Nerede ilim varsa din oradadır, nerede din varsa ilim oradadır.
İlimsiz din olmaz
Yönünü dünyaya dönen insanlarla çarpışır, yönünü ahirete dönen insanlar onun gibi olmak için yarışır.
Bir talebe dinini öğrenmek için, hatta dininden bir mesele öğrenmek için evinden çıksa, dinini öğreneceği zatın evine gidinceye kadar, (bu şerefli kul benim üstüme bassın diye), o yola melekler kanatlarını döşer. Bu iltifat, bu sevab, dinini öğrenmek için giden kişiye verilmektedir.
Ya öğretmek için giderse,.. yani birine bir kitab verirse, veya kitab verilmesine sebeb olursa, yani birisi onun elinden dinini öğrenirse ona verilen sevab daha fazla olacaktır. Gökteki kuşlar, karadaki hayvanlar, denizdeki balıklar bunun için (affet bu kulunu diye) istiğfar ederler.
Bizim dinimizin iki esası vardır;
biri öğrenmek diğeri öğretmekdir.
Dinimizin en büyük düşmanı cehalettir. Onun için nerede ilim varsa din oradadır, nerede din varsa ilim oradadır. İlimsiz din olmaz. Onun için ilim öğrenmek çok büyük ibadettir çok büyük sevabtır.
Bir mümin gece yatmadan evvel biraz ilim tahsil etse, biraz kitab okusa, biraz ilim öğrense, sabaha kadar ibadet sevabı verilir.
Mesela, birazda çocuğuna kitabı verip, yavrum oku da dinleyelim dese, o evdekilerin hepsi sabaha kadar ibadet sevabına kavuşurlar.
Elden ayaktan düştüğümüz zaman, yani musalla taşına konulduğumuz zaman, ne namaz kalır, ne oruç kalır, ne ilim kalır, ne öğrenmek kalır... Kefenle birlikte defterler kapanır.
Ancak sadakayı cariye dediğimiz, bizim sebebimizle bir hayırlı iş olmuşsa ne ala,.. bir şeyler öğretmişsek, iyi bir evlat, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa, bunlar öldükten sonra da sevab yazdırmaya devam eder, asıl mesele budur...
Yoksa ben ihtiyarlayınca, elden ayaktan düşünce kenarda varlıklarım olsun, yedek akcem olsun, kiralık evlerim olsun diye fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir müslüman nasıl olur da öldükten sonrası için yatırımı düşünmez buna akıl ermiyor.
Ki o dünya yatırımlarına kavuşacağı da belli değildir.
Müslüman akıllı tüccar gibi olmalıdır.
Herhangi bir insana bir iyilik etmek, gökten lamba olarak yere inse, bu iyilikten hasıl olan nur o kadar parlaktır ki; güneş onun yanında çok sönük kalır. Hele bu hizmet ile bir insanın hidayetine sebeb olunursa kıymeti hiç ölçülemez.
Dünyaya düşkün olmayanlar, ahireti için yatırım yapanlar, ahir ömründe muhtac olmaz. Hizmetlerinin karşılığını dünyadada ahiretdede görürler. Çevresi onları unutmaz.
İnsanın parası arttıkça düşmanı artar, ilmi arttıkça dostu artar.
Yönünü kabristana çeviren rahat eder,
yönünü dünyaya ve insanlara çeviren herzaman sıkıntı çeker.
Hedefi, gayesi dünya olanın, ibâdetinde de, dünyasında da hayır kalmaz. Her dakika hüsrândadır. Kavuşmak istediği dünya, her kavuşdukça önünde tekrar bir serap gibi uzağa gider.
Dünyâ bir gölgedir, hiç kimse bu gölgeye yetişememişdir. Kavuşmak mümkün değildir, eğer dünyâdan yüz çevirirsek, ışığa dönersek, gölge arkamızdan gelecekdir. Biz kaçtıkça o da koşacakdır. Ama bize yetişemeyecekdir.
Yönünü ışığa dönen, karanlığı gölgeyi arkada bırakır, işlerini aydınlıkta yapar.. gizlisi saklısı olmaz, içi dışı aynıdır, aydınlıkta olduğundan hep hayırlı işler yapar, karanlık işler yapamaz.. Yönünü karanlığa dönüp, ışığa arkasını veren, karanlığa doğru yol alır, aydınlıktan uzaklaşır, karanlık işler yapar, işleri karışıktır, güven olmaz.. gölgesine doğru yürüdüğünden gölgeyede yetişemez. Akıllı olan aydınlığa döner, Işığa yönünü döner..
Yönünü karanlığa dönen, dünyaya dönen, insanlarla çarpışır, kavga eder. Yönünü ahirete dönen, Işığa dönen ise, insanlar onun gibi olmak için yarışır. Çünki insanların elindekinde onun gözü yoktur, onu herkes sever. Böyle olan insan dünyada ve ahiretde rahat eder.
Dünya ve ahiretde huzur ve saadet isteyen Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi vesellem) sevmeli, O'nun sevdiklerini sevip, sevmediklerini sevmemeli, O'na uymalı ve O'nun ve eshabının yolundan gitmelidir. O'nun vârislerinin kıymetini iyi bilmelidir.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim.
Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cuma gününü tebrik ederiz, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Ali Zeki Osmanağaoğlu
Gizlendi güneş artık, oldu her taraf zındân,
görmek istiyor gözüm, durmadan, yorulmadan,
nerde o Işık gelsin! Hiç olmazsa ırakdan,
aydınlatsın çehremi, bakışlariyle bir an,
Ne olurdu yâ Rabbî! Onu hep görebilsem,
gönlüme sürûr veren, sözlerini duyabilsem,
gözlerine bakmağa, yine doydum diyemem,
o hüsn-i cemâlini, bir milyon kerre görsem,
Nice zulmetleri hep, aydınlatdı bu Işık,
rûhlara hayât veren, şuâ’ları ne de şık,
Düşdüm zulmete, nerde aradığım bu Işık?
imdâdıma gel artık, yolum karmakarışık.
Kalbim râhatlıyor pek, sizi her ân andıkça,
bakışların gel diyor, hayâlin canlandıkça.
O eski hâtıralar, göz önüne geldikçe,
diyorum gelsin artık, nerde kaldı bu Işık?
İLMİN NERESİNDEYİZ?
Ya âlim ol, ya da ilim öğrenmenin yolunda bulun veya ilmi dinlemeye râm ol,yâhut da bunları seven ol, (bu konuda) sakin besincisi olma, aksi takdirde helâk olursun." (Hadis-i Şerif)
HZ. Ali; "Belimi iki kişi kırmıştır." der ve şunları söyler:
şerefinin ayaklar altına alınmasına göz yuman, hayâ perdesi yırtılmış utanmaz alim.
Allah 'a ibadet-u taatle yaklaşıp kullukta bulunan;ama ilim konusunda çaba göstermeyen câhil.
Her Müslüman'ın Allah'a karşı olan vazifelerinde, hangi ibadeti nasıl yapabileceğine matuf ilmi öğrenmeye çalışması farzdır. Bu ilmin insani Allah'a yaklaştırıcı olması gerekmektedir. Bu itibarla insani Allah'tan uzaklaştıran ilim fayda değil zarar getirir. "Allah'ım fayda getirmeyen ilimden... Sana sığınırım" hadisinden anladığımız da budur.
"Kimin ilmi artar da zühdü artmazsa, onun sadece Allah'tan uzaklaşması artmış demektir." hadisi de bize ilim-takvâ dengesini ikaz etmektedir.
Eğer ilim, insani Allah'a ibadetten ali koyarsa, alıkoyduğu şeyler nafile ibadetler bile olsa o ilim bereket getirmez.
Kişinin ilmettigi şeyler kendisini yolundan alıkoyuyorsa bu takdirde ilim adına öğrendiği şeylere de dikkat etmesi gerekmektedir. Zira her öğrenilen şey ilim değil, insanin ayağının kayması için birer vesîle de olabilir.
Kişi eğer nelerin ilim olup olmadığını öğrenmek isterse, öğrendiklerinin kendindeki etkilerine bakarak karar verebilir. Tabiî ki bu ifade ettiklerimiz, âlet ve fen ilimleri için uygulanamayabilir.
İmam Malik (Rab) gerçek ilmin kalplerde huzur meydana getirecek bir özelliği olduğunu söyle ifade etmiştir: "İlim, her öğrenilen şeyin başkalarına aktarılması ve bolca rivayet edilmesi değil o; Allah'ın kalblere koyduğu bir nurdur."
