Hüseyin Nihal Atsız'ın ölüm yıldönümü

Bu konuyu okuyanlar

eray045

Müdavim
Emektar
Katılım
12 Nisan 2008
Mesajlar
12,600
Reaksiyon puanı
250
Puanları
63
Kimdir Hüseyin Nihal Atsız ?
Hüseyin Nihâl Atsız, 12 Ocak 1905'te İstanbul Kasımpaşa'da doğdu.
İlköğrenimini Kadıköy’deki çeşitli okullarda, orta öğrenimini Kadıköy ve İstanbul Sultanilerinde (İstanbul Lisesi) yaptı. Buradan mezun olunca Askerî Tıbbiye’ye yazıldı.
Atsız, yükseköğrenim çağına gelip Askerî Tıbbiye'ye kaydolduğu çağlarda Türkçülük fikrinin etkisi altına girmeye başladı. Ziya Gökalp'in cenaze töreninin yapıldığı günün gecesi Türkçülük fikrine karşı öğrencilerle kavga ettiği ve daha sonrasında ise aralarında bir takım problemler geçen Arap asıllı Bağdatlı Mesut Süreyya Efendi adlı bir mülazım (teğmen)'a selam vermediği gerekçesi ile 4 Mart 1925 tarihinde 3. sınıf talebesiyken Askeri Tıbbiye'den çıkarılmıştır.
Bu olaydan sonra üç ay kadar Kabataş Erkek Lisesi'nde yardımcı öğretmenlik yapan Atsız, daha sonraları Deniz Yolları'nın Mahmut Şevket Paşa adlı vapurunda kâtip muavini olarak çalışmış ve bu vapurla İstanbul-Mersin arasında birkaç sefer yapmıştır.
Üniversite Yılları ve İlk Fikirler

