Abdüllatif Şener AKP'yi uyardı!

wwhirlwind

Profesör
Katılım
21 Aralık 2006
Mesajlar
2,313
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
Başbakan Erdoğan'a alternatif olarak gösterilen Abdüllatif Şener'den çarpıcı açıklamalar...


Birinci AKP Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu bir numaralı ismi eski Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, Ekovitrin’e çarpıcı açıklamalar yaptı. Şener, Hükümeti ve ekonomi yönetimini “geliyorum” diyen tehlikeye karşı uyardı.


Abdüllatif Şener… Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’la birlikte AKP’nin dört önemli kurucusundan biriydi. Yani “Kare As”ın en önemli aktörüydü. O kadar ki; AKP’nin programını onun yönetimindeki ekip yazdı. Birinci AKP Hükümeti’nin ekonomiden sorumlu bir numaralı bakanı, Başbakan Erdoğan’ın en önemli yardımcısı, akıl danışmanıydı. AKP içindeki “farklı yüz”lerden biriydi. AKP Hükümeti’nin daha ilk yıllarında yaptığı açıklamalarla farklı bir siyasetçi olduğunu gösterdi. Hükümet’in yanlışlarına işaret eden ilk üst düzey partili de Şener’di. Bu tutumu, parti içinde rahatsızlık yarattı ve Özelleştirme İdaresi, Şener’den alındı.


Sonraki yıllarda da Şener, uyarı ve eleştirileriyle Hükümet’i kızdırırken, geniş kesimlerin sempatisini kazandı. Özelleştirme politikaları ve yabancı sermaye konusunda izlenen politikaları sert ifadelerle eleştirdi. Ve Şener, 22 Temmuz seçimlerine gidilirken şok bir karar alarak, parti ile yollarını ayırdı. Kimilerine göre Cumhurbaşkanı olmak istiyordu ve Tayip Erdoğan bu yolu açmadığı için, kimilerine göre yeni bir oluşumu başlatmak için AKP’den koptu.


Abdüllatif Şener, şimdi yine gündemde. Bir süredir yaptığı açıklamalar, getirdiği eleştiriler kamuoyunda büyük yankı uyandırıyor. Özellikle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın AKP hakkında kapatma davası açmasının ardından Şener’in medyada daha çok yer alması, akıllara yeni soru işaretlerini getirdi. Kimileri, Şener’in fırsattan yararlanarak siyaset sahnesinden pay almak istediğini ileri sürüyor, kimileri cesur ve uzlaşmacı açıklamalarıyla Şener’in Türk siyasetinde daha aktif rol almasını arzu ediyor. Sonuç olarak Abdüllatif Şener, şu sıralar en çok ilgi çeken siyasi şahsiyetlerin başında geliyor.


Peki Türk ekonomisi nereye gidiyor? 40 milyar dolara yaklaşan cari açık, ekonomide nasıl etkiler yaratır? İzlenen faiz ve kur politikası yanlış mı? Yabancı sermaye politikası, ileride Türkiye’yi niçin Arjantin’e çevirir? Özelleştirmede hangi yanlışlar yapılıyor? Yatırımcılar, bu puslu havada nasıl bir yol izlemeli? Halen TOBB Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Doç. Dr. Abdüllatif Şener, Ekovitrin dergisine çarpıcı açıklamalarda bulundu.


Ekonomik göstergelerde önemli kırılmalar var


Türk ekonomisindeki genel durumu, gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?


Ekonomik göstergelere baktığımızda özellikle son dönemlerde bu göstergelerde önemli kırılmalar olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce en temel gösterge büyüme oranlarıdır. 2007 yılının dördüncü çeyrek büyüme oranı belli olmamıştır. Ama son belli olan üçüncü çeyrek büyümeye baktığımızda gayri safi milli yurt içi hasılanın yüzde bir buçuk, gayri safi milli hasılanın yüzde 2 arttığını görüyoruz. Bu Türkiye ortalamasının çok altındadır. Son dört beş yıldır Türkiye yılda ortalama yıllık yüzde yedi buçuk büyümektedir. Son çeyrekteki bu düşüş dördüncü çeyrekte de aynı şekilde düşük çıkacağa benziyor. Dolayısıyla eski serilere göre yüzde dört, dört buçuk arasında bir büyümenin 2007 yılı için gerçekleşeceği yeni serilerde ise bunun yüzde 5 olabileceği ifade ediliyor. Ama olay sadece büyüme oranıyla bağlantılı değil, sanayi üretim endekslerine baktığımızda da önemli sinyaller var.


