Whisper1907
Profesör
- Katılım
- 15 Haziran 2009
- Mesajlar
- 4,512
- Reaksiyon puanı
- 24
- Puanları
- 0
"Fenerbahçe'nin aldığı 3 puan, inen fark 4, galip gelinen takım zirvedeki ekip. Bu mu yani her şeyin özeti? Asla. Önemi yok. Türkiye'deki futbol gün geçtikçe basketteki gibi "momentum" denilen şeye kilitleniyor. Takımların kapalı ve sert oyunları her dengeyi bozmaya müsait..."
"Seni yalnız bırakmazlar, KFY", "Sevgimiz derinlerden, ruhumuz 80'lerden", "Sadece Fenerbahçe, Vamos Bien", "Karşılıksız ölesiye, GFB", "Uğruna feda bu can, 1907 UNIFEB", "Aşkımızı anlatmaya geldik, GFB", "Bitmez, tükenmez aşkımız", "Evladıma miras bu sevda" sadece bazıları...
Bunlar sandığınız gibi Fenerbahçe - Trabzonspor maçında tribünlerden bize selam gönderen pankartlar değil, bunlar geçtiğimiz hafta Fenerbahçe Ülker - Power Electronics Valencia maçında Sinan Erdem Spor Salonu'nda bir şeylerin sinyalini yollayan sarı-lacivert mesajlar...
Fenerbahçe için asıl başlangıç Trabzonspor maçında değil, Valencia karşısında basketbolcuların aldığı galibiyet ve 15 binin üzerinde seyircinin birleşmesiyle oldu. O gün Vamos Bien, 1907 UNIFEB, Grup CK gibi gruplar da geri dönmüştü. Taraftarı tehlikeye atan yasa karşısında bir protesto, ses duyurma amacıyla faaliyetlerine son vermek zorunda kalmışlardı ama ben "kırıldılar, dinlenmek istiyorlar" diye yorumlamıştım hep...
"Sorumluluklarımızın bilincindeyiz" başlığı ile yapılan ortak açıklamalar sonrası bu dönüş, Fenerbahçe'nin de dönüşüyle kesişti, bir sevdada buluştu. Trabzonspor maçında Kadıköy'de hava donduracak kadar soğuktu ama bir pankart yine bir mesaj veriyordu, "Cehennem donana kadar Fenerbahçeliyiz"
Evet sahada, parkede oynayan belki taraftar değil ama bir şeyleri başlatan her zaman taraftar olmuştur. Çoğu başkanlarına karşı kırgın olan bu kitle başkanlarının bir TV programında "Kırılmak yok, gücenmek yok, destek verecekler" sözüyle özlerine geri dönmüşledir, Fenerbahçe için...
Bu geri dönüş Trabzonspor maçında sahada da vardı. Belki de taraftarların son 1.5 senedir ilk defa Kadıköy'den bu kadar mutlu ayrıldılar. Orgazm yaşadılar. Neydi bu mutluluk? Esasen oyunun geneline yayılsa da maçta ilk 30 dakikalık bölümde oyuncuların ısırganlığı, aşkı, bağırışları.
Fenerbahçeli futbolcuların oyuna geri dönüşleri ise yine başkanlarının o televizyon programnda kendilerine karşı yaptığı eleştiri, tehdit, azarlama ve istek sonrasında dev bir gururla oldu. Başkanlarına gurur yaptılar, ya da bilinmez belki uzun süre sonra esas yapmaları gereken o formaya.
Trabzonspor maçında bas bas başından beri "müdahale" konusunda eleştirdiğimiz ama sevdiğimiz Aykut Kocaman oyunun kritik anlarında oyunu tutma, "kazanma" adına önemli müdahaleler yaptı ki bu oyuncu değişikliklerini yabancı bir hoca yapsaydı bugün hepimizin bunları öne çıkaracağı kesindi, özeleştiri.
