Yusuf hayaloğlu şiirleri

Bu konuyu okuyanlar

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

Bu akşam yemin ettim,
Seni bir daha öpmemek için...
İstanbul.. ey İstanbul ey!
Acılar kraliçesi..
Umudun ve direncin yorgun anası!
Ve ey, çıldırmak üzere olmanın
Çamurlu ikonası!
Tırnaklarım kopuyor,
Görmüyor musun?..

İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

Ben ki bütün duvarlarını,
Afişlerle donatıp
Yumruğumla kanatmışım!
Rezil bir aşktı!..
Bütün arkadaşları miting alanlarında
Ve mezarlıklarda bırakmıştım...
Bir ben miyim kapıları şaşıran,
Her yokuşun başında?
Bir ben miyim, ekmek arasına,
Canını doğrayıp-doğrayıp yutan?
Bir kedi bile sağarken yüreğini,
Telaş içinde, yavrusuna;

İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

Ey acımasız acuze,
Utan şu türbelerinden,
Minarelerinden utan!..
İstanbul.. ey İstanbul ey!.
Acılar kraliçesi...
Savaşın ve bozgunların gariban çiçeği!
Ve ey, teslimiyete düşmenin,
O hazin gerçeği!..
Bayraklarım kanıyor,
Sormuyor musun?..

İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

En ücra genlerime, alyuvarlarıma,
Kılcal damarlarıma, ruhuma kadar
Bıktım;
İliklerime, gömlek ceplerime kadar sızan
Bu Allahsız yağmurundan!..
İstanbul.. ey İstanbul ey!
Acılar kraliçesi...
İhtişamın ve sefaletin çaresiz bacısı...
Ve ey, çürümenin, yok olmanın
Amansız sancısı!
Ciğerlerim çatlıyor,
Duymuyor musun?

İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

İstanbul.. ey İstanbul ey!
Hangi pencerene çıksam,
O salya-sümük pezevenk suratları!
Hangi caddene dökülsem,
O şangur-şungur düş kırıkları!
Bütün bu ezginler, tükenenler,
Yerlere serilenler, tutunamayanlar;
Sarsmıyor mu seni hiç,
Bunca infilak,
Bunca isyan çığlıkları?

İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

İstanbul.. ey İstanbul ey!
Acılar kraliçesi...
Aldanışların ve hüznün
Yalancı tanrıçası!
Ve ey, ruhu kirlenmiş gecelerin
Cilveli yosması!
İntihar anı geldi,
Beni öpmüyor musun?..
İstanbul.. ey İstanbul ey!
İhanetin ve ihbarların
Arkadan dolaşan bıçağı
Ve bütün ödeşmelerin, yüzleşmelerin,
Erkekçe vuruşmaların kaçağı!
Beni harcadın ulan, beni sattın,
Utanmıyor musun?..

İstanbul, Acılar Kraliçesi Yusuf hayaloğlu

Ağlamak istemiyorum.. yenildim sana..
Hikayenin özeti bu...
Bir istimlak gibi ödedin,
Ve çiğneyip geçtin maceramı!
Şimdi ben,
Suçlarımı didikleyen bu martı sürüsüyle,
Şimdi ben, hangi şehirde soğuturum
Zonklayıp duran bu yaramı?..

İncinen Gurur yusuf hayaloğlu

Pencereden baktığımda görüyorum;
Senin yüzün, incir yaprağında.
Senin ürkekliğin,
Duvar üstünde yürüyen,
Bir kedinin kıvraklığında.
Aynada dururken, görüyorum;
Kırmızı öpüşün, sol yanağımda.
Dişimi fırçalarken senin ağzın,
Serin suların berraklığında.

İncinen Gurur yusuf hayaloğlu

Rakı devrilmiş masalarda yokluğun,
Veya benden önce kalkıp gitmişliğin;
Gece boyu dolandığım barlarda.
Sarhoşlara tekrarladığım adın;
Balıkçı kahvesinde, çorbacıda,
Kenarlarda...

İncinen Gurur yusuf hayaloğlu

Dökülmek istemiyorum, hayır!
Çingene çiçekçiler,
Habire yaltaklandığında;
Bilmediğim soruların açtığı çukuru,
Yalanlarla doldurmak istemiyorum!
Aramak ne kötü, herkeste seni,
Her gözde bulup yanılmak seni!.
Ah turuncu rüyalar güzeli!
Hem kendini yok ettin,
Hem beni...

İncinen Gurur yusuf hayaloğlu

Seni kaybettim galiba...
İki taşın arasında kaldım!
Bu, benim hatam değildi,
Seni ben çok geç tanıdım!
Derin acılar bahçıvanı,
Yüreğime ne ektin böyle?
Aşk, korkağını bağışlar mı,
Söyle?..

İncinen Gurur yusuf hayaloğlu

Başka ne acıtabilir içimi,
Yaşım kırkı devirmişken,
Seni böyle patavatsızca sevmişken,
Ve tam aynayı güneşe çevirmişken;
Başka ne?..

İncinen Gurur yusuf hayaloğlu

Seni vefasız aşklara bırakıyorum
Yüzümü kırılan bardaklarda ara...
Düşünme, ben ne olurum?
Sanırım, bir daha onarılmaz,
İncinen gururum...

İçerden Çıkan Adam yusuf hayaloğlu

İçerden çıkacak birazdan adam,
Yılların tortusu çökmüş yüzüne
Alnını güneşe serecek adam.
Uykusuz tavanlar, çürük ranzalar,
Cevapsız mektuplar, suskun voltalar
Geride kalacak
Ve sepya rengi hüznüyle
Bir gül gibi savruk, gülecek adam.

İçerden Çıkan Adam yusuf hayaloğlu

Kar yağmıştır sardunyanın üstüne
Anılar toza bulanmıştır.
Kitaplar sobada yanmış,
Sazlar duvarda kanmış,
Güzelim şarkılar yağmalanmıştır.
İçerden çıkacak birazdan adam,
Yıpranmış bavulu, hantal sesiyle
Kendini yollara vuracak adam.
Yüz çeviren dostlar, eski sevdalar,
Ayak oyunları, sinsi tavırlar
Açığa çıkacak
Ve sonunda kendisiyle
Bir ince hesabı görecek adam.

İçerden Çıkan Adam yusuf hayaloğlu

Susamıştır tebessümün seyrine
Saçları hiçbir gün okşanmamıştır.
Bir ihtilal kadar yalnız,
Ah... vefanız kadar yanlış,
Mümkünse farzedin yaşamamıştır...

Hayat Nedir Anne yusuf hayaloğlu

Benim hiç sapanım olmadı anne,
Ne kuşları vurdum,
Ne kimsenin camını kırdım...
Çok uslu bir çocuk değildim ama,
Seni hiç kırmadım, hem boynumu kırdım.
Ben hayatım boyunca
Bir tek kendimi vurdum!.
Suskun görünsem de,
Fırtınalı ve mağrurdum anne.
Bir mızrak gibi,
Aynada hep dik durdum anne!
Ben sana hiçbir gün laf getirmedim,
Leke sürmedim.
Ama göğsümü çok hırpaladım,
Kalbimi çok yordum...
Ben hayatım boyunca,
En çok kendimi sordum!.

Hayat Nedir Anne yusuf hayaloğlu

Benim hiç sevgilim olmadı anne,
Ne bir yuva kurdum,
Ne bir gün şansım güldü...
Öpemeden bir bebeğin gıdısını,
Tükendi gitti çağım...
Kimi yürekten sevdiysem,
Yüreğini başkasına böldü...
Bir muhabbet kuşum vardı,
O da yalnızlıktan öldü...

Hayat Nedir Anne yusuf hayaloğlu

Sen beni hep, göğsünde
Acılarla mı soğurdun anne?
Yoksa, evlat diye,
Koca bir taş mı doğurdun anne?
Eziyet değilim, zahmet değilim,
Musibet hiç değilim;
Bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
Doğurdun da beni,
Ne ile yoğurdun anne?

Hayat Nedir Anne yusuf hayaloğlu

Benim hiç hayalim olmadı anne...
Ne seni rahat ettirdim,
Ne kendim ettim rahat...
Bir mutluluk fotoğrafı bile çektirmedi bu hayat!
Kaybolmuş bir anahtar kadar
Sahipsizim anne...
Ne omzumda bir dost eli,
Ne saçımda bir şefkat...

Hayat Nedir Anne yusuf hayaloğlu

Say ki yollardan akan,
Şu faydasız çamurdum anne...
Say ki ıslanmaktım, üşümektim,
Say ki yağmurdum anne!
Bunca yıldır gözyaşını,
Hangi denizlere doldurdun?
Oy ben öleyim,
Sen beni ne diye doğurdun anne?
Hayat nedir, nedir ki anne;
Bir oyun, bir masal değil mi?
Bak, kırıldı oyuncaklarım...
Ömrüm gitti,
Sevdam bitti...
İnan, ben hiç büyümedim ki...


Hani Benim Gençliğim yusuf hayaloğlu

Hani benim sevincim nerede;
Bilyelerim, topacım,
Kiraz ağacında yırtılan gömleğim?
Çaldılar çocukluğumu habersiz..
Penceresiz kaldım anne,
Uçurtmam tel örgülere takıldı..
Hani benim gençliğim nerede?

Hani Benim Gençliğim yusuf hayaloğlu

Ne varsa buğusu genzi yakan,
Ekmek gibi, aşk gibi;
Ah, ne varsa güzellikten yana,
Bölüştüm, büyümüştüm.
İçime sığmıyordu insanlar..
Bu ne yaman çelişki anne,
"Kurtlar sofrasına" düştüm..
Hani benim direncim nerede?
Hani benim övüncüm nerede;
Akvaryumum, kanaryam,
Üstüne titrediğim kaktüs çiçeği?
Aldılar kitaplarımı sorgusuz..

Hani Benim Gençliğim yusuf hayaloğlu

Duvarlar konuşmuyor anne,
Ve açık kalmıyor hiçbir kapı..
Hani benim gençliğim nerede?
Daha kapılmamışken rüzgara,
Tatmamışken rakıyı,
Şiire yeni-yeni başlamışken,
Koştum, dağlara koştum;
Daha öpmemişken hiçbir kızı..
Yağmurları biriktir anne,
"Çağ yangınında" tutuştum..
Hani benim bilincim nerede?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi gün karar verdin,
Küt diye çekip gitmeye?
Hangi lafım dokundu sana,
Böyle inceden inceye?
Hangi otobüs söyle,
Hangi uçak, hangi tren;
Seni benden götüren,
Beni bir kuş gibi öttüren?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi kırılası eller dolanır şimdi,
Kırılası belinde?
Hangi rüzgar şarkı söyler,
O ay tanrıçası teninde?
Hangi çirkin gerçek uğruna,
Tükettin güzel ütopyamızı?
Hangi boşboğazlara deşifre ettin,
En mahrem sırlarımızı?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi cama kafa atsam;
Hangi kapıyı omuzlayıp kırsam?
Hangi meyhanede dellenip,
Hangi masaları dağıtsam?
Ben de bu sersem başımı,
Karakolun duvarına vursam!
Kendimi caddeye atıp,
Arabaların altına savursam!.
Hangi tercih beni,
En hızlı şekilde öldürür?
Hangi şekil öldürmez de
Ömür boyu süründürür?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Kayıp ilanı mı versem,
Şehir şehir dolanmak yerine?
Ödül mü koysam, ölü veya diri,
Seni bulup getirene?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi ayrılık var ki,
Böyle diş ağrısı gibi, durmadan zonklasın?
Hangi cam kesiği var ki
Böyle musluk gibi, içime damlasın?
Hiç sanmam, hasta kalbim,
Bunu bir süre daha kaldıramaz..
Feriştah olsa, böyle
Eli-kolu bağlı, bekleyip duramaz!..

