Şanlıurfa müziği

Murataltug

Dekan
Katılım
15 Ekim 2017
Mesajlar
5,873
Reaksiyon puanı
3,096
Puanları
293
Yaş
38
Şanlıurfa'da Mani ve Hoyrat Geleneği


Televizyonda basında ve Şanlıurfa araştırmalarında halk oyunları, halk müziği üzerinde durulmuş nedense Urfalı’nın hazır cevaplığı, keskin zekâsı, ince espri gücü, kısacası söz ustalığı üzerinde durulmamıştır.
bilmecelerde, dua ve beddualarda söz dokularının zenginliği, Urfa’nın ne kadar usta olduğunu gösterir.

muhatabının ölmesini dileyen birinin ettiği şu bedduanın inceliğine bakın:
“Sıccah yatasan, savuh kâhasan”
ciğerci dükkânında ortaya çıkan, bir açıdan mani, bir açıdan hoyrat sayılabilecek şu güzelliğe bakın:
Kuşbaşı var
Ciğer var kuşbaşı var
Yadlara üz mı verir
Dostı var oynaşı var

Mani: a-a-b-a kafiye düzeninde 7’li hece ölçüsüyle söylenen genelde 4 mısradan oluşan anonim halk edebiyatı nazım şekillerindendir.

Mani: Arapça Ma’n sülasi kökünün sonuna bir nisbet “i” sinin yerleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Anlamı da “manayla ilgili” olarak değerlendiriliyor.Mani: Aynı kökten türemiş çoğul bir sözcüktür ve “me’ani” sözcüğünün bozulmuş bir söylenişidir.

Hoyrat Sözcük anlamı bakımından kaba, kırıcı, sıra dışı bir kabalığı anlamlarını çağrıştırmaktadır.
Hoyratın dik bir sesle söylenmesi, her mekânda teğanni edilmesi, ses düzeni bakımından belirli bir kalıba sokulmaması bu anlamları çağrıştırmaktadır.

Hoyratı Yunanca “Horyatus” sözcüğünden dilimize girmiş bir sözcük olarak göstermek Grek kültürü hoyratlığından başka bir şey değildir. Zaten bu tür transferleri batı kökenli ansiklopedilerin yapması da oldukça anlamlıdır.

Hoyrat, birinci mısrasında 7’den az hece bulunduran ve ekseriya cinaslı kafiye kullanılan, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde kesik mani, cinaslı mani, ayaklı mani olarak telaffuz edilen bir türdür. Bu türe Urfa’da ve Kerkük’te verilen addır.

Osmanlı mührü 16. yüzyılda Urfa’ya vurulmuş mani geleneği başlamıştır. 18. yy. daki veba salgını, 19. yy.da Kırım ve 93 harplerinin getirdiği göçler, Urfa’da kullanılan mani ve hoyratların,göçlerin başladığı yörelerde değişik biçimlerde söylenmesi mani geleneğinin 300-350 yılın birikimi olduğu sonucunu doğurur.

Maninin değişmez özelliği olan 7’li hece ölçüsü Şanlıurfa’da değişmemektedir. ölçüyü aşan, aceleye getirilmiş 3+4, 4+3, 5+2 gibi durakları çiğnemiş maniler de vardır.
Kurbanım her gelene
Zülfünden ter gelene
Çöp yığdım yuva yaptım
Yavrularım kölgelene gibi....

Maniler özellikle Urfa’da kadınlar tarafından terennüm edilir. Kadınlar, manilere “düzme” adını verirler düzmeler 4’lük biçimindedir.ezberlenmiş olmayıp günün, önemine uygun doğaçlamalardır.
Urfa’da erkekler hoyrat” söylerler. erkeğin mani söylemesi ayıp sayılmıştır. Hoyratlar tek ve çift Tekler bir kişi tarafından söylenir karşılık beklenmez.doğaçlamadır.
Ne mavidir
Kız göziy ne mavidir
Avudırsay sen avut
El benim nem avudır

Urfa hoyratları cinas bakımından zayıftır. cinas barındırmaz.
Bı demde
Yaram sızlar bı demde
Mevlam bizi affeyle
Ahır nefes son demde
Çifteler atışma biçimindedir. Urfa’da dini musıkinin ilâhi türüne de “çifte” denmektedir.

