Nikâhları Haram Olan Kadınlar Bu konu önemliidirdetaylı işledik

ashabulyemin

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Nikâhları Haram Olan Kadınlar

<DIV class=post><DIV class=entry>
Nikâhları Haram Olan Kadınlar
Nikâhları haram olan kadınlar sürekli veya geçici olmak üzere ikiye ayrılırlar.
A) Nikâhları Sürekli Haram olanlar
a) Soy (nesep) Sebebiyle Haram Olan Kadınlar
Nesep sebebiyle nikâhı haram olan kadınlar yedi kısımdır:
1) Anneler: Kişiye kendi anası haram olduğu gibi, anasının anası ve babasının anası da haramdır.
2) Kızlar: Kişiye kendi kızı haram olduğu gibi, kızının kızı ve oğlunun kızı da haramdır.
3) Kız kardeşler: Ana baba bir olan kız kardeşler haram olduğu gibi, baba veya ana bir kız kardeşler de haramdır.
4) Halalar: Kişiye halası, haramdır. Babasının ve dedelerinin halaları gibi, annesinin ve ninelerinin halaları da haramdır.
5) Teyzeler: Kişiye teyzesi haramdır. Babaların ve annelerin teyzeleri de haramdır.
6) Erkek kardeşinin kızları: Kişiye erkek kardeşinin kızları haramdır.
7) Kız kardeşinin kızları: Kişiye kız kardeşinin kızları haramdır.[1]
b) Evlilik (sıhriyet) Sebebiyle Haram Olan Kadınlar
Sıhriyet (evlenmeden dolayı meydana gelen akrabalık) sebebiyle nikâhı haram olan kadınlar dört kısımdır:
1) Kayın valideler: Kişiye karısının anası haram olduğu gibi, anasının anası, babasının anası da haramdır.
2) Üvey kızlar: Kişiye cinsî ilişkide bulunduğu eşinin başka kocasından olan kızları ve oğullarının kızları haramdır.
3) Gelinler: Kişiye kendi oğlunun karısı haram olduğu gibi, torunlarının karısı da haramdır. Üvey oğlunun karısı ise haram değildir.
4) Üvey analar: Kişiye babasının karısı -ki kendinin üvey anasıdır- haram olduğu gibi, dedesinin karısı da haramdır.[2]
c) Süt Emme Sebebiyle Haram Olan Kadınlar
Bunlar nesep ve evlilikten doğan yakınlık sebebiyle nikâhı haram olan kadınlardır.
Kişiye, anaları, kızları, kız kardeşleri, halaları, teyzeleri ve yeğenleri (erkek ve kız kardeşinin kızları) nesep yoluyla haram olduğu gibi süt yoluyla da haramdır.
Aynı şekilde evlilik sebebiyle kayın valideler haram olduğu gibi süt kayın valide, süt üvey kızı, süt evlât karıları ve sütbaba karıları da haramdır.[3]

B) Nikâhları Geçici Haram olanlar
Belirli bir sebebe bağlı olarak kendisiyle evlenmesi geçici olarak haram olanlardır. Bu sebeplerin ortadan kalkmasıyla söz konusu haramlık da ortadan kalkar.
Nikâhları geçici haram olan kadınlar altı kısımdır:
1) Üç talakla boşanmış kadın
Üç talakla boşanmış olan bir kadın kocasına bir daha nikâhlanamaz. Ancak bu kadın normal olarak başka bir erkekle evlenir, aralarında cima gerçekleşir sonra bu koca da vefat eder veya boşarsa iddet bekledikten sonra ilk kocasıyla evlenebilir.
2) Beşinci kadın: Nikâhı altında dört kadın bulunan bir erkeğin beşinci bir kadınla evlenmesi haramdır.
3) İki hısımla birden evlenmek: Bir kadınla kız kardeşini, halasını veya teyzesini aynı zamanda nikâh altında bulundurmak haramdır.
4) Başkasının eşi: İslâm kadınlar için tek evliliği kabul etmiştir. Bu yüzden başkasının nikâhlısı ile evlenmek haramdır. Bir kadın aynı zamanda ancak bir erkekle evli olabilir.
5) İddet bekleyen kadın: Kocası ölmüş veyahut boşanmış olup da iddet bekleyen kadın ile evlenmek haramdır.
6) Ehl-i Kitap olmayan gayr-i müslim kadın: Müslüman bir erkeğin ehl-i kitap olmayan bir kadınla evlenmesi haramdır. Aynı şekilde Müslüman bir kadının da Müslüman olmayan bütün erkeklerle evlenmesi haramdır.[4]
<DIV style="mso-element: footnote-list">
[1] Nisa, 23; el-İhtiyar, 3/84.

[2] Nisa, 22-23; el-İhtiyar, 3/84.

[3] Nisa, 23; el-Lübab, 2/4.

<DIV style="mso-element: footnote" id=ftn4>[4] el-İhtiyar, 3/86-88; el-Lübab, 2/5.

http://www.konakdersleri.com/belge.php?bilgi=1495&konu=Nikâhlari-Haram-Olan-Kadinlar

Bu genel manada şimdi fetfai hindiyyeden hanefi fıkhına göre detaya girelim


<SPAN style="FONT-FAMILY: 'Times New Roman','serif'; mso-ansi-language: TR">Fetavay-i Hindiyye Nikah<FONT color=black size=2 face=Verdana>(Kitâbü´n Nikâh)
1- NİKÂHIN ŞER´İ TARİFİ, SIFATI, RÜKNÜ, ŞART VE HÜKMÜ..
Nikâhın Tarifi:
Nikâhın Sıfatı:
Nikâhın Rüknü :
Nikâhın Şartları:
Nikâhın Hükümleri
2- NİKÂH HANGİ SÖZLE SAHİH OLUR. HANGİSİ İLE SAHİH OLMAZ .
Sarih Lafız, Kinaye Lafız :
3- NİKÂHLANMASI HARAM OLAN KADINLAR..
1- Nesep Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
2- Sıhriyet Sebeb İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes´eleler
3- Ridâ (- Emişmek) Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
4- Dörtten Fazla Kadını Ve Birbirinin Mahremi Olan İki Kadını Bir Kimsenin Nikâhı Altında Cem Etmesi Sebebi İle Nikâhları Haram Olanlar
Dörtten Fazla Yabancı Kadını, Bir Kişinin Nikâhı Altında Toplaması
Bir Kimsenin Birbirinin Mahremi Bulunan İki Kadını Nikâha Altında Cem Etmesi
5- Hür Bir Kadin Üzerine Bir Gâhiyeyi Nikahlamanın Veya Bunlar! Beraber Nikahlamanın Hahamlığı
6- Başkalarının Hakki Sebebi İle Nikâha Haram Olan Kadınlar
7- Şirk Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar
8- Mülk Sebebi İle Nikâhı Haram Olanlar
9- Talâk Sebebi İle Nikaları Haram Olanlar
Bu Hususlarla İlgili Diğer Bazı Mes´eleler
4- NİKÂHTA VELAYET.
Akrabalık:
Efendilik:
İmamet :
Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes´eleler
5- NİKÂHDA KEFÂET (= DENK OLMA)
Kefâet (= Denklik) Esasen Şu Altı Yerde Aranır
1- Nesebte Denklik :
2- İslâmiyet´te Denklik :
3- Hürriyette Denklik :
4- Malda Denklik :
5- Diyette Denklik :
6- Hırfette (= San´at, Ticâret, Ziraat Gibi Geçim Vâsıtalarında) Denklik :
Nikâhta Denk Olma İle İlgili Diğer Bazı Meseleler
6- NİKÂH VE DİĞER HUSUSLARDA VEKÂLET.
Fesih Mes´eleleri
7- MEHİR..
1- Mehrin En Az Haddi İle Mehir Olmaya Elverişli Olan Ve Olmayan Şeyler
2- Mehrin Teekküdü Ve Kat´iyyet Kesbetmesi
Bize Göre, Üç Çeşit Müt´a Vardır :
3- Mal Olan Mehre, Mal Olmayan Bir Şey Eklemek.
4- Mehirde Koşulan Şartlar
5- Mehirdeki Cehalet
Cinsi De, Vasfı Da Bilinmeyen Mehir :
Cinsi Bilinen Fakat Mehri Bilinmeyen Mehir:
Cinsi De, Vasfı Da Bilinen Mehir :
6- Müsemmâda İhtilâf Bulunan Mehir
7- Mehrin Fazlalaştırılması Veya Noksanlaşt1rılması
8- Mehrin Duyurulması
9- Mehrin Helak Olmasi
10- Mehrin Hibe Edilmesi
11- Mehirden Dolayı, Kadının Nefsini Kocasına Yasaklaması Ve Mehrin Geriye Bırakılması
12- Karı -Kocanın Mehir Hususundaki İhtilafları
13- Mehrin Tekrarlanması
14- Mehrin Ödenmesi
15- Zımmi Ve Harbînin Mehri
16- Kızın Çehizi
17- Ev Eşyası Hakkında Karı - Kocanın İhtilâfları
8- FÂSİD NİKÂHLARLA İLGİLİ HÜKÜMLER..
9- KÖLELERİN NİKÂHI
Hıyar-ı Itk.
10- KÂFİRLERİN NİKÂHI
1- Şahitsiz Nikah :
2- Başkanın İddetlisini Nikahlamak:
3- Mahrem Olanların Nikâhı :
11- KASM ÎLE İLGİLİ MES´ELELER..
Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes´eleler


NİKÂH

(Kitâbü´n Nikâh)


1- NİKÂHIN ŞER´İ TARİFİ, SIFATI, RÜKNÜ, ŞART VE HÜKMÜ


Nikâhın Tarifi:


Nikâh: Bir kadınla bir erkek arasında, bunların birbirlerinden &#8212; meşru´ olarak&#8212; istifâde etmek arzusu ile yapılan bir akittir. Kenz´-de de böyledir. [1]



Nikâhın Sıfatı:


Nikâh, itidal halinde (= normal durumlarda), müekked sünnettir. İhtiyaç halinde evlenmek ise, farzdır Korku ve zulüm halinde -evlen­mek de, mekruhtur. El İhtiyar Şerhü´l - Muhtâr´da da böyledir. [2]



Nikâhın Rüknü :


Nikâhın rüknü, îcap ve kabulden ibarettir. (Yani evlenecek

kimselerden birinin: «Seni, karı &#8212;veya koca&#8212; olarak aldım.» de­mesi, diğerinin ise : «kabul ettim.» demesidir. Kâfî´de de böyledir.

îcap, hangi taraftan olursa olsun, önce birinin : «aldım» veya : «vardım» diye bir söz söylemesidir.

Kabul ise, bu sözün müsbet £= olumlu) olan cevabıdır. Inâye´de de böyledir. [3]



Nikâhın Şartları:


1- Nikahlanan kimselerin; âkil, baliğ ve nikâh akdi hususunda -hür olmaları şarttır.

Akıl, nikâh akdi hususunda gerçekten şarttır. Mecnunun ve aklı ermeyen çocuğun nikâh akdetmesi sahih olmaz. Diğer iki şart ise, nikâhın infaz edümesinfn şartıdır. Akıllı çocuğun nikâhı, velîsinin izni ile aktedilir. Bedii´de de böyledir.

2- Şeriatın nikahlanmasın! helâl kıldığı bir kadının bulunması da, nikâhın şartlanndandır. Nihâye´de de böyledir.

3- Nikâhı akdedenlerden her birinin sözünü, diğerinin İşitme­si şarttır. Fetâvâyı Kâdîhân´da da böyledir.

Nikâh, her ikisinin de anlamadığı bir sözle akdedilmiş olsa, yine­de kıyılmış olur; muhtar olan kavil budur. Muhtârü´l - Fetâvâ´da da böyledir.

4- Nikâh akdedilirken, şahitlerin bulunmaları da şarttır. Âlim­lerimizin tamamı, şehâdeti nikâhın caiz olmasının şartlarından say­mışlardır. Bedâİ´de de böyledir.

Nikâhta şahit olan kimselerde, şahitliklerinin sahih ojması için, şu dört şartın bulunması gerekir:

1- Hür oimak,

2- Akıllı olmak,

3- Bulûğa ermiş olmak,

4- Müslüman olmak.

Kölelerin şahitliği ile nikâh kıyılmaz. Bunların müdebber, mükâtep olmaları erasmda da bir fark yoktur.

Delilerin ve çocukların şahitlikleri ile de nikâh kıyılmış olmaz.

Müslümanın nikâhına, kâfirin şahitliği de yeterli değildir. Bah-rti´r - Râık´ta da böyledir.

Koca müslüman, kadın ise zîmmî olsa, bunların nikâhı, iki zımmînin şahitliği ile kıyıîabilir. Bunların, dinlerinin birbirine uyup uymaması da müsavidir. (Yani kadın yahudî, şahitler ise hıristiyan ve­ya kadın hıristiyan, şahitler ise yahudî olabilir.) Sirâcü´I-Vehhâc´da da böyledir.

Birbirleri ile nikahlanan kâfirlerin nikâhında, şahitlerin müs­lüman olmaları da şart değildir. Kâfir olan erkek ve kadının nikâhları, iki kâfir şahitle kıyılır. Bunların da aynı milletten (= dinden) olmala­rı şart değildir. Bedâi´de de böyledir.

İki fasık şahitle ve iki kör şahitle kıyılmış olan nikâh sahih olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Keza, &#8212;nikâh hususunda&#8212; kendilerine hadd-i kafz tatbik olan kimselerin şahitlikleri de sahih olur. Bahrü´r - Râik´ta da böyle­dir.

Keza, hadd-i zinaya çarptırılmış olanların da, &#8212;bu hususta­ki &#8212; şahitlikleri sahih olur. Hulâsa´da da böyledir.

Nikâhı kıyılan kimseler hakkında, şahitlikleri asla kabul edilme­yecek olan kimselerin şahitlikleri ile kıyılan nikâh da sahih olur. Me­selâ : Bir kadının, kendi öz oğlunun şahitliği ile kıyılan nikâhının, sa­hih olması gibi...

Keza, bir kadının, kendinden olmayan iki oğulluğunun şahitliği ile nikâhianmasi da sahihtir. Bir erkeğin de, kendinden olmayan iki oğulluğunun şahitliği ile nikâhlanması sahihtir. Bedâi´de de böyledir.

Bu hususta asıl olan şudur: Velîsi olarak nikâh kıydırması sahih olan kimsenin, şahit olarak hazır bulunması ile kıyılan nikâh sahih olur. Aksi takdirde sahih olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Nikâh konusundaki şahitlikte de, nisap şarttır. Tek bir kim­senin şahitliği ile nikâh kıyılmaz. Bedâi´de de böyledir.

Şahitlerin tamamının erkek olması şart değildir. Bir erkek ile iki kadının şahitlikleri ile kıyılan nikâh sahih olur. Hidâye´de de böy­ledir.

Ancak, &#8212;erkek şahit olmadan&#8212; iki ´kadının şahitliği ile kı­yılan nikâh sahih olmaz.

Keza, yanlarında bir erkek bulunmayan iki hünsânın, şehâdetiyle de nikâh kıyılmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

5- Nikâhın sshih olması için, şahitlerin, her iki tarafın söyle­diklerini de duymaları şarttır. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir.

Akit esnasında, iki tarafın da sözlerini işitmeyen kimselerin, meselâ: Bu esnada uyumakta olan iki kimsenin hazır bulunması ile kıyılan nikâh, mün´akıd olmaz. (= kıyılmış sayılmaz.) Fetâvâyi Kâdî­hân´da da böyledir.

Sağır olduğu için duyamıyan kimselerin, şahitliği ile kıyılan nikâh, sahih olmaz. Bu konudaki kavillerin en doğrusu ´budur. Kadî-hân´ın Câmîu´s - Sağîri´nde de böyledir.

Dîiî tutulmuş olan veya lahras bulunan kimseler, eğer işiti­yorlarsa; bunların şahitlikleri ile, nikâh kıyıiabilir. Hulâsa´da da böy­ledir.

Şahitler, iki taraftan birinin sözünü işitseler de, diğerinînki-ni işitmeseler veya şahitlerden biri, taraflardan birini, diğeri de di­ğerini işitmiş olsalar, bu nikâh caiz olmaz. Bedâi´de de böyledir.

