Sıkıyönetimden yüksek öğretime

Bu konuyu okuyanlar

googlog

Müdavim
Katılım
21 Ağustos 2009
Mesajlar
2,402
Reaksiyon puanı
46
Puanları
0
201120091543586693833.jpg



Sıkıyönetimden yüksek öğretime

Yakın zamana kadar sıkıyönetim ile idare edilen Doğu ve Güneydoğu’nun çehresi yeni üniversitelerle değişiyor. Bu yüksek öğretim kurumları da halktan büyük ilgi görüyor.

Hakkâri, Iğdır, Batman, Siirt, Şırnak, Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Muş, Mardin ve Tunceli… Her biri ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin birer incisiydi. Ancak hep olumsuzluklarla anıldılar şimdiye kadar… Çoğumuz sadece adını biliyoruz bu şehirlerin. İsimlerin boş bırakıldığı haritada yerlerini bulmakta zorlanacağımız kesin. Yatırım eksikliği, geri kalmışlık, işsizlik ve göç kaderleriydi sanki. Bunlar yetmezmiş gibi, güç tabiat şartlarına sahip bu coğrafyaların sırtına yeni yükler eklenmişti zamanla. Bazıları, ‘birinci derece terör bölgesi’ hâline gelmişti birden. Bırakın hayat sürmeyi, gezip görmek bile sorundu neredeyse. Sanayiciler defterlerinden silmişti adlarını. Mecburi hizmete giden eğitimciler ilk fırsatta uzaklaşıyordu bölgeden. Stajyer ve vekil öğretmenlerle idare ediyordu çocuklar. Doktor yüzü gören şükrediyordu. Yıllar geçtikçe katmerlenen kötü imaja ağır sorunlar eklenmişti. Her şeyden üzücüsü, bölge halkı artık umudunu da tüketmek üzereydi…

Doğu ve Güneydoğu şimdi demokratik açılımı konuşuyor. Yıllar içinde kurşun gibi ağırlaşan sorunların çözümü yolunda umutlar tekrar yeşermeye başladı. Açılım sürecinin görünen ve provoke edilen yönleri kadar, fazla konuşulmayan ancak derinden derine ilerleyen boyutları da var. Bölge illerinde yeni kurulan üniversiteler gibi… Sürecin bir parçası olarak ele alınmasalar da aslında üniversiteler demokratik açılım sürecinin en önemli taşıyıcılarından. Son kurulan 23 üniversiteyle beraber Türkiye’de üniversite sayısı 139’a yükseldi ve üniversitesi olmayan il kalmadı. Çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’da bulunan 23 üniversite henüz bir yıldır faaliyette. Buna rağmen bu yapıların daha şimdiden bölgeye ciddi bir hareket ve heyecan getirdiğini söylemek mümkün. Bunda en büyük pay ise şüphesiz idealist rektörlerin.

Yeni kurulan 23 üniversitenin rektörlerini Cumhurbaşkanı Abdullah Gül atadı. Cumhurbaşkanı, hükûmetin ‘her ile üniversite’ projesine ciddi destek veriyor. Üniversitelerin geri kalmış bölgelerde kalkınmanın lokomotifi olacağını düşünüyor. Rektörleri zaman zaman makamında kabul eden Gül, il gezilerinde üniversiteleri ziyaret etmeyi de ihmal etmiyor. Gül, son olarak Tunceli Üniversitesi’nin akademik yıl açılışına katıldı.

Bu ziyaret vesilesiyle gündeme gelen Tunceli, yıllarca terörle anılmış ve sisteme muhalif yapısıyla öne çıkan bir şehir. Türkiye’de Alevi nüfusun da en yoğun olduğu illerden. Belediye yıllardır Demokratik Toplum Partisi’nin elinde. Emeğin Partisi’nin (EMEP) Türkiye’de belediye başkanlığı kazandığı tek il de Tunceli. Mazgirt, Pertek ve Darıkent belediyeleri EMEP’li. Bu da şehrin sol kimliğinin ne kadar baskın olduğunu gösteriyor. Ayrıca AK Parti’nin milletvekili çıkaramadığı tek ilin Tunceli olduğunu da hatırlatalım.

Elbette böyle bir şehirde hükûmet icraatlarına da şüpheyle bakılıyor. Nitekim Tunceli Üniversitesi de bu yaklaşımdan nasibini almış. Rektör Prof. Dr. Durmuş Boztuğ, başlangıçta ciddi bir ilgisizlik, hatta dışlanmayla karşılaştığını anlatıyor: “Başta biraz bana ve üniversiteye karşı bir duyarsızlık oldu. Burası ülkemizin ana ekseni ve omurgası ile sorunlu ve muhalif bir şehir. O bakımdan başlangıçta hükûmetin kurduğu üniversite diye ilgilenmediler. Ben ısrarla buradaki sivil kuruluşlar, iş adamları ve halkla çok yakın temas kurdum. Bu üniversiteyi beraber kuralım dedim. Bunları ancak el ele yapabileceğimizi söyledim. Tunceli’yi Ankara’da anlatmamız gerektiğini izah ettim; kısa sürede bu çabam karşılık buldu ve üniversiteye kamuoyu desteği yüzde 99’a çıktı. Artık herkes çok memnun.”