Çiftelere şu örnekleri verelim:

Sürme meni
Çek göze sürme meni
Bala beşikte ağliy
Ağzına sür memeni
Sürme beni
Çek göze sürme beni
Kapida kul olmışam
Nâçârım sürme beni

Yara yerı
Sağalmaz yara yerı
El getti menzil aldı
Ben derem yara yerı
Yara sızlar
Oh değmiş yara sızlar
Yaralının halından
Ne bilsin yarasızlar

Kalemı kaşta kodiy
Gozımı yaşta kodiy
Sen başiy alıp gettiy
Beni ataşta kodiy
Kalemın ucu kara
Kalbinin ucu yara
Heberiy tez yerişti
Gel ağlama beçara

Çiftelerin yanısıra birden fazla kişi tarafından tamamlanan maniler de vardır
Koyınlar kuzliyanda
Yaralar sızliyanda
Ben seni nerde bulım
Göynım arzuliyanda

Urfa’da söylenen mani ve hoyratların bir başka özelliği de 6 mısradan oluşanlarının da varlığıdır.
Kara beni
Üzınde kara beni
Ataş beni yahmazdı
Yahtı bir kara beni
Gece gündüz yanarım
Yatırın kara beni
Kara gözler
Humardır kara gözler
Yar biye güman etmiş
Taha da kara gizler
Gemim deryada kaldı
Kaptanı kara gözler

Urfa mani ve hoyratlarının konuları iaşk, gurbet, yiğitlik, alay, ölüm, evlenme, hikmet, özlem ve doğadır. her mani ve hoyratta değişik işlenir. Hoyrat ve mani okuyanların repertuarları oldukça geniştir.Mani ve hoyratların bir makamı yoktur.

bazı hoyratlar bazı makamlara yakışmalarından mesnevi, isfahan, nevruz, beşiri gibi makamlarla okunmaktadır. Hoyrat ve mani yüksek ve yanık bir sesle yapılır.Urfada gecekondulaşmadan önce mağaralarda, kesmelerde, Ehber’de, Merkefe’de hoyrat eksik olmazdı.

mağaradan mağaraya hoyratla seslenilir, mağaradan mağaraya mesaj iletilirdi. Söz gelimi tuz isteme, birini çağırma, çiğköfte veya peynirli helva isteme, gönderme gibi haberleşmeler hoyrat aracılığıyla yapılırdı. Bir tuz isteme hoyratı:
Yaz yolla
Bahar yolla yaz yolla
Çiğ köfte hamur oldı
Kardaş bize duz yolla
Yaz yolla
Bahar yolla yaz yolla
Kebap yandı köz oldı
Kardaş bize duz yolla,
biçiminde bir varyantı da vardır.

Urfa hoyrat ve manilerinde tartışmalardan biri yazıya nasıl geçirilmesidir Akademikler ulusal kültür bütünlüğünde için normal Türkçeyle yazıya geçirilmesini istemektedir.kültür mozayiği olan Urfa ağzının unutulmasına ve ölümüne razı olmak anlamına gelen bu yöntemi kabullenmek bize tam manasıyla “giran” gelmektedir.
İşte size özgün bir örnek:
Nahana mı
Yarpız mı nahana mı
Heste heberi geldı
Esseh mı mahana mı

Sürme göze
Yakışır sürme göze
Sürmeye mabal attım
Aman ha sürme göze
Rahtı bıdır
Çiftemin rahtı bıdır
Gettiy amma gelmediy
Ayrılıh vahtı bıdır

Mert nerde
Namert nerde mert nerde
Namerdı bi yana koy
Mühbe olmayın merde
Suyı tasla aşladım
Dövmelere başladım
Kapıdan sesi geldı
Tıtremağa başladım

Kınıfıriy has mıdır
Sahsı mıdır taş mıdır
Dar yere düştım bögın
Keder mıdır yas mıdır
Çapıtta durır bastıh
Onbeş yaşına bastıh
Her gişiye varmanıh
Biz Kur’an’a el bastıh
Aya damlar
Yaldızlar aya damlar
Seher üzını açtı
Sebbehtir ay adamlar

Ağam benim
Birdımış ağam benim
Benim mehle şeniğim
Derdim dağdağam benim
Maşarayda ne’ne var
Sözleriyde me’na var
Eliyden çoh çekmişem
Üz astiy gene ne var
Yazı benim
Hat benim yazı benim
Ardımdan ağlamayın
Bı kara yazı benim

Bağlarında mayana
Suyı verdim o yana
Demirden ürek ister
Bı sözıme dayana
Al alma dörd olaydı
Yiyene derd olaydı
Bı almanın sehebi
Sözine merd olaydı
Kişe tavuğım kişe
Başıya bitler düşe
Fransız kuyu eşmiş
İnşallah gendi düşe