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi mübarek dua,
Hangi evliya tesir eder, seni döndürmeye?
Hangi aptal mazeret ikna eder,
Ateşimi söndürmeye?
Olur mu be, olur mu?
Bu da benim gibi adama yapılır mı?
Aşk dediğin mendil mi;
Buruşturup bir kenara atılır mı?
Vefa bu kadar basit mi?
Alınır mı, satılır mı?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi hırsız çaldı
Seni yırtık cebimden?
Hangi pense kopardı,
Bizi birbirimizden?
Hangi uğursuz hamal taşıdı valizini?
Hangi çöpçü süpürdü,
Yerden bütün izini?
Hangi yaldızlı otel,
Çarşaf serip barındırdı?
Hangi süslü manzara,
Seni kolayca kandırdı?
Hangi şarlatan imaj,
Böyle çabuk ilgini çekti?
Hangi pembe vaatler,
O saf kalbini cezbetti?
Dağ gibi adamı eze-eze,
Hangi anası tipli parlak çömeze
Hangi alemlerde kahkahanı ettin meze?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi yamyamlara yedirdin,
O masum rüyamızı?
Hangi mahluklar çiğnedi,
El değmemiş sevdamızı?
Hangi bıçak keser şimdi,
Benim biriken hıncımı?
Hangi mermi dağıtır,
İnsanlara olan inancımı?
Hangi bekçi,
Hangi polis artık zapteder beni?
Ve hangi su bağışlatır,
Hangi musalla temizler seni?

Hangi acı yusuf hayaloğlu

Hangi sevgili var ki
Senin kadar duyarsız ve kalpsiz?
Ve hangi sevgili var ki
Benim kadar çaresiz?
Hangi ayrılık var ki
Böyle kanasın ve böyle acısın?
Ve hangi taşyürek var ki
Benim kadar ağlasın?

Gitti Ah Gitti yusuf hayaloğlu

Gitti ah...
Gecelere hüzünleri serperek.
Yaralı bir kuş gibi kanarcasına gitti...
Yalvaran gözlerime, elemi pay ederek,
Bir kabahatmiş gibi,
Kaçarcasına gitti...
Gitti ah...
Şarkılara bel bağlamak faydasız.
Üstüme kapıları kaparcasına gitti...
Gecenin geldiğini haber vermeden, hırsız
Yaşanmamış bir ömrü,
Çalarcasına gitti...

Gitti Ah Gitti yusuf hayaloğlu

Gitti ah... bir nehirdi,
Yazmadığım şiirdi.
Yüzüme son bir defa
Bakarcasına gitti...
Gitti ah...
Gözyaşları yanaklarımda kaldı.
Hayatın perdesini çekercesine gitti...
Belki duyulmamış, toz-pembe bir masaldı.
Göğsümden yüreğimi,
Sökercesine gitti...

Gitti Ah Gitti yusuf hayaloğlu

Gitti ah...
Karşılaşmak ömür boyu imkansız.
Beni hazanda koyup, bahar dalına gitti...
Biliyorum, ne yapsam, ne söylesem anlamsız.
Ayrılmıştı dünyamız;
Kendi yoluna gitti...
Gitti ah... bir mevsimdi,
Çizmediğim resimdi.
Kalbime bir çiviyi,
Çakarcasına gitti...

Giderim Yusuf hayaloğlu

Artik seninle duramam
Bu akşam çikar giderim
Hesabim kalsin mahşere
Elimi yikar giderim
Sen zahmet etme yerinden
Gürültü yapmam derinden
Parmaklarim üzerinden
Su gibi akar giderim

Giderim Yusuf hayaloğlu

Artik sürersin bir sefa
Ne cismin kaldi ne cefa
Şikayet etmem bu defa
Dişimi sikar giderim
Bozar mi sandin acilar
Belaya atlar giderim
Kurşun gibi mavzer gibi
Dag gibi patlar giderim

Giderim Yusuf hayaloğlu

Kaybetsem bile herşeyi
Bu aşki yirtar giderim
Sinsice olmaz gidişim
Kapiyi çarpar giderim
Sana yazdigim şarkiyi
Sazimdan söker giderim
Ben aglayamam bilirsin
Yüzümü döker giderim

Giderim Yusuf hayaloğlu

Köpeklerimden kuşumdan
Yavrumdan cayar giderim
Senden aldigim ne varsa
Yerine koyar giderim
Ezdirmem sana kendimi
Gövdemi yakar giderim
Beddua etmem üzülme
Kafama sikar giderim


Yusuf hayaloğlu
Devrilip gidiyorum işte
Geride kaldın sen...

Aşınmış sevdalar gibi
Yıpranmış postallar gibi
Lime-lime, yararsız
Geride kaldın sen...
Kaprislerinle, nazlarınla
Bakışlarınla, sözlerinle
Tutulmayan vaatler gibi
Harcanmış saatler gibi
Tek başına, kararsız
Geride kaldın sen...

Yusuf hayaloğlu
Devrilip gidiyorum işte
Geride kaldın sen...

Buraya kadarmış güzelim
Boynumda bıraktığın diş izi
Bitmez sandığın aşk denizi
Buraya kadarmış.
Vedalaşmak isterdim oysa
Klasik bir film öyküsü gibi
Ellerini tutup usulca
Son bir kez öpmek isterdim
Kendimi mazur gösterip
Masum ve mağrur bir duruşla
Herşeyi kadere yıkmak isterdim.

Yusuf hayaloğlu
Devrilip gidiyorum işte
Geride kaldın sen...

Ne gerek var oysa
Yürümeyen birtakım şeylerin
Nedenlerini tartışmaktansa
Asla yürümeyeceğini anlayıp
Bunu hiç konuşmamak
Daha bir yiğitçe değil mi?

Yusuf hayaloğlu
Devrilip gidiyorum işte
Geride kaldın sen...

Süzülüp gidiyorum işte
Bela olmadan
Yoluna çıkmadan
Hesap filan sormadan
İncitmeden, acıtmadan...
Bir bileti yırtar gibi
Bir kabuğu atar gibi
Sıyrılıp gidiyorum işte
Geride kaldın sen...
Bir tren penceresinden
Akıp giden bozkırın
Ortasında bir kuru ağaç gibi
Geride kaldın sen...

Fosso Necdat

Elinde buzbag şişe
Dolaniyor köşe köşe
Şimdi karakola düşe
Cop tirina nirinomda
Hop tirina nirinom
Sivri burun top yumurta
Nara basar uluorta
Bekçileri tarta tarta
Tir tirina nirinomda
Tara tirina nirinom

Fosso Necdat

Gene bir gün böyle zir zop
Gece bekçisi demiş hop
Belinin ortasina cop
Cop tirina nirinomda
Hop tirina nirinom
Geçirmiş bir siyah şalvar
Poz kesiyor gaddar gaddar
Tesbihi sari kehribar
Şik tirina nirinomda
Tok tirina nirinom

Fosso Necdat

Gene bir gün böyle yan yan
Hava basarak bir yandan
Karakolun sokagindan
Pat tirina nirinomda
Pataküte de nirinom
Şapkasi tam sekiz köşe
Zevkten olmuş dokuz köşe
Güveniyor on kardeşe
Hot tirina nirinomda
Zot tirina nirinom
Mahalleli bezmiş ama
Çikamiyor kimse cama
Adam degil sanki kazma
Hoşt tirina nirinomda
Foşt tirina nirinom

Fosso Necdat

Gene bir gün böyle çalim
Yürüyorken zalim zalim
Demişler ki gel bakalim
Şak tirina nirinom da
Şaka sukada nirinom
Fosso Necdat demiş aman
Anlamiş vaziyet yaman
Kafasindan çikmiş duman
Fos tirina nirinomda
Fis tirina nirinom

Dokunma Yanarsın yusuf hayaloğlu

Çocukluğum çıraklıkta geçti,
Kir-pas içinde.
Gençliğim korsan yürüyüşlerde, mitinglerde.
Hapse erken düştüm,
Copla erken tanıştım,
Küçük voltalardan bıktım, usandım!
Şimdi uçsuz bucaksız ovalarda,
Adımlarımı saymadan,
Geriye dönüp bakmadan,
Usanmadan, bıkmadan,
Deli taylar gibi koşmak istiyorum!

Dokunma Yanarsın yusuf hayaloğlu

Upuzun çayırlarda,
Yalınayak koşmak istiyorum.
Saçlarım rüzgara konuk,
Yüzüm dağlara dönük...
Göğsümün çeperini,
Ölümle sınayan esaret,
Ve yüreğimi yararcasına zorlayan cesaret;
Kıyasıya vuruşsun istiyorum!
Koşmak... koşmak istiyorum, sevgilim
Dönemezsem, affet...

Dokunma Yanarsın yusuf hayaloğlu

Firari gecelerin azmanı olmuşum,
Bütün istasyonlarda afişim durur.
Beni bir çocuk bile bulur...
Dokunma bana, çıldırırsın!
Dokunma bana, ellerin tutuşur!

Dokunma Yanarsın yusuf hayaloğlu

Koşmak istiyorum;
Eksozların, molozların,
Yağmaların kıyısından.
Onca insafsızlıkların,
Onca haksızlıkların,
Manzarasızlıkların, parasızlıkların,
Allahsızlıkların kıyısından...
Kimseye ve hiçbir şeye değmeden,
Ciğerlerimi yok edercesine koşmak istiyorum!
Koşmak istiyorum;
Şiirimin ve yumruğumun namusuyla...
Kavgaya karışmadan, tutuklanmadan
Ve küfür etmeden
Kafamı kırarcasına koşmak istiyorum!.

Dokunma Yanarsın yusuf hayaloğlu

Avucunu son bir defa,
Ağlamadan tutmak istiyorum;
Gözlerim yüzüne küskün,
Sazım sevgine suskun...
Saati ayrılığa kurmuşum,
Olmaz teslimiyet!
Ziyan aklımı senle bozmuşum,
İçerim felaket!.
Kurşunlara geleyim istiyorum,
Ölmek... ölmek istiyorum, sevgilim
Sağ kalırsam, affet!..

Demek Şimdi Gidiyorsun

Demek şimdi gidiyorsun;
Yazdığımız son şiir, öyle yarım kalacak!.
Demek şimdi gidiyorsun;
Kuşlarımız acıkacak,
Saksılarımız artık sulanmayacak!.
Demek öykümüzü bir ruj lekesi gibi yapıştırıp
Aynanın sahtekar yüzüne,
- Oy benim yaralım -
Demek şimdi gidiyorsun;
Beni böyle toz gibi dağıtıp
Merdivenlerin dibine!.
Her şey tamam, diyorsun, git...
Haydi git!
Dışarısı ispiyon.. dışarısı ihanet..
Seni bir gören olmasın,
Dikkat et!..

Demek Şimdi Gidiyorsun yusuf hayaloğlu

Dostlukmuş.. ölüme yürümekmiş..
Üstüne titremekmiş.. Vefaymış!..
Aşk dediğin, zavallı bir kapıyı,
Duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış...
Bana komaz deyip,
Sancını bir kilo rakıya gömsen de gece yarıları,
- Oy benim yaralım -
Asıl sancı, uyandığında
Bütün odaları boş görünce koyarmış!.

Demek Şimdi Gidiyorsun yusuf hayaloğlu

Gitmek istiyorsun, git...
Bir savaşçı asla vedalaşmaz!.
Durma git!
Dışarısı dinamit.. dışarısı enkaz!.
Şunu cebine koy,
Ne olur ne olmaz...
Artık bitti, diyorsun, git...
Kırılsın kapı-çerçeve, kırılsın bu cam!
Sorma git!
Dışarısı panik, dışarısı izdiham!.
Biliyorum, seni vuracaklar bu akşam...

Demek Şimdi Gidiyorsun yusuf hayaloğlu

Eylül mağdurlarıydık,
Kimsemiz yoktu...
Yaralarımız aman vermiyordu canımıza..
Kimseye kıymamıştık oysa,
Masumduk...
Rahatsız etmiyordu bizi bu yalancı tarih!
Yırtılan bir pankart gibi,
Şehirlerin ortasına çığ düşürdüyse öfkemiz;
- Oy benim yaralım -
En az bir karıncanın yüreği kadar,
Namuslu ve çalışkandı ellerimiz!.

Demek Şimdi Gidiyorsun yusuf hayaloğlu

Ne çok fire verdik üst-üste;
Ne çok arkadaş yitirdik
Bu tozlu yolculukta...
Kimliği tespit edilmemiş,
Ne çok ceset vurdu,
Zeytin güzeli akşamlarımıza!.
Büyük ütopyalar ve büyük dağlar gibi
İçerden çürümüşüz meğerse..
- Oy benim yaralım -
Her gelen ölüm yazmış,
Her giden ayrılık işlemiş,
Bu talihsiz gergefimize...

