanayi endeksi eksi çıkmıştır. Bunun da ötesinde madencilik yüzde 8,2, tekstil yüzde 14,1, giyim 3,9, gıda 10,3 oranında küçülmüştür aralık ayında. Toprak ürünlerinde 13’lük bir küçülme, en dinamik sektör olan makine teçhizatta da yüzde 11 buçukluk bir eksi görülmektedir. Son belli olan aylık endeks Ocak 2008 endeksidir. Ocak ayında artıya geçmiş olmakla birlikte bir önceki yılın büyüme endekslerine göre değerlendirildiğinde düşüş devam etmektedir. Endeksin artma oranında bir düşüş görülmekte ve buna bağlı olarak da tekstildeki düşüş de devam etmektedir. Aslına bakarsanız temmuz ayından itibaren her ay tekstil sanayi üretimi endeksi her ay eksi çıkmaktadır. Bir önceki yılın aynı ayında yüzde 44’lük bir büyüme gösteren makine teçhizat sektörünün aylık üretim endeksi 2008 yılında Ocak ayında yüzde 8,5’luk bir düşüş göstermiştir.
Sanayi gücünü kaybediyor: Bunun anlamı şudur: Reel sektör gerçekten zor durumdadır. Sanayimiz rekabet gücünü kaybetmektedir. Küresel piyasalarda rekabet edemez duruma düşmüşlerdir. İç pazarları da kaybetme durumuyla karşı karşıyadır. En önemli dinamik sektörlerimizin verdiği sinyaller bunu açıkça gösteriyor. Sürekli olarak ifade ettiğimiz bir şey var: Türkiye’de ihracat artıyor. 2007 yılında 107 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdik ama, ithalat rakamımız da 170 milyar dolardır. Üstelik ara malı ithalatımız 123 milyar dolardır ve ihracat miktarımızdan daha fazladır. Bunun anlamı şudur: İhracatımız içindeki ithal ara malların miktarı her geçen gün artıyor.
Türkiye’de değil, dışarıda yapılan üretimi pazarlamak suretiyle ihracat rakamları artıyor. Buna bağlı olarak da cari açık sürekli artıyor. 2007 yılı cari açığı 38 milyar dolar. 2008 yılı için 45 milyar doları aşacağı ifade ediliyor. Bu da dış dünya ile gelir gider açığımızın her geçen gün artığını gösteriyor ki; yine ekonominin rekabet gücüne ilişkin bir sinyaldir bu.
Riskler öteleniyor
-Hükümet, cari açık konusundaki eleştirilere; “Bu finanse edilebilir bir cari açıktır diyor.” Kabul edilebilir bir savunma mıdır bu?
Finanse edilebilirliliği geçici bir periyot için, riskleri azaltması açısından olumlu görebilirsiniz. Ama orta ve uzun vadede sürekli cari açığın arttığı, buna karşın bunun finanse ediliyor olmasını sağlıklı bir gidiş olarak göremezsiniz. Asıl olan sizin gelir gider dengenizi kurmanızdır. Gelir gider dengesi kurulamıyorsa açık sürekli artıyorsa bize ait olmayan yabancı parayla bunu kapatmak ekonominin risklerini büyüterek erteliyor demektir. Riskleri büyüterek erteleyen bir mekanizma işliyor demektir. Böyle bir ortamda ekonomi yönetiminin riskleri ortadan kaldırmak gerekirken, riskleri ertelemeyi yeterli görmesi asıl tehlikeli olan noktadır. Odaklanılması gereken finansman devam ediyor değil, odaklanılması gereken nokta cari açık kapanıyor, cari fazla vermeyi hedefliyoruz olmalı.
Cari açık büyüyor
-Reel gelirlere değil de yabancılardan gelen gelirlere, sıcak paraya mı güveniliyor?
