|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,210
- Reaksiyon puanı
- 10,325
- Puanları
- 113
Tatsuya
Tadına doyamadığım Satsumanın aslında Japon olduğunu öğrendiğimde, çok şaşırmıştım çocukken... O gün bugündür, bu topraklara kök salan Japonlara özel sempatim vardır.
*
Tatsuya Yamamoto mesela.
*
Hiroichiyle Sumikonun oğlu.
Kifayetle Mürselin damadı.
Goncanın eşi.
Edanın babası.
*
Mimardı... Tokyodaki Shibaura Teknik Üniversitesini bitirmiş, 25 sene önce Türkiyeye yerleşmiş, Mimar Sinan Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmış, evlatlarımızı yetiştirmiş, sonra kendi mimarlık bürosunu kurmuş, Celal Bayarın anıtmezarı, Kütahya ve Eskişehir adliye binalarının yanı sıra, birbirinden şık konut projelerine imza atmış... Kök saldığı Türkiyenin güzelleşmesine katkı sağlamıştı.
*
Henüz 49unda, İstanbuldaki evinde vefat etti maalesef... Dün, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camiinde kılınan namazından sonra Çengelköy Mezarlığına defnedildi.
*
Evlenmeden çok önce dinimizi seçmişti. Eşine âşık olduktan sonra Türk vatandaşı oldu, Tarık ismini aldı, Yamamotodan bile vazgeçti, eşinin soyadına geçti, Tarık Telli oldu. Pürüzsüz Türkçe konuşuyordu. Burası benim vatanım diyordu. Bizden biriydi. Bağrımıza gömüldü.
*
Tahminim, basınımızda tek sütun haber bile yapılmayacak ama... Etnik kökenler üzerine inşaatlar bina edilirken, bölgesel mimari çizimler kaleme alınırken, anayasal koruma altındaki dil kavramı imara açılırken, kendi payıma çok önemsedim Tatsuyanın öyküsünü.
*
Çünkü, Ugandalı, Sudanlı filan olsaydı, bi nebze anlardım, kendi gariban vatanını bırakıp buraya yerleşmesini... Halbuki, dünyanın en gelişmiş ülkesinden, dünyanın en geçerli pasaportundan, üstelik, dünyanın en baskın kültüründen vazgeçmişti.
*
Sebep?
Seviyordu...
Hepsi bu.
*
Seviyorsan...
Etnik köken, din, kültür, coğrafya, dil mil, hepsi hikâyedir.
*
Dolayısıyla, eveleyip gevelemeden şu soruyu sormanın vakti gelmiştir... Birlikte yaşadığımız, kök saldığımız toplumu seviyor muyuz, sevmiyor muyuz?
Tadına doyamadığım Satsumanın aslında Japon olduğunu öğrendiğimde, çok şaşırmıştım çocukken... O gün bugündür, bu topraklara kök salan Japonlara özel sempatim vardır.
*
Tatsuya Yamamoto mesela.
*
Hiroichiyle Sumikonun oğlu.
Kifayetle Mürselin damadı.
Goncanın eşi.
Edanın babası.
*
Mimardı... Tokyodaki Shibaura Teknik Üniversitesini bitirmiş, 25 sene önce Türkiyeye yerleşmiş, Mimar Sinan Üniversitesi ve Eskişehir Anadolu Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmış, evlatlarımızı yetiştirmiş, sonra kendi mimarlık bürosunu kurmuş, Celal Bayarın anıtmezarı, Kütahya ve Eskişehir adliye binalarının yanı sıra, birbirinden şık konut projelerine imza atmış... Kök saldığı Türkiyenin güzelleşmesine katkı sağlamıştı.
*
Henüz 49unda, İstanbuldaki evinde vefat etti maalesef... Dün, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camiinde kılınan namazından sonra Çengelköy Mezarlığına defnedildi.
*
Evlenmeden çok önce dinimizi seçmişti. Eşine âşık olduktan sonra Türk vatandaşı oldu, Tarık ismini aldı, Yamamotodan bile vazgeçti, eşinin soyadına geçti, Tarık Telli oldu. Pürüzsüz Türkçe konuşuyordu. Burası benim vatanım diyordu. Bizden biriydi. Bağrımıza gömüldü.
*
Tahminim, basınımızda tek sütun haber bile yapılmayacak ama... Etnik kökenler üzerine inşaatlar bina edilirken, bölgesel mimari çizimler kaleme alınırken, anayasal koruma altındaki dil kavramı imara açılırken, kendi payıma çok önemsedim Tatsuyanın öyküsünü.
*
Çünkü, Ugandalı, Sudanlı filan olsaydı, bi nebze anlardım, kendi gariban vatanını bırakıp buraya yerleşmesini... Halbuki, dünyanın en gelişmiş ülkesinden, dünyanın en geçerli pasaportundan, üstelik, dünyanın en baskın kültüründen vazgeçmişti.
*
Sebep?
Seviyordu...
Hepsi bu.
*
Seviyorsan...
Etnik köken, din, kültür, coğrafya, dil mil, hepsi hikâyedir.
*
Dolayısıyla, eveleyip gevelemeden şu soruyu sormanın vakti gelmiştir... Birlikte yaşadığımız, kök saldığımız toplumu seviyor muyuz, sevmiyor muyuz?