Nikâh akdi esnasında ´hazır bulunan iki şahitten biri sağır ol­muş olsa; kulağı duyan şahit, akidle ilgili sözleri sağıra duyurmak için bağirsa veya bir başka şahıs, o sağırın kulağına söylemiş olsa, &#8212; akid sözlerini, her iki şah-it birlikte işitmiş olmadıklarından&#8212; bu ni­kâh caiz olmaz. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Nszm-ı Zendûyestî´de : «İki şahitten birisi kadının, diğeri de erkeğin sözünü işitmiş olsa; sonrada bu akid yenilense ve bu ye-nileniş esnasında, önceki akid sırasında kadının sözünü işitmiş olan şahit, erkeğin; erkeğin sözünü işitmiş olan şahit de, kadının sözünü işitmiş olsa; eğer bu akidler, ayrı ayrı iki mecliste yapılmışsa, bil -ittifak bu nikâh caiz olmaz. Eğer, bu İki akid, bir meclisde yapılmışsa, âlimlerin bir kısmına göre, bu nikâh yine caiz olmaz.» denilmiştir. Ebü Sehi gibi bazı âlimler de : «Bu nikâh caiz olur. demişlerse de Zendû-yestî: «Biz, Ebû Sehl´in bu kavlini, alıp kabul etmeyiz.» demiştir. 2e-hıyre´de de böyledir.

Şahitler, akit yapanlardan İkisinin de sözünü îşitseîer ve fa­kat manâsını anlamasalar; «bu nikâh sahih olur.» denilmişse de; za­hir olan kavii, bunun hiiâfınadır ve bu nikâh sahih olmaz.

İmâm Muhammed (R.Â.): «Akdedilen nikâha iki Türk ve iki Hindii şahit olsalar: eğer bunların her ikisi de duydukları sözleri an­lama imkânına sahip olurlarsa akdedilen bu nikâh sahih olur; aksi tak-. dirde sahih olmaz.» demiştir. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Şahitlerin, yapılan sözleşmeyi anlamaları şart mıdır Bu hu­susta fetvalarda: «İtibar, işitmeyedir; anlamaya değildir. Hatta, dil bilmeyen iki kişinin şahitlikleri ile evlenmek de caizdir.» denilmişse

de; en açık olan kavil &#8212;önce de söylendiği gibi&#8212; şahitlerin, akidde-ki sözleri, anlamaları da şarttır. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Sahih olan budur. Cevheretü´n - Neyyİre´de de böyledir.

Nikâh-kıyıldığını bilen, sarhoş kimselerin şahitliği ile nikâh akdedilse de, bu sarhoşlar ayılınca, kıyılan nikâhı hatırlamasalar; bu durumda bile, kıyılan nikâh, caiz oiur. Hizânetü´l &#8226; Müftîn´de de böyle­dir.

Ebû´I - Leys´in Fetâvâsı´nda : «Bir kimse, hazır bulunan ce­mâate hitaben : «Şahit olun! Ben şu evdeki kadını aldım.» dese; ev­deki kadın da : «Kabul ettim.» dese ve bu sözü duyan cemâat kadını görmese; eğer evde bsşka bir kadın yoksa, bu, nikâh olarak caiz olur; fakat, o kadınla birlikte evde başka bir kadın daha varsa, bu nikâh caiz olmaz.» denilmiştir.

Kızını bir adama nikâh edecek olan şahıs bir evde, şahitler de başka bir evde bulunsa; kızın babası, onları görmediği halde şa­hitler, onun ne söylediğini duysalar; bu evden şahitlerin bulunduğu eve açılmış bir pencere bulunur ve şahitlerden birisi, kızın babasını görürse, bu nikâh caiz ve o şahısların şahitlikleri makbul olur. Ancak, hiç biri kızın babasını görmüyorsa, şahitlikleri makbul olmaz ve bu nikâh da caiz olmaz. Zehiyre´de de böyledir.

Bir şahıs, bir kadının nikâhı için, bir cemâati o kadının baba­sına gönderse; kadının babası da : «Verdim.» dese, bunun üzerine, o cemâatten birisi : «Ben de, o şahss adına kabul ettim.» dese; bu ni­kâh sahih olmaz, denilmiştir. «Sahih olur.» diyenler de vardır ve bu görüş sahihtir. Fetvâ´da bunun üzerinedir. Serahsî´nin Muhıyt´İnde ve .Tecnîs´de de böyledir.

Bir kimse, «Allah ve O´nun Resulünün şehâdetiyle» bir kadını nikahlamış olsa, bu nikâh sahih olmaz. Tecnîs´de ve Mezîd´-de de böyledir.

Bir kadın, nikâhlanması için birine vekâletini, verse; bu ve­kil de şahitlerin huzurunda : «Ben filân kadını nikahladım.» dese ve şahitler bu kadını tanımasalar; vekil, o kadının ve babasının adını söylemedikçe, bu nikâh caiz olmaz. Çün^O ~ !´~:i n, &#8212; ak´.â yapılır­ken&#8212; hazır değildir. Hazırda olmayan ise, ismi Ne tanınır. Serahsî´-nîn Muhıyt´inde de böyledir.

E! - Kâdî´l - İmâm Rüknü´I - İslâm AH es-Sağdı, İbtîdâ´ında :

«Kadının dedesinin isminin söylenmesi şart değildir.» demiştir. An­cak, bu zat da, ömrünün sonuna doğru, bu kavlinden dönmüş ve de­desinin isminin söylenmesini de şart koşmuştur: Sahih olan da budur. Fetva da bunun üzeredir. Muzmarât´ta da böyledir.

Nikâhı kıyılacak icadın, yüzü örtülü olarak, nikâhın kıyılacağı meclisde hazır bulunsa da, şahitler onu tanımasalar, bu şekilde kıyı­lan nikâh caiz olur ve bu görüş sahihtir. Fakat, İhtiyat istenirse, kadın yüzünü açar ve şahitler onu görürler veya kadın kendi adı ile babası­nın ve dedesinin adın! söyler.

Şayet, kadın nikâhın akdedileceği meclisde hazır bulunmaz ve fakat şahitler onu tanımakta olurlarsa, kocası olacak şahıs &#8212;sade­ce&#8212; kadının adını söyler: onun söylediği kadın, eğer şahitlerin ta­nıdığı kadın ise: bu nikâh caiz olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böy­ledir.

Bîr kimse, bir başka kimseye, küçük bir kızı, kendisine ni­kahlamasını emretse, o şahıs da, bir başka şahısla gidip kızın baba­sının nezdinde, kızı o adama nikâhlasa; bu nikâh sahih olur. Aksi tak­dirde sahih olmaz. Kenz´de de böyledir.

Âlimler: «Bir kimse, bulûğa ermiş, bakire kızını, ´kızının is­teği i!e bir şahidin huzurunda evlendirirse; bu nikâh sahih olur. Eğer kız, orada hazır bulunmazsa, nikâh sahih olmaz.» demişlerdir. Serah­sî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, başka ´bir kimseye, kölesini evlendirmek üzere, vekil etse, ´bu vekil de, o kölenin ihazır ´bulunduğu bir mecliste, bir erkek şahit veya iki kadın huzurunda, o köle ile, ´bir kadını evlendir­se; bu nikâh caiz olmaz. Tebyîn´d-e de böyledir.

Bir kimse, kölesine nikâhianmast hususunda izin verse o köle de, efendisinin ve bir başka şahidin ´huzurunda evlense, bi­zim âlimlerimize göre, bu nikâh caizdir. Sahih olan da ibudur. Tecnîs´-de de böyledir,

Bir efendi, büîûga ermiş olan bir kölesini, o kölenin de hazır bulunduğu bir meclisde ve bir şahidin huzurunda evlendirse, bu ni-kgh sahih olur. Fakat, bu ko!e, o meclisde hazır bulunmazsa, bu nikâh caiz olmaz. Cariyede, bu minval üzeredir. Mürğînânî de : «Caiz olmaz.» demiştir. Tebyîn´de de böyledir.

Bu cinsten olan mes´eleler, Mecmû´u´n - Nevâziî´de zikre­dilmiştir.

Bir kadın, kendisini bir başka erkekle evlendirmek üzere bir şahsı vekil etse, o şahıs da, kendisini vekil etmiş olan bu kadının hazır bulunduğu bir meclisde, iki kadının da şehadetiyle, bu kadını evlendirse, İmâm N&cmü´d-din´ «Bu nikâh caiz olur.» demiştir. Ze-hıyre´de de böyledir.

Nikâh kıyılırken, şahitlerin hazır bulunma vakti, îcap ve ka­bul vaktidir. Şahitlerin hazır ´bulunma vakti evlenmeye izin verilen vakit değildir. Dolayısı ile, icazete bağlı olarak, şahitsiz olarak ak-tedilen nikâh caiz olmaz. Bedâî´de de böyledir.

6- İcâp ve kabulün bir meclisde olması da nikâhın şartlarındarıdır.

Şayet, meclis değişirse, nikâh akdedilmiş olmaz. Şöyle ki: Bir meclisde, iki taraf da hazır bulunur; bunlardan biri îcap (= evlenme­yi talep) eyler, diğeri ise, kabul etmeden o meclisten kalkar veya meclisin değişmesini gerektiren bir işle meşgul´olursa, bu durumda nikâh aktedilmiş olmaz.

Keza, meclisde, taraflardan biri hazır bulunmazsa, yapılan bu akîd (yani kıyılan bu nikâh) sahih olmaz. Şöyleki: Bir kadın, iki şehid hu­zurunda : «Ben kendimi filan adama nikâh eyledim.» dese; eğer o adam orada hazır değilse, bu haber kendisine ulaşınca : «İşte ben de kabul ettim.» dese bile, bu nikâh caiz olmaz.

Veya, bir şahıs, iki şahit huzurunda : «Ben filân kadınla evlen­dim.» demiş olsa ve fakat «evlendim» dediği kadın, o mecliste ha­zır olmasa ve bu haber o kadına ulaşınca : «Ben de, kendimi o şahsa tezvîc ettim.» demiş olsa, yine bu nikâh caiz olmaz. Bu kabul, yine, aynı iki, şahidin huzurunda olsa bile durum böyledir. Bu, İmâm Ebû Hanîfe (R-A.)´in ve imâm Muhammed (R.A.)´în kavlidir.

Bir şahıs, bir kadına bir elçi veya &#8212;evlenme talebi ile&#8212; bir mektup gönderse; o kadın da, iki şahit huzurunda kabul eylese, bu durum da mânâ bakımından meclis bir olduğu için, nikâh caiz oiur.

Eğer şahitler gelen elçinin sözünü veya mektubu işitmezlerse, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.)´e göre, bu nikâh caiz olmaz; İmâm Ebû Vûsuf (R.A.)´a göre ise, caiz olur. Bedâi´de de böy­ledir.

Mektup gelip okunduğu zaman, kadın o mecliste nefsinî o adama nikâh -eylemese de, başka bir mecliste, şahitler huzurunda, nefsini o adama tecviz eylese; şahitler de, kadının sözünü ve mek­tubun mahiyetini işitseler, yine bu nikâh caiz olur. Hulâsa´do da böy­ledir.

Bir kadın : «Gerçekten filan şahıs bana mektup yazmış; beni nikahlamak istiyor. Şahit olunuz; muhakkak ki ben, nefsimi Ona tezvic eyledim.- demiş olsa; bu nikâh caiz olur. Çünkü şahitler, bu akdin icabını kadından duydular; nikâhı talep eden şahsın sözünü de kadın, şahitlere, böylece duyurmuş oldu. Zehıyre´de de böyledir.

îcâb ve kabû! &#8212;sadece&#8212; yazılmış olursa, bu yazılarla, ni­kâh akdedilmiş olmaz. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir.

Elçi olmak hususunda; hür, köle, küçük, büyük, âdil ve fasık müsavidir. Çünkü elçilik, sadece gönderen kimsenin sözünü tebliğ etmekten ibarettir. Hulâsa´da da böyledir.

Yürürken veya hayvan üzerinde giderken yapılan nikâh akdi caiz olmaz. Ancak, gemide gidilirken yapılan nikâh akdi câîz olur, Bahrü´r - Râık´ta da böyledir.

Kabul için acele etmek, bize göre şart değildir. El-Aynî Şer-hü´I - Hidâye´de de böyledir.

7- Kabulün, İcaba muhalif olmaması da nikâhın şartlarındandir. Şöyfeki :

Bir kimse, diğer bir kimseye : «Bin dirhem üzerine kızımı sana tezvîc ettim.» dediği zaman, ikinci şahıs : «Nikâhı kabul ettim; fakat mehri kabul etmiyorum.» dese, bu nikâh batıl olur, (= geçerli ol­maz.) Fakat, ikinci şahıs, nikâhı kabul etse ve mehir hususunda ise sussa; nikâh, aralarında geçmiş bulunan konuşma üzere kıyılmış olur. Fetâvâyi Ebi´I - Leys´de de böyledir.

Mecmûu´n - Nevâzil´de : «Bir kn!e, bir kadını, efendisinin iz­ni olmadan, kendisinin kıymeti karşılığında nikâhlasa; efendisi de: «Nikahlatmasına izin verdim, rakabesî (= hürriyeti) karşılığı ücret yoktur.- dese; bu nikâh caiz oiur. Kadına mihir olarak, mislinin et azmınvdeğeri veya köle satılmış olursa, satıştan elde edilen miktar mehir olarak verilir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kadın, kendisini, bin dirhem mehirle, bîr şahsa tezvic et­se; o şahıs da bu kadını, iki bin veya beş bin dirhem mehirle kabul etse, !bu nikâh sahih olur. Ve mehir olarak, edamın kabul ettiği en yüksek miktar ödenir. Fetva da bunun üzerinedir. Nehru´I -Fâık´ta da böyledir.

8- Nikâhı, kadının vücûdunun tamamına veya tamamı .aniams-na gelecek bir şeye izafe etmek de şarttır. Baş ve boyun gibi... El ve ayak bunun hilâfınadır.

Nikâh sırta veya karna izafe edilmiş olursa, Halvanî: «Bizim âlimlerimiz, bu nikâh sahih olur demişlerdir.» demiştir. Bahrü´r - Râık´­ta da böyledir,

Nikâh, kadının yansına Izâfe edilmiş olursa, bu durumda iki rivayet vardır. Sahih olan rivayet ise, o nikâhın sahih olmadığıdır. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir,

Tefârıyk´ta «Bir kimse, bir kadının yarısını tezvîc etsa âlimlerin bazıları bu nikâh caiz olur demişlerdir.» şeklinde bir kavil vardır, Muhtâru´l Fetâvâ´da da böyledir.

9- Kocanın ve kadının beüi olmaları ve bilinmeleri de nikâhsn şartlarındandır.

Bir kimse, bîr adamın, iki kızından &#8212;her hangi &#8212;birini tezvic eylemiş olsa, bu nikâh sahih olmaz. Ancak, bu kızlardan birisi evli ise, bu durumda evli olmayan kıza yönelinir, Nehru´I - Fâık´ta da böyledir.

Küçükken kendisine bir isim verilen ve büyüyünce de bu is­mi değiştirilen bir kız, eğer ikinci ismi söylenerek tezvic edilir ve kız, bu isimle tanınıyorsa nikâh sahih olur. En doğrusu, kızın isimlerinin her ikisini de zikretmektir. Zahirlyye´de de böyledir.

Bir kimsenin Fatma isimli bir kızı olsa da, babası ´bir şahsa : «Ayşe isimli kızımı sana nikahladım;» dese de kızın şahsını işaret etmese; Fetâvâ el-Fadlî´de: «Bu nikâh kjyilmiş sayılmaz.» denilmistir, Ancajc, bu şahıs : «Kızımı sana nikahladım.» dese ve başka bir şey söylemese, eğer bu adamın bir kızı varsa, bu nikâh caiz olur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimsenin, büyüğünün adı Ayşe, küçüğünün adı Fatma olan iki kızı bulunsa; bu adam büyük kızını nikâhlamayı isterken, kü­çük kızının adını söylemiş olsa, nikâh küçük kızın üzerine kıyılmış olur. Şayet, bu adam «Büyük kızım Fatma´yı nikahladım.» demiş olsa, hiç biri nikahlanmış olmaz. Zrhîriyye´de de böyledir.

Küçük bir kızın babası: «Ben filan kızımı, filanın oğluna nî-kâhladim.» dese; o adam da: «Oğlum adına kabul ettim.» dese, fa­kat oğlunun adını söylemese; eğer bu adamın iki oğlu varsa, bu ni­kâh caiz olmaz. Ancak, bu adamın bir oğlu varsa, bu nikâh sahih olur.

Şayet kızın babası, oğlanın adını söyleyerek: «Kızımı, filan oğ­luna verdim.» der ve oğlanın babası da : «Onun adına kabul eyledim.* derse, nikâh sahih olur.

İki küçük hünsâ bulunsa; bunlardan birisinin babası, diğeri­nin babasına, şahitlerin huzurunda : «Şu kızımı, şu oğluna verdim.» dese, diğeri de :«Kabuİ ettim.» dese; sonra da, kız zannedilenin oğ­lan, oğlan zannedilenin de kız olduğu açıklık kazansa, bu nikâh caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

O Küçük çocukları olan iki babadan biri, diğerine : «Kızımı ver­dim.» dese ve başka ´bir şey söylemese, oğlanın babası da : «Ka­bul ettim.» dese, bu nikâh babaya âit olur. Muhtar olan budur. Muh-târü´l - Fetâvâ´da da böyledir. Sahih olan budur. Zahîriyye´de de böy­ledir. [4]



Nikâhın Hükümleri


Nikâhın sahih bir şekilde akdedildiği andan itibaren :

1- Şer´an müsâade cihetiyle, iki tarafın birbirlerinden fayda­lanmaları helâl olur. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir.

2- Erkek; kadını, açık-saçık çıkmaktan men etme hakkına sa­hip olur.

3- Mehir, nafaka ve giyim erkeğin üzerine farz oîur.

4- Sıhriyyet sebebi ile meydana gelen akrabalar (in bir kısmı) ile nikahlanma haram olur

5- İki taraf, birbirlerine vâris olurlar,

6- Birden fazla evli olan erkeğin, kadınlar arasında adaletle hareket etmesi gerekir.

7- Kadın, yatağına da´vet ettiği zaman kocasına itaat etme­lidir. İtaat etmediği zaman, kocasının onu te´dip etmeye selâhiyeti olur. İyi geçinmeleri ise müstehaptır. Bahrü´r - Râık´ta da böyledir.

İki bacının nikâhını cem´ etmek ve bu mahiyetteki işler ha­ramdır. Sirâcü´l - VehhâcTda da böyledir. [5]



2- NİKÂH HANGİ SÖZLE SAHİH OLUR. HANGİSİ İLE SAHİH OLMAZ


Nikâh icap ve kabul (sözleri) ife aktedilir. Bu sözlerin geç­miş zaman sîgası {= kipi) veya birinin geçmiş zaman, diğerinin ise gelecek zaman, şimdiki zaman, geçmiş zaman veya emir sîgası ol­ması hâlinde´nikâh «ahin olur. Nehru´I - Fâik´te de böyledir.

Bir kimse, bir kadına, şahitler huzurunda : «Seni şu kadar mehirle, nikâhımın altına lalayım mı » dese; ikadm da &#8212;cevap ola­rak&#8212; : «Kabul eyledim.» dese; &#8212; koca, her ne ´kadar: «Kabsl ettim.» dememiş olsa bile&#8212; bu nikâh tamam olur. ZehiyreMe de böyledir.

Bir erkek, bir kadına: «Nefsini bana tezvîc eyle.» dese ka­dın da : «Kabul ettim.» demiş olsa, eğer bu sözle istikbâli (= gelecek zamanı) kasdetmiş olmazsa, bu nikâh tamam olur. Nebrü´l - Fâik´ta da böyledir.

Nikâh söz ile aktedildiği gi´bi; evlenen ahras ise, malum (= herkesçe bilinen) bir işaret yapılarak da aktedilöbilir. Bedâi´de de ´böyledir.

Uzakta bulunanlar, mektup ile nikâh aktedebilirler; ancak bu durumda şahitlerin m&ktupta yazılanlara muttali olmaları veya bunu işitmeleri şarttır, Nehru´I &#8226; Fâık´ta da böyledir. [6]



Sarih Lafız, Kinaye Lafız :


Nikâh aktinde kullanılan îcap ve kabul tafizlarr İki nevidir:

1- Sarih Lafız: Manası karineye mırhtaç olmadan, derhal anla­şılan açık lafız.

2- Kinaye : Anlaşılması, karineye veya nîyyete muhtaç, olan kapah iafız.

Nikâhta sarih olan lafız, «tenekküh - tenkiti» veya «tezevvûc -tezvîc» kelimeleri ve bu kelimelerden müştak olan (= türeyen) diğer

kelimelerdir.

Bu lafızların dışmda´ki lafızlar ise, kinayedir. Kinaye de, bir şeyin aynını mülk edinmeyi ifâde eden; bey´i, -şıra (= satma, satın alma) sadaka, atıyye temlik gibi sözlerdir. Bu lafızlarla da, nikâh kıyılmış olur. Mebsût´ta da böyledir.

Hibe lafzı İle de, nikâh kıyılmış olur. Hidâye´de de böyledir.

Bir kadın, bir erkeğe : «Nefsimi sana hibe ettim.» demiş olsa, erkek de = «Aldım, kabul ettim.» dese, bu durumda bu nikâh akdedil­miş olmaz; denilmiştir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir şahıs, diğer ´bir şahsa : «Kızımı sana, hizmet etmesi için hibe ediyorum.» dese; o şahıs da : «Kabul ettim» demiş olsa, bu ni­kâh sayılmaz. Zehıyre´de de böyledir.

Bir erkek, bir kadından zina talebinde bulunsa, bunun üze­rine kadın da: «Nefsimi sana hibe ettim,» dese; erkek ise: «Kabul ettim.» demiş olsa, bu da nikâh olmaz. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böy­ledir.

Temlik (&#8212; mülk edinme), sadaka ve satma lafızları ile de nikâh aktedilir. Sahih olan budur. Hidâyefde de böyledir.

Keza, «satın almak» lafzı ile aktedilen nikâh da sahih olur. Fetâ^ vâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Keza, «...kılmak, etmek» lafzı ile aktedilen nikâh da sahih-. tir. Kenz Şerhi´nde ve Tebyîn´de de böyîedir.

Bir erkek, bir kadına : «Sen benimsin» veya : «Sen benim oî-dun.» dese; kadın da : «Evet» veya : ^Ben senin oldum» demiş olsa. bunlar nikahlanmış olurlar. Vecîzü´l Kerderî´de de böyîedir.

Bir erkek, bir kadına: «Bin dirhem karşılığında, senin bir kısım [yerlerin) den faydalanma hakkı benim oldu.» dese; kadın da : «Kabul ettim.» demiş olsa, bu sahih bir nikâh olur. 2ehıyre´de de böy­ledir.

Bir kadın, bîr erkeğe : * Nefsimi sana tarla ettim.* dese, er­kek de : «Kabul ettim,» demiş oisa, bu &#8212; sözleri &#8212; nikâh olmuş olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Mûîıâne (&#8212; Talâk-t ´bâîn ile boşanmış olan bîr ka­dın, kocasına : «Nefsimi sana geri döndürüyorum.» dese, kocası da, iki şahit huzurunda : «Kabul ettim.» demiş olsa, bu, nikâh olur, Serah-sî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Nâtifî´nin Ecnâsı nda : «Bir adam karısını, talâk-ı seîâse veya taiâk-ı kâine ile boşadığı sırada, «...bunun üzerine, bir şartla sana müracâat ederim [= dönerim.)» dese; kadın da buna, şahitler huzu­runda razı olsa, bir mal zikredilmemiş olsa bile, nikâh sahihtir. An­cak, bu nikâhın sahih olması için, kocanın şartının yerine gelmiş ol­ması gerekir; aksi takdirde, nikâh sahih olmaz. Zehıyre´de de böyle­dir.

Bir kimse, &#8212;yukarıdaki&#8212; bu sözü, aralarında nikâh bulun­mayan yabancı bir kadına şahitler huzurunda söylemiş olsa; kadın da: «Razı oldum.» dese, bu sözlerle nikâh aktedilmiş olmaz. Fetâ-vâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Ancak, bu erkek.o kadına : «Benim karım oldun mu » dese; kadın da : «Oldum.» cevabını verse, bu sözlerle nikâh kıyılmış olur. Örf hükmüne göre, bu kavil açık bir kavildir. Hulâsa´da da böyledir.

Bîr şahıs, başka bir şahsa : «Kızını bana ver.- dese! kızın babası da: «Verdim.* dese; bu durumda, isteyen şahıs: «Kabul et­tim.» demese bile, nikâh kıyılmış olur/

Ancefk, ilk şahıs, kızın babasına : *Bsna &#8212;-kızını&#8212; sen verdin.» demiş olsa da, o da : «Sana &#8212;kızımı&#8212; ben verdim.» demiş bulunsa: !bu durumda, kızı isteyen şahıs : «Kabul ettim.» demedikçe nikâh ak­dedilmiş olmaz. Fakat, bu şahıs, kızın babasına : «Sen, kızını bana, kart olarak verdin.» demiş bulunur ve İsteği de bu kavlinden belli olur­sa, kızın babası; «Sana kızımı verdim.» deyince, İsteyen kimse; «Kabul ettim.» demese bile nikâh kıyılmış olur.

Mecmûu´n * Nevâzîl´de, Şeyhü´I - İmâm Neemü´d dîn en Nesefî´nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: «İsteyen şahsın; «Kızını bana ´kanlığa ver.» demesi ve kızın ´ba´basimn da = «Karılığa verdim» demesi gerekir; bu kavillerin haricînde nikâh sahih olmaz.»

Bazı âlimlerimize göre, durum (böyledir: bazılarına göre ise bu nikâh da sahih olur. Ancak, Nefesî´nin dediği gibi, «Kanlığa ver». «Karılığa verdim.» sözleri İlâve edilirse, bu durumda nikâhın, caiz olacağı hususunda bir ihtilâf yoktur. Muhiyt´te de böyledir.

Bir şahıs, bîr ´kadıma : «Nefsini, filan adama zevce olarak verdin mi » dese; kadın da : «Verdim.» dese; bunun üzerine adam : «Kabul ettin mi » diye sorunca, kadın : «Ka!bul ettim.» cevabını ver­miş olsa; burada her ne kadar «müvekkilim filan´a» diye vekâlet hu­susu belirtilmiş olmasa bile, bu nikâh kıyılmış olur.

Bir kadına : «Kendi nefsini bana zevce kıldın mı » denilse; kadın da : «Kıldım» dese, nikâh kıyılmış olur.

Bir şahıs, bir kadına: «Kendi nefsini bana zevce kılıyor musun » dese; kadın da: «Kılıyorum.» dese nikâh akdedilmiş olur, Zehıyre´de de böyledir.

Bir kadına : «Nefsini, filan adama tezvîc eyledin mi » denil­se; o da : «Hayır» dese; sonra da, söz arasında : «Gerçekten ona nef­simi tezvîc eyledim.» demiş olsa; adam da : «Kabul ettim.» dese, bu nikâh sahih olur. Hulâsa´da da böyledir.

Necmü´d - dîn´den soruldu :

&#8212; Bir erkek, bir kadına: «Nefsini bana, bin dirhem mehir kar­şılığında, tezvîc için verir misin » dese; kadında: «Duydum ve kabul eyledim,» dese, ne olur O :

&#8212; Nikâh kıyılmış olur, cevabını verdi. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kadın, birerkeğe : «Nefsimi sana tezvîc eyledim.» dese; erkek de : «Hanımefendiliğe kabul ettim.» dese, bu nikâh sahih olur. Erkek böyie demese de; sadece: «Güzel.» demiş olsa; eğer bunu is­tihza yolu İle söytememişse, yine nikâh sahih olur. Hulâsa´da da böy­ledir.

Icâre ( &#8212; kiralama], iare (= ödünç verme), ibâhe t= mübâh kılma, serbestlik tanıma), ihlâl (== hela! kılma), temettü´ (= kâr et­me, kazanma), İcâze ( = izin verme) rıza (= razı olma, hoşnud olma) ve benzerleri gibi lafızlarla nikâh akdedilmiş olmaz. Tebyîn´de de böy-ledfr.

ikâle [= denilmemiş bir sözü, söyledin diye İddia etme), hal´ t~ soyma) sulh (= barışma, uyuşma, uzlaşma) ve berâet (= bir dava sonucu temiz ve alakasız çıkma) lafızları ile de nikâh sahih ol­maz. Fetâvâyİ Kâdîhân´da da böyledir.

Şirket, ve kitabet (= ortaklık ve yaşızma) lafızları İle de nikâh sshih olmaz. Serahsı´nin Muhıyî´İnde de böyledir.

Feda (= bir şeyi, birinin uğrunda verme, gözden çıkarma) lafzı ile de nikâh sahih olmaz. Bahrü´r - Râık´ta´da böyledir.

d l´tak [= azad etme, azad edilme), velâ (= Efendisinin azad ettiği köle veya cariyesi üzerinde olan hakkı; onlarla münasebeti), îdâ´ (= emânet olarak verme) lafızları ile de nikâh sahih olmaz. Gâ-yetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Vasıyyet lafzı ile de nikâh akdedilmiş olmaz. Çünkü bu lafız,

ölümden sonra mülkiyeti ifade eder. Hidâye´de ve Kâfî´de de böyle­dir.

Bir ´kimse : «Cariyemin nikâhını, bin dıYhem karşılığında va­sıyyet ediyorum.» dese; başka bir kimse de: «Kabul ettim.» demiş oîsa, nikâh kıyılmış olur. Nihâye´de de böyledir.

Bir kimse, diğer bir kimseye : «Filan kızını bana, şu şeyin ibedeli karşılığında tezvîc eyle.» dese; küçük kızın babast da : «Kaî-dir; istediğin yere götür.» demiş olsa, bu durumda nikâh kıyılmış ol­maz. Hulâsa´da da böyledir.

Bir kadın, bir erkeğe: «Nefsimi sana tezvîc ettim. Ve iste­dim ki sen, «yüz dinar» diyesin.» dese; erkek de : «Kabul ettim.» dese fakat «yüz dinar» sözünü söylemese, bu nikâh akdedilmiş olmaz. ´ Zehıyre´de de böyledir.

Bir erkek, bir topluluğu, kızım kendisine nikahlamaları için bir adama gönderse; cemâat de, kızın babasına ; «Kızını filan adam İstedi.» demiş olsa, kızın babası da = «Verdim.» dese; cemâat ise: «Kabul ettik» deseler; bu durumda nikâh kıyılmış olmaz. Çünkü, kızı istenen şahıstan, «kabul etme» sözünü söyleme hususunda, bir emit almadılar,

&#8212;Aslında; kan - koca olmayan&#8212;bir erkekle bir kadın; şa­hitler huzurunda, nikâhlarını ikrar edip farsca olarak: «Biz karı - koçayız.» deseler, muhtar olan kavle göre, bu sözle aralarında, nikâh kıyılmış olmaz. Hulâsa´da da böyledir.

Önceden aralarında nikâh bulunmayan bir erkekle bir kadın; evli olduklarını söyleseler; yani erkek: «Bu benim kanındır.»; kadın da : «Bu !benim kocamdır.» dese; ´bunların durumu hakkında âlimler arasında ihtilâf vâki olmuştur; ancak sahih olan kavil, bunların nikah­lanmış olmayacağıdır. Zahîriyye´de de böyledir,

Cessâs´ın Muhtar Şerhi´nde ise: «Bunların arasında yeni nikâh akdedilmiş olur. Veya, şahitler, bu erkekle kadına : «İkiniz nî-kîhlandıniz mı » deseler de onlar da : «Evet», cevabım vermiş ol­salar, aralarında nikâh kıyılmış olur,» denilmiştir. Muhtiru´I - Fetâ-vâ´da da böyledir.

Yetîme´de zikrediidiğine göre, Ali es-Sâidî´den soruldu:

&#8212; Bir erkek, bir kadına selâm verirken : «Selâm üzerine olsun, ey karım.» derse; kadın da : «Selâm senin de üzerine olsun; ey efen­dim, kocam,» dersa, bu sözleri şahitler de işitirse, durum ne olur O. şu cevabı verdi:

&#8212; Aralarında nikâh kıyılmış oîmaz. Tatârhâniyye´de de böyiedir.

Bir sahsa : «Kızını, oğluma hizmetçi kıldın mı » denilse; o da : «Kıldım.* dese, nikâh akdedilmiş oîmaz. Zehıyre´de de böyledir.

Küçük bir kızın babası: -Şahit olunuz, gerçekten ben, kü­çük kızım filânı, şu kadar mehirle, filanın küçük oğluna verdim.» de­se; o ´küçük oğlanın ´babasına da: «böyle olmadı mı » diye sorulsa, o da: «evet böyledir.» dese ve başka bir söz ilâve etmese; evlâ olan, bu ni­kâhı yeniden kıymaktır. Ancak, yeniden kıyılmasa bile, bu nikâh caiz olur, Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir,

Bir kadın, bir erkeğe : «Nefsimi sana ,´bin dirhem mehirle tezvîc eyledim.» dese; erkek de:1 «kabul ettim.» dese, bu nikâh ak­dedilmiş olur. Fakat, kadın bunu farsca kelimelerle söylese de, sözü &#8212; kasdetmiş olduğu&#8212; bu manâyı ifâde etmese, bu nikâh sahih ol­maz. Tecnîs´de de böyledir,

Bir kimse, bir kızın babasına : «Kızını, bana tezvîc eyledin m! » dese; o da: «eyledim.» dese veya «evet» dese; bundan sonra, ilk şahıs: «Kabul ettim.» elemezse, nikâh kıyılmış olmaz. Çünkü: ...tezvîc eyledin mi » sözü, &#8212;durumu&#8212; haber almak İçindir. Fe-tevâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Karz (= ödünç verme, ödünç alma; borç) ve rehin lafızları ile,.nikâh akdedilip edifmeyeceği hususunda da, âlimler arasında ih­tilâf vardır. Ancak sahih olan, bu sözlerle nikâh akdetmenin caiz ol­mamasıdır, Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

«İmâm Ebû Henîfe (R.A.) ve İmâm Muhammed fR.A.)´in ka­villerine göre ve kıyas üzere karz lafzı ile nikâh akdedilir. Çünkü, bu iki İmamımıza göre, karz, temlik (= mülk edinme) dir.» denilmiştir. Bu görüş muhtardır. Muhtâru´l - Fetâvâ´da da böyledir.