Trabzonspor 'un maça "kabullenerek" başlaması ve Şenol Güneş'in oyuncularını maça yanlış motive edişi Kadıköy'deki maçın çabuk bitmesini sağladı. Maçın en kaba teknik yorumu budur. En incesi ise Fenerbahçe'nin kazanma uğruna özellikle çemberde"erken risk" aldığını gördük.
Bu maçta belki olmadı ama, bir sonraki maçlarda uzun topta...
Kadıköy'de maç sonu yine dev bir mesaj vardı, Okul Açık imzasıyla "Kocaman umutlarımızın sahibisin" pankartı açıldı. Maç öncesinde belki de yer yüzünde çektiği büyük cefalar sebebiyle duygusallığın dibine vurmuş taraftar "Yüreğini ortaya koy" pankartıyla takımını karşıladı.
Maç sonu bazı tribünlerdeki pankartlar anlamsızca maçı izlemek isteyen taraftar (!) tarafından aşağı çekildi, bazıları ise kimse farketmedi ama polis müdahalesiyle!..
Gelelim esas meseleye. Fenerbahçe'nin aldığı 3 puan, inen fark 4, galip gelinen takım zirvedeki ekip. Bu mu yani her şeyin özeti? Asla. Önemi yok. Türkiye'deki futbol gün geçtikçe basketteki gibi "momentum" denilen şeye kilitleniyor.
Takımların kapalı ve sert oyunları her dengeyi bozmaya müsait...
Fenerbahçe Trabzonspor karşısında aldığı galibiyetle şampiyonluk momentumunu da üzerine aldı, sırtladı. Bazılarımız bu oyunu "derbilerde futbolcuların başka oynayışı" şeklinde yorumladı ama takımdaki hava böyle değil. Yapılan konuşmalar, dikkatler hiç bu kadar ortada toplanmamıştı.
Fenerbahçe her kanadıyla "birlikte" olduğu anda bu oyunda hep ipin ucunu tutabilecek güçte. Bir olduğunda rakipleri 1'den 2'ye, 3'e, 4'e, 5'e bölünebilecek kıvamda bu ülke. Kritik kelime momentum ve birlikteliğin bir anda ortaya fışkırışı, içte bekletilen sıkıntıların haykırışı. Formaya karşı saygı ve destek. Taraftar bunu yine bırakmayacaktır.
Ortada çok zor maçlar, çok zor rakipler, birbirinden önemli finaller var ama Andre Santos'un golden sonra 60 metre koşarak Volkan Demirel'in üzerine zıplayarak koştuğu bir takım "dönmüş" demektir. Evet bu sezonun büyük kısmını teknik-taktik-oyuncu konsantrasyonu bakımından felaket durumda sürdüren bir takımın dönüşünden bahsediyorum.
Türkiye'de "şampiyonluk havası" izlenimime çok güvenerek diyebiliyorum ki; Şu an STSL'de şampiyonluğun en büyük adayı bu haykırışla Fenerbahçe'dir.
Momentum dönmüştür.
Bu ligde soluk almadan tüm çalışmalarını "takımı motive etmeye" ve "deli" bir hırsla "şampiyonluğa" kilitlenmeye çalışan takım başaracaktır.
Formül budur. Formül ligin fiziki görüntüsüne uygun "dengeli" savunma da yapabilecek kadro kurmaktır, etkili kadro değil. Yeter ki dikkatin dağılmasını engelleyen bir yönetim, taraftar, hoca, kadro biçimine sahip olunsun. Bu momentum denen şeyin içini milyonlarca teknik lakapla doldurmak müsait...
Bir de Ümit Özat , Bülent Uygun gibi hocalarla “utanıyorum” başlığıyla sayfalarca yazdırabilecek “teknik direktörler” mevcut ki içini doldurmamak için zor tutuyor insan kendini. “Süper” lig dediğimiz bu ligde bu hafta sonu Ankaragücü maçında yaşanan olaylar, sözün bittiği yer...
Biz bu “taraftar” ve hoca “karakterleri” biçimleriyle asla süper olamayacağız. Bugün medyanın bütün kapılarını kapatarak saatlerce bu olayı konuşması varken, bir gün sonra itecek olması mesele...