Düşüşe geçtik: Yılardır aylık sanayi üretimleri hep artı çıkmaktadır. Ancak yıllar sonra ilk kez aralık ayı sanayi endeksi eksi çıkmıştır. Bunun da ötesinde madencilik yüzde 8,2, tekstil yüzde 14,1, giyim 3,9, gıda 10,3 oranında küçülmüştür aralık ayında. Toprak ürünlerinde 13’lük bir küçülme, en dinamik sektör olan makine teçhizatta da yüzde 11 buçukluk bir eksi görülmektedir. Son belli olan aylık endeks Ocak 2008 endeksidir. Ocak ayında artıya geçmiş olmakla birlikte bir önceki yılın büyüme endekslerine göre değerlendirildiğinde düşüş devam etmektedir. Endeksin artma oranında bir düşüş görülmekte ve buna bağlı olarak da tekstildeki düşüş de devam etmektedir. Aslına bakarsanız temmuz ayından itibaren her ay tekstil sanayi üretimi endeksi her ay eksi çıkmaktadır. Bir önceki yılın aynı ayında yüzde 44’lük bir büyüme gösteren makine teçhizat sektörünün aylık üretim endeksi 2008 yılında Ocak ayında yüzde 8,5’luk bir düşüş göstermiştir.


Sanayi gücünü kaybediyor: Bunun anlamı şudur: Reel sektör gerçekten zor durumdadır. Sanayimiz rekabet gücünü kaybetmektedir. Küresel piyasalarda rekabet edemez duruma düşmüşlerdir. İç pazarları da kaybetme durumuyla karşı karşıyadır. En önemli dinamik sektörlerimizin verdiği sinyaller bunu açıkça gösteriyor. Sürekli olarak ifade ettiğimiz bir şey var: Türkiye’de ihracat artıyor. 2007 yılında 107 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdik ama, ithalat rakamımız da 170 milyar dolardır. Üstelik ara malı ithalatımız 123 milyar dolardır ve ihracat miktarımızdan daha fazladır. Bunun anlamı şudur: İhracatımız içindeki ithal ara malların miktarı her geçen gün artıyor.


Türkiye’de değil, dışarıda yapılan üretimi pazarlamak suretiyle ihracat rakamları artıyor. Buna bağlı olarak da cari açık sürekli artıyor. 2007 yılı cari açığı 38 milyar dolar. 2008 yılı için 45 milyar doları aşacağı ifade ediliyor. Bu da dış dünya ile gelir gider açığımızın her geçen gün artığını gösteriyor ki; yine ekonominin rekabet gücüne ilişkin bir sinyaldir bu.


Riskler öteleniyor


-Hükümet, cari açık konusundaki eleştirilere; “Bu finanse edilebilir bir cari açıktır diyor.” Kabul edilebilir bir savunma mıdır bu?


Finanse edilebilirliliği geçici bir periyot için, riskleri azaltması açısından olumlu görebilirsiniz. Ama orta ve uzun vadede sürekli cari açığın arttığı, buna karşın bunun finanse ediliyor olmasını sağlıklı bir gidiş olarak göremezsiniz. Asıl olan sizin gelir gider dengenizi kurmanızdır. Gelir gider dengesi kurulamıyorsa açık sürekli artıyorsa bize ait olmayan yabancı parayla bunu kapatmak ekonominin risklerini büyüterek erteliyor demektir. Riskleri büyüterek erteleyen bir mekanizma işliyor demektir. Böyle bir ortamda ekonomi yönetiminin riskleri ortadan kaldırmak gerekirken, riskleri ertelemeyi yeterli görmesi asıl tehlikeli olan noktadır. Odaklanılması gereken finansman devam ediyor değil, odaklanılması gereken nokta cari açık kapanıyor, cari fazla vermeyi hedefliyoruz olmalı.