Selem (= parayı peşin verip, malı veresiye alma) lafzı ile nikâh kıyılır da denilmiştir; kıyılmaz da denilmiştir. Sarf (^harca­ma) lafzı hakkında daf &#8212;yukarıdaki gîbi&#8212; iki kavil vardır, Kenz Şerhi´nde de böyledir.

«Onu sana, yarın nikâh ettim.» sözünde olduğu gibi, nikâhı &#8226;bir şeye izafe etmek sahih değildir,

Keza, bir erkek, iki şahidin yanında, bir kadına : «Eğer baban müsâade ederse, seni şu kadar menide nikâh ettim.» dese; kadın da : «Kabul ettim.» dese, bu nikâh da akdedilmiş olmaz.

Bir erkek, bir kadınla, &#8212;ona da, boşama hakkı vererek-&#8212; evlenmiş olsa, İmâm Muhammed (R.A.)´in Cami´ isimli eserinde zik­rettiğine göre : Bu nikâh caiz olur; talâk İse batıldır.

Fakîh Ebû´l-Leys ise: «Bu hüküm; :&#8212;nikâh ekdine&#8212; erkeğin önce başlayıp, «boşama hakkı senin elinde olarak, seni nikahladım.-demesi halindedir.

Ancak, &#8212;nikâh akdine&#8212; kadın önce başlar ve erkeğe: «Ben nefsimi san:a nikahladım; boşama emri benim elimdedir; kendimi is­tediğim zaman boşarım.» derse; kocası da : «Bunu kabul ettim.» der­se; ibu durumda nikâh caiz olduğu gibi, kadının boşama hakkı da elin- . de olur,

Keza, ;bir efendi, bîr cariyesini, bir ´kölesi İle evlendireceği zaman, eğer köle, söze önce başlar ve : «Cariyeni bana, bin dirhem mehirle nikâhla; boşama hakkı da senin elinde olsun; istediğin za-

NikAh

man boşa.» derse, efendisi de, onu nikâhlasa bu nîkâh caiz olur; an­cak bu durumda, boşama işi efendinin elinde olmaz. .

Fakat, söze önce efendi başlar da: «Cariyemi sana... nikâh ey­ledim; ancak boşama hakkı benim elimde kalacak; ben istediğim za­man onu boşarım.» der ve isteyen şahıs da: «Kabul ettim.» derse, bu durumda, hem nikâh caiz olur ve hem de efendinin boşama hakkı olur.

Köle, efendiye : «Onu bana nikahladığın zaman, işi dâima senin elindedir.» derse; efendisi de nikahlarsa, bütün selâhiyet efendinin eünde olur; o kölenin efendinin emrinden çıkması kat´iyyen mümkün olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Şemsü´I - Eimme Serahsî: «Bir erkek, bir kadını, hasad za­manında vermek üzere, bin dirheme tezvîc etse; bu mes´ele hakkın­da âlimler arasında görüş ayrılığı vardır. Bana göre, bu nikâh akde­dilmiş olur; mehir ise, bahsi geçen harman zamanında sabit olur.» demiştir. Muhtaru´i - Fetâvâ´da da böyledir.

0 Koca için, kadın için veya her ikisi için, nikâhta özür ve sai-reden dolayı muhayyerlik yoktur. Taraflardan birinin veya her ikisinin ´birden, üç gün veya daha az veya daha çok muhayyer olması söz ko­nusu değildir. Hatta, muhayyerlik şartı ile nikâh akdedilmiş olsa bile, bu şart batıldır; nikâh geçerli olur.

Ancak özür, erkeğin, zekerinin veya husyelerinin kesik olması veyahut da zekerinin harekete geçmez hali olursa, bu durumda İmâm Ebû Hanîfe ÎR.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un kavillerine göre, ka­dın muhayyerdir. Tahâvî Şerhi´nde de böyledir.

Nikâhta, taraflardan biri, diğerinin; gözünün kör olmasını elinin çolak olmasını, kötürüm olmasını, güzel olmasını, veya erkek, kadının kız olmasını şart koşar da durum, bunların aksi çıkarsa; yine bu nikâhta muhayyerlik sabit olmaz. Tatarhâniyye´de de böyledir.

Bir erkek, bir kadını şehirli diye nikâhlar; kadın ise köylü olursa, bu nikâh caiz olur. Küfüv olunca, muhayyerlik yoktur. Fetâvâyi Kâdihân´da da böyledir.

Ebû´I - Leys´in Fetâvâ´inda : «Bir kimse, babası muhayyer ol­mak kaydı ile, ´bir kadını tezvîc etse; bu nikâh sahihtir. &#8212;Babasına da &#8212; muhayyerlik yoktur. Zehıyre´de de böyledir. [7]



3- NİKÂHLANMASI HARAM OLAN KADINLAR


Bu babda:

1- Nesep Sebebi ile Nikâhları Haram Olanlar,

2- Sıhriyet Sebebi ile Nikâhları Haram Olanlar,

3- Süt Emişmek Sebebi ile Nikâhları Haram Olanlar,

4- Dörtten Fazla Kadın Almak ve İki Kız Kardeşi Bir Nikâh Al­tında Cem Etmek Sebebi ile Nikâhları Haram Olanlar,

5- Hür Bir Kadın Üzerine Bir Cariyeyi Nikahlamanın veya Bunları Beraber Nikahlamanın Haramliğı,

6- Başkasının Hakkı Geçmiş Olan Bir Kadını Nikahlamanın Haram Oluşu,

7- Şirk Sebebi ile Nikâhlanması Haram Olan Kadınlar,

8- Mülk Olmaları Sebebi ile Nikâhları Haram Olan Kadınlar,

9- Talâk Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar, olmak üzerö dokuz bölüm vardır. [8]



1- Nesep Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar


1- Analar,

2- Kızlar,

3- Kız Kardeşler,

4- Halalar,

5- Teyzeler,

6- Erkek Kardeşlerin Kulan,

7- Kız Kardeşlerin Kızları:.

Bunlarla nikahlanmak ve cima etmek ebediyyen haramdır.

Anneler: Bundan kasıt, erkeğin kendi annesi ile baba ve anne tarafından, ne kadar yukarı giderse gitsin, bütün büyük anneleridir.

Kizler/: Bir kimsenin kendi sulbünden gelen kızları ile oğulları­nın ve kızlarının kızları ve ne kadar aşağı İnerse insin bunların da kızlarıdır.

Kız kardeşler* Baba - ana bir kız kardeşler; baba bir kız kardeş­ler ve ana bir kız kardeşlerdir.

Erkek kardeş kızları ve kız kardeş kızları: Yani yeğenler. Bun­lar da, ne kadar aşağı inerse insin, nikâhları haramdır.

Haîelr.r: Halalar üç kısımdır: 1) Baba-ana bir halalar; 2] Ba­ba bir halalar; 3) Ana bir halalar.

Keza; babanın, dedenin ve ananın ve büyük ananın halaları da, her ne kadar yukarı çıkarsa çıksın, hala hükmündedirler.

Halanın halasına gelince; bu durumda bakılır: Eğer hala, (baba-ana bir hala veya baba bir hala gibiî, bu halaların halaları da haram­dır. Eğer hala, sadece ananın halası ise, bu halanın halasını nikâh etmek haram olmaz.

Teyzeler: Baba - ana bir teyzeler, baba bir tezeler, ana bir tey­zeler; babaların teyzeleri, anaların teyzeleri haramdır.

Teyzelerin teyzelerine gelince; teyzelerin, ana-baba bir teyze­leri İle ana bir teyzeleri haramdır; teyzelerin baba bir teyzeleri ise haram değildir. Serehsî´nİn Muhıyt´inde de böyledir. [9]



2- Sıhriyet Sebeb İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar


Sıhriyet sebebi ile nikâhları haram olan kadınlar, dört kı­sımdır :

1- Kanların .anneleri i!e baba ve anne cihetinden onların^ ne kadar yukarıda olursa olsun, büyük anneleridir.

2- Bir erkek, karısının kızlarını ve bunların da, her ne kadar aşağı inerse insin kızlarını alamaz. Ancak, bu hükümde bu erkeğin karısı ile (ki bu kadın o kızların anasıdır.) cima1 etmiş olması şarttır, Hâvi´l - Kudsî´de de böyledir.

Karısının kızının, bu adamsn yanında olup olmaması da müsâvî-dîr. Kâdîhân´ın Câmiu´s - Sağîr Şerhi´nde de böyledir.

Âlimlerimiz, kızlığın (=´bir adamın hanımının, başka kocasından olan, kızının) haramîığı hususunda, halveti de, cima´ makamına koy­muşlardır.

3- Bir kimsenin; oğlunun, oğlunun oğlunun, kızının oğlunun &#8212; kendileri ile halen nikâhlı bulunmayan&#8212; karılarını da alması ha­ramdır. Bunlar, ne kadar aşağı giderse gitsin ve karılarına cima* yapmış olsunlar veya yapmamış bulunsunlar, bu kadınlarla, o erkeğin nikâhlanması haramdır. Ancak, oğulluğun ayrılmış bulunan karısını, ba­balığın alması haram değildir. Serahsî´nin Muhiyt´inde de böyedir.

4- Baba ve anne tarafından, büyük babaların ve ne kadar yu­karı giderse gitsin, onların babalarının karılarını nikahlamak ve cima´ etmek de ebediyyen haramdır. Hâvî´l - Kudsî´de de böyledir.

Sıhriyet sebebi ile, nikâhın haram olması, sahih nikâh ile sabit olur; fâsid -nikâh ile sabit olmaz, Serâhsî´nîn Muhıyt´lnde de böyledir.

Bir adam, fâsid bir nikâhla bir kadın alsa, o kadının annesi, sadece bu &#8212;fâsid&#8212; nikâh sebebi ile haram olmaz; bilakis cima´ sebebi ile haram olur. BahrÜ´r- Râik´ta da böyledir.

Bir kimse, bîr kadınla helal olarak veya şüphe üzerine veya­hut da zina yolu ile cima´ etmiş olsa, bu durumların hepsinde de sıh­riyet sebebi ile haram olma kaidesi sabit olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, b´" kadınla zina etse, o kadının anası, anasının anası ve ne kadar yukarı giderse gitsin onların da anaları ile; kızı, kızının kızı ve ne kadar aşağı giderse gitsin, onların da kızları bu adama haram olur,

Keza, o zlnâ olunan kadın da, zina eden erlceğln babasına, baba­sının babasına ve ne kadar yukarı giderse gitsin, onların da babala­rına; oğluna, oğlunun oğluna ve ne kadar aşağı giderse gitsin onla­rın oğullarına haram olur. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir.

Bir kadına cima´ eden kimse, onu ifdâ etse (=yanî kubül ve dübür yollarının arasını yırtıp birleştırse); bu durumda, cirr.â´nın ferce yapıldığına dair kesin bilgisi olmadığı için, o kadının anası bu erkeğe haram olmaz. .Ancak, bu kadın hâmile kalır ve erkek de bu hamileliğin kendisinden olduğunu bilirse, bu durumda o kadının ana­sı bu erkeğe haram olur. Bahrü´r - Râık´ta da böyledir,

Sıhriyet sebebi ile haremlik, cima´ yapmak sebebi ile sabit olduğu gfbi, dokunmak, öpmek ve şehvetle ferce bakmak sebebi ile de sabit olur. Zehiyre´de de böyledir.

Bize göre, bu gîbi şeylerin nikâh, mülkiyet veya fücur se bebi ile yapılmış olması da müsâvîdir. Mültekıt´ta da böyledir.

Âlimlerimiz: «Bu hususta rebîbe (= üvey kız) de diğerleri de musâvîdir.» demişlerdir. Zehiyre´de de böyledir.

Bir kadını kucaklayıp boynuna sarılmak ve etlerini şehvetle birbirine dokundurmak da, öpmek yerindedir. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Keza, şehvetle »ırmak da, öpmek gibidir, Hulâsa´da da böy­ledir,

Bir kadın, bîr erkeğin zekerine şehvetle baksa veya ona şeh­vetle elini dokundursa veyahut da o erkeği şehvetle öpse, bu sebep­lerden dolayı sıhriyet haramîığı meydana gelir. CevheretÖ´n - Neyyi-re´de de böyledir.

Başka yerine bakmakla, musâharat (sıhriyet sebebi ile ha-ramlık) sabit olmaz. Ancak, şehvetle bakıp, azalarına dokunmak, bu hükümden müstesnadır. Bunlar, şehvetsiz yapılırsa, musaharatm sa­bit olmayacağında, bir görüş ayrılığı yoktur. Bedâi´de de böyledir.

Burada, bakmak hususunda mu´teber oian, fercin dâhiline bakmaktır. Hidâye´de de böyledir.

Fetva da, bunun üzerinedir, Zahfaiyye´de ve Cevheretül - Ah-lâtî´de de böyledir.

Âlimlerimiz: «Bir kadın ayakta iken, fercine bakılırsa, musa-harat hürmeti (= sıhriyet sebebi ile haramiık) sabit olmaz; ancak, ka­dın, dayanarak oturmuş olduğu halde fercin içine bakılırsa, bu ha-rsmlık sabit olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir kimse, ince bir örtü veya bir cam arkasından bir kadının fercine bakmış olsa; eğer ferci açıkça görünürse, sıhriyet sebebi ile haramlık sabit olur.

Bir kimse, aynada bir kadının fercini görmüş olsa ve ona şehvetle baksa, bu adama, o kadının anası da, kızı da haram olmaz. Çünkü, bu erkek o kadının fercîni görmemiştir, gördüğü onun aynada ki aksidir.

Bir havuzun kenarında veya bir köprünün üzerinde oturan bir ka­dının ferci, suyun içinde görünse; bir erkek de ona şehvetle bakmış olsa, sıhriyet sebebi Üe haramlık sabit olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Sahih olan da budur. Hulâsa´da da böyledir.

Ancak, ´bîr erkek, suyun içinde bulunan bir kadının fercîne şehvetle bakarsa, bu durumda sıhriyet sebebi ile haramlık sabit olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Bir şahıs, kendi kızının fercine şehvetsiz olarak baksa; ca­riyesinin de kızının durduğu şekilde durmasını İstese ve kızının da fercini görmekte olduğu halde, cariyesine şehvetle baksa; bu durum hakkında, âlimler: «Eğer, kızının fercine bakmaktan dolayı, o adam şehvete gelmişse, karısı kendisine haram olur. Ancak, o şekilde dur­masını İstediği cariyesinin fercine baktığı için şehvete gelmişse, ka­rısı kendisine haram olmaz. Bu durumda, kızının fercine bakması, şehvetle olmamış olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Dokunmak sebebi ile haramlığın sabit olması için, dokun­manın kasden, unutarak, zoraki veya hatâen olması arasında da bir fark yoktur. Fethü´l - Ksdîr´de de böyledir.

Dokunmak, uyku esnasında olsa bile, hüküm yine böyledir. Mi´râcü´d - Dirâyc´de de böyledir.

Bir kimse, cima yapmak için karısını uyandırsa ve bu sırada eli karısı zanm ile kızına do´kunsa ve müştehâ [= dokuz yaşını geç­miş) olan kızına, annesi sanarak ilişmiş olsa; o kızın annesi, o adama ebediyyen haram olur. Fethü´İ - Kadîr´de de böyledir.

Bir kimse, kızının saçını şehvetle okşasa; eğer bu kimsenin elinin dokunduğu saçlar, kızın başının üzerinde olan saçlar ise, ha­ramlık sabit olur. Şayet, dokunduğu saçlar, başın haricinde sallan-an saçlar ise, haramlık sabit olmaz. Natıfî, böyle bir ayırım yapmamış­tır. Zahîriyye´de de böyledir. Vecîzü´l - Kerderî ve Sirâcü´I - Vehhâc´-da da böyledir.

Bir kimse, şehvetle kızının tırnaklarını okşamiş olursa, yine haramlık sabit olur. Hulâsa´da da böyledir.

