Rehber Tarım Yapmak Ve Ağaç Sağlığı Hakkında Bilgiler

murat zorluu

İçerik Ekibi
İçerik Ekibi
Top Poster Of Month
Katılım
17 Mayıs 2017
Mesajlar
3,757
Çözümler
2
Reaksiyon puanı
1,322
Puanları
358
Konum
İstanbul/Kartal
AĞAÇ AŞILAMA NASIL YAPILIR ?

Her ağaç türüne göre yapılacak olan teknik farklılığı gösterir.

Çam ağaçlarına yapılan aşı sırasında dikkatli olunması gereken kural iğne sayısına göre yapılmalıdır.

Ağaç aşılama sırasında iki ağaçtan tek bir tane yapı olması için damarlarının birleştirilmeye çalışılması sağlanır.

Aşılamada herhangi bir DNA değişimi olmaz.

Fakat sağlıklı olan bir bağlantının olması için benzeyen hücrelerin kullanılması gerekmekte.

Agac Asilama

Kimyasal ile hücresel uyuşmazlıkların olması durumunda dokular iletişim sağlayamadığından aşı başarısız olur.

Aşılama bitkiler ve ağaçlardaki tomurcuklanmadan önce ya da sonra yapılır.

Aşılamalar genel olarak ilkbahar ya da kış mevsiminde yapılır.

Yaprak döken ağaçlar genelde kış mevsiminde aşılanır.

AĞAÇLAR NE ZAMAN AŞILANIR ?

Ağaç aşılama için yapılan birkaç teknik vardır.

Aşılama işlemi genelde meyve ağaçlarında sıkça yapılır.

Ağaçlar ile bitkilerin ihtiyaçları için kullanılan aşılama, kalem ve göz aşısı olarak ikiye ayrılmaktadır.

Ağaç aşılamayla ağaçlara dışarıdan gelecek olan zararlar ile böceklerden korunması için yapılan bir yöntemdir.

Ağaçlar için önemli bir işlem olan aşılama sayesinde gereksiz özellikleri olan ve hastalık bulaşan ağaçların iyileştirilmesi, güçlü ağaçlar yetiştirilmesi ve meyvenin artması hedeflenmekte.

Ağaç Aşılama -1

Ağaç aşılama uzman ve bitkilerden anlayan kişilerce yapılması gerekmektedir.

Bu işlemin doğru olarak yapılmaması durumunda bitkiye zarar gelebilir.

Yanlış yapılan bu işlem bitkiyi öldürebilir.

Aşılama işlemi ağacın büyüme döneminde yapılır.

Ağaçlar için dinlenmenin en uygun zamanı bitkilerin dinlenme dönemi olan Sonbahar dönemidir.

Birçok aracın verimli ve başarılı sonuca ulaşması için kendi türünden aşı olması gerekir.

Fakat aynı cinste farklı türlere sahip olan ağaçlarda aşılanabilir.





ORGANİK İLAÇLAMA YÖNTEMİ

Gidip bir çuval gübre alınır. Bunun adı tüm dünyada NPK gübresidir, genellikle 3 adet ana element, bazen de birkaç iz element içerir. Ana elementler N(azot), P(Fosfor), K(potasyum).
Azot uçucu bir gazdır, yerinde durmaz, havaya karışır. Ama aldığımız gözenekli naylon çuvalın içinde nasıl gaz olabilir? Potasyum suya temas edince yanıcıdır, Fosfor havayla temas edince yanıcıdır.
Ama, çuvalın içinde hep birlikte, öylece dururlar. Çünkü azot, fosfor ve potasyum kararlı olarak bekleyebilsinler diye, tuz kristalleri ile karıştırılmış olarak üretilirler.
Tuz kristalleri olarak genellikle tuz bileşikleri kullanılır, örneğin Cadmium tuzu. Tuz kristallerine bindirilen N, P, K bir arada dengeli ve katı halde tutulur. Bu kristaller suda çözülebilir yapıdadır, bu sebeple, toprağa atılan gübre sulanıncaya kadar toprakta kuru halde durur, bir etkinlik göstermez.
Tuz bileşikleri, sulama veya yağmur ile suda çözünür ve toprak altına inip köklere ulaşır. Fakat bitkinin kılcal kökleri tarafından alınamaz, çünkü köklerin alabileceği mineral yapısında değildir. Bu sebeple kazık kökler tarafından alınır. Kazık kökler yapıları gereğince hidrolik pompa gibi çalışırlar. Kökler; “-suyun içinde çok tuz var” demez, gelen suyu emer. Böylece gübreli ve bol tuzlu suyu içmesi için bitkiyi zorlamış oluruz.

Ama neyse ki zehir değil diye çiftinin içi rahattır. Çünkü sadece gübre verdik!! İşte burada dananın kuyruğu kopar! Bitki, köklerinden emdiği tuzlu suyu dengelemek için daha fazla su emer. Biz nasıl tuzlu yediğimiz zaman susarız, aynen öyle. Bol su alması, görünüşte bitkiyi hızlı bir büyümeye teşvik eder, çiftçi de sevinir. Yapraklar canlanır, parlar, irileşir. Bitki, gübre sayesinde aşırı şişer… Bu aşamada kök işlevleri yavaşlar, daha fazla su çekmemek için. Topraktaki iz elementleri (eğer varsa) alamaz. Aşırı şişen ve sudan dolayı canlı görünen aynı cins bitkiler, etraftaki tüm böceklerin ilgisi çeker, ki, bu da monokültürün diğer bir olumsuz sonucudur.

Ördeklerin sulu yer araması ve suyu bulunca oraya koşmaları gibi, birçok böcek, er veya geç, bitkilerdeki suyu farkeder ve su kaynağından faydalanmak için bitkiye hücum eder. Böceklerin niyeti bitkiye zarar vermek değildir. Onlar bitkideki suya ulaşmak isterler. Bir de bakarsınız ki, bitkileriniz böcekler tarafından istila edilmiştir.

O kadar yatırım ve harcama yapıldı, bitkiler böceklere teslim edilecek değil ya, etikten birazcık uzaklaşmak o kadar da ayıp değil diye:), böcek ilacı püskürtülür. İlaç sadece bitki üzerindeki böcekleri öldürmez, tozlaşmayı sağlayan arıları, yaprak bitlerini yiyen uğur böceklerini de öldürür. Yerçekimi ile toprağa işler. Karıncalar, solucanlar ve diğerleri ölmeye başlar. Sonra sırayla toprak yapısını düzenleyen ve aralarında simbiyotik ilişkiler olan mikroorganizmalar yok olur. Halbuki tüm bu canlılar toprakta hava delikleri açan, birbirlerine gıda zincirleri ile bağlı yaşam formlarıdır. Toprağı canlı yapan bunlardır.

Toprak altındaki canlılığın öldüğünü çiftçi hemen farketmez, çünkü bitkiler hala sağlıklı görünüyordur, ama topraktaki minik yardımcılarımız ölüp gitmiştir. Bir süre sonra yağmurlar başlar. Veya siz sulama yaparsınız. Suyla şişmiş bitkileriniz artık mantara çok hassas hale gelmiştir. Siz bu zamana kadar sentetik gübreye ve böcek ilacına çok harcama yaptığınız için mantar yüzünden ürününüzden olmak istemezsiniz değil mi? Hemen mantar ilacına başvurursunuz.

Birkaç yıl bu döngüde ilaçlama yapılan toprakta, er veya geç, zamanla tüm mikrobiyolojik canlılık ölür. Toprağa işleyen mantar ilacı, topraktaki kalan diğer organik canlılığı da öldürür.
Sağlıklı toprağın her metrekaresinde birkaç kilometre mantar ağı bulunur. Bunlar, köklerin ulaşamadığı mesafelerden bitki köklerine besin getirmekten de sorumludur. Bitkiye besin getirerek karşılığında karbonhidrat (=şeker) alırlar.

Topraktaki canlılığın ölmesi, bu alışverişi durdurur, böylece bitkiye besin taşıyan mantar kalmaz. Ayrıca, canlılığın yok olması, toprağın hava deliklerinin kapanmasına, toprakta su tutma kapasitesinin düşmesine ve sonunda toprağın sıkışmasına sebep olur. Toprakta gözenek azalınca, bitkiye verilen su veya yağmur suyu toprağa işlemez ve yüzeyden akar. Toprağımızı erozyonla kaybetmeye başlarız.
Toprak bu durumda, bizden ümidi kesip, kendi doğal çözümünü devreye sokar. Hepimizin nefret ettiği, “yabani ot” diye küçümsediğimiz bitkileri çıkarır ve bu bitkilerin kökleriyle, sıkışan toprağı gevşetmeye, toprağı yeniden canlandırmaya çalışır.

Aslında insana verdiği mesaj şudur: “İçimdeki canlılığı öldürdün, ben yeniden otlar çıkararak, onların kökleri sayesinde toprağı gevşetmeye, hava ve su delikleri yaratmaya çalışıyorum”. Ama, insan bunu anlayamaz ve yabani otlar için ot ilacı kullanır. Toprak iyice zehirlenir.

Nasıl başladıydı? İyi niyetle, para kazanmak için monokültür tarım yapacaktık. Bir torba sentetik gübre aldık, işe koyulduk.

Temel Yanlışlar;

Toprağı değil bitkiyi beslemeye çalışmak, ilaç ve zehirle topraktaki mikrobiyolojiyi öldürmek, yani toprağı öldürmek. Bu yanlış devam edildiği sürece, kısırdöngüden kurtulunmaz, maliyeti yüksek, kalıntısı çok, lezzetsiz, sağlıksız ürünler yetiştirilir, her geçen sene toprak daha da öldürülür. Her geçen sene, daha fazla gübre, daha fazla böcek ve ot ilacı kullanmak zorunda kalınır. Maliyet gitgide artar, bu sürdürülebilir bir durum olmadığı için, tarım bitti, ürünüm para etmiyor, maliyetini çıkaramıyorum denilir, sonunda tarla satılır, büyük şehire göçülür, ya inşaatlarda işçi ya bir apartmanda kapıcı ya da sokakta seyyar satıcı, midyeci olunur.

Oysa organik tarımda organik çiftlik gübresi kullanılır. Her yıl toprağa mikroorganizma ve organik madde takviyesi yapılır. Toprakta mikroorganizmalar çoğalır. Her birinin besin zincirinde büyük katkıları olur. İlaç kullanmak yerine, zararlı böceklerle mücadele onları yiyen böceklerle ve tuzaklarla yapılır. Bir uğur böceği bir dönemde 5.000 yaprak biti yer. Faydasız zannettiğiniz etçil eşek arıları bile kurtçuk ve bitleri yiyerek aşırı çoğalmalarını önler. Çiftliğinizde doğal bir denge kurulur, ürününüz de zehirlenmez. Sürdürülebilir bir tarım yaparsınız, çiftçi olarak paralarınız batının sentetik gübre ve böcek kimyasalı üreten kimya endüstrisine gitmez. Gübre parası hayvan üreticilerine gider. Tarımın saman sap gibi artıkları da hayvancılıkta yem olarak kullanılır. Tarımla beraber hayvancılıkta entegre olarak gelişir. İnsanlarda sağlıklı ürünler yediklerinden sağlıklı insanlar, sağlıklı nesiller yetişir. Sağlık harcamaları azaldığı gibi batının kimyasal ilaç satışı da azalır. Döviziniz oradan da kaybolmaz.



📌 Köye yerleşmek isteyenler için;

Köye yerleşmek, son günlerde herkesin aklında
Deprem, Trafik, Stres, Güvenlik sorunları bir çok insanı
bezdirir hale hedli.

Köye Yerleşmeden önce bilmeniz gereken zorluklar:
👇👇👇👇

1- Altyapı Sorunları

Şehirde musluğu açtığında akan su, düğmeye bastığında gelen elektrik ve her köşede çekebilen internet... Köyde bunların hiçbiri garanti değil.
Bazı köylerde elektrik kesintileri hala yaşanıyor, su kısıtlı ya da belirli saatlerde veriliyor. Hatta internet bağlantısı ya çok yavaş ya da hiç yok.
Online çalışıyorsan ya da teknolojiye bağımlı bir işin varsa bu büyük bir sorun olabilir.

2- Tarım Gerçekten Zor

Kendi sebzeni yetiştirip doğal yaşamak kulağa romantik geliyor ama tarım, göründüğünden çok daha emek ve bilgi ister.
Toprakla uğraşmak; güneşin altında saatlerce çalışmak, doğru zamanı kollamak, hastalıklarla mücadele etmek ve sürekli bakım demektir. Bir tohumun fideye, bir fidenin mahsule dönüşmesi zaman alır. Ve bu süreç sabır, deneyim ve fiziksel güç ister.