İki tablo var. Birincisi cari açık tablosu, diğeri de sermaye hareketleri tablosu. Cari açık tablosu sizin ülke olarak dış dünyaya karşı gelirlerinizi ve giderlerinizi gösteren tablodur. İhracat yaparsınız döviz geliri elde edersiniz. O sizin gelirinizdir. İthalat yaparsınız dışarıya döviz ödersiniz o da sizin giderinizdir. Türkiye’ye turist gelir para bırakır gelirinizdir. Yurt dışında müteahhitleriniz iş yapar para alırlar o da sizin gelirinizdir. Yabancı sermaye burada iş yapar ve dışarıya para transfer eder o sizin giderinizdir. Dolayısıyla cari açık tablosu doğrudan doğruya sizin gelir-gider tablonuzu gösteren tablodur. Bu tabloda açık var. 38 milyar dolar 2007’de, 2008 de 45 milyar dolar oluşacak deniliyor. Para başkasının: Bu açığı bir yerden kapatıyorsunuz. Nereden? Sermaye hareketleri tablosundan.
Sermaye hareketleri tablosundaki kalemler size ait olmayan gelirlerdir. Başkalarına ait olan paraların Türkiye’ye girişidir. Örneğin Japon ev hanımları bakıyorlar ki; Japonya’da mevduata faiz ödenmiyor. Bakıyorlar ki; en çok mevduatı Türkiye veriyor ve hemen getiriyor Türkiye’deki bankalara paralarını yatırıyorlar. Bu para sizin paranız değil. Japonya’daki ev hanımlarının parası. Onların yatırdığı para sizin cari açığınızı kapatıyor. Veya hazine borçlanmaya ihalesine çıkıyor. Yabancılar para veriyorlar. Bu Hazine’ye borç verilen bir paradır. Böylece Türkiye’ye, cari açıktan kaynaklanan döviz açığınızı kapatacak bir para girmiş oluyor.
Özel sektörün borcu: 147 milyar dolar: Veya özel sektör dışarıya borçlanıyor. Bugün, özel sektörün borç stoku 147 milyar dolar. Yani ülke olarak dışarıdan borç alıyorsunuz ve bunu kapatıyorsunuz. Bu sermaye hareketleri tablosu. Size ait olmayan yabancı paraların sizin açığınızı kapatmasıdır. Veya borsaya giriyor. Bu sizin paranız değil. Üstelik o para buradan para kazanarak daha fazlasını çıkararak gidecek orta ve uzun vadede. Sermaye bolluğu var ama, o sermaye sizin değil. Türkiye’ye para kazanmak için, daha fazla para götürmek için giriyorlar. Buna güvenerek sermaye girişi devam ediyor. “Cari açığımız kapanıyor” dediğiniz zaman, büyük bir yanılgı içine düşüyorsunuz. Hükümetin ekonomi politikalarındaki yanlışlığı burada. Cari açığa odaklanmamış ama, sermaye hareketlerine odaklanmıştır.
Yabancılar 5 yılda 140 milyar dolar götürür: Yabancı yatırımcıları buradan kazandıkları parayı dövize çevirmek suretiyle dışarıya kar çıkaracaklardır. Bunun miktarı bana göre önümüzdeki üç beş yıl içinde 140 milyar doları aşacaktır. Sadece hizmet sektörünün yabancılaşmasıyla birlikte ortaya çıkan cari açığımız 10 milyar dolar civarında. Bu önemli bir rakamdır. 2002 yılında Türkiye’nin toplam cari açığı bir buçuk milyar dolardı. Sadece hizmet sektöründen yabancı sermayenin kar transferiyle ortaya çıkabilecek cari açık miktarı 2007 itibariyle 2 milyar dolara yaklaştı. Bu giderek artacak bir rakamdır ve dikkat edilmesi gerekmektedir.
Birinci AKP Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu bir numaralı ismi eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Ekovitrin’e çarpıcı açıklamalar yaptı. Şener, Hükümeti ve ekonomi yönetimini “geliyorum” diyen tehlikeye karşı uyardı.
