virtual worms
Dekan
- Katılım
- 11 Ağustos 2010
- Mesajlar
- 5,807
- Reaksiyon puanı
- 68
- Puanları
- 1,228
Her güne ait bir söz, karikatür,fıkra var birde hikayelesini açalım dedik 
İmam
Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş.
Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı söföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş.
Kendi kendine "20 kuruşu geri versem mi şöföre?" diye düşünüyormuş.
Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz."
Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi...
İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki:
"Paranın üstünü fazla verdiniz."
Şöför gülümsemiş ve demiş ki :
"Siz caminin yeni imamısınız değil mi?
Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim."
İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış.
Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki:
"Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. . ."
Hakkını Helal Et
Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...
Bunlardan biri Lapseki'nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
"Ölme ihtimalim çok fazla. Ben bir pusula yazdım arkadaşıma ulaştırın..."
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: "Ben... Ben köylüm Lapseki'li İbrahim Onbaşıdan 1 Mecid borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin."
"Sen merak etme evladım" der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de
"Söyleyin hakkını helal etsin" olur...
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor.
İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yıkılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz...
Pusuladaki not:
"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 Mecid borç
verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim."
Tutsak-Özgür
Okyanusun orta yerinde, üçgen bir kayanın sivri ucu üzerinde uzanan, bir tahtaravalli gibi duran ve tam bir denge halinde bulunan ince uzun bir çubuğun, iki ucunda aynı büyüklükte, birbirine tam özdeş iki kafes var.
Bu kafeslerin birinde, kafesin içinde, diğerinde ise, kafesin üzerinde duran iki beyaz güvercin duruyor. İkisi de, hiç hareket etmeden öylece duruyor..
Birisi istese de, hiçbir yere gidemiyor; kanat çırpamıyor özgürlüğün mavi büyülü dünyasına. Diğeri ise, isterse uçup gidebilir; masmavi özgürlüklere kanat çırpabilir. Ama biliyor ki; değil uçması, en ufak bir kanat hareketinde bile,o müthiş denge bozulacak ve diğer taraf, kafesin içindeki beyaz kuş, denizi boylayıp ölecek..
Sizce hangi kuş daha çok tutsak? Hangi kuş daha çok özgür sizce? Peki siz hangisisiniz? Kafesin içindeki kuş mu yoksa kafesin üzerindeki kuş mu? Hangisi olmak daha çok acıtıcı?
Oto Tamirci - Doktor
Amerika'ya göçen oto tamirhaneci, birikimleri ile bir otomobil tamirhanesi açmıştı. Birgün kaputu açmış, motorun silindir başlıklarını sökerken, dünyaca ünlü kalp cerrahi Dr. De Bakey'nin içeri girdiğini gördü. Doktor mercedesine bir göz atmasını istiyordu.
Adam :
"Siz ünlü doktor De Bakey'siniz değil mi" diye sordu..
"Evet" dedi, doktor. Adam simsiyah ellerini bir beze sildi ve hafif bir tebessümle sordu :
"Sayın ünlü doktor, burada ne yaptığıma dikkatle bakın, lütfen.. Ben de kalpleri açıyorum. Kapakçıkları dışarı çıkarıyorum, temizliyor, düzeltiyorum, bozulanların yerine yenilerini takıyorum. İşimi bitirdiğimde, bu bebek bir tazı gibi koşmaya başlıyor.. İkimiz de temelde aynı işi yaptığımız halde, siz nasıl olup milyarlar kazanıyorsunuz da, ben meteliğe kurşun atıyorum?.."
De Bakey iyice yanına geldi adamının.. Eğildi ve kulağına fısıldadı :
"Şimdi bu anlattıklarını motor çalışırken yap bakalım!.."
Yaşamayı Unutmayın
Bir zamanlar, liseyi bitirip üniversiteye girmek için ölüyordum;
Sonra, ölüyordum üniversite bitsin, işe başlayayım diye!
Derken, evleneyim, çocuklarım olsun diye ölmeye başladım
Çocuklarım oldu, Ölürüm onlar için diye düşünmeye başladım.
Büyüsünler, iyi yetişsinler diye ölümüne çalıştım;
An geldi, Ölürüm arkadaş emekli olmak için dedim kendi kendime!
Şimdi gerçekten ölüyorum ve birden farkına vardım ki,
YAŞAMAYI UNUTUTMUŞUM ...
Ne olur, sen de kendine yapma bunu.
Yaşadığın her anın kıymetini bil,
Her günün keyfini çıkar
Hey arkadaş;
Para kazanmak için sağlığımızdan oluyoruz
Sonra da, sağlığımızı geri kazanmak için paramızdan;
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölüyoruz
Bir Bardak Süt
Nurgül, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu.
O gün, hiçbir şey satamamıştı ve karnı da çok açtı.
Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi.
Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı.
Yiyecek bir şeyler yerine:
Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim? diyebildi yalnızca.
Genç bayan, çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona. Çocuk, sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra :
Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar? diye sordu genç bayana.
Genç Bayan, Borcunuz yok diyerek, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti;
Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize dedi.
Çocuk :
O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size dedi.
Nurgül, evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler.
Dr. Nurgül, görüş alışverişi yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı. Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.
Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr. Nurgül, denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta bayanın odasına gönderdi.
Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline.
Açmaya korkuyordu ... Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı:
Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.

İmam
Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş.
Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı söföre rastlıyormuş.
Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş.
