Yaşar kemal baldaki tuz

Bu konuyu okuyanlar

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
yaşar kemal baldaki tuz

Politikam da sanatımdan ayrılmaz… Halkın mutluluğunun önüne kim geçiyorsa ben sanatımla ve bütün hayatımla onun karşısındayım.

Kimi yaya kimi atlı
Kimi uçar çift kanatlı
Dünya şirin baldan tatlı
Eyvah balı tuza katmış

Âşık Veysel

Bir bozuk düzen memlekette hangi dalı tutsan eline geliyor. Var Herkes umudunu kesmiş gibi. Biribirine kimsenin güveni yok.

büyük bir iddiadır. Ama gerçek
budur. Biz topraklarımızı yok etmek için elden geleni ardımıza komamışız. Orta Anadolu, biliyoruz ki, böyle çöl değildi

Biz hiçbir zaman bakmamışız toprağa, bakmıyoruz da Toprak yene yene, kemrile kemrile, akıp gide gide bitmiş.

Köylüsü, aydını el ele vermişiz, kemiriyoruz, öldürüyoruz topraklarımızı Bu gidişle bire bir, bire iki verim veren topraktan başkası kalmayacak.

Ormansız toprak olmaz. Birkaç dikili ağacımız kalmış, onu da bitirmek, tüketmek için büyük çabamızı görmüyor musunuz?

El ele verip, milletçek birleştiğimiz tek şey ormanlarımızı bir an önce yok etmek çabası değil mi?

Bu gidişle, gidiş bunu apaçık gösteriyor, topraklarımızın üstünde aç, sefil, ekmeğe, bir dilim kuru ekmeğe muhtaç sürüneceğiz

Epeydir bir hürriyet savaşındayız. Ama bir türlü o efsunkar ahuya kavuşamadık

Yüz yıllık hürriyet savaşında canlarını verecek kadar hürriyet aşığı insanlar da çıktı tek tük.

Hiçbir şeyden korkmayız da, hürriyetleri doğuracak şartları bir araya getirmekten korkarız!

sütten ağzı yanan, yoğurdu üfler içer,

Türk halkı ağaların, beylerin ellerinden kurtulup bağımsızlığına kavuşacaktır.

Sanayi ile ziraat, etle tırnak gibi biribirine bağlıdır. Sanayii olmayan ziraat memleketleri ilkelliğin koynunda kahrolmaya mahkumdur

Hakkımızda devlet etmiş fermanı Ferman padişahın dağlar bizimdir

sanatçı artık yerini bulmuş, ne yapacağını, nasıl karşı koyacağını öğrenmiş kişidir. Müstakil bir kişiliktedir.

Söyleyeceği sözü, toplumun kötülüklerine karşı koyma gücü vardır çok namuslu bir kişidir.

O namuslu sanatçıdan, küçülmeyenlerden söz ediyorum.
Doğrunun, güzelin, iyinin yanındadır.

sanatçı en geri toplumda
bile yalnız kalmaz, kendisini destekleyecek düşünce arkadaşları bulur, hak bildiği yolda gider.

Toplum ne kadar bozulmuş olursa olsun, kendisini besleyecek kadar da olmasa , sanatçı azıcık ilgi görür. Ya da gördüğünü sanır. Ama çoklarınca da hor görülür. Saygı görmez.

Kendisine yaranmayan sanatçıyı hor görmek de bir kısımlarının ödevi Bir harp olur, seferberlik gibi, yani

Birinci Dünya Savaşı gibi. Binlerce genç Sarıkamışın karında donar kalır. Bir evden Sarıkamışa beş kardeş gider, beşi de gelmez.

Bir harp olur, seferberlik yani
Seferberlikte asker kırılır, artık
çocukları, on altı doğumluları almaya başlarlar. Sarıkamışta kırıldı Gonca gülün tazeleri

Sarıkamışta kırıldı
Gonca gülün tazeleri
Yüzbaşılar yüzbaşılar
Tabur taburu karşılar
Yağmur yağıp gün değince
Yatan şehitler ışılar

Her şey biter, eskir, kanunlar iptal edilir. Çok şey unutulur. Tarih bile unutur. Ama türküler unutulmaz.

Eğer bir insan, eğer bir çağ, eğer bir olay seviliyorsa, sevilmişse, sevdası türkülerdedir

Benden selam söyle garip anama

Bir Alman şairi diyor ki, “En güzel şiir olaylardan çıkan, olayların yarattığı şiirdir.

Atatürkün büyüklüğü kuşaklar boyunca, yaptıkları kadar da, belki onlardan daha çok onun üstüne çıkmış türkülerde yaşayacaktır

türküleri yapanlar, kanunları yapanlardan daha güçlüdür.

Anavarza at oynağı Kana belenmiş gömleği Kıyman aşiretler kıyman Kör karının bir değneği

aydın olarak suçumuz var, büyük suçumuz. Biz topal eşekliyiz, çağımızın içinde değil, çağımızın çok ardından, çok gerilerden gitmişiz, gidiyoruz.

Aklımızı başımıza toplayıp da çağın ileriliğine adım uyduramamışız uyduramıyoruz.

Son zamanlarda bir çeşit milliyetçilik sözü sık sık edilir oldu. Önüne gelen milliyetçi kesilmeye başladı.

Bir insan milliyetçiyim demekle milliyetçi olmaz. İşin içinde milliyet sözünün sömürülmesi var.

milletleri millet eden kültürleri. İşte bunun üstünde önemle duracaksın. Ama çok çok önemle duracaksın.

Milletler kültürleri kadar millettir. Kültürlerinin kökü kadar millettir. Milletler gider de kültürleri kalır.

Tarihten, coğrafyadan adları silinir de kültürleri kalırsa, o milletler ölmüş değillerdir. Onları öldürmeye de kimseciklerin güçleri yetmez.

Sen kültürünü küçük gör, başkaları da küçük görsünler, önem vermesinler. Sen kültürüne güvenme, inanma, sevme… Başkalarına da sevdirmeye
çalışma, sonra milliyetçiyim diye ortaya çık, olur mu?

Her milletin kültürü hastır. Her milletin kültürü, dünya kültürü için bir renk, bir tattır.

kültür İnsan soyunun ilerlemesine yardımcıdır. İnsan ileriliğinin,
kardeşliğinin temel taşlarından biridir.

Milletlerin kendi kültürlerini sevmeleri, korumaları, saymaları olgunlaştırmaları, gerektir.

Başka milletlerin de öteki milletlerin kültürlerini sevmeleri, saymaları ve hatta korumaları gerektir

Halkın dışında, halkın meselelerinin dışında kalmak çırılçıplak kalmak demektir.

Dünyayı bugün iki güç meydana getiriyor. Aydınlarla, çalışan halk

Ben diyorum ki, bir Cervantes’i,
bir Dostoyevskiyi, bir Moliere’i bir Shakespeare bir Şarloyu her çeşit insan seviyor, anlıyor. nasibi alıyor.

Dünyadan denizlerden ,yıldızlardan
her gün gördüğümüz
gökyüzünden, bile her insan kendi kadarını, gücü kadarını alabiliyor
.
Sonuç şu, herkes doğadan bile kendince yararlanabiliyor. Ama az
ama çok yararlanıyor.

herkes seviyor, anlıyor. Ama herkes kendi kadar, huyu kadar nasibini alıyor

İnsan soyut bir yaratık değil. Gökten düşmüş değil. İnsan,
dünyada meselelerin içinde. Çağımızın meseleleri de gün gibi ortada.

Can çıkmayınca huy çıkmaz derler

Geri olduğumuzu göğsümüzü gere gere de söylüyoruz. Geri olduğumuzu söylemek bize bir yücelik, bir onur, bir övünme fırsatı veriyor, ilerilik kazandırıyor

Memleketin her derdine öyle bir parmağımızı basıyoruz ki, hem de en can alıcı yerine, hem de yaranın gözüne. Daha ne istiyoruz?

Şımarıklığın da, istemenin de bir yeri, bir ölçüsü olmalı değil mi? Bundan ileriye gitmek bozgunculuğun ta kendisi.

Köylümüz ağaların elinde. Halkımız kara cahil.
Şeyhlerin, mollaların elinde.

Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti Yetmez mi? Bir şeyi söyledikten sonra… Çok çok söyledikten sonra, bir gün olur çaresi de bulunur.

dertlerimize bir çare… Çare dedik mi, orada zınk diye duruyoruz. Elde hiçbir imkan yok ki!.. Çarelere
gelince yan çiziyoruz. Önümüze büyük engeller dikiliyor

Biz böyle gelmiş, böyle gideriz.
Düzelmeyiz. Düzelsek de, bu gidişle daha yüz yıl, yüz elli yıl ister, diyoruz. Ama dünya
bizi beklemiyor, diyorlar

karanlıklardan kaçmak, karanlığın üstüne gidememek, onunla
savaşamamak bilgisizlikten, inanamamaktan geliyor.

Bilgili, olgun, gerçek aydınlar, umutsuzluğa düşmezler, umutsuzluğun üstüne çıkarlar.

Umutsuzluğumuz, karamsarlığımız, korkumuz, derdi keşfedip onun karşısında eli kolu bağlı kalmamız,
yarım aydın bencil, bilgisiz
oluşumuzdandır.

Umutsuzluk geri kafalılıktan,
düşünememekten doğar

inanmıyorlardı. Saygıları ve inançları yoktu.

İlk akla gelenleri herhangi bir olayda hemen içeri alıyorlar, olmadık işkenceler ediyorlardı

insanlara kötülükler ediyorlardı. Bunu dünyanın milletin karşısında göğüslerini gere gere yapıyorlardı.

Memleketimizde, onların devrinde, çok kişi işkence gördü, zulüm gördü, hapislerde çürüdü

İnsana saygı duymak, kendine saygı duymak… İşte bunu yerleştireceksin kafalara.

İnsana saygı, kötülüklerin, keyfiliklerin önüne geçebilecek tek silahtır.

İnsana azıcık saygısı olan, kendisine azıcık saygısı olan, ilk akla gelene kötülük edemez

Esirliği, sömürmeyi, hürriyetsizliği,
bencilliği kaldırmak zor olmayacak Yeter ki, insanların gözü açılsın kardeş olmanın, kardeş kardeş yaşamanın tadına bir kere varsın insanlar…

Bir insan düşünün, ya bir köyde çiftçidir, ya bir fabrikada işçidir. Onun dünyadan ve insanlardan istediği bir tek şeyi var. Rahat rahat çalışmak, kazanmak, çocuklarını geçindirmek.

insanı işinden, yerinden alıp hiç ilgisi olmadığı bir işe sokuyorlar.
Ölüyor, öldürüyor. Hiç mi hiç bir şeyden haberi yok. Bu işleri kendi gönlüyle yapmıyor.

İşte benim en zoruma giden, insanları ilgileri olmayan işlere sürmek, onları aşağılatmak.

İyi niyetli, temiz yürekli güçlü, kutsanacak insan soyu kötülükler karşısında. azımsanmayacak bir güç kötülüklere savaş açmışlar

Kim bu sanatçılar? Toplumda ödevleri ne? İlk işleri yeni, güzel dünyalar yaratmak. insan kültürüne bir şeyler katmak
İnsanlara yardım etmek.

sanatçılar? ödevleri ne?
İlerlemelerinde, kafalarının
güzelleşmesinde insanlara yardımcı olmak. Güzel yapıtlarla dünyamızı güzelleştirmek, zenginleştirmek…Hepsi bu kadar

Bu kadarı iyi, güzel. Sağ olsunlar. Elleri dert görmesin Sanatçı önce insan olacak. Yüreği en duygulu insanın yüreği.

En inanmış insanın yüreği.
Kötülüklerle en önde, kellesini koyarak dövüşecek,

en yiğit yürek insan soyunu aşağılatan işlemlere karşı koymadı mı, o hiçbir şeydir.

insanı aşağılatan işlemlere karşı koymayan yürek, küçük yürektir.
İnsan soyunun yüzkarasıdır o hüner dediğimiz küçücük şeyi de gösteremez.

Küçük yürek ne kadar hünerli olursa olsun, ondan, iyi çıkmaz. Şu gelmiş geçmiş dünyaya bakın, hep kalanlar büyük yürekler,

büyük yürekler, karşı koyan yüreklerin büyük sorunu var Kırk günlük yolda yaprak kımıldasa onun yüreği oynar.

büyük yürekli insanlar başı belada kişilerdir Memleket ve insan meselelerini yüreğinde duyar insanın tırnağına taş değmesi onun yüreğini oynatır.

Politikacı Armatör. Futbolcu Güreşçi Şarapçı Ne olursan ol… Ne cehenneme gidersen git. Ama burada insanlarımızın hayat davası var, burada oynama

büyük zorluklar karşısındayız diye
Armut piş, ağzıma düş diyip el bağlayıp duracak mıyız?

Zordur. Reformlar çok şey
pahasınadır. Armut piş, ağzıma düş diye bir reformu tarih yazmamıştır.


milletin gücü her şeye yeter. Yetmek zorunda Halkın yenemeyeceği güç yoktur. Yeter ki, gücünü bir araya topla

Ne kadar zor olursa olsun, biz bu reformları yapacağız. Halkımızı asırlık sefaletinden kurtaracağız.

Atalar ne demişler, zora dağ dayanmaz demişler

Bizde iki şey var; biri göklere çıkarmak, biri de yerin dibine batırmak.

yolda rastlanan türlü türlü namussuz insanlarıyla uzun, sıkıntılı bir yolculuktan sonra nihayet bildiği damını kendi evini gören yolcu ne bahtiyardır

çocukların gürültüsü, konuşmaları içinde hüzünlü hatıralar tatlı konuşmalarla sarmaş dolaş bir yuvası olan aile babası mesuttur
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Yaşar kemal baldaki tuz

hepsinden yaman Ölüm muhakkaktır geldiği zaman

Çeltik büyük masraf, büyük para isteyen bir iştir. Suyu, tarlası parası. Sonra çeltik en çok para kazandıran bir üründür.