Cari açık büyüyor

-Reel gelirlere değil de yabancılardan gelen gelirlere, sıcak paraya mı güveniliyor?

İki tablo var. Birincisi cari açık tablosu, diğeri de sermaye hareketleri tablosu. Cari açık tablosu sizin ülke olarak dış dünyaya karşı gelirlerinizi ve giderlerinizi gösteren tablodur. İhracat yaparsınız döviz geliri elde edersiniz. O sizin gelirinizdir. İthalat yaparsınız dışarıya döviz ödersiniz o da sizin giderinizdir. Türkiye’ye turist gelir para bırakır gelirinizdir. Yurt dışında müteahhitleriniz iş yapar para alırlar o da sizin gelirinizdir. Yabancı sermaye burada iş yapar ve dışarıya para transfer eder o sizin giderinizdir. Dolayısıyla cari açık tablosu doğrudan doğruya sizin gelir-gider tablonuzu gösteren tablodur. Bu tabloda açık var. 38 milyar dolar 2007’de, 2008 de 45 milyar dolar oluşacak deniliyor. Para başkasının: Bu açığı bir yerden kapatıyorsunuz. Nereden? Sermaye hareketleri tablosundan.


Sermaye hareketleri tablosundaki kalemler size ait olmayan gelirlerdir. Başkalarına ait olan paraların Türkiye’ye girişidir. Örneğin Japon ev hanımları bakıyorlar ki; Japonya’da mevduata faiz ödenmiyor. Bakıyorlar ki; en çok mevduatı Türkiye veriyor ve hemen getiriyor Türkiye’deki bankalara paralarını yatırıyorlar. Bu para sizin paranız değil. Japonya’daki ev hanımlarının parası. Onların yatırdığı para sizin cari açığınızı kapatıyor. Veya hazine borçlanmaya ihalesine çıkıyor. Yabancılar para veriyorlar. Bu Hazine’ye borç verilen bir paradır. Böylece Türkiye’ye, cari açıktan kaynaklanan döviz açığınızı kapatacak bir para girmiş oluyor.


Özel sektörün borcu: 147 milyar dolar: Veya özel sektör dışarıya borçlanıyor. Bugün, özel sektörün borç stoku 147 milyar dolar. Yani ülke olarak dışarıdan borç alıyorsunuz ve bunu kapatıyorsunuz. Bu sermaye hareketleri tablosu. Size ait olmayan yabancı paraların sizin açığınızı kapatmasıdır. Veya borsaya giriyor. Bu sizin paranız değil. Üstelik o para buradan para kazanarak daha fazlasını çıkararak gidecek orta ve uzun vadede. Sermaye bolluğu var ama, o sermaye sizin değil. Türkiye’ye para kazanmak için, daha fazla para götürmek için giriyorlar. Buna güvenerek sermaye girişi devam ediyor. “Cari açığımız kapanıyor” dediğiniz zaman, büyük bir yanılgı içine düşüyorsunuz. Hükümetin ekonomi politikalarındaki yanlışlığı burada. Cari açığa odaklanmamış ama, sermaye hareketlerine odaklanmıştır.


Yabancılar 5 yılda 140 milyar dolar götürür: Yabancı yatırımcıları buradan kazandıkları parayı dövize çevirmek suretiyle dışarıya kar çıkaracaklardır. Bunun miktarı bana göre önümüzdeki üç beş yıl içinde 140 milyar doları aşacaktır. Sadece hizmet sektörünün yabancılaşmasıyla birlikte ortaya çıkan cari açığımız 10 milyar dolar civarında. Bu önemli bir rakamdır. 2002 yılında Türkiye’nin toplam cari açığı bir buçuk milyar dolardı. Sadece hizmet sektöründen yabancı sermayenin kar transferiyle ortaya çıkabilecek cari açık miktarı 2007 itibariyle 2 milyar dolara yaklaştı. Bu giderek artacak bir rakamdır ve dikkat edilmesi gerekmektedir.