Demek Şimdi Gidiyorsun yusuf hayaloğlu

Kendini arıyorsun, git..
Aptal bir hayat kur,
İçinde beni barındırmayan..
Kalma, git!
Dışarısı barut, dışarısı gardiyan!.
Yine bir tek ben olurum, sana parçalanan...
Demek şimdi gidiyorsun;
Sonunda bizi de çökertiyor
Bu kancık zelzele!.

Demek Şimdi Gidiyorsun yusuf hayaloğlu

Demek şimdi gidiyorsun;
Yıkılan bir duvar gibi
devrile-devrile...
Demek mecburi istikametlerin,
Ayrılığı gösteren o adaletsiz kavşağında;
- Oy benim yaralım.. maralım! -
Demek şimdi gidiyorsun,
Ve bana bir tek seçenek kalıyor:
Güle-güle!.. güle-güle!..
Beni öldürüyorsun, git..
Kalmasın sende kahrım, kalmasın derdim..
Bakma, git!
Kafamı yumruklayıp
Ardın sıra ağlarsam, namerdim...

Demedim Mi Haydar? Yusuf hayaloğlu

Biz daglarda keklik idik
Şimdi bu çöplükte karga olduk
Bizimde boyumuzu aşti bu şehir
Yerlere serildik madara olduk
Demedim mi Haydar Demedim mi sana
Bu Istanbul yutar adami
Demedim mi Haydar demedim mi söyle
Bu şerefsiz geceler satar adami
Biz umutlar yolcusuyduk
Raki sofrasinda bir meze olduk
Bizimde harcimiz degildi sevmek
Yosmalar içinde kepaze olduk

Bize Kalan yusuf hayaloğlu

Bize kalan,
Insanliga birakmak istedigimiz degildi.
Binlerce fidan ektik halkin çölüne
Su vermediler, egildi.
Bize kir bize pas
Bize tortusu kaldi
Dostlar tükenip düştüler
Yok olma korkusu kaldi

Bize Kalan yusuf hayaloğlu

Bizim eskiden sevdalarimiz vardi
Kizaran yanaklari öpmelere utandik
Sonra suç olmak girdi araya
Bizim eskiden umutlarimiz vardi
Yikilan duvarlarin gövdesine yaslandik
Sonra yanilmak girdi araya
Bizim eskiden gülüşlerimiz vardi
Kirilan yüreklere öylesine dagittik
Sonra aglamak girdi araya

Bize Kalan yusuf hayaloğlu

Bizim eskiden öfkelerimiz vardi
Tutuşan daglarin seherine yar olduk
Sonra vurulmak girdi araya
Bize kan bize ter
Bize gözyaşi kaldi
Yillar çigneyip geçtiler
Yaşama telaşi kaldi

Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan
Ve ben: Suphi..
Yusuf Hayaloğlu

Biz üç kişiydik:
Bedirhan, Nazlıcan ve ben.
Üç ağız.. üç yürek.. üç yeminli fişek!
Adımız bela diye yazılmıştı dağlara, taşlara
Boynumuzda ağır vebal,
Koynumuzda çapraz tüfek!
El tetikte, kulak kirişte,
Ve sırtımız toprağa emanet...
Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi
Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık..
Deniz çok uzaktaydı
Ve dokunuyordu yalnızlık...

Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan
Ve ben: Suphi..
Yusuf Hayaloğlu

Gece, ırmak boylarında uzak çakal sesleri,
Yüzümüze, ekmeğimize,
Türkümüze çarpar geçerdi.
Göğsüne kekik sürerdi Nazlıcan,
Tüterdi buram-buram.
Gizlice ona bakardık, yüreğimiz göçerdi...
Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan'ı
Ateş böcekleriyle bir oldu
Kırpışarak tükendi...
Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza
Kurşun gibi, mayın gibi
Tutuşarak tükendi...

Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan
Ve ben: Suphi..
Yusuf Hayaloğlu

Oy Nazlıcan... vahşi bayırların maralı...
Oy Nazlıcan... saçları fırtınayla taralı...
Sen de böyle gider miydin yıldızlar ülkesine?
Oy, Nazlıcan oy... can evinden yaralı...
Serin yayla çiçeği, oy Nazlıcan..
Deli-dolu heyecan, oy Nazlıcan..
Göğsümde bir sevda kelebeği,
Ölüme sunduğum can, oy Nazlıcan..

Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan
Ve ben: Suphi..
Yusuf Hayaloğlu
Bedirhan'ı bir gedikte sırtından vurdular,
Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları..
Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca,
Titredi ve iki yana düştü kolları..
Ölüm bir ısırgan otu gibi
Sarmıştı her yanını...
Devrilmiş bir ağaçtı, ay ışığında gövdesi..
Uzanıp, bir damla yaş ile
Dokundum kirpiklerine..
Göğsümü çatlatırken nabzının tükenmiş sesi..

Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan
Ve ben: Suphi..
Yusuf Hayaloğlu

Sanki bir şakaydı bu!.. birazdan uyanacaktı,
Birazdan ateşi karıştırıp bir sigara saracaktı..
Oysa ölüm, sadık kalmıştı randevusuna, ah..
Bir daha olmayacaktı!..
Hey Bedirhan.. katran gecelerin heyulası!..
Hey Bedirhan.. kancık pusuların belası!.
Sen de böyle bitecek adam mıydın, konuşsana,
Hey Bedirhan hey.. mezarı kartal yuvası!..
Mavi gözleri şahan, hey Bedirhan!.
Zulamda bir suskun gece bıçağı,
Beyaz gömleğimde kan, hey Bedirhan!.
Biz üç kişiydik.. üç intihar çiçeği..
Bedirhan, Nazlıcan
Ve ben: Suphi..
Yusuf Hayaloğlu


Bir Veda Havası yusuf hayaloğlu

Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
Bütün alışkanlıklardan
Ve bütün sıradanlıklardan öteye,
Yorumsuz bir hayatı seçiyorum.
Doymadım inan,
Kanamadım sevgine...

Bir Veda Havası yusuf hayaloğlu

Korkulu geceleri sayar gibi,
Deprem gecesinde bir yıldız,
Birdenbire kayar gibi;
Ellerim kurtulacak ellerinden,
Bir kuru dal, ağacından
Çatırdayıp kopar gibi...
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşçakal...

Bir Veda Havası yusuf hayaloğlu

Aşksa, bitti...
Gülse, hiç dermedik.
Bul kendini kuytularda, hadi dal!
Seninle bir bütün olabilirdik...
Hoşça kal gözümün nuru,
Hoşça kal...
Vakit tamam!.. seni terk ediyorum.
Bu, kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
Parmak uçlarına değen sıcaklık,
İncinen bir hayatın yarasıdır...

Bir Veda Havası yusuf hayaloğlu

Kalacak tüm izlerin hayatımda.
Gözümden bir damla yaş,
Sızlayıp resmine aktığında;
Bir yer bulabilsem keşke
Bir yer, seni hatırlatmayan;
Kan tarlası gelincik şafağında...
Ölümse, korktun.
Savaşsa, hep kaçtın...
Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşçakal...

Sen bir suydun oysa,
Sen bir ilaçtın...
Hoşça kal canımın içi,
Hoşçakal...
Yusuf Hayaloğlu


Bir intihar gibi
Puşt olunca sevdalar...
Yusuf hayaloğlu

Birazdan kudurur deniz...
Birazdan dalgaların sırtından,
Üst-üste fışkıran rüzgarlar,
Bir intikam gibi saldırınca üstüne;
Yüzüne şarkılar çarpar,
Yüzüne şiirler çarpar, ağlarsın.
Sen artık buralarda duramazsın!..
Gider kendine gömülürsün...
Yoksa bu şehir, bu sokaklar
Seni alır kullanır,
Santim-santim çürürsün!..

Bir intihar gibi
Puşt olunca sevdalar...
Yusuf hayaloğlu

Hani, el değmemiş bir yanın vardır,
Aynalara göstermediğin bir yüzün,
Kendine sakladığın bir hüzün...
Hadi durma!
Üzülsen de, sen üzülürsün!..
Kim farkeder boşluğunu?
Ardın sıra kim ağlar?
Bir intikam gibi
Çıldırmış bu sevdalar!..

Bir intihar gibi
Puşt olunca sevdalar...
Yusuf hayaloğlu

Bazen bir uçurum kalır,
Bazen de martıların ardından
Velvele koparan bir leş kalır;
Bir intihar gibi
Puşt olunca sevdalar...
Sırtını duvara yaslar,
Sırtını ağaca yaslar, susarsın.
Sen artık hiçbir sözü kaldıramazsın!..
Yoksa bu ilişkiler, bu zaaflar
Seni yiyip bitirir,
Dirhem-dirhem azalırsın...

Bir intihar gibi
Puşt olunca sevdalar...
Yusuf hayaloğlu

Belki hiç söylenmemiş
Bir şarkın vardır,
Henüz koyvermediğin bir kahkaha...
Fırsatın olacak mı bir daha?
Ne bekliyorsun?
Yanılsan da sen yanılırsın!..
Kim hatırlar güzelliklerini,
Senin için kim yanar?
Bir intihar gibi
Puşt olmuş bu sevdalar!..


Bir Anka Kuşu yusuf hayaloğlu

Yüzlerce soğuk namlu
Üzerime çevrildi.
Yüzlerce demir tetik
Aynı anda gerildi!
Anne, beni söğüdün gölgesinde vurdular.
Öpmeye kıyamadığın,
Dal gibi oğlun yere serildi...
Üşüştü birer-birer
Çakallar üzerime.
Üşüştü dört bir yandan,
Göğsüme, ciğerime.
Anne, beni leş gibi
Yiyip talan ettiler.
Teşhis edilmem için
Parçamı koydular önüne...

Bir Anka Kuşu yusuf hayaloğlu

Ben bu acılar ülkesinin
İnsana reva görülen
Bütün acılarını tattım.
Aç yattım, ekmeğime sabır kattım.
Beni milyon kere dövdüler üst-üste!
Ben bu yolu, kendim seçtim anne,
Ben ömrümü kendim kanattım...
Suçüstü yakalandım,
Bölüşürken kalbimi.
Suçüstü kelepçeyle yardılar bileğimi.
Anne, ben diyar-diyar, umudun savaşçısı..
Bir tutam sevgi için
Dağladım gözlerimi!..

Bir Anka Kuşu yusuf hayaloğlu

Prometheus'tum zincire vurulurken dağlarda,
Ciğerimi kartallara yedirdim.
Spartaküs'tüm, köleliğin çığlığında,
Arslanlara yem oldum, tükendim.
Kör kuyuların dibinde Yusuf'tum,
Kerbela çölünde Hüseyin.
Zindanlarda Cem Sultan,
Sehpalarda Pir Sultan.
Ve Madımak'ta otuzyedi can...
Kaçıncı yok oluşum,
Kaçıncı var oluşum bu?
Yüzyıllarca tutuştum, üst-üste yandım.
Bir anka kuşu gibi anne,
Bir anka kuşu gibi;
Kendimi külümden yarattım..

Bir Acayip Adam yusuf hayaloğlu

Firtinadan arta kalmiş bir teknede,
Tevekkül içinde;
Görkemli sakali ve igreti parkasiyla,
Gizledigi macerasiyla,
Bir acayip adam yaşardi.
Akşamlari susardi,
Ben konuşsam kizardi...
Bir sürgün kasabasiydi,
Bir eski zamandi, Haziran'di.
Çocuktum, evden kaçmiştim
Gelip ona siginmiştim...

Bir Acayip Adam yusuf hayaloğlu

Küçücük bir koydu, sigdi,
Burayi keşfeden belki de oydu.
Uzaktan, kasabanin işiklari yanardi,
içim anneyle dolardi, aglardim.
Suphi şöyle bir göz atardi,
Gizli bir cigara sarardi, aglardi.
Sonra barişirdik,
Ben flüt çalardim, cigara sönerdi,
Aglardik...