Bire seksen, bire yüz verir. . Kim ekebilir çeltiği, kim ekecek ağalar. kolay kazanç sağlayan bu ürün üstüne öyle dalavereler döner ki, akıl hayal almaz.

Bir insan otursa da çeltik üstüne döndürülen dalavereleri yazsa, ciltlerle kitap olur. Ve de bu kitapları okuyanlar insan soyundan utanır.

şu milliyetçiler onlar vatanı Sevmez olurlar mı? Hele yanlarında bir vatan, bir millet sözü açın. Görün ki, iki gözleri iki çeşme. Ah vatan, vah vatan…

Halk sömürülmesine neden izin verir? Geridir, cahildir, geleneği yıkacak gücü kendinde bulamaz.

Partiler sırtlarını ister istemez ağalara dayamışlardır. bundan dolayı da Türkiyedeki Meclise birçok ağa giriyor.

Çatlasan da patlasan da Türkiyenin bugünkü durumu bu.
Bugünlerde Türkiye politikası bu ağaların elinde.

Bu bir düzendir. Bu düzen Türkiyede taş üstüne taş koydurtmaz. Ot bile bitirtmez.

Bütün Türkiyenin felaketi bu tembel halktır. Halk elleri kolları sıvayıp bir çalışsa, onu çalıştırmanın bir yolunu bulsak, Türkiye cennete dönecek.

Halkı çalışmaya alıştırmalı. Bizi hiçbir yeni düzen kurtaramaz. Bir tek şey kurtarır, o da halkın daha çok çalışması…

Avrupa, çalışkan halkı yüzünden böyle ileri, yoksa sosyal eşitlikten dolayı değil.Kötü niyetliler
çoğunlukta.

Kötü niyetlilerin gözleri faydalarından başka hiçbir şeyi göremez.

Erbaa Olayını anlatmam gerek. Erbaa köylüklerinden suç sanığı bir delikanlıyı Erbaa karakoluna
götürüyorlar. Sabahleyin,
karakoldan çocuğun ölüsü çıkıyor.

herkes bilir, halk karakolları zulüm mahalli olarak bilir.

Şimdi size açık açık söyleyeyim. Cumhuriyet çağında karakol dayağı yememiş hemen hemen hiçbir köylü yoktur.

karakol Vergi demiş dayak atmış, yol parası demiş atmış, kız kaçırma demiş atmış, tanıksın demiş atmış,

Şimdi Türkiyeye sesleniyorum, dayak yememiş köylü varsa parmağını kaldırsın,

beş yaşındaki fidan gibi delikanlı karakoldan ölü çıktı ya, kıyamet kopsa kimse inanmaz delikanlıyı candarmaların öldürmediğine.

Türk köylüsü bilir ki, karakola giren dayak yer.

Türk köylüsü candarmadan o kadar korkar ki… Ne eşkıyadan, ne ejderhadan, ne de zelzeleden
candarmadan korktuğu kadar
korkmaz.

Aklınızı başınıza toplayın, dövmeyin köylüyü. Soymayın, sömürmeyin… İnsan gibi yaşaması için bir şeyler bulun…

Şimdiye kadar açlar kendi başlarının çaresine bakmışlardır
yurdumuzda. Başlarına bir çare bulmayanlar açlıktan ölmüşlerdir

Ne kolay, ne kolay… Elinde polisin var, polisinin elinde copu var, tabancası var. İşçinin elinde aç midesinden başka bir şey yok
Gücü yeten gücü yetene…

Tek tedbir insanları aç koymamak İnsanca, eşitçe yaşamalarını
sağlamaktır. Bunu yapabildin mi, bütün tedbirler senindir.

Dayak atanlar, cop kullananlar Anadolu halkını hiç bilmiyorlar. Bu millet tahammüllü bir millettir. Yüzyıllarca çeker çeker, Sonra bir çekmeyeceği tutarsa… O zaman seyreyle gümbürtüyü.

Niçin bütün tedbirlerine rağmen faşizm sökmedi? Sökmeyecek. Bundan böyle halkın faydasıyla
bağdaşmayan hiçbir idare sökmeyecek.

Yirminci yüzyılda idarelerin en büyük özelliği halkın faydasıyla
atbaşı gitmesindedir.

Şu demokrasi bir gelse yurdumuza, her şey düzelecek. Ama demokrasi gelmiyor. Bir türlü, bir türlü gelmiyor.

Ne kadar çırpınırsak çırpınalım, ne yaparsak yapalım iki ayaklı masa düşecektir.

Size söylüyorum, eğer demokrasi
istiyorsanız, grev hakkının, işçi sendikalarının, önüne geçmek değil, ona var gücünüzle yardım edersiniz.

Demokrasiyi ayakta tutacak büyük güç, bu ve bunun gibi demokratik kurumların gücüdür.

Bu şehir laubaliliğin, kötülüğün, iki yüzlülüğün kaynaştığı bir şehir

İyi insanlar yok mu? Dolu… Ama nasıl çekilmişler, nasıl ürkmüşler, nasıl kapanmışlar bir yere? Neredeler?”

halkın biribirine ne kötülükler, ne zulümler, ne bayağılıklar ettiklerini gördüm. Öldürülen insanı gördüm

Ben oralara gidemem, orada katiller var, orada değme pislikler, sömürmeler var. hepsini gördüm. Köpek leşi gibi kokuyor bu şehir Köpek leşinden de beter.

Bu şehirde burnunu kapamadan dolaşamazsın. Bu şehirde herkes herkese düşman. Kimse kimseyi sevmiyor

Bu şehirde herkes
biribirinden iğreniyor. Herkes biribirine bir kazık attığı zaman mutlu.

Bu şehir Hiç kimseye sevgi, saygı duymuyorlar. Bir kurumuş yanları var. Sevgi gözleri kurumuş.

Sevgi gözleri kuruyup yalan gözleri üç misli büyümüş. öylesine değersizler Öylesine çürümüşler

Sevgisiz olunca kör, sağır olmuşlar. Her süründükleri yer yalan, pis kokuyor.

Bir koca memleketin Kokuları, ölmüşlükleri, koca bir memleketi zehirliyor.

Bunlar katil değiller. Ama her gün katil oluyorlar. Bunlar mikrop değiller, her gün binlerce insanı
öldürüyorlar.

bir insanın insana kardeşlik
duyabilmesi deli ediyor
onları. Düşman oluyorlar.

Cümle insanlara düşman olmuşlar. İnsanlığa düşman olmuşlar. İnsanca her şeye

Demokrasi, ekonomik eşitlik, özgürlük, hiçbir zaman hiçbir şey için insanın insanı sömürmemesi düzenidir

diktatorya, halk uyanmasın,
aydınlar başkaldırmasın
diye, çağımızın utanç sayfalarına yazılacak işkenceler yapmıştır.

Ve Türk halkına, aydınına
emekçilere gelince en küçük bir gerçeğe dokunmaya görsünler, kıyamet kopuyor… Ne vatansızlık kalıyor, ne namussuzlukları.

Kapitalizmin satılmış uşaklarının en küçük bir düşünce özgürlüğe
tahammülleri yok.

hiçbir kötülük sonuna kadar sürüp gidemez ve karanlıkta oyununu oynayamaz. Her gecenin bir sabahı mutlak olacaktır

Demokrasiden korkmasınlar.
Korkunun ecele faydası yok, demişler atalar.Ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiyede gerçek demokrasi yürürlüğe girecektir.

Hindistanın ilk mücadelesi kültür bağımsızlığı savaşı olmuştur. Savaşçı liderler ilk olaraktan kültürlerini tutsaklıktan kurtarmaya bakmışlardır.

İlk savaşları kültürlerini kurtarma savaşı olmuştur Varsınlar yalın ayak gezsinler. Kültürlerini
tutsaklıktan kurtardıkları, gün ayakkabı giymekte sakınca görmeyeceklerdir.

Türk Edebiyatı orijinallikten yoksundur. Türk burjuva edebiyatı Avrupanın, daha doğrusu Fransız edebiyatının kötünün kötüsü bir kopyasıdır.

İlk büyük milli Türk şairi elbette ki Nâzım Hikmettir. Bu çağdaki ilk büyük milli şairimizin bir sosyalist olması tesadüf değildir.

Bir sosyalist her yönüyle sömürücülüğe karşıdır. Sosyalizm insanın kendisine, insanın insana, insanın emeğe saygısıdır.

İnsan bireyi, insan toplumu özgür olacaksa, bir tek yoldan özgür olacaktır. O da sosyalizm

İnsanın insanı sömürmesi bitmedikçe özgürlüğün hiçbir türlüsünden söz edilemez.

Alışmış kudurmuştan beterdir, demiş atalar.

Gerçek sanatçıların işi, kendi temel kültürlerine saygıdır.
Sanatçılar kendi kültürlerinin koruyucusudurlar.

Türkiyenin büyük milli şairi Nâzım Hikmettir. Türk milli kültürünün bayrağı olduğu için de insanlığın kültür bayraklarından birisidir

Dünyada yalnız sosyalistlerdir ki,
milli kültürlere saygı duyarlar.

Sosyalistler hiçbir insanın öteki insanı sömürmesini istemezler,
hiçbir milletin başka bir milleti
sömürmesini istemezler

Sosyalistler hiçbir kültürün öteki kültürü yok etmesini istemezler.
Sosyalizm sömürücülüğe karşıdır

dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir. Her çiçeğin kendine özgü bir rengi, bir kokusu vardır.

Dünyamız, bin çiçeğinden dolayı güzel, zengindir. bin çiçeği tek çiçeğe indir, tek kokulu, tek renkli bir dünya. Allah böyle bir dünyanın bin belasını versin.

sosyalistler kendi kültürlerinin
üstüne nasıl titrerlerse, başka
milletlerin kültürlerinin üstüne
öyle titrerler.

sosyalistler kendi emeklerinin üstüne nasıl titrerlerse, başkalarının emekleri üstüne öyle titrer

Emeğini koruyamadıktan sonra, emeğini kurtaramadıktan sonra hiçbir şeyini kurtaramazsın.

Kültürleri sağlam, kültürleri kendi olan milletler kötülüklere, “Evet Efendim,” demezler. Başkaldırırlar
.
Kültürü yozlaşmış bir millet, dumura uğramış bir millettir. Hiçbir yaratıcı gücü kalmamış bir millettir. Ölüme mahkum millettir

Yazarlar yürekleri ve kafalarıyla, kişisel çıkarlarını düşünmeksizin yurtlarına bağlıdırlar.

Yazarlar sevginin, dostluğun
adamıdırlar. Yurtlarının insanlarını, dünyanın insanlarını severler.

Bunu kahrolarak, utançların en büyüğü içinde yazıyorum.Benim yurdum parça bölüktür. Tam altmış bin parçaya ayrılmıştır

Anadoluda köyümüz yatak yastık bilmez. Bizde ağaçları yontup yastık yapan köyler var.

Büyük medeniyetlerin beşiği Anadoluda bir halk kötü bir durumda yaşamamalıydı.

Amerikalılar. Sömürgeci Amerikan politikası. Dost gibi geldiniz, bir ihanet hançeri olarak yüreğimize girdiniz. Türkiyede uşaklar, kompradorlar yarattınız.

Bir milletin okuması sömürgeciliğin ve kompradorların ölümü olur

Kültürümüzün ayakta kalması, millet bütünlüğünün ayakta kalması demektir.

Bir milletin kültürü çürütülmemişse
onu sonuna sömürmek mümkün değildir.

Türk milleti erinde gecinde savaşa tutuşacak, erinde gecinde karşınıza bir Vietnam çıkacaktır

Milletler hangi şartlar altında bulunurlarsa bulunsunlar
haysiyetlerini korumak için bir gün mutlaka savaşa atılırlar.

savaşta topyekun imha
edileceklerini de bilseler. İnsanlar aşağılanmayı sonuna kadar kabul edemezler.

Bu, topraklar Homerosların, Yunus Emrelerin, Koca Sinanların,
Mustafa Kemallerin, Nâzım
Hikmetlerin toprağıdır. Gururlu, haysiyetli, kişiliği olan bir topraktır.

Gururlu, haysiyetli, kişiliği olan bir toprak Hürriyeti için savaşacaktır.

Hitler, İsrail soyunu aşağıladı. Altı milyonunu öldürttü. Suç Hitler politikasının Ama İsrailoğulları hiçbir zaman Alman milletini de bağışlamayacak.

İsrailoğulları içlerindeki büyük acılarıyla Alman milletine sonuna kadar kırgın kalacaklardır.

Kıyamete kadar her İsrailoğlu Alman milletini andıkça içindeki onulmaz acı depreşecektir.

Türk milleti Amerikan milletine düşman kesiliyor. Hepimiz biliriz ki, dünyamız için zararlı olan milletlerin biribirine düşmanlığıdır.

Kişilerin, politikaların, rejimlerin biribirine düşmanlığı geçicidir.
Milletlerin biribirlerine düşmanlığı ki, işte korkunç olan, onulmaz olan odur.

Savaşımız bütün yiğit, imanlı insanların savaşı kadar kutsal, güzel, verimli ve muzaffer olacaktır.

Biz zafere ulaştığımız gün,
çektiğimiz bütün acıları
unutacağız.

Amerikayı andığımız zaman, tıpkı İsrailoğulları gibi, içimizde bir acı, bir burkulma, bir tiksinti olacak

Bunu herkesler biliyor. Huylu huyundan vazgeçmez. Alışmış kudurmuştan beterdir

Siz çok kurnaz ve çok beceriklisiniz. Bir de çok namussuzsunuz.

Bu, hayatın kaidesidir. Ne kadar baskı yaparsanız, o kadar direnmeyle karşılaşacaksınız.

Kapitalizmin birinci ödevi, geride kalmış, sanayisini kuramamış milletleri sömürmektir

Yerli sanayi kurulursa bir memlekette, gerçek bir sanayi, o memlekette sömürgecilerin pabucu dama atılır.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
yaşar kemal baldaki tuz

toplumculuk emekçiye inanmak,
güvenmektir. Halkın sosyalizmi, kendi elleriyle kuracağına inanmaktır.

Halktan umudu kesmek bela bir iştir. Bir toplumun kendi kendini peşin olaraktan ölüme mahkum etmesidir.

Emekçiden umudunu kesmek,
başka yerlerden imdat ummak,
sapmanın büyüğüdür. Bu kişiler iflah olmazlar.

Bu çağda, bağımsızlık gülü, yalnız be yalnız emekçinin toprağında yeşerir.

Her çağın bir bağımsızlık toprağı vardır. Bu çağın bağımsızlık toprağı emekçinin, zaferinden başkası değildir,

Bir romancının, yetişirken elbette Tolstoydan, Çehovdan Dickenstan
Homerostan çok öğreneceği var

Tolstoyun arkasında Rus halkının kültürünü buluruz. Dünyanın kültürünü, Bir de, en önemlisi, kendi yaşantısını, buluruz.

kendi hayatını, halkının kültürünü, yaşamayan bir politikacı dış kültürü ne olursa olsun, sezgileri ne kadar güçlü bulunursa bulunsun, büyük politikacı olamaz.

söz salatasından Türkiye ne hale geldi onca yıllık savaştan sonra. Karmakarış. Kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimsenin
ne dediğini anlamıyor. Kimse kimseye saygı duymuyor.

Kimse kendine saygı duymuyor. Kimse hayata saygı duymuyor. Bir memlekette, eğer dedikodu böyle geçerli ise , o memlekette, o insanlar en kötü, en alçak bir yönetimi bile kuramazlar.

Dedikodu yapmak, ona bel bağlamak, insanın kendi kendine karşı alçaklığı kabul etmesidir.

Sosyalist kavga, insan soyunun getirdiği en kutsal kavgadır.

Bu kavgayı kimse kirletemez.
Kirlenmiş göründüğü an, kirletmeye çalışanlara öyle bir tokat atar ki, felek de, “maşallah” der.

Kim ki kavgayı herkesle birlikte sırtlar, hiçbir şey beklemeden, varlığını ona adar, o ki selamete ulaşır.

Emekçinin eli hangi insana değmişse, eğer o insanın azıcık gücü, temizce bir yüreği varsa, o insanı altın etmiştir.

Bütün iyi kitaplar güzeldirler.
Öğretirler.

dünyanın en faydalı, en güzel, en öğretici kitabı emekçidir. İnsan ondan öğrendiğini hiçbir yerden öğrenemez.

usulleridir kardeşi kardeşe düşman etmek ve sömürmek. Amerikalının

Müslüman dini, düşmanı bile dost eden bir dindir. Ve camiler
dostluk yerleri olmuştur, öyle anılmıştır.

Halka varmadan, onun elini tutmadan halkı suçlamak kolay. Bir varalım ona, bir el ele verelim, seyreyleyin o zaman

Halkın olumlu yanı olumsuzluğundan daha güçlüdür.

Genç insan, dünyanın
düzeltilmesine, haksızlıklara, zulümlere karşı tekmil ağırlığını
koymuştur. Çağımız,
başkaldıran gençliğin çağıdır,

Gençliğin gücü, damarlarındaki taze kan, sömürülenle birlik olma namusu, bağımsızlığını yitirmiş
bir memleketi kurtarma vatanseverliği

Halkla alışverişi sağlamazsak, onun elini tutmak, onunla birlikte yaşamak, savaşmak imkanını bulamazsak, kavgada başarıya ulaşamayız.

Uzun yıllar önce Veysel demişti ki: Bir zamanlar Sivasa sazımla inemez olmuştum. Bir polis, bir candarma, sazımı görmesin, hemen elimden alıyorlar, doğru fırına atıyorlardı. Sivasa saz dayanmaz olmuştu O zamanlar Sivasta niçin Aşık Veyselin sazını yakarlardı?

Sosyalistin işi, halk kötüdür, cahildir, o hiçbir şeyi beceremez kötülükten başka, demek değildir. Halkı derinlemesine araştırmak, onu anlamaya çalışmaktır.

Okul yüzü görmüyor çocuklar. Açlık diz boyu. Bir lokma ekmeğe muhtaç insanlar.

İstanbul, Yılda milyonlar,
kazananların şehri…Bir gecede on bin lira harcayanların şehri…Eğlence, fuhuş şehri… Viskinin şampanyaların, sel gibi aktığı yer

Güzelim şehir…İstanbulun başına çok işler gelmiştir. Yakılmış
yıkılmış, yağma edilmiştir. İstanbula hakaret edilmiştir.

kızlarının ırzına geçilmiştir. Halkı zincire vurulmuştur. Haydi hayırlısı.Yaşasın İstanbul Tarihten önce vardık, tarihten sonra varız.

Bu insan, milli insandır . Tamamen milli, kökü tamamen içerde, kendi koşullarımızın yarattığı insandır. Hem de saygıdeğer bir insandır.

Dinsizdi, Allahsızdı koskoca
Türkiyenin kaderini elinde tutar
hiçbir ahlaki değer yoktu onun için. ne aile, ne gelenek görenek, onun için hiçbir şey yoktu O, bir tek şeye inanıyordu, paraya…

Bu milli gücün adı halk arasında TEFECİ. Memleketteki en büyük güç bu. En milli güç… Hemen işbirliği yapalım ve de Türkiye bağımsızlaşsın…

Kapitalist düzen bütün yöntemleriyle bir sömürü düzenidir. Çetebaşı, Avrupada,
Amerikada oturur. Kol kol
memleketlere ajanları yayılmıştır

Çağımızın milliyetçiliği sosyalizmle başlar, onunla biter.

Sosyalizm insanın, milletin
bağımsızlığı, yüzde yüz hürriyetidir.

öksüzlerin, hastaların, elsizlerin, dilsizlerin, tüyü bitmedik yetim
haklarının yenmesine, sömürüye
yardımcı olanların, din adamı ve Dindar olmalarının mümkünü yoktur. Allah kahredecektir

milliyetçilik de, dindarlık da bir bilinç işidir. Ben milliyetçiyim derken, adam bilmezse, gider millet düşmanının kucağına düşebilir ve millet hayını olabilir.


Ben dindarım derken, gider de din düşmanı kapitalistin
kucağına düşüverirsen. Dininden de, Allahından da olursun milletini esir edenlerin aleti durumuna düşüverirsin

Milliyetçiyim diyenin, dindarım diyenin, iyi niyetli olanın iyi öğrenmesi gerek. Bilmeden, hangi yandan olursa olsun kavgaya girmek, kötü bir şeydir.

Bilmeden, kavgaya girmek
İnsanlığa yakışmaz. alet olmak demektir.

İnsan insandır. yaratıklar içinde en saygı değer yaratıktır.
İnsan, alet değildir. Lanet olsun aletlere…

tekrar ve tekrar söylüyorum ki, sömürgeci kapitalistlerle en yakın en uzak, en küçük ilişkisi olan, onların türküsünü çağıran dindar da olamaz, din adamı da.

soyduğumuz, sömürdüğümüz, iliklerine kadar sömürdüğümüz insanları düşünüyorum. Ve
insanlığımdan utanıyorum

Bir de millet var. Yüzyılların onurlu milleti. onun onuruyla oynuyorlar. Peri padişahı hayat sürsün diye, dünya önünde onun onurunu beş paralık ediyorlar

Şöyle, düşünüyorum da yoksullar, on bin yıl öncesini yaşayan halkımız aklıma düşüyor. Perişan olmuş, bitmiş, ezilmiş halkımız. Ve bir harabe ülke.

Sonra kahroluyorum, utanıyorum. Sonra sonra, bu memleketi sevenlerin hepsi, hepsi Çanakkalede mi, Dumlupınarda mı kaldı, diyorum.

bütün insanlığın kavgası kir götürmez. Ya saf yürekle, pırıl pırıl girersin, ya kavga sana öyle bir tokat atar ki, allak bullak olursun

Kavga hayatının geçitleri belalıdır. Kimse kendine, gücüne güvenmesin Kavgaya verdiği temiz yüreğine, hilesiz yüreğine güvensin.

İnsan kendi aklı ve kendi yüreği kadar büyüktür. Ve kendi çalışkanlığı kadar İnsan

İnsanların mutluluğu için dövüşmenin mutluluğu… Gece gündüz, her anında başka insanları düşünmenin tadı.

Hiç kimseyi kıskanmak
istemem, hiç kimseyi hayran olunacak kimse saymam, dünyasını namuslu kılan insandan başka.

insan, kıskanacak kadar küçülmez. insan, dedikoduyla karşısındakini yıkmaya çalışacak kadar insanlığını aşağılayamaz.

İnsanlar yoksul bırakılıyor. Okutulmuyor. karanlıklara itiliyor. İnsanlar kör kalsın, sağır olsunlar diye her şey yapılıyor

Atatürk devrimleri için, “Halka rağmen halk için devrimlerdir,” diyorlar. “Onun için kanlı olmuştur,” diyorlar.

Gerçek olan bir şey varsa, halkımız Atatürk devrimlerinin birçoğuna karşı koymuştur.
Şapkaya karşı koymuştur.

halkımız Atatürk devrimlerine
Tekkelerin, medreselerin kapatılmasına karşı koymuştur. birçok devrim halka rağmen olmuştur

Kürtlerde sevgili ölülerine
kadınlar ağıt yakarlar. Bu bir gelenektir. Ağıt yakma sevginin içe işlemesidir. Halkın bir insana yüzde yüz sahip çıkmasıdır.

Halk anlamıyor, gidiyor, kendi düşmanıyla birlik oluyor, diye umutsuzluğa düşmek en kötüsüdür. Dövüşü yitirmektir.

umutsuzluğa düşmek en kötüsüdür. Dövüşü yitirmektir.
Kendini, gücünü yitirmektir.

Ne koydun ki avucuma, ne süreyim yüzüne. Halka ne
verdik ki alamadık. hele azıcık halkın elini tutalım,

hele azıcık halkın elini tutalım,
hele tepeden bakmayalım, Görelim bakalım halk dediğimiz Önümüze düşüp bizi selamete ulaştırmıyor mu? Asyanın güzel halkları gibi.

Türkiyede oturan burjuvalar demokrasiye düşmandırlar. her davranışlarıyla belli ederler. her önlerine gelene komünist, Rus casusu diyorlar.

Türk burjuvaları bağımsızlık taraftarı gencecik Türk çocuklarına hamam oğlanı diyecek kadar alçalıyor
hainleşiyor köpekleşiyorlar

savaş, Anayasa düzenini yozlaştırmaya, yıkmaya çalışanlarla onu korumaya, sürdürmeye, ayakta tutmaya çalışanlar arasında

İftira, yalan, curnal öyle silahlardır ki, kullananı yok eder

Türkiyede oturan her burjuva, emekçilere diş biliyor. Ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar.

Uygarca demokratik savaş yerine kötülüğü, kan davasını tercih ediyorlar. Bir sınıf bu kadar korkunun çukuruna düşmese böylesine küçülemez. Böylesine küfre, iftiraya sarılamaz.

Milli değerler yok olunca, bir milletin kültürü yok olunca, o milletin kişiliği de yok olur.

Gözü dönen insan yozlaşır. her insaniyetsizliği yapar. Açın bakın gazetelere. bu ne insanlıktır! insan soyundan utandırır bunlar.

İnsanların insanlığını yitirmeleri herkesi yaralar.

İnsanların vatanları vardır. Vatan birçok insan için, yozlaşmamış, satılmamış, alçalmamış birçok insan için en kutsal varlıktır.

İnsanlar canlarını verirler de
vatanlarının kılına hile gelmesini istemezler. İşte Vietnamda zafer türküsü söyler gibi ölenler İşte Çanakkale

İşte Çanakkalede, işte Dumlupınar güzel bir türkü söyler gibi seve seve ölmüşler. Vatanseverler satın alınamazlar.

halklar uyanıyor, binlerce köle insanlar, köle milletler zincirlerini koparıyor bu yüzden dünyamız çağların en mutlusu oluyor. Övünülecek bir çağ oluyor.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Yaşar kemal baldaki tuz

Arif Dino büyük bir ressamdı. Şairdi, daha da çok, kültürlü, erişilmez zevki olan bir adamdı.

o çocuksu, saf, sıcak, dost bir insandır. Çelikten bir zırh içinde, yumuşacık, dost bir yürek.

Bir insan, çocuksu, temiz olmadan bir usta sanatçı olamıyor.

Birer birer dostları yitirmek… İnsan her sevdiğiyle biraz ölüyor.

Öle öle ayakta tükenmek de var.
Dost acısı acıların en beteri olsa gerek

Sevinci severdi, sevgiyi severdi.

Bir insanda sevinçten sevgiden çok varsa, bu insan bu iki duyguda ne kadar aşırı giderse gitsin, sevinç içinde kalır, sevgiyle dolar taşardı.

Kim ki dostsuzdur, o iyi insan değildir.

İnsan soyu cömert bir soydu. İnsan soyu fedakar bir soy olmalıydı.

