eray045
Rektör
- Katılım
- 12 Nisan 2008
- Mesajlar
- 12,600
- Reaksiyon puanı
- 250
- Puanları
- 243
'Panter' Ali Güneş'in iki kırmızı kartını da (!), Keita'nın kroşesini de, rakip 'amigoların' Bursaspor - Fenerbahçe maçından sonra Türkiye Futbol Federasyonu ve Merkez Hakim Komitesi'ne 'haksız' yere giydirmelerini de, İlker Meral'i de unutun! Galatasaray'ı konuşalım...
Galatasaray istediği zaman sert, agresif bir takım olabileceğini Kasımpaşa maçında gösterdi. Benzetilen bir 'Harlem' takımının aksine Galatasaray'ın da tansiyon noktası, sinir katsayısı ve ısırma potansiyeli var. Herşeyden önemlisi Frank Rijkaard ve Neeskens'in elinde bütün bu dinamikleri oluşturan bir kadrosu, oyuncu yapısı ve oyuncu karakteri var. Galatasaray yenilmeyi kabul etmiyor, baskı altında oynamayı sevmiyor, toptan uzak kalmayı benimsemiyor.
Frank Rijkaard gibi, Arda gibi, Keita gibi, futbolun isyankar yapısını Galatasaray simgeliyor.
KAZANMA ALIŞKANLIĞI VE SAVAŞMAK!
Tobol, Netanya, Tallinn maçlarında atılan bir düzine golün kağıt üzerinde çok da fazla bir önemi olmasa da futbolcuların psikolojik olarak kazanma güdülerini harekete geçirme noktasında, bu maçlar kırılma anıdır. Bu maçlar takıma güven kazandırdı, takımın kendini tanımasını sağladı, oyuncuların birbirleriyle olan iletişimlerini güçlendirdi, bireysel sevinçleri toplu sevince dönüştürdü. Oynanan bu maçlar, futbolcular arasındaki bağları güçlendirdi, Rijkaard'a güven sağladı, taraftarı yeniden kendine getirdi, camiayı da... İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı Tobol, Netanya ve Tallinn maçları Galatasaray'ın ilk altı haftadaki patlamasının çıkış noktasıdır.
ŞANS DEDİĞİN 'SAMUEL JOHNSON'DIR
Galatasaray artık kazanmaya alışan bir takım, aynı zamanda savaşan, aynı zamanda beğenilmeyen, rakipleri küçük görülen bir takım... Herkes Galatasaray'ın ne zaman kaybedeceği bekliyor, merak ediyor, fala başladı artık! Takım takır takır top oynarken henüz ciddi bir rakip çıkmadı denildi; Gaziantep deplasmanında ve -Beşiktaş'ı mağlup eden- Kayserispor karşısında alınan galibiyete rağmen... Bu iki takım da Türkiye'de en iyi 8 takım arasında. Tamam olmadı, Beşiktaş test maçı olacak denildi Galatasaray için, yine herkes bekledi; beklenen olmadı. Kötü oynadı denilen Galatasaray yine üçledi.
Beşiktaş kaostaydı, beğenmedik Galatasaray'ı (!), en ciddi sınavı Panathinaikos olarak gösterdik. Sonuç değişmedi, yine üç oldu. Şans denildi, verilen emekler, akıtılan terler hiçe sayılarak. Bir takım kötü oynarken ya da şansa üç gol atar mı? Bir takım şansa bir maç kazanır, 1-0 kazanır, rakip ceza sahasına girmeden gol atarsa şansa kazanır. Tıpkı 2000'de Samuel Johnson'un attığı gol ve Fenerbahçe'nin kazandığı maç gibi...
ÖNCE KENDİNE BAKACAKSIN
SONRA GALATASARAY, EN SON!
Sayın Yalçın Karadeniz, "Bizim kalecimizden dönen toplar gol oluyor, Galatasaray, rakiplerinin kalecisinden dönen topları gol yapıyor. Arada büyük bir şans faktörü var" şeklinde bir açıklama yapıyor. Orası ben düşünmem, Rijkaard da, dönen topu gol yapan Elano da...
Burada emeklerin şansın sırtına yüklenmesinden ziyade, Rüştü topu sektiriyor, Leo Franco sektirmiyor; rakip takımın altı pasında Beşiktaşlı bir oyuncu bulunmazken, Galatasaraylı futbolcular rakip takımın altı pasını orta sahaya çeviriyor demekte fayda var. Bu yakışır, bu yakışırdı.