 

wwhirlwind

Profesör
Katılım
21 Aralık 2006
Mesajlar
2,313
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
devamı ...



Türkiye Arjantin'e döner mi?


-Yabancı sermaye politikası ile ilgili olarak daha önce “Böyle giderse Türkiye Arjantin’e döner” demiştiniz. Niçin böyle düşünüyorsunuz? Neyi kastettiniz?


Cari açık kapatılamadığı sürece bir ekonomik kırılma meydana getirir demektir. Farzet ki; ülkede döviz bulunamaz halde, cari açıkla baş başa kaldınız.


- Buna bir sınır getirilmeli mi?


Ben bakanken de söylüyordum. Örneğin bankacılık sektöründe bir sınırlama getirilmelidir. Zaten benim kafamdaki sınır da şu an çok fazla aşılmış vaziyette. Ben bunları söylerken yabancı sermaye henüz bu niteliklerdeki hiçbir sektöre girmemişti. Bankacılık sektörünün yabancılaştırılmasına sınır getirilmelidir dediğimde de Türkiye’de bankalardaki yabancı payı yüzde 10’u bulmamıştı.


Yabancılar fabrika kurmuyor hazır kapasiteye geliyor


-Finans sektörünün yarıya yakını yabancıların elinde, sigortacılık sektörünün yüzde 80’i yabancıların elinde. Bu bir kaygı gerekçesi olabilir mi?


Aslına bakarsanız bu konu benim çok eskiden beri vurgu yaptığım bir konu. Bakanlığım sırasında Arjantin’e gitmeden önce yaptığım bir açıklama, Türkiye’de yabancı sermayenin ilgi alanına dikkat çekmişim ve demişim ki; hizmet sektörüne yönelmiş vaziyettedir. Bu ileride kar transferlerini artıracaktır ve cari açığa yeni yapısal bir unsur ekleyecektir. Buna dikkat etmek gerekir demişim. Sorduğunuz soru da doğrudan doğruya bununla ilgili. Yabancı sermaye hazır kapasiteye geliyor. Yani gelip yeni fabrika kurmuyor. Var olan işletmeleri devralıyor. Biz buna ekonomide yatırım demeyiz. Yani sermayenin el değiştirmesi deriz. Bu bir yatırım değildir. Yatırımın el değiştirmesidir. Hizmet sektörüne geliyorlar. Hizmet sektöründe kar marjları çok yüksek.


Telekom gitti, finans sektörü elden çıkıyor: Telekom satıldı. Telekom’un bütün geliri Türkiye içinden elde edilen ve kar marjı çok yüksek olan bir hizmet sektörüdür. Mobil telefonlar büyük çoğunlukla yabancılaştı. Bankalar, yüzde ondu yüzde 45’e dayandı. Gayri menkul sektörü, iş merkezleri, perakende sektörü, özel sigortacılık hemen hemen tamamı yabancılaştı. Bunun dışında borsa aracı kuruluşların yabancılaşma oranı yüzde 60’lara yaklaştı. Finans sektörü tamamıyla elden çıkıyor. İMKB’de yabancılar yüzde 75’i aşmış durumda.


Sırada otoyollar, milli piyango ve enerji var:
Önümüzdeki süreçte ne var? Otoyollar satılacak. Bu da sürekli paranın içeriden kazanıldığı bir alan. Milli Piyango satılacak. Bu da tamamıyla içeriden para kazanan bir sektör. Su kaynaklarından bahsediliyor. Enerji sektöründen bahsediliyor. Enerji sektörü 100 milyar dolarlık bir sektör. Bunda da yabancı sermayenin girişi yoğun. Bu ne anlama geliyor. Para kazanan, paranın tamamının içeriden kazanıldığı, dışarıdan ülkeye döviz girdisi sağlamayan sektörler ve hazır kapasite olan sektörler.


Özelleştirmede sınır olmalı mı?


-Bir dönem Özelleştirme İdaresi size bağlıydı. Şu anda özelleştirme konusundaki politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?


Özelleştirme İdaresi bende üç ay kaldı. Benim altına imza attığım hiçbir özelleştirme işlemi yoktur. Çünkü Özelleştirme Yüksek Kurulu’nda da değildim. Orada birkaç bakan vardı. Sadece Galataport, Özelleştirme Yüksek Kurulu’na değil, Yüksek Planlama Kurulu’na gelmişti. Ben de Yüksek Planlama Kurulu üyesi olduğum için ve aynı zamanda Devlet Planlama Teşkilatı bana bağlıydı ve Yüksek Planlama Kurulu’nun sekretaryasını yapıyordu. O zaman Galataport projesi bana gelmişti ve ben de sadece kendim imza atmadım. Aynı zamanda hiçbir bakanın da imzasına açmadan Galataport’u iade etmiştim. Önüme tek bir özelleştirme geldi ama, ona da imza atmadım. İade ettim. Onu kamuoyu aylarca tartıştı.


Ben sadece hatırlatmak için söylüyorum. Özelleştirme bir dönem sizdeydi derken yanlış algılamaları ortaya çıkarmasın diye söylüyorum ama, prensip olarak özelleştirmelere karşı olan biri değilim. Yapılması gereklidir, rekabet açısından devlet işletmeciliğinin sorunları vardır. Ancak özelleştirmeler nasıl yapılmalı, tüm sektörlerde yapılmalı mı? Sınırsız yabancı sermayeye açılmalı mı? Gibi ayrıntılara girdiğimizde benim de bakış açımda farklılaşma başlıyor.



Torunlarımızın yaşayacağı Türkiye’yi düşünelim!..


-Siz bu kadar uyarılarda bulunuyorsunuz, hükümet neden bu uyarılarınızı dikkate almıyor sizce?


Şu anda işin kontrolü zaten zorlaşmış vaziyette. Olaya bakmak lazım. Ülke adına sorumlu olanların kendi yönetim dönemleriyle ilgili hesapları yapmaması lazım. Şu anda bu ülkede yaşayan kuşaklar bu milletin geleceğini düşünmeli. Torunlarımızın yaşayacağı Türkiye’nin ne olacağını düşünmeli. Ben bugün iktidarsam, günübirlik dengeleri kuramam sadece. Bu ülkenin yüz yıl sonrası için hesaplar yapılmalı. Büyük devlet olmak bunu gerektirir. Herkes kendi yönetim dönemlerini kurtaracak tedbirler yeterlidir dediği zaman, bu ülkenin de geleceği olmaz. Maalesef Türkiye’de hep yönetim dönemiyle bağlantılı hesaplar yapılıyor. Sermaye girişi için daha neleri satabiliriz diye hesapları yaptığınız zaman, ülke adına ülkenin geleceği adına tekrar oturup düşünmek zorunda kalıyoruz.


Küresel rekabete odaklanmalıyız


Faiz dünyada aşağı çekilirken bizde halen daha çok yüksek. Merkez Bankası neden bu mevcut tabloya yardımcı oluyorlar?


Sorun sadece Merkez Bankası’dır diye düşünürsek yanlış yaparız. Tüm ekonomi yönetiminin refleks haline getirdiği temel kavramı bulmak lazım ve tüm politikaların ona göre düzenlenmesi lazım. Bana göre bu temel kavram ekonominin rekabet gücüdür. Türk ekonomisinin küresel rekabet gücünün artırılması ekonomi yönetiminin, Merkez Bankası’nın, Hükümetin, Hazinenin, tüm kurumların hassas ve refleks geliştirdiği odak nokta olmalıdır. Buna dönüşüm sağlanmadığı sürece yani tek tek her şeyi söyleyebilirsiniz ama, bunlar doğru olmaz. Temel kavram küresel rekabet gücüdür, tüm birimlerin buna odaklanması lazım.


-Merkez Bankası’nın izlediği politikaları nasıl değerlendiriyorsunuz?