Şu dünya aşkü sevdayı mavi deniz insan ellerinin sonsuz hünerleri, insan yüreklerinin sınırsız tadı,
minnettarlık duymamız, dünyanın
sevincine candan, yürekten
katılmamız gerekti,

Biz dünyadan gider olduk
Kalanlara selam olsun

Bir dağa, bir denize, bir kilime, bir ağaca, bir insan gözüne, saçına, bir çiçeğe sevgiyle bakarsak, bilelim ki, sevgimiz taşmıştır, yanı başımızda sevinç kıvanç içindedir.

İnsan sevinince deli gibi sevinmeli, sevince dağı taşı ayağa kaldırmalı, öfkelenince de öyle…

anlayacaklar. Cömertliği, yaşamın getirdiği sevinci, sevgiyi, yürekler dolusu dostluğu daha iyi anlayacaklar.

Karacaoğlan şiirini ilk Veyselden duyduk. Örneğin: “Yar yüzüne yüz yıl baksam az gelir,/ Bin yıl dahi baksam kanan değilim

İnsanoğludur, başkaldıran bir yaratıktır. Çağı, durumu, sosyal tabakası ne olursa olsun, insan başkaldırandır. Özelliği budur.

köküyle direnen, her şeye karşın yaşamakta inat eden, bütün kötülüklerin, üstesinden gelmiş, yaşamını sürdürüp çağımızı yaratmış insanlıktı bu

sonsuz hoşgörüdeki kişi gülerek, eğlenerek, öfkelenerek başkaldırıyordu.

Ne bilir ki insan, ölüm akla hiç gelmiyor.

türkü, masal, halay, toprak, kilim kumaş, dağ, taş, çakıltaşı, su
En ince ayrıntısına kadar doğada ve insan hünerinde yaşamaktaydı
Sevgiyle, yalınlıkla, dostlukla,

Anadolunun üstünde, Anadoluyu bin yürekle severek ,piştik
elhamdülillah

Acılar, sevgiler, sevinçler… tutkular, sonra hünere, yüreğe, dostluğa tutkunluk İnsan kokusuyla
bin yürekle severek ,piştik
elhamdülillah

İnsan kokusuyla dünyamıza sevgi taşan, ılık bir bahar yeli esecek. dünyamızı zenginleştirip mutlulandıracak.

Biliyorum ama gene de yazık,
biz o kadar yalın, o kadar çocuksu, o kadar dopdolu, o kadar yedi yürekle… O kadar, o kadar candan olamadık.

Marifet hiç ezilmemek bu dünyada

Güzel kokmak Kekik misali
Lavanta çiçeği misali Itır misali
Yunus misali Nâzım misali

insan boyu akıp gelen dalgalara karşı koyuyordu.

Kapıda oturmuş kurar araba
Bugün efkarım var gönlüm haraba Kitaplar getir de elimi basam
Senden başkasına demem merhaba. Heeeeey, Koca Reis

Halka kim zulmediyorsa, etmişse,
halkı kim eziyor, ezmişse, onu kim sömürmüş, sömürüyorsa,
Halkın mutluluğunun önüne kim
geçiyorsa ben sanatımla ve
hayatımla onun karşısındayım.

Bu çağda halktan kopmuş bir sanata inanmıyorum

1960 Anayasasından sonra Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Bu partiyi kuranlar işçilerdi, sendika liderleriydi.

hiçbir politik ihtirasım olmadı, olmayacak. Amma emekçilerin yanında, ölünceye kadar onların hakları için, yönetime gelmeleri için sonuna kadar çalışacağım.

Benim bütün derdim emekçi sınıfının yüzde yüz yönetime gelmesidir. Sosyalizm, yalnız ve yalnız budur,

işçilerin adına herhangi bir tabakanın, bölüğün yönetime el koymasını kabul etmiyorum.

bütün hayatımda karşı koyduğum ve korktuğum bir şey var. O da terörizmdir. Halkın üzerindeki baskıdır. Ben diktatoryadan dehşet korkarım.

milyonlarca dinleyicisi olan radyolar… Halkın düşüncesinin üstünden bir karanlık gece gibi geçiyorlar. İnanılmaz bir baskı altına alıyorlar duyguları.

Anayasayı sonuna kadar uygulamak gerek. hangi hükümet olursa olsun, Anayasayı karşısına almaması gerekir

Şiddet zor yoldur. Her ne kadar kolay ve düz görünüyorsa da, şiddet her zaman dolambaçlı, güç bir yoldur.

İnsan mecbur kalmadıkça şiddete
başvurmaz. Şiddet çaresizliktir

sosyalistlerin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. inanılmaz bir baskıya, zulüm altında yaşamaya mecbur tutuldular. dövdüler, öldürdüler,

bir baskıya, zulme maruz bırakılmış insanlar elbette
buna karşı koyacaklardı,
koymalıydılar.

Benim kanım şu ki, şiddeti
doğuran şiddettir Bir sosyalistin işi, dünyayı temelinden değiştirmektir.

Değiştirip de ne olacak Dünyayı ne için değiştireceğiz? İnsanları daha çok mutlu kılmak için.

yanlışlarımızı düzeltmeliyiz,
gözyaşlarımıza bakmayarak.
Savaşlarımızda tek amacımız, insan soyunun mutluluğu olmalı

Sosyalizm benim için insanları bütün yabancılardan arıtıp bütün yozlaşmalardan kurtarıp kendi
özüne kavuşturmaktır

200 yıldır Türk aydını Batının maymunluğunu yapmıştır. Taklit etmiştir Batıyı…

Türk burjuva aydınları da 200 yıldır Batının maymunluğunu yaptığı için 200 yıl insana bir yardımı olmamıştır.

Ben sanatçı olarak değerlerimize yabancılaşmamaya çalıştım.
gerçeklerimize, insani değerlerimize, sadık kalmaya çalıştım

Her insanın bir yoğurt yiyişi var. Her milletin de…

Sosyalist insan yeni bir insandır. Sosyalist sanatçı yeni sanatçıdır.

Dünyada tek başımıza yaşamıyoruz Amma temel, kendimiz olacağız. Kendi
kültürümüz ile yetiştikten, sonra elbette dünya kültüründen
faydalanacağız.

Yalnız, kendi kültür değerlerine sırt çevirmiş bir kimse hiçbir zaman dünya kültür
değerlerinden faydalanamaz.

Bir Türk romancısı, halk hikayecisi Köroğlunu bilmiyorsa, Dede Korkutu okumamışsa, Yunusu
ezberlememişse, Pir Sultanı yüreğinde duyamamışsa, onun
Homerosu Kafka’yı anlayacağını sanmıyorum


İnsan soyu belki bir gün diyecektir ki, o yirminci yüzyılın insanları ne mutludurlar ki, zincirlerin kırılışını gözleriyle gördüler,

zincirleri kırdılar, zincirlerin kırılışını yaşadılar, savaştılar Vietnam
artık bir yeryüzü mezbahasıdır

Bu korkunç mezbahada bütün insanlığın gözü önünde Amerikan devi bir avuç çırılçıplak insanı
kesiyor, doğruyor,

Hitler’i seyrettik. Yıllar yılı insanlığımızı öldürdü. Almanyayı bir Yahudi mezbahasına çevirdi. sonra dünyayı mezbahaya çevirdi
Şimdi Johnson’u seyrediyoruz.

Bir avuç Vietnamlı et, ateşe, çeliğe karşı koyarken, hatta ateşi, çeliği yenerken övünüyor, alkışlıyoruz onları.

Steinbeck mi? Vietnam kasaplarıyla birlik olduğundan bu yana, yazar soyunun bu yüzkarasının kitaplarını tutmaya artık elim varmıyor.

Vietnam dövüşü gibi insanlığı onurlandıran bir dövüş vermiş Mustafa Kemalin memleketinden bazı insanlık dışı yaratıklar
çıkıyor,

Çağımız güzel çağ, halklar uyanıyor. Zincirler paramparça
Çağımız utanç verici bir çağ, Vietnam arenasının zavallı seyircileriyiz. Ne acı

Zencilerin, Vietnamlıların önderliğinde dünya kölelikten kurtulmaya doğru gidiyor. Dünya zincirlerini kırıyor. Darısı öteki bağımsız insanların başına

Kıssadan hisse… Kıssadan hisse alınsaydı şu yeryüzü cennet olur, kurtla kuzu yayılırdı!

Demokrasi yerine korkunç faşizm uygulandı. İşçilere, düşünce adamlarına korkunç yüzkarası baskılar uygulandı. Türkiye utanç verici bir ortama sürüklendi.

Milletin gözünün içine baka baka, üs değil tesis dediler. Türkiyeyi 50.000 askeriyle işgal etmiş Amerikaya müttefik adı verdiler

Dünyanın hiçbir memleketinde ve dünyanın hiçbir çağında, hiçbir insan Türk milletine yapılan
bu kötülükler kadar korkunç
kötülüklerle karşılaşmamıştır.

demokrasi kitap okumaz ki… Kitap okursa komünist olur. İnsan kitap okur mu? Ne ayıp şey.

bir yiyin bin şükredin

Yirminci yüzyılda sömürülen bir ülkenin gencinin sömürücülerle birlik olması alçaklığın da alçaklığı.

İnsan dünyada her suçu, her alçaklığı bağışlayabilir ama, genç bir insanın sömürgecilerle birlikte oluşunu bir türlü yutamaz.

Bu NATO,” senin o ayağındaki
yarım ayakkabı yarım kalsın diye kurulmuştur,”

Sömürücülerle birlik olmak asıl dinsizlik, Allahsızlıktır,” Anadolu köylüsünü aç yoksul bırakmak… Milyonlarca yoksulu soyaraktan onların bir lokma ekmeğini sömürgeciye vermek bu Müslümanlık değildir.

Sömürücüye fakir fıkaranın dinini kalkan etmek kafirliğin de kafirliği. Alçaklığın da
alçaklığı…

Allahın güzelliği, varlığı insan emeğindedir işçi kardeş. Allahın, dinin güzelliği sömürücü aletliğinde değil

Müslümanlık sömürücülerin, din tüccarlarının, fakir fıkaranın sömürülmesinin aleti olursa din ortadan kalkar.

Müslüman fakir fıkaranın ekmeğinin karşısına sömürücü
ecnebi firmalarının kalkanı olaraktan dini sürmez. kafirlik budur.

Aslını yitiren haramzadeler” var.
Satılmış, işçiye sırt dönmüş sendika ağaları… Sömürücü Amerikanın kulluğunu yapan,
Onlar lanetlenmiş kişilerdir.

işçi sınıfını inkar eden… Kör olası gırtlaklarına birkaç sömürücü kuruşu girsin diye. Patron köpekliği yapan… bugün de yarın da, sağken ölüyken de, İnsanlar onlardan iğreneceklerdir

Siz de bir zamanlar işçiydiniz, köylüydünüz efendiler. Siz de bütün köylüler, işçiler gibi
yoksuldunuz efendiler.

O yoksullar ananızdı, babanızdı
efendiler… Siz yoksulların
yoksulluğunu sattınız. Siz ananızı, babanızı, kardeşlerinizi sattınız efendiler… İnsanlığın bütün laneti üstünüze olsun, efendiler.

Şimdi bir memleketin
uygarlığı toprağına ne kadar yapma gübre attığıyla ölçülüyor.

Toprağına en çok gübre atan memleket en uygar memlekettir.

Şimdilik Anadolu toprakları can çekişse de üstündekine bir lokma ekmek verebiliyor. toprak daha da ölecek. Bir lokma ekmek, diye insanlar bağrışarak şişip ölecek

Ağalık düzeni, bu bozuk düzen durdukça toprak ölmekte devam edecek. Ormanlar yok olacak. Bu, düzen, insanları aç koyma düzenidir.

milliyetçiler canlarını dişlerine takmışlarsa, kellelerini koltuklarına almışlarsa gelişmek istiyorlarsa, çabalıyorlarsa, bir milletin ölümünün önüne geçmek için yapıyorlar bunu.

Bir insanın ölümü, yozlaşması, onun onursuzluğuyla başlar

Amerika Türkiyeyi işgal etmiş. Otuz beş milyon m2 toprağına binlerce asker, dev radarlar, üsler yerleştirmiş. Sözümona, Amerika bizim müttefikimizmiş

Ve İstanbul şehri ve İzmir şehri… O İzmir şehri ki, bundan kırk beş yıl önce düşmanı, Türkler orada denize dökmüşlerdi.

O İstanbul şehri ki, yedi yüzyıl Türk fatihlerine yataklık etmiştir. Ve şimdi, bu güzelim şehirler Ve millet, köleliğe nasıl karşı koymaz

Karşı koymamak köleliğe razı
olmaktır. Türk milleti gibi bir millet buna nasıl katlanır

Polis dövüyor, polis öldürüyor, polis kör ediyor. Ve gençler demir parmaklıklar ardına gönderiliyor. Ey insaf, ey utanç,

Ey insaf, ey utanç, ey insanlık, şu dünyadan ne zaman çekilip gittin? Hiç mi namü nişanın kalmadı?

Benim şu insanlardan sıtkım sıyrıldı.Bir yazar olarak ödevimi yapacak, Türk milletinin alnına bu kara lekeyi kondurmayacağım.

Gerçek Müslümanlar var Türkiyede ve her zaman vatan aleyhine sömürgeciliğe her zaman karşı çıkmışlardır sömürgeci
uşaklığından kışkırtmadan
uzak kalmışlardır

30 Ağustos sömürgeciye
karşı kazandığımız savaşın, zaferin bayramıdır

Misafirseverliğimize halel gelmesin yeter ki…Dünyada insan olabilmenin birinci şartı iyi misafirsever olmaktır

Onlar ki, çok Müslüman, onlar ki, çok Türk, onlar ki, çok insandırlar.
Ve kadınlarımız… Onlar ki 30 Ağustos zaferinde erkeklerine
sırtlarında mermi taşımışdı

ama insan olan insanın
yüreğindeki vatanseverlik duygusu bütün zulümlerden, bütün hapislerden, bütün can korkularından daha güçlüdür.

