poyrazl
Asistan
- Katılım
- 12 Şubat 2011
- Mesajlar
- 226
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
...anladım. güzel aydınlattın sağol.
Kanit falan yok diyorsunuz ya adam uydurmamis ki kendine gore yorumlamis olabilir.
Sunu diyor.
"KANDİLLER DE YOK"
-Üç aylar da kandiller de yok. Bunlar bizim kültürümüzde oluşmuş şeyler; geleneksel... Kuran'da da yok Peygamberimizin sünnetinde de yok.''
Hocanın kurucusu ve üyesi olduğu Süleymaniye Vakfı'nın http://www.suleymaniyevakfi.org/ web adresinde 84-85 bin üzerinde sorulara verilen cevapları inceleyebilirsiniz.
Ben deistim, bir tek yaratıcıya inanırım, geri kalan benim için önemsizdir. Ancak kuranı, incili ve tevratı okudum. Burda hacıların, hocaların, dininizi istedikleri yerlere çekenlerin, anlattıklarına ya da videolarına inanacağınıza, bu 3 kitabı da okuyun. Orda ne yazıyosa ona inanın. Kuranın değişmediğine de inanıyorsanız, zaten daha doğru bilgiyi başka kimse veremez. İsterse sabaha kadar vaaz versin.
Birkere bayındır hoca değil vahhabi alimi yani islam dışı.amaç sizlerin ehl-i sünnet itikadı üzerine orucunuzu engellemek hududlardan çıkararak bozmaktır.diğer konularda değil de imsak vaktinin daha önce başlaması konusunda abdulaziz hocanın tespitleri daha yerinde gibi duruyor. güneşin 1 derecelik bir açıyla geldiği anda imsakın başlatılmasını anlayamıyorum ben. Kur'an indirildiği dönemdeki kişiler astronomi ilmiyle uğraşan kişiler değillerdi ve Kur'an'da da 18 dereceyle geldiği zaman demiyor siyah ip beyaz ipten ayırt edilinceye kadar yiyin için diyor. imsak vaktinde bir ufka bakın bakalım bir beyazlık görülüyor mu? asırlarca bu böyle yapılmış demeyin hemen. atalarımızdan, dedelerimizden böyle gördük demeyin zira Kur'an'ın bu sözleri söyleyenlere cevabı hiç de iç açıcı değil. bunun yanında ezan okunduktan 5 dakika sonra sabah namazını kılanlar, vakit girmediği için kıldıkları namazın durumunu bir düşünsünler...
herkes kendi imanından sorumludur. ahirette hesap verirken "ben filanca hocaya uydum onun yüzünden buradayım" gibi bir bahane uydurduğunuzda allah sizlere "ben size akıl verdim hiç mi akletmediniz yürüyün cehenneme" diyecektir. herkes kendi imanından sorumlu olduğu için de herkes dinini kendi öğrenmelidir. "hangi hocaya inansak, hangi şeyhin müridi olsak" yaklaşımından ziyade hazıra konmayıp okumak anlamak ve akletmek zorundayız.
