Rektörlerin Sorunu

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan eF.E
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

eF.E

Profesör
Katılım
5 Temmuz 2008
Mesajlar
2,062
Reaksiyon puanı
31
Puanları
228
590420080628090336284.jpg


Bu yazının başlığını; "rektörlerin sorunu" yerine, "Rektör sorunu" mu koysaydım diye, çok düşündüm.

Fakat üniversitelerimizde, rektörlükle ilgili sorunların önemli bir bölümünün, rektörlerin de sorunu olduğunu bildiğim için; "rektörlerin sorunu", başlığını koymayı tercih ettim. Bir ay kadar önceydi. Zincirlikuyu taraflarında, bir işim vardı. Öğlen yemeği yiyememiştim. ("Çok mu ihtiyacın var?", demeyin. Öğlen ilaçlarımı almak için, yemek yemem gerek. Ama, ucunu kaçırmadan...) fakat, park edecek bir yer bulup duramıyorduk.

Sonunda, Balmumcu'da; Sabah'ın yanındaki Shell'e girip, hem benzin almak, hem de dükkandan yiyecek bir şeyler almaya karar verdim. Shell'in bu istasyonuna, hiç girmemiştim. Büyükçe bir alışveriş merkezi ve temiz görünen, büyük bir de lokanta vardı. "Körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz", diyerek, lokantaya girdim. Bir de baktım; değerli arkadaşım Emre Aköz, bir masaya kurulmuş, kelimenin tam anlamıyla, kendine ziyafet çekiyor.

Zaten Emre o lokantanın, "emprezaryosu" gibiydi. Yemeklerini, kullandıkları zeytinyağını, temizlik ve ucuzluğunu, anlata, anlata bitiremedi. Bunların hepsinin, ben de tanığıyım. Fakat konumuz bu değil. Emre, rektör seçimleriyle ilgili bir yazı yazıyormuş. Aklına, basit bir nokta takılmış. "İyi ki rastladım sana", dedi ve oyların kullanımıyla ilgili bir şey sordu. Aslında yanıtı biliyordu da, doğrulanması gereksinimini duymuştu. Ciddi bir köşe yazarının yapması gereken şey buydu. (Emre'ye rastlamıyor ve azdırmamak için haber vermiyorum ama, o lokantaya ara sıra gidiyorum).

Birkaç hafta önce; Milliyet Gazetesi'ndeki bir köşe yazarı, "Rektörü Kim Seçecek", başlıklı bir yazı yayınladı. Günümüzdeki sistemi, (çok haklı olarak), eleştiriyor ve vakıf üniversitelerde kısmen uygulandığı gibi, seçimi mütevelli heyetlere bırakmayı öneriyor. Bu yöntemin, vakıf üniversitelerinde, "kısmen" uygulandığını, söylüyorum. Zira, son söz gene YÖK'te. Beğenmedikleri birini rektör seçerseniz; "uygun değil", yanıtı gelebilir.

Rektörleri mütevelli heyetlere seçtirmek düşüncesi, bizim İstanbul Bilgi Üniversitesi'nin kurucularından, Sayın Latif Mutlu'nun fikridir ve her yerde savunur. Aslında, benim de karşı çıkacağım bir düşünce değil ama, aklımın bir türlü yatmadığı konu, devlet üniversiteleri için mütevelli heyetlerin, nasıl belirleneceği ve kimlerin seçeceği.

Konuyu Milliyet'e taşıyan arkadaş; rektör seçimlerinde yaşanan aşamaları kaleme almış ama, en önemli konuyu bilmiyor. O da, rektör seçimlerindeki, "rotasyon yöntemi". Gerçekten; 1946 sonrasında, üniversite profesörleri rektör seçerken, "rotasyona" bakılırdı. Her iki yılda bir, rektörün süresi dolar ve sırada hangi fakülte varsa; rektör, o fakültenin profesörleri arasından seçilirdi. Fakültelerin sırası da, kura ile belirlenmişti. 1973'te; profesörlerin yanı sıra, doçent ve öğretim görevlilerinin de oy kullanması esası getirilmişti.

Fakat aynı dönemde, rotasyona da son verildi ve ilk iki turda, yüzde 51 koşulu aranmasına karşın; üçüncü turda, en çok oy alan profesörün, rektör seçilmesine dair düzenleme yapıldı. Bence; rotasyonun geri gelmesi ve yardımcı doçentlerin de katılması koşuluyla, en demokratik ve mantıklı seçim yöntemi, budur. 1980 sonrasındaki düzenlemelerle, garip bir yapı ortaya çıktı ve günümüzde rektörlerin belirlenmesi, tam bir iktidar savaşına dönüştü. Zaten 12 Eylül, nerede mantıklı bir düzenleme yaptı ki?..

Bugün; üniversite öğretim üyeleri, sadece bir adaya oy verirken; seçim sonrasında YÖK'e, 6 isim bildiriliyor. Böyle mantıksız bir "seçim", olur mu? Buna ben, "eğilim belirlemesi", diyorum. (Fakat bu eğilim belirlemesinin sonuçlarına da pek saygı gösterilmemesi, bir başka dram). Tıp fakültesi olan üniversitelerde; en çok oyu, kaçınılmaz bir biçimde, tıpçı meslektaşlarımız toplamakta.

Zira; hem tıp fakültelerinin akademisyen sayısı, diğer fakültelere oranla çok fazla ve hem de, tıp fakültelerinin maddi gereksinimleri, (hem sağlık ve hem de personel giderleri açısından), çok yüksek. Ve üniversite bütçelerinde son sözü rektörler söylediğinden; tıpçı meslektaşlarımız, daha iyi yönetebilecek adaylar olsa bile, gene tıpçı adaylara oy vermeye yatkın oluyorlar. Devlet üniversitelerine bir baksak, tıp fakültesi olan üniversitelerin hemen tümünde, rektörler tıpçıdır.

Bu işlerin çaresi; rektörleri, "akçalı işlerden" kurtarmaktır. Bugün, trilyonlarla ifade edilen üniversite bütçelerini yöneten hekim rektörler; hem "maliyeci", "hem inşaatçı" ve hem de "akademisyen", olarak görev yapmakta ve bunlara ek olarak, bir de temsil sorumluluğu, taşımaktadırlar. Rektörlerimizi, bundan kurtarmak gerek...

Toktamış Ateş
Kaynak
 
Üst