Dokunmak sebebi ile musâharatm haram olması, ancak, ka­dınla erkeğin ar-alarında elbise (veya bir örtü) bulunmadığı zaman ge­rekmektedir. Fakat, aralarında elbise (veya bir örtü) varsa ve bu da dokunan kimseye, dokunduğu kimsenin sıcaklığını hissettirmeyecek kadar kalın olursa, bu durumda musâ:harat haramlığı, âleti İntişar et­miş olsa bile, sabit olmaz. Ancak, elbise [veya örtü) ince olur da dokunanın eli, dokunulanın sıcaklığını duyarsa, haramlık sabit o!ur. Zehıyre´de de böyledir.

Keza erkdk, kadının mestinin altını okşasa ve fakat onun ayağının yumuşaklığını hissetmese, bu durumda haramlık sabit ol­maz; hissederse, haramlık sabit olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyle­dir.

Bir erkek, bir kadını örtüsünün üzerinden öpse; kadın, eğer erkeğin dudaklarının hararetini (sıcaklığını veya soğukluğunu) hisse­derse, bu durumda öpme ve dokunma fiili vuku´ bulmuş olur. MuhiyV-te de böyledir.

Haremliğin sabit olması İçin, dokunmanın devamlı olması şart değildir. Hatta: «Bu ´adam, elini şehvetle uzatsa ve eli, kızının burnuna dokunsa; bu dokunmadan dolayı o adamın şehveti artarsa; elini, o anda geri çekse bile, karısı kendisine haram olur. Zehıyre´de de böyledir.

Ancak, bu durumda, kadının müşteha olması şarttır. Tebyîn´-de de böyledir.

Fetva, şehvet mahallinin dokuz yaş olduğu; bundan daha aşağı olmadığı şeklindedir. Mi´râcü´d- Dirâye´de de böyledir.

Ebû´l - Leys : «Dokuz yaşından aşağı olanlar müşteha ol­mazlar.» demiştir. Fetva da bunun üzerinedir. Felâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

İmâm Ebû Bekr şöyle demiştir: «Müftünün, yedî ve sekiz yaşların müşteha olacağına, fetva vermesi münâsip olur. Aslında, bu yaşlardan dolayı sıhriyet sebebi ile haramlik sabit olmaz; ancak bu yaşlarda bulunan kızlar, vücutlu ve şişman olurlarsa, sıhriyet sebebi ile haramlığın sabit olacağına, fetva verilir.» Muzmarât´ta da böyledir.

Bir kimse, müşteha olmayan bir küçük kızla cima´ etmiş olsa, sıhriyet sebebi ile haramhk sabit olmaz. Bahrü´r-Râık´ta da böyledir.

Bir kadın, ne kadar yaşlı olursa olsun; hatta, kendisinden şeh­vet uzak olsa bile, sıhriyet sebebi ile haramlığı gerektirir. Çünkü o, haram olan kadınlara dahildir. Yaşlılığı sebebi ile haramfıktan çıkmaz; çocuk gibi değildir. Tebyîn´de de böyledir.

Musâharat haramlığı için, erkeğin de şehvet çağında olması şart kılınmıştır. Meselâ : Dört yaşındaki bir erkek çocuk, babasının karısı ile cima´ etse, bununla musâharat haramlığı sabit olmaz. Fet-hü´l - Kadîr´de de böyledir.

Ancak, küçük bir çocuğun, kendisi gibi diğer bir küçük ço­cuğa cima´ etmesi, bulûğa ermiş kimselerin cimâ´sı menzilindedir. Âlimler: «Bir küçük oğlan çocuk, küçük bir kız çocuğuna cima1 etse, müşteha olup, utanan kimseye cima´ etmiş hükmünde olur. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Şehvet hususunda, dokunma ve bakma zamanına itibar edi­lir. Hatta, şehvetsiz olarak tutan veya bakan bir kimse, onu bıraktık­tan sonra şehvete gelse, bu sebepten dolayı sıhriyet haramlığı mey­dana gelmez.

Erkekte şehvetin hududu, âletinin ayağa kalkması veya daha önce, ayağa kalkmışsa, intişarının artmasıdır. Tebyîn´de de böyledir. Sahih olan budur. Cevâhirü´l- Ahlâtıyye´de de böyledir. Fetva da buna gö­redir. Huiâsa´da da böyledir.

Âleti intişar edip, karısını isteyen kimse, karısı zanni ile kı­zının uylukları arasına girdirse, bu durumda âletinin intişarı artmamışsa, kızın annesi haram olmaz.

Bu hüküm, erkeğin genç olduğu ve cimâya gûcû yettiği du­rumlar içindir. Eğer erkek, ihtiyar veya hadım olursa, şehvetin hudu­du, kalbinde arzu, iştah hasıl olması hâlidir. Fakat, önceden de kal-ıbinde bu iştah varsa, sıhriyet bakımından karamlığın hasıl olması için, bu iştah ve hareketin fazlalaşması gerekir. Mühıyt´te de böyledir.

Bu hususta, kadının ve zekeri kesilmiş erkeğin şehvetinin hududu ise, &#8212;önceden şehvet halinde değilse&#8212; kalbinde iştah his­setmesi ve ondan lezzet almasıdır; veya önceden şehvet duymakta ise, bunun artması gerekir. Nikâye´de de böyledir.

Bunların her hangi birinde de şehvetin bulunması kâfidir. Bunun şartı ise, meninin İnzal olmasrdır. Meni, dokunma, veya bakma anında inmedikçe, musâharat haramlığı sabit olmaz. Sadru´ş -Şehîd böyle söylemiştir, Fetva´da bu kavil üzeredir. Şümnî Şerh-i Nikâye´­de de böyledir.

Dokunur dokunmaz inzal vâki olsa, musâharat haramlığı sa­bit olmaz. Sahih olan kavil budur. Çünkü, inzal sebebi ile, o kimsenin cimâ´a davet etmediği açığa çıkmış olur. Kâfî´de de böyledir.

Kadının dübürüne bakmakla, m us ah ara t haramlığı sabit ol­maz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Keza, dü´bürden cima´ yapma´kla da sı´hrîyyet sebebi ile ha-ramlık sabit olmaz. Tebyîn´de de böyledir. Esahh olan budur; Muhiyt´-te de böyledir; fetva da bunun üzerinedir. Cevâhirü´l - Ahlâtî´de de böyledir. [10]



Bu Konu İle İlgili Diğer Bazı Mes´eleler


Bir kimse, sıhriyet sebebi ile haramhği fkrar ederse; bu ik­rarı kabul edilir ve eşi ile aralan ayrılır.

Keza, bir kimse, bu haramlığı nikâhtan önceye izafe ederek, ka­rısına: «Ben seni nikahlamadan önce, annenle cima´ etmiştim.» dese; bu söz kabufedilir ve hemen ayrılırlar. Ancak, bu söz, mehfr hakkın­da doğru kabul edilmez. O kimsenin, mehri müsemmayı (= nikâh akdi esnasında, tayin edilmiş o!an mehri) vermesi gerekir.

Bu ikrarda bulunan kimsenin, ikrarının üzerinde İsrar etmesi de şart değildir. Şayet sözünden geri dönmüş olsa ve : «Ben, yalan söy-Jedim.» dese; hakim bu sözüne inanmaz. Ancak, bu durum kendisi ile Allahu Teâlâ arasında bir husustur; şayet, başta yalan söyiemişse, karısı kendisine haram olmaz.

İmâm Muhammed (R.A.), Nikâh Kitabında: «Bir kimse, bir kadın için : «Bu benim süt anamdır,* sonra da : «Ben hata ettim.» deyip; o kadını nikahlamak istese, bu adamın, istihsânen o kadını alma hakkı vardır.» demiştir.

Bir kimse, kendi yaptığı bir işi haber verdiği zaman, £cîmâ´ etmek gibi), bu sözü ile hanımından ayrılır. Çünkü, kendi yaptığı işterr ha­ber verirken nadir hata yapılır.

Ancak, emmek meselesinde, bu şa´hıs kendi fiilinden haber ver­miş değildir. Çünkü, emme zamanını hatirlayamaz. Onu ancak, başka­sından duymuştur. Başkasından duyulan şeylerde ise, hata nâdirattan değildir. Tecnîs ve Mezîd´de de böyledir.

Bir kimse öpse, dokunsa veya fercîne baksa; sonra da, bun­ları şehvetle yapmadığını söylese; bu durumlar hakkında Sadru´ş -Şehîd : «Öpmek hakkında bu fiilin, şehvetsiz olduğu açığa çıkmadı­ğı müddetçe, haramhğın sabit olması ile fetva verilir. Dokunmak ve ferce bakmak hususunda ise, haramliğin sabit olması ile fetva veril­mez. Ancak, bunların şehvetle yapıldığının ortaya çıkması hâli müs­tesnadır; yani bu durumda haramlığın sabit olması İle fetva verilir. Çünkü, öpmekte aslolan şehvettir; dokunmak ve ferce bakmak İse bunun hilâfınadır. Muhiytfte de böyledir,

Bu hüküm, fercin haricine dokunulmuş olması hâlinde ge­çerlidir. Eğer, bu kimse ferce dokunmuş olursa, onun: «Ben, şehvet­le dokunmadım.» demesine inanılmaz. Zahîriyye´de de böyledir.

Büyük âlim İmâm Zabîrû´d - Dîn el - Mürgmânî, ağız, yanak ve başı öpmek hallerinde; &#8212;bu fiillerin vukuunda şehvet bulunmadığına delil getirilmez&#8212; sadece ´kanaat bildirilirse, müsaharatın haramlığma fetva verirdi. Ve: «Onun [şeîıvetle değildi) sözü tasdik edilmez.» derdi.

Bakkâlî´de: «Dokunmasının şehvetle olduğunu inkâr eden kim­senin sözü kabul edilir.» demiştir.

Ancak, boynuna sarılır da, âleti harekete geçerse, bu durum müs­tesnadır; böyle olunca haramlık sabit olur. Muhıyt´te de böyledir.

Memesini tutmuş olan bir kimse «şehvetle değildi.» dese bile, sözü kabul edilmez. Çünkü, galip olan ihtimal sözünün hilafıdır.

Keza, beraberce bîr hayvana binseler, sıhriyet sebebi İle haram­lık sabit olur. Kerderî´nin Vecîzİ´nde de böyledir.

Şehvetle öptüğünü ve şehvetle dokunduğunu İkrar eden şe-hâdeti kabul edilir. Cevâhiru´l - Ahlâtfde de böyledir.

Bizzat dokunmak ve şehvetle öpmek konusunda şehâdet ka­bul edilir mi Muhtar olan kavile bu şehâdetin kabul edileceğidir. Fahrü´I - İslâm AH Bezdevî, bu görüşü benimsemiştir. Tecnîs´de ve Mezîd´de böyledir.

İmâm Muhammed (R.A.) de, NikshıTI - Câmî´de böyle zikret­miştir. Çünkü, bunların hepsinde de şehvet vuku´ bulur. Bu şehvet; ya, kadının bir azasının, erkeğin bir azasını harekete geçirmesi ile olur; veya, bir uzvunu hareket ettirmeden, başka bir tesirle olur. Zehıyre´de de böyledir. Bunlar, olması mümkün,olan şeylerdir. Ce­vâhiru´l Ahlâtî´de de böyledir.

Kadı Ali es - Sağdı´d en soruldu ;

&#8212; Bir sarhoş, kendi kızını kucaklayıp öpse ve ona cima´ etme­yi kasdetse, bu sırada kızı: «Ben senin kızınım», dese ve bu sarhoş kızını bıraksa; bu durumda, o sarhoşa,.bu kızının anası haram olur mu

O, şu cevabı verdi:

&#8212; Evet, haram olur. Tatarhânİyye´de de böyledir.

Bîr kimseye; «Karının anasına ne yaptın » denilse de; o da : «Ona cima´ ettim.» dese, sıhriyet sebebi ile haramlık sabit olur.

«Soran da, sorulan da, latife etmiş olsalar; bu hususta bir şey gerekmez; bunlar yalancıdırlar; sözlerine inanılmaz. Muhıyt´te de böyledir,

Bir adamın bir cariyesi olsa ve: «Ben, ona clmâ´ ettim.» dese; bu cariyeyi, o adamın oğlu alamaz. Cariye, bu adamın müfkü olmasa bile durum böyledir

Bir kimse, babasımian miras kalan bir cariyeye, babasının cima´ ettiğini öğrenirse, kendisi cima´ edemez. Serahsi´nin Muhryt´inde de böyledir.

Bir kimse, bîr kadını kız olarak nPkâhlasa; cima´ etmek iste-- diği zaman da, onu bozuk olarak ´bulsa ve: «Seni kim böyle yaptı -dese; kadın da: «Baban yapti.» demiş olsa; eğer kocası,-kadının sö­züne İnanırsa, kadın ondan boş olur ve kocanın mehir vermesi gerek­mez. Fakat, kadına İnanmaz ve onun sözünü yalanlarsa; bu durumda o kadın, bu adamın karışıdır. Zahîriyye´de de böyledir.

Bir kadın, kocasının oğlunun, kendisine şehvetle dokunduğu­nu iddia etse; bu kadının sözüne inanılmaz; söz, kocasının oğlunun-dur, Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

Bir oğul, babasının karısını veya bir baba, oğlunun karısını şehvetle öpse ve bu durum kadının hoşuna gitmese; erkek de şeh­vetli oiduğunu inkâr etse; erkeğin sözüne inanılır. Eğer erkek, şeh­vetli olduğunu söylerse, ayrılık vâkî olur. Bu durumda kocanın, karı­sının mehrini vermesi gerekir.

Bir kimse, bir şahsın cârîyesînî tezvîc etse; sonra da bu câ­riye, kocası kendisi ile cima´ etmeden önce, kocasının oğlunu öpse; koca onun şehvetle öptüğünü, cariyenin efendisi ise, şehvetsîz öptü­ğünü iddia etse; kocanın ikrar eyî-emesî, cariyenin şehvetle öptüğüne delâlet edeceğinden; efendisinin de bunu inkâr etmesi sebebi ile meh-rin yarısı gerekir. «Ben onu, şehveti öptüm.» dese bile. cariyenin sö­zünün doğruluğu kabul edilmez. Muhıyt´te de böyledir.

Bir kadın, husumet sebebi ile, bîr erkeğin zek-erinf yakalasa ve: «Şehvetsîz tuttum.» dese; bu kadına inanılır. Hızânetü´l - Fetâvâ´-da da böyledir,

İmâm Muhammed.(R.A.): bu hususta şöyle demiştir: Aslında nikâh, musaharat ve emişme sebebi iie kalkmaz; belki de &#8212;bu durum­larda nikâh fâsid olur. (= bozulur.) Bunun içindir ki, İşti´bah (= şüp­he etme hâli) bulunsun bulunmasın, musaharat veya süt emme sebebi ile nfkâh fâsid olduktan sonra ve ayrılmadan önce, cima´ eden kimseye had gerekmez. Zehıyre´de de böyledir.

Bir kadınla zina etmiş olan kimse, sonradan tevbe etmiş olsa bile, bu kadının kızı, o adama ebediyyen haram olur. Bu, haram cimâ´-dan dolayı, musaharat sebebi ile haram oluşunun sabit olduğuna delâ­let eder. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir..

Bir adamın, kendi öz oğlunun karısının &#8212;foaş´ka kocadan olan &#8212;kızını veya anasını almasında bir
 

ashabulyemin

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Kocasından boşanıp, bir başkası ile evlenen bir kadına, yeni ko­cası, zekeri bezle sarılı olduğu halde cima´ eder; sonra boşarsa; eğer cima´ esnasında sargı, fercin sıcaklığının zekere geçmesine mani ol­muyorsa; bu kadının önceki kocası ile &#8212;tekrar&#8212; evlenmesi helâl olur. Eğer bu bez, sıcaklığın geçmesine mâni oluyorsa, bu kadın ilk kocasına helâl olmaz, Holâsa´da da böyledir. [11]



3- Ridâ (- Emişmek) Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar


Rıdâ (= Emişmek) Kitabında da bildirileceği gibi, akrabalık ve sıhriyet sebebi ile haram olanların tamamı, emişmekle de haram olur, Serahsî´nin Muhıyt´tnde de böyledir. [12]



4- Dörtten Fazla Kadını Ve Birbirinin Mahremi Olan İki Kadını Bir Kimsenin Nikâhı Altında Cem Etmesi Sebebi İle Nikâhları Haram Olanlar


Bu konu, iki kısımda incelenecektir:

1- Dörtten fazla yabancı kadını, bîr kişinin nikâhı altında toplaması;

2- Bir kimsenin birbirinin mahremi bulunan iki kadını nikâhı altında toplaması. [13]



Dörtten Fazla Yabancı Kadını, Bir Kişinin Nikâhı Altında Toplaması


Bir şahsın, dörtten fazla kadını, &#8212; nikâhı ile &#8212; bir araya çem etmesi helâl değildir. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kölenin de, ikiden fazla kadını nikâhı altında toplaması caiz değildir. Bedâî´de de böyledir.