Yozlaşmamış, yüreğindeki bütün
insanlık, vatanseverlik
duygularını yitirmemiş, canavar haline gelmemiş insan vatanına, insanlarına anasına babasına böylesine canavarca kıyar mı

Amerikan ve Sovyetler Birliği dövüşürken Türkiye korkunç imha dövüşünün hiçbir şekilde ilk hedefi olmak mecburiyetinde değildir

şunu iyi biliyoruz, Türkiye
can çekişirken binlerce Türk Çanakkalede can verdi, aklın hayalin almayacağı kahramanlıklar gösterdi.

bugün kimsenin canı Çanakkalede ölenlerden Kurtuluş Savaşında ölenlerden daha tatlı değildir.

Bir sanatçı ödediği kadar büyüktür Ama bir zamanlar sanatçı acı çektiği, yoksulluk çektiği kadar var, diyorlardı

Yoksulluk, acı çekmek belki bir zenginleşme, bir yaşamdır dünyayı sonuna kadar ödeyerek yaşamak. Bunun içinde yoksulluk da, acı çekmek de olabilir. Aşağılanmak, kötülenmek, zulüm görmek de

İnsanoğlunun macerası, acısı, sevinciyle bir bütündür. doğayı ne kadar yaşarsa, apartmanları da yaşamalı. Denizi, toprağı da öylesine yaşamalı.

Dünyayı sonuna kadar ödemek… Çalışarak, kitapların, türlü insanların, doğanın macerasına katılarak, yoksul, acı çekerek ödemek. Ama dünyayı sonuna kadar ödemek İliklerine kadar

dünyayı sonuna kadar ödemek
Kırk yıllık yolda yaprak kımıldasa yüreğinin başında duyarak, dünyanın acısına, sevincine katılarak ödemek.

Arkadaşlar sağ olsunlar, dostlar, yarenler var olsunlar.

Bir insan için ne iyi, ne güzel, ne mutluluk. İnsanın candan dostu olması ömrümün en mutlu günlerini yaşıyorum bugünler.

İnsanın candan dostu olması kadar güzel şey olurmu

Bütün güzel, dost sözler karşısında boynumuz kıldan incedir.

öğretmenlik bir kahramanlık değil mi, bu kadar kıyımdan
sürgünden, zulümden sonra… Ve aldıkları para ayın on beşine kadar yetmezken…

Düşmez kalkmaz bir Allah.

Milletlerin de türlü sebeplerden bunaldıkları zamanlar olur, ama hep öyle kalmazlar. millet birleşerek, selamete çıkarlar

Türkiye çoktandır hopur ediliyor. Bütün yönleri, bütün varlığıyla. Ama hopur işi, 12 Marttan
sonra azdı. Bu günahın topu 12 Martı yapanlar

Türkiyenin çağdışı bir millet olmadığını insanlara söylemeliyiz. Türkiyeyi küçümseyenlere, ona hakaret etmeye çalışanlara izin vermemeliyiz.

Az gelişmişlik yöneticilerin, kafalarında olursa milletin yöneticileri kitap yasaklayacak kadar çağdışı kalırlarsa, işte o zaman felaket olur.

Kitaplar ne kadar zararlı olurlarsa olsunlar, yıkma güçleri ne kadar bulunursa bulunsun, bir millet için toplatılmış kitap kadar felaket, yıkım olamaz.

Türk milleti az gelişmiş bir millet değildir. az gelişmiş olsaydı, tarihe Nasrettin Hoca, Yunus Emre, Pir Sultan Dede Korkut, Köroğlu, gibi bir kültür verebilirmiydi

Türkiyenin kendi kendini savunma gücü büyük olmasaydı, iki yüzyıllık sömürgeci belasından sonra ayakta kalabilir miydi? Bu yele bu kar dayanır mıydı?

Hapisane bir korkudur. Bir zulümdür. İnsan soyunun en pis, en aşağılık icatlarından da biridir.

Hapisane belki de ölümden beter bir icattır. Kim icat etmişse cennet yüzü görmesin

Çağımızda namuslular, insanlar için, insanca dövüşenler için de hapisane vardır.

Başı belaya girmiş ülkelerde bir insan düşünmeye başladı mıydı, hapisaneyi göze almalı Düşünüyorum, öyleyse varım,” yerine, “düşünüyorum, öyleyse hapisane var.”

İnsan gönlü, insan kafası cömerttir. Cömertçe düşünür, cömertçe dünyalar yaratabilir.

Hapisane olağandışılıktır. Bin yıl da yatılsa olağanlaşamaz. Hapisane her zaman dağ gibidir herkes için, bir korkudur.

Ama bilincine varılır da orasının ayrı bir dünya olduğu, başka bir tadı olduğu kanısına varılırsa, yaşanır, hem de bal gibi yaşanır. Nâzım Hikmet İnsan hapiste hep umut eder, dedi.

Hapiste, uzun süre yatınca insan, ölmeyecek, kıyamete dek yaşayacak kadar umut dolu olurmuş.

Belki yanlış ama, çok kişiden duydum. hapisanede yiyecek yok, içecek yok. Öksüz öldü de, hapistekiler ne sevindiydi kurtuldu diye.

Bu kadar zulmedilmiş de ne olmuş yani. Zevali gelmiş mi zulmedenlerin.

Bir insan, bir ulus, hoşgörüsü kadar güçlü, sağlam, yiğit, haklı, insandır. Zulmü kadar zalim, küçük, yaratıcılıktan yoksun, korkaktır

insanın yüreğinde, insanlığında, ulusal geleneği olmalı. Ya da bir insan, ulusal geleneklerine
insanca geleneklerine karşı
koymamalı.

Zulmeden kendinden yitirir. Çünkü insansoyu zulmü kadar küçüktür.

Açıp tarihleri bakın, şüphesiz
lanetlenenler zulmedenlerdir
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Yaşar kemal baldaki tuz

zulmeden zalimliği kadar küçülür. Zulüm, zulmeden hiçbir kişiye, bölüğe, tabakaya, sınıfa
hayretmemiştir.

üzüldüğüm, zulüm görenlerin sonradan, fırsat bulunca ilk elde zulmettiğidir.

Zulme zulümle cevap vermek zalimlerle birlik olmaktır.

İnsan soyunu zulüm kadar hiçbir şey küçültemez. haklıysak, insan, bilirsek zulme zulümle karşı koyacak kadar küçülemeyiz.

Ne derler sonra: Zulmün artsın ki tez zeval bulasın… Öyle değil mi?

Hapisane kötüdür, ölüm gibi. Bilincine varınca düzleşir, olağanlaşır.

Zulüm aşağılık, insanlık dışı bir şeydir, ölümden de beterdir.

Nedir o insanlaşma? o insanlığın varacağı yerdir. Bir gün insanlar insanlaşmayı bulacaklar. Korkunun zebunu olmayacaklar.
Korkuda çürümeyecekler.

Zulüm zulüm değildir aslında, zulüm korkudur. Ölüm ölüm değildir aslında ölüm korkudur. Hapisane hapisane değildir aslında, hapisane korkudur. Her şeyin temeli, beteri korkudur.

Her şeyin temeli, korkudur Eyvallah korkunun üstüne yürüyenlere. İnsan soyu içinde en güzelleri, en kutsanacak olanları onlardır.

Yargının bağımsızlığını korumak, kutsallığına toz kondurmamak önce yargı adamlarının işi olmalı

Kurumlarının zedelenmemesi
Adalet yurdun temeli” sözünün gerçekliği için yargı adamları canlarını dişlerine takmalılar.

Balık baştan koktu muydu, ananla uğraşan kadı oldu muydu, yurt gitti gider. Çağdaş dünyada artık çürümüş kurumlarla ayakta kalmak mümkün değil.

birtakım politik güçler zaman zaman kendi milletine, halkına, dahası da dünyaya meydan okurlar, derslerini de alır kıçlarının üstüne de otururlar

Türkiyede kitap, dünyada en az okunur. Bunu biliyor musunuz

Çağdaş dünyada, azıcık uygarlığa bulaşmış uluslarda bizim kadar az okuyan millet yokmuş. İstatistikler öyle söylüyor

Uzayda dolaşmak, Aya varmak insanoğlu için iyi bir şey. İnsan, doğayı,evreni yendikçe elbet bir şeyler kazanıyor ve kendini kazandıklarıyla birlikte yeniliyor, geliştirip zenginleştiriyor.

Ayı görmüş insanoğlu,
Ayı görmemiş

Vietnam halkına reva görünenler insanlık dışıydı. Bu bir savaş değildi. bu savaş. bir Amerikan kıyımıydı.

Vietnama zulm yapanlar da insandı ve evlerinde karılarını okşayarak, ağlayarak, gülerek, çocuklarını severek, aynen hepimiz gibi, insan

Savaşı yapanların başına gelebilseydi Vietnam halkının başına gelenler, ne olurdu? kabul ederler miydi?

Demokrasinin beşiği Yunanistanda insan tarihinin en zalimleri, yeni Hitler’leri Amerikanın yüzde yüz desteğiyle ayakta durabiliyorlar

İşkenceyle, zulümle insanları aşağılayanlar, aşağılananlardan bin beter aşağılandıklarını, bittiklerini bilmezler mi?

Bu çağda insanlık artık bir bütündür Sevgiler, dostluklar, acılar, zulümler,
coplanmalar, işkenceler hepimizin

öldürülenlerle her gün insanlığımız bir parça öldürülmüyor mu

Bu kadar aklı olan insanlık, mutsuzları, aşağılananları, işkence görenleri çoğalan bir dünyada hiç kimsenin mutlu olamayacağını bilmez mi?

İşkence edenlerin işkence görenlerden daha kötü durumda olduğunu kim bilmez?

Kötülük yapmak bir korkudur. Kötülük yapanlar sonunda uluslardan, dünyada, şamarı yiyeceklerini bilmezler mi?

Kimin, yanına kaldı yaptığı?
Onlar için, kadim sözdür, zulüm gören bir kere ölür, zulmeden her gün ölür dirilir, gene ölür.

İşkenceler, zulümler var. İnsanlığın toptan aşağılanması var
ama insanlığın bütün kirlerinden
arınma çabası da var.

Çabaların en kutsalı aşağılanmaya karşı koymamız, direnmemizdir.

Mahpusane içinde üç ağaç incir Kolumda kelepçe boynumda zincir Zincir sallandıkça her yanım sancır Düştüm bir ormana yol belli değil Yatarım yatarım gün belli değil

Bizim politikamız çağdışı
insafsız bir politikadır.

Toplumumuzun kurumlarına bu çağdışı insafsızlık damgasını
vurmuştur.

Toplumumuzda insafsız, insanın iflahını kesen kötülükler almış başını gidiyor.

tefeciliğin toplumumuzun iflahını kestiğini biliyor musunuz? Tefecilerin köylüye kan kusturduğunu biliyor musunuz?

Tefecilik de toplumumuzda kanayan korkunç, insafsız bir yaradır.

Elin ağzı torba değil ki, çekip bağlayasın.

Satışı en çok olan gazete de söylenti gazetesi. Varın yasaklayın bakalım, söylenti gazetesine kimin gücü yetebilecek

toplumumuz zulmün ağırlığını sırtında taşıyamaz. Toplumların gücü bir yere kadardır. Üst üste ağırlık binerse toplum sırtına, o toplum can çekişmeye başlar.

mahkumlar, ekmek kadar kitap da istiyorlar. Kitap okumak, için ışık da istiyorlar. Bu çağda ekmek su kadar kitap da insanların öz haklarından biridir.

Yaşam ve doğa bize her an, her gün bir şey getirir. Yaşamak, yaşadığını yazmak baştan bu yana yazarların, şairlerin, destancıların işi olmuştur.

Bütün kaya parçalarının, bütün kartalların, güvercinlerin, bütün çiçeklerin, meyvelerin yıldızların
yağmurların birer başkalığı vardır, ötekilere benzemeyen bir huyu

Bunu yaşayan bilir. Eğer bütün ayrı yerlerdeki gökyüzlerini
biribirine benzetiyorsak,
bu, gökyüzünü yaşamamışız demektir. uçurtma uçurtmamışız demektir

ışıltı içindeydiler. İş yapmanın
güzelliğindeydiler. Çalışmanın şavkındaydılar.

Bu çocuklar kara kuru, gıdasızlıktan, açlıktan, zulümden gelmişlerdi. Dövüşün, yenilginin çaresizliğinden

bayramıydı. Esaretten, yokluktan, tembellikten, birçok şeylerden, birçok şeylerden kurtuluş
bayramıydı.

Bozkır bozkır oldu olalı sevincin, bayramın böylesini görmemişti Ve şiirler söylüyorlardı delikanlılar. Kahırlı, hınçlı şiirler.


Kendi yazdıkları şiirlerdi bunlar.
Kahırlı, hınçlı şiirler. Yeter Beyim, Paşam yeter diyorlardı Yokluğa, insanoğlunun başındaki en büyük belaya, cehalete, “yeter gayrı” diyorlardı.

İnsanların en büyük haklarından birincisi, okuma haklarıdır.
Karanlıklardan kurtulma haklarıdır Bunun için çarpıştı. Ve bunun için öldü. Hem de ne bahtiyar öldü

güçlü, yapıcıydı. kocamandı. Heybetliydi. inanıyordu. İnancıyla gitti. Tarihimizin büyük
adamlarından biriydi.