Kulıyam
Kurbanıyam kulıyam
Mevlam kulım demezse
Ya ben kimin kulıyam
Altın tasın kenarı
İçine kırdım narı
Tuttım ecele verdin
Sırma buyıhlı yarı

Alma yanı
Kızarmış alma yanı
Nasıl kebre koyarlar
Mırazın almayanı
Bala ben
Düştim haldan hala ben
Çöp yığdım yuva yaptım
Uçurmadım bala ben

Uyah geldim
Yatmadım uyah geldim
Ömür der bin yaşadım
Göyil der bayah geldim

Ağlama naçar ağlama
Gündür geçer ağlama
Bı kapi örten Mevlam
Bi gün açar ağlama
Aldadi
Dünya bizi aldadi
Altında bi tas zéher
Üsti verir bal dadı


Bahçada yeşil hiyar
Boyı boyıma uyar
Ben dedim gizli sevim
El arıftır tez duyar
Urfa’da inci tutar
Dolanır genci tutar
Bi can bi canı sevse
Alemi sancı tutar

Kınıfır ezenım yoh
Taslara süzenim yoh
Yıhılsın babam evi
İçinde gezenım yoh
Dam üstinde fotraf
Gelin kızlar otırah
Otırmahtan ne çıhar
Gelin olah kurtılah

Ağ çuha, kara çuha
Çuhanın dibi yuha
Ne söledim huylandi
Vay benim gözüm çıha
Bahçıya serdim halı
Boyı kınıfır dalı
Gören maşallah desin
Kimin var bele yarı

Gör bı dağın başını
Topla çağıl daşını
Ele bi öksemişem
Kaynımın kardaşını
Ay doğar bedir
Allah Bı sevda nedir
Allah Ya yara bi merhamet
Ya biye sabır Allah
Beyaz ağıl balıyam
Kardaş ben Urfalıyam
Canım çıhsa vazgeçmem
O yara sevdalıyam

DERGÂH MAKÂMINDAN MUSİKÎ MAKÂMINA...
Saray'dan 'Urfa Sıra Geceleri'ne Musiki Geleneği...

Bitmez Urfa'da kış ve özellikle yaz mevsimi sıcak ve uzun süren geceler buluşma ve paylaşma geleneği kültür alışverişlerinin sıralı birlikteliği yıllarca devam ederek bugünlere gelmiştir..

Urfa, 12.000 yıllık tarihi geçmişi mimari abideleri, kültür ve sanat eserleri, folklor ve edebiyat değerleriyle büyük bir medeniyetin tüm zenginliklerini gururla taşımakta ve bu değerlerin bügüne gelmesiyle büyük bir öneme sahip olduğunu gözler önüne sermektedir.

Neolotik çağda bölge insanları avcılık ve tarımla meşgul olmuşlardır çok tanrılı döneme ait ilk tapınak, MÖ.5000 yılına ait Malta Adası’ndaki tapınak kabul ediliyordu Ancak, Göbekli Tepe Tapınağında tarihin seyri yeniden yazıldı

Höyükler, eski çağ medeniyet kalıntılarının doğal olaylar ve coğrafik hareketlerle değişen özellikleri ile yıkılan yerleşme bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan içinde yapıt kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepelerdir. toprak yığını küçük tepelerdir. İngilizce tumulus, barrow, burial mound, cairn, motte diye adlandırılır.

Şanlıurfa, Peygamberler şehri olması ile çok önemli bir coğrafya’ya ve inanç geleneğine sahiptir. Tarihi geçmişi olan bu şehir Hz. İbrahim'in doğduğu, Hz. Eyyüb'ün yaşadığı, Hz. İsa tarafından kutsanan kent adeta müze şehir görünümündedir.

Kentin adının kökeni kesin olarak bilinmiyor.Urfa adı Süryanice “Orhani” den, Arapça’da suyu bol anlamına gelen “vurhani”‘den kaynaklanmıştır. Kimileri “Urfa” adının, bu sözcüklerin bozulmasıyla ortaya çıktığını savunur. Peygamberler şehri denilmesinin nedeni Hz. İbrahim, Hz. Eyyüp, Hz. Elyasa, Hz. Şuayp, Hz. Nuh, Hz. Lut, Hz. Musa, Hz. Yakup peygamberin burada yaşamasıdır.

eski ve tarihi derinliğe kültürel zenginlik ve geçmişe sahip olan urfada birçok medeniyet bir araya gelerek yüzyıllar içinde göçer, ve yerleşik konumda uzun yıllar yaşam kültüründe ve her alanında biribirlerinin etkisi altında kalmışlardır.
Türk Arap Orta Asya ve doğu medeniyetlerinin birbirleri ile alışverişleri olmuştur.

