- Katılım
- 17 Mayıs 2017
- Mesajlar
- 3,156
- Çözümler
- 2
- Reaksiyon puanı
- 1,298
- Puanları
- 358
İlerleyen Dünya ve Uzay Bilimi (AGU) grubu dergisinin yayımladığı araştırmaya göre, New York, gökdelenlerin ağırlığından dolayı her yıl 1-2 milimetre çöküyor. Rapora göre öngörülen deniz seviyesi yükselmesi, dünya çapında 2050 yılına kadar 200-600 mm'lik bir artışla kıyı kentleri için açık bir tehdit oluşturuyor. Şehirde inşa edilen binaların uyguladığı basınç, çökmeye katkı sağlıyor. Bu çökme ölçek olarak küçük olsa da şehri doğal afetler için kırılgan hale getiriyor. Bu deformasyonun bir kısmı, pek çok nedenle birlikte bina yükleriyle şiddetlenebilecek yapay dolgu ve zemin yüzeyinde meydana gelen oturmadan kaynaklanıyor.
New York, deniz seviyesinin yükselmesi, yerin çökmesi ve artan fırtınalar nedeniyle su baskını riskiyle karşı karşıya. Artan kentleşme, yer altı suyu çıkarma ve/veya inşaat yoğunluğu nedeniyle çökmeyi muhtemelen şiddetlendirecek. Dolayısıyla deniz seviyesinin yükselmesi ve artan kentleşme birleştiğinde kıyı kentlerinde sel tehlikesi yaratacak.
İstanbul’la ilgili olarak yapılan çalışmada 2010 yılında inşa edilen, Levent’teki bir gökdelen incelenmiş. İsmi verilmeyen gökdelen 2016’dan beri inceleniyor ve her yıl ortalama 15 mm çökme meydana geldiği belirtiliyor. Raporda, gökdelenlerin, hızlı oturma ve eğime maruz kalabileceği ve yerel zemin yüzeyi çökmesine neden olabileceği belirtiliyor.
Yenikapı ve Maltepe, İstanbul'da kıyı bölgesi boyunca yer çökmesi yaşayan diğer bölgelerden. 2014 yılında gözlemlenen çökme, arazi ıslahı ile ilişkilendiriliyor. Haliç’in en sığ kısımlarından çıkarılan tortuların ise yakınlardaki bölgelerde çökmeyi tetiklemiş olabileceğine dikkat çekiliyor.
Taneli (kumlu, siltli, killi) yapılı zemin ortamlar ise kaya ortamlara kıyasla çok daha fazla “çökme” ve özellikle “oturma” riski barındırıyor. Taneli yapılı zemin ortamlardaki su varlığı, kayaçları zayıflatarak o kayacın fiziksel ve mekanik direnç niteliğini zayıflatıyor. Böylece başlangıçta üzerindeki yapıyı taşıyabilir dirence sahip olsa da zamanla azalan zemin direnci tarafından yapı yükleri-gerilmeleri karşılanamaz duruma gelir ve yapı “çöker, oturur”.
Bütün yapı projelerinde bir “müsaade edilebilir” oturma miktarı hesaplamalara katılıyor. Oturma miktarının aşılması durumunda yapı zemin içine doğru “batmaya” başlıyor. Bu da yapı unsurlarında çok ince çatlaklardan geniş çatlaklara doğru gelişen yapısal zayıflıklar oluşturuyor. Yapı da artık kendisini taşıyamıyor ve “çökme” ile de sonuçlanabilecek aşırı oturmalar, herhangi bir yönde eğilmeler meydana geliyor.
Çökme ve oturmalar zamanla meydana geliyor, iyice belirginleştiğinde de önlem alınması mümkün olmuyor. Yapı öncesinde gerçekleştirilmesi zorunlu olan “zemin araştırma” projeleri bulgularının yapı projesine katılmasıyla böyle durumlar önlenebilir. Genel bir sonuç olarak kentler “çökmez, oturmaz”, ancak onu oluşturan tekli ya da çoklu yapılar “çöker, oturur”.