Sonuna kadar iyi şeylere inanmış insan kadar hiç kimse güçlü değildir


Aydınlıklarımız onlardan gelir.
İnanmış adam, bize aydınlık, bize sevinç, bize güç, bize inanç göndermekte devam edecek

Derler ki, zenci insanı Afrikalı kara adamlar sinek gibi doğmuşlar, sinek gibi kırılmışlar. Ve de bir hayvan gibi satılmışlar. Gördünüz mü Avrupa uygarlığını

Elbette atom, füzeler insan soyu için övünülecek bir iş. Ama salt bunlarla insan uygar değildir, olamaz. İnsanın uygarlığı
hemcinsini sömürüp sömürmemekle belli olur.

Avrupalı, insanları sömürüyorsa uygar değildir. Savaş çıkarıp insanlar biribirlerini öldürüyorsa, bu uygarlık değildir.

Uygar Avrupa, uygarlığıyla öbür insanların üstüne bir veba olmuş Nereye gitmişse, soymuş soğana çevirmiş. Öldürmüş.

Uygar Avrupa Kendi öldürememişse bile, biribirine düşürüp öldürtmüş. Çıplak Afrikayı soymuş. Derisini bile yüzmüş

Sömürülenler öldürülüyorlar ama, birtakım haklarını da alıyorlar.
Bu dövüş, çağımızın en ilginç bir olayıdır. Köleler, insanlıkları için başkaldırıyorlar.

Lumumba, otuz altı yaşındaydı. Üstü sazlarla örtülü fıkara bir zenci Lumumba, yalnız ilkokulu okuyabildi. yüreğinde hürriyetin bağımsızlığın, insan olmanın
aşkı vardı.

Kara adamların yüreğinde aşk vardı Lumumba hürriyet savaşçısı olarak ortaya çıktı. hürriyet şiirleri yazdı. Ne güzel şiirler. Her bir sözü yalım yalım. Afrika güneşi

Lumumba, şiirlerinde halkını söylüyordu. Lumumba’nın şiirleri türkü oldu. Halkı bu türküleri en uzak köylerdeki insanlara kadar götürdü.

Lumumba hürriyet oldu. Lumumba, insanlığı için dövüşen Afrikanın en güzel bayrağı oldu sömürgeciler, Lumumba’yı öldürdüler.

Uygar Avrupanın aklına bakın.
Lumumba’yı öldürünce, Afrikanın hürriyetini öldüreceklerini sandılar Bilmediler ki, bir Lumumba ölünce Lumumba bin olur, milyon olur. Lumumba yı öldüremezsin

Cumhuriyetin ilk yılları. Bir çalışma, bir yeniden var olma, bir toprağa yönelme çabası var her insanımızda. Bir şevk ve aşk var.

Bugün Doğu Anadolu aç, diyorlar. Yarın Orta Anadolu… Güney Anadolu… Bence Anadolu ezelden beri aç. Ama şimdi açlık son kertede.

İnsanlar akılla iş görselerdi çoğunluk, dünya böyle bir dünya olur muydu?

insanlığın kusurudur. O kadarcığı da olsun. Koşulların kötülüğü insanoğlunu esir etmiştir. Onları kötülüğe çekip durur. Ve insanlar kötülüklere gitmemek için direnir

insanlar kendini alın terine vermiş, işine adamış yaşlılarını sever. Onlar daha hilesizdir. Onlar yıllar yılı kendilerini işlerinin güzelliğine vermiştir.

Sevdik, canımızın içine koyduk. İnandık iman ettik

Burgaz adasında Kışın kimsecikler yoktur. Birkaç balıkçı, birkaç işsiz birkaç bekçi… Onların da çoğu
işinde gücünde…

Yazın Burgaz adası beterin beteri olur. o sömürücü insanların karıları, çocukları bütün
şımarıklıklarıyla adaya çökerler

Sait bir güzellik adamıydı. Bir sanatçıydı. Hani bir şey derler, tuttuğu altın olsun… Sait gördüğünü, görüp tuttuğunu altın eden bir kişiydi.

Onun anlattığı her şey güzeldir. Doğa onda doğadan daha gerçektir. İnsanlar onda insandan daha gerçek ve güzel… Bu kadar güzeli bir araya getiren adamın dili de… Sait Faik,

Sait Faik, Türk dilini yaratan, güzelleştiren bir büyük kişidir.Diyorum ki, hikayemizde iyi ki Sait Faik var.

Sanırım ki, bir edebiyatta bir Sait Faikin olması zor iş. Belki Saitin edebiyatımızda benzeri olmayacak.
bir edebiyatta Sait Faik mutlaka olmalı.

Ben hiç gülmedim demem güldüm ne zaman gülmek istesem anamın bir sözü hatırıma gelir: Çok gülen çok ağlar

Bir türlü istediğim gibi gülemem ağız dolusu gülerler, deli gibi ağlarlar. Severler, iğrenirler. Hepsine de hakkını vererek…

Hem çok ağlarlar, hem de çok gülerler…Konuştuğu zaman candan, ta derinden, yüreğinin en sıcak yerinden konuşuyordu.

Şu ömrümde bu kadar sevgi dolu az insana rastladım.

Sizler ki, ne mutlu insanlarsınız, genç yaşta insanın en büyük gerçeğine vardınız ve bu uğurda dövüşüyorsunuz.

Kavgada hiç kimseden hiçbir
şey beklemeyeceksin . Her şey kir götürür, kavga kir götürmez.

O kadar temiz girişeceksin ki işe, yalnız be yalnız kavgayı sen vereceksin, hiçbir şey almayacaksın kavgadan.

En küçük bir şey alırsan kavgadan, her şeyi yitirirsin. Kavgaya bir şey olmaz, sen yitirirsin.

Kavgadaki insan kadar kimse mutlu değildir Kavgadaki tertemiz insanın eriştiği mutluluğa hiç kimse erişemez.

mutluluk, insanın hayatı ne kadar sıkıntılı da olsa, acıyla dolu da olsa, insanın, yaşamını cennet kılar.

Kavgadaki insan, cennetteki insandır Düşünce insanın hayatından her zaman önde olmalı. Kavga insanın hayatından her zaman ilerde olmalı. aksi olursa kavga daki adam yitirir,

Kavgadaki şöhret para kadın kişisel fayda düşünmeyecek.
kavgasında çıkarı olmayacak. Azıcık bir çıkarı varsa, o iş kirlenmiş
O insan yitirmiş demektir.

Dünyaya gelmek bir mutluluktur,” borcunu ödeyeceksin. Zulme eşitsizliğe insanı aşağılayanlara
karşı gelerek ödeyeceksin

köyde bir kişinin çocuğu olmuyorsa, felaketlerin en büyüğüne uğramış demektir.

köyde bir kişinin çocuğu olmuyorsa Karısını, hocalara okutur, da okutur, o da olmazsa kurbanlar keser, doktorlara gider. Ya da bir karı daha alıverir.

köyde bir kişinin çocuğu olmuyorsa bir karı daha alıverir.
Ondan da çocuk olmazsa, bir daha, bir daha Çocuk olmadı diye altı kadın boşayan köylü vardır

Çocuğun olmadıktan sonra neylersin dünya malını? Kalacak kimsen olmadıktan sonra neylersin dünya malını?”

çocuk köyde üretim öğesidir. Beş yaşını geçince Çobanlık eder, tarlada çalışır, hayvanlara bakar. Kız çocuğu olsun, erkek çocuğu olsun bu değişmez Köyde,

Köylerde,şehirlerde olduğu gibi ev eğitimi yoktur. Vay sövmeyecek küfretmeyeceksin, çocuğun yanında Böyle bir şey yok. En açık, en kapalı küfürler çocuğun yanında yapılır.

Köyde çocuktan hiçbir gizli şey yoktur. En açık saçık kadın hikayeleri, çocukların yanında hiç çekinilmeden anlatılır

bir adam dayağı yedikçe Aaaaaah, arkam,” Aaaaaah diyormuş. Dayak atan sormuş arkana vurmuyoruz niçin arkam, diyorsun,” demiş.
Adam demiş ki, arkamda kardeş hısım akrabam olaydı olsaydı beni dövemezdiniz. işte Köyde çok çocuk sayısı arka demektir En talihsiz çocuk, ise arkası olmayan, yalnız kalmış çocuktur.

Yalnız, kardeşsiz insana bir tuhaf gözle bakarlar köyde. Bir küçümseme, lanetlenmiş hissi. o yalnız kişi dişli değilse, yandı gitti
İflah olmaz gelen vurur bir tokat, giden vurur bir tokat.

Arkasız, yalnız kalmış, yani bir de akrabasız, hısımsız kalmış kişinin çocukluğu da öteki çocuklardan farklı geçer. İtilir kakılır öteki çocuklarca.

Birisi birisine demiş ki, şu adam sana kötülük edecek. Ötekisi, inanmam, demiş, ben ona iyilik etmedim ki…”

Bir de köyde çocukları seven, onlara bir yumurta, iki kaşık yağ, yoğurt karşılığında oyuncak yapan kimseler vardır. Bu kimseler, çoğu zaman, çocuklardan hiçbir şey almazlar. Salt çocukları sevdikleri, için oyuncak yaparlar

Çocuk bir üretim öğesidir, bir arkadır, yaşlanınca ekmek kapısıdır. Bunun için çocuk en değerli öğedir köyde.

Çocuklar, büyükler gibi adam da öldürürler. Kızıp, dövüşüp çocuk arkadaşlarını öldürdükleri vardır.

Çocuklar büyük insan öldürürler
Köylü bilir ki, reşit olmamış çocuğun cezası azdır, bu yüzden düşmanını çocuğa öldürtür.

Köyde Düşmanını öldürtmek için beş yaşındaki çocuğunun eline tabanca verip onu altı-yedi yıl eğiten insanlar biliyorum.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Yaşar kemal baldaki tuz

On iki yaşındaki çocuk, tabancayla, uçan kuşu gözünden, kaçan tavşanı art ayağından vuruyordu. Sonra da düşmanı hapisaneden çıkınca vurdu.

Elimde kesin bir sayı yok. Köylerde çocuklar mı daha çok adam öldürüyorlar, büyükler mi?

at yavruları anadan doğar doğmaz ayağa kalkarlar…

Düşündüm ki, Gagarin değil de Neruda, Aragon, ya da Nâzım Hikmet gitseydi uzaya, bugünkü insan diliyle uzayı anlatabilirler miydi, güçleri, akılları durduran duyguyu anlatmaya yeter miydi?

Yuri Gagarin, Aya giden ilk insan ben olacağım, demişti. Bu, insanlığın bitip tükenmez gücünün en güzel belirtisiydi.

Yuri Gagarin büyük bir çağ açtı. İnsan soyunu onurlandırdı. O ölüme karşı koymuş, onu yenmiş, insanlığa ilk büyük zafer kapısını açmış insandı

Dünyanın en büyük destanı sayılan İlyada ve Odysseia bu topraklarda doğmuş, büyümüş,
ünlenmiş,yaşamıştır Anadolu dünyanın destan toprağıdır.

Destanın çağı yoktur. Hangi çağda, çatışma olacaksa orada destan olacaktır. İşte Nâzım Hikmet, Anadolu destan geleneğinin en büyük halkalarından biridir.

Bir gün Nâzım Hikmete dedim ki:
Hapisane olmasaydı bu büyük destan olur muydu?” Belki başka şey olurdu. Ama destan olmazdı.

Bu sınıf, Nâzıma niçin bukadar düşmandı? Onu mahkum etmek için düzmece mahkemeler kuracak kadar niçin düşmandı?
Çünkü bu sınıf, Türk halkına düşmandır. Türk milletine, Türk kültürüne düşmandır.

Bir milletin şairine düşmanlık, o milletin kültürüne, kendisine düşmanlık demektir

Türk milleti durdukça Nâzım
Hikmeti hiçbir zaman, hiçbir çağda mahkum etmeye
kimsenin gücü yetmez

Dostoyevski ve Nâzım Hikmetin,
halkı derinlemesine yaşamaları
onlara tükenmeyecek bir halk sevgisi vermiştir. Bu iki dev sanatçıyı yücelten, onlardaki
halk sevgisidir.

Dostoyevskide olsun, Nâzım Hikmette olsun, inanılmaz bir halk sevgisi vardır. Bu her iki büyük kişi de halk sevgisinden dolup dolup taşarlar

el ele, yürek yüreğe halk sevgisi
Nâzım Hikmet bir ömür boyunca sevginin, dostluğun, aydınlığın, güzelliğin türküsünü söylemiştir.

Yürekte acımak olacak, insanlık yani, yavrum.

Halk insana, Biz buradan gider olduk. Kalanlara selam olsun
dedirtecek bir yürek verir. Alabilene aşk olsun.

İnsanoğlunun en aşağılık yanı, dedikodu

Herkese karşı dost, ve sevgi doluydu. Herkesin işine koştu. Hastalara doktor, ilaçsızlara ilaç, açlara ekmek buldu. Kapısı kırılmışın kapısını, damı uçmuşun damını onardı.

Dünyada her şeyden vazgeçerim de dostluğundan vazgeçmem.

Balıkçı bütün kokuları iyi alır, ama en iyi de lodos kokusunu alır. Bir lodos fısıltısı duymaya görsün En iyi balıkçı, en iyi burnu olan, en iyi lodos kokusu alan kişidir.

ölüm olayı üstüne her kuşağın, her insanın, bir katkısı oldu. Bütün dünyada, her halkta, her millette, her çağda ayrı ayrı ezgiler yapıldı ölüm üstüne.

Her insan, ölüm acısını çeker.