Bir Acayip Adam yusuf hayaloğlu

Nereden geldigini bilmezdim,
Kimsesizdi,
Belki kimliksizdi...
Onun macerasi onu ilgilendirirdi;
Kimseye ilişmezdi...
Bir şeylere küfrederdi hep,
Tedirgin bir balik gibi uyurdu.
Bazen kaybolurdu, arardim,
Yagmurun altinda dururdu.

Bir Acayip Adam yusuf hayaloğlu

Bir kalin kitabi vardi,
Cebinde olurdu, her gün okurdu.
Ben bir şey anlamazdim,
Kapagini seyreder, duymazdim.
Sakalli bir resimdi, kimdi;
Ne kadar mütebessimdi!
Sordum bir gün Suphi'ye:
Söylediklerini niye anlamiyorum, diye.
Bildiklerini, dedi; yüzleştir hayatla
Ve sinamaktan korkma!.
Dogru ile yanlişi,
Ancak o zaman ayirabilirsin
Ve O'nu anlayabilirsin...

Bir Acayip Adam yusuf hayaloğlu

Sonra gülerdi.
Günlerim, yüzlerce ayrintiyi
Merak etmekle geçerdi.
Sonra yine akşam olurdu, Suphi susardi,
Ben konuşsam kizardi.
Tekneye martilar konardi,
Yüregim Suphi'ye yanardi, aglardim.
Suphi denize tükürürdü,
Gökyüzünü tarardi, aglardi.
Sonra barişirdik,
Ben flüt çalardim, yildiz kayardi,
Aglardik...
Bir sahil kasabasiydi,
Bir eski zamandi, Haziran'di.
Çocuktum, evden kaçmiştim,
Gelip ona siginmiştim.

Bir Acayip Adam yusuf hayaloğlu

Polisler onu buldugunda tekti,
Felaketti...
Herkes meydanda birikti.
Karakoldan içeri girerken
Sanki magrur bir tüfekti!..
Ansizin dönüp bana bakti,
Anladin mi? dedi
Anladim, dedim; anladim...
Ve o günden sonra
Hiç bir zaman,
Hiç bir yerde,
Hiç aglamadim...

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Öyle çok şey var ki,
Şimdi burada anlatmak istemiyorum..
Sen de ince sorularınla
Beni incitmesen, iyi olur..
Yağmurlu ve uzun bir yolu
Düşe-kalka yürümeye çalıştık
Ve inanılmayacak kadar duygusal
Bir geçmişimiz oldu seninle..
Üstelik biz bunu, bir ömür boyu
Sürüp gider sanmıştık..

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Sen benim en ince telimden
Türkümü çaldın.
Sen benim en ücra duygularımı
Talan ederek beslendin.
Her şeyin merkezi sendin,
Her şey senin etrafında dönerdi.
Bar köşelerinde tükenip
Kaldırımlarda sınarken kendimi,
Gelip sana sığınırdım,
Umutlarım bir kez daha gümlerdi..
Beni tutma, şantajlara boyun eğmem.
Beni tutma, hırsımdan çatlarım.
Yıllardır öyle sabrettim ve öyle doldum ki
Şimdi yanardağlar gibi
Birdenbire patlarım..

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Bu akşam, çekip gitmek adına
Bütün ömrümü ve seni sildim.
Bir tuhaf senaryoydu ve bu senaryoda,
Zavallı bir figürandım sadece.
Anlatamam..
Kumlara yazılmış sözcükler kadar
Kısacıktı ümidim.
Ve anladım ki birtakım şeyleri
Ben daha ilk dalgayla yitirdim..
Beni tutma, ben senin dizlerine çökemem
Beni tutma, elinde kalırım, kırılırım.
Yıllardır öyle daraldım ve öyle bunaldım ki
Şimdi bir saniye bile oyalarsan,
İnan ki çıldırırım...

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Bir yavru serçe, hayata alışır gibi
Ağzım açık bağlandım sana.
Bir topal karınca, yuvasına yaklaşır gibi
Titredim, heyecanlandım sana.
Sen, kalbimi emanet edecek kadar
Güvendiğim, dost bildiğim..
Sen bir lokmayı bile,
Tek başıma hazmedemeyip
Birlikte yediğim..
Sen, yatalak olsan, altına yapsan bile
İğrenmeden alırım dediğim..
Bu nasıl insanlıkmış ulan,
Bu nasıl arkadaşlık, bu nasıl vefa?
Bu nasıl acıymış ulan,
Bu nasıl vicdansızlık, bu nasıl cefa?

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Beni tutma, gazabım yakar ellerini.
Beni tutma, hurdahaş olursun.
Yıllardır öyle kırıldım ve öyle küstüm ki
Şimdi bir ah ederim,
Kaskatı kesilir, taş olursun..
Ben şimdi gözüne sokuyorum dünyayı
Ama sen körsün, ısrarla görmüyorsun.
Ben şimdi beynine çakıyorum hayatı
Ama bir türlü algılamak istemiyorsun.

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Peki, benim gördüklerimi gördün
Ve yaşadıklarımı hiç yaşadın mı sen?
Peki, devrik heykellerin önünde,
Düşsüz yanılgıları ve yüce gururlarıyla,
Yoksul fakat dürüst,
Çıplak bir sütun gibi dimdik duranların
Acısını hiç taşıdın mı sen?

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Ey, kir içinde yüzenler, hayatı kirletenler
Her devirde borusu ötenler!
Ey, darbe kaçkınları, ortayolcular, dönekler,
Ey, sümüklü böcekler!
Ey, bölenler, bölüşenler,
Kardeşi kardeşe kırdırıp kanla sevişenler!
Ey, gençliğimizi harcayanlar,
Beni tutma, gömleğim kan içinde.
Beni tutma, darmaduman olursun.
Yıllardır öyle çok yedim ve öyle çok doydum ki
Şimdi bir tükürürüm
Havan bozulur, rezil olursun..

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Ey, kağıttan kaplanlar, ey zavallı sıçanlar!
Ey, ciğeri beş para etmezler,
Sıkıyı gördü mü fellik fellik kaçanlar!
Ey, fırsatçılar, cepçiler, hortumcular, tokatçılar,
Vurguncular, voliciler, üçkağıtçılar!
Ey, sürüngenler, sülükler, bağırsam parazitleri, bitler, Beni tutma, böyle sahnelere gelemem.
Beni tutma, çok kötü yanılırsın.
Yıllardır öyle biriktim ve öyle gerildim ki
Şimdi topyekün boşalırım,
Toz olur dağılırsın..

Beni Tutma yusuf hayaloğlu

Ey kudurmuş itler!
Ey, yüzü yırtılmış köçekler, fırıldak varyeteler,
Ve ey, dinsiz-imansız çeteler!
Beni tutmayın ulan, burama geldi dayandı,
Beni tutmayın, çizerim o çirkin suratınızı!
Yıllardır öyle çok sömürdünüz
Ve öyle çok kan kusturdunuz ki;
Ulan, şimdi bir şarjöre diz çöktürürüm alayınızı!..

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu

O adam niçin siyah gözlük takıyor;
Niçin öyle ruhsuz ve namussuz?
O adam o kızın yanında,
Niçin öyle duruyor, bilmiyor musunuz?
O adam, o kızı kolundan tutacak,
Belki canını çok fena acıtacak.
O adam, o kızın babası değil,
O kız, o adamı hiç tanımıyor.
O adam, o kızı kandıracak, belli,
Götürüp bir pavyona satacak!
Peki ama o kızın babası kim,
O kız, orada kimi bekliyor?
O kızı niçin önemsediğimi
Ben de bilmiyorum.
O kızın babası ben miyim yoksa?
Bayağı, gözüm ısırıyor.

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu

Ben bu kediyi nerede görsem,
Bütün vücudumu bir kaşıntı alıyor.
Bu kedi beni ne zaman görse,
Böyle aptalca kuyruk sallıyor.
Ben bu kediyi alsam, eve götürsem, olmaz
Annem, dünyada koymaz.
Ben bu kediyi şimdi kandırmaya çalışsam
Anında yüzümü cırmalar, huyudur.
Bu kedi var ya, bu kedi
Başıma gelen bütün uğursuzlukların
Tek ve tek sormulusudur!
Ben şimdi bunun gırtlağına basıp boğsam,
Mazeretimi kim anlar?

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu

Ben şimdi bu vitrinin önünde her gün,
Böyle kazma gibi durup dikiliyorsam,
Kime zararı var, değil mi?
Herhalde bu vitrinin bir yerinde,
Dikkatimi cezbeden bir şey var, değil mi?
Yani şimdi, şu gelinlik kaç para kardeş? desem
Acayip bir fiyat çekerler.
Diyelim ki param var, diyelim ki, sarın! dedim
Diyelimi ki hemen sarıp verdiler
Ulan, bu gelinliği anam mı giyecek?
Konu-komşu demez mi, kime aldın?
Ben burada dikilmekten hoşlanıyorum arkadaş,
Var mı bir itirazın? Meret, o kadar güzel ki, sırf bunu giymek için Bir günlüğüne, gelin olmayı isterdim.

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu

Ben şimdi asılıp kulağımı kopartırım,
Kulak benin kulağım.
Ben şimdi çıkartıp çorabımı da yerim,
Çorap benim çorabım.
Ama ben şimdi tutup karını dövsem, olmaz
Karı, senin karın.
Peki, sen şimdi karını dövsen, olur mu?
Karı, senin karındı hani?
Ama sen şimdi benim karımı dövsen, farketmez,
Çünkü benin karım yok.
Demek oluyor ki, dostum,
Her istediğini yapma hususunda,
Senin durumun bombok!
mevzuya niçin bu kadar taktığımı
Anlamıyor doktorlar.
Güya, bir karım varmış da, kötü dövmüşüm de...
Öldürmüşüm, öyle diyorlar...

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu
Bak şimdi şuraya, taştan bir adam kondurmuşlar,
Adam düşünüyor Dizini-dirseğini kırmış, öööyle düşünüyor.. İyi, güzel, tamam da, ne düşünüyor, bilen var mı? Yani şimdi onun, öyle kara-kara düşünmesi için Ortada, görünür bir sebep var mı?

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu
Yaa, bu herif hiçbir maça gitmiyor,
Takım filan tutmuyor, loto-ganyan oynamıyor.
Sonra bu herif, tele-voleleri, dizileri takip etmiyor,
Kira derdi, vergi derdi, askere gitme derdi yok.
Onu, gözetleme evinde kimse gözetlemiyor,
Deprem profesörlerinden kimseyi tanımıyor.
İçkiyi ağzına koymamış, sigaraya hiç alışmamış,
Hayatında bir tek hatunla bile aganigi olmamış.
Bence bu herifin bir bok düşündüğü yok.
Bu herif bizimle resmen kafa buluyor...

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu
Bu mevzuları niçin bu kadar uzattığımı
Biraz olsun, düşünmüyor musunuz?
Peki siz hiçbir şey düşünmeden, dert etmeden,
Böyle ot gibi yaşarken, ne hissediyorsunuz?
Ben eskiden böyle değildim, bakmayın siz.
Beni bir gün ne biçim dövdüler, bilemezsiniz..
Yahu niçin dövüyorsunuz be abiler? dedim
Kes ulan, burada soruları biz sorarız! dediler.
Neymiş? Çok şey biliyormuşum, dilim çok uzunmuş, Niçin ben de uslu bir vatandaş gibi
Hiç düşünmeden ve eşelemeden yaşamıyormuşum?

Ben Deli Değilim yusuf hayaloğlu
Niçin önümdekini yiyip şükür etmiyormuşum?
Şimdi sana güzel bir ders vereceğiz, dediler
Çırılçıplak soyup baş aşağı, bir çarmıha gerdiler.
Orada ne kadar kaldığımı sormayı unutmuşum,
Zaten saldıklarında artık hiç soru sormuyormuşum. İşte ben o günden beri hatırlamıyorum bildiklerimi,
İşte ben o günden beri böyle birazcık hoşum...
Bana niçin öyle baktığınızı anlamıyorum.
Çekin üstümden gözlerinizi, zoruma gidiyor.
Vurmayın ulan vurmayın artık, ayıp oluyor!
Vurmayın be vurmayın, beynim dışarı akıyor!