Mükâtep, müdebber ve ümmü veledin oğlu, bu hususta köle gibidirler. Kifâye´d-e de böyledir.

Hür erkekler, diledikleri kadar câriye satın alabilirler. Köle­ler içinse, efendisi bu hususta izin vermiş olsa bile, câriye satın alma hakkı yoktur.Hâvî´de de böyledir.

Hür -erkeklerin, hür kadınlardan veya cariyelerden dördü ile evlenebilme hakları vardır. Hidâye´de de böyledir.

Bir köle, hür veya cariyelerden iki kadınla evlenebilir. Bah-rü´r- Râık´ta da böyledir.

Bir kimse, arka arkaya beş kadın nikahlamış olsa, önceki dört kadının nikâhı caiz olur; beşincinin nikâhı İse caiz olmaz.

Fakat, bu kimse, bu beş kadını bir akid ile nikahlamış olursa; be­şinin de nikâhı fâsid olur.

Keza, bîr köle de, üç _kadını bir akidile nikahlamış olsa, üçünün de nikâhı fâsid olur.

Harbî olan bîr kimse, beş kadınla evlendikten sonra, hep birden müslüman olmuş olsalar; bu kimse, eğer bu kadınları arka arkaya al­mışsa; beşinci kadınla aralan açılır. Eğer, hepsini bir akidle nikâhla-mışsa, hepsinin nikâhları da fâsid olur. Bu, Ebû Hanîfe (R.A.) ile Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre böyledir.

Bu kimse, önce bir kadın almış, sonrada dördünü birden almış olsa; sonraki dört kadının nikâhı caiz olmaz; önceki kadının nikâhı ise, caiz olur. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

(Bir kimse, bir kadınla bir nikâhla evlense; sonra, iki kadını da bir akidle nikâhlasa ve ayrıca üç kadını da bir akidle nikahlamış ol­sa; fakat bu durum bilinmese, birinci kadının nikâhı her hal-ü karda sahih olur. Fakat, diğer iki grup kadınların, durumlarını koca´nm, sağ­lıklarında veya öldükten sonra, fiilen veya kavlen açıklaması gerekir. Nikâhın fâsid olduğu açığa çıkınca, sonraki iki gurup kadına, mehir de, mîras da verilmez. Tatarhânîyye´de de böyledir.

Bir kadın, iki erkeğe nikahlanmış olsa; eğer bu erkeklerden birinin dört karısı var İse, diğer erkeğin nikâhı caiz olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. [14]



Bir Kimsenin Birbirinin Mahremi Bulunan İki Kadını Nikâha Altında Cem Etmesi


Nikâhta, iki kız kardeşin arası cem edilemez.

Birbirinin kız kardeşi iki cariyenin arası da, cima´ ile cem edile­mez. Bunların kardeşliğinin nesep yönünden veya süt emme yönün­den olması da müsavidir. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bu husustaki asıl kaide şudur: Bu kadınlardan biri erkek tasav­vur edilse, bunların aralarında nesep veya süt emme sebebinden ni­kâh caiz olmuyorsa, bu durumda olan kadınların, bir erkeğin nikâhı altında cem edilmeleri de caiz olmaz. Muhiyt´te de böyledir.

Bir kimsenin, karısı ile onun nesep veya süt emme yönün­den halası veya teyzesini nikâhı altında cem etmesi caiz olmaz.

Bir kadınla, onun önceki kocasının başka bir karısından olmuş bulunan üvey kızını, bir erkeğin nikâhı altında cem etmesi caiz olur. Çünkü, şayet bu kadın erkek farzolunsa bu kız ona helâl olurdu. An­cak, bu durumun aksi olsa İdi caiz olmazdı. (Yani, kadının eski koca­sının kızı, erkek farz olunsa; bu kadın ona helâl olmazdı. Çünkü, bu kadın, onun babasının cima´ eylediği kadındır.

Keza, bir kadınla onun cariyesini, bir kimsenin nikâhı altında cem etmesi caizdir. Cariyeyi erkek farz etsek seyyidesini alması he­lâl olmazdı. Ancak bu, akrabalık ve süt emme yönünden değildir. Ebiîl -Mekârim´in Nikâye Şerhi´nde de böyledir,

Bir kimse ,iki kız kardeşi, bir akidle nikahlamış olsa; hemen bunlar ayrılırlar. Bu ayrılma, duhûlden önce olursa, ikisine de bir şey lâzım gelmez. Ancak, bunlar cimâ´dan sonra ayrılırlarsa, bu kız kar­deşlerden her birine, mehr-i müsemmânın, misli itibari ile en azı ve­rilir. Muzmarât´ta da böyledir.

Bu kimse, İki kız kardeşi ayrı ayrı nikahlamış olursa; ikinci kız kardeşin nikâhı- sahih olmaz. Şayet, durumu kadı bilirse, bunları derhal ayırır. Duhulden önce ayrılmış olurlarsa, hiç bir hüküm sabit olmaz. Fakat bunlar, duhulden sonra ayrılırlarsa, mehr-i mislin en azı gerekir; kadına ise, idde t lâzım gelir. Böylece, nesep açığa çıkıp sa­bit olur. Bu şahıs da, ayrılan kız kardeşin iddeti bitene kadar, önceki karısı olan kız kardeşin yanına varıp cimâ´da bulunamaz. Serahsi´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimse, iki kız kardeşi ayrı ayrı nikahlamış olsa ve fakat hangisinin önce nikahlanmış olduğu bilinmese; bu durumda, kocaya gerekli açıklamada bulunması emredilir. Bir açıklamada bulunursa, fauna göre hareket edilir. Bir açıklamada bulunmazsa; bu hususta bir araştırma yapılmaz ve bu iki kız kardeş de, o kocadan ayırılır. Ta-hâvî Şerhi´nde de böyledir.

Bu durumda, bu iki kız kardeşe akit esnasında konuşulan mehirieri müsâvî ise ve talâk duhûlden önce vuku bulmuşsa, yarım mehir verilir; eğer mehirieri değişîkse, her birine kendi mehirieri-nin dörtte biri verilir. Eğer nikâh kıyılifken, mehir tesmiye edilme-misse, bu kız kardeşlerden her birine, yarım mehir miktarı bir men­faat verilir. Eğer, ayrılık duhûlden sonra olursa, bu durumda, bu kız kardeşlerden her birine, tam mehir vermek gerekir. Tebyîn´de de böyledir.

Ebû Ca´fer Hindüvânî: «Bu kız kardeşlerden her biri, ni­kâhta öncelik iddia ettiği ve fakat delillerinin de bulunmadığı haller­de, bunların her birine yarım mehir verilir. Ancak, bunlar: «Biz, han­gimiz daha önce nikâhlandığımızı bilmiyoruz.» derlerse; aralarında anlaşma yapana kadar, bunlara bir şey verilmez. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Bu İki kız kardeş, şu şekilde anlaşırlar: Hakimin huzuruna çıkıp ; «Bizim onun üzerinde mehir hakkımız vardır; onu, bize vermedi.

Biz, aramızda yarım mehir almak üzere anlaştık; sulh olduk.» derler. Hakimde, haklarını alıp, kendilerine verir. Nihâye´de de böyledir.

Bu, iki kız kardeşten her biri, kendi nikâhlarının, daha önco olduğuna şahit getirirlerse, bil-ittifak aralarında yarım mehir vardır. Kitâbü´n - Nikâh´da böyle rivayet edilmiştir. Zahirü´r - rivâyede de böy­ledir. Kâfî´de de böyledir.

Bu hükümlerin tamamı, iki kız kardeş arasında sabit olup, açığa çıkacağı gibi; cem´i caiz olmayanların tamamının arasında da sabit olur. Fethü´l - Kndîr´de de böyledir.

Bir kimse, iki kız kardeşten, duhûlden önco ayrılmış olursa ve sonra da bunlarrip- birini nikahlamak isterse, nikâhlıyabılir.

Eğer bu kimse, bu kız kardeşlerden, duhûlden sonra ayrılmış olur­sa, bunlsnn jddetleri bitene, kadar hiç birisi ile evîenemez. Birinin id­deti bitmiş: diğerinin ise, bitmemiş olursa, iddeti bitmiş olanı alabi­lir; diğerini ise alamaz. Eğer, onlardan birine duhûlü vaki olmuş ise, diğerinin iddeti bitmeden onu alabilir. Eğer, diğerinin de iddeti bit-mş olurda, bu iki kız kardeşten istediğini alabilir. Tebyîn´de de böy­ledir.

Bir kimse, İki kız kardeşin aralarını, nikâh yönünden cem edemediği gibi, faydalanma yönünden de cem edemez.

Meselâ : Câriye olarak, iki kız kardeşe sahip olan bir kimse; bunlardan, istediği birinden faydalanabilir. Birinden faydalanınca da, diğerinden faydalanması caiz olmaz.

Keza, bir kimse, bir câriye satın alıp, ona cima´ etse; sonra da, onun kız kardeşini sstın almış olsa, öncekine cima´ ede-bilir; fakat ön­ceki, kendisine haram olmadıkça sonrakine cima´ edemez. Onun, ha­ram olması ise; ya, başkası ile evlenmesi İle, veya mülkiyetinden çıkarmasıyle veya birine hibe etmesiyle veya satmakla veya tasadduk etmekle veyahut da kitabetle (= onu mukâtebe kılmak, yani aza­dını bazı şartlara bağlayarak yazılı bir sözleşme yapmak sureti ile) olur. Tshavî Şerhi´nde de böyledir.

Bu hususta, bir cariyenin bir kısmını azad etmek, tamamını azad etmek gibidir. Keza, bir cariyenin bir kısmına sahip olmak, tama­mına sahip olmak gibidir. Tebyîn´de de böyledir.

İki kız kardeşi, câriye olarak almış olan bir kimse önceden cima´ ettiği kız kardeş için : «Bu, bana haram olsun.» demiş olsa bile, diğer kız kardeş kendisine helâl olmaz. Önceden cima´ ettiği ka­dın; hayızlı, nifaslı, ikramlı veya oruçlu olduğu zaman da, durum böy­ledir. Gâyetü´s - Sürûcî´de de böyledir.

Bu durumda, kardeş olan bu iki cariyesine de, cima´ etmiş olan şahıs; birini, kendisine haram etmedikçe, diğeri ile cima´ yapa­maz. Bunlardan birini, satar veya hibe eder veyahut da, bir başkası­na nikahlarsa; sonra da satın alan, bir özürü sebebi ile geri getirir veya kendisi hibesinden geri döner veyahut da kocası onu boşamış olur ve iddetî de tamam olursa; bu şahıs, bu iki cariyeden hiç birine, &#8212; diğerini nefsine haram kılmadıkça&#8212; cima1 edemez. Fetâvâyj Kâdî-hân´da da böyledir.

Bir kimse, cariyesi ile nikâhlansa ve onun kız kardeşini sa­tın alana kadar, nihâklandığı İle cima1 etmemiş olsa; satın aldığın­dan da faydalanamaz. Çünkü, nikâhla yatak s-efait olmuş demektir. Eğ.er, satın aldığına cimâî ederse, her ikisini yatakta cem etmiş olur, Tahâvî Şerhî´nde de böyledir.

Bir kimse, cariyesi ile clmâ´ etmiş olduğu halde, onun kız kardeşini kendisine nikahlamış olea, bu nikâh sahih olur. Bu nikâh sahih olunca, artık cariyesi İle cima´ edemez. Bu kimse, eğer; nikah­ladığına cima´.etmemişse, önceden cima´ etmiş bulunduğu cariyeye, onu kendi nefsine haram kılacak olan sebeplerden birini yapmadıkça, nikâhlısı İle cima´ edemez. Ancak, onu kendine haram kılınca bu cariyesi ile cima´ etmediği takdirde, .nikâhlısı İle cima´ eder. Hidâye´de de böyledir.

Bir kimse, cariyesinin kız kardeşini, fâs/d bir nikâh İle ni­kahlamış ofsa, cima´ ettiği cariyesi kendisine haram olmaz; ancak, bu durumda, nikâhlısına cima´ ederse, cariyesi kendisine haram olur. Bahrü´r - Râık´ta da böyledir.

İki kız karderten her biri, bir kimseye ; «Şu şey karşılığında, nefsimi sana tezvic eyledim.» dese veya her ikisinin sözü de aynı and^ çıkmış olsa; adam da, bunlardan pirini kabul etse, nikâh caiz olur.

Eğer, akid esnasında söze erkek önce başlar ve: «İkinizi da, biner dirhem mehirie tezvic eyledim.» derse; bunun üzerine, o iki kız kardeşten biri : «Ben kabul ettim.» der; diğeri ise kabul etmez­se, ikisinin nikâhı da batıl (= geçersiz) olur.

Zehiyre´de İmâm Muhammet) (R.A.)´in şöyle buyurduğu ri­vayet edilmiştir: Bir kimse, kendisine bir kadın nikahlamak üzere, İki ayrı şahsa vekâlet verse ve bu vekillerden her biri, birer kadın nikahlamış olsalar; bu kadınlar da birbirinin süt kardeşi bulunsa; fa­kat, hangisinin Önce nikâhiandığı bilinmese; ikisinin nikâhı da, bâtıl (= geçersiz) olur. Keza, bunların ikisi birden razı olsalar veya biri razı olsa diğeri razı olmasa, yine nikâhları geçersiz olur. Muhıyt´te de böyledir.

İmâm Muhemmed (R.A.) şöyle buyurmuştur: Vekil olmayan iki başıboş adam, iki kız kardeşi, kendi rızaları ile ve ayrı ayrı akid-îerle, bir .adama nikahlamış olsalar; evlenecek bu şahıs da, bu kız kardeşlerden birisine razı olsa, onun nikâhı caiz olur. Ancak, bun­lardan ikisi de bir akidle nikahlanmış olsalar, hiç birinin nikâhı caiz olmaz. Zehiyre´de de böyledir.

Bu şekilde, iki kız kardeş bir adama nikahlanmış olsalar; fakat bu kız kardeşlerden birisi, bir başka şahsın ya iddetlisi veya rıikâhiısı bulunsa; bu durumda, başı bos olanın nikâhı sahih olur. Se-rahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimsenin, kendisinden dolayı iddet beklemekte olan bir kadının, kız kardeşini nikahlaması caiz olmaz. Bu iddetin, talâk-ı rici´-den. talâk-ı bâin´den, talâk-ı selâse ile boşamadan, fâsid nikâhtan veya şüpheli nikâhtan olması halleri de müsavidir. Keza, bir kimse­nin nikâhı altında c-em edilmeleri caiz olmayan iki kadından birinin, îddeti bitmeden, diğeri nikâhlanamaz. Kâfî´de de böyledir.

Bir kimse, ümm-ü veledini azad etmiş olsa, onun iddeti bit­meden, kız kardeşini nTkâhlayamaz. İmâm Ebû Hnntfe (R.A.)´ye göre, bu kadın dördüncü kadın İse yerine başka birini nikâh etmesi helâl olur. İmâmeyn´e göre ise, bu durumda bu ümm-ü veledin kız kardeşini nikahlaması da helâl olur. Fethü´l - Kadir´d e de böyledir.

Bir kimsenin karısı, irtidat edip (= İslâm Dininden çıkıp), harbe gitmiş olsa: bu adam, onun iddeti bitmeden, bu kadının kız kardeşi ile evlenebilir. Nitekim, bu kadın ölmüş olsaydı, bu adam, onun kız kardeşini hemen nikâhlıyabilirdi.

Eğer irtidat eden kadın, kocası nikahlanmadan önce, veya onun kız kardeşi İle nikahlandıktan sonra müslüman olup, kocasına geri dönmüş olursa, kız kardeşinin nikâhı, &#8212;bu kadın vaktinde dönmemiş olduğu için&#8212; sahih olur. İkinci haîde de, İmâm Ebû Hsnîfe İRA.Yyş göre, yine kız kardeşin nikâhı sahih olur; çünkü, önceki kadının iddeti, &#8212;irtidat etmesi sebebi ile&#8212; sakıt olmuştur. Yeni bir sebepr geri dönemez. Imâmeyn´e göre ise, bu durumda o kadın, müslümt olarak geri dönünce, kız kardeşinin nikâhı caiz olmaz. Çünkü, bu ka­dının müsiüman olarak geri dönmüş olması, gaibin geri dönmüş ol­ması gibidir. Fethü´I - Kadîr´de de böyledir,

İkisi de birbirinin halası olan iki kadının, bir nikâh altında cem edilmesi câîz olmadığı gibi, ikisi de birbirinin teyzesi olan, iki kadının da, bir nikâh altında cem edilmesi caiz değildir.