Urfa, eski medeniyetlerin ortasında kültürlerarası geçişlerin ortak paydası olmuştur.medeniyetlerin ortak sosyal ve kültürel yaşamları iç içe girmiş gelenekler, inançlar ayrılıklar olsa bile yaşam ortak nokta oluşturmuştur.

akdeniz ikliminin Cebelitarıktan başlayarak doğuya doğru uzantısında olan ve uzantının devamında yer alan urfa bölgesinde kışlar soğuk karasal, yazları sıcak adeta çöl iklimi etkisi süregelen bir bölgedir.
kış ve yaz mevsiminin buluşma ve paylaşma geleneği kültür alışverişleri yıllarca devam ederek bugünlere gelmiştir.

Türk, Acem, Kafkasya bölgesinde, Azerbaycan, Arap, İran, toplumlarında Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Kürtler bir- çok etnik farklılıkta müzikleri ortak payda oluşturmuşlardır.Ortak düşünceler, melodiler bestelere dönüşmüş. Şarkılar, türküler, hoyratlar uzun havalar birlikte terennüm edilmiştir.

Acılarla üzüntü ve yoksulluğun dramların dile geldiği destan ve ağıtlara konu olmuş şehir efsaneleri, sosyal yaşamın ortak kaderi olmuştur.
Birçok inancın müzikal karakterleri birbirlerini etkilemiştir.

Sıra gecelerinin kaynağı bilinmese de büyük ustaların taş plakları ile kulaktan kulağa ve sıralı gecelerin birlikteliği ile bu yazılı olmayan önemli kültür olan geleneğin katkılarıyla günümüze kadar devam etmiş kayıtlara geçmiştir.

Doğu medeniyetleri Kafkas, İran, Türk, Azerbaycan, ve Arap Yarımadası’na kadar yayılmış nice kültürlerin kesişme noktaları olmuş ve kökleri çok eski geleneklere dayalı disiplinli bir müzik geleneği olarak yaygınlaşmış ve bugün’e gelmiştir.

ticaret yolları- nın kültürlerarası alışverişleri ile müziklerarası etkileşim ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’da Mugam sanatı, İran’da ve Arap yarımadasında makam, Osmanlı’da medrese eğitimi ile tüm sanatlar, müzik geleneğin ilmi yönleri ve estetikleriyle yüksek seviye’ye ulaşmıştır.

Acemlerin müziği ve Arap edebiyatının buluşması ile olgunlaşan Arap coğrafyasındaki gelişme, Osmanlı-Türk müziği geleneği ve Anadolu’da Aşık geleneği, türküler, hoyratlar, maniler, ağıtlar ve kültürlerin ortak noktasını oluşturmuştur. Urfa bu zenginlikleri kendi potasında kaynaştırarak zenginleştirmiştir.

Osmanlı mûsikîsi, Osmanlı saray veya halk müzisyenlerinin askerî, dini, klâsik ve folklorik türlerde ürettiği ve toplumun her kesiminde kullanılmış bir sanattır. Temelinde tek kişilik ozan tarzı ve makamın nesilden nesle aktarımı Batı müziğindeki gibi notayla değil meşk yoluyla sağlanan üslup ve ifade müziğidir.

Sarayın, devleti yalnız askeri olarak değil, fikir ve sanat açısından da yöneten bir merkez olmuştur Ülkenin en ileri fikir ve sanat adamlarını toplayıp barındıran hep saray olmuştur.

Şiir ve hat mûsikînin ayrılmaz parçası olmuş Osmanlı padişahları da sanatı Selçuklu, Karahanlı, ataları gibi ırk, dil, din ve mezheb farkı gözetmeksizin korumuştur Osmanlı mûsikîsi imparatorluk sanatı olarak,Türk mûsikîsinin en fazla gelişmiş, zenginleşmiş ve incelmiş bölümüdür

Osmanlı Musikisinde Urfa’nın Yeri

Doğu kültürü içinde, musîki estetiğinde Urfa önemli bir yere sahiptir. gazel okuma düşünce İstanbul ile makam,uslûb ve tavır bakımından benzerlik arz etmektedir.Urfa’da gazel geleneğine, İstanbul köprü oluşturmuştur.