Başkaldırıyorum yusuf hayaloğlu

Eli böğründe analardan,
Mahpuslardan ve acılardan
Çokça bahsediyorum, çünkü;
Başını kuma saklayanlardan
Tiksindim, başkaldırıyorum!
Ve söz veriyorum:
Kırmızı rujlu sokakların,
Aşağılık pazarlıkların,
Adı anılmayacak benle.
Bir çiçeğim halk ormanında,
Fışkırdım, başkaldırıyorum!

Başkaldırıyorum yusuf hayaloğlu

Ben bir bıçak ucuyum,
Kavga vermiş halkına.
Başkaldırıyorum işte,
Varın benim farkıma.
Yine söylüyorum:
Gözü bağlanmış korkulardan,
Yasaklardan ve baskılardan,
Asla irkilmiyorum, çünkü;
Kan emici yarasalardan
Çıldırdım, başkaldırıyorum!

Başkaldırıyorum yusuf hayaloğlu

Yemin ediyorum:
Üçkağıtçının, pezevengin,
Teslimiyetin ve mihnetin
Yolu uğramayacak bana.
Bir dalgayım halk denizinde
Köpürdüm, başkaldırıyorum!
Ben bir namlu ağzıyım,
Omuz vermiş halkına.
Başkaldırıyorum hey!
Herkes varsın farkına.

Başım Belada yusuf hayaloğlu

Bugün, düşünemeyeceğin kadar
Başım belada!
Köşe başları tutulmuş,
Üstelik yağmur yağmada...
Fişlenmişim, adım-eşkalim bilinmekte.
Üstelik, göğsümde,
Kirli sakalıyla
Bir eşkıya gezinmekte...
Başım belada!
Adamın biri vurulmuş sokakta,
Cebinde adresim bulunmuş...
Tabancamı unutmuşum helada.
Nerden baksan tutarsızlık,
Nerden baksan ahmakça!

Başım belada yusuf hayaloğlu

Sevdim seni inanamayacağın kadar
Sevdim seni esmer kız...
Kirpiklerimde çırpınan
Şu tuzlu gözyaşımda
Neylersin ki çember daralmakta...
Şimdilik hoşçakal yaban çiçeğim.
Yasal mermisiyle,
Bir komiser yaklaşmakta...
Üzerime kan sıçramış doğarken.
Uykularım yarıda kalmış.
Başım belada!
Senelerce kuralsız yaşamışım,
Nere gitsem çaresi yok,
Nere gitsem yanmışım...

Ayrılık Hediyesi yusuf hayaloğlu

Şimdi saat, sensizliğin ertesi...
Yıldız dolmuş gökyüzü ay-aydın...
Avutulmuş çocuklar çoktan sustu.
Bir ben kaldım tenhasında gecenin,
Avutulmamış bir ben...
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettim
Ki bu yaşlar
Utangaç boynunun kolyesi olsun.
Bu da benden sana
Ayrılığın hediyesi olsun...

Ayrılık Hediyesi yusuf hayaloğlu

Soytarılık etmeden güldürebilmek seni...
Ekmek çalmadan doyurabilmek...
Ve haksızlık etmeden doğan güneşe
Bütün aydınlıkları içine süzebilmek gibi
Mülteci isteklerim oldu ara-sıra, biliyorsun...
Şimdi iyi niyetlerimi,
Bir-bir yargılayıp asıyorum...
Bu son olsun be... bu son olsun!
Bu da benim sana,
Ayrılırken mazeretim olsun!

Ayrılık Hediyesi yusuf hayaloğlu

Şimdi saat yokluğunun belası...
Sensiz gelen sabaha günaydın!
İşi-gücü olanlar çoktan gitti
Bir ben kaldım voltasında sensizliğin
Hiç uyumamış bir ben...
Şimdi dişlerimi sıkıp
Dudaklarıma kanamayı öğrettim
Ki bu kızıl damlalar
Körpe yanağında bir veda busesi olsun.
Bu da benden sana
Heba edilmiş bir aşkın
Son nefesi olsun...

Ayrılık Hediyesi yusuf hayaloğlu

Kafamı duvara vurmadan,
Tanıyabilmek seni...
Beyninin içindekileri anlayabilmek...
Ve yitirmeden, yüzündeki anlık tebessümü,
Bütün saatleri öylece durdurabilmek için,
Çıldırasıya paraladım kendimi...
Lanet olsun!
Artık sigarayı üç pakete çıkardım günde
Olsun be... ne olacaksa olsun!
Bu da benim sana,
Ayrılırken şikayetim olsun!

Ayrılık Hediyesi yusuf hayaloğlu

gözyaşım, utangaç boynunun
inciden kolyesi olsun.
her damla, vefasız teninde
bir veda busesi olsun.
Isterim, sen de ben gibi yan,
ömrüne hep ağla.
hep ağla, bu benden, son dua,
bu benden, ayrılık hediyesi olsun...

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Aşiret çocuğuyam, adım küheylan,
Kızılca kıyamet yaylasında doğmuşam.
Koyaklarda kartal uçurmuşam,
Kurt kovalamışam,
Adam vurmuşam!
Onursuz yaşanmaz demişem,
Rezil-rüsva etmemişem kendimi böceklere!
Yavri-yavri!
Bu yüzden dik bakarım adamın yüzüne,
Bu yüzden böyle hoyrat kalmışam...

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Seni sevmişem,
Bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi...
Seni sevmişem,
Gururlu dağ çiçeklerini
Göğsüme takınır gibi...
Ben sazımı kıl çadırların boynuna asıp da
Öyle gelmişem buraya.
Yavri-yavri!
Ölürsem iradi ölürem;
Harlanmış bir kılıca
Alnımla dokunur gibi!.

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Asi bir küheylanam,
Gözlerini benden ayırma.
Kırılıp düşerem sonra,
Kimse bakamaz yarama...
Bana ne getirmişsen cicom,
Karda çürümüş sümbül soğanları mı?
Yoksa, toz kaldıran taylarımı,
Dar geçitlerde mi kanatmışsan?
O göçebe sevdamızın yamacına şimdi
Kimler konmada, söyle?
Yavri-yavri!
Söyle kınalı kuzum nerede;
Onu hangi soysuzun sürüsüne katmışsan?

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Asi bir küheylanam,
Mahmuz vurma döşüme!.
Delerem bu duvarları,
Candarma kavuşmaz peşime!
Ben ki dipsiz uçurum boylarında,
Param-parça olmuş, ölmemişem...
Ben ki huysuz nehir yataklarında,
Yaralarımı çamurla sıvamışam...

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Nasıl sığaram düşündün mü,
Şu altı adımlık tosbağa voltasına şimdi?
Yavri-yavri!
Dağları çıldırtan öykümü,
Ben bu demirlere
Dişlerimle yazmışam!
Asi bir küheylanam,
El süremezler yeleme!
Bırak yırtılayım, bırak
Gem vurma benim dilime!..

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Hüznün duvarlarında,
Sıvası dökülmüş bir yer vardır;
Bilir misen yavri?
Bilir misen, çiçekler
Çentik-çentik solar,
Bu gavur ölüsü akşamlarda?

Asi Bir Küheylan yusuf hayaloğlu

Bırak, gözyaşlarımın oyduğu çukurlar,
Öylece betonda kalsın.
Dolansın peşime, bir metelik etmez
Bu sırtlan adımları, dolansın!
Yavri-yavri!
Şapkam namusumdur,
Koma buralarda,
Koma, tespihim dağılmasın!..
Asi bir küheylanam,
Kesmez beni bu acılar!
Beni vursa da bu puştlar,
Ancak sırtımdan vururlar!..

Altı Kurşun yusuf hayaloğlu

İlk kurşun, uçuşan saçlarından
Yolarak ağarmış bir tutamı
Duvardan sekip yere düştü.
İkinci kurşun, omuz başından
Yırtarak adalesini neşter gibi
Canhıraş bir ses çıkardı.
Üçüncü kurşun saplanınca bileğine
Yüzünü dönerek haine
Dördüncü kurşunu
Buyur etti göğsüne.
Beşinci kurşun dağıtınca alnını
Kanlanan gözleri göremedi artık
Altıncı kurşunun
Yüreğine yol aldığını.

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Neden hala gelmedi, yoksa
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Madara olduk meyhaneye!
Ah eşşek kafam benim,
Nasıl da güvendim bu hergeleye!

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Gelse balığa çıkacaktık,
Ne çekersek kızartıp birayla yutacaktık.
Kafamız tam olunca, şarkılar döktürüp
Enteresan hayallere dalacaktık.
Saat sekizde gelecekti,
Bana birkaç milyon borç verecekti.
Yoksa o nemrut karısı kaçtı da
Onun peşinden mi gitti?
Eğer öyleyse yandık,
Gudubet gene yaptı yapacağını!
Geçen sene de merdivenden itip
Kırmıştı Rıza' nın bacağını.

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

nemrut karısı Gudubet gene yaptı yapacağını!
Abi, kadında boy şu kadar;
Kalça fırıldak, göz patlak, kafa çatlak!
Korkuyorum, bir gün ya kendini asacak,
Ya horlarken Rıza' yı boğacak!
Ben olsam, vallahi baş edemem!..
Hele beş tane velet var ki boy-boy,
Allah'tan düşmanıma dilemem!

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Aslında iyi çocuktur Rıza, efendi huyludur,
Herkesin suyuna gider.
Yoksa, kalıba vursan hani,
Tek başına on tane adam eder!
Bir keresinde, hiç unutmam
Üç-beş zibidi haraca dadandı;
Rıza, sandalyeyi kaptığı gibi
Herifleri hastaneye kadar kovaladı!
Aynı mahallede büyüdük, aynı kızları sevdik,
Aynı kafadaydık.

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Orta ikiden bıraktık,
Biz, başka havadaydık.
Aynı gömleği giyer, aynı sigaraya takılır,
Aynı takımı tutardık.
Fener' in her maçında iddialaşıp
Millete az mı yemek ısmarladık!..
Bir tek askerde ayrıldık,
Bana Bornova düştü, ona Gelibolu.
Döner dönmez evlendirdiler,
En büyük salaklığı da bu oldu!..

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Bense hiç düşünmedim, zaten param yoktu.
Hep tek tabanca gezdim.
Benim beğendiğimi anam istemedi,
Onun gösterdiğini ben sevmedim.
Neyse bunlar derin mevzu...
Anlaşıldı, bu herif artık gelmeyecek.
Ufaktan yol alayım
Anam evde yalnız, şimdi merakından ölecek!..
Gittim, vurup kafayı yattım;
Rüyamda gördüm, gülümseyerek geldiğini.
Ne bilirdim, yolda kamyon çarpıp
Hastaneye kavuşmadan can verdiğini!..
Vay be Rıza!..

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Vay be Rıza!..
Sonunda sen de düşüp gittin Azrail'in peşine!
Dün, boşuna günahını almışım,
Ne olur, kızma bu kardeşine!
Öğlen kahvede söylediler, Rıza öldü, dediler
Ne kolay söylediler!
Sanki dev bir taş ocağını
Kökünden dinamitleyip üstüme devirdiler!

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Ah dostum... o kocaman gövdene
O beyaz kefeni nasıl kıyıp giydirdiler?
O zalim tabutun tahtalarını
Senin üstüne nasıl böyle çivilediler?
Yani sen şimdi gittin, yani yoksun,
Yani bir daha olmayacak mısın?
Yani bir daha borç vermeyecek,
Bir daha bira ısmarlamayacak mısın?
Peki beni kim kızdıracak,
Kim zar tutacak, kim ağzını şapırdatacak?
Peki, beni bu köhne dünyada
Senin anladığın kadar kim anlayacak?

Ah Ulan Rıza sende mi gidecektin yıldızlar ülkesine yusuf hayaloğlu

Ulan Rıza... ne hayallerimiz vardı oysa,
Ne acayip şeyler yapacaktık...
Totoyu bulunca dükkan açacak,
Adını Dostlar Meyhanesi koyacaktık.
Talih yüzümüze gülecekti be!..
Karıyı boşayıp sıfır mersedes alacaktık.
Hafta sonu iki yavru kapıp
Boğaz yolunda o biçim fiyaka atacaktık!
Ah ulan Rıza... bu mahallenin,
Nesini beğenmedin de öte yere taşındın?
Ara sıra gıcıklaşırdın ama inan ki,
Benim en kral arkadaşımdın!..
Ah ulan Rıza... ben şimdi,
Bu koca deryada tek başıma ne halt ederim?
Senden ayrılacağımı sanma,
Bir kaç güne kalmaz, ben de gelirim!..