Su da unutulmaması gerekir ki; aklin ve ilmin yüce değerini bir koz gibi kullanıp dînî değerleri bunlara feda eden bir anlayış ne kadar yanlışsa, müspet ilimlere uzak durup bunların fayda getirmeyeceğini iddia etmek de o kadar yanlıştır. İlim; insani gerçek değerlerine yükselttiği ve mutluluğa götürdügü ölçüde faydalidir. "Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır."Allah'tan hakkıyla alimler korkar
"De ki Ey Habisim: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"(Zümre/9)
Allah'tan ancak âlimler hakkıyla haşyet ederler, korkarlar(Fahir/28)
"Ya âlim ol, ya da ilim öğrenmenin yolunda bulun (kendini buna zorla), veya ilmi dinlemeye râm ol, yâhut da bunları seven ol, (bu konuda) sakin besincisi olma, aksi takdirde helâk olursun. (Hadis-i Şerif)
Kim bildiği ile amel ederse, ona bilmediğini öğretir.(Hadis-i Şerif)
Âlimler dışında insanlar helâk oldu, ilmiyle amel etmeyen âlimler de helâk oldu. Bunların içerisinde ilminde ihlalli olmayan, rızası için ilim talep etmeyenler de helâk oldu. İste sadece muhlis ve ilmiyle âmil âlimler kaldı. Bunlar da büyük bir tehlike üzeredirler. (Hadis-i Şerif)
Bu ilmi nasıl elde ettin?
İmam-ı A'zam efendimize sormuşlar: Bu ilmi nasıl elde ettin?
Cevap vermiş:
"Eşekler gibi sabır göstererek,
köpekler gibi ilim adamlarına yaltaklanarak,
kediler gibi tevazu göstererek,
kargalar gibi sabaha kadar ilim yolunda seherleşerek...
"İmam Şâfiî buyuruyor: "Hocam Vekî'ye hâfızamın zayıflığı hususunu şikâyette bulundum. Bana mahiyetleri günahları terk etmem hususunda irsadda bulundu. Ve bana dedi ki: 'Bu ilim nurdur. Allah'ın nuru da Allah'a isyan eden günahkarlara ulaşmaz."
İlimsiz din olmaz
Yönünü dünyaya dönen insanlarla çarpışır, yönünü ahirete dönen insanlar onun gibi olmak için yarışır.
Bir talebe dinini öğrenmek için, hatta dininden bir mesele öğrenmek için evinden çıksa, dinini öğreneceği zatın evine gidinceye kadar, (bu şerefli kul benim üstüme bassın diye), o yola melekler kanatlarını döşer. Bu iltifat, bu sevab, dinini öğrenmek için giden kişiye verilmektedir.
Ya öğretmek için giderse,.. yani birine bir kitab verirse, veya kitab verilmesine sebeb olursa, yani birisi onun elinden dinini öğrenirse ona verilen sevab daha fazla olacaktır. Gökteki kuşlar, karadaki hayvanlar, denizdeki balıklar bunun için (affet bu kulunu diye) istiğfar ederler.
Bizim dinimizin iki esası vardır;
biri öğrenmek diğeri öğretmekdir.
Dinimizin en büyük düşmanı cehalettir. Onun için nerede ilim varsa din oradadır, nerede din varsa ilim oradadır. İlimsiz din olmaz. Onun için ilim öğrenmek çok büyük ibadettir çok büyük sevabtır.
Bir mümin gece yatmadan evvel biraz ilim tahsil etse, biraz kitab okusa, biraz ilim öğrense, sabaha kadar ibadet sevabı verilir.
Mesela, birazda çocuğuna kitabı verip, yavrum oku da dinleyelim dese, o evdekilerin hepsi sabaha kadar ibadet sevabına kavuşurlar.
Elden ayaktan düştüğümüz zaman, yani musalla taşına konulduğumuz zaman, ne namaz kalır, ne oruç kalır, ne ilim kalır, ne öğrenmek kalır... Kefenle birlikte defterler kapanır.
Ancak sadakayı cariye dediğimiz, bizim sebebimizle bir hayırlı iş olmuşsa ne ala,.. bir şeyler öğretmişsek, iyi bir evlat, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa, bunlar öldükten sonra da sevab yazdırmaya devam eder, asıl mesele budur...
Yoksa ben ihtiyarlayınca, elden ayaktan düşünce kenarda varlıklarım olsun, yedek akcem olsun, kiralık evlerim olsun diye fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir müslüman nasıl olur da öldükten sonrası için yatırımı düşünmez buna akıl ermiyor.