Abdüllatif Şener… Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’la birlikte AKP’nin dört önemli kurucusundan biriydi. Yani “Kare As”ın en önemli aktörüydü. O kadar ki; AKP’nin programını onun yönetimindeki ekip yazdı. Birinci AKP Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu bir numaralı bakanı, Başbakan Erdoğan’ın en önemli yardımcısı, akıl danışmanıydı. AKP içindeki “farklı yüz”lerden biriydi. AKP Hükümeti’nin daha ilk yıllarında yaptığı açıklamalarla farklı bir siyasetçi olduğunu gösterdi. Hükümet’in yanlışlarına işaret eden ilk üst düzey partili de Şener’di. Bu tutumu, parti içinde rahatsızlık yarattı ve Özelleştirme İdaresi, Şener’den alındı.
Sonraki yıllarda da Şener, uyarı ve eleştirileriyle Hükümet’i kızdırırken, geniş kesimlerin sempatisini kazandı. Özelleştirme politikaları ve yabancı sermaye konusunda izlenen politikaları sert ifadelerle eleştirdi. Ve Şener, 22 Temmuz seçimlerine gidilirken şok bir karar alarak, parti ile yollarını ayırdı. Kimilerine göre Cumhurbaşkanı olmak istiyordu ve Tayip Erdoğan bu yolu açmadığı için, kimilerine göre yeni bir oluşumu başlatmak için AKP’den koptu.
Abdüllatif Şener, şimdi yine gündemde. Bir süredir yaptığı açıklamalar, getirdiği eleştiriler kamuoyunda büyük yankı uyandırıyor. Özellikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın AKP hakkında kapatma davası açmasının ardından Şener’in medyada daha çok yer alması, akıllara yeni soru işaretlerini getirdi. Kimileri, Şener’in fırsattan yararlanarak siyaset sahnesinden pay almak istediğini ileri sürüyor, kimileri cesur ve uzlaşmacı açıklamalarıyla Şener’in Türk siyasetinde daha aktif rol almasını arzu ediyor. Sonuç olarak Abdüllatif Şener, şu sıralar en çok ilgi çeken siyasi şahsiyetlerin başında geliyor.
Peki Türk ekonomisi nereye gidiyor? 40 milyar dolara yaklaşan cari açık, ekonomide nasıl etkiler yaratır? İzlenen faiz ve kur politikası yanlış mı? Yabancı sermaye politikası, ileride Türkiye’yi niçin Arjantin’e çevirir? Özelleştirmede hangi yanlışlar yapılıyor? Yatırımcılar, bu puslu havada nasıl bir yol izlemeli? Halen TOBB Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Doç. Dr. Abdüllatif Şener, Ekovitrin dergisine çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Ekonomik göstergelerde önemli kırılmalar var
Türk ekonomisindeki genel durumu, gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ekonomik göstergelere baktığımızda özellikle son dönemlerde bu göstergelerde önemli kırılmalar olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce en temel gösterge büyüme oranlarıdır. 2007 yılının dördüncü çeyrek büyüme oranı belli olmamıştır. Ama son belli olan üçüncü çeyrek büyümeye baktığımızda gayri safi milli yurt içi hasılanın yüzde bir buçuk, gayri safi milli hasılanın yüzde 2 arttığını görüyoruz. Bu Türkiye ortalamasının çok altındadır. Son dört beş yıldır Türkiye yılda ortalama yıllık yüzde yedi buçuk büyümektedir. Son çeyrekteki bu düşüş dördüncü çeyrekte de aynı şekilde düşük çıkacağa benziyor. Dolayısıyla eski serilere göre yüzde dört, dört buçuk arasında bir büyümenin 2007 yılı için gerçekleşeceği yeni serilerde ise bunun yüzde 5 olabileceği ifade ediliyor. Ama olay sadece büyüme oranıyla bağlantılı değil, sanayi üretim endekslerine baktığımızda da önemli sinyaller var.
