Kefenin cebi

veysi dede

Asistan
Katılım
9 Kasım 2009
Mesajlar
282
Reaksiyon puanı
16
Puanları
0
KEFENİN CEBİ


Halk arasında oldukça yaygın ve o kadar da anlamlı bir söz vardır "Kefenin Cebi Yok". Evet, çoğumuz bunu bilir ve tekrar ederiz. Peki, kaçımız bunun farkında olarak yaşarız. Yani şöyle bir düşünelim geçici dünya hayatında öleceğini bilmesine rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi hayat süren insan, kefenin cebi olmadığını bilmesine rağmen sanki beraberinde uçak dolusu bavul götürecekmiş gibi hırslanmakta doyumsuzca bencillik ve cimriliklere kapılmaktadır.
Bir uçakta yolculuk ettiğimizi ve pilot tarafından uçağın her an yere çakılma riskinin olduğunu bu yüzden ağırlık adına ne varsa uçaktan atılması gerektiği anonsunu duyduğumuzu varsayalım. Herhalde işin ciddiyetini kavrayan ve malına en azından kendi hayatından daha fazla kıymet vermeyen herkesin bavullarının toptan aşağıya atılmasına bavullarını bırakın hayatının kurtulması uğruna sahip olduğu tüm malın ve mülkün ihtiyaç sahiplerine dağıtılmasına razı geleceği kaçınılmaz bir gerçekliktir. Peki, sizce yaşantımızın bu manzaradan ne farkı var. Yani acaba oturduğumuz yerde havada uçarkenkinden daha mı az ölüm ile karşı karşıyayız.
Evet, genelde bu şekilde bir izlenim olması doğaldır. Ancak yiyip içerken bir anda boğulup nefessiz kalmayacağımızın ya da küçük bir damar tıkanıklığı olayında kalbimizin yetersiz kalmayacağının garantisi nedir. Yani herkesin nefes alabiliyor olması nefes alma olayındaki mükemmelliği ve hassasiyeti azaltacak bir durum mudur? Bir an nefessiz kaldığımızı düşünelim sizce bu durundan kurtulup yine eskisi gibi rahat nefes alıp verebilmek için sahip olduğumuz bavulları aşağıya atmaz mıydık? Sadece uçakta yolculuk sırasında meydana gelen yere çakılma korkusunda ya da denizin üstünde azgın dalgalarla baş başa kaldığımız zaman mı Allah’ı ve şu dünya hayatının geçiciliğini hatırlayacağız.
Pek çoğumuz sayısız cenaze törenine katılmışızdır. Musalla taşını üzerinde duran merhum ya da merhumenin beraberinde kefenden başka bir şey bulunduğunu göreniniz oldu mu?
Ölüm anından itibaren ölen kişinin dünya hayatında ardında bıraktığı makam, mevkii, şan ve şöhretinin kendisine herhangi bir faydası var mı? Ya evlerin, arabaların, eşin dostun akrabanın, banka hesapları, altın stokları ya da borsadaki hisse senetlerinin? Evet, bunların ve daha fazlasının da hiçbir değeri yoktur. İnsanın dünya hayatında yaşarken yaptığı kulluk vazifeleri, hayırlar ve ihlâslı davranışlar dışında beraberinde götürdüğü kendisine yarar sağlayacak bir güvencesi yoktur.
Doğumunda geldiği gibi gider bu dünya hayatından. Peki, öldükten sonra tekrardan diriltilip, dünya hayatında sahip olduğu nimet ve imkânlardan ihtiyaç sahiplerini nasiplendirmediğinden dolayı hesaba çekilen biri o utanç, korku ve pişmanlıktan dolayı geri dönüp de tüm malını mülkünü hayırlı şeyler uğruna sarf etmeyi arzulamaz mı? Düşünmek lazım -alacağımız bir sonraki nefesimiz garanti olmasa da- henüz zaman varken. İmanımızı kaybetmeden imanımızın, sağlığımızı kaybetmeden sağlığımızın ve ömrümüzü kaybetmeden bize emanet olarak verilen ömrümüzün kıymetini bilelim.
Nasıl olsa ileride yaparım gafletine kapılmadan, yaşantımıza ve kendimize çeki düzen vermeye artık kaçınılmaz gerçekleri fark etmeye çabalayalım. Tabi zamanımız varsa.
alıntı
 

quasimodo

Profesör
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
kardeşim öyle güzel konular buluyorsunki insan ne cevap yazacağını şaşırıyor

