maxxdump
Dekan
Türk futbolunun Avrupa’daki gelmiş geçmiş en başarılı temsilcisi o. Hem transferleri hem yurt dışında kalış süresi hem de takımlarına yaptığı katkıyla tartışmasız 1 numara.
http://www.imagecross.com/
Geçirdiği ağır sakatlıkların ardından önce Villarreal’i Şampiyonlar Ligi’ne, ardından da Milli Takımımızı Euro 2008’e ve finallerde de tura taşıyan kritik gollerin altında onun imzası vardı. Başarının dünde kaldığına ve hep bugüne bakmak gerektiğine inanıyor, geldiği noktayı da dünü unutmasına bağlıyor. Türkiye’de kaosa ve tartışmaya prim veren anlayışa sitem ediyor.
Nihat Kahveci Tam Saha'dan Türker Tozar'ın sorularını yanıtladı.
Çok yönlü bir hücum oyuncusu olduğunu biliyoruz. Forvet arkası, sağ ve sol kanadın yanı sıra santrfor da oynayabiliyorsun. Sence ileride tek olmak ve orta saha oyuncuları tarafından desteklenmek mi iyi, yoksa önde iki kişi olmak mı ?
Beşiktaş’tayken sağ kanatta oynuyordum. Buna rağmen ofansif yönüm çok iyiydi. Bu şekilde hem kendim gol atıyor hem de arkadaşlarıma goller attırıyordum. Beşiktaş’tan Real Sociedad’a gittiğimde Teknik Direktörümüz Raynald Denoueix uzun boylu santrfor Darko Kovacevic’in yanında, daha kısa boylu, onun indirdiği topları alabilecek, şut atabilecek ikinci bir forvet oyuncusu arayışına girdi ve beni ileri uçta oynatmaya başladı. Bu da benim oyun stilimin değişmesine neden oldu. Gole daha yakın bir mevkide oynadığım için maçlardan daha çok keyif almaya başlamıştım. Kovacevic’le iyi bir ikili oluşturmuştuk o dönemde. Teknik olarak kendimi tanımlarsam, gerçek bir santrforum diyemem. Sahada serbest oynamayı seven, yeri geldiğinde kanatlara giden, defansa yardımcı olan bir oyun karakterine sahibim. Bu söylediklerim yanlış anlaşılmasın, iyi bir takım oyuncusu olduğumu düşünüyorum, kendi kafama göre oynamıyorum.
Son dönemlerde yaşadığın ciddi sakatlıklardan kurtulduktan sonra Villarreal’de çok başarılı bir sezon geçirdin. 25 lig maçında 18 gol kaydettin. Sakatlıklar yaşadığın dönemde umudunu kaybettiğin oldu mu ?
Bir futbolcunun başına gelebilecek en ağır sakatlıkları üstelik üst üste iki kere yaşadım. Sakatlıkları kabullendim ve psikolojik olarak kendimi kuvvetli tutabildiğim için sahalara eskisi kadar güçlü dönebildim. “Çalışacağım ve tekrar sahalara döneceğim” dedim kendi kendime. Burada eşime de çok şey borçluyum. Çünkü en zor günlerimde hep yanımda oldu ve beni çok iyi motive etti. Açıkçası, ameliyat olduktan sonra “Bu ayak yürür mü?” diye kendi kendime sormuştum ama umudumu hiç kaybetmedim. Doğruyu söylemek gerekirse, böylesine görkemli bir dönüş yapabileceğimi kendim de beklemiyordum. Unutulmaz bir sezon geçirdim. Hem Villarreal’de kaydettiğim gollerle takımımın ligi ikinci bitirip Şampiyonlar Ligi’ne girmesine katkıda bulundum hem de Milli Takım için attığım gollerle Euro 2008 finallerine gidilmesinde pay sahibi oldum.
Eğer bu sakatlıklar olmasaydı, seni daha da üst noktalarda görebilir miydik ?
Öncelikle bulunduğum yerden memnun olduğumu söylemek istiyorum. Ama çok formda olduğum dönemlerde ağır sakatlıklar geçirdim. Eğer geçirmeseydim ne olurdu onu tam bilemiyorum. Ancak her şeyde bir hayır vardır. Demek ki benim için hayırlısı bu yoldan geçmekmiş. Bir de şöyle düşünmek lazım; buralarda da olamayabilirdim. Daha aşağı bir pozisyonda da bulunabilirdim. O yüzden mutlu olmam gerek. Dün iyi de olsa kötü de olsa ben unutmaya çalışırım. Çünkü bizim yaptığımız işte bugün ne olduğu önemli. Ben de eğer başarılı olduysam dünümü unuttuğum içindir. Eğer dünde kalsaydım, belki çok gol attığım için havaya girecek ve başarısız olacaktım.