Herkes önce kendi kapısının önü temizleyecek, kendine bakacak, kendine eleştirecek, camianın dinamiklerine, yöneticilerine sahip çıkacak; ondan sonra rakiplerle mücadeleye başlayacak. Başarı böyle bir şeydir işte, seyirci kalanlara kendini unutturur. Panathianaikos galibiyete sallayanlar, önce kendi mağlubiyetine bakacak, 90+4'lere, Elano'ya sallayanlar, kendi Brezilyalısına, Rijkaard'a sallayanlar, kendi teknik direktörüne.. Sonra Galatasaray'a, en son!..
KAYBET ARTIK GALATASARAY (!)
Rijkaard ve Neeskens'in takımı bir yerde kaybedecek, bunu her zaman söylüyoruz. Barcelona da kaybedecek, Real Madrid de, Chelsea de... Yeryüzünde bir takım yok ki oynadığı tüm maçların hepsini kazansın, hiçbirini kaybetmesin. Galatasaray kaybedecek ama bunu 'beklememek', kılıçları yağlamamak, "ben demedim mi"leri hazırda tutmamak lazım. Takımı rahat bırakın, oyuncuları gereksiz baskı altına almaktan vazgeçin, baskı altına almaya çalışan dış mihraklar ile savaşın, gücünüzü, kudretinizi ispat edin. Galatasaray'ı kaybederse 'baskıya kaybeder.'
TEKNİK HEYET KAVRAMI
NEESKENS VE ZAGALLO
Beğenilmeyen takım (!) Galatasaray'a geçelim biraz da... Rijkaard'a, Baros'a, Nonda'ya, Keita'ya... Frank Rijkaard ve Neeskens diyorum sürekli yazılarımda. Galatasaray'ı sadece Rijkaard yönetmiyor, Neeskens de var. Yeri geliyor tek başına çalıştırıyor takımı, basın toplantısı yapıyor, oyuncu değiştiriyor, yeri geliyor Keita kroşe atarken fırlıyor yedek kulübesinden...
Yıllardır Fatih Terim'i yanına kimseyi yanaştırmıyor diye suçladık, Müfit Erkasap'ın pasifize edilmesini anlattık birbirimize! Neden? Çünkü Terim daha güçlü. Bilgisi, tecrübesi, karizması yanına aldığı herkesten daha fazla... Ama Rijkaard - Neeskens ikilisinde böyle bir sorun yok. Terim için geçerli olanlar, Neeskens'e atfedilmiş aslında. Tıpkı, Luis Felipe Scolari - Mario Jorge Lobo Zagallo, Carlos Alberto Parreira - Mario Jorge Lobo Zagallo ve Dunga - Mario Jorge Lobo Zagallo denkleminde olduğu gibi...
Gerektiğinde masaya yumruğunu vurabilecek bir Neeskens var. Tüm karizması, bilgisi ve tecrübesiyle... Yardımcı teknik direktör sıfatını taşıyan adam da böyle olmalı, daha tecrübeli ve daha bilgin! Yardımcı teknik adam sanılan ve bilinenin askine tecrübesiz, yetiştirilmeye müsait değil, tecrübeli ve yeteri kadar yetişmiş olmalı! İşte o zaman "Teknik Heyet" kavramı anlamını bulur.
GUARDILO, RIJKAARD VE 'MODA' ROTASYON
Frank Rijkaard rotasyonu seviyor, deniyor! Bunda herhangi bir sorun yok. Takımın iskeleti bozulmadan, mihenk taşları parçalanmadan ve rotasyon uğruna sisteme ağır bir darbe vurulmadığı sürece takımda bulunan oyuncuların sürekli saha içerisinde bulunma güdüsünün körüklenmesinden yanayım. Şu anda Barcelona'da olduğu gibi... Önümüzdeki hafta Lionel Messi'nin oynayıp oynamayacağını kimse bilmiyor, belli olmuyor Guardiola'nın ruh hali. Bir bakıyorsunuz Busquets oynuyor, bir bakıyorsunuz Pedro. Ama takımın direkleri Xavi ve Keita her maç sahada... İşte rotasyon budur.