Edille-i şeriye Edille-i Şeriye, şerî deliller yani dinî hükümlerin ispat edilmesini ya da bir sonucun belirlenmesini sağlayan vasıtalar demektir. Edille, delil kelimesinin çoğuludur. Delil de, kendisiyle arzulanan bir hedefe ulaşılan kaynak-rehber-dayanak demektir. Edille-i Şeriye, İslâm fıkhının kaynaklarını oluşturur; bunlar, hüküm çıkarmada başvurulan esaslardır. Bir şeyin farz mı, vacip mi, sünnet mi; haram mı, helâl mi, mekruh mu olduğunun hükmü bu delillere dayanır. Şerî deliller sırasıyla şunlardır: 1. Kitap: Kuran-ı Kerim. 2. Sünnet: Hz. Peygamberin (s.a.v.), peygamber sıfatıyla söylediği sözler, yaptığı işler ve başkaları tarafından yapıldığında sükut ederek tasvip ettiği fiillerdir. 3. İcma: Hz. Peygamberin (s.a.v.) irtihalinden sonra müctehidlik vasfını kazanmış olan bütün alimlerin, bir asırda, herhangi bir meselede fikir birliği etmeleridir. İttifakla alınan böyle bir hüküm bütün ümmeti bağlar. 4. Kıyas: Kitap ve sünnette hükmü bulunmayan bir meseleye, aralarındaki illet (gerekçe) birliği sebebiyle müctehidin, Kitap ve Sünnetle düzenlenmiş meselenin hükmünü vermesidir. Mesela şarabın haramlığı âyetlerle sabittir, sebebi ise sarhoşluk verme illetidir (özelliğidir). Aynı özelliği taşıyan fakat ismi Kuranda geçmeyen diğer içkilere kıyasla onların da haramlılığına hükmedilir. Kıyas bir bakıma her müctehidin şahsî görüşüdür. Bütün alimlerin üzerinde ittifak ettikleri bu dört delile fıkıhta aslî (ana) deliller denir. Bunlardan başka ferî (aslî delillerden doğan tâli) deliller de vardır. Bazı alimler bunların adedini 40-50ye kadar çıkarmışlardır. Bu delillerden en meşhur olanları ise şunlardır: a) İstihsan: Bir müctehidin genel hükümden vazgeçip, bazı sebeplerle güzel gördüğü başka bir çözümü benimsemesi demektir. Özellikle Hanefi fakihleri bu metoda sıkça başvurmuşlardır. b) İstislah: Fayda temin etme, zararı savma anlayışıdır. c) İstishab: Geçmişte sabit olup sonradan değiştiği bilinmeyen bir şeyin, hâli hazırda da aynen kalmasına hükmetmektir. İstishab, bütün mezheplerin kabul ettiği bir delildir. d) Örf ve âdet: Bazı müctehidler ictihadlarında o bölgenin örf ve âdetini de dikkate almışlardır. Yalnız bu örf ve âdetlerin hiçbir zaman âyet ve hadislere, icmaa ters düşmemesi lazımdır. e) Sahabe sözü: Bazı müctehidler ictihadlarında, sünneti en güzel şekilde yaşamaya gayret eden sahabenin yaşayışını ve tavsiyesini de dikkate almışlardır. f) Sedd-i zerâyi: Harama yol açacak olan davranışların yasaklanması, kötülüğe gidecek yolların kapatılması demektir. g) Geçmiş şerîatler: Yani bizden öncekilerin şerîatlerindeki değişmeyen hükümler. Fıkıh usûlündeki ifadesiyle; Şerâiun min kablinâ şerîatün lenâ: Bizden öncekilerin şerîatleri, bizim de şerîatimizdir. Hâl böyle olunca, Kurân Müslümanlığı nakaratıyla ortaya çıkıp sünneti dışlayan, mezhepleri kabul etmeyen, tasavvufa burun kıvıran çağdaşlara (!) bir çift sözümüz olacak: Kusura bakmasınlar ama, ya ufukları dardır, ya niyetleri kötüdür; ya da gözleri-kulakları perdelenmiş, kalpleri de mühürlenmiştir. Başka türlü bir îzah bulmakta zorlanıyoruz. Sanki bunlar, Allahla kul arasına girilmez! hezeyanının arkasına sığınıp, Resûlüllâhın (s.a.v.) hidâyetini istemiyorlar. O hidâyet ki, Kurân-ı Kerimde, Ümmîler arasından kendilerine âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitâbı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderen o (Allah)dır. Halbuki onlar, önceden apaçık bir sapıklık içindeydiler(1) diye açılanmaktadır. O Ümmî Peygamber (s.a.v.), ümmetine Kurân-ı Kerimi ve hikmeti nasıl öğretti? Zâhir ve bâtınlarını nasıl temizledi? Allâhın âyetlerini onlara o okumasaydı, kim okuyacaktı? Elbette ki sünnetiyle o öğretti ve güzel sîreti (mânevî durumu, hâl ve hareketleri, tabiatı, ahlâk ve