Biri de meselelerden “dünyanın” yine bizi nasıl tanıdığı. Bravo sizlere “delikanlı” hocalar, taraftarlar.
Esat Dergi
Kaynak
"Seni yalnız bırakmazlar, KFY", "Sevgimiz derinlerden, ruhumuz 80'lerden", "Sadece Fenerbahçe, Vamos Bien", "Karşılıksız ölesiye, GFB", "Uğruna feda bu can, 1907 UNIFEB", "Aşkımızı anlatmaya geldik, GFB", "Bitmez, tükenmez aşkımız", "Evladıma miras bu sevda" sadece bazıları...
Bunlar sandığınız gibi Fenerbahçe - Trabzonspor maçında tribünlerden bize selam gönderen pankartlar değil, bunlar geçtiğimiz hafta Fenerbahçe Ülker - Power Electronics Valencia maçında Sinan Erdem Spor Salonu'nda bir şeylerin sinyalini yollayan sarı-lacivert mesajlar...
Fenerbahçe için asıl başlangıç Trabzonspor maçında değil, Valencia karşısında basketbolcuların aldığı galibiyet ve 15 binin üzerinde seyircinin birleşmesiyle oldu. O gün Vamos Bien, 1907 UNIFEB, Grup CK gibi gruplar da geri dönmüştü. Taraftarı tehlikeye atan yasa karşısında bir protesto, ses duyurma amacıyla faaliyetlerine son vermek zorunda kalmışlardı ama ben "kırıldılar, dinlenmek istiyorlar" diye yorumlamıştım hep...
"Sorumluluklarımızın bilincindeyiz" başlığı ile yapılan ortak açıklamalar sonrası bu dönüş, Fenerbahçe'nin de dönüşüyle kesişti, bir sevdada buluştu. Trabzonspor maçında Kadıköy'de hava donduracak kadar soğuktu ama bir pankart yine bir mesaj veriyordu, "Cehennem donana kadar Fenerbahçeliyiz"
Evet sahada, parkede oynayan belki taraftar değil ama bir şeyleri başlatan her zaman taraftar olmuştur. Çoğu başkanlarına karşı kırgın olan bu kitle başkanlarının bir TV programında "Kırılmak yok, gücenmek yok, destek verecekler" sözüyle özlerine geri dönmüşledir, Fenerbahçe için...
Bu geri dönüş Trabzonspor maçında sahada da vardı. Belki de taraftarların son 1.5 senedir ilk defa Kadıköy'den bu kadar mutlu ayrıldılar. Orgazm yaşadılar. Neydi bu mutluluk? Esasen oyunun geneline yayılsa da maçta ilk 30 dakikalık bölümde oyuncuların ısırganlığı, aşkı, bağırışları.
Fenerbahçeli futbolcuların oyuna geri dönüşleri ise yine başkanlarının o televizyon programnda kendilerine karşı yaptığı eleştiri, tehdit, azarlama ve istek sonrasında dev bir gururla oldu. Başkanlarına gurur yaptılar, ya da bilinmez belki uzun süre sonra esas yapmaları gereken o formaya.
Trabzonspor maçında bas bas başından beri "müdahale" konusunda eleştirdiğimiz ama sevdiğimiz Aykut Kocaman oyunun kritik anlarında oyunu tutma, "kazanma" adına önemli müdahaleler yaptı ki bu oyuncu değişikliklerini yabancı bir hoca yapsaydı bugün hepimizin bunları öne çıkaracağı kesindi, özeleştiri.
Trabzonspor 'un maça "kabullenerek" başlaması ve Şenol Güneş'in oyuncularını maça yanlış motive edişi Kadıköy'deki maçın çabuk bitmesini sağladı. Maçın en kaba teknik yorumu budur. En incesi ise Fenerbahçe'nin kazanma uğruna özellikle çemberde"erken risk" aldığını gördük.
Bu maçta belki olmadı ama, bir sonraki maçlarda uzun topta...
Kadıköy'de maç sonu yine dev bir mesaj vardı, Okul Açık imzasıyla "Kocaman umutlarımızın sahibisin" pankartı açıldı. Maç öncesinde belki de yer yüzünde çektiği büyük cefalar sebebiyle duygusallığın dibine vurmuş taraftar "Yüreğini ortaya koy" pankartıyla takımını karşıladı.
Maç sonu bazı tribünlerdeki pankartlar anlamsızca maçı izlemek isteyen taraftar (!) tarafından aşağı çekildi, bazıları ise kimse farketmedi ama polis müdahalesiyle!..
Gelelim esas meseleye. Fenerbahçe'nin aldığı 3 puan, inen fark 4, galip gelinen takım zirvedeki ekip. Bu mu yani her şeyin özeti? Asla. Önemi yok. Türkiye'deki futbol gün geçtikçe basketteki gibi "momentum" denilen şeye kilitleniyor.
Takımların kapalı ve sert oyunları her dengeyi bozmaya müsait...
Fenerbahçe Trabzonspor karşısında aldığı galibiyetle şampiyonluk momentumunu da üzerine aldı, sırtladı. Bazılarımız bu oyunu "derbilerde futbolcuların başka oynayışı" şeklinde yorumladı ama takımdaki hava böyle değil. Yapılan konuşmalar, dikkatler hiç bu kadar ortada toplanmamıştı.
Fenerbahçe her kanadıyla "birlikte" olduğu anda bu oyunda hep ipin ucunu tutabilecek güçte. Bir olduğunda rakipleri 1'den 2'ye, 3'e, 4'e, 5'e bölünebilecek kıvamda bu ülke. Kritik kelime momentum ve birlikteliğin bir anda ortaya fışkırışı, içte bekletilen sıkıntıların haykırışı. Formaya karşı saygı ve destek. Taraftar bunu yine bırakmayacaktır.
Ortada çok zor maçlar, çok zor rakipler, birbirinden önemli finaller var ama Andre Santos'un golden sonra 60 metre koşarak Volkan Demirel'in üzerine zıplayarak koştuğu bir takım "dönmüş" demektir. Evet bu sezonun büyük kısmını teknik-taktik-oyuncu konsantrasyonu bakımından felaket durumda sürdüren bir takımın dönüşünden bahsediyorum.
Türkiye'de "şampiyonluk havası" izlenimime çok güvenerek diyebiliyorum ki; Şu an STSL'de şampiyonluğun en büyük adayı bu haykırışla Fenerbahçe'dir.
Momentum dönmüştür.
Bu ligde soluk almadan tüm çalışmalarını "takımı motive etmeye" ve "deli" bir hırsla "şampiyonluğa" kilitlenmeye çalışan takım başaracaktır.
Formül budur. Formül ligin fiziki görüntüsüne uygun "dengeli" savunma da yapabilecek kadro kurmaktır, etkili kadro değil. Yeter ki dikkatin dağılmasını engelleyen bir yönetim, taraftar, hoca, kadro biçimine sahip olunsun. Bu momentum denen şeyin içini milyonlarca teknik lakapla doldurmak müsait...
Bir de Ümit Özat , Bülent Uygun gibi hocalarla “utanıyorum” başlığıyla sayfalarca yazdırabilecek “teknik direktörler” mevcut ki içini doldurmamak için zor tutuyor insan kendini. “Süper” lig dediğimiz bu ligde bu hafta sonu Ankaragücü maçında yaşanan olaylar, sözün bittiği yer...
Biz bu “taraftar” ve hoca “karakterleri” biçimleriyle asla süper olamayacağız. Bugün medyanın bütün kapılarını kapatarak saatlerce bu olayı konuşması varken, bir gün sonra itecek olması mesele...
Biri de meselelerden “dünyanın” yine bizi nasıl tanıdığı. Bravo sizlere “delikanlı” hocalar, taraftarlar.
Esat Dergi
Kaynak