1926 yılında İstanbul Dârülfünûnu'nun Edebiyat Fakültesinin "Edebiyat Bölümü"ne ve İstanbul Dârülfünûnu'nun yatılı kısmı olan Yüksek Muallim Mektebi'ne kaydolan Atsız, bir hafta sonra askere çağırılmış, tecil isteği kabul edilmeyen Atsız askerliğini 9 ay olarak 28 Ekim 1926-28 Temmuz 1927 tarihleri arasında İstanbul'da Taşkışla'da 5. piyade alayında er olarak yapmıştır.
Ahmet Naci adlı arkadaşı ile birlikte hazırladığı 'Anadolu'da Türklere Ait Yer İsimleri' adlı makalenin Türkiyat Mecmuası nın ikinci cildinde yayınlanması ile hocası olan Mehmet Fuad Köprülü' nün dikkatini çeken Atsız, 1930 yılında Edirneli Nazmî'nin divanı üzerinde mezuniyet çalışması yapmıştır ('Divân-ı Türkî-i Basit, Gramer ve Lügati', 1930, 111 s. Türkiyat Enstitüsü Mezuniyet Tezi, no 82). Aynı yıl Edebiyat Fakültesi'nden mezun olmuştur.
Atsız'ın sınıf arkadaşları arasında Tahsin Banguoğlu, Ziya Karamuk, Orhan Şâik Gökyay, Pertev Nâilî Boratav, Nihad Sâmi Banarlı gibi isimler yeralıyordu.
Mezuniyetinden sonra Edebiyat Fakültesi Dekanı olan hocası Prof. Dr. Mehmet Fuad Köprülü, Maarif Vekâleti’nde Atsız için girişimde bulunarak, Yüksek Muallim Mektebi'ni öğrenci olarak bitirdiği için, liselerde yapması gereken 8 yıllık mecburi hizmetini affettirmiş ve 25 Ocak 1931’de Atsız'ı kendisine asistan olarak almıştır.
Atsız, yine 1931 yılında Dârülfünûnun felsefe bölümünden mezun olan ilk eşi Mehpare Hanım ile evlenmiş, ancak 1935 yılında ayrılmıştır.
Atsız, 15 Mayıs 1931'den 25 Eylül 1932 tarihine kadar Atsız Mecmua (17 sayı)'yı çıkarmaya başladı. Mehmet Fuad Köprülü, Zeki Velidi Togan ,Abdülkadir İnan gibi edebiyat ve tarih bilginlerinin de içinde bulunduğu bir kadro ile yayın hayatına atılan bu Türkçü ve Köycü dergi, devrinde ilim, fikir ve sanat alanında çok tesir yaratan Türkçü bir çığır açmış, âdetâ Cumhuriyet devri Türkçülüğünün öncüsü olmuştur.
Atsız, kendini tanıtmaya başlayan ilk yazılarını (H. Nihâl) imzası ile, hikâyelerini de (Y.D.) imzasıyla, bu dergide yayınlamaya başlamıştır. 1932 Temmuzunda Ankara'da toplanan Birinci Türk Tarih Kongresi esnasında, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan'a Dr. Reşid Galib'in yaptığı eleştiriler üzerine Atsız, içerisinde ikinci eşi Bedriye Atsız ile Pertev Nâilî Boratav' ın da bulunduğu 8 arkadaşı ile, Dr. Reşid Galib'e "Zeki Velîdî'nin talebesi olmakla iftihar ederiz" diyen bir protesto telgrafı çekmiş ve bu telgraf üzerine de Reşid Galib'in tepkisini üzerine çekmiştir.