Merkez Bankası’nın operasyonel özerkliği vardır. Ama hedefler ve ana politikalar Hükümet ağırlıklı olarak belirlenir. Belirlenen bu politikalarla o makro sonuçlara ulaşabilmek için Merkez Bankası da dolayısıyla para politikası araçlarını o hedeflere ulaşmak için kullanır.


Burada Merkez Bankası’nı genel makro hedeflerden ayrı kendisi makro hedefleri belirliyor, ona göre para politikası araçlarını kullanıyor diye yorumlarsanız, çok eleştirmeye kalkarsınız. Burada önemli olan ne hedefleniyor. Bu hedeflenen makro göstergeler içerisinde ekonominin küresel rekabet gücü ne? Burada ağırlık siyasette. Elbette Merkez Bankasıyla oluşturuluyor bu. Hükümet ağırlık merkezidir. Genel politikalarda düzgün şeyler ve en gerekli olan nokta ön plana çıkmazsa tek tek kurumların yaptığı işlere yönelmek doğru olmaz.





kaynak : http://www.haber3.com/haber.php?haber_id=357839
 

Berkin Bozdoğan

Profesör
Katılım
18 Mayıs 2005
Mesajlar
4,926
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
Başkası söyleyince ya "yalan" diyip geçiştiriyorlar ya da kriz çıktı ondan böyle oldu, diyorlar (ki olayın evveliyatı da anlatılmış). Abdüllatif Şener deyince sözleri dikkate alan çıkacak mı acaba?

Bekleyip göreceğiz.
 

calvaria

Profesör
Katılım
25 Mart 2008
Mesajlar
1,616
Reaksiyon puanı
9
Puanları
218
her kezi dikkate alan birileri elbette vardır...
 

kullanıcı

Profesör
Katılım
10 Mart 2008
Mesajlar
3,801
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
Berkin Bozdoğan dedi ki:
Başkası söyleyince ya "yalan" diyip geçiştiriyorlar ya da kriz çıktı ondan böyle oldu, diyorlar (ki olayın evveliyatı da anlatılmış). Abdüllatif Şener deyince sözleri dikkate alan çıkacak mı acaba?

Bekleyip göreceğiz.

İyi izlemek gerek ...
 

yuureii

Profesör
Katılım
13 Aralık 2007
Mesajlar
2,239
Reaksiyon puanı
3
Puanları
0
Şener bana sigorta gibi gelmeye başladı.
 

AYT@C

Doçent
Katılım
31 Ocak 2008
Mesajlar
548
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Yarı Yolda bırakmasaydın da Yardımcı olsaydın dava arkadasların Abdullatif efendi .! öyle yazmakla olmuyor bu isler .. !
bu arada gecen gun seni bi mason toplatısında ödüllendirmişler galbia hayirli olsun ödülün .!
 

memo_1975

Öğrenci
Katılım
6 Nisan 2008
Mesajlar
18
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
bu adam ülkenin başına geçerse akepelilerin bütün pisliklerini temizler bırakmakla çok iyi yapmış anlamışki bunların amacı ülkeyi satmak geç olmadan bırakmış helal olsun akepe defolup gitsinde arjantine dönmeyelim akepenin yanlışlarını söyleyince insan kötü oluyo ne alaka ise
 

Cem

Profesör
Katılım
23 Ağustos 2006
Mesajlar
1,028
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Abdüllatif düşerken... (laikçi zihniyete uzun gelir ama n'aparsın, yazı bir bütün)
Abdüllatif Şener dört yıl önce Abdülhamid Düşerken adlı filmi izledikten sonra sinema çıkışında karşısında star muhabirlerini bulmuştu. Ertesi gün star'da yer alan haberin esprili bir başlığı vardı: "Abdüllatif" Düşerken...

Şimdilerde Abdüllatif Şener'i yere göğe koyamayan bir film Doğan Grubu sinemalarında vizyona girmiş bulunuyor! Seçimde aday olmayacağını açıkladı ya; başta Hürriyet olmak üzere egemen medyada Şener'e "Sen ne güzel politikacımızsın, Latif Abi" kıvamında güzellemeler döktürülüyor... Şener neden bıraktığını da -Amiral Gemisi'nde her daim "Ben onlardan değilim, benim sizden hiç farkım yok, beni içinize kabul edin!" yollu türküler söyleyen kişiye anlatmış...

