Özallaşma, Demirelleşme derken Çillerleşme mi?..

HAKAN34

Asistan
Katılım
5 Ekim 2008
Mesajlar
193
Reaksiyon puanı
0
Puanları
0
fft6_mf1313.Jpeg

Hasan Cemal

h.cemal@milliyet.com.tr

Erdoğan'ın PKK ve Kürt meselesindeki çizgisi...

Özal’laşma, Demirel’leşme derken Çiller’leşme mi?..




8 Kasım Cumartesi 2008

Aslında asker bu ülkede siyasetin nasıl oynanacağını belki de en iyi bilen kurum.
Bazı alanlarda 'kırmızı çizgileri'ni çekiyor, sonra daha çok kenara çekilip izliyor. Eğer hükümetler bu alanın içinde oynuyorsa, sesini çıkarmıyor.
Ancak çizgilerin zorlandığını görürse, sesini yükseltmeye, elindeki değişik kartları kullanmaya yöneliyor.
Hükümetlere karşı izleyeceği siyaset konusunda, her duruma göre bir 'oyun planı' olduğu ya da oluşturduğu söylenebilir askerin.
Bazen sert bazen yumuşak, bazen kapalı kapılar arkasında, bazen kamuoyu önünde ve gerektiğinde 'psikolojik savaş'ın tüm inceliklerinden yararlanarak farklı oyun planlarını uygulamaya sokuyor.
Bazen de acımasız olabiliyor.
Rahmetli Ecevit'in 12 Eylül askeri döneminde bana bir kere şöyle yakındığını anımsıyorum:
"Askerler, mesleklerinin nihai hedefi olarak 'yok etme'yi veya 'öldürme'yi öğrenirler. Bu yüzden siyaset yapmaya koyulduklarında çok acımasız olabiliyorlar."
Kısacası:
Asker, her yeni iktidarı özellikle 'Kürt meselesi'nde kendi oyun alanına çekmeye özen gösterir.
Bu konuda mahirdir.
Genellikle başarılı olur.
1991'de Demirel Başbakanlık koltuğuna oturduğu vakit 'Kürt realitesi' diyerek, 'Paris Şartı ve evrensel insan haklarına dayalı yeni anayasa' diyerek demokrat kamuoyunda bir heyecan dalgası yaratmıştı.
Sonra unuttu!
O tarihlerde Demirel'in partisinden milletvekili olan ve askere yakınlığını hiç saklamayan rahmetli Büyükelçi Çoşkun Kırca bana şöyle demişti:
"Kürt realitesi sözü çok kafa karıştırdı. Doğru olmadı. Nitekim askerler uyardı, Demirel de bir daha Kürt realitesi falan sözünü ağzına almadı."
Mesut Yılmaz'dan da aynı konuda şunları dinlemiştim:
"Demokrasi ve insan haklarıyla düşmanı tecrit edip avlamayı hedef alan strateji modeli... Her iktidara gelenin gönlü önce bu modeli istiyor. Daha sonra bunun yürümeyeceğini anlıyorsun. Üçüncü yola geliyorsun, önce güvenlik, önce terörle mücadele..."(*)
Bu yola nasıl geliyorsun?
Ya da buraya kim getiriyor seni?
Tabii ki asker...
Demirel de 1980'lerde, 1990'ların sonuyla 2000'lerin başındaki Erdoğan gibi siyaseten yasaklı yıllar yaşadı. Seçim sandığından çıkarken, Erdoğan gibi 'yeni anayasa' sözünü ağzından düşürmedi. Yine Erdoğan'ın 2005 yılı ağustos ayındaki Diyarbakır konuşmasındaki gibi, Kürt realitesi sözüyle 'Güneydoğu'da heyecan yarattı.
Sonrası malum:
Demirel'leşme süreci!
Demirel'in halefi Tansu Çiller de farklı değildi. 1993 yılı yazında Başbakanlık koltuğuna otururken, 'Bask modeli'nden söz etti, insan haklarını dilinden düşürmedi.
Sonra o da unuttu.
Mehmet Ağar çok iyi hatırlar. Çiller, "DYP+Asker=İktidar" formülüne kandı. 'Teslim oldu' askere...
Böylece Güneydoğu'da 'derin devlet terörü' şahlandı. Bu hukuksuzluk bataklığında zehirli bir sarmaşık, 'Susurluk' boy attı.
Öylesine acılar yaşandı, öylesine yaralar açıldı ki, barış ve huzur Kafdağı'nın arkasında kaldı.
Bunun adı da malum:
Çiller'leşme süreci!
Şimdi sormak lazım:
Erdoğan bugün hangi süreçte?
Erdoğan'ın siyasal kariyerinde kendisine daha çok Özal'ı örnek aldığı söylenebilir. Ekonomi, AB ile uyum, özellikle Kürt meselesi ve asker-sivil ilişkilerinde kendini Özal çizgisine yakın hissediyordu.
Başbakan Erdoğan, "Kürt sorunu bizim de sorunumuzdur; bu konuda devlet olarak yanlışlarımız vardır" dediği Diyarbakır '05 konuşmasıyla belki de Özal'laşma sürecinde en uç noktaya varmıştı.
Sonrası malum, gelmedi.
Yılmaz'ın az önce aktardığım 'demokrasi ve insan hakları modeli' diye tarif ettiği yoldan sapmaya başladı Erdoğan da...
Bu sapma, özellikle Orgeneral İlker Başbuğ'un Genelkurmay Başkanlığı'yla daha belirginleşti. Erdoğan'ın da tıpkı Demirel ve Çiller dönemlerindeki gibi, askerle haşır neşirliğinin bazı ilginç işaretleri su yüzüne vurmaya başladı.
Ve Erdoğan'ın son olarak 'pompalı tüfek kullanan vatandaşı' mazur gösteren, "Ya sev ya terk et!" diyen son konuşmaları hakikaten çok vahimdir. Hukuksuzluğu çağrıştıran, neredeyse Neo-Nazilere taş çıkartan bu söylemle, yazın bir kenara, ne demokrasi bağdaşır, ne de hukuk...
Hakkını vermek gerekir.
İlker Başbuğ Paşa galiba oyunu haleflerine göre daha iyi oynuyor, daha ince oynuyor. Erdoğan hükümetini kamuoyunu da kullanarak askerin 'kırmızı çizgileri'nin içine gayet ustalıkla çekiyor.
Şimdi sormak lazım:
Erdoğan hâlâ Demirel'leşme sürecinde mi?.. Yoksa Çiller'leşme süreci başladı mı?..
-------------------------------------------
* Bu konuda askerin rolüyle ilgili olarak örneğin Kürtler isimli kitabımın 54. ve 55. sayfalarına bakılabilir.


milliyet
 
Üst