19 Eylül 1932' de Dr. Reşid Galib, Maarif Vekili olmuştu. Kısa bir süre sonra da Mehmet Fuad Köprülü'nün dekanlıktan ayrılması üzerine Edebiyat Fakültesi Dekanlığı'na vekâleten bakan Ali Muzaffer Bey asâleten tâyin edilmiştir.Reşid Galib, Atsız Mecmuanın 17. sayısındaki 'Dârülfünûn'un kara, daha doğru bir tabirle, yüz kızartacak listesi' adlı makalesi nedeniyle Edebiyat Fakültesi Dekanı'na baskı yaparak, 13 Mart 1933 tarihinde Atsız'ın üniversite asistanlığına son vermiştir.
Üniversiteden çıkarılmasından birkaç gün sonra Atsız, Edebiyat Fakültesi'nin Dekanı'nı Tokatlıyan Otelin'deki bir çayda yakalayıp yüzlerce kişinin önünde tokatlamıştır. Atsız'a bu hadise için hiç bir şekilde tepki gösterilmemiştir.
Memuriyet Zamanları
Üniversite asistanlığından çıkarılan Atsız, Malatya Ortaokulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin edilmiştir, Malatya'da kısa bir müddet (8 Nisan 1933-31 Temmuz 1933) Türkçe öğretmenliği yapan Atsız, Edirne Lisesi edebiyat öğretmenliğine tayin edilmiştir. Atsız'ın Edirne'deki edebiyat öğretmenliği de 3-4 ay kadar kısa bir müddet devam etmiştir. (11 Eylül 1933-28 Aralık 1933).
Atsız, Edirne'de iken Atsız Mecmuanın devamı mahiyetindeki Aylık Türkçü Dergisi olan Orhun (5 Kasım 1933-16 Temmuz 1934, sayı 1-9' u yayımlamıştır. Orhun dergisinde, Türk Tarih Kurumu tarafından çıkarılan ve liselerde ders kitabı olarak okutulan dört ciltlik tarih kitaplarında bulunduğunu iddia ettiği yanlışları ağır bir şekilde eleştirdiği için 28 Aralık 1933’te bakanlık emrine alınmıştır ve Orhun dergisi de 9. sayısında Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmıştır.
Dokuz ay bakanlık emrinde kalan Atsız, 9 Eylül 1934 tarihinde Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'na Türkçe öğretmeni olarak tayin olunmuştur.
Şubat 1936 tarihinde ikinci eşi olan Bedriye Hanım ile evlenen Atsız'ın bu evlilikten 4 Kasım 1939 tarihinde Yağmur Atsız ve 14 Temmuz 1946 tarihinde de Buğra Atsız adlı iki oğlu olmuştur. Atsız, ikinci eşi Bedriye Atsız'dan da Mart 1975 tarihinde ayrılmıştır.
Atsız, Kasımpaşa'daki Deniz Gedikli Hazırlama Okulu'nda Türkçe öğretmeni olarak 4 yıl kadar çalışmış ve 1 Temmuz 1938 tarihinde bu görevinden ihraç edilmiştir.
Bunun üzerine Özel Yüce-Ülkü Lisesi' ne geçen Atsız, burada 1937 yılından 1939 yılının Haziranının sonuna kadar edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Atsız, 19 Mayıs 1939 ile 7 Nisan 1944 tarihleri arasında yine özel bir lise olan Boğaziçi Lisesi'nde edebiyat öğretmenliğinde bulunmuştur.
Atsız, Boğaziçi Lisesi'nin Türkçe öğretmeni iken Basın ve Yayın Genel Müdürü Selim Sarper'in de teşvikiyle Orhun dergisini (1 Ekim 1943-1 Nisan 1944, sayı:10 ile 16 arası, 7 sayı) yeniden yayınlamaya başlamıştır.
1944 Irkçılık-Turancılık Davası

Daha çok bilgi için: Irkçılık-Turancılık Davası
II. Dünya Savaşı sürerken Türkiye'de komünist faaliyetlerin arttığını düşünen Atsız, Orhunun Mart 1944'te yayınlanan 15. sayısında, daha önce 5 Ağustos 1942 tarihli meclis konuşmasında "Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir" diyen devrin Başbakanı Şükrü Saraçoğlu'na hitaben bir açık mektup yayınlamıştır.
Atsız, Nisan 1944'te yayımlanan 16. sayıda, Şükrü Saraçoğlu'na hitaben ikinci açık mektubunu yayınlayarak Giritli Ahmed Cevat Emre, Pertev Nâilî Boratav, Sabahattin Ali ve Sadrettin Celâl Antel'in Marksist faaliyetlerde bulunduklarını ve Milli Eğitim Bakanı'nın "komünistleri kolladığını" ileri sürerek devrin Millî Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel'i istifaya çağırmıştır. Bu ikinci açık mektup, Türkçü çevreler içinde büyük bir galeyana sebep olmuş, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere birçok şehirde, komünizm aleyhinde gösteriler yapılmaya başlanmıştır.
Bunun üzerine Hasan Âli Yücel, 7 Nisan 1944 tarihinde Atsız'ın Boğaziçi Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliğine son vermiş, ama aynı zamanda Sadrettin Celal Antel de İstanbul Üniversitesi'denki görevinden bakanlık hizmetine alınmıştır.
Orhun dergisi de Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden kapatılmış, bu arada Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Ankara Musiki Muallim Mektebi öğretmeni Sabahattin Âli'yi Atsız aleyhine hakaret davası açmaya teşvik etti. Sabahattin Âli'nin arkadaşı ve Atsız'ın da yakın arkadaşı olan Ankara Musiki Muallim Mektebi Müdürü Orhan Şaik Gökyay'ın arabuluculuğuna rağmen dava açmak zorunda kaldı. Aleyhine dava açılan Atsız, trenle Ankara'ya gitmiş ve Türkçü gençler tarafından istasyonda karşılanarak bir otelde misafir edilmiştir.
Hakaret davasının 26 Nisan 1944 günü yapılan ilk oturumu olaylı geçmiştir. Bunun üzerine 3 Mayıs 1944 tarihinde yapılan ikinci oturuma üniversite öğrencileri alınmamış, bu yüzden de öğrenci gösterileri olmuş ve yüzlerce kişi tutuklanmıştır.
Davanın 9 Mayıs 1944 günü yapılan karar oturumunda, Sabahattin Âli' ye "vatan haini" dediği için 6 aya mahkûm edilen Atsız'ın cezası hâkim tarafından "milli tahrik" gerekçesi ile 4 aya indirilmiş ve 4 aylık bu ceza da ertelenmiştir.
Atsız, cezasının ertelenmesine rağmen 9 Mayıs 1944 tarihinde mahkemenin kapısından çıkarken tevkif edilmiştir.
19 Mayıs 1944 törenlerinde Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Atsız ve arkadaşlarını ağır şekilde eleştiren nutkunu söylemiş ve bu nutuk üzerine de Atsız ve 34 arkadaşı İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanmaya başlanmışlardır. Aralarında Alparslan Türkeş gibi subay, üniversite profesörü, öğretmen, doktor ve üniversite öğrencilerinin de bulunduğu sanıklar, sorguya çekilmişler; Atsız dahil sanıklar, daha sonra tabutluk diye adlandırılan hücrelerde işkence gördüklerini belirtmişlerdir. 7 Eylül 1944 günü yargılama başlamış, 'Irkçılık-Turancılık Davası' adı verilen ve haftada 3 gün olmak üzere 65 oturum devam eden mahkeme, 29 Mart 1945 tarihinde sonuçlanmış ve Atsız 6,5 yıl hapse mahkûm olmuştur.
Atsız, bu kararı temyiz etmiş ve Askerî Yargıtay, 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nin kararı esastan bozmuştur. Böylece Atsız, bir buçuk yıl kadar tutuklu kaldıktan sonra, 23 Ekim 1945 tarihinde tahliye edilmiştir.
5 Ağustos 1946 tarihinde 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde tutuksuz olarak başlayan Atsız ve arkadaşlarının davası (bu dava Kenan Öner-Hasan Âli Yücel davası adı ile tanınmıştır)[kaynak belirtilmeli], 31 Mart 1947 tarihinde sonuçlanmış ve 29 oturum devam eden mahkemede bütün sanıkların beraatına karar verilmiştir.
Mahkeme Sonrası Fikirlerini Yayması

Nisan 1947'den Temmuz 1949'a kadar kendisine iş verilmeyen Atsız, Ekim 1945-Temmuz 1949 tarihleri arasında geçinmek için kitaplarından bazılarını satmak zorunda kalmıştır. Bir müddet Türkiye Yayınevi'nde çalışan Atsız, Türk-Rus savaşlarının özeti olan "Türkiye Asla Boyun Eğmeyecektir" adlı kitabını da Sururi Ermete adlı şahsın adı ile yayınlamak zorunda kalmıştır.
Atsız'ın sınıf arkadaşlarından Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu Millî Eğitim Bakanı olunca, Atsız'ı 25 Temmuz 1949'da Süleymaniye Kütüphânesi'ne "uzman" olarak tayin etmiştir.
Bir müddet bu vazifede çalışan Atsız, Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra 21 Eylül 1950’de Haydarpaşa Lisesi Edebiyat Öğretmenliği'ne tayin olmuştur.
4 Mayıs 1952 tarihinde Ankara Atatürk Lisesi' nde vermiş olduğu "Türkiye'nin Kurtuluşu" konulu bir konferans üzerine Cumhuriyet Gazetesi, Atsız'ın aleyhine haberler yayımlamıştır. Hakkında bakanlık tarafından soruşturma açılan Atsız'ın konuşmasının bilimsel olduğu tespit edilmiştir. Fakat Atsız 13 Mayıs 1952 tarihinde Haydarpaşa Lisesi'ndeki edebiyat öğretmenliği görevinden "muvakkat" kaydı ile alınarak yine Süleymaniye Kütüphânesi' ndeki görevine tayin edilmiştir.
31 Mayıs 1952 tarihinden itibaren emekliliğini istediği 1 Nisan 1969 tarihine kadar Süleymaniye Kütüphânesi'nde çalışan Atsız'ın en uzun süreli memuriyeti bu kütüphânedeki memuriyet olmuştur.
Atsız, 1950-1952 yıllarında yayımlanan haftalık Orkun dergisinin başyazarlığını yaptı. 1962’de kurulan Türkçüler Derneği’ nin genel başkanlığını üstlendi. 1964’ ten vefatına kadar Ötüken dergisini yayımladı.
Devrin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Gaziantep' e giderken bir işçinin kendisine "idareciler Araplara toprak veriyorlar, biz Türklere vermiyorlar" sözlerine karşılık, "Türk topraklarında yaşayan herkes Türk’tür." demiş; Atsız bunun üzerine, Ötüken in Nisan 1967'de yayınlanan 40, sayısından itibaren "Konuşmalar, 1" (Sayı 40), "Konuşmalar, II" (Sayı 41), "Konuşmalar, III" (Sayı 43), "Bağımsız Kürt Devleti Propagandası" (Sayı 43), "Doğu mitinglerinde perde arkası" (Sayı 47) ve "Satılmışlar-Moskof uşakları" (Sayı 48) adlarıyla yayınladığı seri makalelerinde, Marksistlerin Doğu bölgelerinde gizli çalışmalarda bulunduklarını iddia etmişti. Bu makaleler hakkında savcılıkça soruşturma açılmış fakat Atsız'a hiç bir suçlamada bulunulmamıştır.
Ancak bu yazılar üzerine, Ankara sokaklarında Atsız aleyhine hazırlanmış, ayrılıkçılığı ilan eden bildiriler dağıtılmış[kaynak belirtilmeli] ve aynı günlerde Adalet Partisi Diyarbakır senatörlerinden biri, Senato kürsüsünden Atsız aleyhine ağır bir konuşma yapmıştır.
Hasan Dinçer'in Adalet Bakanı olduğu dönemde, bakanlık tahkikat açmış ve Atsız mahkemeye verilmiştir. Davanın devam ettiği 6 yıl içerisinde 12 Mart (1971) muhtırası verilmiş ve arkasından sıkıyönetim ilân edilmiştir.
Uzun duruşmalardan sonra mahkeme, Ötükenin sahibi Atsız'ı ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Kayabek'i 15'er ay hapse mahkûm etmiştir. Mahkeme başkanının karara katılmadığı ve 2-1'lik ekseriyetle verilen bu karar, temyiz edilince Yargıtay tarafından bozulmuştur. Fakat aynı mahkeme 2-1'lik kararda ısrar edince, Yargıtay kararı onaylamıştır. Atsız ve Mustafa Kayabek "Tashih-i karar" isteğinde bulunmuşlar ancak bu istekleri mahkemece kabul edilmemiştir. Böylece mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.
Kronik enfarktüs, yüksek tansiyon ve ağır romatizmadan rahatsız olduğu için Haydarpaşa Numune Hastanesi'ne yatan Atsız'a, Haydarpaşa Numune Hastanesi tarafından "Cezaevine konulamayacağı" kaydı bulunan rapor verilmiştir. Ancak 4 aylık bir rapor Adlî Tıp tarafından kabul edilmemiş ve "reviri olan cezaevinde kalabilir" şeklinde değiştirilmiştir.
Bunun üzerine infaz savcılığı 14 Kasım 1973 Çarşamba günü sabahı Atsız'ı evinden aldırarak Toptaşı Cezaevi'ne sevk etmiştir. 40 kişilik adi suçlular koğuşuna konulan Atsız, bir müddet sonra reviri olan Sağmalcılar Cezaevi'ne nakledilmiştir.
Atsız, kesinleşen 1,5 yıllık cezasını çekmek için hapse girince, üniversite hocaları ve öğrencilerinden oluşan bir grup Cumhurbaşkanı'na başvurup Atsız'ın affını istemiştir.
Atsız, suç işlemediğini belirterek bizzat af talep etmediği halde, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, kendi yetkisini kullanarak Atsız'ın cezasını affetmiştir.
22 Ocak 1974'te Bayrampaşa Cezaevi'nden tahliye edilen Atsız, 1,5 yıllık cezasının 2,5 ay kadarını cezaevinde geçirmiştir.
İbnülemin Mahmut Kemal İnal'ın tarifi ile "Atlıyı atından indirecek derecede şiddetli yazılar yazan Atsız, ateşli ve keskin bir üslûba sahip idi.
Ölümü

Atsız, 1975 yılının kasım ayının ortalarında hasta olduğundan şüphelenmiş, ancak yapılan muayene ve testler sonucunda bir hastalık bulunamamıştır. 10 Aralık 1975 Çarşamba gününün akşamı kalp krizi geçirmiş, gelen doktor enfarktüs olduğunu anlayamamıştır. Ertesi akşam Atsız yeni bir kriz geçirmiş , 11 Aralık 1975 Perşembe günü vefat etmiştir.
13 Aralık 1975 tarihinde Kurban Bayramının ilk günü Kadıköy Osmanağa Câmii'nde Kılınan ikindi namazını müteakip defnedilmiştir.
düşünceleri (aşırı kısımları) benimle pek uyuşmasada tanınması gereken bir insan...
 

The Dark Knight

Müdavim
Katılım
10 Eylül 2009
Mesajlar
3,912
Reaksiyon puanı
77
Puanları
0
Kendisi iyi bir araştırmacı ve fikir adamı. Ancak o dönemlerde yaşanan faşizm akınından fazlasıyla etkilendiği için, fikirleri akedemik anlamda değer görmedi. Bir yazarın tarafsız ve daha az ateşli yazılar hazırlaması konusunda en büyük örneklerden biri.
 

AliA

Müdavim
Emektar
Katılım
29 Haziran 2007
Mesajlar
64,457
Reaksiyon puanı
527
Puanları
0
Allah rahmet eylesin...

Büyük insana saygılar...
 

REDFOKS

Müdavim
Katılım
31 Ocak 2009
Mesajlar
18,034
Reaksiyon puanı
201
Puanları
63
allah rahmet eylesin türk milliyetçiliğinin simge isimlerinden biridir..
 

quasimodo

Müdavim
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
- Kimdir Nihal Atsız?

-Kocaman bir hiçtir..

ol mahiler vardırki denizin içinde su arar
tabi nihat atsızı anlayabilmek için 20,yüzyıl tarihini türkçülük akımlarını bilmek lazım hele günümüzde net varken bu kadar cahil kalabilmeniz ender rastlanan bir dava
rehber kur'an hedef turan diyoruz
Allah[cc]rahmet eylesin
 

ATmaCA53

Müdavim
Katılım
21 Nisan 2009
Mesajlar
3,993
Reaksiyon puanı
35
Puanları
0
ol mahiler vardırki denizin içinde su arar
tabi nihat atsızı anlayabilmek için 20,yüzyıl tarihini türkçülük akımlarını bilmek lazım hele günümüzde net varken bu kadar cahil kalabilmeniz ender rastlanan bir dava
rehber kur'an hedef turan diyoruz
Allah[cc]rahmet eylesin
nihal atsızları görüyoruz, ya kafatasçı, ya laza, kürde hakaret edecek, yada dinimize hakaret edecekler, genç atızlar grubuna girin kendi gözlerinizle görün forumda, ben demiyorum, nihat atsız benim için hiç bir değeri yo, mehmet akif ersoy bana yeter.
 

quasimodo

Müdavim
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
nihal atsızları görüyoruz, ya kafatasçı, ya laza, kürde hakaret edecek, yada dinimize hakaret edecekler, genç atızlar grubuna girin kendi gözlerinizle görün forumda, ben demiyorum, nihat atsız benim için hiç bir değeri yo, mehmet akif ersoy bana yeter.
dikkat edersen ben nihat atsızdan bahsettim davamızın temel taşlarındandır onun adına hareket edenler onu bağlamaz
bizler dinimizi bileceğiz ama ceddimizide bileceğiz dünyamızdaki milliyetçi akımların arasında bölünmemek için dinimizin müsade ettiği ölçüde kavmimize sahip çıkacağız
ersoyda değerlidir atsızda
 

karcx

Müdavim
Katılım
26 Şubat 2009
Mesajlar
2,391
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
- Kimdir Nihal Atsız?

-Kocaman bir hiçtir..

Nihal ATSIZ hakkında en ufak bir fikrin olmadan nasıl ona bir hiçtir diyebiliyorsun?
Kimisi dinsiz der;kimisi faşist (sanki adam kafirde) der...
Biraz araştırmacı ol yahu..
ATSIZ'ın kafa tuttuğu saracoğlu ve diğerleri birer mason ajanıdır...


Ülkücüler:M. Akif'i;Ziya Gökalp'ı;Necip Fazılı sevdikleri kadar ATSIZ'ıda sever ve sayarlar....

Kişiler üzerinden siyaset yapılmamalı...
 

quasimodo

Müdavim
Katılım
20 Aralık 2008
Mesajlar
1,929
Reaksiyon puanı
57
Puanları
0
- Nihal Atsız kimdir?
- Koca bir hiçtir..
(eksi bonuslara devam :D )
hiç önemli değil bonuslar senin olsun
senin için önemli olmayabilir yadırgamam ama biz türkler için özellikle bu davayı sınırlar ötesi savunanlar için çok önemlidir sevmeyebilirsin düşmanda olabilirsin normal konuyu bu ortama getirmeniz ise saçmadır
 

karcx

Müdavim
Katılım
26 Şubat 2009
Mesajlar
2,391
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
@ATmaCA53: O grup solculara;komünistlere ;lazistan diyenlere saldırıyor...
Biraz tarih öğrenin...
 

mckenzie

Asistan
Katılım
5 Ağustos 2009
Mesajlar
329
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
Forumda Nihal ATSIZ Hocamıza Çamur Atacak Kadar Cahillerde Varmış Demekki...
 

karcx

Müdavim
Katılım
26 Şubat 2009
Mesajlar
2,391
Reaksiyon puanı
39
Puanları
0
Forumda Nihal ATSIZ Hocamıza Çamur Atacak Kadar Cahillerde Varmış Demekki...

Hocam ;Bahçeli Ocakları kapatır,Liseler ve Üniversitelerde ki masalarımızı kapatırsa işte böyle olur....
Gençlik Dinimizden vede Geçmişimizden bihaber yetişiyor....
Çoğusu komünist olacak bu gidişle...
Yazık çok yazık....
 

MysteЯio

Müdavim
Emektar
Katılım
13 Haziran 2009
Mesajlar
2,179
Reaksiyon puanı
88
Puanları
48
fark edermi, ha solcu, ha ülkücü ikiside aynı kafa yapıya sahipler.

Saçmaladığının farkındamısın,özellikle de siyaset konularında.Neye dayanarak bu iki görüşün aynı kafa yapısına sahip olduğunu iddia ediyorsun.Çamur at izi kalsın mantığıyla saldırıyorsun sağa sola.At gözlüğünü çıkarıp olaylara farklı açıdan yaklaşmayı bi denesen diyorum ¿
 

ATmaCA53

Müdavim
Katılım
21 Nisan 2009
Mesajlar
3,993
Reaksiyon puanı
35
Puanları
0
MysteЯio;1056925 dedi ki:
Saçmaladığının farkındamısın,özellikle de siyaset konularında.Neye dayanarak bu iki görüşün aynı kafa yapısına sahip olduğunu iddia ediyorsun.Çamur at izi kalsın mantığıyla saldırıyorsun sağa sola.At gözlüğünü çıkarıp olaylara farklı açıdan yaklaşmayı bi denesen diyorum ¿
tamam ama kimse bana nihal atsızı sevdirmeye kalkışmazsın, görünen ne ise ben onu söyledim ilk başta
 

Elbruz46

Müdavim
Katılım
22 Şubat 2008
Mesajlar
11,931
Reaksiyon puanı
1,338
Puanları
113
Atsız Türkiye Cumhuriyeti için ne yapmıştır bilemem ama benim dedelerim Birisi Yemende diğeri Atatürk ün emrinde bu ülke için savaştılar...

Atsız bu ülke için savaşan benim dedelerime Hain diyor...

Bana potansiyel hain gözüyle bakıyor...

Şimdi siz benim yerimde olsanız bu adama saygı duyar mısınız?

Benim atalarım bu ülke için savaşırken Hain ilan edilmek için mi savaştı? (Üstelik uluslararası antlaşmalar gereği savaşmak zorunda değillerdi çünkü büyük bir soykırım sonucunda bu topraklara sığınmışlardı ve Osmanlı onlara savaşta savaşma zorunluluğu getirmediği halde gönüllü savaştılar bunu çoğu kişi bilmez)

Şimdi onca Kurtuluş savaşında kan dökmüş Ölmüş Çerkesler Hain...
Amasya Tamimi'ni yayınlayanların Atatürk hariç tamamı Çerkes. Sivas Kongresi'nin yüzde 70'i Çerkes. Sivas Kongresi'nin yapılabilmesinin nedeni bir Çerkes olan Emir Marşan Paşa ve Uzunyayla Çerkesleridir. Onlar önlem alıyor ve kuş uçurtmuyorlar. Türkiye nin 3. Başbakanı Rauf Orbay Çerkes...

Biz bu ülkeni kurtuluşunda ve kuruluşunda kan dökerek yer almışız...

Sonra bir adam çıkıyor bize hain diyor bana potansiyel hain gözüyle bakıp oğluna vasiyet yazıyor bana karşı dikkatli olması için...

Kusura bakmayın ama kimse benden bu adama saygı duymamı beklemesin...

Milliyetçilik eyvallah...
Ülkücülük bir yere kadar eyvallah...
Alperenlik eyvallah

ama NihalAtsız ve onun düşüncesine kesinlikle hiç bir zaman ne saygı duyarım ne değer veririm...

Kendinizi biraz da benim yerime koyup öyle düşünün?

Ben bu ülkede 2. sınıf vatandaş mıyım?
 

ATmaCA53

Müdavim
Katılım
21 Nisan 2009
Mesajlar
3,993
Reaksiyon puanı
35
Puanları
0
Atsız Türkiye Cumhuriyeti için ne yapmıştır bilemem ama benim dedelerim Birisi Yemende diğeri Atatürk ün emrinde bu ülke için savaştılar...

Atsız bu ülke için savaşan benim dedelerime Hain diyor...

Bana potansiyel hain gözüyle bakıyor...

Şimdi siz benim yerimde olsanız bu adama saygı duyar mısınız?

Benim atalarım bu ülke için savaşırken Hain ilan edilmek için mi savaştı? (Üstelik uluslararası antlaşmalar gereği savaşmak zorunda değillerdi çünkü büyük bir soykırım sonucunda bu topraklara sığınmışlardı ve Osmanlı onlara savaşta savaşma zorunluluğu getirmediği halde gönüllü savaştılar bunu çoğu kişi bilmez)

Şimdi onca Kurtuluş savaşında kan dökmüş Ölmüş Çerkesler Hain...
Amasya Tamimi'ni yayınlayanların Atatürk hariç tamamı Çerkes. Sivas Kongresi'nin yüzde 70'i Çerkes. Sivas Kongresi'nin yapılabilmesinin nedeni bir Çerkes olan Emir Marşan Paşa ve Uzunyayla Çerkesleridir. Onlar önlem alıyor ve kuş uçurtmuyorlar. Türkiye nin 3. Başbakanı Rauf Orbay Çerkes...

Biz bu ülkeni kurtuluşunda ve kuruluşunda kan dökerek yer almışız...

Sonra bir adam çıkıyor bize hain diyor bana potansiyel hain gözüyle bakıp oğluna vasiyet yazıyor bana karşı dikkatli olması için...

Kusura bakmayın ama kimse benden bu adama saygı duymamı beklemesin...

Milliyetçilik eyvallah...
Ülkücülük bir yere kadar eyvallah...
Alperenlik eyvallah

ama NihalAtsız ve onun düşüncesine kesinlikle hiç bir zaman ne saygı duyarım ne değer veririm...

Kendinizi biraz da benim yerime koyup öyle düşünün?

Ben bu ülkede 2. sınıf vatandaş mıyım?
bravo elbruz işte budur
 
Üst