Hackers

Bu konuyu okuyanlar

Efe Zoroğlu

Müdavim
Katılım
24 Mayıs 2007
Mesajlar
1,274
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
hackers.jpg

İşte, "Hackers: Heroes of the Computer Revolution" kitabı da insanlar arası bu bilgi ve paylaşıma dayanan sürecin bir belgesi niteliğinde. Kitapta bahsedilen karakterlerin büyük bir bölümü çok göz önünde bulunan, isimlerini duyunca hepimizin hemen tanıyabileceği ve bilgisayar alanında en zenginler arasına girmiş meşhur isimler değil ancak kitapta bahsedilenlerin ortak noktası hepsinin bilgisayarla aralarında özel bir bağ olması ve kendi "Tanrı"lıklarını ilan ettikleri dünyada duydukları çocukça coşku ve hissettikleri sevgi. Bu sevgi, teknolojiyle bütünleşik yaşayan bu insanların saatlerce hatta günlerce uğraştıkları işlerden ayrılamamalarının, birçoğunun düzenli işlerini kaybetmelerinin, eşlerinden ayrılmalarının ve sosyal hayatla bağlantılarının asgari düzeye inmesinin de sebebi aynı zamanda...
Genel Değerlendirme

Bölüm 1: Gerçek Hackerlar

Kitap, üç ana bölümden oluşuyor. İlk bölüm "Gerçek Hackerlar". Bu kısımda anlatılan hackerlar için yaşamları ve projeleriyle en "pür" (saf) hacker tavrına sahip olanlar denilebilir. 1950'lerin sonuna doğru MIT'e girip kendini Yapay Zeka Laboratuarı'nda bulan zeki insanların, bir oda büyüklüğünde ve birkaç milyon dolar değerindeki makinelerle karşılaşması ve ardından gelişen olaylar bu bölümü oluşturuyor. Bu koca makineler için ilk defa yazılıp geliştirilen assembler derleyicileri, müzik yazılımları, satranç programları ve bulmaca çözen programlar; DEC'in PDP-1 makinesi geldiği zaman duyulan heyecan ve hemen bu yeni makine için kolları sıvayan hackerlar...

Filmlerde manyak bilim adamı olarak bolca karşımıza çıkan asosyal, üstüne başına özen göstermeyen, kadınlarla arası hiç iyi olmayan ve "hayattan kopuk" olarak nitelendirilen insanların görüldüğü kısım da işte burası. Tam bir adanmışlığın sergilendiği ve derslerinden kaldığı için okuldan atıldığı halde evi gibi görüğü MIT Yapay Zeka Laboratuarı'na gelmeye devam edip progralama yapan insanların yeri de burası.

Bu bölümde yer alan ve kitabın can alıcı noktalarının başında gelen kısım "Hacker Etik"i olarak adlandırılan kurallar bütünü. Hacker manifestosu olarak da adlandırabilecek bu kurallar şu şekilde özetleniyor:

1. Herkesin bilgisayara serbestçe erişim hakkı olmalı ve tüm bilgi özgür bir biçimde paylaşıma açık olmalı.
2. Otoritelere güvenmeyin, merkezileşmeye karşı çıkan yapılanmaları destekleyin!
3. Hackerler yaptıkları işlerle değerlendirilmelidir; diplomaları, kaç yaşında oldukları, cinsiyetleri ya da konumlarıyla değil.
4. Yaptığınız işlerle bilgisayarda "güzellik" ortaya koyabilirsiniz.
5. Bilgisayarlar hayatınızı daha iyi olacak yönde değiştirebilir.

Özellikle 3. ve 4. maddeler hackerların kendilerini çoğu zaman programcıdan ziyade "sanatçı" olarak görmelerinin de güzel bir açıklaması sayılabilir.

Kitabın bu ilk bölümünde en çok sivrilen ve kendilerine ayrıca bir bölüm ayrılmış olan karakterler Richard Greenblatt ve Bill Gosper. Parlak programlama yeteneklerinin yanısıra etraflarındaki insanların sorularını yanıtlayarak ve projelerini anlatıp yeni fikirler üreterek laboratuvarın bir okul işlevi görmesini sağlayan insanların da başında geliyor bu iki isim. Bill Gosper matematiksel algoritmalarla ilgilenirken Greenblatt ise sistem programlamaya ve donanıma eğilimli bir hacker. Richard Greenblatt'ı ayrıca önemli kılan bir etken de kitabın sonlarına doğru karşımıza çıkan "Lisp Machine" denilen, çalışma temelinin Lisp yapay zekâ dilinin üzerine kurulmuş olan Lisp makinesini geliştiren kişi olması.