İki kadının, birbirlerinin halası olmasının şekli: İki şahıs, birbir­lerinin anası ile evlenir; bunlar da birer kız doğururlarsa; bu kızlar­dan her biri, diğerinin halası olur.

İki kadının, birbirinin teyzesi olmasının şekli ise : İki adam, bir­birlerinin kızları ile nikâhlansalar da, onlarda birer kız doğursalar; bu kızlar da birbirlerinin teyzesi oîurîar. Hidâye´de de böyledir.

Nikâhı haram olan bir kadının üzerine nikahlanmış olan ka­dının nikâhı, sahihtir. Bu ise, şu şekilde olur: Bir adam, iki kadın nikâhlssa da, birinin nikâhı (muharremattan olması kocasının bulun­ması veya puta tapan vesenî bir kadın olması gibi bir sebeple) heiâl oimasa,´diğer kadının nikâhı helâl ve sahih olur. Ötekinin nikâhı ise, &#8212;zâten&#8212; batıl [= geçersiz) dir. Mehr-i Müsemmânın tamamı, nikâ­hı helâl olan kadının olur. Bu, Ebû Hanîfe (R.A.)´nin kavlidir. Tebyîn´-de de böyledir.

Bu durumda, bir kimse, nikâhı helüâl olmayana da cima´ et­miş olsa, o kadına da mehr-î misil verilir. Mehr-i müs-emma ise, nikâ­hı helâl olanındır. Bu görüş esahhtır. Mebsüt´ta böyle denilmiştir. Ebû Hanîfe (FLA.)´nin kavli de budur. Fethü! - Kadîr´de de böyledir. [15]



5- Hür Bir Kadin Üzerine Bir Gâhiyeyi Nikahlamanın Veya Bunlar! Beraber Nikahlamanın Hahamlığı


Bîr cariyeyi, hür olan bir kadının üzerine nikahlamak veya bunları beraber nikahlamak caiz değildir. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Keza, mûdebbere [= efendisi ölünce, hürriyete kavuşacak olan câriye) ve ümm-ü veled (-~ efendisinden çocuk doğuran cariyem­in nikâhları da, hür kadın üzerine caiz değildir. Fethü´i - Kedîr´de do böyledir.

Bir kimse, hür bir hadmla bir cariyeyi, bir akid ile nikah­lamış olsa; hür kadının nikâhı caiz olur; cariyenin nikâhı ise caiz olmaz. Bu hüküm, hür kadının nikâhmm yalnız başına caiz olduğu du­rumdadır. . Eğer, hür kadının nikâhı, sahih ve caiz değüse, cariyeyi onun üzerine nikahlaması hâlinde, cariyenin nikâhı bâtıl oimaz, ge­çerli olur. Hulâsa´da da böyledir,

Bir kimse, önce hür bir kadını, sonra da bir cariyeyi nikah­lamış olsa; her´ ikisinin nikâhı da caiz o!ur. Fetâvâyî. Kâdihân´da da böyledir.

Bir kimse, talâk-i seîâse veya ts´âk-ı hâin üzere boşadığı kadının iddeti bitmeden, bir cariyeyi nikahlaması, İmâm Ebû Hanîfo (R.A.)´ye .Ciöre caiz olmaz. İrcâmeyn´e göre ise, bu caiz olur. Eğer, ta!âk-ı ric´înin iddeti içinde, bu cariyeyi nikahlamış olursa; bu ittifak­la caiz olmaz. Kâfî´de de böyledir.

Bîr kimse, bir câriye ve bir hür kadını nikahlamış oİ3a; hür kadın da fâsid bir nikâhın iddeti veya şüphe ile yapılmış bir cimâ´nın iddeti içinde olsa, Hasar, : «O şahıs, kendisi ile bu iki kadın arasın­da ihtilâf içindedir.» demiştir. Başkaları ise: «Bu cariyenin nikâhı, bi! - ittifak caizdir.» demişlerdir. Açık vs sshih olen görüş budur.

Bir kimse, cariye, ric´î talâk iddeti içerisinde iken, hür bir ka­dını nikahlamış, olsa; sonra da cariyeye rüoû´ etmiş bulunsa, nikâh caiz olur. Zehıyre´de de böyledir,

Bir köle, hür bir kadını nikahlamış olsa ve kendi efendisinin izni olmadan ona cima´ etse ve yine efendisinin izni olmadan bir de câriye nikâhlasa; efendisi de &#8212;sonradan-&#8212;her ikisinin nikâhlarına izin vermiş bulunsa, bu durumda, hür kadının nikâhı caiz olur; cari­yenin nikâhı İse, caiz olmaz. Serchsl´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Bir kimsenin, bir büyük kızı, bir de büyük cariyesi olsa ve bu şahıs, başka bir şahsa: "Ben bunun ikisini de, sana nikahladım.» dese! o şahıs da, cariyenin nikâhını kabul etse, o nikâh geçersiz olur., Ancak, bundan sonra, hür olan kızın nikâhımı > kabul ederse, bu nikâh caiz olur. Muhıyt´te de böyledir.

Gücü yeten kimse, müsiüman veya ehl-i kitap olan bîr ca­riyeyi, hür bir kadının üzerine nikâhlıysbilir. Kâfî´de de böyledir.

Hür olan bir kadınla, bir cariyenin nikâhını uzun müddet, bir­likte tutmak mekruh olur. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, dört cariyeyi nikahlamış olsa, beşinci olarak da, hür bir kadını nikâhlasa, cariyelerin nikâhı sahih olur. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir. [16]



6- Başkalarının Hakki Sebebi İle Nikâha Haram Olan Kadınlar


Bir kimsenin, başka birinin karısını nikahlaması caiz değil­dir.

Keza, iddeti bitmemiş oîan bir kadını, nikahlamak da caiz değildir. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Bu iddetîn, boşanmaktan, ölümden, fâsid nikâhtan veya şüp­heli nikâhtan olması halleri de, müsâvîdir. Bedâi´de de böyledir.

Bir kimse, başkasının nikâhlısı olduğunu bilmeyerek, bir ka­dını nikahlamış ve cima´ etmiş bulunsa; bu kadının, iddet beklemesi gerekir. Fakat bu adam o kadını, başkasının nikâhlısı olduğunu bile bile, nikâhlamışsa, &#8212;cimâ´sı, kocasına haram olmadığı müddetçe &#8212; o kadına, Iddet lâzım gelmez. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

İddet sahibinin, o kadını nikahlaması caiz olur. Serahsî´nin Mu­hıyt´inde de böyledir.

Bu hüküm, iddetten başka bir mâni olmaması halindedir. Bedâi´de de böyledir.

İmâm Ebû Hanife (R.A.) ve İmâm Muhammed (RA)´e göre, zinadan hamile bulunan bir kadını, nikahlamak caizdir; ancak, bu ka­dın, doğum yapana kadar ona clmâ´ edilmez. Ebû Yûsuf [R-ATa göre ise, bu nikâh sahih olmaz. Fetva ise, öncekilerin kavillerine göredir. Muhıyt´te de böyledir.

Bu durumdaki bir kadına, cima´ etmek mubah olmadığı gibi cimâ´yı teşvik edici haller de mubah olmaz. Fethü´l -Kadîr´de de böy­ledir.

Mecmüu´n - Nevâzil´de: «Bir kimse, zina etmiş olduğu bir kadını, nikahladığı zaman; onun hâmile olduğu açığa çıkarsa, bu ni­kâh, bütün âlimlerimize göre caiz olur. Bu adam, yine bütün âlim­lerimize göre, o kadına cima1 edebilir. Bu kadının nafakası da, o ada­mın üzerine olur. Umûmun kavline göre, bu böyledir. Zehıyre´de de böyledir.

Bir adamın, nikahlamış bulunduğu bir kadın, hilkati tamamla­mış bir çocuk düşürse; eğer bu düşük, dört aylık ise, nikâh sahih ve caiz olur; düşük dört aylıktan az ise, bu nikâh caiz olmaz. ÇDnkü, bebek, yüz yirmi günlük olmadıkça, hilkat belli olmaz. Zahîriyye´de 4e böyledir.

Hamile kadın, karnındaki çocuğun kimden olduğunu biliyor­sa; bu kadının ni´kâhı bil - icmâ´ caiz olmaz. Bu kadın, ibir harbîden thamile kalmış ve sonradan hicret etmiş veya esir alınmışsa, nikâhı caiz olur; ancak, hamiiıri vaz edene (=´doğurana) kadar, nikahlayan kimse, onunla cima´ edemez. Bu kavil, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´den, İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) tarafından da rivayet edilmiştir. T&hâvî de, bu kavli mu´temed görmüştür. Ancak, İmâm Muhammed (R.A.), bunu men etmiştir. Kerhîde, bu kavle itimad etmiştir. Esahh ve İtimad edilecek olan görüş de budur. Tebyîn´de de böyledir.

Bir kimse, hâmile olan ümm-ü veledini nikahlamış olsa; bu nikâh, battl olur. Ancak, bu ümm-ü veled, hamiie değilse, nikâh câîz o!ur. Kâdîhân´m Câmiü´s - Sağîri´nde de böyledir.

Cariyesine cima´ etmiş olan bir kimse, daha sonra da, onu nikahlamış olsa, bu nikâh, caiz olur. Ancak, bu câriye, erkeğin su­yundan korunmak için istibra (= meniyi ferçten uzaklaştırmak) yapı­yorsa, bu durumda, nikâh caiz olmaz. Hidâye´de de böyledir.

Bu durumda, efendinin istibra yapması müstehaptır. Hidâye Şerhî´nde de böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe ile İmâm Yûsuf´a göre, nîkâh câîz olduğu zaman, koca, İstibradan önce de, cima´ edebilir. İmâm Muhammed ise : «İstibra yapana kadar, cima1 yapılmasını hoş, görmem.» demiştir. Nihâ-ye´de de böyledir.

Fakîh Ebû´l - Leys: «İmâm Muhammed´in kavli, ihtiyata daha yakındır. Biz de, onu alıp, kabul ederiz.» demiştir. Nihâye´de de böyledir.

Bu ihtilâf, efendinin cariyeyi istibradan önce nikahlamış ol­ması halindedir. Eğer câriye, istibrâyı nikâhtan önce yapmış ise, îs-tibrâsız cimâ´nın caiz olduğunda, İttifak vardır. Fethü´l - Kadîr´de de ´böyledir.

Bir kimse, zina ettiğini gördüğü bir kadını nikâhlasa, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.) ile İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre bu kadın, istib­ra[17] etmeden onunla cima´ etmek helâl olur. İmâm Muhemmed (R.A.) Ise^ «İstibra etmedikçe, o kadınla cima´ edilmesini, sevimli bulmam.» demiştir. Hidâye´de de böyledir.

Bize göre, bir babanın, oğlunun cariyesini nikahlaması caiz olur. Tatarhânîyye´de de böyledir.

O Kocasını, dâr-ı harpte bırakıp, yalnız başjna dâr-ı islâma gelmiş bulunan bir kadını, nikahlamak caizdir. Ve bu kadının, idde! beklemesi g-erekmediği hususunda da, icmâ´ vardır.

Keza, hicret eâen kadınları nikahlamak da, caizdir. Bunlara kar­şı, iddet beklemek de yoktur. 3u, İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´nİn kavİidir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.) ile İmâm Muhammed (R.A.) ise : «Bun­lara karşı da, iddet beklenir; iddetleri içinde, nikâhlanmaiarı caiz ol­maz.» demişlerdir.

Hayızdsn dolayı istibra yapmadan önce, Cİmâî yapmanın helâl olmadığı hususunda, ihtilâf yoktur. Bedâi´de böyledir. [18]



7- Şirk Sebebi İle Nikâhları Haram Olan Kadınlar


Mecûsîlerin ve vesenîlerin (=ateşe topaniarın ve kitabî ol­mayıp, puta, aya, güneşe, yıldızlara ve benzeri şeylere tapanların), &#8212; hür olsunlar veya câriye bulunsunlar&#8212; nikâhları caiz olmaz. Sirâ-cii´l - Vehhâc´da da böyledir.

Putlara tapanlar; güneşe yıldızlara tapanlar; suretler yapıp, onlara tapanlar ile zenadika, batıniyye, ibahiyye ve saire gibi itikadı küfür olan bütün mezheplerin mensupları da, nikâhı caiz olmayanlara dâhildirler. Fethü´l - Kadîr´de de böyledir.

Müşrik ve mecüsî olan bir cariyeye, Mülk-i yemin[19] olma­sı sebebiyle cima´ yapılmaz.

Müslüman erkeklerin; harbî veya zımmî, hür veya câriye olsun, etıl-i kitap olan kadınlarla, nikâhlanmaîarı caizdir. Serahsî´nin Mu-hıyt´inde de böyledir.

Bu hususta, evlâ olan ise; böyle yapmamak yanî bunları ni­kahlamamak ve zaruret olmadıkça, kestiklerini yememektir. Fethü´l-Kadîr´de de böyledir.

Bir müslüman, kitabı bir kadınla evlendiği zaman, onu kili­seye veya havraya göndermez; buralara gitmesine mâni blur. Sirâcü´l Vehhâc´da da böyledir.

Bu kadını, evinde şarep yapmaktan da men eder. Nehrü´l-Fâık´ta da böyledir.

Kocası, kitabî olan bu kadını; bayız, nifas veya cenâbetlik guslünü yapması için, icbar etmez. (&#8212;zorlamaz.) Sîrâcü´f - Vehhâc´da da böyledir.

üar-t harpte, bir mûsiümanın, enl-I kitap olan harbî bir ka­dını, nikahlaması caizdir; fakat !bu, mekruhtur. Burada nikâhlandığı bir kadını, dar-ı İslama götürürse, nikâhı baki kalır. Fetâvâyi KâdîhâıTda da böyledir.

Eğer, kendisi çıkar da, kitabî ve harbî olan karısın dâr-ı harpte bırakırsa, memleketlerin ayrılığı sebebi ile, aralarındaki ni­kâh sona ermiş ve ayrılmış olurlar. İmâm Serahsî´nin Mebsât Şerhi´-rıde de böyledir.

Müslüman olmayan bir erkekle, müslüman olmayan bir ka­dın; velîsinin izni ile ve şahitlerin huzurunda evlenseler; sonra da içlerindeki nifak inancını terk ederek İkisi birden müslüman olsalar, ´kocası da, kadına duhûlü olmadan başını boş bırakmış olsa; bu kadın, müslüman oldırktan sonra fakat, önceki kocasından ayrılmadan önce, ´başka bir erkekle evlenmiş olsa; bunların durumu hakkında Şeyhü´l-İmâm Ebû Bekir Muhsmmed bin Faril, şöyle buyurmuştur: «Eğer on-ler müslüman olduklarını açıklar ve küfrün, küfür olduğuna inanırlar­sa, &#8212; önceki nikâhları caizdir. Kadının, sonradan yapmış olduğu te-zevvüç, caiz değildir. Fakat bunlar, kâfir olduklarını açıklar veya bun­lardan birisi kâfirliğini meydana koyarsa, mürted hükmünde olurlar ve önceki nikâhları sahih olmaz; kadının, ikinci nikâhı sahih olur.» Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

Semavî bir dine inananların hepsi ve Hz. İbrahim (A.S.)´İn su-nûfu, Hz. Şit (A.S.J ve Hz. Dâvüd (A.S.)´m kitapları gibi, bir kitaba bağlı olanlar, eh I - i kitap (= kitabî kitap ehli) tırlar. Bunların kadınla­rını nikahlamak, câirdir ve kestikleri yenilir. Tebyîn´de de böyledir.

Sâbii olanlara gelince; İmâm Ebû Hcnîfe (R.A.)´ye göre, bun­ların kadınlarım, müslüman erkeklerin, nikahlamaları, caizdir. Ancak bu, mekruhtur.

Imâmeyne göre İse, bunları nikahlamak, caiz değildir. Kestikle­rinin yenip yenmiyeceği hususunda da bu ihtilâf vardır

Bu hükümler; İmâm Ebû H&nîfe CR.A.)´ye göre, bunların, nasârâ (= tııristiyan) kavminden olup» Zebur okudukları ve bazı yıldızlara, &#8212; bizim Ka´be´ye ta´zim ettiğimiz gibi&#8482;- ta´zim ettikleri vakittin

Imâmeyn ise, bunların yıldızlara ta´zimini, kertdilerine^ait, &#8212;puta tapanların ibâdetleri gibi&#8212; bir İbâdet kıldıklarındartdır. Kâfi´de ve Hî-dâye Şerhleri´nin ekserîsinde de böyledir,

Bir şahsın, ana-babasından birisi kitabî, diğeri ise, mecûsî olsa; bu şahıs, kitabî hükmündedir. Yani. ehl-i kitaptan sayılır. Bedai&#8217;de de böyledir.