Düşüşe geçtik: Yılardır aylık sanayi üretimleri hep artı çıkmaktadır. Ancak yıllar sonra ilk kez aralık ayı sanayi endeksi eksi çıkmıştır. Bunun da ötesinde madencilik yüzde 8,2, tekstil yüzde 14,1, giyim 3,9, gıda 10,3 oranında küçülmüştür aralık ayında. Toprak ürünlerinde 13’lük bir küçülme, en dinamik sektör olan makine teçhizatta da yüzde 11 buçukluk bir eksi görülmektedir. Son belli olan aylık endeks Ocak 2008 endeksidir. Ocak ayında artıya geçmiş olmakla birlikte bir önceki yılın büyüme endekslerine göre değerlendirildiğinde düşüş devam etmektedir. Endeksin artma oranında bir düşüş görülmekte ve buna bağlı olarak da tekstildeki düşüş de devam etmektedir. Aslına bakarsanız temmuz ayından itibaren her ay tekstil sanayi üretimi endeksi her ay eksi çıkmaktadır. Bir önceki yılın aynı ayında yüzde 44’lük bir büyüme gösteren makine teçhizat sektörünün aylık üretim endeksi 2008 yılında Ocak ayında yüzde 8,5’luk bir düşüş göstermiştir.
Sanayi gücünü kaybediyor: Bunun anlamı şudur: Reel sektör gerçekten zor durumdadır. Sanayimiz rekabet gücünü kaybetmektedir. Küresel piyasalarda rekabet edemez duruma düşmüşlerdir. İç pazarları da kaybetme durumuyla karşı karşıyadır. En önemli dinamik sektörlerimizin verdiği sinyaller bunu açıkça gösteriyor. Sürekli olarak ifade ettiğimiz bir şey var: Türkiye’de ihracat artıyor. 2007 yılında 107 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdik ama, ithalat rakamımız da 170 milyar dolardır. Üstelik ara malı ithalatımız 123 milyar dolardır ve ihracat miktarımızdan daha fazladır. Bunun anlamı şudur: İhracatımız içindeki ithal ara malların miktarı her geçen gün artıyor.
Türkiye’de değil, dışarıda yapılan üretimi pazarlamak suretiyle ihracat rakamları artıyor. Buna bağlı olarak da cari açık sürekli artıyor. 2007 yılı cari açığı 38 milyar dolar. 2008 yılı için 45 milyar doları aşacağı ifade ediliyor. Bu da dış dünya ile gelir gider açığımızın her geçen gün artığını gösteriyor ki; yine ekonominin rekabet gücüne ilişkin bir sinyaldir bu.
Riskler öteleniyor
-Hükümet, cari açık konusundaki eleştirilere; “Bu finanse edilebilir bir cari açıktır diyor.” Kabul edilebilir bir savunma mıdır bu?
Finanse edilebilirliliği geçici bir periyot için, riskleri azaltması açısından olumlu görebilirsiniz. Ama orta ve uzun vadede sürekli cari açığın arttığı, buna karşın bunun finanse ediliyor olmasını sağlıklı bir gidiş olarak göremezsiniz. Asıl olan sizin gelir gider dengenizi kurmanızdır. Gelir gider dengesi kurulamıyorsa açık sürekli artıyorsa bize ait olmayan yabancı parayla bunu kapatmak ekonominin risklerini büyüterek erteliyor demektir. Riskleri büyüterek erteleyen bir mekanizma işliyor demektir. Böyle bir ortamda ekonomi yönetiminin riskleri ortadan kaldırmak gerekirken, riskleri ertelemeyi yeterli görmesi asıl tehlikeli olan noktadır. Odaklanılması gereken finansman devam ediyor değil, odaklanılması gereken nokta cari açık kapanıyor, cari fazla vermeyi hedefliyoruz olmalı.