Bölüm 2: Donanım Hackerlar'ı


lk bölümden farklı olarak kitabın bu ikinci bölümünde yalıtılmış bir ortamda bilgisayarın başında uğraşan insanlarla değil, tersine mümkün olduğunca çok kişiyi bir araya toplayarak bilgisayar bilinç ve sevgisini topluma yaymaya çalışan insanlarla karşılaşıyoruz. Bunun sebebi biraz da 60'ların sonunda bütün dünyayı sarmış olan devrimci ve yenilikçi ruh olarak görülebilir. 70'lerde yaşanan olayların anlatıldığı kitabın bu bölümünde, bilgisayarda yazılan programların ne kadar "zekice tasarlanmış" ve "sanatsal" olduğunun yanı sıra toplum için "ne işe yaradığı" ve bu büyük teknolojik değişimin dünyayı acaba "iyi mi yoksa kötü bir biçimde mi etkileyeceği" soruları hızla yükseliyor. Öyle ki, kitabın ilk bölümünde yer alan kimi MIT hackerları projelerinin maddi kaynağını ABD Savunma Bakanlığı karşıladığı için o sırada çalıştıkları işleri bırakmayı tercih ediyor.

İnsanların bu bilinci sergiledikleri ve teknolojik olarak edindikleri bilgileri paylaştıkları bir birliktelik oluşuyor zamanla. Öğrencisinden üniversite hocasına, Silikon Vadisi'ndeki büyük şirketlerde çalışan mühendisinden hobi amaçla uğraşanına değin pek çok farklı kesimden insanın oluşturduğu bu birliktelik bir kulübe dönüşüyor: "Homebrew Computer Club". Homebrew Computer Club, katılmak isteyen herkese açık; yeter ki söyleyecek bir şeyiniz ya da dinlemeye yönelik bir merakınız olsun. Kulüp toplantıları kimi zaman bir okul kampüsündeki sınıfta kimi zaman ise kulüp üyelerinin birinin garajında gerçekleştiriliyor. "Homebrew Computer Club"ın getirdiği heves ve bir şeyler yaratma heyecanı kitabın ikinci bölümünde detaylı bir biçimde işlenen konular arasında.

Yine bu bölümde, artık büyük odaları kaplayan ve milyon dolar değerindeki makinelerden daha küçük ve insanların elde edebileceği fiyatta "ev yapımı" (homebrew) bilgisayarlar ortaya çıkıyor. Altair marka bilgisayarla ortaya çıkan bu düşünce, normalde Hewlett Packard'da çalışan ama boş vaktinde "Apple" isimli bilgisayarı geliştiren Steve Wozniak ile doruğa ulaşıyor.

Yazdığı BASIC derleyicisinin kaynak kodunun çalındığını iddia ederek herkese şikayetçi olan ve o zamanlarda henüz daha "yeni yetme" olan Bill Gates ve BASIC üzerine bir dergi olması planlananan ama daha sonra genel olarak bilgisayar alanında her konuya açık olmayı kendine prensip edinen Dr.Dobbs Journal'ın (DDJ) hikayeleri kitabın ikinci bölümünün ilgi çeken kısımları arasında yer alıyor.

Bölüm 3: Oyun Hackerları

İşinden evine dönen Ken Williams, karısı Roberta'nın evdeki bilgisayarda metin tabanlı bir macera oyunu oynarken bulunca şaşırır ve daha sonra da der ki: "Roberta; bilgisayarlar mühendislerin, bilim adamlarının ve finans uzmanlarının işlerine yarayacak aletler. Ya bu işleri yaparsın ya da bu işlerin yapılmasına kolaylık sağlayacak programlar, derleyiciler ve sistemler geliştirirsin..."

Fakat sonra arkadaşları arasında da zevkle bilgisayarda oyun oynayanları görünce Ken kendisine ister istemez şu soruyu sorar: "Acaba bilgisayarlar oyun amaçlı kullanılabilir ve oyun programları yazılıp satılabilir mi?". Bu sorunun cevabı kitabın üçüncü bölümünü oluşturuyor: Ken Williams'ın kurduğu Sierra On-Line firması oyun yazılımları üreten ve "Amerikan Rüyası"nın bilgisayar oyunu sektöründeki karşılığını temsil ediyor.

Ken Williams tipik bir Amerikalı, daha gençliğinden itibaren "nasıl zengin olsam", "neden daha da çok param olmasın ki", "40 yaşında emekli olsam fena mı olur yani" şeklinde sorularla hayatına yön veren ve bu anlamda da tuttuğunu koparan bir karakter. Bilgisayar oyunu sektöründeki açığı görüp etrafına topladığı genç ve programalamayı seven insanlarla büyük bir servetin de sahibi.