UZUN VE KISA HAYALLER PEŞİNDE OLAN İNSANLARIN DERECELERİ
Bil ki, insanlar bu hususta farklı derecelere sahiptirler. Bazısı dünyada ebedî olarak kalmayı ister ve buna arzu duyar. Bunların durumu hakkında âyet-i kerimede şöyle buyrulur:
“...(Onlardan) her biri bin yıl yaşamayı arzular.”[1]
Kimileri yaşlanıncaya kadar gördüğü en ihtiyar insanlar kadar yaşamayı ister. Bunlar dünyaya karşı aşırı muhabbet besleyenlerdir. Bunlar hakkında Resûlullah (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“İhtiyar kimse yaşlılıktan dolayı boyun kemikleri birbirine geçse dahi o, dünya sevgisinde gençtir. Ancak takvâ sahipleri böyle değildir. Onlar ise pek azdır.”[2]
İnsanlardan bir kısmı sadece önündeki bir yılın temennileri içerisindedir. O senenin haricindeki zamanlar için herhangi bir şeyle meşgul olmaz, gelecek yıl yaşayabileceklerini düşünmezler. Onlar yazın kış için; kışın da yaz için hazırlıklar yaparlar. Kendilerine bir yıl kadar yetecek miktarda erzak topladıkları zaman ibâdete koyulurlar.
Bir kısmı mevsimlik ümitler içindedir; yazda ise yaz, kışta iseler kışın hazırlıklarını yaparlar. Onlar yazda iken kışlık; kışta iken de yazlık elbise telâşına düşmezler.
Onlardan bir kısmı temennilerini sadece bir gün ve geceye yani yirmi dört saate hasretmişlerdir. Sadece o günün hazırlığını yaparlar, yarın için asla bir hazırlıkta bulunmazlar.
İsâ (a.s) şöyle demiştir:
“Yarının rızkı için düşünüp durmayın. Eğer yarın için ömrünüz var ise elbette rızkınız da onunla beraber gelir. Yok, eğer yarına ulaşamayacaksanız başkasının hayatı için kaygılanmayın.”
Bazı insanlar da vardır ki onların temennileri bir saati bile geçmez. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v) Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’a şöyle buyurmuştur:
“Sabah olunca akşama çıkacağını, akşam olunca da sabaha çıkacağını düşünme.”[3]
Aynı şekilde bazı insanlar da bir saat dahi yaşayabileceklerini düşünemezler. Nitekim Resûlullah (s.a.v) Efendimiz su döktükten sonra suya yakın olmasına rağmen hemen oracıkta teyemmüm almış, bunun nedenini soranlara da:
—Belki suya ulaşamam diye (böyle yaptım)! [4] demiştir.
Kimilerinin de ölüm hep gözlerinin önündedir. Sanki her an öleceklermiş gibi onu gözetleyip dururlar. Bu kişiler, namazlarını sanki dünyaya veda edecek olan kişilerin namazları gibi kılarlar. Bu hususta Muâz b. Cebel’den (r.a) gelen bir rivayet vardır; şöyle ki:
Resûlullah (s.a.v) kendisine, imanının hakikati nedir? diye sorduğunda Muâz (r.a), “Bir adım attığımda diğer adımımı yere basamayacağımı düşünüyorum.”[5] demiştir.
Habeşistanlı salihlerden olan Esved hakkında şöyle anlatılır: Bir gece namaz kılarken (her namazı bitirdiğinde) sağına soluna bakınıyormuş. Oradan birisi:
—Neden sağına soluna bakınıp duruyorsun? diye sorduğunda Esved:
—Ölüm meleği hangi tarafımdan gelecek diye bakınıyorum, demiştir.
İşte insanların mertebeleri bunlardır. Her birinin Allah (c.c) katında dereceleri vardır. Bir ay bir gün yaşam arzusunda bulunan birisiyle sadece bir ay yaşamak arzusunda bulunan elbette bir değildir. Bu ikisinin arasında Allah katında dereceler vardır. Zira âyet-i kerimelerde:
“Şüphe yok ki Allah zerre kadar haksızlık etmez”[6]
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür.”[7] buyrulmuştur.
Emelleri (hedefleri) kısa tutmanın belirtileri, amel ve taatlarda aceleci davranmada belli olur. Her insan hedeflerini kısa tuttuğunu iddia eder; fakat yalanı hemen belli olur, çünkü yaptıkları bunu gösterir. Zira bazen öyle şeylere özen gösterir ve ehemmiyet verir ki, o sene içinde asla ona ihtiyacı olmaz. İşte bunlar, onun emelini uzun tuttuğunun göstergesidir.
Allah’ın yardımı ile hayırlarda muvaffak olmanın alâmeti, kişinin ölümü dâima gözünün önünde bulundurması, ondan bir an dahi gafil kalmaması ve ölümün her an kendisine geleceğini düşünerek hazırlıklar yapmasıdır. Bu kul, akşama kavuşursa Allah’a, kendisine itaat etme kuvvetini ve kudretini bahşettiği için şükreder. Gündüzünü zayi etmediği, bilakis ondan nasibini tamamlayıp âhireti kazanma yolunda nefsi için azıklar topladığı için sevinir. Sabaha çıktığı zaman da aynı şekilde yapar.
Ne var ki, bu düşüncelere sahip olmak, ancak kalbini yarına ait temennilerden boşaltmakla mümkün olur. İşte böyle birisi öldüğü zaman mutlu bir şekilde hayata gözlerini kapar ve âhiret zengini olur. Eğer ölmez de hayata devam ederse ölüm ve ötesi için daha güzel hazırlıklar yapabileceği, Allah’a daha çok münâcâta bulunacağı için sevinir. Ölüm onun için bir mutluluk, hayat ise amel defterlerini hayırlı doldurmak için bir fırsattır.
Ey zavallı insan! Durum ve hal böyle olunca, ölüm hep aklında bulunsun. Zira bu yolculuk içerisinde ölüm dâima seni kendine doğru çekmekte, sen ise bundan gafil bir halde bulunmaktasın. Belki sen alacağın yolu bitirdin, menziline çoktan vardın!
Ölüme hazırlanmanın son yolu, evvelce boşa harcadığı nefesleri şimdi birer ganimet bilerek hemen amele sarılmaktır.

http://www.konakdersleri.org/belge....VE-KISA-HAYALLER-PESINDE-OLAN-INSANLARIN-DERE

daha önce konu olarak açmıştım herhalde bunu ayrı konu olarak değil yazına cevap olarak veriyorum
ashabulyemin
 
Üst