Sevgi Ve Aşk Arasındaki Fark

hüzün_

Dekan
Emektar
Katılım
14 Nisan 2010
Mesajlar
8,797
Reaksiyon puanı
523
Puanları
1,293
Yaş
36
Sevginin bir çok çeşidi vardır. Aşk da sevgi kategorisinin içerisinde yer alır. Aşktan ayırmaya çalıştığımız sevgi, annenin çocuğuna olan sevgisi (şefkat) ve aynı cinsten arkadaşların birbirilerine duydukları sevgi değildir; kadın ve erkek arasında oluşan ve bünyesinde cinselliği barındıran sevgidir.

Aşkta, âşık olunan kişinin tanınması, bilinmesi zorunlu değildir; ama sevgide böyle bir zorunluluk aranır. Kişi, âşık olduğu kişinin ismini, ailesini, evli olup olmadığını bilmeyebilir. Örneğin her gün işyerinin önünden geçen bayana bakan genç, kızı tanıma gereği duymadan ona âşık olabilir. Sevgide böyle bir durum yaşanmaz. Sevilen kişi mutlaka huyu ile suyu ile tanınır. Aşk, uzaktan uzağa oluşabilirken, sevgi oluşmaz.

Aşkın oluşması paylaşımsız da olabilir; ama sevgi paylaşım sonucu ortaya çıkar. Aşk, karşılıklı bakışmalarla meydan gelebilirken, sevgi mutlaka belli bir süre beraberlikten sonra ortaya çıkar.

Aşkın oluşmasında duygular ve duygusallık ağır basarken, sevgide mantık ön plandadır. Aşkta, karşıdaki kişinin birçok yönden uygun olup olmadığına pek bakılmaz. Sevgide karşıdaki kişinin uygun olup olmaması önemlidir.

Aşkta, âşık olunan kişi yeryüzünün en güzelidir; sevgide, sevilen kişi çirkin olabilir ve seven tarafından çirkin görülebilir. Aşk karşıdakinin biçimini önemserken, sevgi önemsemez. Aşkta biçimsellik ön plandayken, sevgide içsellik daha önemlidir.

Aşkta, âşık olunanın kusurları görülmez; ama sevgide bütün hatalar görülür.

Aşkta kıskançlık daha belirgin ve sebepsiz ortaya çıkarken, sevgide biraz daha hafif ve mantıklı kıskançlıklar görülür.

Aşkta, âşık olunan kişi devamlı düşünülürken, sevgide sevilen kişi devamlı düşünülmez.

Aşkta kurulan hayallerin sınırı yokken, sevgide hayalden ziyade planlar yapılır.

Aşk kişinin bütün davranışlarına yansır ve kişinin aklını başından alır; sevgi abartılı bir biçimde dışa yansımaz.

Âşık, âşık olduğu kişiyi görünce bedeninde ciddi değişimler gözlenir; ama seven sevdiği kişiyi görünce yüzünde sadece tatlı bir tebessüm belirir.

Aşkta sebep bulunmaz; ama sevgide bulunur. Âşık olan kişiye “niçin âşık oldun veya hangi özelliğinden dolayı âşık oldun?” diye sorulursa, ancak “güzeldir, hoştur” gibi basit cevaplar verilebilir. Gerçek anlamda düşünüldüğünde, sadece güzellik ve hoşluk için âşık olunursa, her güzele âşık olunur. Ancak her âşık, âşık olduğu kişiyi çok güzel görür. Sevginin oluşmasını sağlayan etkenler daha belirgin ve somuttur. “Onu niye seviyorsun veya hangi özelliğinden dolayı seviyorsun?” diye sorulduğunda, cevap olarak yüzlerce özellik sayılabilir.

Âşık olan kişi terk edildiğinde, dünyası yıkılır, yaşamdan kopar hale gelir ve yıllarca ayrılık acısı çeker. Seven kişi sevdiği kişi tarafından terk edilirse, “demek ki, sevgime layık değilmiş, canı cehenneme,” der ve biraz öfkelenir, kısa bir süre içinde unutup gider.

Sevginin oluşumuna, devamına ve şiddetine kişinin davranışları yön verirken, aşk oluştuktan sonra âşık olunan kişinin davranışları aşkı azaltmaya yetmez. Sevilen kişinin davranışları olumsuzlaştıkça ona duyulan sevgi azalır; ama âşık olunan kişinin tüm davranışları olumsuz da olsa aşk sönmez.

Karşılıksız aşk vardır; ama karşılıksız sevgi yoktur. Birçok insan karşılık almadan âşık olurken, karşı cinsten karşılık almadan seven insan yoktur.