Kendi gözlemimden hareketle soracağım. Oynadığın takım ister kulüp takımı olsun ister Milli Takım, atağa dönük bir oyun stiliyle oynandığında daha verimli bir performans sergiliyorsun. Eğer defansif oynarsa, senin de etkili olma ihtimalin sınırlanıyor gibi. Bu görüşe katılıyor musun ?
Her takımın mevcut oyuncu yapısına göre bir sistemi oluyor. Bu noktada, kulüp takımıyla Milli Takım’ı kıyaslamanın da doğru olmayacağını düşünüyorum. Milli Takım seviyeleri genelde hep üst düzey olur. Avrupa Şampiyonası’nda mücadele eden 16 takımın hepsi de birbirinden iyiydi. Bütün ülkelerin en iyi oyuncuları bir araya geliyor. Kulüp takımınızda elde ettiğiniz kadar çok pozisyona giremez ve çok da gol atamazsınız. Defansınıza daha çok ağırlık vermeniz lâzım. Çünkü bir gol yedikten sonra iki gol atmanız çok zor bir şey. Ayrıca, günümüzdeki futbol öyle bir hale geldi ki, iyi bir defansif anlayışınız yoksa hiçbir maçı kazanamazsınız. İspanya Ligi’ndeki takımlar atak futbol oynamayı seviyor, futbolun güzel yanlarını ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ben de bu açıdan şanslıyım, çünkü Villarreal çok kaliteli bir kadroya sahip. Bu oyuncular da size çok top getiriyor ve sizi pozisyona sokuyor. Önde oynayan oyuncular olarak da bizim görevimiz aldığımız bu paslara bitirici vuruşları yapmak.
Kendimize inandık ve başardık
Bir gol yedikten sonra iki tane atmak zor dedin ama Milli Takımımız İsviçre karşısında 1-0’dan 2-1’lik galibiyete ulaştı. Daha sonra da 2-0’den 3-2’ye gelen bir Çek Cumhuriyeti zaferi var. Bu şekilde “Milli Takım zoru sever” sözü kanıtlanmış oldu.
Evet, bu kesinlikle doğru. Hedefinize ulaşacağınıza inandıktan sonra ve umudunuzu kaybetmeden mücadele ettiğiniz takdirde istediğinizi alıyorsunuz. Bizim için final niteliği taşıyan bu maçlarda da tarihi skorlar alıp Türk milletinin yüzünü güldürdük. Milli Takımımızın artık bir yerlere gelebilmek için kimseye muhtaç olmadığını, başarıya ulaşmak için oyuncuların kendilerine güvenmesinin yeterli olduğunu görmüş olduk.
Avrupa Şampiyonası finallerinde gruptan çıkma başarısı göstermemizi nasıl yorumluyorsun ?
Portekiz’e yenilmemize rağmen hiçbir şeyin sonu geldi diye düşünmedik. İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maçlarını kazanırsak gruptan çıkacağımızı biliyorduk. Bu düşünceyle hareket ettik. Hatta kendi aramızda sadece gruptan çıkmanın bile yeterli olmayacağını düşündük. Gruptaki son iki maçı geriden gelip kazanmamızı ve bir üst tura çıkmamızı büyük bir başarı olarak görüyorum. Çünkü bunca yıllık tarihinde Türkiye sadece üç kere finallere gelme başarısını gösterebilmiş. Sıfır puanla döndüğü zamanlar olmuş. Bu yönden bakıldığında ve oynadığımız maçlar incelendiğinde güzel bir turnuva geçirdiğimizi söyleyebiliriz.
Artık Semih’le birlikte A Milli Takım’ın ileri ucundaki ideal ikili gibisiniz. Uyumunuzu nasıl değerlendiriyorsun ?
Semih’le ilk önce Norveç ve Bosna-Hersek maçlarında birlikte oynamıştık. Gerçekten iyi anlaştık ve birçok da pozisyona girdik. Semih, Türkiye’de gol kralı olmuş bir oyuncu. Bu anlamda onun son vuruşlardaki becerisinden kimse şüphe etmemeli. Onunla birlikte oynamaktan mutluluk duyuyorum. İnşallah o da istediği yerlere gelir.
Avrupa Şampiyonası’nda forvet elemanlarının yeterince pozisyona girebildiğini düşünüyor musun ?
Aslında ben çok pozisyona girip kaçırmaktansa az pozisyona girip bunların gole çevrilmesinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Biz de bu konuda pek hata yapmadık. Yakaladığımız fırsatları gole çevirmesini bildik.
not: Devamı 2. altta....