Yusuf Hayaloğlu
Adı Yılmaz

Dalyan gibi bir çocuktu
Benim gözümde küçüktü
Küstü de dağlara çıktı
İner mi inmez mi bilmem
Şimdi dağların tozudur
Belki isyanın sazıdır
Halâ kalbimde sızıdır
Diner mi dinmez mi bilmem

Yusuf Hayaloğlu
Adı Yılmaz

Adı Yılmaz kendi Yılmaz
Makamı yok dem tutulmaz
Dağlara soru sorulmaz
İner mi inmez mi bilmem
Mavi gözleri boncuktur
Ölüm korkusu şuncuktur
Azrail atı kancıktır
Biner mi binmez mi bilmem
Parkasına kar yağmıştır
Bir kenarda ağlamıştır
Belki elleri yanmıştır
Söner mi sönmez mi bilmem

Yusuf Hayaloğlu
O Vahşi At

Bizi güllerin iklimi tüketti..
Toprağı yaran filize,
Tarlayı saran suya vurulduk.
Sevdamızın vahşi atı,
Alıp başını gitti.
Bir yaz yağmuru gibi
Yağdık ve unutulduk..

Yusuf Hayaloğlu
O Vahşi At

Sığ yanlarımız da oldu ara sıra,
Bazı küçük yalanlarımız..
El yordamıyla dalarken hayata,
Bir parça telaş,
Bir parça ümittik..
Hiç yetişemedik o vahşi ata..
O vahşi atla beraber,
Ah, şu içimizdekiler,
Sanki sökülürcesine
Gitti gider,
Gitti gider..

Yusuf Hayaloğlu
O Vahşi At

Bize bir tek günün çelişkisi yetti..
Kuşkuyu soran bir göze,
Dudağı yoran bir söze kırıldık.
Sevdamızın vahşi atı,
Tutuştu yelesinden.
Kaldığı yerden başlanır mı;
Ateş bağışlanır mı artık?
Biz hiç ayrılmayız, derken,
Azar-azar, bir ucundan,
Aşktı o yitirdiğimiz,
İnan sevgilim, aşktı..
Ben sana kıydım,
Sen bana gücendin..
Ve durduramadık o vahşi atı..

Yusuf Hayaloğlu
O Vahşi At

Biz hiç ayrılmayız, derken,
Azar-azar, bir ucundan,
Aşktı o yitirdiğimiz,
İnan sevgilim, aşktı..
Ben sana kıydım,
Sen bana gücendin..
Ve durduramadık o vahşi atı..
O vahşi atın ardından,
Ah, şu aramızdakiler,
Hiç yaşanmamışçasına
Uçtu gider,
Uçtu gider..

Neylersin yusuf hayaloğlu

Bazen acı dinmez, bazen de yağmur
Sevgilim gülümse, her şey unutulur
Suskunuz bu akşam üstü
Hasrete yanmışız, neylersin

Neylersin yusuf hayaloğlu

Bir gün, bu mahzun sevdadan geriye
Kalırsa, sadece o hüzün kalır..
Sen de anladın ki yapa-yalnızız...
Buluşmamız yasak,
Görüşmemiz uzak...
Devrilmiş kadehler gibi, dönüyor başımız,
Neylersin...
Ah güzelim,
İncinmiş bir sesi vardır yağmurun;
Yanaklarına vurduğunda hissedersin.
Ve bir veda sözcüğü, saçlarına,
Titreyen bir öpücükle dokunduğunda;
Bu anı dondurmaya yetmez nefesin.
Bir film sahnesi gibi
Akar gider ayrılık,
Neylersin...

Neylersin yusuf hayaloğlu

Neylersin yusuf hayaloğlu
Biz zaten hiçbir romanda
Kendi hayatımıza rastlamadık.
Bütün şarkılar bizi yanlış anlatmıştı.
Ve bütün bulmacalar yarım bırakılmıştı.
Tenha sokaklarda üşüyüp durdu sırtımız.
Oysa tuttuğumuz balıkları bile
Yeniden denize bağışlamıştık.
Biz, hayata dair
Hiçbir yanlış yapmamıştık...
Neylersin...
Biz bu sonucu haketmedik,
Hayır, etmedik...
Ömrümüz bu talana lâyık değildi.

Neylersin yusuf hayaloğlu

Bir gün, bu öykünün sonuna gelince
Ansızın desem ki: hoşça kal canım!
Unutursun,
Mecburen unutursun...
Yıldızlar söner, bu aşk da biter!
Bazı gün hatırlayınca, sessizce ağlarız.
Neylersin...

Neylersin yusuf hayaloğlu

Bazen acı vurdu, bazen de yağmur
Hiç gülmedi yüzümüz,
Hiç büyümedi gülümüz...
Bizi yalnızca akşamlar kucakladı,
Biliyorsun,
Sabaha çıkmayan bir yoldu yürüdüğümüz...
Ah bebeğim, ah..
Kekremsi bir tadı vardır gözyaşının,
Dudaklarına sızınca farkedersin.
İçindeki vurgun aşklar mezarlığında,
Ayrılık, ölümden üste yazılınca,
Gideni durdurmaya yetişmez sesin...
Bir inme gibi dolaşır bedeninde pişmanlıklar,
Neylersin...

Neylersin yusuf hayaloğlu

Biz zaten hiçbir sinemaya
Tam vaktinde yetişemedik.
Bütün vapurlar bizden önce kalkmıştı.
Ve bütün biletler biz gelmeden satılmıştı.
Boşuna telaşlarda yorduk günlerimizi.
Oysa Nuh'un Gemisi'nde bile
Bize yer kalmamıştı.
Ve hiçbir mutluluğa adımız kaydolmamıştı.
Neylersin...

Neylersin yusuf hayaloğlu

Biz bu aşkı sürdüremezdik,
İnan, sürdüremezdik...
Kalbimiz bu heyecana müsait değildi.
Bize hep acılar kaldı, bize hep yağmur...
Unutmasan bile artık
Unutur gibi yapacaksın.
Ve buruşturup-buruşturup attığım kağıtlarda,
Hiç bitiremediğim
Bir şiir olarak kalacaksın...

Yusuf Hayaloğlu
Ne Kaldı

Ne kaldı senden geriye;
Birkaç hüzün şarkısından
Ve göğsü yıpranmış bir sazdan başka?
Sana kul olmuş gözüken,
Seni yere-göğe koyamayan
O patlayan avuçlardan ne kaldı;
Örselenmiş teninden başka?
Ne kaldı o leş kargalarından,
Senden geriye ne kaldı?

Yusuf Hayaloğlu
Ne Kaldı

Ne kaldı senden geriye;
Horlanmış bir duyarlılıktan
Ve boşa harcanmış sözlerden başka?
Ah o yara, gurur yarası...
İçimiz yangın yıkıntısı, viran;
İçimiz bir kül tablası..
Sakin bir çaydım ovada;
Hiçbir dalı incitmeden akan.
Dudağımın ucunda kanayan,
O kekremsi tadından başka,
Ne kaldı selden ve kasırgadan;
Senden aldığım ne kaldı?
Benimse, sana çıldırmış hasretim;
Ah hasretim, sonsuz ovalar kısrağı,
Ömrümün çayırını soldurur gibi...

Yusuf Hayaloğlu
Mülayim

Yildizlari sen mi yaktin Mülayim
Ozanlara sen mi kiydin Mülayim
Bir dikili agaci bile olmadi
Herkes yedi sen mi doydun Mülayim
Sert oldun da ne degişti Mülayim
Mert oldun da ne degişti Mülayim
Cart curt edip biraz nutuk atsaydin
Hirt olsaydin yaşardin be Mülayim

Yusuf Hayaloğlu
Ne Kaldı

Ormanlari sen mi yaktin Mülayim
Çetelere sen mi taktin Mülayim
Düşüneni,yazani ve çizeni
Zindanlara sen mi tiktin Mülayim
Köprülerden az mi geçtin Mülayim
Zemzemlerden az mi içtin Mülayim
Böyle susmak yakişir mi hiç sana
Hayatindan vaz mi geçtin Mülayim

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Merhaba Nalân... bu sen misin,
Yoksa sen mi sandım;
Biri çimdiklesin beni...
Şöyle ışığa gel de göreyim,
Beni dümdüz eden,
O yalandan da yalan gözlerini...

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Merhaba Nalân...
Amortiden mi çıktın güzelim?
Bak yine şapşal ettin bizi...
Oysa ne güzel unutmuştuk
Ve ne güzel sona ermişti,
O gerzek pembe dizi!..
Hani, son bölümde sen yamuk yapıp
Fabrikatör Nubar Bey'in
Tarabya köşküne gitmiştin...
Hani, arkadaşım Halit Akçatepe'nin yanında
Beni acayip refüze etmiştin...
Ve işte o an gözümde,
Eskicinin bile almadığı
Bir eski eşya gibi, bitmiştin!..

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Merhaba Nâlan..
Pişmanlıklar denizinin biletsiz yolcusu...
Merhaba, artist olma hayallerinin
İkinci sınıf karakter oyuncusu!..
Vay anasını sayın seyirciler,
Vay anasını be... vay anasını!..
Bak, şimdi ağlarım ha,
Tez kapatsın biri,
Gözlerimin bozuk vanasını!..

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Oysa, o zehir kusan fabrika yolunda
Beraber ıslanmıştık biz, nice yağmurda.
Ve o gün, Nubar Bey'in çarpıp kaçtığı
Bir hayvancağızdı inleyen,
Yol kenarı çamurunda.
Ve hep kendine ayırdığın
O bencil yüreğin,
Bir de o gariban köpeğe sızlamıştı.
Ve ben, ilk defa seni böyle bilmiştim,
Ve damarlarım ilk defa böyle cızlamıştı!..
Merhaba Nâlan... merhaba!

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Merhaba Nâlan... merhaba!
Yoksul mahallemizin en havalı kızı.
Merhaba, yanlış ağlara takılmış
Muhteşem deniz yıldızı!..
Ben sana bakınca, dolardım bulut gibi
Dolardım da bir türlü yağamazdım...
Sen bana bakınca,
Bir ağlamak düğümlenir boğazımda,
Gurur yapar, ağlamazdım...
Ne düşkündüm sana be!
Hani hayvanlar yavrusunu nasıl yalarmış,
Aynen öyle...

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Ne tutkuydu bizimkisi be!
Hani Ferhat dağları nasıl delermiş,
Aynen öyle...
Ve o nasıl gidişti be!
Hani bir tren gelir de üzerinden geçermiş,
Aynen öyle...
Of Nâlan of!..
Sen benim neler çektiğimi bilsen,
Bunu bilmekten ölürdün...
Şu kadarını söyleyeyim:
Hani taş olsan,
Yani taş olsan;
Ortadan ikiye bölünürdün...

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Gitme Nâlan, dur!
Tekrar gitme ne olur!..
Aldırış etme saçma sapan sözlerime.
Yoo... hayır, ağlamıyorum,
Galiba cıgaranın dumanı kaçtı gözlerime.
Belki de sen haklıydın,
Bu mahallede ne bahtın açılır,
Ne de boyun uzardı.
Üstelik annen ölmüştü
Ve sokağınız,
Acını kaldıramayacak kadar dardı...
Terso gidiyordu herşey...
Milllet işi-gücü bırakmış,
Aklını bize takıyordu.
Altımızda çul yoktu,
Üstümüzde dam akıyordu.
Arap kızı camdan bakıyordu...

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Sen gittikten sonra ben,
Hiç sorma...
El attığım her işi, çok geçmedi batırdım.
Çünkü seni unutmanın tek yoluydu;
Bütün kazancımı şaraba yatırdım.
Ama gelinliğin duruyor.
Baba yadigarı cumbalı evi de satmadım.
Yalanım varsa kalkmayayım şuradan:
Ben seni bir tek gün,
Bir tek gün bile unutmadım!..