Frank Rijkaard da Guardiola gibi elindeki malzemeyi iyi kullanıyor. Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'a dokunmadan, Baros, Barış, Elano, Arda, Keita, Nonda ve Kewell üzerinde sürekli deniyor. Alternatif planlarını rotasyona göre devreye sokacak şekilde hazırlıyor. Ancak ne olursa olsun bazı oyuncular vardır ki takımın patlama noktasıdır, ateşleyici gücüdür. İleri de bu anlamları sırtına geçiren bir başka oyuncu da olabilir, ki bu da sanal değil 'asıl' kadro zenginliğini göstermektedir.
Şu anda Galatasaray için Keita da bu anlamı taşıyor. Keita nefes aldığı sürece, bu takımda olmalı!
BİR YÖNETENİN VARLIĞI
Milan Baros 8, Shabani Nonda 9 gol atmış bu sezon. Ne mutlu Frank Rijkaard ve Neeskens'e. İki santfor da kendilerinden bekleneni fazlasıyla verdi şu ana kadar. Nonda ve Baros'tan maksimum verimi almak Rijkaard ve Neeskens'in işiydi, onlar oyun planları içerisinde bu işin altından başarılı bir şekilde kalkmayı başardı.
Galatasaray, Kasımpaşa maçında 1-0 mağlup, 'Teknik Heyet' gole en yakın ismi Baros'u oyundan alıyor, Nonda'yı sokuyor. Bakın bu değişiklik Mehmet Topal'ı kenara alıp, Nonda'yı sahaya sürmekle yapılmıyor. O artık mazide kaldı. Sistem, oyun düzeni bozulmuyor.
Takım mağlup, Rijkaard ve Neeskens iki ön liberosundan da vazgeçmiyor. İşte asıl teknik hamle budur. Tıpkı, Keita'nın kırmızı kart görmemesi için bulunduğu kanattan afaroz edilmesi gibi... Galatasaray artık bir yönetin varlığını hissediyor, Michael Skibbe, Karl Heinz Feldkamp ve Bülent Korkmaz döneminde olmadığı kadar...
NONDA İLK 11'DE OYNAMAMALI
EN AZINDAN ŞİMDİLİK
Geçen sezon ligde 20 gol atma başarısı gösteren Baros, ligde 28 maçta ilk 11'de başladı. Baros'un gol attığı maç sayısı 13, atamadığı maç sayısı ise 15. Gol atamadığı maç sayısı, gol attığı maç sayısından daha fazla olan Baros, bu tip bir sanrtfor! Onun işi sadece gol atmak değil, boğuşuyor rakip savunmayla, pozisyon hazırlıyor diğer arkadaşlarına, boş kulvar yaratıyor Kewell'a Arda'ya...
Nonda ise daha nokta bir santfor, son vuruşları daha iyi, oyun zekası daha yüksek. Gerekirse tabii ki Baros da yedek kalacak, tıpkı Elano gibi. Ama 'kazanım açısından', uygun zaman bu zaman değil! Özellikle Nonda'nın üç gol attığı haftadan sonra hiç değil... Peki ne zaman? Nonda ilk 11'de başlayıp gol atamadığı zaman, "Nonda ilk 11 oyuncusu değil" eleştirilerinin yapılmayacağı zamanda, ortamda.
CANER ERKİN NE ZAMAN OYNAYACAK?
Tabii bir de Caner Erkin olayı var. Caner yeni transfer, alternatif bir isim. Kasımpaşa maçında çok kötü oynadı, daha da kötü oynayacağı maçlar olacaktır. Ancak, Caner şayet alteratif bir isim ise ve bu oyuncuya şans verilmesi gerekirse uygun maç da Kasımpaşa maçıdır, Fenerbahçe maçı değil.
Söz, sol bekteki alternatif isimlerden açılmışken, hala Volkan Yaman'ın neden gönderildiğini ve Alparslan Erdem gibi oldukça kaliteli ama tecrübeye aç bir sol bek varken Caner Erkin'in neden transfer edildiğini sorguluyorum ama cevabını bulamıyorum.