Urfa’da önem kazanan gazel geleneği doğu kültürü ve Orta Asya’dan bugüne uzanan bin yıllık Osmanlı geleneğinde gelişmiş müzik estetik ve güzellikleri ile İstanbul’dan etkilenmiş ve musîki estetiği yönünden gazeller önemli bir yere ve üne sahip olmuştur.

Urfa’da sıra gecelerinde İstanbul’dan gelecek olan taş plak veya gazelhan beklenir hem şiir hem de gazel tavrını aktaran kaynak kişiden gazel ezberlenirdi. Urfa gazelleri İstanbul’un etkisiyle alışveriş içinde olmuştur.

Eski Urfa’nın merkezinde önceleri sebze ve meyve hali olarak bilinen bir Mevlevihane bulunmaktaydı.
Urfa, sadece folklorik müziklerin değil, aynı zamanda Anadolu Mevlevilik geleneğinin de önemli bir merkezi olmuştur.Urfa, hem klasik hem halk müziği geleneği ile köklü bir geçmişe ve birikime sahiptir.

Urfa’da müzik repertuarı içinde yer alan eserlerin, ortak yanı bulunmaktadır.türküler, hoyratlar, gazeller ezgiler; müzikte kullanılan çalgılarda halk müziği ile sanat müziğinin birlikte icra edilmiş geçmişten etkilenilmiş Urfa’da okunan gazellerde İstanbul’un etkisi olmuştur.

Gazelhancılar arasında tatlı bir rekabet görülmekteydi yeni bir eserin bilinmesi ustalık göstergesi sayılırdı.Sıra gecesinde topluluklar arasında yeni eser veya gazel gizlice dinlenir, öncelikli icra edebilmek için bir yarışın içine girilirdi.

Gazel, Urfa’da çok eskilere ve doğu geleneklerine bağlı ise de; Saray etkisi ile farklı bir okuma tavrı kazandığı söylenebilir.Urfa’da halk müziği ile sanat müziğinin birlikte icra ediliyor olmasında Osmanlı sarayından sürgün edilen musikîşinasların Urfa’ya gönderilerek müzik birikimlerini yöre insanlarına aktardıkları belirtilmektedir

Urfa denilince, hiç şüphesiz sıra geceleri çatısı altında gazel okuma geleneği, türkülerin şarkılarla birleştiği, uzun havalar mani ve hoyratlar hemen ilk akla gelen özellikleridir.

Sıra Geceleri

Sıra geceleri bir buluşma ve önemli bir görevi yerine getirmektedir. Sıra geceleri dostlukların paylaşıldığı, yeni tanışmaların yaşandığı, kırgın ve dargınların barıştığı, sevgi ve hoşgörü ortamının sağlandığı yerlerdir.

Sıra geceleri; âşıkların saza, şairlerin söze geldikleri, çırakların dize, ustaların ise; söze geldiği, ariflerin öze, yüreklerin yanıp köze ve gönül güzelliklerinin göze geldiği yerlerdir.

Ustaların buluştuğu ve farklı meslek ileri gelenlerinin ve musikî ustalarının toplandığı evlerde Her hafta bir gece gerçekleştirilir belirli niteliğe ve düzene uygun sıra ile devam eden bu toplantılara sıra gecesi denmektedir.

Sıra gecelerinin amacı müzik icrası olarak bilinse de, toplantı öncesi ileri gelenlerle bilgili ve tecrübeli kişilerle eğitim, sağlık, ekonomi, sanat dini konular Urfa sorunları, Türkiye ve Dünya meseleleri üzerine uzun sohbetler yapılır

Sıra geceleri usta-çırak geleneği ile icra edilir.çıraklar ustaları dinleyerek kendilerini geliştirir evde büyüklerin ve ustaların baş köşede oturması saygı ve hürmetin de ifadesidir. Müzik ustalar ve bilenlerin iştiraki ile de sessizlik ve saygı çerçevesinde devam eder.

Sıra gecelerinin dayanışma ve yardımlaşma, misafir ağırlama, müzik icrası bakımından benzerliğini, tarihde, 13. yüzyıldan itibaren varlığını sürdüren Anadolu esnaf ve sanatkârlarına eleman yetiştiren, esnafın işleyiş ve denetimini düzenleyen “Ahilik teşkilatında” görmekteyiz.