karakteri) ile her şeyi apaçık o ortaya koydu. Onun sünneti olmadan Kuran nasıl anlaşılırdı? Onun ashabı bize kadar bunları intikal ettirmeselerdi nasıl öğrenirdik? Bunun başka bir yolu-yordamı var mıydı? Aradaki vasıtalar-vesileler olmadan bu iş nasıl devam edebilirdi?.. Müctehid kimdir, ictihad neye denir? Müctehid, şerî hükümlerle ilgili Kuran âyetlerini, hadisleri, bunları anlayacak derecede Arapçayı, tefsir ve hadis usûlünü bilen; üstün bir muhakeme gücüne sahip, âyet ve hadislerin maksat ve illetini vâkıf; işin hakikatini öğrenebilme ve ortaya koyma hususunda samimi ve dürüst; ayrıca tamamen Allah vergisi olan ledünnî ilme de kavuşmuş kişidir. Böyle bir âlim, olanca ilmî gücünü harcayarak âyet ve hadislerden dinî hükümleri çıkarabilir, kıyas yapabilir. Yaptığı bu işe de ictihad denir. Müctehid olan kişi herhangi bir İslami meseleyi çözmek için, önce o mesele ile ilgili âyetin olup olmadığına bakar. Sonra Hz. Peygamberin (s.a.v.) sünnetine yani hadise müracaat eder. Bunlarda bulamazsa, konuyla ilgili alimlerin görüşünü yani o mesele hakkında icmanın olup olmadığını araştırır. Onda da bulamazsa kıyas yaparak meseleyi çözmeye çalışır. Kısacası müctehid, anlatılan bu yolu takip ederek, kendisine geltirilen problemi mutlaka çözüme kavuşturur, kesinlikle askıda bırakmaz. İctihad kapısı açık mıdır, kapalı mı? Üstad Necip Fazıl Kısakürek anlatıyor: Bir konferansımda bana sordular: − Devrimizde ictihad kapısı kapalı mıdır, açık mıdır? Şu cevabı verdim: − Devrimizde ve her devirde ictihad kapısı ardına kadar açıktır. Nebî ve Resûl gelmeyeceği mutlak... Fakat müctehid gelmeyeceğine ait hiçbir hüküm mevcut değil. Şu kadar ki, imkân âleminde serbest bırakılan bu nokta, o âlemin istediği şartlar bakımından imkânsıza döndürülmüştür. Nebî ve Resûl gönderilmesine muhâl, yeni müctehidler gelmesine de imkânsız demek doğru olur. Öyle bir imkânsız ki, mücerrette mümkün, fakat müşahhasta kabil değil... Cins atların atladığı, meselâ 2 metre yüksekliğinde bir engel düşünün. O atlar geldi, geçti ve gitti. Nesillerse Arap atı yerine atlı karınca derecesinde küçüldü. Atlamak serbest, ama kim atlayacak?.. Hoş, atlasa da öbürlerinden farklı ne görecek ve ne getirebilecek?.. Demek ki, hem gerektirdiği şartlar, hem esasen getirdiği şartlar ve hem de esasen getirilmesi gereken şeylerin tamamlanmış olması bakımından, apaçık ictihad kapısı yeni bir geçişe sımsıkı kapalıdır. Bu devirde ve gelecek çığırlarda yeni zaman ve mekân tecellîlerine karşı ancak şerîat bütününden zerre fedâ etmeyen büyük mütefekkirler gelebilir.... Düşününüz ki, bir asrın değil, on asırlık yekpâre bir zaman blokunun yenileyicisi İmâm-ı Rabbânî (k.s.) hazretleri, derecede belki bütün hak mezhep müctehidlerinden üstün olduğu halde Hanefî mezhebindendi, bin yıllık yenileyiciliğini (müceddidliğini) bu mezhep üzerine binâ etmişti ve kabul ettiği temelle üzerine kurduğu binâ arasında en küçük ihtilâf pürüzü yoktu. Konferansımda söylediğim bu sözlerin, ictihad meselesini en açık ifadeyle çerçevelediği zannındayım.(2) *** Keyfilik ve dini hafife alma düşüncesi taşımadan, bir kimsenin zaruri hallerde daha kolay ve rahat uygulama düşüncesiyle değişik mezheplerin hükümleriyle de amel edebilir. Bir amele hangi mezhebin görüşü ile başlanmış ise, o amelin sonuna kadar aynı mezhebe göre tamamlanması şarttır. Mesela abdestte Şâfiîye göre hareket etmişse, namazı da bu mezhebe göre kılması gerekir. Fakat birbirleriyle bağlantısı olmayan farklı amelleri farklı mezheplere göre uygulayabilir. |
Değerli kardeşim@ashabulyemin islamiyette birçok mezhep var. bunu neye bağlıyorsun? senden farklı düşünen, inanan herkese karşı bu kadar tahamülsüzken diğer mezheplerden olanlara yaklaşımın nasıl merak ediyorum. onlarda mı şeytana hizmet ediyor?