...Neyse artık, Beşiktaş ve Panathinaikos maçları geride kaldı. Test maçları olarak lanse edilen maçlardan Galatasaray başarı ile ayrıldı, şimdi sırada Eskişehirspor maçı var. -Muhtemel yorum ve beklenti- Galatasaray için asıl rakip Eskişehirspor olacak, ak koyun, kara koyun ortaya çıkacak (!) Ah Eskişehirspor, şu Galatasaray'ı bir yense...
http://www.sporx.com/yazarlar/fatih_samlioglu/7509/?ref=AYFS
Galatasaray istediği zaman sert, agresif bir takım olabileceğini Kasımpaşa maçında gösterdi. Benzetilen bir 'Harlem' takımının aksine Galatasaray'ın da tansiyon noktası, sinir katsayısı ve ısırma potansiyeli var. Herşeyden önemlisi Frank Rijkaard ve Neeskens'in elinde bütün bu dinamikleri oluşturan bir kadrosu, oyuncu yapısı ve oyuncu karakteri var. Galatasaray yenilmeyi kabul etmiyor, baskı altında oynamayı sevmiyor, toptan uzak kalmayı benimsemiyor.
Frank Rijkaard gibi, Arda gibi, Keita gibi, futbolun isyankar yapısını Galatasaray simgeliyor.
KAZANMA ALIŞKANLIĞI VE SAVAŞMAK!
Tobol, Netanya, Tallinn maçlarında atılan bir düzine golün kağıt üzerinde çok da fazla bir önemi olmasa da futbolcuların psikolojik olarak kazanma güdülerini harekete geçirme noktasında, bu maçlar kırılma anıdır. Bu maçlar takıma güven kazandırdı, takımın kendini tanımasını sağladı, oyuncuların birbirleriyle olan iletişimlerini güçlendirdi, bireysel sevinçleri toplu sevince dönüştürdü. Oynanan bu maçlar, futbolcular arasındaki bağları güçlendirdi, Rijkaard'a güven sağladı, taraftarı yeniden kendine getirdi, camiayı da... İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı Tobol, Netanya ve Tallinn maçları Galatasaray'ın ilk altı haftadaki patlamasının çıkış noktasıdır.
ŞANS DEDİĞİN 'SAMUEL JOHNSON'DIR
Galatasaray artık kazanmaya alışan bir takım, aynı zamanda savaşan, aynı zamanda beğenilmeyen, rakipleri küçük görülen bir takım... Herkes Galatasaray'ın ne zaman kaybedeceği bekliyor, merak ediyor, fala başladı artık! Takım takır takır top oynarken henüz ciddi bir rakip çıkmadı denildi; Gaziantep deplasmanında ve -Beşiktaş'ı mağlup eden- Kayserispor karşısında alınan galibiyete rağmen... Bu iki takım da Türkiye'de en iyi 8 takım arasında. Tamam olmadı, Beşiktaş test maçı olacak denildi Galatasaray için, yine herkes bekledi; beklenen olmadı. Kötü oynadı denilen Galatasaray yine üçledi.
Beşiktaş kaostaydı, beğenmedik Galatasaray'ı (!), en ciddi sınavı Panathinaikos olarak gösterdik. Sonuç değişmedi, yine üç oldu. Şans denildi, verilen emekler, akıtılan terler hiçe sayılarak. Bir takım kötü oynarken ya da şansa üç gol atar mı? Bir takım şansa bir maç kazanır, 1-0 kazanır, rakip ceza sahasına girmeden gol atarsa şansa kazanır. Tıpkı 2000'de Samuel Johnson'un attığı gol ve Fenerbahçe'nin kazandığı maç gibi...
ÖNCE KENDİNE BAKACAKSIN
SONRA GALATASARAY, EN SON!
Sayın Yalçın Karadeniz, "Bizim kalecimizden dönen toplar gol oluyor, Galatasaray, rakiplerinin kalecisinden dönen topları gol yapıyor. Arada büyük bir şans faktörü var" şeklinde bir açıklama yapıyor. Orası ben düşünmem, Rijkaard da, dönen topu gol yapan Elano da...
Burada emeklerin şansın sırtına yüklenmesinden ziyade, Rüştü topu sektiriyor, Leo Franco sektirmiyor; rakip takımın altı pasında Beşiktaşlı bir oyuncu bulunmazken, Galatasaraylı futbolcular rakip takımın altı pasını orta sahaya çeviriyor demekte fayda var. Bu yakışır, bu yakışırdı.