Abdüllatif Bey "tüm toplumu kucaklamış, kurumlarla zıtlaşmamış, dürüst olmaya çalışmış". Başka? Yeri gelmiş şarap muhabbeti yapmış. "Laiklik yeniden tanımlanmalıdır" denildiğinde "Hayır, yeni bir tanıma gerek yok" demiş. "Kişiler laik olmaz/devlet laik olur" cümlesi sarf edildiğinde de "Bu kavramlar eğilip bükülemez" diye karşı çıkmış...

Tüm bunlardan sonra laikçi kesim kendisini pek sevmiş. Bu "duruşu" Deniz Bey'i bile çok etkilemiş. Baykal, Şener'in adaylıktan feragatini "Bu bir sivil muhtıradır" diye nitelemiş! (Her yol bir şekilde muhtıraya çıkmalı, değil mi?)

Abdüllatif Şener'in aday olmama tercihine elbette saygı duyulmalıdır. İlinde parti yönetimi ile bazı sıkıntılar yaşadığı biliniyor. Bu olayda veya hükümet içindeki bazı hadiselerde kendisine yanlış yapıldığını düşünmüş; sonuçta bütün bunlar bardağı doldurmuş olabilir. Haklıdır veya değildir. Adaylığı elinin tersiyle itebilmiş, en azından koltuğa yapışmamıştır... Dahası, Şener, kurucusu olduğu partiyi elbette eleştirecektir. Doğrusu budur. Örneğin, Galataport'taki muhalif tavrı çok yerinde bir çıkıştı...Hepsi tamam da, sorun başka bir yerde: Şener'in kimi tavırlarında ta en başından beri "bir yerlere hoş görünme, kabul görme arzusu" hatta "başkası olmaya çalışan" bir "gayret" göze çarpıyor...

Geçen yıl Sabah'a "Eşimi başı açık diye seçtim, kendisi kapandı" demişti. Sonrasında bu sözlerine ilk muhalefet şerhi koyan kişinin eşi olduğu ortaya çıkmıştı. "Şarabın tadından başka her şeyini bilirim" cümlesi de egemen medyaya "Beni görün" mesajından başka bir şey değildi. Vakit geçirmeden de görmüşlerdi! "Çankaya'ya yakıştırma" faslı geçmişlerdi...

Amiral Gemisi'nin "Şener Güzellemesi" yaparkenki tavrı samimi değil. Ya? "Ey Latif kardeş, o kulağımıza hoş gelen sesinle bize ille de bir laiklik şarkısı söyle" yaklaşımıdır, bütün hikaye... "Abdüllatif Düşerken" filminin yapımcısı olan Kaptan Köşkü'ndeki zatın bir cümlesi her şeyi ne kadar da iyi anlatıyor: "Şener'in en önemli özelliği nedir diye bana sorarsanız size şu cevabı veririm: Eşinin türbanını bile unutturan siyasetçi..."
Şarap muhabbeti, laiklik konusundaki yüz seksen derecelik dönüşleri falan "eşinin türbanı"nı unutturuveriyor: Ama bu unutturmanın anlık veya geçici bir süre için olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz! Yönetmen zat aynı zamanda bir şarap otoritesi: O yüzden midir nedir, Şener'i bazen şarap gibi görüyor. Birkaç bardak "Laik Şener" içip "eşinin türbanı"nı dert etmiyor, anlaşılan!