Ki o dünya yatırımlarına kavuşacağı da belli değildir.
Müslüman akıllı tüccar gibi olmalıdır.
Herhangi bir insana bir iyilik etmek, gökten lamba olarak yere inse, bu iyilikten hasıl olan nur o kadar parlaktır ki; güneş onun yanında çok sönük kalır. Hele bu hizmet ile bir insanın hidayetine sebeb olunursa kıymeti hiç ölçülemez.
Dünyaya düşkün olmayanlar, ahireti için yatırım yapanlar, ahir ömründe muhtac olmaz. Hizmetlerinin karşılığını dünyadada ahiretdede görürler. Çevresi onları unutmaz.
İnsanın parası arttıkça düşmanı artar, ilmi arttıkça dostu artar.
Yönünü kabristana çeviren rahat eder,
yönünü dünyaya ve insanlara çeviren herzaman sıkıntı çeker.
Hedefi, gayesi dünya olanın, ibâdetinde de, dünyasında da hayır kalmaz. Her dakika hüsrândadır. Kavuşmak istediği dünya, her kavuşdukça önünde tekrar bir serap gibi uzağa gider.
Dünyâ bir gölgedir, hiç kimse bu gölgeye yetişememişdir. Kavuşmak mümkün değildir, eğer dünyâdan yüz çevirirsek, ışığa dönersek, gölge arkamızdan gelecekdir. Biz kaçtıkça o da koşacakdır. Ama bize yetişemeyecekdir.
Yönünü ışığa dönen, karanlığı gölgeyi arkada bırakır, işlerini aydınlıkta yapar.. gizlisi saklısı olmaz, içi dışı aynıdır, aydınlıkta olduğundan hep hayırlı işler yapar, karanlık işler yapamaz.. Yönünü karanlığa dönüp, ışığa arkasını veren, karanlığa doğru yol alır, aydınlıktan uzaklaşır, karanlık işler yapar, işleri karışıktır, güven olmaz.. gölgesine doğru yürüdüğünden gölgeyede yetişemez. Akıllı olan aydınlığa döner, Işığa yönünü döner..
Yönünü karanlığa dönen, dünyaya dönen, insanlarla çarpışır, kavga eder. Yönünü ahirete dönen, Işığa dönen ise, insanlar onun gibi olmak için yarışır. Çünki insanların elindekinde onun gözü yoktur, onu herkes sever. Böyle olan insan dünyada ve ahiretde rahat eder.
Dünya ve ahiretde huzur ve saadet isteyen Peygamber efendimizi (sallallahü aleyhi vesellem) sevmeli, O'nun sevdiklerini sevip, sevmediklerini sevmemeli, O'na uymalı ve O'nun ve eshabının yolundan gitmelidir. O'nun vârislerinin kıymetini iyi bilmelidir.
Allahü tealaya emanet olunuz efendim.
Huzurpınarı ailesinin muhterem üyelerinin, Cuma gününü tebrik ederiz, müstecâb dualarınızı istirham ederiz efendim.
Ali Zeki Osmanağaoğlu
Gizlendi güneş artık, oldu her taraf zındân,
görmek istiyor gözüm, durmadan, yorulmadan,
nerde o Işık gelsin! Hiç olmazsa ırakdan,
aydınlatsın çehremi, bakışlariyle bir an,
Ne olurdu yâ Rabbî! Onu hep görebilsem,
gönlüme sürûr veren, sözlerini duyabilsem,
gözlerine bakmağa, yine doydum diyemem,
o hüsn-i cemâlini, bir milyon kerre görsem,
Nice zulmetleri hep, aydınlatdı bu Işık,
rûhlara hayât veren, şuâ’ları ne de şık,
Düşdüm zulmete, nerde aradığım bu Işık?
imdâdıma gel artık, yolum karmakarışık.
Kalbim râhatlıyor pek, sizi her ân andıkça,
bakışların gel diyor, hayâlin canlandıkça.
O eski hâtıralar, göz önüne geldikçe,
diyorum gelsin artık, nerde kaldı bu Işık?
İLMİN NERESİNDEYİZ?