İbni Batuta, Orhan Gazi zamanında İznikte Bir Ahi zaviyesine misafir olduğunu ve kendisine ikramda bulunduklarını anlatır. seyahatnamesinde şunları yazar: “ahiler beldeye misafir gelirse; zaviyelerinde ağırlar ziyafet çekerler.misafir onların konuğu olur. Bir kimse gelmezse yemek içmek için toplanır şarkı söyler ve raks ederlerdi.

”Sıra gecelerindeki birlik ve beraberlik, kardeşlik, fedakârlık, küçüklere sevgi büyüklere saygı ve hürmet misafir ağırlama, misafire ikram, usta-çırak geleneği, müzik ve oyun gibi temel unsurlar Ahilik müessesesiyle tamamen örtüşmektedir.

Hazreti İbrahim Peygamber’in Urfa’da yaşamış olması ve Halil İbrahim sofrası bereketi bolluğu ve bereketin simgesi olarak sıra gecesinin amacı ile örtüşerek paylaşma ve dayanışma kültürünün ortak buluşma noktasına örnek teşkil etmektedir.



İstanbul - Urfa Gazelhan ve Hafızları

İstanbul hafız gazelhanları; Taş plak döneminin en gözde hafız ve gazelhanlarının başlıcaları; Hafız Osman, Hafız Sami, Hafız Kemal, Hafız Yaşar,Hafız Ahmet, Hafız Sâdeddin, Hafız Burhan gibi önemli şahsiyetlerdir

.Urfa’da ünlenmiş hafız ve gazelhanlar ise; Kirişçi Baba Mukim Tahir, Kel Mahmut Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Bekçi Bakır, Gazelhan Kazancı Bedih Yoluk önemli şahsiyetlerdir.

Medeniyetlerin buluştuğu ve ortak kültürlerin aynı noktalarda birlikte yaşandığı bu coğrafyada müziğin, edebiyatın, şiir’in yüzyıllar boyu etkileşimi devam edecektir.

Şanlıurfa Halk Müziğinin Kaynak Kişileri

AHMET ALAYBEYİ

1935 de Urfa’da doğdu. Babasının ismi Celal, annesinin ismi Hayriye’dir. muhasebecilikten emekli oldu.müziğe meraklıydı,Tenekeci Mahmut’tan müzik bilgisini ilerletti. Urfa’da musıki çalışmalarında bulundu. Talebeler yetiştirdi.

Makamları ve Urfa makamını çok iyi bilir Urfa tavrında bağlama çalar. Derlediği türküleri TRT repertuarına alınmıştır. 1976 yılında Şanlıurfa’da yapılan uzun hava çalışmalarında kendisinden istifade edildi.

AHMET UZUNGÖL (Ahmet Hafız)

1930 da Urfa’da doğmuş ve 1992 de vefat etmiştir. Babası Bozan, annesinin adı Emine’dir. Evli ve altı çocuk babasıdır Müzik merakı, küçük yaşlarda başlamış ustalardan makamları öğrenmiş Şanlıurfa’nın ustalarıyla fasıllara katılmış; okuduğu gazel ve hoyratlarla Şanlıurfanın gönlünde taht kurmuştur.

mahalli kasetlerde okuduğu gazellerle, gazel geleneğini devam ettirmiş gazeli sevdirmiştir. okuduğu gazeller,takdir kazanmış sevilerek dinlenmektedir. Urfa’da “çifte” denen ilâhileri çok güzel okumuş derlemelerde kaynak kişi olarak kendisinden faydalanılmıştır.

BAKIR YURTSEVER (Bekçi Bakır)

1909 da Urfa’da doğmuş ve 1985 de Şanlıurfa’da vefat etmiştir. Musıkiye küçükken başlamıştır. Ustası Ahmet Hafız’dan makamları Nuri Hafız’dan mevlüt okumasını öğrenmiştir. 30 sene mevlüthanlık yapmıştır. Bekçilik yaptığı için kendisine “Bekçi Bakır” denilmiştir.

Muzaffer Sarısözen’in “Yurttan Sesler” programına çağrılmıştır. radyo programlarına katılmıştır. TRT repertuarında derlemeleri yer almaktadır. Birçok plak yapmıştır.

CEMİL CANKAT

1913 de urfa’da doğmuş 1976 da urfa’da vefat etmiştir. Babası Onbaşı Mehmet, annesinin adı Ayşe’dir. Evli ve 3 çocuğu vardır. Esas mesleği şoförlüktür. 19 yaşında “Pencereden kar geliyor” adlı ilk plağını doldurur.plak çok sevilince, 300 civarında plak yapar.