Geçirdiği ağır sakatlıkların ardından önce Villarreal’i Şampiyonlar Ligi’ne, ardından da Milli Takımımızı Euro 2008’e ve finallerde de tura taşıyan kritik gollerin altında onun imzası vardı. Başarının dünde kaldığına ve hep bugüne bakmak gerektiğine inanıyor, geldiği noktayı da dünü unutmasına bağlıyor. Türkiye’de kaosa ve tartışmaya prim veren anlayışa sitem ediyor.
Nihat Kahveci Tam Saha'dan Türker Tozar'ın sorularını yanıtladı.
Çok yönlü bir hücum oyuncusu olduğunu biliyoruz. Forvet arkası, sağ ve sol kanadın yanı sıra santrfor da oynayabiliyorsun. Sence ileride tek olmak ve orta saha oyuncuları tarafından desteklenmek mi iyi, yoksa önde iki kişi olmak mı ?
Beşiktaş’tayken sağ kanatta oynuyordum. Buna rağmen ofansif yönüm çok iyiydi. Bu şekilde hem kendim gol atıyor hem de arkadaşlarıma goller attırıyordum. Beşiktaş’tan Real Sociedad’a gittiğimde Teknik Direktörümüz Raynald Denoueix uzun boylu santrfor Darko Kovacevic’in yanında, daha kısa boylu, onun indirdiği topları alabilecek, şut atabilecek ikinci bir forvet oyuncusu arayışına girdi ve beni ileri uçta oynatmaya başladı. Bu da benim oyun stilimin değişmesine neden oldu. Gole daha yakın bir mevkide oynadığım için maçlardan daha çok keyif almaya başlamıştım. Kovacevic’le iyi bir ikili oluşturmuştuk o dönemde. Teknik olarak kendimi tanımlarsam, gerçek bir santrforum diyemem. Sahada serbest oynamayı seven, yeri geldiğinde kanatlara giden, defansa yardımcı olan bir oyun karakterine sahibim. Bu söylediklerim yanlış anlaşılmasın, iyi bir takım oyuncusu olduğumu düşünüyorum, kendi kafama göre oynamıyorum.
Son dönemlerde yaşadığın ciddi sakatlıklardan kurtulduktan sonra Villarreal’de çok başarılı bir sezon geçirdin. 25 lig maçında 18 gol kaydettin. Sakatlıklar yaşadığın dönemde umudunu kaybettiğin oldu mu ?
Bir futbolcunun başına gelebilecek en ağır sakatlıkları üstelik üst üste iki kere yaşadım. Sakatlıkları kabullendim ve psikolojik olarak kendimi kuvvetli tutabildiğim için sahalara eskisi kadar güçlü dönebildim. “Çalışacağım ve tekrar sahalara döneceğim” dedim kendi kendime. Burada eşime de çok şey borçluyum. Çünkü en zor günlerimde hep yanımda oldu ve beni çok iyi motive etti. Açıkçası, ameliyat olduktan sonra “Bu ayak yürür mü?” diye kendi kendime sormuştum ama umudumu hiç kaybetmedim. Doğruyu söylemek gerekirse, böylesine görkemli bir dönüş yapabileceğimi kendim de beklemiyordum. Unutulmaz bir sezon geçirdim. Hem Villarreal’de kaydettiğim gollerle takımımın ligi ikinci bitirip Şampiyonlar Ligi’ne girmesine katkıda bulundum hem de Milli Takım için attığım gollerle Euro 2008 finallerine gidilmesinde pay sahibi oldum.
Eğer bu sakatlıklar olmasaydı, seni daha da üst noktalarda görebilir miydik ?
Öncelikle bulunduğum yerden memnun olduğumu söylemek istiyorum. Ama çok formda olduğum dönemlerde ağır sakatlıklar geçirdim. Eğer geçirmeseydim ne olurdu onu tam bilemiyorum. Ancak her şeyde bir hayır vardır. Demek ki benim için hayırlısı bu yoldan geçmekmiş. Bir de şöyle düşünmek lazım; buralarda da olamayabilirdim. Daha aşağı bir pozisyonda da bulunabilirdim. O yüzden mutlu olmam gerek. Dün iyi de olsa kötü de olsa ben unutmaya çalışırım. Çünkü bizim yaptığımız işte bugün ne olduğu önemli. Ben de eğer başarılı olduysam dünümü unuttuğum içindir. Eğer dünde kalsaydım, belki çok gol attığım için havaya girecek ve başarısız olacaktım.