Herkes önce kendi kapısının önü temizleyecek, kendine bakacak, kendine eleştirecek, camianın dinamiklerine, yöneticilerine sahip çıkacak; ondan sonra rakiplerle mücadeleye başlayacak. Başarı böyle bir şeydir işte, seyirci kalanlara kendini unutturur. Panathianaikos galibiyete sallayanlar, önce kendi mağlubiyetine bakacak, 90+4'lere, Elano'ya sallayanlar, kendi Brezilyalısına, Rijkaard'a sallayanlar, kendi teknik direktörüne.. Sonra Galatasaray'a, en son!..
KAYBET ARTIK GALATASARAY (!)
Rijkaard ve Neeskens'in takımı bir yerde kaybedecek, bunu her zaman söylüyoruz. Barcelona da kaybedecek, Real Madrid de, Chelsea de... Yeryüzünde bir takım yok ki oynadığı tüm maçların hepsini kazansın, hiçbirini kaybetmesin. Galatasaray kaybedecek ama bunu 'beklememek', kılıçları yağlamamak, "ben demedim mi"leri hazırda tutmamak lazım. Takımı rahat bırakın, oyuncuları gereksiz baskı altına almaktan vazgeçin, baskı altına almaya çalışan dış mihraklar ile savaşın, gücünüzü, kudretinizi ispat edin. Galatasaray'ı kaybederse 'baskıya kaybeder.'
TEKNİK HEYET KAVRAMI
NEESKENS VE ZAGALLO
Beğenilmeyen takım (!) Galatasaray'a geçelim biraz da... Rijkaard'a, Baros'a, Nonda'ya, Keita'ya... Frank Rijkaard ve Neeskens diyorum sürekli yazılarımda. Galatasaray'ı sadece Rijkaard yönetmiyor, Neeskens de var. Yeri geliyor tek başına çalıştırıyor takımı, basın toplantısı yapıyor, oyuncu değiştiriyor, yeri geliyor Keita kroşe atarken fırlıyor yedek kulübesinden...
Yıllardır Fatih Terim'i yanına kimseyi yanaştırmıyor diye suçladık, Müfit Erkasap'ın pasifize edilmesini anlattık birbirimize! Neden? Çünkü Terim daha güçlü. Bilgisi, tecrübesi, karizması yanına aldığı herkesten daha fazla... Ama Rijkaard - Neeskens ikilisinde böyle bir sorun yok. Terim için geçerli olanlar, Neeskens'e atfedilmiş aslında. Tıpkı, Luis Felipe Scolari - Mario Jorge Lobo Zagallo, Carlos Alberto Parreira - Mario Jorge Lobo Zagallo ve Dunga - Mario Jorge Lobo Zagallo denkleminde olduğu gibi...
Gerektiğinde masaya yumruğunu vurabilecek bir Neeskens var. Tüm karizması, bilgisi ve tecrübesiyle... Yardımcı teknik direktör sıfatını taşıyan adam da böyle olmalı, daha tecrübeli ve daha bilgin! Yardımcı teknik adam sanılan ve bilinenin askine tecrübesiz, yetiştirilmeye müsait değil, tecrübeli ve yeteri kadar yetişmiş olmalı! İşte o zaman "Teknik Heyet" kavramı anlamını bulur.
GUARDILO, RIJKAARD VE 'MODA' ROTASYON
Frank Rijkaard rotasyonu seviyor, deniyor! Bunda herhangi bir sorun yok. Takımın iskeleti bozulmadan, mihenk taşları parçalanmadan ve rotasyon uğruna sisteme ağır bir darbe vurulmadığı sürece takımda bulunan oyuncuların sürekli saha içerisinde bulunma güdüsünün körüklenmesinden yanayım. Şu anda Barcelona'da olduğu gibi... Önümüzdeki hafta Lionel Messi'nin oynayıp oynamayacağını kimse bilmiyor, belli olmuyor Guardiola'nın ruh hali. Bir bakıyorsunuz Busquets oynuyor, bir bakıyorsunuz Pedro. Ama takımın direkleri Xavi ve Keita her maç sahada... İşte rotasyon budur.
Frank Rijkaard da Guardiola gibi elindeki malzemeyi iyi kullanıyor. Mehmet Topal ve Mustafa Sarp'a dokunmadan, Baros, Barış, Elano, Arda, Keita, Nonda ve Kewell üzerinde sürekli deniyor. Alternatif planlarını rotasyona göre devreye sokacak şekilde hazırlıyor. Ancak ne olursa olsun bazı oyuncular vardır ki takımın patlama noktasıdır, ateşleyici gücüdür. İleri de bu anlamları sırtına geçiren bir başka oyuncu da olabilir, ki bu da sanal değil 'asıl' kadro zenginliğini göstermektedir.