Bir müslümanın nikahlamış bulunduğu bir kitabî kadın, te-meccüs etse C= mecûsîliği kabul etse); eralarirrda haramhk sabit ola­cağından, nikâhları fâsid olmuş olur. Fakat, müslüman bir erkeğin, nikahlamış bulunduğu yahudî kadın,hırstiyan olsa veya hırlstiyan ka­dın yahudi olsa, aralarındaki nikâh sahihtir.

Bir müslüman erkeğin, nikâhı altında bulunan kitabî kadın, sâbiî olursa; bu durumda, İmâm Ebû Hsnîfe (R.A.)´ye göre, nikâhları fâsid olmaz; İmâmeyn´e göre ise, nikâhları fâsid olur, Cevheretü´n - Neyyİ-re´de de böyledir.

El-Hucendî: «Bu hususta esas kaide; Bu durumda, karı-kocadan biri; bulunduğu hâlini değiştirirse, nikâh-caiz olmaz; &#8212;ön­ceden &#8212; caiz olmuş bulunan nikâh da, bâtıl olur. Mecusîlik de, ni­kâhı ifsâd eder. Mecusiliğe dönen kadından, ayrılmak gerekir. Bu kadına, mehir de, bir menfaat de verilmez.

Eğer erkek, duhûlden sonra mecûsîliği kabul etmiş olursa, karısı­nın mehrinin tamamını ödemesi gerekir. Fa´kıst erkek, cima1 yapma­dan önce mecûsîliği kabul -etmiş ve nikâh akdinde de belirli bir me-Ihir tesmiye edilmişse, karısına, onun yansını verir; mehir tesmiye edilmemişse, ona, bir menfâat vermesi îcabeder. Sirâcü´I - Vehhâc´da da böyledir.

İrtidad eden (= Müslüman iken kâfir olan) bir erkek, îrtîdad eden veya müslüman bir kadını veyahut da aslında kâfir olan bir ka­dını alamaz.

Keza, irtidad eden kadın da, hiç bir kimse ite nikâhlanamaz. Mebsût´ta da böyledir.

Müslüman ´bir kadın, müşrik veya kitabî olan bir kimse ile, evlenemez. SfrScü´l - Vehhâc´da da böyledir.

Mecûsî veya vesenî ofan kadınlar, her çeşit kâfirle evlene­bilirler; ancak, irtidâd etmiş olan kadınlar, hiç bir kimse ile evlenemezler. Fetâvâyi Kâdîhâı´da da böyledir.

Yollan ve inançları ayrı ayrı olsa bile, zımmîler, birbirleri ilo evlenebilirler. Bedâi´de de böyledir.

Kitabî olan bir katimi, müsiüman bir kadının üzerine, müslü-man bir kadını da, kitabî bir kedinin üzerine almak, caizdir. Bu iki grup kadın, nikâha mahal olma bakımından müsâvîdirler. Kâdîhân´m Câmîu´s - Sağîrİ´nde de bnvlerfîr. [20]



8- Mülk Sebebi İle Nikâhı Haram Olanlar


Bîr kadının, kölesi veya bir başkası ile ortak bulunduğu kö­lesi ile tezevvüc etmesi caiz değildir. Kadın, nikâhlı olduğunu göster­mek için, o şahsın, kendi kölesi olduğuna itiraz etse bile nikâhı batıl olur. Bedâi´de de böyledir,

Bir erkeğin cariyesi ile, mükâtebesi ile müdebberesi ile, ümm-ö veledi ile veya bir kısmına başkasının sahip bulunduğu cari­yesi ile nikâhlanması caiz olmaz. Fetâvâyî Kâdîhârrda da böyledir.

Keza. bir erkeğin; çalışıp kazanarak, borcundan kurtulup, hürriyetine kavuşmasına, izin vermiş bulunduğu cariyesi ile nikâhlanması da caiz değildir. Serahsî´nin Muhıyt´inde de böyledir.

Âlimler: «Bu zamanda evlâ üten, kişinin cariyeyi kendisine nîkâhlsmasıdır, Taki, câriye hür olunca, nikâhın hükmü sebebi ile, ona nlmâ´ etmesi helâl olsun. Sirâciyye´de de böyledir.

İzinli ve müdebber olan kölelerin, nikâhlılarını satın almak la, bunların nikâhları batıl olmaz.

Keza, mükâtep bir kölenin, nikâhlısını satın almakla, bunlar ara­sındaki nikâh da fâsid olmaz.

Mükâtep, bir câriye satın alıp, bunu kendisine nikahlamış olsa; bu nikâh sahih olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân´da da böyledir.

İmâm Ebû Hanîfe (R.A.)´ye göre, bir kısmı azad edilmiş olan köle de, mükâtep hükmündedir; bunun, zevcesini satın almakla da nikâhı fâsid olmaz. İmâmeyn´e göre ise, bu kimse, hürdür, ´borçludur ve bu durumda, nikâhı fâsid olur. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir.

İmâm Ebû Hsnîfe (R.A.)´nin kavline göre, hür bir kimse, bu durumdaki bir şahsın karısını, muhayyer olarak satın almış olsa, ni­kâhı batıl olmaz,

Mükâtöbin, kendisine sahito olan kadınla evlenmesi sahih olmaz. Mükâtep, sahibi olan bu kadınla cima´ etmişse, mehrini vermesi ge­rekir.

Keza, bir kimsenin, mükâtebe cariyesini nikahlaması da, caiz de­ğildir. Şayet cima´ etmiş olursa, mehrini öder.

Bir kadın, sahibi bulunduğu mükâtep köle ile evlendikten sonra, onu azâd ey´ese yine aralarında &#8212;fâsid&#8212; nikâh, sahih nikâha dö­nüşmez; yani, nikâh bu durumda bile, caiz olmaz. Fetâvâyi Kâdîhân*-da da böyledir.

Mükâtep veya köle, efendisinin İzni ile, onun kızını nikahla­mış olsa, bu nikâh, caiz olur. Bu efendi ölünce, kölenin nikâhı fâsid olur; mükâtebin nikâhı ise, fâsid olmaz. Bu, bize göre böyledir. Meb-sût´ta da böyledir.

Bundan sonra, eğer mükâtep azad edilirse, nikâh tekarrur eder, (= yerinde kalır.) Eğer, mükâtep aciz kalır da rıkkını iade eder (= tekrar köleliğe döner) ve bu hâl duhûlden önce olursa, kızın ni­kâhı batıl (= geçersiz), mehrinin de tamamı sakıt olur. (= düşer.)

Bu hâl duhûlden sonra olursa, kızın, o mükatepte olan hissesi ka­darı, mehirden düşer; veresenin hisseleri İse baki kalır.

Eğer mükâtep, efendisinin kızını, efendisinin ölümünden sonra nikâhlamışsa, bu nikâh mün´akid [= kıyılmış) olmaz. Fetâvâyi Kâdî-hân´da da böyledir. [21]



9- Talâk Sebebi İle Nikaları Haram Olanlar


Bir kimsenin, üç talâkla boşadığı hür bir kadını; bu kadın, başka bir erkekle tezevvüc etmeden, geri alması helâl olmaz.

Keza, bir kimse, nikâhı altında bulunan bir cariyeyi de, iki talâk­la boş&dıktan sonra, geri alcmaz. Bu durumda, bu cariyenin nikâhı he­lâl olmadığı gibi, mülk-ü yemini (= müiküyeti altında bulunan cari­yesi) olması sebebi ile cima´ etmesi de, helâl olmaz. Fetâvâyi Kâdî-hân´da da böyledir.

Bir kimse, tezevvüc ettiği bir cariyeyi, iki talâkla boşasa, sonra da onu, satın alıp azs-d etse; yine onu, &#8212;başkası nikahlayıp, cima1 ettikten sonra g-eri boşamadıkça ve iddeti de tamam olmadık­ça &#8212; tezvîc eyleyemez. Sirâcü´l - Vehhâc´da da böyledir. [22]



Bu Hususlarla İlgili Diğer Bazı Mes´eleler


Mut´a nikâhı batıldır. Bu nikâh, helâllik ifâd-e etmez. Mut´a nikâhından dolayı, talâk da lâzım gelmez. Mut´a nikâhından dolayı; îla1 (= kocanın karısına yaklaşmaması hususunda yemin etmesi) vö zıhâr (= kocanın, karısını, müebbeden mahremi olan bir kadının, ba-´kifması caiz olmayan bir uzvuna benzetmesi) de îca´betmez. Mut´a nikâhından dolayı, iki taraf, birbirlerine varis de olmazlar. Fetâvâyî Kâdîhân´da da böyledir.

Mut´a nikâhı : Bir eleğin, mânilerden hâli (= nikâhlanma-sına hiç bir sakınca olmayan) bir kadına : «Senden on gün fveya da­ha az veyahut da daha çok) faydalanacağım.» veya : «Beni, nefsinden günlerce faydalandır,- demesi veya hiç zaman (gün) zikretmeden, ka-dsndan faydalanmayı istemesidir, Fethü´l - Kedîr´de de böyledir.

Muvakkat (= geçici bir süre için yapılan) nikâh da, batıldır. Hidâye´de de böyledir.

Sahih olan kavle göre, muvakkat nikâhta, sürenin uzun veya kısa olması arasında bir fark yoktur. Bu müddetin, ma´lum (= belirli, bilinen) veya meşhul (= belirsiz, bilinmeyen) oimast haileri de, mü-sâvîdir. Nehru´l - Fâık´ta da,böyledir.

Büyük âtim Şemsü´I - Eimme Halvânî ve âlimlerimizden pek çoğu şöyle demiştir: «Bir kadınla ´bir erkeğin, kesin bilgileri olma­yan ve beraber yaşamaları ihtimâli bulunmayan, meselâ: Bin sene gibi &#8212;uzak&#8212; bir zamanı şart koşarak yapmış bulundukları akitler geçersizdir.

Meselâ : «Kıyamet kopana kadar...», «deccal çıkana kadar.....îsâ (A.S.) inene kadar...» gibi sözlerle, nikahlanmak batıldır, geçersizdir. Bu kavli Hasan, İmâm Ebû Hanîfe´den de rivayet etmiştir. Muhıyt´te de böyledir.

Bir erkek, kadının niyyetinde olan müddetçe onunla tecev-vûc etse, kendi niyyeti´ İse, kadın kendisi ile durduğu müddetçe, onunla durmak olsa, bu nikâh sahih olur. Tefeyîn´de de böyledir.

Bir erkek, ´bir kadınla, bir ay sonra boşamak niyyeti ile te­zevvüc etse, bu câîz olur. Bahrû´r - Râık´ta da böyledir.

Bir kimsenin .gündüzlere mahsus tezevvüc etmesinde de, bir beis yoktur. Bu, evlendiği kadınla, geceleri değil de, gündüzleri be­raber kalmsk demektir. Tebyîn´de de böyledir.

İhramlı erkeğin ve i h rami i kadının, ihramlı oldukları halde, nikâhlanmaları caizdir.

Keza, ihramlı bulunan bir velî, velîsi bulunduğu kadını, tezvîc edebilir.

Bir kadın, bir erkekle nikâhlı olduğunu İddia etse ve bunujsbatlasa; kadı, o kadını, o adama karı eder.

&#8212; Aslında&#8212; bu kadın, o erkeğin karısı olmasa; fakat kadın, bu erkekle aynı yerde beraber kaldıklarını ve kendisine cima´ yaptığını id­dia (ve is´bat) etse, (bu durumda kadı, bunları karı-´koca eder.) Bu hüküm, İmâm Ebû Hanîfe [R.A.)´ye ve İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un, bu husustaki kavillerinden birincisine göredir. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´un diğer kavli ise, İmâm Muhammed (R.A.)´in kavli gibidir ki, bu kavilde o adamın bu kadına cima´ etmesi caiz değildir. Hidâye´de de böyledir

Bu adam dilerse, hakimin hükmüne uyar.

Ancak, bu durumda da, kadının, inşa´ mahalli (= evlenmeye du­rumunun müsait) olması şarttır.

Eğer kadın, bu durumda, başka biri İle evli olursa veya başka­sından iddetli bulunursa veyahut da, üç talâk ile boşanmış ve fakat hükmünü yerine getirmemiş olursa; hâkimin verdiği &#8212;karı - koca ol­ma&#8212; hükmü, yerine getirilemez. Âlimlerin ekserisine göre, bu hük­mün yerine getirilmesinde, şehitlerin hazır bulunması da, şart kılın­mıştır. Tebyîn´de de böyledir.

Keza, bir erkek, bir kadınla nikâhlı olduğunu iddia etse, hü­küm yine yukarıdaki hüküm gibidir.

Keza, bir erkek, &#8212; başkası ile evli bulunan bir kadının&#8212; ken­disi ile nikâhlı olduğunu iddia etse ve bu iddiasını yalancı şahitlerle ispr.h´asa; hakim da bu şekilde hüküm verse; kadın gerçeği bildiği halde, talâk (= boşanma) sabit oîur. Bu durumda, bu kadın, iddetini tamamladıktan sonra, başka kocaya varır. Şahitlik yapanla evlenmesi de, helâl olur. Önceki kocası ile &#8212;bu durumda&#8212; evlenmesi,-haram olur. İmâm Ebû Yûsuf (R.A.)´a göre, bu kadının, önceki ve sonraki ko-ceterryla evlenmesi, helâl olmaz. İmâm Muhammed CR.AJ´e göre ise; ikincisi ile cima´ yapmamışsa önceki kocası île evlenmesi helâl olur; cima´ yapmışsa, iddet gereği için, haram olur. Bu kadın, ikinciye, ebe-diyyen helâl olmaz. Bahrü´r-Râik´ta da böyledir.

Bir erkek, bir kadınla nikâhlı olduğunu iddia ve o kadın da nikâhı inkâr etse; fakat koca, kadına, nikâhlı olduğunu ikrar etmesi İçin yüz dirhem vermeyi teklif etse ve bunun üzerine sulh olsalar; bu erkeğin, yüz dirhemi, kadına vermesi gerekir. Eğer kadın, bu ikrarı, şahitler huzurunda yapmışsa, bu nikâh yerindedir ve geçerlidir.

Kadın için, genişlik vardır; kocası ile kendisi arasındaki durum hakkında, nasıl isterse öyle davranır. Bu, Ra´bbi ile kendisi arasında­ki bir iştir. Ancak; bu ikrar, şahitler huzurunda olmamışsa, bu du­rumda, nikâh da akdedilmiş olmaz. Ve kadın için de, bir genişlik söz konusu değildir. Sahih olan budur. Muhıyt´te de böyledir. [23]
http://www.haznevi.net/icerikoku.aspx?KID=7402&BID=89
 

ashabulyemin

Profesör
Katılım
6 Aralık 2008
Mesajlar
3,389
Reaksiyon puanı
20
Puanları
0
Hayır bizde sakıncalı görürüz.Bu haznevi kardeşlerimizin sayfasıdır devamı ö.m ile
 

Kurşun Kalem

Profesör
Katılım
7 Ocak 2011
Mesajlar
2,601
Reaksiyon puanı
58
Puanları
228
1) Üç talakla boşanmış kadın
Üç talakla boşanmış olan bir kadın kocasına bir daha nikâhlanamaz. Ancak bu kadın normal olarak başka bir erkekle evlenir, aralarında cima gerçekleşir sonra bu koca da vefat eder veya boşarsa iddet bekledikten sonra ilk kocasıyla evlenebilir.

Bu maddeyle alakalı sorum var:
Böyle bir olay akrabalarımdan birinin başından geçtiği için, Kur'an mealini okurken, nikahla ilgili ayetlerde bu duruma dikkat ettim fakat Kur'an'da böyle ksin bir yasaya rastlamadım. Gözümden de kaçmış olabilir bilemiyorum.

Bu maddenin dayandığı bir ayet var mıdır?
 

Action3

Asistan
Katılım
1 Kasım 2010
Mesajlar
246
Reaksiyon puanı
2
Puanları
0
1) Üç talakla boşanmış kadın
Üç talakla boşanmış olan bir kadın kocasına bir daha nikâhlanamaz. Ancak bu kadın normal olarak başka bir erkekle evlenir, aralarında cima gerçekleşir sonra bu koca da vefat eder veya boşarsa iddet bekledikten sonra ilk kocasıyla evlenebilir.

Bu maddeyle alakalı sorum var:
Böyle bir olay akrabalarımdan birinin başından geçtiği için, Kur'an mealini okurken, nikahla ilgili ayetlerde bu duruma dikkat ettim fakat Kur'an'da böyle ksin bir yasaya rastlamadım. Gözümden de kaçmış olabilir bilemiyorum.

Bu maddenin dayandığı bir ayet var mıdır?

Bende biraz aradim ama buldum.

Elmalili Meali, Bakara Suresi 229, 230 Ayetlerine bak.
 
Üst