Kendi gözlemimden hareketle soracağım. Oynadığın takım ister kulüp takımı olsun ister Milli Takım, atağa dönük bir oyun stiliyle oynandığında daha verimli bir performans sergiliyorsun. Eğer defansif oynarsa, senin de etkili olma ihtimalin sınırlanıyor gibi. Bu görüşe katılıyor musun ?
Her takımın mevcut oyuncu yapısına göre bir sistemi oluyor. Bu noktada, kulüp takımıyla Milli Takım’ı kıyaslamanın da doğru olmayacağını düşünüyorum. Milli Takım seviyeleri genelde hep üst düzey olur. Avrupa Şampiyonası’nda mücadele eden 16 takımın hepsi de birbirinden iyiydi. Bütün ülkelerin en iyi oyuncuları bir araya geliyor. Kulüp takımınızda elde ettiğiniz kadar çok pozisyona giremez ve çok da gol atamazsınız. Defansınıza daha çok ağırlık vermeniz lâzım. Çünkü bir gol yedikten sonra iki gol atmanız çok zor bir şey. Ayrıca, günümüzdeki futbol öyle bir hale geldi ki, iyi bir defansif anlayışınız yoksa hiçbir maçı kazanamazsınız. İspanya Ligi’ndeki takımlar atak futbol oynamayı seviyor, futbolun güzel yanlarını ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ben de bu açıdan şanslıyım, çünkü Villarreal çok kaliteli bir kadroya sahip. Bu oyuncular da size çok top getiriyor ve sizi pozisyona sokuyor. Önde oynayan oyuncular olarak da bizim görevimiz aldığımız bu paslara bitirici vuruşları yapmak.
Kendimize inandık ve başardık
Bir gol yedikten sonra iki tane atmak zor dedin ama Milli Takımımız İsviçre karşısında 1-0’dan 2-1’lik galibiyete ulaştı. Daha sonra da 2-0’den 3-2’ye gelen bir Çek Cumhuriyeti zaferi var. Bu şekilde “Milli Takım zoru sever” sözü kanıtlanmış oldu.
Evet, bu kesinlikle doğru. Hedefinize ulaşacağınıza inandıktan sonra ve umudunuzu kaybetmeden mücadele ettiğiniz takdirde istediğinizi alıyorsunuz. Bizim için final niteliği taşıyan bu maçlarda da tarihi skorlar alıp Türk milletinin yüzünü güldürdük. Milli Takımımızın artık bir yerlere gelebilmek için kimseye muhtaç olmadığını, başarıya ulaşmak için oyuncuların kendilerine güvenmesinin yeterli olduğunu görmüş olduk.
Avrupa Şampiyonası finallerinde gruptan çıkma başarısı göstermemizi nasıl yorumluyorsun ?
Portekiz’e yenilmemize rağmen hiçbir şeyin sonu geldi diye düşünmedik. İsviçre ve Çek Cumhuriyeti maçlarını kazanırsak gruptan çıkacağımızı biliyorduk. Bu düşünceyle hareket ettik. Hatta kendi aramızda sadece gruptan çıkmanın bile yeterli olmayacağını düşündük. Gruptaki son iki maçı geriden gelip kazanmamızı ve bir üst tura çıkmamızı büyük bir başarı olarak görüyorum. Çünkü bunca yıllık tarihinde Türkiye sadece üç kere finallere gelme başarısını gösterebilmiş. Sıfır puanla döndüğü zamanlar olmuş. Bu yönden bakıldığında ve oynadığımız maçlar incelendiğinde güzel bir turnuva geçirdiğimizi söyleyebiliriz.
Artık Semih’le birlikte A Milli Takım’ın ileri ucundaki ideal ikili gibisiniz. Uyumunuzu nasıl değerlendiriyorsun ?
Semih’le ilk önce Norveç ve Bosna-Hersek maçlarında birlikte oynamıştık. Gerçekten iyi anlaştık ve birçok da pozisyona girdik. Semih, Türkiye’de gol kralı olmuş bir oyuncu. Bu anlamda onun son vuruşlardaki becerisinden kimse şüphe etmemeli. Onunla birlikte oynamaktan mutluluk duyuyorum. İnşallah o da istediği yerlere gelir.
Avrupa Şampiyonası’nda forvet elemanlarının yeterince pozisyona girebildiğini düşünüyor musun ?
Aslında ben çok pozisyona girip kaçırmaktansa az pozisyona girip bunların gole çevrilmesinin daha önemli olduğunu düşünüyorum. Biz de bu konuda pek hata yapmadık. Yakaladığımız fırsatları gole çevirmesini bildik.
not: Devamı 2. altta....