Özde mi sözde mi Atatürkçü(ler)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ottomanzo

Doçent
Katılım
25 Temmuz 2008
Mesajlar
746
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
Demokratik açılım, Kürt açılımı derken; medya ve toplum olarak da buna ayak uyduruyoruz. Örneğin Öymen’in Dersim hakkındaki sözleri de bu vesileyle bağırsakların boşaltılması değil mi? İnsanların gazlarla boğulduğu, dere kenarlarında kurşuna dizildiği, araba farlarının ışığında ipe çekildikleri, tarihsel bağlamda öğrenilmiş oldu. Bu vesileyle, bir babaya evlat acısını yaşattıktan sonra öldürme ustalığını gösteren cellâtlarımızı da tanımış olduk. Bütün bunlara inanamayan saflarımız, inanmamış gibi görünen uyanıklarımız da var elbette. “Aa bunlar da mı olurr?” derken, herkesin hesabı da, nedenleri de ayrı ayrı. Zaten Can Dündar’ın Atatürk belgeselinde; ‘içimizden birisi olan, çok iyi bir asker, kafası çok çalışan bir devrimci ve Tanrısallaştırılmayan Mustafa Kemal’ anlatıldığı için, dostum Dündar linç edilmek istenmedi mi? Keşke Atilla İlhan ve Taha Akyol’un Atatürk bağlamında yazdıklarını anlayarak okuyabilsek. Okusak da; ‘Kâbe Arabın olsun/ Çankaya bize yeter’ söyleminden kurtulabilsek.

Amberin Zaman, köşesinde, Atatürk’ü kadınlara tanıdığı özgürlük ve haklardan dolayı çok sevdiğini yazdı. Nişanyan ise Yanlış Cumhuriyet adlı kitabında; “Türkiye’nin Batılılaşma çabalarının ve Anadolu’nun gelişme dönemlerinin, Osmanlı’dan başladığını” ifade eder. Benim Atatürk hayranlığım ise babamın Cumhuriyet dönemi bürokratı olmasından olsa gerek.

Geçen hafta Kamer Genç hakkında yazdıklarımızdan sonra, önce kendisi bizi telefonla aradı. Sonra da TBMM’de yaptığı basın toplantısında Öymen’e; “yaptığı gaf içeren konuşmasından dolayı CHP’nin ve Atatürk’ün arkasına sığınmamasını, hem CHP’den hem de milletvekilliğinden istifa etmesini” istediğini söyledi. Yine bu konuşmasının içinde, etik bağlamda çok doğru bir adım atarak; “Başbakan Erdoğan’ı demokratik açılım konusunda takdir ettiğini ve desteklediğini” de ifade etti. Genç’in, Öymen’e; “hatalarından dolayı Atatürk’ün arkasına sığınma” dediği bu dönemde, isterseniz bazı Atatürkçülük algılamalarını da burada irdeleyelim!

Ergenekon, Kuvvay-ı Milliye ve Ulusalcılar gibi birlikteliklerin, ‘öz’de mi, ‘söz’de mi Atatürkçü olduklarını ve bunun nedenlerini anlamak çok da güç olmasa gerek. Bu isim ve ideoloji altında, yapılanlar kamufle edilmekte ve acaba mala mülke, şana şöhrete kavuşmak sağlanıyor olabilir mi? Dokunulmazlık kazanmanın en kolay yolu; en ulusalcı, en Atatürkçü görünmekten geçiyor olabilir mi? Askerlerin Atatürk hassasiyetleri ise en kolay anlaşılır olanı. Cumhuriyeti kuran bir üniformalıydı, bir askerdi. Değişen çağa aldırmadan askerin, ‘kurucu önderliği’ daimi bir misyon haline getirmesi de anlaşılabilir bir durum. Ama Perinçek’in Atatürkçülüğünü anlamak oldukça zor. Önce Maoculuktan, Apoculuğa geçmek, sonra da Atatürkçülükten ulusalcılığa doğru uzanmak zor iş olsa gerek. Yaşar Okuyan da Perinçek gibi sözde farklı ama özde aynı olan bir çizgi izlemedi mi? Bunlarınki bir açılım mı saçılım mı diye düşündürürken, beynimizde ister istemez “derin” çağrışımlar da yaratıyor. Öcalan’ın durumu da, en az onunki kadar karışık. Onun durumu Ehl-i Beytlerin, Ali Yarların tutumu gibi sadece Stockholm Sendromu ile açıklanacak gibi de değil. Pek çok çözümlemede Mao’yu, Lenin’i kendisinden aşağı gören birisinin, Atatürk’ü hemen hemen hiç eleştirmeden övgüler dizmesi; onun durumunu kendisinin Kürtlerdeki durumu ile modellemesi, yalnızca tek adamlık özentisi ile açıklamak da çok doyurucu olmasa gerek. Daha farklı ve dramatik bir durum umuyoruz yoktur. En anlaşılır Atatürkçü ise kuşkusuz CHP’li Baykal. Livaneli; “Öymen’in dümen suyuna girip, oy avcılığında sınır tanımaksızın, soldan sağa kayış” olarak yorumlasa da bizce burada bir çelişki yok. Dersim’i gerçekleştiren de tek partiydi, bugün sahip çıkan da aynı tek olan ama çeyrek bile olamayan parti. Burada Kılıçdaroğlu’nun durumu gerçekten en üzüntü verici olanı. İstanbul Belediye Başkanlığı seçimindeki caka ve Ehl-i Beyt’teki önemi, Öymen’in gafını alkışlama ile neredeyse tükendi.

Aslında anlamakta zorlanılan yalnızca Atatürkçü gibi gözüküp ondan geçinenler değil, Taraf da her sürmanşeti ile anlaşılmaz şeyler yapıyor. Birileri darbe planlıyor, diğerleri de fena halde kurban gidecekler. Suçlu ise bu durumu ifşa eden Taraf oluyor. Sana ne be Taraf. Mağduru sessiz ve adeta memnun, planlayıcısı ise memnun. Çıksana aradan o zaman. Zaten 29 Ekimlerde, 10 Kasımlarda da diğerleri gibi sürmanşetlerin de yok. Atatürk de devrimci ve tabu yıkan kimliğiyle bizim 'Taraf’ta köşe yazarı olurdu. Sözde Atatürkçülerin karşıtı olarak...

kaynak
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst