amidi
Doçent
- Katılım
- 10 Kasım 2010
- Mesajlar
- 631
- Reaksiyon puanı
- 8
- Puanları
- 18
Bu yazıyı geçen hafta Pazartesi yayınlanmak üzere planlamış ve ona uygun hazırlıklarımı tamamlamıştım.
Saadet Partisi lideri Necmettin Erbakanın Pazar günü vefat etmesi üzerine, ülke gündemi birden değişti. Merhum Erbakan hakkında üst üste iki yazı kaleme alınca, konu bugüne kaldı. Sanmayın ki konunun gündemi geçti. Baştan ben de gündemi geçer sanıyordum ama, karşıma kadrolu bir gündemci çıkınca oldukça şaşırdım.
Önceki hafta sonuydu. Eşimle birlikte farklı kanalların anahaber bültenlerine göz atıyorduk. Kanallardan birinde, Ankara Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirilen bir protesto gösterisi sırasında sivil polis olduğu iddia edilen bir kişinin bir kadına şiddetli bir yumruk attığını gördük.
Kazara atılmış bir yumruk gibi değildi. Boks maçı ringlerinde görmeye alışkın olduğumuz türden kaba ve sert bir yumruk hamlesiydi. Üstelik bir kadına atılmış olması görüntüyü hepten çirkin hale getiriyordu. Haberin devamında, olaylar yatıştıktan hemen sonra yumruk yiyen kadınla yapılmış röportaj da ekrana geldi. Polis olduğunu iddia ettikleri kişi hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacaklarını söylüyordu.
Benim dikkatimi daha çok, kadının metaneti çekti. Şiddetli bir muamaleye uğramasına rağmen hiç birşey olmamış gibi sakindi. Paniklemiş hali yoktu. Cümleleri gayet düzgündü. Uğradığı sert muameleye karşı oldukça sakin tavrı gözlerden kaçmıyordu. Yediği yumruktan daha çok, hadiseyi aktarma ve değerlendirme biçimi ilgi çekiciydi. Yumruk sonrası yaşanacak gelişmelerin ve ortaya çıkan görüntünün, yumruktan daha çok önemsenmesi gibi bir yaklaşımı vardı.
Neticede iletişim hocasıyız. Projesini iyi anlatan, düzgün ifadelerle sorularımızı cevaplandıran öğrencilere not verme gibi mesleki bir alışkanlığımız var. Haberde ismi geçen kadın öğrencimiz olmadığına göre, yapabileceğimiz tek davranış, benzer tüm aferinlik olaylarda olduğu gibi kendisini bulup tebrik etmek olurdu.
Görüntülerden eşim de etkilendi. O sırada bana doğru dönüp baktığında, daha önce benzer sahnelerde defaatle tekrarlandığı gibi bunun tek bir anlamı vardı. İlgili kişiyi bulmak, bir e-maille bile olsa kendisine hem geçmiş olsun demek, hem de yaşadığı hadiseye rağmen sakin tutumundan dolayı tebrik etmek.
Kadının ismi haberde geçmişti. Girdim Googlea, yazdım Dilşat Aktaş diye...
Meğer kadını sadece ben tanımıyor muşum...
Kendisi hakkında 1600den fazla haber çıktı karşıma. Her fırsatta sokağa dökülen, profesyonel kronik bir eylemci görünce, şaşırmadım desem yalan olur.
Üstelik kalemi de güçlüymüş hanımefendinin. Googlede kendisi hakkında karşıma çıkan ilk metin, pes dememe neden oldu.
Eylül ayında kaleme aldığı yazısı, Sonbahara yeni kavgalar, yeni umutlarla girelim...başlığını taşıyordu. Uzun yazısı, ...Biz fırtınayı her mevsim başında olduğu gibi bu Eylülde de hazırlıyoruz satırlarıyla sona eriyordu.
Bu sert ifadelerine karşılık gelen bir hayat hikayesi de çıktı karşıma. Çok sayıda eyleme ve protesto gösterisine karıştığı bilgisi yer alıyordu Google da...
Mesela 6 sene önce Evrensel gazetesinde çıkan bir haberde:
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi Kadriye Çiçek, Dilşat Aktaş ve Mustafa Başnamlıya, Yükseköğretim kurumu idarecileri ile öğretim elemanlarını ve diğer görevlileri tehdit etmek, onların şeref ve haysiyetlerine veya şahıslarına karşı sözlü veya yazılı olarak herhangi bir saldırıda bulunmak veya hakaret etmek iddiasıyla birer dönem okuldan uzaklaştırma cezası verildi bilgisi aktarılıyordu.
Mesela yine aynı hanımefendinin adının geçtiği, 5 sene önce Şubat ayında Radikal gazetesinde yer alan bir haber, Başbakan'a 'lan' protestosu başlığını taşıyordu. Haberde, Protestocular salondaki güvenlik görevlileri tarafından yaka paça dışarıya çıkarıldı deniliyordu.
Geçtiğimiz aylarda Ankara metrosundan ücretsiz geçmek isteyen eylemcilerle ilgili haberlerde de yine ön planda görünüyordu. CNN Türkün haberine göre, 3 sene önce TBMM Dikmen kapısı önünde, yasaya aykırı olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyip basın açıklamasında bulundukları gerekçesiyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı haklarında dava açıldığı belirtiliyordu.
Şu noktanın altını kalın harflerle çizelim: Yumruk yiyen bir kadına geçmiş olsun dilemek için irtibat bilgisini ararken karşımıza çıkan kronik eylemci portresi, insani açıdan geçmiş olsun dileklerimizi iletmemize ve yapılan kaba saldırıyı kınamamıza mani değil.