Ünü yurt sınırlarını aşmıştır. Arap ülkelerinde sevilerek dinlenmiştir. Halep, Şam ve Kahire’de konserler vermiştir. bestekârdır. eserlerini kendi bestelemiştir. başrol ve yardımcı rollerde oynamıştır.eserleri TRT repertuarına alınmıştır.

HALİL UZUNGÖL (Halil Hafız)
1928 de urfa’da doğmuş, 1992 de vefat etmiştir. Evli ve 6 çocuk babası idi. müezzinlik ve imamlık yapmıştır. Babası gazelhanlardan Bozan Emmi’dir. Şanlıurfa’nın en güzel ses, en güzel tavıra sahip kişilerindendir Sesi çok temiz, parlak, etkileyici ve yüksektir.

Usta bir mevlüthan, gazelhan ve hoyrat okuyucusudur. hafızlık dersini kurra Mehmet Hafız’dan, makam derslerini Hacı Nuri Hafız’dan almıştır. İyi bir edebiyatçı olup gazeller yazmıştır. Farsça’yı da bilir Ramazan’da, bayramda ve yağmur dualarında okuduğu dualar dinleyenleri ağlatırdı.

HAMZA ŞENSES

1904 de Şanlıurfa’da doğmuştur. Tanburacıoğulları’ndandır. Ses sanatkârı ve bestekârıdır. Müziğe üç telli saz çalarak başlamış, tanbura ve cünbüş çalmasını öğrenmiştir. Sesi çok dik, temiz ve etkileyicidir. Mukim Tahir’le yaşamış Şanlıurfa Halkevi Sahnesi’nde ve Aynzelha gazinolarında programlar yapmıştır.

İstanbul sahnelerinde çalışmıştır. Çok temiz modern bir kişiydi. “Kışlalar doldu bugün”, “Aşkın ne derin yaralar açtı ciğerimde”, “Ne hoş olur mahpushâne havası”, “Kız adın Fatma güzel”, “Nazmiyem gel beni yakma”, “Adanalı esmer olur can yakar”, “Duman duman olmuş karşıki dağlar” Taş plağa okuduğu eserleridir.

MAHMUT GÜZELGÖZ (Tenekeci Mahmut)

1919 da Şanlıurfa’da doğmuş ve 1988 de vefat etmiştir. Baba adı İbrahim, annesi İslim’dir. mesleği tenekeciliktir. Kütüphâne memurluğundan emekli olmuştur. Şanlıurfa folklor tarihinde en büyük müzisyenlerden biridir. Devrin en büyük ustalarından istifade etmiştir.

Şanlıurfa repertuarını hoyratları, gazelleri bilir makamına göre eksiksiz okur Şanlıurfa hikâye, masal, mani, gazel, atasözleri ve folklorunda söz sahibidir

Büyük bir halkbilimcisi ve müzik üstatıdır Şanlıurfa adına birçok türküyü TRT repertuarına kazandırmıştır. Şanlıurfa’da derleme çalışmalarında kendisinden kaynak kişi olarak faydalanılmıştır.

MEHMET ATAÇ (Aliçine Mehmet)

1931 de urfa’da doğmuş ve 1994 de vefat etmiştir. Baba ismi Reşit’tir. Evli ve 4 çocuk babasıdır Cünbüş ve ud çalar. Ustası Mukim Tahir’dir. Müzik bilgileriyle duygularını bestelere döküp sevilen eserler yaptı.eserleri kasetlere ve plaklara okundu. “Derbederim yoktur yuvam”, “Felek hançerini almış eline” sevilen eserlerindendir.

ŞÜKRÜ ÇADIRCI (Şükrü Hafız)

1917 de Şanlıurfa’da doğmuş ve 1993 de vefat etmiştir. Türk Halk Müziği ve Sanat Müziğinde 70 civarında eseri vardır. Şanlıurfa’nın en ünlü bestekârlarındandır. İki yaşında gözlerini kaybetmiştir. Devrin ustalarından faydalanmıştır. birçok klasik ve halk türkülerni severek icra etmiştir.

1938 de Şanlıurfada derleme yapan Muzaffer Sarısözen, kendisinden “Küstürdün barışamam”, “Bülbüller düğün eyler”, “Seherde girdim bağa” adlı türküleri derlemiştir. TRT repertuarında eserleri bulunmaktadır.