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Ama Necdet Tosun öldü Nâlan,
Artık yemekleri sen,
Salatayı da ben yapacağım.
Sami Hazinses kadar olmasa da
Bahçeyi sevdiğin çiçeklerle donatacağım.
Kemal Sunal da öldü Nâlan,
İyi kalpli amcaları birer-birer uğurladık.
Ve dünya kirlendi,
Filmler bozuldu
O masum sevdalar yaşanmıyor artık...
Sen varsın, ben varım.
Bir de, acımasız bir dünya var dışarıda...
Esas film şimdi başlıyor,
Ve bütün koltuklar bomboş bu sinemada!..

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Merhaba Nâlan,
Merhaba üzgün melek.
Merhaba kadersizim, talihsizim.
Merhaba titreyen elim, sancıyan belim,
Ağrıyan dizim, vazgeçilmezim!..
Merhaba Nâlan, merhaba!..
Sen ortada sıçan, ben şaşkın körebe...
Ulan seviyorum seni be!..
Ulan, nereden inceldiyse,
Oradan kopsun be!..

Yusuf hayaloğlu
Kod Adi: Bahtiyar

Geçiyor önümden, sirenler içinde,
Ah, eller üstünde,
Çiçekler içinde.
Tabutunda mor daglarin büyüsü,
Dudaginda yarim bir sevdanin hüznü;
Aslan gibi gögsü, türküler içinde.

Rastlardim avluda, hep volta atarken,
Cigara içerken
Yahut coplanirken.
Sirtini duvara verip öyle tünerdi.
Kimseyle konuşmaz, dal gibi titrerdi;
Çocukça sevdigi çiçegini sularken.
Diyarbakir'liymiş, kod adı Bahtiyar.
Suçu saz çalmakmiş, ögrendigim kadar.
Beni tez saldilar, o kaldi içerde
Çok sonra duydum ki
Yozgat’ta sürgünde.
Ne yapsa, ne etse, üstüne gitmişler;
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler.
Iki dişi de kirikmiş öldügünde.

Yusuf hayaloğlu
Merhaba Nalân

Gazetede çikti, üç satir yaziyla;
Uzamiş sakali,
Ve çatlamiş saziyla.
Birileri ona "ölmedin" diyordu,
Ölüm ilaninda kan gülüyordu.
Yüz-yüzeydim, bir devrim enkaziyla.
Geçiyor önümden, gül yüzlü Bahtiyar.
Yaraliyim, yerde kalan sazi kadar.

Yusuf hayaloğlu
Kim Susturabilir

Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki bu hasreti,
Semahların seyrinden alıp gelmişiz,
Biz ki onu sitemkar anaların
Kirpiğinden derlemişiz;
Süzülsün de acının derin izler bıraktığı
Gül yanaklardan,
Yere dökülsün istememişiz!

Yusuf hayaloğlu
Kim Susturabilir

Bizim türkümüzü rüzgar söyler her gece
Ay vurdukça parıldar
Gün doğdukça hız alır.
Nevroz ateşleriyle sağaltarak
Çırpınan yarasını,
Can havliyle, kardaş,
Kan içinde bir kartal gibi,
Vadilere saldırır!

Yusuf hayaloğlu
Kim Susturabilir

Türkülere ilişmeyin!
Türküler nehirdir, gecenin bağrına akar.
Fazla eşelemeyin kardaş,
Taşınca ne siperler kalır,
Ne dev barikatlar.
Deşmeyin diyorum... deşmeyin!..
Türküleri dövmeyin!..
Türküler gökyüzüdür, karanlığa yıldızlar çakar..
Üstümüze gelmeyin kardaş,
Namuslu bir delikanlının
Alnında kavga ışıldar!
İncitmeyin diyorum... incitmeyin!..

Yusuf hayaloğlu
Kim Susturabilir

Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki nice amansız badirelerde,
Serden geçmişiz.
Biz ki, ilmikler boynumuza takılıyken bile
Türkü söylemişiz.
Biz ki her yangının külünden,
Diri canlar yaratmışız.
Biz ki mazlumların defterine
Kanlı resimlerle sıralanmışız.
Banaz yaylasından Kerbela'ya
Kar götürsün turnalar!
Ölürüz sanma kardaş,
Dostun attığı gülden yaralanmışız...

Yusuf hayaloğlu
Kim Susturabilir

Kim susturabilir bizim türkümüzü, kim?
Biz ki Karacaoğlan'ı aşkla,
Veysel'i toprakla yüceltmişiz...
Biz ki Köroğlu'nun narasıyla nice beyleri
Yere çökertmişiz!
Adam dediğin, sapına kadar yiğit olmalı,
Ne karıncayı incitmeli,
Ne de ozanları yakmalı...
Öyle sansar gibi pusu kurup
Punduna getirmek de neymiş?
Adam dediğin, kardaş,
Yüreği varsa eğer,
Getirip ortaya koymalı!..

Yusuf hayaloğlu
Kim Susturabilir

Türküleri yakmayın!..
Türküler çiçektir, en umutsuz zamanlarda açar.
Kavgayı uzatmayın kardaş,
Yüzyıllardır tuz döke-döke
Çürüdü bu yaralar,
Kanatmayın diyorum... kanatmayın!..

Yusuf Hayaloğlu
Kızın Adı: Özgürlük

Minnacık bir kız vardı,
Bir ormanda yaşardı.
Karanlıkta kaybolsak,
Elimizden tutardı.
Yürüdüğü kırlarda
Papatyalar açardı.
Omuzundan güvercinler uçardı.

Yusuf Hayaloğlu
Kızın Adı: Özgürlük

Minnacık bir kız vardı,
Göğsüne gül takardı.
Beyaz bir at üstünde
Bulutlara konardı.
Irmağın aynasında
Saçlarını tarardı.
Yüzünü ayışığıyla yunardı.
Minnacık kızın
Yüreği kuş kadardı.
Tutunca rüzgar olur
Bir su gibi kayardı.
Uyanınca seher yeli kokardı.
Öldürdüler, yarım kaldı,
Dudağında son gülücük.
Yalnızca bir adı kaldı,
Kızın adı: Özgürlük

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Uyandım, seni düşündüm
Birdenbire duvar
Birdenbire gece yarısı...
Sonra devriye parolası
Ve rüzgar
Ve birdenbire kalp ağrısı...
Uyandım, seni düşündüm
Ey yar
Ey göğsümün sol yarısı!

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Su bulanınca
Meydanlarda sesin yırtılınca
Hiç dostun kalmayınca
Sarsılmış bir ömrün
Basamaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül olsun
Dudaklarında...
Kan bulaşınca
Yangınlarda yüzün harlaşınca
Saçların tutuşunca
Zorlanmış bir hükmün
Tutanaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül açsın
Yanaklarımda...

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Dert etme, iyiyim ben
Ara sıra mahşer
Ara sıra yaşama hırsı...
Sonra mazgal altı zulası
Ve mektuplar
Ve ara sıra hasret belası...
Dert etme, iyiyim ben
Ey yar
Ey hüznümün tütün sarısı...

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Kan bulaşınca
Yangınlarda yüzün harlaşınca
Saçların tutuşunca
Zorlanmış bir hükmün
Tutanaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül açsın
Yanaklarımda...

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Su bulanınca
Meydanlarda sesin yırtılınca
Hiç dostun kalmayınca
Sarsılmış bir ömrün
Basamaklarından
Görüşüme gel ne olur
İyimser bir gül olsun
Dudaklarında...

Yusuf Hayaloğlu
İşte Gidiyorum

Belki son bir şey söylemek isterdin birilerine
Dert etme... Ben söyledim işte senin yerine
İşte gidiyorum...
Karşılıksız bir aşka kurban ettim ömrümü!
İşte gidiyorum,
Toprak alsın benim de bu hazin öykümü...
İşte gidiyorum... gurbet yorgunu gövdemi,
Çukura kim indirecek?
İşte gidiyorum,
Bu menfur cinayeti, şimdi çıkıp kim üstlenecek?

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Çürüdü gözlerim,
Çürüdü yüreğim, bu yağmurlu şehirde.
İşte gidiyorum,
Beni kaldırın, hicran kalsın teneşirde.
Size, yüzyallardır sesini kaybetmiş
Bir türkü söyleyecektim;
Ve bir yayla rüzgarı şefkatiyle
Kirpiğinizin ucundan öpecektim...
Bir masum türküydü sadece
Yüz binlerce mağdurun gönlünde;
Belki söyleriz hep birlikte
Belki... mahşerin birinci gününde.

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Nasıl sevmiştim hepinizi,
Nasıl böyle oldu akıbetim?
Ve nasıl çöle döndü,
O benim gül-gülistan memleketim?
İşte gidiyorum,
Hiçbiriniz, hiçbir dilde beni anlamadınız.
Ben başımı verdim, sizinse
İnsafsız bir linç oldu karşılığınız.

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

İşte gidiyorum,
Penceresiz bir dünyanın bilinmez labirentine...
İşte gidiyorum,
''Saçlarındaki yıldızları artık koparabilirsin anne!''
Sonunda kaptırdım gönlümü
Ölüm denen o kaypak türküye.
Ve işte kurtuldun benden
Şen olasın ey sevgilim; Türkiye!

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Elbet benim de vardı,
Kendime ve yurduma dair umutlarım.
Belki bıraktığım yerden sürdürür;
Dostlarım, karım ve çocuklarım...
Çatladı yüreğim, çatladı sazım.
Demek ki böyleymiş yazım.
Sizlere armağan olsun
Sizlerden ödünç aldığım bu yürek sızım.

Yusuf Hayaloğlu
İyimser Bir Gül

Bu nasıl hapis Tanrım
Sabah-sabah bu ne hikmet, bu ne sis?
Kalbime son mermiyi sıkmak
Sana mı düştü, ey güzel Paris?
İşte gidiyorum,
Kalmadı söyleyecek son bir sözüm.
Dediğiniz gibi olsun be!
Dediğiniz gibi olsun gözüm!
İşte gidiyorum,
Tükenmişti inancım, bu nankör hayata dair.
Belki benim için birkaç mısra döktürür
Hayaloğlu diye bir şair!..

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Dün sahilde karşılaştık.
Bir an gözüm ısırdı,
Sonra birden tanıdım.
Düşmemek için zor tuttum kendimi
Bacaklarım titredi,
Bir ağaca yaslandım.
Yırtılan bir mektup gibi,
Sisli hatıraların gerisinden bakıyordu.
Eski bir sevdanın
Durulmamış nehirleri,
Çırpınarak yüreğime akıyordu.

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Hatırladığım,
Bir sonbahar günüydü,
Karşımızdaki yeni eve taşındılar.
Bütün gün bakışıp duruyorduk.
Gözleri...
Gözleri sanki birer kurşundular!..
O zamanlar ben,
Zıpkın gibi bir çocuktum,
Liseye yeni başlamıştım.
Onun, saçlarını geriye savurup
Çapkınca gülümsemesinden hoşlanmıştım.

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Ne zaman cama çıksam, karşı balkonda
Itırlı bir çiçek gibi tütüyordu
Ne zaman buluşalım, desem,
Olmaz, diyordu.
Mektuplaşmak ona yetiyordu.
Bir Temmuz akşamıydı,
Unutmam...
Yazlık sinema daha yeni dağılmıştı,
Bahçe kapısında sıkıştırıp öpmüştüm,
İçeri kaçıp saatlerce ağlamıştı.

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Sonraları çok konuştuk, gezdik.
Bazen ağlaşıp bazen de gülüştük.
Çılgın gibiydik,
her firsatta buluştuk.
Uluorta öpüştük, herkesin diline düştük.
Ailesi baş edemedi,
Mersin’deki halasına gönderdi.
Hiç arayıp sormadım.
Ben o sıralar eylemci oldum;
Mahalleden ayrılıp
Yıllarca eve de uğramadım.

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Ah o gençlik rüzgarı, ah...
Ezilen insanları, tek başıma
Kurtaracağımı sandım...
Anarşik bir eylem sırasında,
Seken kurşunlarla
Bacağımdan yaralandım.
Ameliyatın ardından
Yıllarca yattım içerde...
Dosyam bir hayli kabarmıştı.
Beni, o nemli koğuşlarda,
Vefakar anamdan başka
Hiç kimse aramamıştı...