Sevgi saygı ile büyürken, aşk nefretle büyür. Sevgi beraberken çoğalır, aşk ayrılıkla belirginleşir.

Aşk, ayrılıkla sonsuzlaşır, sevgi ayrılıkla biter. Aşk beraber yaşamayla biter, sevgi beraber yaşamayla sonsuzlaşır. Yani aşk tüketildikçe biter, sevgi tüketildikçe artar.

Âşık olan kişi, aşkın esiri olur ve aşkı üzerindeki kontrolünü yitirir; sevgide esaret yoktur, her şey bireyin iradesiyle gerçekleşir.

Kişi, kendini âşık ettiremez; ama sevdirebilir.

Ortak noktalar:

· Her ikisinde de cinsel arzular var.

· Her ikisi de belli bir beraberlikten sonra ortaya çıkar (aşk beraberlik olmadan da çıkabilir).

· Her ikisinde de fedakârlık var.

· Her ikisi de af eder.

· Her ikisinde de bağlılık vardır.

· Her ikisinde de başkasıyla paylaşma kabul edilmez.

Çetin ÖZBEY
 

7/24

Profesör
Katılım
5 Kasım 2007
Mesajlar
3,814
Reaksiyon puanı
51
Puanları
228
Paylaşım için teşekkürler hüzünlü.
 

7.43

Dekan
Katılım
11 Haziran 2008
Mesajlar
8,965
Reaksiyon puanı
332
Puanları
263
Birçok kısmına katılmıyorum.
 

Mai Nai

Guru
Emektar
Katılım
23 Ağustos 2008
Mesajlar
21,614
Reaksiyon puanı
160
Puanları
243
Aşk geçici sevgi kalıcıdır...
 

Blackout

Dekan
Katılım
14 Nisan 2008
Mesajlar
7,495
Reaksiyon puanı
383
Puanları
0
Yahu yazı karakterleri sizde de bozuk mu?
''�'' şu gibi anlamsız şeyler görünce bütün okuma hevesim kaçıyor.
Genelde gündem bölümünde açılan konularda bunlar oluyor hep. Direkt kopyala-yapıştır olayından sanırım...
Okuyamasam da paylaşımınız için teşekkür ederim.
 

drsakal

Profesör
Katılım
10 Aralık 2009
Mesajlar
1,602
Reaksiyon puanı
23
Puanları
218
Yahu yazı karakterleri sizde de bozuk mu?
''�'' şu gibi anlamsız şeyler görünce bütün okuma hevesim kaçıyor.
Genelde gündem bölümünde açılan konularda bunlar oluyor hep. Direkt kopyala-yapıştır olayından sanırım...
Okuyamasam da paylaşımınız için teşekkür ederim.

Bi konuda Firefox dan kaynaklanıyo demişlerdi bu sorun için...
 

korsan12

Doçent
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
505
Reaksiyon puanı
3
Puanları
18
konu aşk tan acıldı yazı karakterlerine döndü helal size :D
 

yavuz_4106

Dekan
Katılım
17 Aralık 2008
Mesajlar
6,118
Reaksiyon puanı
51
Puanları
228
Ee teknoloji sitesi heran dönüş olabilebilir :)
 

korsan12

Doçent
Katılım
15 Ocak 2008
Mesajlar
505
Reaksiyon puanı
3
Puanları
18
bence aşk insanlar arasında duyulacak kadar küçük değildir. insanlar için sevginin büyüklüğü geçerlidir. aşk olamaz gördüğün birine aşık olamazsın bu aşkın doğasına aykırıdır. saygılar :)
 

aXXo

Doçent
Katılım
22 Şubat 2010
Mesajlar
623
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
"Alıntı : Aşk günah olmayacak kadar masum, köle olmayacak kadar özgür, unutulamayacak kadar derin, umulmayacak kadar yakın ve tek başına yaşanamayacak kadar özeldir."

Güzel söze ne denir.
 

Rom.

Rektör
Emektar
Katılım
11 Aralık 2008
Mesajlar
15,332
Reaksiyon puanı
177
Puanları
3,243
Aşk kişiden kişiye değişir sevgiyi açıklayabilirsiniz anlatabilirsiniz ama aşk anlatılmaz anlatılamaz, başlı başına bi tutkudur, başka bi dünyadır v.s v.s bi kalıba bile sokamazsınız.
 

hüzün_

Dekan
Emektar
Katılım
14 Nisan 2010
Mesajlar
8,797
Reaksiyon puanı
523
Puanları
1,293
Yaş
36
''Aşk için ölmeli aşk o zaman aşk''
 

aXXo

Doçent
Katılım
22 Şubat 2010
Mesajlar
623
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
Aşka kadın ve erkeğin bakışları çok farklı. Bu konuda yazılmış en iyi kitaplardan biri de John Gray’in – Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten kitabıdır. Aşağıda biraz uzun bir alıntı var fakat aşkı güzel tarif ettiğini düşündüğüm için affınıza sığınarak yazıyorum.

Önce kısa bir özet : Kızları Lauren’in doğumundan sonra John Gray ve karısı Bonnie bir hayli yorucu ve zor günler geçirirler. Bonnie doğumdan sonra sancılandığı için ağrı kesici haplar kullanmaktadır. Bir gün ilaçları bitmiş fakat kocasına telefon açmak yerine John Gray’in kardeşlerinden birine ilacı almasını söyler. Fakat ilaç gelmez. Bunun üzerine sancılar içinde kıvranan Bonnie eve gelen John Gray’e sitem eder. Fakat John Gray ilacın bittiğinden haberdar değildir.....

-------à

Eve döndüğümde allak bullaktı. Bu huzursuzluğunun nedenini yanlış anladım ve beni suçluyor sandım. "Gün boyu sancılarım dinmedi... İlacım bitmişti. Yatakta kıvranıp durdum ve kimsenin aldırış ettiği yok!" dedi. Ben de kendimi savunurcasına, "Neden beni çağırmadın?" diye sordum. "Kardeşinden istedim, ama unuttu! Gün boyu onun dönmesini bekledim. Ne yapsaydım yani? Zaten zar zor yürüyorum! Kendimi öylesine terkedilmiş buluyorum ki!"

İşte bu noktada, patladım. Benim sigortam da o gün atmaya hazırdı zaten. Bana haber vermediği için kızmıştım ona. Sancı çektiğini bile bilmediğim halde beni suçlamasına öfkelenmiştim. Aramızda birkaç kırıcı söz geçtikten sonra kapıya yöneldim. Yorgundum, sinirliydim ve yeterince işitmiştim işiteceklerimi. İkimiz de sabrımızın sınırına varmıştık. Sonra tüm yaşamımı değiştirecek bir şey olmaya başladı.
Bonnie dedi ki: "Dur, lütfen gitme. Şu an sana en çok ihtiyaç duyduğum zaman. Sancım var. Günlerdir uyumadım. Ne olur, dinle beni."
Bir an durdum ve dinledim.

"John Gray, sen iyi gün dostusun demek! O tatlı, sevgi dolu Bonnie olduğum sürece buradasın, yanımda, ama öyle olmadığım an kapıyı çekip gidiyorsun." Sonra sustu ve gözleri yaşlarla doldu. Değişmiş bir sesle konuştu. "Şu an acı çekiyorum. Verecek hiçbir şeyim yok... ve sana en çok şimdi ihtiyacım var. Ne olur, yanıma gel ve kucakla beni, kollarında tut. Hiçbir şey söylemen gerekmez. Sadece kollarının arasında olmaya ihtiyacım var. Ne olursun, gitme." Yanına gidip sessizce kucakladım karımı. Kollarımda ağladı. Birkaç dakika sonra da gitmediğim için teşekkür etti bana. Sadece onu kucakladığımı hissetmeye ihtiyaç duyduğunu söyledi. İşte o anda aşkın, kayıtsız koşulsuz aşkın gerçek anlamını çözmeye başladım. Kendimi her zaman sevgi dolu bir kişi olarak göregelmiştim. Ama karım haklıydı. İyi gün dostu olmuştum hep. O, mutlu ve sevimli olduğu sürece ben de onu sevmiştim. Ama mutsuz veya sıkıntılı olduğunda, kendimi suçlanmış hissediyor, tartışıyor ve ondan uzaklaşıyordum.

O gün ilk kez ondan uzaklaşmadım. Yanında kaldım ve çok da iyi oldu. Gerçekten bana ihtiyaç duyduğu zaman ona istediğini vermeyi başardım, işte gerçek aşk, bu olmalıydı. Bir başkasıyla ilgilenmek. Aşkımıza güven duymak. Onun ihtiyaç duyduğu saatte yanıbaşında bulunmak. Bana yolu gösterildiğinde, ona yardım etmenin ne kadar kolay olduğuna şaştım.

Böyle bir duyguyu nasıl olmuş da kaçırmıştım ben? Sadece yanına gidip onu kollarıma almama gereksinmesi vardı, o kadar. Benim yerimde bir kadın olsaydı, içgüdüleriyle bilirdi Bonnie'nin neye gereksinmesi olduğunu. Ama bir erkek olarak ben, dokunmanın, sarılmanın ve dinlemenin onun için bu denli önemli olduğunu bilmiyordum.
“
 

TazzzY

Dekan
Emektar
Katılım
12 Kasım 2008
Mesajlar
7,353
Reaksiyon puanı
275
Puanları
263
Sevgi Bağlılık Aşk Tutku...
 

hüzün_

Dekan
Emektar
Katılım
14 Nisan 2010
Mesajlar
8,797
Reaksiyon puanı
523
Puanları
1,293
Yaş
36
Aşka kadın ve erkeğin bakışları çok farklı. Bu konuda yazılmış en iyi kitaplardan biri de John Gray’in – Erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten kitabıdır. Aşağıda biraz uzun bir alıntı var fakat aşkı güzel tarif ettiğini düşündüğüm için affınıza sığınarak yazıyorum.

Önce kısa bir özet : Kızları Lauren’in doğumundan sonra John Gray ve karısı Bonnie bir hayli yorucu ve zor günler geçirirler. Bonnie doğumdan sonra sancılandığı için ağrı kesici haplar kullanmaktadır. Bir gün ilaçları bitmiş fakat kocasına telefon açmak yerine John Gray’in kardeşlerinden birine ilacı almasını söyler. Fakat ilaç gelmez. Bunun üzerine sancılar içinde kıvranan Bonnie eve gelen John Gray’e sitem eder. Fakat John Gray ilacın bittiğinden haberdar değildir.....

-------à

Eve döndüğümde allak bullaktı. Bu huzursuzluğunun nedenini yanlış anladım ve beni suçluyor sandım. "Gün boyu sancılarım dinmedi... İlacım bitmişti. Yatakta kıvranıp durdum ve kimsenin aldırış ettiği yok!" dedi. Ben de kendimi savunurcasına, "Neden beni çağırmadın?" diye sordum. "Kardeşinden istedim, ama unuttu! Gün boyu onun dönmesini bekledim. Ne yapsaydım yani? Zaten zar zor yürüyorum! Kendimi öylesine terkedilmiş buluyorum ki!"

İşte bu noktada, patladım. Benim sigortam da o gün atmaya hazırdı zaten. Bana haber vermediği için kızmıştım ona. Sancı çektiğini bile bilmediğim halde beni suçlamasına öfkelenmiştim. Aramızda birkaç kırıcı söz geçtikten sonra kapıya yöneldim. Yorgundum, sinirliydim ve yeterince işitmiştim işiteceklerimi. İkimiz de sabrımızın sınırına varmıştık. Sonra tüm yaşamımı değiştirecek bir şey olmaya başladı.
Bonnie dedi ki: "Dur, lütfen gitme. Şu an sana en çok ihtiyaç duyduğum zaman. Sancım var. Günlerdir uyumadım. Ne olur, dinle beni."
Bir an durdum ve dinledim.

"John Gray, sen iyi gün dostusun demek! O tatlı, sevgi dolu Bonnie olduğum sürece buradasın, yanımda, ama öyle olmadığım an kapıyı çekip gidiyorsun." Sonra sustu ve gözleri yaşlarla doldu. Değişmiş bir sesle konuştu. "Şu an acı çekiyorum. Verecek hiçbir şeyim yok... ve sana en çok şimdi ihtiyacım var. Ne olur, yanıma gel ve kucakla beni, kollarında tut. Hiçbir şey söylemen gerekmez. Sadece kollarının arasında olmaya ihtiyacım var. Ne olursun, gitme." Yanına gidip sessizce kucakladım karımı. Kollarımda ağladı. Birkaç dakika sonra da gitmediğim için teşekkür etti bana. Sadece onu kucakladığımı hissetmeye ihtiyaç duyduğunu söyledi. İşte o anda aşkın, kayıtsız koşulsuz aşkın gerçek anlamını çözmeye başladım. Kendimi her zaman sevgi dolu bir kişi olarak göregelmiştim. Ama karım haklıydı. İyi gün dostu olmuştum hep. O, mutlu ve sevimli olduğu sürece ben de onu sevmiştim. Ama mutsuz veya sıkıntılı olduğunda, kendimi suçlanmış hissediyor, tartışıyor ve ondan uzaklaşıyordum.

O gün ilk kez ondan uzaklaşmadım. Yanında kaldım ve çok da iyi oldu. Gerçekten bana ihtiyaç duyduğu zaman ona istediğini vermeyi başardım, işte gerçek aşk, bu olmalıydı. Bir başkasıyla ilgilenmek. Aşkımıza güven duymak. Onun ihtiyaç duyduğu saatte yanıbaşında bulunmak. Bana yolu gösterildiğinde, ona yardım etmenin ne kadar kolay olduğuna şaştım.