Homeros, İlyadada der ki, dünyada tek ölüm acısı çeken yaratık insandır, çünkü yalnız o öleceğini bilir, ölümün bilincine varır

Türkülerin güzelliğinin, ölümsüzlüğünün gücü karşısında bizim çağımızın büyük ustaları şaşırıp kalmışlardır.

Bir Söz gücü de ses gücü de. Sesler de, sözler de ilk çıktıkları gibi kalmazlar, insandan insana, çağdan çağa değişir güzelleşirler.

Kıyman aşiretler kıyman Kör karının bir değneği” Öldürülen oğullara yüz binlerce Türkmen ana
ağıt yapıp, kör karının değneği sözlerini kullanmışlardır.

yüz Dervişin mendili ala,
Bülbül konar daldan dala,
Ben öpmeye kıyamadım,
Belemişler al kana

Kör karının bir değneği elinden alınınca dünya ortasında nasıl çaresiz kalır? Körün değneği onun için ne kadar önemli.

Bir şiddet bu. büyük bir şiddet sömürücü düzenler ne yapmışlar?
insanların kişiliğini öldürüp, insanları köleleştirmek için, özünü öldürmeye çalışmışlar.


Büyük müzik bilgisi, erişilmez ses güzelliği ve ustalığıyla otuz yıldır türkülerimizi bütün inceliğiyle Ruhi Su derlemiştir.

dünyanın en zengin masalları Anadoludan derlenmiştir.

Türküler biraz halktır, biraz insanlıktır. İnsanoğlunun yalın acısı, yalın sevinci, yalın hayranlığı, yalın güzelliği, yalın onuru, yalın yılgısıdır.

güzelliği Ruhi Su büyük, usta sesi, bütün yalınlığıyla çağlardan alır getirir, çağlara alır götürür. ustaların işi hep bu olmuştur.

Dünya halkları Ruhi Suyu, bizim
halkımız kadar değilse de, ona yakın sevecektir. Bu er geç gerçekleşecektir halklar kardeştir
ve Ruhi Su halkımızın sesidir.

Ama vay bekârın haline zavallı,

fakir kardeşlerinin seviyesine inmeyen, toprağa dokunmaksızın ondan daima uzak, daima yüksek hayallere bağlı kalan yazar da mesuttur.

Her zaman dünyada Çelmeciler var. Hayattan korkanlar var işe yüzeyinden bakmak, bu kötü.

Neyi alırsak alalım elimize, derinine gitmiyoruz. Derine gitmek çaba işidir. Dışta ne görürsek, göze ne çarparsa, işte bu deyip işin içinden sıyrılıveriyoruz

Belki akılsızlığımızdan dolayı,
hepimiz burnumuzdan kıl aldırmıyoruz.

tembelim, ben durduğum yerde
pinekliyorum; ya sen? O da öyle. Biz, toptan biribirimize benziyoruz Tencere dibin kara, seninki benden kara.

İnsanoğlu araştıran, her gün yeniyi arayan, kendini aşmaya çalışan bir yaratık.

Biribirimize hep şunu söyleyelim. Durmadan araştıralım İnsan durdu mu, öldü demektir,

kiminle konuştumsa, hep, “Köylü tembeldir. O köylü adam olmaz. Köylüyü tembellikten kurtaramazsın,” sözlerini duydum.

Köylü Tembel mi?”

Köylünün tembel olmadığını söylüyor. Bir lokma ekmeği kazanabilmek için günlerce canını dişine nasıl taktığını söylüyor

Köylü geçinecek kadarını kazanırsa, onunla yetiniyor.
çalışması verimsiz. Onun için çok çalışmak zorunda kalıyor.

Kolay kazananlar çok çalışmıyor. Çalışmak, daha iyi yaşamak gereğini duymuyor

bizler tembel miyiz, çalışkan mıyız? İyi biliyoruz ki, tembeliz

birtakım insanların İnsanları
kul köle etmesi. İnsanların ömürlerini doldurmadan hastalıklar elinden gitmesi. ilkel insan
hayatını yaşaması, ne korkunç.

Bir yandan insan kafası uzaya insan gönderirken, yığınlarca insanın okuyup yazması olmaması, dünyadan habersiz, yaşaması, ne korkunç

Her insan kafası uzaya adam
gönderecek kadar bilgili olamaz,
biliyoruz. Ama böyle bir çağda da insan ilk insanın hayatını yaşarmı?

Herkesin ekmek bulduğu kimsenin sömürülüp kul edilmediği herkesin okur yazar olduğu bir dünya olmalıydı uzaya giden dünyamız.
bizi kahreden utandıran bu.

Uzaya insan gönderen bilim, insanoğlunun eriştiği yer, bütün insanları doyurabilir, bütün insanları okutabilir, insanı insanın köleliğinden kurtarabilir.

Bir düşünün, insanlar okumuş, doymuş, kölelikten kurtulmuş ve insanlar güçlerini insan olmaya, aydınlığa harcıyor. Kim bilir, ne yaşanası bir dünya olur

İnsanlar hep birden dünyayı daha iyi bir dünya yapmaya çağırıldıkları zaman Her insandan faydalanıldığı zaman, kim bilir dünyamız nerelere varacak.


her İnsan dünyayı iyi yapmaya çağırıldıkları zaman o zaman akıl almaz işler olacak. Göz açıp kapayıncaya kadar engeller yıkılacak.

Bir soru daha geliyor akla. Ya savaş? İnsanlar bundan sonra da savaşacaklar, biribirlerini öldürecekler mi

yasaklarımız? ne yasakların gücünden, doğruluğundan, ne de onu koyanların, gücündendir. Bu düşünce fıkaralığından, tembelliğimizdendir.


Bize düşünmek, düşününce de harekete geçmek zor geliyor. Yasaklara kul köle olmak
alışkanlıktır

Alışkanlığı yıkıp atmak onun üstüne çıkmak, ilkellikten kurtulmakla, güzelce bir düşünmeye alışmakla olur.

toplumlarda yasaklarla savaşmak kolay. İnsan, yanında iyi niyetli çok insan bulabilir.

Azıcık düşünmesini bilip de yasaklardan bıkmayan kişi yoktur.

Gereksiz yasaklar, esirlikten beterdir.İşte ocağımıza incir diken de bu korkudur.

Toplumdan bazı büyük kişiler çıkar, yüreğindeki korkuyu yener. Yasaklara karşı koyar. Bir de bakar ki, yanında o kadar
çok kişi var ki… Yasaklar, yasakları koyanlar çöküverir

Korkulan, hiçbir zaman da yıkılmayacağı sanılan yasakların bir an içinde tuz buz olduğu çok görülmüştür.

Yasaklar öylesine eskimiş, öylesine çürümüş ki, yiğitçe bir fiskecik çökmesine yetivermiştir.

Yasaktan Bunalıyorsun. kolunu
kıpırdatamıyorsun. Ne olacak bu kadar yasakla? Memleket öylesine donmuş kalmış ki…

Bir yasağına dokun, bin cop yağar tepene. Bir toplumda ne kadar yasak varsa, o yasakların üstüne o kadar yasak yığılır

Yasaklar yasakları doğurur. Yasak tarlasında yasak biter. Hürriyet gelişemez.

Dün sokakta oruç yemek yasaktı. Sokakta oruç yiyenin vay haline. Şimdi kimse karışamaz

sokakta oruç yiyene. karıştı mı bir tanesi, ona gerici, yobaz deriz. Kıyameti de koparırız. Bu yasak çok gerilerde kaldı.

köylüler ocak başında ısınıyorlar. Ne sefil, ne ayağı yalın köylüler.
Oturmuşlar efendi efendi ısınıyorlar. Bunun ne günahı var

İnsan kısmının mayasında, devrim yapma, ilerleme çabasını çok buluruz. İnsan tarihi, ağır da olsa, bir ilerlemeler tarihidir.

iki yüz, üç yüz yıl önce
insanın insanı soyması, öldürmesi bitebilirdi. Bu yüzkarası işlere daha çok önceleri de son verilebilirdi

insanın geriliği hoşumuza gitmiyor.Uzaya gidecek kadar uygar olmak, atomun gücünden faydalanmak, güzellerin güzeli.

Ama insanın insanı sömürmesi kadar çirkin, aşağılık, iğrenç işleri sürdürüp götürmek kötü.

İnsanın insanı öldürmesi, insanların bunu hoş
görmeleri, inanılmayacak kadar, insan soyuna, insan usuna yakışmayacak kadar aşağılık.

İnsan ne kadar ilerleme çabasında olan bir yaratıksa, o kadar değilse de hemen ona yakın, alışkanlıklarının kulu bir yaratık.

İnsan, her gün, her saat yeni bir şey öğreniyor, yeni bir şey yapıyor.
İnsan yeni gizler için canını
veriyor. İnsanın mayasındaki güzellik bu güzellik.

Alışkanlığımız tembelliğimizdir
İnsanın mayasındaki en büyük kötülüklerden birisi de alışkanlık kötülüğüdür, desek nasıl olur

Şu sonsuz dünyada, her gün yeni bir hareket, yeni oluş bulabiliriz Bunun için alışkanlıklarımızdan kurtulmamız, başkalarının ve bizim koyduğumuz sınırları aşmamız gerek.
 

Murataltug

Müdavim
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
113
Yaş
38
Yaşar kemal baldaki tuz

En ilkel insan, alışkanlıklarının en çok kulu olan insandır

Şunu iyice bilmeliyiz ki, bir küçücük karıncanın hareketinde bile sonsuz değişiklik başkalık var

Doğa o kadar kalabalık ki… O kadar bitmez tükenmez ki… O kadar sınırsız ki…

film çeviren rejisörlerimizin hiçbirisinin bir dünya görüşü, durmuş oturmuş bir sanat anlayışı, bir film anlayışı yok.
Bir eğitimi yok.

Yılda yüz film yapılan Türkiyede filme şu kadarcık benzeyen bir film çıkmıyor. Doğru dürüst iş yapmak isteyenlerin ne kültürleri, ne yeterli bir eğitimleri, var

Bizdeki filmler, yani şu Türk halkının görüp seyrettiği
filmler birer yüz karası. ne gerçekle, ne insani bir şeyle uzaktan yakından bir ilgisi yok

gerçek sanatçı viran kalası haneyi yıkan sanatçıdır. Dünyada iyi sanatçıların çoğu viran kalası haneyi göze alanlar arasından çıkmıştır.

Sanatta virane onur kırıcı kepazeliklere son verilsin. Bu millete yazık. Sahiden bu millete hiç mi acımıyoruz?

Koşullarımız elverişli mi? bizde resim, şiir, hikaye, roman var. Ama bizde sinema yok.elimizi kolumuzu bağlayıp oturalım mı?

Bir takım insanlara haksızlık ediyoruz, diye yazmayalım mı? gayret göstermeyelim mi bir yol bulalım. Türk halkını yüz karası filmlerden kurtaralım.

sinema Çağımızın bir numaralı sanatı gelin görün ki, bizim elimizde ne korkunç hallere düşmüş.

Bizde politika bir yere geçmek, bir mevki kapmak için yapılıyor. Mevki hırsı belki hırsların en çirkini ama, en güçlüsü değil.

Mevki hırsı hırsların en çirkini
Mevki için politika yapanlar en çürük temele basmaktan başka bir şey yapamazlar.

Gününü gün etmek. Gününü en güzel geçirmek. için Yel nereden eserse oraya gidiyorlar inanç yok. Doğru belledikleri, hak belledikleri bir şey yok.

Bakın şu yanınıza yönünüze, bir politikacı bugün ak dediğine yarın kara diyor. faydası nereye götürürse oraya gidiyor.

köleler gibi.düşünüldüğüne göre, bu koşullar içinde yurdumuzda demokrasi zor gerçekleşir demokrasiye benzer bir şey gelebildi mi yurdumuza?

en namuslu, en doğru adamdır. Bir ilkesi, bir düşüncesi olan adamdır. İlkesi, inancı, düşüncesi uğruna hayatını, gerekince kellesini koymuş adamdır

Düşüncesi uğruna, ilkeleri uğruna her şeylerini koymuş politikacısını bekliyor halk.

ilkeleri uğruna her şeylerini koymuş adamlar yurdumuzda çoğaldıkça biz de her gün biraz daha, biraz daha iyiliğe gideceğiz. Çağımıza layık insanlar olacağız.

Bir ilericinin gücü, gericinin gücünden, karanlığından fazladır.

ileriliğe inanmış kişiler sahte değilse savaşa atılırlar, o zaman da gericiler ışık görmüş yarasaya dönerler. Baykuşa dönerler.
Yerlerinden kıpırdayamazlar

Türk köyleri binlerce yıllık ilkel hayatı içinde yaşamalı, hayatını korkunç sefalet içinde sürdürüp gitmeli, bunu açığa vurmamalıydık
vatanseverlikle bağdaşmaz
dediler

Aman ne cici köylerimiz var, ne uygar, ne refah saadet içinde köylerimiz var. Yaşasın köylerimiz.
Anadolu köylerinin saflığı bozulmasın,”

Geriliğimizi, sefaletimizi saklamak, koca dünyada devekuşu gibi saklanmaya çalışmak demektir

Yasakla kötülüğün önüne geçemezsin. Bir şey saklamakla onu ortadan kaldıramazsın. Hele insan sefaletini hiç kaldıramazsın.

Ne olurmuş yani, kıyamet mi kopar? Varsın Türk köylüsü perişan, yoksul desinler. Bu bir gerçekse, yoksul demelerinden ne çıkar

Veyselin gençliği köyde. Kıraç, ağaçsız, yalnız bir köy. Veyselin gençliği Osmanlı devrinde geçmiştir.