Williams'ın kurduğu Sierra On-Line şirketinde insanlararası ilişkiler aslında 50'li yıllardaki MIT hackerları arasındaki ilişkilere benziyor. Örneğin şirketteki programcılar kafaları karıştığı zaman randevu alma gibi bir ihtiyaç duymadan Ken Williams ile görüşebilmekte. Ayrıca Williams, işe aldığı pek çok programcının kendi satın aldığı evlerde kalmasını sağlamakta (bir nevi lojman sistemi) ve yaz kampları düzenlenerek şirketçe cümbür cemaat eğlenilmekte (bir nevi motivasyon sistemi). Bütün bunlar günümüzün terimleriyle düşünüldüğünde samimiyet, personel memnuniyeti ve üretim arttırmak için geliştirilmiş stratejiler olarak algılanabilir. Ancak o zamanların büyük şirketlerinde ise genelde pek de karşılaşılan durumlar değil... Şirket sahibi Ken Williams'ın yıldız ama utangaç programcılarından John Harris'e kız ayarlamak için harcadığı onca çaba ise bügünkü iş stratejilerinde bile pek karşılaşılan bir durum değil!

Kral Öldü Yaşasın Yeni Kral

80'lerin başından itibaren ise önemli bir dönemeç ortaya çıkıyor: Hacker Etiğine karşılık pazar stratejisi. Günümüzdeki gelişen olayların nasıl başladığına dair kitabın bu bölümü oldukça dikkat çekici. Artık bilgi akışı ve paylaşımı serbest değildir çünkü bunlar birer "şirket sırrı" haline gelmiştir. Örneğin Atari şirketinde bırakın programların kodlarını görmeyi programcılarının isimlerini öğrenmek bile ciddi bir araştırma gerektirmektedir!

Gerek Ken Williams'ın Sierra On-Line şirketinde gerekse Wozniak'ın Apple'ında bir süre sonra planlamacılar, ekonomistler, işçi-işveren ilişkilerini düzenleyen "uzman" kişiler yerlerini alır. Hacker manifestosu yerini kapitalist sistemin pazar stratejisi kurallarına terk etmek zorunda kalmıştır... (Atari ile Sierra On-Line arasında yaşanan PackMan telif hakkı davası bu konuda verilmiş güzel bir örnek olarak karşımıza çıkıyor)

Gerçek Hackerlar'ın Sonuncusu

80'lere gelindiğinde iş yaşamı bilgisayar sektörüne kendi kurallarını dayatmaya ve programcılar da kendilerini bu kurallara adapte etmeye başlamışken bütün bu işlerin başlangıcı olan MIT Yapay Zeka Laboratuvarından bir adam bu kısır döngüye karşı çıktı ve kendi kuralları doğrultusunda fikirlerini hayata geçirmeye başladı. Bu adamın adı Richard M. Stallman ya da kendi ifadesi ile RMS.

Stallman 1971'de MIT'e geldiğinde diğer parlak hackerlardan onu ayıran çok fazla bir fark yoktu. O da "gece modunda" yaşayan, yaşamak için programlayan ve programlamak için yaşayan biriydi. Ancak zamanla programcı arkadaşlarının "işadamları"na dönüşmesi, bilgisayar laboratuvarındaki sistemde her kullancı için ayrı parola/kullancı adı tanımlanması ve Hacker manifestosundaki paylaşımcılığının giderek yok olması Stallman'ı programlama dışında bir şeyler yapmaya yöneltti. Kendi ifadesiyle "(...) artık Çin yemeği yiyerek heyecan verici projeler hakkında saatlerce konuşacağım kimse kalmamıştı ve bir şeyler yapmam gerekiyordu".

Kitabın son bolümü "The Last of The True Hackers" buradan yola çıkarak Richard Stallman'ın MIT laboratuarındaki kimi zaman anarşist kimi zaman Robin Hood'vari mücadelesini, ardından yazdığı EMACS programını ve kurucusu olduğu GNU projesi ile hacker manifestosunu yaşatma yönünde yaptıklarını anlatıyor. Günümüzde GNU/Linux işletim sisteminin varlığını borçlu olduğu GNU uygulamaları ve ruhu düşünüldüğünde bu gelişimin nasıl başladığı görmek açısından son bölüm de en az diğer bölümler kadar çarpıcı.

Sonuç

"Hackers: Heroes Of The Computer Revolution" kitabı üstte aktardıklarımın dışında daha pek çok önemli detay içeriyor ve yazarı Steven Levy'nin akıcı anlatımından ötürü de okuyucuyu kısa sürede sarıyor. Bu kitabı bilgisayar dünyasının son elli yıllık tarihine değinen bir kitap olarak da görebilirsiniz, teknoloji gelişirken onun etrafındaki olaylardan ve düşüncelerden nasıl etkilendiğini örnekleyen bir eser olarak da. Hangi yönünün daha ağır basacağı okuyucu olarak size kalmış. Şu bir gerçek ki Steven Levy her iki bakış açısını da mümkün olduğunca kaynaştırarak güzel bir iş çıkarmış ve zevkle okunacak bir eser ortaya koymuş.
Ergin Sevinç (ergin at ileriseviye.org )
 
Üst