Kendi kendine "20 kuruşu geri versem mi şöföre?" diye düşünüyormuş.
Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz."
Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi...
İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki:
"Paranın üstünü fazla verdiniz."
Şöför gülümsemiş ve demiş ki :
"Siz caminin yeni imamısınız değil mi?
Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim."
İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış.
Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki:
"Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. . ."
Hakkını Helal Et
Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, kimi Bosnalı, kimi Adıyamanlı, kimi Gürünlü, kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...
Bunlardan biri Lapseki'nin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
"Ölme ihtimalim çok fazla. Ben bir pusula yazdım arkadaşıma ulaştırın..."
Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: "Ben... Ben köylüm Lapseki'li İbrahim Onbaşıdan 1 Mecid borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin."
"Sen merak etme evladım" der komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de
"Söyleyin hakkını helal etsin" olur...
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor.
İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yıkılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de gözyaşlarına engel olamaz...
Pusuladaki not:
"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 Mecid borç
verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim."
Tutsak-Özgür
Okyanusun orta yerinde, üçgen bir kayanın sivri ucu üzerinde uzanan, bir tahtaravalli gibi duran ve tam bir denge halinde bulunan ince uzun bir çubuğun, iki ucunda aynı büyüklükte, birbirine tam özdeş iki kafes var.
Bu kafeslerin birinde, kafesin içinde, diğerinde ise, kafesin üzerinde duran iki beyaz güvercin duruyor. İkisi de, hiç hareket etmeden öylece duruyor..
Birisi istese de, hiçbir yere gidemiyor; kanat çırpamıyor özgürlüğün mavi büyülü dünyasına. Diğeri ise, isterse uçup gidebilir; masmavi özgürlüklere kanat çırpabilir. Ama biliyor ki; değil uçması, en ufak bir kanat hareketinde bile,o müthiş denge bozulacak ve diğer taraf, kafesin içindeki beyaz kuş, denizi boylayıp ölecek..
Sizce hangi kuş daha çok tutsak? Hangi kuş daha çok özgür sizce? Peki siz hangisisiniz? Kafesin içindeki kuş mu yoksa kafesin üzerindeki kuş mu? Hangisi olmak daha çok acıtıcı?
Oto Tamirci - Doktor
Amerika'ya göçen oto tamirhaneci, birikimleri ile bir otomobil tamirhanesi açmıştı. Birgün kaputu açmış, motorun silindir başlıklarını sökerken, dünyaca ünlü kalp cerrahi Dr. De Bakey'nin içeri girdiğini gördü. Doktor mercedesine bir göz atmasını istiyordu.
Adam :
"Siz ünlü doktor De Bakey'siniz değil mi" diye sordu..
"Evet" dedi, doktor. Adam simsiyah ellerini bir beze sildi ve hafif bir tebessümle sordu :
"Sayın ünlü doktor, burada ne yaptığıma dikkatle bakın, lütfen.. Ben de kalpleri açıyorum. Kapakçıkları dışarı çıkarıyorum, temizliyor, düzeltiyorum, bozulanların yerine yenilerini takıyorum. İşimi bitirdiğimde, bu bebek bir tazı gibi koşmaya başlıyor.. İkimiz de temelde aynı işi yaptığımız halde, siz nasıl olup milyarlar kazanıyorsunuz da, ben meteliğe kurşun atıyorum?.."
De Bakey iyice yanına geldi adamının.. Eğildi ve kulağına fısıldadı :
"Şimdi bu anlattıklarını motor çalışırken yap bakalım!.."
Yaşamayı Unutmayın
Bir zamanlar, liseyi bitirip üniversiteye girmek için ölüyordum;
Sonra, ölüyordum üniversite bitsin, işe başlayayım diye!
Derken, evleneyim, çocuklarım olsun diye ölmeye başladım
Çocuklarım oldu, Ölürüm onlar için diye düşünmeye başladım.
Büyüsünler, iyi yetişsinler diye ölümüne çalıştım;
An geldi, Ölürüm arkadaş emekli olmak için dedim kendi kendime!
Şimdi gerçekten ölüyorum ve birden farkına vardım ki,
YAŞAMAYI UNUTUTMUŞUM ...
Ne olur, sen de kendine yapma bunu.
Yaşadığın her anın kıymetini bil,
Her günün keyfini çıkar
Hey arkadaş;
Para kazanmak için sağlığımızdan oluyoruz
Sonra da, sağlığımızı geri kazanmak için paramızdan;
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayıp, hiç yaşamamış gibi ölüyoruz
Bir Bardak Süt
Nurgül, yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu.
O gün, hiçbir şey satamamıştı ve karnı da çok açtı.
Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi.
Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı.
Yiyecek bir şeyler yerine:
Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim? diyebildi yalnızca.
Genç bayan, çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona. Çocuk, sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra :
Çok teşekkür ederim, borcum ne kadar? diye sordu genç bayana.
Genç Bayan, Borcunuz yok diyerek, yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti;
Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklemememizi öğretti bize dedi.
Çocuk :
O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size dedi.
Nurgül, evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil, ruhsal olarak da güçlü hissediyordu.
Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı. Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca, hastalığı ile ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük kente gönderdiler.
Dr. Nurgül, görüş alışverişi yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı. Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.
Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr. Nurgül, denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koydu ve hasta bayanın odasına gönderdi.
Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline.
Açmaya korkuyordu ... Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu. Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. Kâğıtta şunlar yazılıydı:
Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.