Final Notu: Şener, yıllardır Anayasa'nın 24. maddesindeki laiklik tarifinin özgürlükçü yönde değiştirilmesi gerektiğini söyleyen bir politikacıydı. 2006'ya girerken de bu fikirdeydi. 2006 Mayıs'ında ise Hürriyet'e "24. madde aynen korunmalıdır" diye şakıdı. Bülent Arınç kendisini telefonla arayıp "24. madde konusunda benim gibi düşündüğün halde neden böyle konuşuyorsun?" diye sorduğunda "Sözlerim yanlış aksettirildi" karşılığını verdi ama ardından Hürriyet'e söylediklerini tekrar eden açıklamalar yaptı.
Tamer Korkmaz
 

webdelisi

Asistan
Katılım
21 Haziran 2007
Mesajlar
462
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Abdüllatif Şenerinde ne yaptığı belli değil.
Bir zamanlar bu ülkede yürürken ya sağdan ya da soldan gidilirmiş.Ortada gideni her iki tarafta düşman sayarmış.
Abdüllatif Şenerin bir tarafa tam anlamıyla yönelmesi lazım.Yoksa kimse ciddiye almaz işine gelen kullanır onu.
 

wwhirlwind

Profesör
Katılım
21 Aralık 2006
Mesajlar
2,313
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
arkadaslar burada onemli olan konu ekonominin geldigi nokta ekonomi bir ulkenin herseyidir abdullatif sener in ne oldugu filan cok onemli degil kisiyi elestirmek gercekleri degistirmez kendisi akp nin 4 kurucu uyesinden biri ve hala akp nin bir uyesi en son mkyk toplantısına da katılmıs biri hatta partiye geri donmesi konusulan birisidir heralde akp ile ters bir durumda olsaydı coktan parti ile iliskisi kesilirdi neyse onemli olan konu ekonomi neden onemli derseniz seriat dahi gelse darbe dahi olsa (Allah korusun) yine bi ulkemiz olur ama su an icinde bulundugumuz ekonomik durum cok ciddi cok tehlikeli bunlardan sadece cari acıgın ne oldugunu bilenler cari acıgın bi ulkeyi yokedecegini bilirler ...
 

Berkin Bozdoğan

Profesör
Katılım
18 Mayıs 2005
Mesajlar
4,926
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
Ekonomiden bahsederken yine konu laik gotik olayına döndü arada. İyi ki uluslararası ilişkilerden falan bahsetmedik. Kim bilir nereye giderdi!

:D
 

Cem

Profesör
Katılım
23 Ağustos 2006
Mesajlar
1,028
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
wwhirlwind dedi ki:
abdullatif sener in ne oldugu filan cok onemli degil ...
neyse onemli olan konu ekonomi neden onemli derseniz seriat dahi gelse darbe dahi olsa (Allah korusun) yine bi ulkemiz olur ama su an icinde bulundugumuz ekonomik durum cok ciddi cok tehlikeli bunlardan sadece cari acıgın ne oldugunu bilenler cari acıgın bi ulkeyi yokedecegini bilirler ...
Şener'in ne olduğu konu başlığıyla alakalı olarak önemli.
2. olarak baykal dün şeriatin kestiği parmak acımaz diyerek zaten ortada bir şeriat olduğunu belirtti. şeriat gelmesin Allah korusun demek, düzen gelmesin demek oluyor. şu an seküler şeriat altında yaşıyoruz. ama İslam şeriatinin gelmesinden Allah'ın korumasını dilemek tezat. ama darbeden hakketen Allah korusun. fakat bugün kapatma davasının darbeden ne farkı var deseniz ben çok küçük bir farkı var derim.
cari açık çok önemli bir problem olabilir. doğru veya yanlış ama bu savı 6 senedir duyuyorum. muhalefet armut mu topluyor bu konuda acaba? hayır yenisi de geldi muhalefetin.
 

kullanıcı

Profesör
Katılım
10 Mart 2008
Mesajlar
3,801
Reaksiyon puanı
2
Puanları
218
Ekonomiden bahsederken yine konu laik gotik olayına döndü arada. İyi ki uluslararası ilişkilerden falan bahsetmedik. Kim bilir nereye giderdi!

:D

Düşünce özgürlüğünden Demokrasiye kadar yolu var canım. :P
 

flood_77

Profesör
Katılım
21 Aralık 2006
Mesajlar
1,479
Reaksiyon puanı
4
Puanları
218
adam dogruları solemıs ama yöneticilerin umrunda degıl onların dınleyeceklerı kısıler bellı ..
 
Üst