Kaynak Gazete oksijen
New York’ta çökme tehlikesi
New York, deniz seviyesinin yükselmesi, yerin çökmesi ve artan fırtınalar nedeniyle su baskını riskiyle karşı karşıya. Artan kentleşme, yer altı suyu çıkarma ve/veya inşaat yoğunluğu nedeniyle çökmeyi muhtemelen şiddetlendirecek. Dolayısıyla deniz seviyesinin yükselmesi ve artan kentleşme birleştiğinde kıyı kentlerinde sel tehlikesi yaratacak.
Cakarta’nın yüzde 40’ı sular altında kaldı
New York’la aynı kaderi yaşayan bir diğer şehir Endonezya’nın başkenti Cakarta. Cakarta’nın yüzde 40’ı sular altında kaldı. Hatta Başkan Joko Widodo, 800 mil ötedeki Borneo Adası’nda yeni bir başkent inşa etmeye karar verdi.İstanbul’da da tehlike var
Kıyı şehirlerinde yaşanan çökmeler İstanbul’da da tehlike arz ediyor. New York’ta ve Cakarta’da yaşanan çökme ve su baskını tehdidiyle İstanbul da karşı karşıya. 2018’de, Remote Sensing dergisinde yayımlanan, yer hareketlerinin analizinin yapıldığı “Analysis of Secular Ground Motions in Istanbul from a Long-Term InSAR Time-Series (1992–2017)” başlıklı rapor İstanbul’daki çökmelerin nedenlerini ve boyutunu gösteriyor. Raporda Türkiye’den, Boğaziçi Üniversitesi-Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinin de aralarında bulunduğu Gökhan Aslan, Ziyadin Çakır, Semih Ergintav, Cécile Lasserre ve François Renard’ın imzası var.Levent’teki gökdelenin çevresi her yıl 15 mm çöküyor
İstanbul’la ilgili olarak yapılan çalışmada 2010 yılında inşa edilen, Levent’teki bir gökdelen incelenmiş. İsmi verilmeyen gökdelen 2016’dan beri inceleniyor ve her yıl ortalama 15 mm çökme meydana geldiği belirtiliyor. Raporda, gökdelenlerin, hızlı oturma ve eğime maruz kalabileceği ve yerel zemin yüzeyi çökmesine neden olabileceği belirtiliyor.
Aşırı yük şehirlerin çökmesine neden oluyor
Rapora göre “aşırı yük” ve “litoloji (kaya türü)” şehirlerde yaşanan çöküntünün nedenleri arasında. Raporda Avcılar yarımadasındaki Haramidere Vadisi ve Ayamama Deresi vadisi boyunca bir olası çöküntü alanı belirtiliyor. İstanbul Boğazı'nın ana girişini kapsayan Haliç’in kıyı bölgesi de çökmeye tabi olarak gösteriliyor.Yenikapı ve Maltepe'de yer çökmesi
Yenikapı ve Maltepe, İstanbul'da kıyı bölgesi boyunca yer çökmesi yaşayan diğer bölgelerden. 2014 yılında gözlemlenen çökme, arazi ıslahı ile ilişkilendiriliyor. Haliç’in en sığ kısımlarından çıkarılan tortuların ise yakınlardaki bölgelerde çökmeyi tetiklemiş olabileceğine dikkat çekiliyor.