Şu anda Galatasaray için Keita da bu anlamı taşıyor. Keita nefes aldığı sürece, bu takımda olmalı!
BİR YÖNETENİN VARLIĞI
Milan Baros 8, Shabani Nonda 9 gol atmış bu sezon. Ne mutlu Frank Rijkaard ve Neeskens'e. İki santfor da kendilerinden bekleneni fazlasıyla verdi şu ana kadar. Nonda ve Baros'tan maksimum verimi almak Rijkaard ve Neeskens'in işiydi, onlar oyun planları içerisinde bu işin altından başarılı bir şekilde kalkmayı başardı.
Galatasaray, Kasımpaşa maçında 1-0 mağlup, 'Teknik Heyet' gole en yakın ismi Baros'u oyundan alıyor, Nonda'yı sokuyor. Bakın bu değişiklik Mehmet Topal'ı kenara alıp, Nonda'yı sahaya sürmekle yapılmıyor. O artık mazide kaldı. Sistem, oyun düzeni bozulmuyor.
Takım mağlup, Rijkaard ve Neeskens iki ön liberosundan da vazgeçmiyor. İşte asıl teknik hamle budur. Tıpkı, Keita'nın kırmızı kart görmemesi için bulunduğu kanattan afaroz edilmesi gibi... Galatasaray artık bir yönetin varlığını hissediyor, Michael Skibbe, Karl Heinz Feldkamp ve Bülent Korkmaz döneminde olmadığı kadar...
NONDA İLK 11'DE OYNAMAMALI
EN AZINDAN ŞİMDİLİK
Geçen sezon ligde 20 gol atma başarısı gösteren Baros, ligde 28 maçta ilk 11'de başladı. Baros'un gol attığı maç sayısı 13, atamadığı maç sayısı ise 15. Gol atamadığı maç sayısı, gol attığı maç sayısından daha fazla olan Baros, bu tip bir sanrtfor! Onun işi sadece gol atmak değil, boğuşuyor rakip savunmayla, pozisyon hazırlıyor diğer arkadaşlarına, boş kulvar yaratıyor Kewell'a Arda'ya...
Nonda ise daha nokta bir santfor, son vuruşları daha iyi, oyun zekası daha yüksek. Gerekirse tabii ki Baros da yedek kalacak, tıpkı Elano gibi. Ama 'kazanım açısından', uygun zaman bu zaman değil! Özellikle Nonda'nın üç gol attığı haftadan sonra hiç değil... Peki ne zaman? Nonda ilk 11'de başlayıp gol atamadığı zaman, "Nonda ilk 11 oyuncusu değil" eleştirilerinin yapılmayacağı zamanda, ortamda.
CANER ERKİN NE ZAMAN OYNAYACAK?
Tabii bir de Caner Erkin olayı var. Caner yeni transfer, alternatif bir isim. Kasımpaşa maçında çok kötü oynadı, daha da kötü oynayacağı maçlar olacaktır. Ancak, Caner şayet alteratif bir isim ise ve bu oyuncuya şans verilmesi gerekirse uygun maç da Kasımpaşa maçıdır, Fenerbahçe maçı değil.
Söz, sol bekteki alternatif isimlerden açılmışken, hala Volkan Yaman'ın neden gönderildiğini ve Alparslan Erdem gibi oldukça kaliteli ama tecrübeye aç bir sol bek varken Caner Erkin'in neden transfer edildiğini sorguluyorum ama cevabını bulamıyorum.
...Neyse artık, Beşiktaş ve Panathinaikos maçları geride kaldı. Test maçları olarak lanse edilen maçlardan Galatasaray başarı ile ayrıldı, şimdi sırada Eskişehirspor maçı var. -Muhtemel yorum ve beklenti- Galatasaray için asıl rakip Eskişehirspor olacak, ak koyun, kara koyun ortaya çıkacak (!) Ah Eskişehirspor, şu Galatasaray'ı bir yense...
http://www.sporx.com/yazarlar/fatih_samlioglu/7509/?ref=AYFS