Yasaklar, böyle gereksiz, gülünç yasaklar bizim toplumumuz için her zaman zararlı olmuştur.

Nereden gelirse gelsin bu yasakların birçoğu vatanımız için, vatanımızın ilerlemesi için bir tehlike olmuştur.

Yasaklarda ölçüyü kaçırmayalım
Yasaklar gericilerin kaleleridir. Bu kaleleri el ele vererek yıkalım.

Meselelerimizi açık yürekle, apaçık, korkmadan tartışalım. Daha faydalı olur. Yurdumuz çok kazanır. söylüyorlar.

Muhalefet deyince yalnız bunu anlıyorlar Koskocaman bir laf kalabalığı içinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Bir dedikodu makinası işliyor ki,aman Allah… Herkes bayılıyor dedikoduya.

Gazeteler birazcık kendilerini tutmasalar bütün sayfalar dedikodu yazılarıyla dolar. Millet de bayıla bayıla okur.

Bakın, bu gidişle, göreceksiniz, bir dedikodu yazarı bir başyazardan daha çok para alacak, daha çok değeri olacak. Gidiş o gidiş

Şimdi herkes dedikodu yazarı. Ne yapsın ekmek parası .Bir toplum köksüz, yoksul, amaçsız bir hale gelirse, o toplumdaki insanların ilk işi dedikodu olur.

Evde dedikodu, sokakta, çarşıda pazarda, gazetede, her yerde dedikodu…Yedisinden yetmişine
kadar dedikodu

her gün ana avrat sövmeler. Sanattakiler sövüyor, bilimdekiler sövüyor, politikadakiler sövüyor. Önüne gelen tartışma düşünce adına, önüne gelene sövüyor

kendi kaderine yüzyıllardır terk edilmiş bir memleket.elin adamları buğdaylarını denizlere dökerlerken, elin adamları çiftçiye prim verirken Doğu Anadoluda insanlar aç kalıyorlar.

Doğu Anadoluda insanlar aç kalıyorlar. Doğuda açlık var. Ne yüzden böyle bir felaket gelir insanların başına?

Nerde diplomalı sosyologlar? Nerde vatan için can veren politikacılar, bilim aslanları nerede vatanı çok seven kardeşlerim Anadoludaki açlık yüzyıldır sürer…

biz göçebeyiz Anadoluya kapağı atmışız. bir sürü topraklar öldürdükten sonra Anadoluyu yurt tutmuşuz. Fırsat bulsaymışız
burayıda öldürdükten sonra başka yere gidecekmişiz.

insanlar toprakları için korkunç bir savaşa girişmişler. Bir hasta insana bakar gibi bakmışlar topraklarına. Gübre fabrikaları göller yapmak mı, sulama mı, neler de neler…

Biz ne yapmışız? Orman varsa kesmişiz. Allah ne verdiyse, ne kalmışsa… Ot varsa yakmışız. Göl varsa kurutmuşuz. Sonra ne olmuş, Anadolu çöl olmuş.

Sonra ne olmuş, açlık yakamıza yapışmış bir gürültü patırtı… gün boyu yediden yetmişe dedikodu. Ve karşımızda açlık çeken, mağara hayatı, on bin yıl önceki hayatı yaşayan insanlar…

yiğitlik olmaktan çıkmalı. Bunlar yazarların birinci ödevi olmalı.
Bir yazarın eşitliği savunması, ezenlere, sömürenlere karşı koyması çağımızda çok olağandır.

eşitliği savunmak ezenlere, sömürenlere karşı koymak çağımızda Bunu ödev
kabul etmeyeni kimse insan ve yurttaş saymıyor.

Hep çamur atanlar mı haklı?” Böyle bir soru hiçbir memlekette
sorulmamalıydı.

Çamurculuk, düşüklük demektir. Çamurcunun haklı olduğu bir memleketi düşünememeliyiz bile.

Çamur en ilkel, ilkelin ilkeli bir iştir. Yazık ki, çok çok yazık ki, insanlar bu çamur işini çokça kullanıyorlar. Bu yüzden insanlık, onurundan kaybediyor.

memleketimiz bir çamurcular
memleketi. Yalnız çamur atanlar mı haklı, sözünden de beter, beterin beterinin karşısındayız.

Yalnız çamurcular mı gözde?
Yalnız çamurcuların mı sözü
geçer bu memlekette? Yalnız onların mı dediği olur

Çamur atmak gelişmemiş, zavallı, namussuz adamın işidir. Elinden çamur atmaktan başka bir şey gelmez adamın işidir.

düşünebilen, enine boyuna dünyayı, insanları düşünebilen bir kişi çamur atacak kadar onurundan olamaz.

Çamuru insanları vurmak için atıyorlar. Başka türlü, güçleri yetmiyor. Karşıdaki insanları yenecek ellerinde hiçbir çareleri kalmıyor.

Öfkeye kapılıyorlar, kin bağlıyorlar, atıyorlar çamuru. İlkel bir toplumda da en çok tutan şey çamurdur. Çünkü ilkel insan bir işin enini boyunu düşünemiyor.


Düşünemeyen ilkel insan atılan çamuru hemencecik kabul ediyor. Bu yüzden toplumda ödevleri yalnız çamurculuk olan kişiler
çoğalıyor.

Bizim toplumumuzda yalnız, insanlara çamur atmakla ün yapmış, geçimini yalnız be yalnız çamurdan çıkaran kişiler vardır

Bizde son yıllarda çamur o kadar revaçta ki, bazıları nerdeyse
sokaklara bağıracaklar: “Çamur alır, çamur satarız.”

bazı kişilerin işi gücü çamurdur. Bir kişiyi yıkmak mı istiyorlar, gelsin çamur. Çamur alır, satarlar

Torostaki eşkıyalarının ellerindeki silahtan daha güçlüdür çamur
silahları. öyle tutan bir çamur bulmuşlardı ki sömürücüler, çamurlarından vazgeçebilirler miydi?

Köy Enstitülerini halk kör, sağır kalsın diye kapattılar. Attıkları çamur tutsun diye kapattılar.
Üstelik de Köy Enstitülerini çamur gücüyle kapattılar.

Bir zaman geliyor öyle bir çamur kaplıyor ki ortalığı, çamurdan göz gözü görmüyor. Her yan çamur. İster istemez, akıllı, iyi insanlar da bu çamur seline kapılıyorlar

Memur çamura batırılır, kaymakam, vali, öğretmen çamura batırılır. Yazar çamura batırılır, güzel düşünceler, güzel sistemler çamura batırılır.

Bir toplum ki, çamur içinde kalmış. Güzel olan nesi varsa çamura batırılır. Çamurun altında kalmıştır bütün güzel şeylerimiz.

Bir çamur deryası ki, gırtlağa kadar içine batırmışlar hepimizi…
Bu çamurcular bu kadar güçlü mü?

Dedim ya, çamurcular o kadar güçlü değil, çamurun yağdığı ortam güçlü. Toplumumuzu çamur yutmaktan kurtaracağız.

Bir de, bu çamurcular çoğunluk sömürücüler, çıkarcılar ve onların
uşaklarıdır. İlkin bunları ortadan
kaldırsak da, sonra öteki işlere güzel güzel başlasak nasıl olur?

Hep çamurcular mı baş tacı?

Bizim yayın alanımızda birtakım insanlar var. Yazıp çiziyorlar, sövüp sayıyorlar. Her ileri atılışa, her yeni düşünceye, her yeni kıpırdanışa veryansın ediyorlar.

Türk milleti ahlaklı bir millettir. Varsa da ahlak, yoksa da ahlak.

Anadolu perişan… Bu seferi
Anadolunun kurtuluşu için yapsak, bütün gücümüzü
Anadolunun kurtuluşu için
harcasak…

Kendi memleketindeki insanların perişan halde kalmasına rıza gösterenler uzaktaki insanları sevemezler Vay vatan haini vay!

Bizim kültürümüz, halkımızın
kültürü. Bizim kültürümüzü Dadaloğlu, Köroğlu, Yunus, Pir Sultan Abdal, yani halk kültürümüz temsil eder

Siz nasıl milliyetçisiniz?
memlekette ne kadar güzel, ne kadar iyi, doğru, olumlu iş yapılıyorsa, bunlara karşısınız.
kötülüklerle, geriliklerle, birliktesiniz.

Gericiliğe sırtlarını dayamışlar. Gençlerimizi kandırıyorlar.
Sureti haktan görünüp
ilerlememizi köstekliyorlar.

birini seçin: Ya ağaların saltanatı, yüzyıllık saltanatı, zulmü, sömürmesi, ya da yurda iyi bir idarenin gelmesi

Kimi diyor ki, halk iyi… Hem de çok iyi… Umut eden halktır, insandır. Mağaradan buraya kadar gelmiş insanlar kötü olur mu?

diyorlar ki, insanlar koşulların içindedir. Onun emrindedir. Koşullar iyiyse iyi olurlar, koşullar kötüyse kötü olurlar.

Çırılçıplak, aç kimseler
olduklarından köylerinin adına Çıplaklar” dediler. Zavallı çıplaklar çekecekler alınyazısı bu

Acaba Çıplaklarda çile ne zaman dolacak, ne zaman sahip olup da çıplaklıktan kurtulup giyinecekler,
Zavallı çıplaklar alınyazısı bu

avcı tarafından çepeçevre
çevrilmiş korkudan pusmuş bir av gibi oturmaktadırlar. Zavallı insanlar gene ağaların kapısında

Zavallı insanlar ekmeğini
aramakta acaba zor mu? Niçin verilmiyor? Bu çıplak vatandaşlar birazıcık olsun gülüp kendilerine gelseler ne ne olur?

siz bilmezsiniz, bunlar Kadirli ağalarıdır. dağlara yüzlerce eşkıya çıkartıp, köylüleri bir avuç toprak için tehdit ettiklerinden dolayı 1933
yılında Diyarbakıra sürgün edilmiş ağalardır.

Ben, bunlardan korkarım. Ödüm patlar. Can dediğin tatlı bir şeydir
Bunların bir eli hükümetin içinde, Ağalarla oynamaya gelmez. Bok yoluna gider insan.

Gördük ki, ağaların gücünün üstüne güç yoktur. Bunu Türkiyede bilmeyen yok.

Bir kaymakamcığı bile attıramayan ağaya ben ağa mı derim. Ağa, yarım devlet olduğunu her gün, her dakika halka bildirmek zorundadır.

şu ağalar bir pire için bir yorganı değil, bir evi yakarlar.
Kendi yorganlarını değil
tabii. Başkalarının yorganlarını

Ağa” meselesi Türkiye için büyük bir kaygıdır. Yirminci yüzyıl, ağaları götüremiyor. Götüremiyor ama, ağa da sürüp gidiyor.

ağalarla birlikte de yoksulluğumuz,
açlığımız, geriliğimiz
sömürülmemiz sürüp gidiyor. Ve de sürüp gideceğe benziyor

Aklım almıyor, almıyor, almayacak da yirminci
yüzyılda ortaçağ kabadayılığı söker mi? ağaların hiç mi akılları yok? koca bir millete meydan okunur mu?

Anadoluda analar, babalar, kardeşler ölülerinin başında, ölenin niçin öldüğünü, nasıl bir kişi olduğunu söyleyerek ağlarlar. Bu hem bir gelenek, hem ağıd

Babanın ağıdı Dağ gibi yavrumu öldürenler iflah olmasın…
Gavurlar, dinsizler, suçsuz yavruya böyle kıyılır mı?”

Ağanın oğlu kendini müthiş
nişancı sayıyor. Bir gün tarlada yarıcının oğluna diyorki: Dur başına yumurta koyup, ateş edeceğim.” Çocuk, olmaz, dese de çocuğun başındaki yumurtaya Nişan alıyor. Her insan Giyom Tel olamaz ya yumurta yerine oğlanı Ölen çocuk ağa kapısında yıllardır yarıcı olan Çakır Emminin oğlu.

Şimdi ağaların en önemlileri
aşiret başkanları, oba, kabile başkanlarıdır. Bunlar Doğu Anadolu beyleri, ağalarıdır.
Beylikler babadan oğuladır.

Ağaların gücü zenginliklerinden gelir. Oba beyleri olmadıkları halde, onları zenginlikleri, aile olarak halka hakim kılmıştır.

Eskiden derebey halka hükmederdi Halkın tek kapısıydı seçimde parti yoklamasına çıkılğında kaç ağa hangi yanda diye yoklama yapılır, ağaların güçlerine göre sonuç bildiririlirdi

Bir de ağalarla paralel, giden Şeyhlik kurumu vardır. Şeyhler din nüfuzundan faydalanan kimselerdir. Şeyhlik babadan oğula kalan bir kurumdur. Aynı derebeylik gibi

Ağaları, ortadan kaldırmak için savaşlar yapılmamış, değil, buna niyetlenen onlarla savaşacak gücü bulamamışlar, attıkları adımları geri almışlardır

Emekçiden yana partiler kuruldu, türlü bahanelerle kapatıldı.
Kuranların başlarına olmadık işler açıldı. Türlü karalar çalındı.

Emekçi taraftarlarına vatan haini bile dediler.

söz vardır, bırak sarhoşu yıkılana kadar gitsin, derler

halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak

Milliyetçi kalıbına girmek, karşıdakilere vatan haini demek. gerici öğeleri, sahte dindarları bir araya getirmek. çalışan emekçi gücünü parçalamak. Bunun sonu ne mi olacak? Ağalar, nereye kadar güçlenecekler?

hak nerdeyse güç ordadır
Hakkın bazı bazı yenildiğini görmüşsek de, bunun yalancı bir yenilme olduğu anlaşılmıştır.

Kısa çöp uzundan hakkın alacak!
Ya insanoğlunun hakkı?
 
Üst