Ya âlim ol, ya da ilim öğrenmenin yolunda bulun veya ilmi dinlemeye râm ol,yâhut da bunları seven ol, (bu konuda) sakin besincisi olma, aksi takdirde helâk olursun." (Hadis-i Şerif)
HZ. Ali; "Belimi iki kişi kırmıştır." der ve şunları söyler:
şerefinin ayaklar altına alınmasına göz yuman, hayâ perdesi yırtılmış utanmaz alim.
Allah 'a ibadet-u taatle yaklaşıp kullukta bulunan;ama ilim konusunda çaba göstermeyen câhil.
Her Müslüman'ın Allah'a karşı olan vazifelerinde, hangi ibadeti nasıl yapabileceğine matuf ilmi öğrenmeye çalışması farzdır. Bu ilmin insani Allah'a yaklaştırıcı olması gerekmektedir. Bu itibarla insani Allah'tan uzaklaştıran ilim fayda değil zarar getirir. "Allah'ım fayda getirmeyen ilimden... Sana sığınırım" hadisinden anladığımız da budur.
"Kimin ilmi artar da zühdü artmazsa, onun sadece Allah'tan uzaklaşması artmış demektir." hadisi de bize ilim-takvâ dengesini ikaz etmektedir.
Eğer ilim, insani Allah'a ibadetten ali koyarsa, alıkoyduğu şeyler nafile ibadetler bile olsa o ilim bereket getirmez.
Kişinin ilmettigi şeyler kendisini yolundan alıkoyuyorsa bu takdirde ilim adına öğrendiği şeylere de dikkat etmesi gerekmektedir. Zira her öğrenilen şey ilim değil, insanin ayağının kayması için birer vesîle de olabilir.
Kişi eğer nelerin ilim olup olmadığını öğrenmek isterse, öğrendiklerinin kendindeki etkilerine bakarak karar verebilir. Tabiî ki bu ifade ettiklerimiz, âlet ve fen ilimleri için uygulanamayabilir.
İmam Malik (Rab) gerçek ilmin kalplerde huzur meydana getirecek bir özelliği olduğunu söyle ifade etmiştir: "İlim, her öğrenilen şeyin başkalarına aktarılması ve bolca rivayet edilmesi değil o; Allah'ın kalblere koyduğu bir nurdur."
Su da unutulmaması gerekir ki; aklin ve ilmin yüce değerini bir koz gibi kullanıp dînî değerleri bunlara feda eden bir anlayış ne kadar yanlışsa, müspet ilimlere uzak durup bunların fayda getirmeyeceğini iddia etmek de o kadar yanlıştır. İlim; insani gerçek değerlerine yükselttiği ve mutluluğa götürdügü ölçüde faydalidir. "Dinsiz ilim kör, ilimsiz din de topaldır."Allah'tan hakkıyla alimler korkar
"De ki Ey Habisim: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"(Zümre/9)
Allah'tan ancak âlimler hakkıyla haşyet ederler, korkarlar(Fahir/28)
"Ya âlim ol, ya da ilim öğrenmenin yolunda bulun (kendini buna zorla), veya ilmi dinlemeye râm ol, yâhut da bunları seven ol, (bu konuda) sakin besincisi olma, aksi takdirde helâk olursun. (Hadis-i Şerif)
Kim bildiği ile amel ederse, ona bilmediğini öğretir.(Hadis-i Şerif)
Âlimler dışında insanlar helâk oldu, ilmiyle amel etmeyen âlimler de helâk oldu. Bunların içerisinde ilminde ihlalli olmayan, rızası için ilim talep etmeyenler de helâk oldu. İste sadece muhlis ve ilmiyle âmil âlimler kaldı. Bunlar da büyük bir tehlike üzeredirler. (Hadis-i Şerif)
Bu ilmi nasıl elde ettin?
İmam-ı A'zam efendimize sormuşlar: Bu ilmi nasıl elde ettin?
Cevap vermiş:
"Eşekler gibi sabır göstererek,
köpekler gibi ilim adamlarına yaltaklanarak,
kediler gibi tevazu göstererek,
kargalar gibi sabaha kadar ilim yolunda seherleşerek...
"İmam Şâfiî buyuruyor: "Hocam Vekî'ye hâfızamın zayıflığı hususunu şikâyette bulundum. Bana mahiyetleri günahları terk etmem hususunda irsadda bulundu. Ve bana dedi ki: 'Bu ilim nurdur. Allah'ın nuru da Allah'a isyan eden günahkarlara ulaşmaz."