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Dünyam değişmişti artık...
Memleketin gidişatını
Hiç mi hiç beğenmiyordum.
Forumlara, yürüyüşlere katılıyor,
Durmadan şiir okuyup,
Ajitasyon çekiyordum.
İçerden çıkınca, onu sordum,
Bir astsubayla evlenip buradan gitmişti.
Oysa, kibrit ağusuyla
Koluma dağladığım ismi,
Hala silinmemişti...

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

Hayat devam ediyordu...
İçkiye vurmuştum,
Unutmayı deniyordum.
Günden güne tükeniyordum...
Anam çökmüştü
Ölmeden mürüvvet istiyordu
Kimsesiz bir kadın varmış, körmüş,
Olur, demiş.
Ben de uzatmadım, evlendik.
Geçmişe ait ne varsa,
yaktım ateşte.
Nasıl gittiğini sorarsanız,
Ne bileyim,
Kör-topal gidiyor işte...

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

hırçın saçları
Hep yüzüme savruluyor,
Balkona her baktığımda.
Pişmanlık, eski yara gibi
Hala kımıldayıp duruyor
Onu hatırladığımda.
onunla olsaydım
kavga edip durmazdım yüreğimle.
Biliyorum, bu sevdayı ben yıktım,
Ben öldürdüm
hoyrat ellerimle!..

Yusuf Hayaloğlu
Topal Sevda

sahilde karşılaştık.
boş bulundum,
Sendeler gibi oldum.
Öyle bir baktı ki,
Ben o gözlerde
Bir ömrün bütün acılarını buldum...
Bir şeyler söylemek ister gibiydi.
Başını eğip gitti, çocuklarının yanına
Nedendir bilmiyorum, fakat
Girmek istemedi sanki,
Kocasının koluna...
koşup durduramadım,
Ona soramadım.
Öylece donakaldım...
Çünkü o anarşik eylemden beri
Ben artık
Değnekli bir topaldım!..

Yusuf Hayaloğlu
Tezgahtar Nebahat

Tezgahtar bir kızdı o,
Permalı saçlarıyla.
Kime baksa gülümserdi,
Prova ettiği bakışlarıyla.
Haftalığından ne düşerse,
Koparıp anasının elinden,
Konserlere giderdi,
Çılgın haykırışlarıyla.
Kır çiçekli bluzuyla
Poz-poz resimler çektirirdi.

Yusuf Hayaloğlu
Tezgahtar Nebahat

Keşfedilmek için belki de,
Hep Beyoğlu'nda gezerdi.
Her akşam o pop şarkıcı,
Duvardaki posterden,
Uzanıp bir rüya gibi,
Dudağından öperdi.
Ah Nebahat, hiç görmedi rahat.
Düşünür, bulamazdı;
Kimdeydi bu kabahat?

Yusuf Hayaloğlu
Tezgahtar Nebahat

Tezgahtar bir kızdı o,
Evi, bir kenar mahallede.
Altı kardeş, bir de ana-baba.
Babası, bir iş kazasından
Kötürüm kalmış bir usta.
Karı-kumar peşinde,
Boş vermiş bir abisi.
Devlete karşı gelmiş,
Diğer abisi mahpusta.

Yusuf Hayaloğlu
Tezgahtar Nebahat

O kır çiçekli bluzuyla,
Artık resim çektirmese de
Zaman herşeyi eskitti.
Duvardan söküp posteri,
Rüyasını sandığa kilitledi.
Derken, mahalleden biriyle
Heveslendi evlenmeye;
Hayırsız çıktı oğlan,
Zengin bir dula gitti.
Ah nebahat, ona gülmedi hayat.
Sonunda anladı ki,
Kendindeydi kabahat.

Yusuf Hayaloğlu
Sen Ağlama Yar

Dağlar beni koy ver gidem yar ağlamasın
Dizin vurmasın
Doymadım ömrüme nasıl ölem yar ağlasın
Gülüm solmasın
Yollar uzak ben ne edim yar ağlamasın
Yürek yanmasın

Yusuf Hayaloğlu
Sen Ağlama Yar

Ağlama ya sen ağlama
Gadan belan bana gelsin
sen ağlama yar
Gül kırılmasın
Gönül kırılmasın
Kar fırtına boran olsun
Gülüme yağmasın
Ben öleyim oy ben öleyim
Bu canıma kurşun değsin
Dur ben öleyim

Yusuf Hayaloğlu
Sen Ağlama Yar

Ağlama yar gel ağlama
Sana gelen bana gelsin
Sen ağlama yar
Gülüm darıldı
Gönlüm yoruldu
Kar fırtına boran vurdu
Gülüm kırıldı
Ben öleyim oy ben öleyim
Bu canıma kurşun değsin
Dur ben öleyim

Yusuf hayaloğlu
Yalnızca Bir Anlık

Bu derede, bu bulutun gölgesi,
Yalnızca bir anlıktır.
Bir daha tekrarlanmaz asla.
Dere gider bir yana,
Bulut gider bir yana,
Sen kalırsın ortada.
Son vapurda, bir kadına rastlar,
Kibarca gülümsersin.
Kaybettin, geri gelmez artık.
Vapur gider bir yana,
Kadın gider bir yana,
Kalbin kalır ortada.

Yusuf hayaloğlu
Yalnızca Bir Anlık

Yalnızca bir anlıktır mutluluk.
Sevdalar, heyecanlar;
Hepsi bir anlık.
Kalansa, tortusudur hayatın,
Yalanlar ve acılar;
Bir de yalnızlık.

Yusuf hayaloğlu
Yalnızca Bir Anlık

Hey koca Yusuf!
Yusuf'cuk, ah yusufçuk!
Rüzgarlara savurdun hep, şarkını.
Herkesten saklandın,
Herşeye gücendin durdun.
Yoruldun,
İflah etmezsin sen.
Ömrün gitti bir yana,
Hüznün gitti bir yana,
Şiirin kaldı ortada...

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Baldırı çıplak bir akşamüstüydü
Kime selam verdiysem yüzüme küstüydü.
Yalnızlığa susmuştum, yağmura üşümüştüm..
Ve ben sanki ömrümde yaşamadığım
Ve yaşamadan yaşlandığım bütün aşkları
Bu ilk defa karşılaştığım, bu ilk defa yabancı,
Ve bu son defa tutunduğum kızla bölüşmüştüm..
Yağmur içen kız.. gece kuşu
Atmacaya benzer duruşu..
Bir omuzu el-ense çekerken azraile
Bir omuzu sokak lambasından da biçare..
Kimliğini sorarsan;
Barbar sokakların barbar kızı,
Ve hortumlu karakolların arsızı..

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

O destursuz yağmur, taş gibi iniyordu,
O fütursuz cadde, pür-telaş deviniyordu.
Başını çevirip bakıyordu ara sıra
Hiçbir şey sormadan gidiyordum ardı sıra..
Saçlarını okşadım yavaşça ve teklifsizce..
Azıcık huylanmıştı, söylemedi ama şaşırmıştı.
Yağmur içen kız.. vahşi kısrak
Göğsü falçata krizi, öfkesi tavlı bıçak..
Soluğunda ıslak çimenlerin buğusu
Soluduğunda kundaklanmış ormanların yalazı.
Güzelliğini sorarsan;
Dişleri kar kuşundan da beyaz
Dudakları vampirden de kırmızı..

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Alışkın bir otel odasıydı, kenarda soba yanıyordu,
Tutkunun tasma koparan köpekleri
Arsız bir çarşaf gibi üstümüze abanıyordu..
Küçücük ama çok küçücük bir ağzı vardı,
Küçük ama çok küçücük bir öpüşte bile
Bir vişne ısırığı gibi kanıyordu..
Çaparinin çengelinde çırpınan çipuranın
Yakaran gözlerindeki o tarifsiz kederle,
Bu küçücük ömründe, belki de ilk defa
Birisinin gözlerine bakmaktan utanıyordu..

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Yağmur içen kız.. kaldırım meleği
Hüznün yirmidört saatlik beyhude kelebeği..
Her akşam sunarak kendini hoyrat ağızlara
Ve her sabah yunarak bedenini yağmurla
Ve boğarak o narin göğsünde hıçkırıklarını
Bir çalpara gibi yeniledi kopan yanlarını..
Yağmur içen kız.. çılgın kedi
Komalara girdi, jiletler yedi, ölmedi..

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Hiç sormadım adını, kimse de söylemedi.
şişeyi boşalttım,ağzını sürmedi.
Gitme vakti gelince uzatıp küçücük elini
Hoşçakal, dedi, almadan bedelini..
Uzun uzun bakakaldı, bu adam deli mi ne, diye.. İyi ama bu şişe boş be arkadaş, dedi, bu şişe boş! Herşey boş güzelim, dedim, herşey boş!
Sen de yağmur koyarsın belki bu şişenin içine,
Ve güneşin ışırsa bir gün, bir yerlerde, bir ihtimal,
Düşlerini yudumlarsın artık yağmurun yerine..

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Yağmur içen kız.. gönül hırsızı
Hiç kimseler bilmeyecek sırrımızı..
Sen tutunmaya çalışırken gecenin eteklerine
Yine acıtacak güzelliğini, o çirkin maça papazı..
Ve yine kıyacaksın belki, o incecik bileklerine..
Yağmur içen kız.. sahipsiz bebek
Elbette bir gün herkes bir şekilde gidecek.
Ama bu yağmur var ya, bu yağmur, inan ki
Nereye gidersen git, hep ardından gelecek..

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Ne zaman tokatlasa yağmurlar penceremi,
Ne zaman sersem ve Dökülsem kaldırımlarına bu duman karası kentin; Hep o kıza rastlarım, aynı kuytu köşede.Gözyaşlarını biriktirir usanmadan
Düşleriyle aynı şişede.. Hatırını sorarım, sessizce kaldırır yüzünü,Tablolardan çalınmış gizemli bir gülücüktür. Yağmur içer yudum-yudum, kanasıya.
Yağmur içen kız.. mağrur yürek

Yusuf Hayaloğlu
Yağmur İçen Kız

Bu yağmurlar yalan ama ölüm gerçek..
Sen yine avucunda sakla, çaldırma cevherini.
Ve sakın gösterme kimseye, o yağmur incilerini
Hep şarkını söyle; hiçbir kelimesiz ve makamsız,
Hep orda bekle; bir akşam belki apansız,
Gelir de alırım şişemi senden geriye;
O biriken yaşlarını içmek için damla-damla
Ve geciken bedelini ödemek için kendi hayatımla...

Yusuf Hayaloğlu
Vurma Nurettin

Hayatin kiyisinda
Delinmiş bir kayiksin
Yanliş yere yanaştin
Sen bunlara layiksin
Bu şehre bel bagladin
Doymadi gitti karnin
Bir kondu yaptin ama
Yikildi kaldi yarim
Vurma Nurettin vurma
O senin karin
Bak onlar çocuklarin iftiharin

Yusuf Hayaloğlu
Vurma Nurettin

Yaşama kavgasinda
Ne gelirse yutarsin
Belki firsat çikarsa
Bir ucundan tutarsin
Bu şehrin girdabinda
Kayboldu yogun varin
Böyle umutsuz olma
Hele bir olsun yarin
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Soytarılık etmeden güldürebilmek
Ekmek çalmadan Doyurabilmek
ve haksızlık etmeden güneşe tüm
Aydınlıkları içine süzebilmek gibi mülteci isteklerim oldu biliyorsun
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Ne düşkündüm sana be Hani hayvanlar yavrusunu nasıl yalarmış Aynen öyle

Ne tutkuydu bizimkisi be Hani ferhat dağları nasıl delermiş
Aynen öyle
Mesaj otomatik birleştirildi:

Vay anasını sayın seyirciler
Vay anasını be... vay anasını
Bak, şimdi ağlarım ha
Tez kapatsın biri
Gözlerimin bozuk vanasını
 
Son düzenleme:

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Bazen acı dinmez, bazen de yağmur Sevgilim gülümse, her şey unutulur Suskunuz bu akşamüstü
Hasrete yanmışız, neylersin
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
benim hiç sapanım olmadı anne,
ne kuşları vurdum ne de kimsenin camını kırdım...çok uslu bir çocuk değildim ama seni hiç kırmadım,
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Türkülere ilişmeyin Türküler nehirdir gecenin bağrına akar
eşelemeyin kardaş Taşınca ne siperler kalır ne dev barikatlar
 
Üst