TAHİR OTURAN (Mukim Tahir)

1900 de Şanlıurfa’da doğmuş ve 1945 te Zonguldak Yenice ilçesinde vefat etmiştir. Babası Mukimlerden Hacı Abdurrahman’dır. Ailece sevilen ve sözleri geçen varlıklı bir aileye mensuptur.

Küçük yaşlarda bolluk içinde yetişti, ömrünün son döneminde yoksul düştü. gazel, hoyrat ve türkülerinde Urfa şivesini en mükemmel şekilde kullandı. Bağlamayı ve darbukayı çok iyi çalardı. Muzaffer Sarısözen, Şanlıurfa’da derlemelerinde kendisinden istifade etmiştir.

1944 te 35 kişilik bir ekiple Türkiye’de konsere çıkmıştır. Taşplağa okuduğu eserleri; “Ayağında kundura”, “Kapıyı çalan kimdir”, “Elleri pambıh”, “Kırmızı kurdele”, “Hüsnün senin ey dilber nadide kamer mi”dir.

YUSUF BİLGİN

1920 de Şanlıurfa’da doğdu. Baba adı Halil, anne adı Zemzem’dir. Esas mesleği helvacılıktır. Şanlıurfa makamını bilir. İlahi ve gazel ustadır. Arûz şiirleri vardır. Keskin zekâsıyla sahip yüzlerce beyit ve gazeli eksiksiz ezbere bilir.

Çok geniş bir ilâhi repertuarı vardır. Şanlıurfa’nın ünlü ustaları Mukim Tahir, Kıde Hafız, Ahmet Hoca, Tenekeci Mahmut’la meclislerde bulunmuştur. Kültür Bakanlığı kendisinden kaynak kişi olarak istifade etmiş kendisinden Şanlıurfa’da okunan ilâhiler derlenmiştir.

YUSUF KUŞÇUOĞLU

1911 de Şanlıurfa’da doğdu. 1989 yda vefat etti. Babası Reşat, annesi İsmet’tir. Evli 8 erkek, 7 kız olmak üzere 15 çocuk babasıdır. Maddi yönden varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Buğday Pazarı’nda zahirecilik yapmaktaydı. Ankara’ya yerleşerek kuşçuluk yaptı.

Gençlik yıllarında müzik merakından Mukim Tahir gibi devrin ustala meclislerine katılarak onlarla okudu. Hafızası kuvvetliydi duyduğu eseri hafızasına kaydederdi. Repertuarında çok sayıda şarkı, türkü ve gazel bulunmaktaydı.

DAMBURACI DERVİŞ

1877 de Şanlıurfa’da doğdu. 1957 de vefat etti. “Tamburacı” lakabı dayılarından gelmiştir. Timuroğulları’ndandır Esas mesleği oturakçı (halıcı) idi. Küçük yaşlardan beri müziğe meraklıydı.

Devrin ustalarına hizmet etti olgunlaştı. Ustaları; Mehış’ın oğlu Ali Hafız, Hacı İbiş, Cürre Mehemet, Mehsim’in oğlu Mehmet’tir.makamları ve makam geleneğini çok iyi bilirdi. En çok sevdiği makamlar Rast, Hicaz, Segâh, Sâbâ ve Araban’dır.gazel, hoyrat ve anonim türkülerimizin oluşmasında çok önemli katkıları olmuş Birçok ustalar yetiştirmiştir.

OSMAN ÖZSOY (Bandocu Osman)

1908 de urfa’da doğdu. Babası Hacı Ali, annesi Adile’dir. Çocukluk ve gençliği Şanlıurfa’da geçmiştir. 1972 de vefat etmiştir. Bursa Sanat Okulu’nda 2 yıl Musiki dersleri aldı. Urfa Sanat Okulu’nun bando kısmında Yüzbaşı Mehmet ve Ali Rıza Bey’den solfej ve armoni dersleri aldı.

Notayı, solfeji ve diğer müzik bilgilerini ileri düzeyde öğrendi. 1934 te Mardin’de,Urfa’da bando takımını kurdu. 1950 ye kadar bu görevi yürüttü nota ve solfej öğretmiştir. Şanlıurfa Halk Müziği ni derlemiş; derlediklerini “Urfalı Musikişinaslar ve Halk Türküleri” adlı bir defterde toplamıştır.

İcracı ve ekip şefi olarak birçok konserlerde bulunmuştur. 1946 da Gaziantep’ten başlayıp İstanbul’a kadar birçok ilde konserler veren Şanlıurfalı sanatkârlardan oluşan bir ekibin şefliğini yapmıştır.
 
Üst