Beyler bayanlar. Dinimizin tek doğru kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. Emir ve yasakları da gayet açıktır. Açın, okuyun. Kitapta "Allah size alimlere yorumlatıp uyasanız diye öğütler veriyor." diye bir şey geçmiyor. Rabbimiz bize "Düşünüp tutasınız diye size öğütler veriyor." diyor.
NAHL 90. Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.
Kur'an bilincinde olanlar, neyin uygun neyin uygun olmadığını zaten çözerler. İşi dolandıranların amacı başkadır. Rabbimiz bize her zaman kolaylık diler. Bunun garantisini ayetlerinde vermiştir.
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. (Bakara, 2/286)
"Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez..." (Bakara, 2/185)
Siz boş verin onu bunu. Okuyun...
sayın ashabulyemin, abdulaziz hocanın (siz vahhabi alimidir hoca değildir deseniz de) peygamberive sahabeyi sevmediğini söylemişsiniz. buna deliliniz var mı? sevmeyen biri Kur'an'dan sonra Hadisleri kendile delil olarak alır mı? vahhabilikle suçladığınıza göre vahhabilik hakkında bilgi verin ve arabistanda mekke ve medinede bulunanların vahhabilikle olan bağlantıları hakkında bilgi verin de bu vahhabilik nedir tam olarak anlayalım
vahhabilikle suçladığınıza göre vahhabilik hakkında bilgi verin ve arabistanda mekke ve medinede bulunanların vahhabilikle olan bağlantıları hakkında bilgi verin de bu vahhabilik nedir tam olarak anlayalım
sanki bir muhabbetiniz varmış gibi savunmaya geçiyorsunuz hala bu zevatı tanımıyorsanız ya kastidir ya bu konularla alakanız yoktur.neyseşimdi beni neyse suçladığınızı anlamadım ashabulyemin bey
ben kimseyi savunmuyorum ama şunu da soruyorum kendime 18 derecelik bir açıyla güneş ışınlarının gelmesinin esas alınması fecirle alakalı ayetten çıkarılan sonuç mu? Allah 18 dereceyle güneş ışınları gelinceye kadar yiyin için mi diyor, siyah ip beyaz ipten ayırılıncaya kadar mı yiyin için diyor? kaldı ki abdulaziz hocanın bu fikirlerini paylaşan, geçmişte diyanet bünyesinde çalışan prof. saim yeprem de var.sanki bir muhabbetiniz varmış gibi savunmaya geçiyorsunuz hala bu zevatı tanımıyorsanız ya kastidir ya bu konularla alakanız yoktur.neyse
Bozuk saat günde iki defa doğru zamanı gösterir diyanet bir ehl-i sünnet düşmanına tefsir yazdırır ki başlarında paralansın diğerinede reddiyeler düzenler
Televiztonda görüpte sözüne itibar ettiğim tek hoca Cevat Akşit'tir. Açıklaması çok teşekkürler. Allah kendisinden ve açıklamasını buraya ekleyenden razı olsun.
Diyanetin açıklamaları tam olarak delil değil.