Cari açık büyüyor
-Reel gelirlere değil de yabancılardan gelen gelirlere, sıcak paraya mı güveniliyor?
İki tablo var. Birincisi cari açık tablosu, diğeri de sermaye hareketleri tablosu. Cari açık tablosu sizin ülke olarak dış dünyaya karşı gelirlerinizi ve giderlerinizi gösteren tablodur. İhracat yaparsınız döviz geliri elde edersiniz. O sizin gelirinizdir. İthalat yaparsınız dışarıya döviz ödersiniz o da sizin giderinizdir. Türkiye’ye turist gelir para bırakır gelirinizdir. Yurt dışında müteahhitleriniz iş yapar para alırlar o da sizin gelirinizdir. Yabancı sermaye burada iş yapar ve dışarıya para transfer eder o sizin giderinizdir. Dolayısıyla cari açık tablosu doğrudan doğruya sizin gelir-gider tablonuzu gösteren tablodur. Bu tabloda açık var. 38 milyar dolar 2007’de, 2008 de 45 milyar dolar oluşacak deniliyor. Para başkasının: Bu açığı bir yerden kapatıyorsunuz. Nereden? Sermaye hareketleri tablosundan.
Sermaye hareketleri tablosundaki kalemler size ait olmayan gelirlerdir. Başkalarına ait olan paraların Türkiye’ye girişidir. Örneğin Japon ev hanımları bakıyorlar ki; Japonya’da mevduata faiz ödenmiyor. Bakıyorlar ki; en çok mevduatı Türkiye veriyor ve hemen getiriyor Türkiye’deki bankalara paralarını yatırıyorlar. Bu para sizin paranız değil. Japonya’daki ev hanımlarının parası. Onların yatırdığı para sizin cari açığınızı kapatıyor. Veya hazine borçlanmaya ihalesine çıkıyor. Yabancılar para veriyorlar. Bu Hazine’ye borç verilen bir paradır. Böylece Türkiye’ye, cari açıktan kaynaklanan döviz açığınızı kapatacak bir para girmiş oluyor.
Özel sektörün borcu: 147 milyar dolar: Veya özel sektör dışarıya borçlanıyor. Bugün, özel sektörün borç stoku 147 milyar dolar. Yani ülke olarak dışarıdan borç alıyorsunuz ve bunu kapatıyorsunuz. Bu sermaye hareketleri tablosu. Size ait olmayan yabancı paraların sizin açığınızı kapatmasıdır. Veya borsaya giriyor. Bu sizin paranız değil. Üstelik o para buradan para kazanarak daha fazlasını çıkararak gidecek orta ve uzun vadede. Sermaye bolluğu var ama, o sermaye sizin değil. Türkiye’ye para kazanmak için, daha fazla para götürmek için giriyorlar. Buna güvenerek sermaye girişi devam ediyor. “Cari açığımız kapanıyor” dediğiniz zaman, büyük bir yanılgı içine düşüyorsunuz. Hükümetin ekonomi politikalarındaki yanlışlığı burada. Cari açığa odaklanmamış ama, sermaye hareketlerine odaklanmıştır.
Yabancılar 5 yılda 140 milyar dolar götürür: Yabancı yatırımcıları buradan kazandıkları parayı dövize çevirmek suretiyle dışarıya kar çıkaracaklardır. Bunun miktarı bana göre önümüzdeki üç beş yıl içinde 140 milyar doları aşacaktır. Sadece hizmet sektörünün yabancılaşmasıyla birlikte ortaya çıkan cari açığımız 10 milyar dolar civarında. Bu önemli bir rakamdır. 2002 yılında Türkiye’nin toplam cari açığı bir buçuk milyar dolardı. Sadece hizmet sektöründen yabancı sermayenin kar transferiyle ortaya çıkabilecek cari açık miktarı 2007 itibariyle 2 milyar dolara yaklaştı. Bu giderek artacak bir rakamdır ve dikkat edilmesi gerekmektedir.