Böyle bir duyguyu nasıl olmuş da kaçırmıştım ben? Sadece yanına gidip onu kollarıma almama gereksinmesi vardı, o kadar. Benim yerimde bir kadın olsaydı, içgüdüleriyle bilirdi Bonnie'nin neye gereksinmesi olduğunu. Ama bir erkek olarak ben, dokunmanın, sarılmanın ve dinlemenin onun için bu denli önemli olduğunu bilmiyordum.
“
Çok güzel bir paylaşım teşekkürler
 

C++

Öğrenci
Katılım
21 Aralık 2009
Mesajlar
33
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
Felsefenin aşka bakışı :

Bazı filozofların hayatlarına girmemiş olsa bile "aşk" her yerdeydi Schopenhauer’a göre:
"Aşk en ciddi işleri sekteye uğratır, hatta en büyük zihinleri bile karıştırır. Devlet adamlarının
müzakerelerine, bilim adamlarının araştırmalarına burnunu sokar. Bir yolunu bulup bakanlığa ait
evrakların arasına, filozofların müsveddelerinin arasına, küçük aşk mektupları, saç lüleleri iliştirir."

Aşkın, mantığın düzenini bozan gücünü nereden aldığını merak ediyordu.
Diğer canlılarla kıyaslandığında insanın mutlak üstünlüğünü sağlamasına yol açan "mantık" neden
böylesine kolay yaralanıyordu.
Filozofların hayatın en büyük değeri olarak gördükleri mantık karşısında aşk neden böylesine
güçlüydü?

Ve Schopenhauer, "mantığın" aşk karşısındaki yenilgisine "mantıklı" bir neden buldu.
Bu huysuz filozofa göre bütün insanlarda bir "yaşama iradesi" bulunuyordu.
Yaşama iradesi de, insanın doğasındaki hayatta kalma ve üreme güdüsüydü.
Aşk da bu "üreme güdüsünden" kaynaklanıyordu.

"Bütün aşk maceralarının nihai amacı bir sonraki kuşağın oluşturulmasından, insan ırkının gelecekteki
varlığının sağlanmasından başka bir şey değildir" diye yazıyordu.
Bu "üreme" isteği bilinçaltımızda saklıydı ve aklımız buna müdahale edemiyordu.
Tam aksine, bilinçaltına saklanan bu güdünün kölesi haline geliyordu.
İnsanlığın devam etmesini sağlayan "güdü" elbette tek bir insanın "mantığından" daha güçlüydü.
Peki, bilinçaltında gizli olan bu güdü, aşık olacağımız insanı nasıl belirliyordu?

Niye ona değil de öbürüne aşık oluyorduk?

Neden birine karşı ifadesiz gözlerle bakarken diğeri için hayatımızı altüst etmeye razı oluyorduk?

Bunun da "mantıklı" bir nedeni vardı Schopenhauer’a göre.
"Herkes kendi zayıflıklarını, kusurlarını, türün özellikleriyle farklılık gösteren yanlarını başka bir birey
aracılığıyla düzeltmeye, yani dünyaya gelecek çocuğun aynı kusurları taşımasını önlemeye çalışıyordu."

Hepimiz, kendi fiziksel ve ruhsal kusurlarımızı dengeleyip düzeltecek birini arıyorduk farkına varmadan,
böylece çocuğumuz bizim kusurlarımıza sahip olmayacaktı.

Korkaksak cesur birine aşık oluyorduk.
Kısaysak uzun boylu biri bizi çekiyordu.
Dağınıksak disiplinli birini seviyorduk.
Aşk, insanoğlunun kusurlarını gidermeye yönelik bir araçtı.
Ama doğanın bize oynadığı bir oyun da vardı filozofa göre, en "sağlıklı" çocuğu yapmamıza yarayacak
olan "eş" her zaman bizim "mutluluğumuzu" sağlayacak eş olmuyordu.

Onunla sağlıklı bir çocuk yapıyorduk ama genellikle ruhumuz öksüz kalıyordu.
O yüzden evlilikler çoğunlukla mutsuz birlikteliklere dönüyordu bir zaman sonra.
"Gelecek kuşak şimdiki kuşak pahasına yaratılır" diyordu.
Çünkü, "evlilikte asıl istenen şey, zekice sohbetlerle vakit geçirmek değil, çocuk dünyaya getirmektir."

Aşkı, üremenin aracı olarak gören bu yaklaşım, insanların en çok yaralandığı "reddedilme" konusuna
da bir açıklama getiriyordu.
 
Üst