İstanbul’da su baskını tehlikesi
Araştırma ekibinde yer alan Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Jeodezi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Semih Ergintav İstanbul’un belli semtlerinin, önlem alınmazsa New York ve Cakarta’nın kaderini yaşayabileceğine dikkat çekiyor. Ergintav “Marmara civarında, metro hatlarında uydu verileriyle deformasyonları ve çökmeleri hala gözlemliyoruz. Yenikapı-Maltepe gibi dolgu alanlarda yaşanan çökmeler heyelanlara sebep olabiliyor. Marmara kıyılarındaki çökmelerin en doğrudan etkisi de o bölgede yapılacak yerleşim yerlerinin dayanımını düşürmesi. Tabii bu tür yerlere de güvenilir bina yapılabilir ama bunun maliyetini de karşılamak gerekir” diyor.Çökmeler binaların temelini zayıflatıyor
Ergintay, “Yenikapı ve Haliç kıyılarındaki tarihi eserlerde de çökme görüyoruz. 10-20 yıldır depremlerden bağımsız, yer altı sularına bağlı olarak çökmeler yaşanıyor. Heyelanlar deformasyona neden oluyor. Zemin yavaş yavaş oturur, bu oturma bir yerde durursa sorun olmaz. Ama durmuyor. Bu yüzden binanın oturtulduğu temel sürekli hareket ediyor. Binaların temelinde kullanılan kazıklarda da bu hareketlilik sonucunda yamulmalar olabiliyor. Bu da binaların temelini zayıflatıyor” diye ekliyor. Levent’teki çökme için “Sebebi inşaat sonrası zemin oturması olabilir. Bu hareket şu anda azalmış durumda. Binanın ağırlığına göre gittikçe daha da azalacak. Ancak ne zaman duracağını öngöremiyoruz” diye belirtiyor.Çökmenin bir örneği de İznik’te
Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Şerif Barış, kıyı kentlerindeki çökmelere İznik’ten örnek veriyor: “İznik’te tarihi yapılara ve surlara dikkat ederseniz en az iki metre yerin altındadır. Çünkü yumuşak bir zemin var. Dolayısıyla ağır yapılar yavaş yavaş yere gömülür. Tabii bu sadece gömülme değil, aynı zamanda erozyonla beraber taşınan kumlar ve toprak da o tabakaları kaldırır. İznik’te Senato Sarayı’ndan surlara kadar, bütün tarihi mekanlar 2 metreye yakın yolun altındadır. Çökmeyi oradan rahatlıkla gözlemleyebilirsiniz.”TMMOB'den açıklama
Türkiye Mimar ve Mühendisler Odası (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası kentsel çöküntüyle ilgili şu açıklamayı yapıyor: Çökme ve oturma olayları, binaların kıyıya olan uzaklığından ziyade zeminin yapısıyla ilgilidir. Kaya yapılı zemin türlerinin bazılarında kayaçlar çözünebilir-eriyebilir bileşenlerden oluşabiliyor. Bu tür kayaçlar yer altı ve yer üstü sularının etkisiyle deforme olabiliyor. Yer altı su düzeyinin düşürülmesi ise denge bozulmasına yol açıyor. Sağlıklı “zemin araştırma” projeleriyle, bu tür olasılıklar taşıyan kaya ortamları yapılaşma öncesinde saptanabilir.Taneli (kumlu, siltli, killi) yapılı zemin ortamlar ise kaya ortamlara kıyasla çok daha fazla “çökme” ve özellikle “oturma” riski barındırıyor. Taneli yapılı zemin ortamlardaki su varlığı, kayaçları zayıflatarak o kayacın fiziksel ve mekanik direnç niteliğini zayıflatıyor. Böylece başlangıçta üzerindeki yapıyı taşıyabilir dirence sahip olsa da zamanla azalan zemin direnci tarafından yapı yükleri-gerilmeleri karşılanamaz duruma gelir ve yapı “çöker, oturur”.
Bütün yapı projelerinde bir “müsaade edilebilir” oturma miktarı hesaplamalara katılıyor. Oturma miktarının aşılması durumunda yapı zemin içine doğru “batmaya” başlıyor. Bu da yapı unsurlarında çok ince çatlaklardan geniş çatlaklara doğru gelişen yapısal zayıflıklar oluşturuyor. Yapı da artık kendisini taşıyamıyor ve “çökme” ile de sonuçlanabilecek aşırı oturmalar, herhangi bir yönde eğilmeler meydana geliyor.
Çökme ve oturmalar zamanla meydana geliyor, iyice belirginleştiğinde de önlem alınması mümkün olmuyor. Yapı öncesinde gerçekleştirilmesi zorunlu olan “zemin araştırma” projeleri bulgularının yapı projesine katılmasıyla böyle durumlar önlenebilir. Genel bir sonuç olarak kentler “çökmez, oturmaz”, ancak onu oluşturan tekli ya da çoklu yapılar “çöker, oturur”.
Kaynak Gazete oksijen
Son düzenleme: