- Katılım
- 17 Mayıs 2017
- Mesajlar
- 3,773
- Çözümler
- 2
- Reaksiyon puanı
- 1,326
- Puanları
- 358
- Konum
- İstanbul/Kartal
1980’li yıllarda öneriler sunmak amacıyla TÜBİTAK tarafından ‘’Biyoteknoloji Alanında Türkiye ve Geliştirme Politikası’’ başlıklı bir rapor sunulmuştur. Türkiye’de biyoteknolojik çalışmaların ivme kazandığı zamanlar 2000 ‘li yılların başlarına denk gelmektedir.
Biyoteknoloji , canlı varlıklar kullanılarak ortaya var olmayan bir ürün veya hizmet çıkarmak, var olan ürünlerin kalite standartlarını yükseltmek amaçlı kullanılan teknolojik çalışmaları da içeren disiplinler arası bir alandır.
Biyoteknoloji çalışmaları yoğurt mayalanması gibi basit bir olaya kadar dayanmaktadır. Yoğurt mayalanması esnasında kullanılan mikroskobik canlılar aracılığıyla sütten farklı yeni bir ürün olan yoğurt ortaya çıkmıştır. Bu olay da tanımda yer alan canlılar aracılığıyla yeni bir ürün veya hizmet ortaya çıkarmanın gerçekliğini ortaya koymaktadır.
Fakat iş yoğurt veya ekmek mayalamaktan çok daha öteye geçmiş durumdadır. Yüzlerce yıl içerisinde gerçekleşen teknolojik gelişmelerden diğer alanlar gibi biyoteknoloji de payına düşeni almıştır. Modern biyoteknolojinin doğuşuyla canlı DNA dizilimleri üzerinde özellikle son yıllarda büyük bir buluş olarak görülen CRISPR gen düzenleme aracıyla biyoteknoloji çok farklı boyutlar kazanmıştır. Gen düzenlemesi sonucu ortaya çıkan genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyoteknolojinin farklı alanlarına diğer yazılarımızda odaklanacağım. Bugün yazımı Türkiye’deki biyoteknoloji çalışmalarını incelemek üzere ayırdım.Türkiye maalesef bazı alanlarda olduğu gibi biyoteknolojideki gelişmelerin gerisinde kalmış durumdadır.
Özellikle ülkemizde genetiği değiştirilmiş ürünlerin ithal edilmesi ve bu ürünler hakkındaki bilgi kirliliği başta olmak üzere birçok sorun bulunmaktadır. Türkiye tarımsal üretim aşamalarında özellikle tarımsal biyoteknoloji alanında genetiği değiştirilmiş tohumları ithal eden ülkeler arasında yer almaktadır.
1980’li yıllarda öneriler sunmak amacıyla TÜBİTAK tarafından ‘’Biyoteknoloji Alanında Türkiye ve Geliştirme Politikası’’ başlıklı bir rapor sunulmuştur. Türkiye’de biyoteknolojik çalışmaların ivme kazandığı zamanlar 2000 ‘li yılların başlarına denk gelmektedir. Biyoteknoloji alanında faaliyet gösteren şirketlerin sayısı 2005 yılında 90 iken 2020 yılında TÜİK verilerine göre bu sayı 499’a çıkmıştır.
TÜİK verilerine göre yine 2020 yılında girişimlerin en fazla kullandığı biyoteknolojik teknik DNA/RNA olmuştur. Özellikle son yıllarda yaşanan Covid salgınının muhakkak bu girişimlere hız ve önem kazandırdığı düşünülmektedir.
Ülkemizdeki biyogüvenlik yasası çalışmaları ve biyoteknolojik çalışmalara sağlanan yatırımların da arttığı bilinmektedir. Son yıllarda hız kazanan biyoteknolojik çalışmalar hem Türkiye hem de diğer ülkeler açısından Covid gibi uluslararası bir pandemide önemini göstermiştir. Umarım gerçekleşen yatırımlar ve gerekli yasal düzenlemeler ışığında hali hazırda gelişmekte olan biyoteknoloji alanı ülkemizde çok daha ileri seviyelere taşınacaktır…
Kaynak : Polletika

Biyoteknoloji , canlı varlıklar kullanılarak ortaya var olmayan bir ürün veya hizmet çıkarmak, var olan ürünlerin kalite standartlarını yükseltmek amaçlı kullanılan teknolojik çalışmaları da içeren disiplinler arası bir alandır.
Biyoteknoloji çalışmaları yoğurt mayalanması gibi basit bir olaya kadar dayanmaktadır. Yoğurt mayalanması esnasında kullanılan mikroskobik canlılar aracılığıyla sütten farklı yeni bir ürün olan yoğurt ortaya çıkmıştır. Bu olay da tanımda yer alan canlılar aracılığıyla yeni bir ürün veya hizmet ortaya çıkarmanın gerçekliğini ortaya koymaktadır.
Fakat iş yoğurt veya ekmek mayalamaktan çok daha öteye geçmiş durumdadır. Yüzlerce yıl içerisinde gerçekleşen teknolojik gelişmelerden diğer alanlar gibi biyoteknoloji de payına düşeni almıştır. Modern biyoteknolojinin doğuşuyla canlı DNA dizilimleri üzerinde özellikle son yıllarda büyük bir buluş olarak görülen CRISPR gen düzenleme aracıyla biyoteknoloji çok farklı boyutlar kazanmıştır. Gen düzenlemesi sonucu ortaya çıkan genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyoteknolojinin farklı alanlarına diğer yazılarımızda odaklanacağım. Bugün yazımı Türkiye’deki biyoteknoloji çalışmalarını incelemek üzere ayırdım.Türkiye maalesef bazı alanlarda olduğu gibi biyoteknolojideki gelişmelerin gerisinde kalmış durumdadır.
Özellikle ülkemizde genetiği değiştirilmiş ürünlerin ithal edilmesi ve bu ürünler hakkındaki bilgi kirliliği başta olmak üzere birçok sorun bulunmaktadır. Türkiye tarımsal üretim aşamalarında özellikle tarımsal biyoteknoloji alanında genetiği değiştirilmiş tohumları ithal eden ülkeler arasında yer almaktadır.
1980’li yıllarda öneriler sunmak amacıyla TÜBİTAK tarafından ‘’Biyoteknoloji Alanında Türkiye ve Geliştirme Politikası’’ başlıklı bir rapor sunulmuştur. Türkiye’de biyoteknolojik çalışmaların ivme kazandığı zamanlar 2000 ‘li yılların başlarına denk gelmektedir. Biyoteknoloji alanında faaliyet gösteren şirketlerin sayısı 2005 yılında 90 iken 2020 yılında TÜİK verilerine göre bu sayı 499’a çıkmıştır.
TÜİK verilerine göre yine 2020 yılında girişimlerin en fazla kullandığı biyoteknolojik teknik DNA/RNA olmuştur. Özellikle son yıllarda yaşanan Covid salgınının muhakkak bu girişimlere hız ve önem kazandırdığı düşünülmektedir.
Ülkemizdeki biyogüvenlik yasası çalışmaları ve biyoteknolojik çalışmalara sağlanan yatırımların da arttığı bilinmektedir. Son yıllarda hız kazanan biyoteknolojik çalışmalar hem Türkiye hem de diğer ülkeler açısından Covid gibi uluslararası bir pandemide önemini göstermiştir. Umarım gerçekleşen yatırımlar ve gerekli yasal düzenlemeler ışığında hali hazırda gelişmekte olan biyoteknoloji alanı ülkemizde çok daha ileri seviyelere taşınacaktır…
Kaynak : Polletika