3- Bilgi ve Deneyim Eksikliği

Eğer şehirde doğup büyüdüysen ve hiç tarım/hayvancılık deneyimin yoksa, köyde işler gözünü korkutabilir.

İnek nasıl sağılır, hangi ayda hangi sebze ekilir, ağaç budama nasıl yapılır, ilaçlama nedir? Bunları öğrenmeden köye yerleşmek, bir restorana sıfır tecrübeyle şef olarak başlamaya benzer. Büyük risk.

4- Sağlık Ve Eğitime Erişim

Bazı köylerde en yakın sağlık ocağı bile 20-30 kilometre uzakta olabilir. Acil bir durumda ambulansın ulaşması zaman alabilir.
Çocuğun varsa, okulun mesafesi ve kalitesi büyük önem taşır. Özellikle lise düzeyinde çocuklar için köyde yeterli eğitim imkanı yok. Şehre taşımalı eğitimle gitmeleri gerekebilir.

5- Ulaşım Sıkıntıları

Toplu taşıma neredeyse yok denecek kadar azdır. Bir market alışverişi için bile 30-40 kilometre gitmek gerekebilir.
Köyde araba bir lüks değil, temel bir ihtiyaçtır. Eğer aracın yoksa, yağmurda, karda, çamurda temel ihtiyaçlarını bile karşılamak zorlaşır.

6- Sosyal Uyum Ve Mahalle Kültürü

Köylerde herkes birbirini tanır, ilişkiler samimidir ama aynı zamanda gözlem altındasındır.
Yanlış bir davranışın ya da söylediklerin, köyde uzun süre konuşulabilir. İnsan ilişkilerinde dikkatli ve uyumlu olman gerekir. Ayrıca dışarıdan gelen biri olarak “yabancı” gibi hissetmen olası.

7- Ekonomik Sıkıntılar

Köyde yaşamak ucuz sanılır ama gerçek pek öyle değil. Düzenli gelir kaynağın yoksa, geçinmek zor olabilir.
Tarım ya da hayvancılık gibi işler zaman alır, yatırım gerektirir ve ilk yıllarda ciddi gelir sağlamayabilir. Ürettiğini pazarlamak ise ayrı bir emek ister. Bu işleri ek gelir olarak değil, geçim kaynağı olarak yapacaksan çok iyi bir planlama şart.

8- Ev Sahibi Olmak Ve Bakım Problemi

Köy evleri genelde eski ve bakım ister. Dışarıdan bakıldığında güzel görünen taş bir ev, içinde rutubet, izolasyon, kırık dökük tesisatla dolu olabilir.
Ev yenilemek veya yeni bir ev inşa etmek sanıldığından daha pahalıya mal olur. Ayrıca ustaya ulaşmak, malzeme tedariki gibi konular da şehirdeki kadar hızlı işlemeyebilir.

9- Yalnızlık Ve Sorunlar

Başta sakinlik huzur verir. Kuş sesiyle uyanmak, doğa yürüyüşleri, kalabalıktan uzak olmak mükemmel hissettirebilir.
Ama uzun vadede yalnızlık duygusu, özellikle sosyal çevresi geniş şehir insanı için zorlayıcı olabilir. Sosyal ortamın, etkinliklerin, arkadaşlarla buluşmanın yerini köyde başka şeyler almaz. Kimi zaman “sessizlik” fazla gelebilir.

10- Bürokratik Engeller Ve Resmi İşlemler

Köyde bir ahır mı yapmak istedin? Yeni bir tarla mı almak istiyorsun? Her adımda ruhsat, izin, belge işleri karşına çıkabilir.
Tarım destekleri almak, devlet yardımlarına başvurmak gibi konularda resmi prosedürler karmaşık olabilir. Bu konular zaman ve sabır ister. Bürokrasi, köyde de senin peşini bırakmaz.

Köyde yaşamak hayal değil. Ama gerçekçi bir planın, sabrın ve öğrenmeye açık bir zihnin yoksa bu hayal kısa sürede bir yüke dönüşebilir.
Köy hayatı; üretmek, doğayla yaşamak, sadeleşmek isteyenler için harika bir fırsat olabilir. Ancak köye "kaçmak" değil, bilinçli bir şekilde "göç etmek" gerekir.
 
Üst