Kim korkar klişe filmlerden!

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan mazruf
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

mazruf

Guru
Emektar
Katılım
30 Temmuz 2009
Mesajlar
23,097
Reaksiyon puanı
1,117
Puanları
293
Yaş
41
Konum
Türkiye
‘Teksas Katliamı’ 40. yılı anısına yeniden gösterime giriyor. 40 yılda korku filmlerinde neler karşımıza çıkmadı ki... Kapı gıcırtısıyla kedi miyavlaması arasına sıkışan korkutucu bir dünya!

klisefilmm.jpg


Korku sinemasında sık kullanılan bir matematik var. Hemen her filmde karşımıza çıkacak kadar özgün, her yönetmenin düşünebileceği kadar sıra dışı, her yapımcının göz yumduğu ‘korkunç' bir matematik… Benzer olay örgüsü etrafında şekillenen hikâyeler, kapı gıcırtısıyla kuyruğuna basılan kedi miyavlaması arasında geniş bir yelpazeden seçilen korku öğeleriyle dolu! Klişe mi, asla? Her filmde karşımıza çıkan bu dahiyane fikirlerin klişe olduğunu kim iddia edebilir?

Korku filmlerinde karşımıza çıkan ilk olağanüstü fikir, mekân tercihiyle kendini gösterir. Olayın yaşandığı yer çoğu zaman iki-üç katlı bahçeli bir evdir. Dağ başında, komşulardan olabildiğince uzak, hava kararınca tedirgin edici bir yalnızlığa bürünen, mizacı soğuk bir ev… Ev, yeni sahiplerine ya büyüklerinden miras kalmıştır ya da tatil için kullanılır. Birçok gizemli yaşanmışlığa ev sahibi yapmıştır muhakkak. Veya ıssız bir yolda benzin biter, ormanda kaybolur karakterler. Yer değişse de, başlarına gelenler benzer.

Hikâye çoğunlukla mavi göğün altında, mutlu bir grubun eğlenceli saatleriyle başlar. Eve yerleştikten sonra tatlı sohbetlerine devam ederler. Kötü olaylar hava kararıp inlerle cinlerin ortada cirit attıkları vakit boy gösterir. Genç bir grup var diyelim, gecenin bir vakti orijinal bir fikirle bardak çevirmekten sıkılıp cin çağırmaya yeltenirler. Gelen cin hiç misafirperver değildir. Gelir, kovulsa bile bir daha gitmez.

Arkadaş grubu veya aile, mutlaka çiftlerden oluşur. Karakterler orijinal: Şişman, gözlüklü, Teksas Katliamı'ndaki gibi engelli... Genç kızlardan en az birinin güzellik ajansından olması şart. Esas oğlan ile kız arasında bir yakınlaşma olmazsa kıyamet kopar! Karakterler değişebilir ama zeka testine soktuğunda ‘düşük zeka' sınırını zar zor geçenlerden olması hepsinin ortak özelliği.

Ekipte her daim lüzumsuz bir merak vardır. Başlarına gelecekleri tahmin eden bir karakter, yüksek zekasıyla arkadaşlarını uyarır ama hiçbir zaman ikna edemez.

Karanlık, yağmurlu gecede elektrikler gider. Şarteller ne hikmetse hep bodrum katındadır. Esas oğlan veya kız korkusuzdur. Mumları söner, el fenerleri düşer, kırılır ama yılmadan şüphe uyandıran şeyin üzerine giderler.

Gerilim müziğiyle korkulması gereken yerler önceden haber verilir. Yağ kıtlığı yaşandığı için bütün kapılar gıcırdar, kapanmaz. Pencerelerin dili bozuk olduğu için sürekli açıktır, tül perdeler rüzgârla doyasıya dans eder.

Kurban, boş ve karanlık yere girerken ‘Kimse yok mu?' diye mutlaka sorar. ‘He var. Seni öldürmek için mesaiye kaldım.' diye bir cevabı katilciğimize neden çok görür, senaristler. Korkarım bunu yazan da çıkar!

Baykuşlar yaşanacak kötü şeylerin habercisidir. Aniden karşımıza çıkan üstün yetenekli kediler miyavlamalarıyla yeteneklerini korkarak da olsa sergiler. Not: Kuyruğuna basılan kedilerden bir parti kurulsa tek başına iktidara gelir.

Cam gibi gösteren televizyon zamanla karıncalanır, aynalarda tuhaf görüntüler belirir, gölgeler farklı farklı şekiller alır. Oturma odasındaki ahşap sandalye kendi kendine sallanır, çocuk odasındaki bebeğin gözü çıkmıştır. Ortam, mekân korkmak için birebir.

İlk olaydan korkulacak bir şey yoktur. İkincisinde de aynı şeyi beklerken korku, korkunç yüzünü gösterir ve ana karakterlerden birinin başına bir şey gelir. Meraklı kahramanlarımız ‘Niye bizim başımıza gelmiyor?' diyerek karakterin peşinden gider.

Başlarda beraber hareket eden grup, teker teker ve daha kolay ölmek için çil yavrusu gibi sağa sola dağılır. Beraber hareket edeni gören olursa lütfen bize de haber versin.

İşler rayından çıkıp başlarına bir şey gelince biri diğerlerini kaçmak için uyarır. Cevap: “Onu almadan bir yere gitmem.” Bundan kısa bir süre sonra bu cevabı veren Hakk'ın rahmetine kavuşur.

Cem Yılmaz'ın tespitiyle ilk önce en sivilceli, gözlüklü, telli dişli ölür.

Katil, yüz bakımını yeni yaptığı için sürekli maskelidir. Kafasına Flash TV'deki gibi kese kâğıdı geçireni bile gördük.

Kurban, olimpiyatlarda yüz metre yarışındaymış gibi kaçar. Ayağı kayar, çalılara takılır, düşe kalka yoluna devam eder. Katil elinde balta, testere yürümesine rağmen ne hikmetse kurbana yetişir.

Kurban feryat figan bağırır kimse duymaz. Güç bela ulaştığı telefon çekmez veya şarjı biter. Bindiği araba sıfır dahi olsa marşı basmaz, benzini biter. Katile zarar verilir ama asla ölmez. Zira rol arkadaşı kedi gibi dokuz canlıdır.

Katilin enteresan fantezileri vardır. Kimi avını avladıktan sonra buz dolabında saklar, kimi kasap gibi dalak, ciğer ayırır. Asgari ücretle yaşamını idame ettirmeye çalışan ise yer.

Cinlerin ‘gizli özne' olduğu yerli filmlerde büyü sahnesiyle (karakterlerin yüzü ucubeye çevrilip eski haline mutlaka döner) sıklıkla karşılaşılır. Yaşlıca bir imam dualarla derde derman olmaya çalışır, komşunun hanımı kurşun döker ama nafile. Cin şişeden çıkmıştır artık.

Kurban, katilden kaçıp karanlık bir yere saklanır. Sessizlik. En dikkat kesildiğimiz anda omzuna bir el uzanır. Korkmayın bu bir dost eli. Yakın arkadaşlardan biri.

Katilin kim olmadığı bir hikâyeyse kuvvetle muhtemel en saf ve temiz görünen kişidir. Uşak da masum sayılmaz.

Ambulans veya polis hep en son gelir ve iş işten geçmiştir.

Bu hikâyeler hep ‘gerçek hayattan alınmıştır' diye başlar ama o gerçekliği hiçbir zaman oluşturmaz. Çok ‘korku'nç bir durum değil mi?

KAYNAK
 
Üst