Durmuş Boztuğ, aslen Aksaraylı ancak Adana’da doğmuş ve son 20 yılını Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde geçirmiş bir akademisyen. Uzmanlık alanı yer bilimleri. Onu ilginç kılan yönlerinden biri, anne tarafının Sünni, baba tarafının ise Alevi olması. Yıllarca Alevi amcalara ve Sünni dayılara sahip olduğundan, Türkiye’deki Alevi-Sünni meselesine de oldukça hâkim. Mevzuya her iki taraftan da bakabilme gibi bir ayrıcalığa sahip. YÖK, yeni kurulan üniversiteler için rektörlük ilanı verdiğinde, kendisi Tunceli’yi özellikle tercih etmiş. Bu tercihin gerekçesini kendisinden dinleyelim: “Ülkemizde değişik inanç grupları var. Farklılıklar var. Bunlar bazı kesimlerce ayrılık ve kavga sebebi olarak görülüyor. Bense bu farklılıkların bir zenginlik olması gerektiği fikrini savunuyorum. Baba tarafından Alevi, anne tarafından Sünni meşrepliyim. Hayatım boyunca bu konularla iç içe yaşadım. Hayatım boyunca barışı, uzlaşmayı, birliği ve beraberliği savundum. Tunceli de bu yönleriyle öne çıkıyor. Gidip Tunceli’de ODTÜ gibi bir üniversite kurayım, hem eğitim açısından bölgeye ciddi katkıları olsun hem de barışı, kardeşliği ve birlikte yaşamayı savunan, bu anlamda model bir yapı ortaya çıksın istedim.”

Durmuş Hoca, rektör olarak atanmadan önce Tunceli’ye hiç gelmemiş. Geldiğinde ise buradaki geri kalmışlık ve altyapı eksiklikleri onu çok üzmüş. Buna rağmen insanların eğitim ve bilime yatkınlığından, açık ve özgür düşüncenin varlığından memnun olduğunu söylüyor. Şimdi hedefini, Alevi-Sünni, sağcı-solcu, Türk-Kürt, Çerkez-Zaza, türbanlı-açık herkesi kucaklayacak bir üniversite modeli olarak açıklıyor. Bu çabanın daha şimdiden karşılık bulduğunu da belirtiyor. Kısa süre önce Tunceli’de çok farklı kesimlerden bir grup oluşturarak Millî Eğitim Bakanı ve Cumhurbaşkanı’nı ziyaret etmişler ve şehrin sorunlarını anlatmışlar. Prof. Dr. Boztuğ, bu gelişmenin bile, şehrin yapısına bakıldığında oldukça önemli bir aşama olduğunu vurguluyor.

201120091543586693833_2.jpg


BU ÜLKEYE BORCUMU ÖDEMELİYİM


Yeni üniversitelerin rektörlerinde en dikkat çekici özelliklerin başında, idealist bakış açıları geliyor. Onları, ülkenin saygın ve köklü üniversitelerindeki rahat konumlarından ayıran ve bu zorlu coğrafyalara çeken de bu idealist yönleri. Hakkâri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Belenli de bu şehri özellikle tercih eden bir isim. Daha önce hiç gelmediği ve görmediği Hakkâri’ye faydalı olabileceğini düşünmüş ve rektörlük için aday olmuş. Burası için sadece 3 adayın çıkması bile Hakkâri’nin ne kadar sıkıntılı bir yer olduğunu anlatmaya yetiyor. İbrahim Belenli, İTÜ Uçak Mühendisliği bölümü mezunu ve doktorasını İngiltere’de Oxford Üniversitesi’nde yapmış. Uzun yıllar Bolu İzzet Baysal Üniversitesi’nde çalışan ve burada bir araştırma grubunun başkanlığını yapan Prof. Dr. Belenli, ekibiyle süper iletken tel yapımı, trafo yapımı ve enerji nakil hatları üzerine çalışmış; hâlen de bu alandaki çalışmalarını sürdürüyor. Dışarıdan da olsa ekibine destek veriyor. Bilimden uzak kalarak üniversitede bulunmanın doğru olmadığını düşünüyor.

Hakkâri’yi özellikle tercih etmesinin sebebini ise tek cümleyle anlatıyor: “Ülkeme borcumu ödemek.” Kendi eğitimini vergi veren insanların üstlendiğini, hep devlet okullarında burslu okuduğunu belirten Prof. Belenli, “Bu topluma bir borcum vardı ve bunu ödemek için buraya geldim. Burası birçok açıdan zor bir coğrafya; ama sonuçta ülkede bir barış ortamı kurulacaksa bunun bir parçası olmak büyük bir onur. Milletin parasıyla okuduk ve bu borcu biz daha yoğun hissediyoruz. Çocuklarım Ankara’da. Büyük kızım Dokuz Eylül’de okuyor. Gidip geliyoruz, zor olmuyor.” diyor. Aynen Tunceli gibi Hakkâri’de de üniversitenin toplumsal kaynaşmaya zemin olacağını düşünüyor Belenli Hoca. Özellikle üniversite sayesinde diğer şehirlerle başlayacak temasın, karşılıklı ön yargıların kırılmasında önemli fonksiyon üstleneceğine inanıyor.

Yeni kurulan üniversiteler arasında en dikkat çekenlerden biri de Mardin Artuklu Üniversitesi. Kurucu Rektör Prof. Dr. Serdar Bedii Omay, Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki görevini bırakarak yeni görevine başlamış. Onun için Mardin’e atanmanın en ilginç yönü, bu vesileyle yıllar sonra memleketine dönüş yapmış olması. Aslen Mardinli olan Prof. Dr. Omay da kendini yetiştiren topraklara borcunu ödemek istiyor. Bunun için kendi mesleğinden bile vazgeçmeyi göze almış. Hematolog olan Prof. Dr. Omay, yakın zamanda Mardin’de tıp fakültesi kurma planı olmadığı için mesleğini yapma imkânı bulamayacak. Elbette bunun burukluğunu yaşıyor ama Mardin’deki üniversiteye kazandırdığı vizyon ve bunun getirdiği heyecan, onu teselli ediyor.

Iğdır Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Hakkı Yılmaz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ndeki 22 yıllık kariyerini bırakarak bu şehre taşınmış. O da diğerleri gibi rektör olana kadar Iğdır’ı hiç görmemiş. Türkiye’nin en doğu ucunda insanlara ve topluma bir şeyler katabilme heyecanı, Iğdır’ı tercih etmesinin gerekçesi.

Türkiye’ye güneş ilk önce Iğdır’da doğuyor. Şehir hem Küçük Ağrı hem de Büyük Ağrı Dağı manzaralı. O bakımdan üniversitenin logosunda Ağrı Dağları ile gün doğumu birlikte yer alıyor. Iğdır’ın en önemli özelliği ikili etnik yapısı. Bir yanda Azeri kökenli milliyetçi bir kesim, diğer yanda ise Kürtler var. Bu özellik o kadar belirgin ki 2004’te MHP’nin kazandığı belediyeyi, 2009’da DTP alabiliyor. Şehre geldiğinde bu iki etnik yapı arasında ciddi gerginlik gözlemlediğini belirten Prof. Dr. Yılmaz, işe birlikte yaşama ve barış mesajları vererek başlamış. Her icraatını, mutlaka her iki kesimin de gönlünü ve onayını alarak gerçekleştirmiş ve hâlen de bu hassasiyetini sürdürüyor. Üniversitenin burada barış ve birlikte yaşama ortamının oluşmasında ciddi katkılar yapacağına inanıyor. Rektör adayı olduğunda yakın çevresi ona ‘Korkmuyor musun oraya gitmeye?’ demiş. O ise bütün meselenin ön yargılar olduğunu söylüyor: “Burayı görenlerin fikri değişiyor. Akademik personel çok ön yargılı geliyor ama burayı görünce hemen o ön yargılar kırılıyor.”

Iğdır gerçekten de ilk görenleri şaşırtan bir şehir. Öncelikle Doğu’ya özgü soğuk yok burada. Bir ovanın içine kurulmuş ve Iğdır Ovası’nda narenciye hariç bütün Akdeniz bitkileri yetişiyor. Kayısı da var, pamuk da… Üç ülkeye komşu olması diğer bir ayrıcalık. Ermenistan ile henüz ilişki kurulamasa da Nahçivan ve İran’ın kapı komşusu bir coğrafya burası.

Yeni kurulan Siirt ve Batman üniversitelerinin rektörleri ise bölgeyi iyi tanıyan isimler. Siirt Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Ziyadanoğulları aslen Diyarbakırlı. Dicle Üniversitesi’ndeki kariyerinden sonra oldukça iddialı bir üniversite projesiyle Siirt’in yolunu tutmuş. Batman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdüsselam Uluçam ise Konya Selçuk Üniversitesi’nden gelmiş. Memleketi de Konya. Onun özelliği, son 6 yıldır Hasankeyf ilçesinde kazı heyeti başkanlığı yapması. Dünya kültür mirası Hasankeyf’in bugünkü kimliğine kavuşmasında ciddi katkıları olan bir isim. Bölgeyle bu kadar hemhal olduktan sonra Hasankeyf’in bağlı olduğu Batman iline rektör olarak atanması önemli bir ayrıntı. Şimdi Batman halkı, onun bölgeyle ilgili birikimini şehrin üniversitesine yansıtmasını bekliyor.

HABERİN DEVAMI

Haber uzun olduğu için hepsini aktarmadım buraya.Merak edenler devamını okuyabilirler
 
Üst