Çin'e veya Hindistan'a Neden Peygamber Gönderilmemiştir.

bera_ramazan

Öğrenci
Katılım
20 Kasım 2010
Mesajlar
63
Reaksiyon puanı
8
Puanları
8
Bu soru gelende çok sık karşılaştığımız bir sorudur ve bu günkü yazımızda bu bölgelere gönderilmiş peygamberleri anlatacağız.

Kur’an’da geçen peygamber isimlerinin çoğu, onların yaşadıkları toplumlarda kullanılan yerel adlar değil; Allah katındaki karakterlerini ve misyonlarını yansıtan sıfatlardır. Bu yaklaşım, Kur’an’ın evrenselliğini ve zamanlar üstü mesajını anlamamız açısından oldukça önemlidir.
Peygamberlerin farklı toplumlara gönderilmiş olması Kur’an’da açıkça belirtilmiştir. Fakat isimleri incelediğimizde, bu kişilerin kendi toplumlarındaki adlarıyla değil, Allah’ın onlara verdiği anlamlı sıfatlarla anıldığını görürüz. Örneğin:
  • Salih: "Doğru, dürüst, erdemli" anlamına gelir. Arapça "ṣ-l-ḥ" kökünden türemiştir. Böyle bir sıfat, içinde yaşadığı toplumun bozulmuşluğuna karşılık onun ıslah edici yönünü anlatır.
  • Eyüp: “Geri dönen, sabreden, tövbe eden” anlamlarını taşır. İbranice "Iyov", “ıstırap çeken” demektir. Bu da onun çileli ama sabırlı hayatını yansıtır.
  • Şuayb: “Toplayan, yol gösteren” anlamına gelir. Arapça "ş-a-b" kökünden gelen bu kelime, bir toplumu birleştirip doğru yola sevk eden lider anlamı taşır.
  • Hud: “Hidayet bulan, doğruya rehberlik eden” demektir.
  • İbrahim: İbranice “Avraham” kelimesinden gelir ve “kalabalıkların babası” ya da “şefkatli lider” anlamındadır.
Bu anlamlara baktığımızda, Kur’an’daki isimlerin aslında bu şahsiyetlerin doğum isimlerinden ziyade, Allah’ın onların görevini ve ahlakını tanımlayan sıfatları olduğunu anlıyoruz. Zira bir insan doğarken toplumunun tüm problemlerine çözüm olacak şekilde isimlendirilmiş olamaz. Hiç kimse sabırlı olacağı için doğar doğmaz ona "Eyüp" ismini vermez. Ya da hilekâr bir topluma gönderilecek kişi, doğarken “Şuayb” (yol gösterici) ismini almaz.

Bu bağlamda Kur’an’da neden Xiu, Budai, Alp gibi isimlerin geçmediğini de anlayabiliriz. Tarihte bu isimli peygamberlerin hiç bir tarihi metinde yer almıyor olması da bu sebepledir. Çin’de ya da dünyanın herhangi bir yerinde, adı Xiu veya başka bir isim olan bir elçi, hastalık nedeniyle büyük acılar yaşamış ve buna rağmen sabır göstermiş olabilir. İşte bu sabrı ve tevekkülü sebebiyle, Allah onu Kur’an’da "Eyüp" ismiyle anmıştır.

Yani aslında "Eyüp", sadece bir peygamberin adı değil; Allah’ın verdiği hastalık ve sıkıntılara sabırla direnen tüm peygamberlerin (ve hatta kulların) ortak sıfatıdır. Buda, Kur’an’ın bölgesel değil, ahlaki ve evrensel ölçütlerle konuştuğunu gösterir.

Ayrıca, Kur’an’da geçen helak sebepleri de bu peygamberlerin sadece Ortadoğu’da yaşamış olamayacağını gösterir.
Örneğin:
  • Yanardağ patlamaları, kasırgalar, tsunamiler gibi olaylar Ortadoğu’da nadir görülürken; Japonya, Endonezya, Karayipler, Amerika kıyıları gibi bölgelerde sıklıkla yaşanır. Tarihsel sürece baktığımızda büyük yıkımlara neden olan bu doğa olayları da bize bunu gösterir
  • Eşcinselliğin yaygın olduğu toplumlar tarihsel olarak daha çok Antik Yunan, Roma ve Avrupa toplumlarıdır. Bu da, Lût peygamberin anlatıldığı toplumun Ortadoğu değilde Avrupa Kıtasına gönderilmiş bir peygamber olduğunu gösterir.
  • Salih peygamberin mucizesi olan deve, yalnızca Arabistan’da yaşayan bir hayvan değil Hindistan, Çin, Güney Amerika gibi pek çok bölgede de yaygındır. Buda Salih peygamberin aslında Arapyarımadası'nda değilde develerin yaşadağı herhangi bir coğrafyada yaşadığını bize gösterir.
Tüm bunlar, Kur’an’daki anlatımların coğrafi sınırlardan bağımsız olduğunu ve Allah’ın peygamberlerini dünyanın dört bir yanına gönderdiğini gösterir. Onların isimleri, Allah katındaki rollerini temsil eden ahlaki sıfatlardır.
Kur’an’da geçen peygamber isimleri sadece onların değil, aslında her insanın Allah katındaki gerçek değerini yansıtan bir bakış açısını da içinde barındırır. Çünkü Allah, kullarını dünyadaki lakaplarıyla, aile isimleriyle ya da toplumdaki statüleriyle değil, onların ahlaki sıfatlarıyla anmaktadır.

Bugün bizler kendi adımızla tanınıyor olabiliriz; fakat Allah katında hangi sıfatla anıldığımız, bizim gerçek kimliğimizdir. Allah bizi "Salih" mi diye anıyor, yoksa "İblis" mi? “Eyüp” gibi sabreden bir kul muyuz, yoksa “Karun” gibi malına mağrur olmuş biri mi?
İşte bu mesele bizim dünya hayatımızı da, ahiretteki akıbetimizi de belirleyecek kadar önemli bir meseledir.
Gerçekten de bu hakikat bize şu ayeti hatırlatır:

Alıntı“Biz göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.”
(Duhan Suresi, 38)
Hayat, sıradanlıklar arasında kaybolup gidecek bir serüven değildir. Her birimizin ismi Allah katında bir anlam taşır. Önemli olan şu soruyu kendimize sorabilmektir:


Alıntı:“Ben Allah katında kimim?”
“O beni ne olarak anıyor?”
 
Üst