Fakat şu ayrıntı da unutulmamalı...
Son dönemde hem üniversiteleri hem de sokakları karıştıranlar hep aynı merkezden yönetiliyor. Hep aynı isimler, aynı çevreler. Ülkenin dört bir yanındaki eylemlere gidip katılıyorlar. Toplamda sayıları değil birkaç bini, birkaç yüzü bile bulmuyor. Kalabalıklar toplanınca onlar farkına bile varmadan kitleleri provoke ediyorlar.
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta bir konuşması sırasında kendisini protesto eden iki genç bayanı yanına çağırıp kendilerine bunun nedenini sorduğunda, ikna edici şeyler söyleyemediler.
Amaçları polisi kışkırtıp kendilerine sert müdahale etmelerini sağlamak, bu durumu beraber iş tuttukları medya mensuplarının görüntülemesini temin etmek, bu yolla kamuoyuna kendilerini acındırarak hükümetin sertlik yanlısı bir yönetim benimsediği havasını yaymak. Kısacası klasik eylemci taktikleri.
Artık poliste işin farkına vardı. Nitekim Başbakan Erdoğanın hafta sonu açılışını yaptığı TOKİ Konut Kurultayının yapıldığı İstanbul Kongre Merkezine girmek isteyen Halk Cephesi üyesi eylemciler, güvenlik görevlilerini kışkırttılar. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Altınokun, Ne kadar da zorlasanız sizi dövmeyeceğiz, gözaltına almayacağız sözüne eylemciler, polise fiziki müdahalede bulunarak karşılık verdiler. Kendilerine şiddetle müdahale edilmemiş olmasından çok mutsuz oldular.
Kamuoyu artık görsün gerçeği... Bu insanlar samimi duygularla eğer varsa bir aksaklık bunları dile getiren göstericiler değil. Öyle olsa biz de destek veririz. Dertlerini duyurmalarına yardımcı oluruz. Bunların her biri ülkedeki huzur ortamından rahatsız olan provokatif eylemci.
Dünyadaki pek çok ülke siyasi ve ekonomik gelişmelerden yana panik halinde iken, Türkiyenin hızla yol almasından rahatsız olan çevrelerin iç uzantıları bunlar...
Bakalım Dünya Kadınlar Günü etkinliklerini kadınlara ne kadar pişman edecekler, göreceğiz. Olan biten bu kadar net...
Prof. Dr. Osman Özsoy Haber 7
www.osmanozsoy.com.tr - http://twitter.com/ozsoyosman
Kaynak:http://www.haber7.com/haber/20110307/Googlea-sordum-acaba-bu-kadin-kim.php
Saadet Partisi lideri Necmettin Erbakanın Pazar günü vefat etmesi üzerine, ülke gündemi birden değişti. Merhum Erbakan hakkında üst üste iki yazı kaleme alınca, konu bugüne kaldı. Sanmayın ki konunun gündemi geçti. Baştan ben de gündemi geçer sanıyordum ama, karşıma kadrolu bir gündemci çıkınca oldukça şaşırdım.
Önceki hafta sonuydu. Eşimle birlikte farklı kanalların anahaber bültenlerine göz atıyorduk. Kanallardan birinde, Ankara Yüksel Caddesi'nde gerçekleştirilen bir protesto gösterisi sırasında sivil polis olduğu iddia edilen bir kişinin bir kadına şiddetli bir yumruk attığını gördük.

Kazara atılmış bir yumruk gibi değildi. Boks maçı ringlerinde görmeye alışkın olduğumuz türden kaba ve sert bir yumruk hamlesiydi. Üstelik bir kadına atılmış olması görüntüyü hepten çirkin hale getiriyordu. Haberin devamında, olaylar yatıştıktan hemen sonra yumruk yiyen kadınla yapılmış röportaj da ekrana geldi. Polis olduğunu iddia ettikleri kişi hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunacaklarını söylüyordu.
Benim dikkatimi daha çok, kadının metaneti çekti. Şiddetli bir muamaleye uğramasına rağmen hiç birşey olmamış gibi sakindi. Paniklemiş hali yoktu. Cümleleri gayet düzgündü. Uğradığı sert muameleye karşı oldukça sakin tavrı gözlerden kaçmıyordu. Yediği yumruktan daha çok, hadiseyi aktarma ve değerlendirme biçimi ilgi çekiciydi. Yumruk sonrası yaşanacak gelişmelerin ve ortaya çıkan görüntünün, yumruktan daha çok önemsenmesi gibi bir yaklaşımı vardı.
Neticede iletişim hocasıyız. Projesini iyi anlatan, düzgün ifadelerle sorularımızı cevaplandıran öğrencilere not verme gibi mesleki bir alışkanlığımız var. Haberde ismi geçen kadın öğrencimiz olmadığına göre, yapabileceğimiz tek davranış, benzer tüm aferinlik olaylarda olduğu gibi kendisini bulup tebrik etmek olurdu.
Görüntülerden eşim de etkilendi. O sırada bana doğru dönüp baktığında, daha önce benzer sahnelerde defaatle tekrarlandığı gibi bunun tek bir anlamı vardı. İlgili kişiyi bulmak, bir e-maille bile olsa kendisine hem geçmiş olsun demek, hem de yaşadığı hadiseye rağmen sakin tutumundan dolayı tebrik etmek.
Kadının ismi haberde geçmişti. Girdim Googlea, yazdım Dilşat Aktaş diye...
Meğer kadını sadece ben tanımıyor muşum...
Kendisi hakkında 1600den fazla haber çıktı karşıma. Her fırsatta sokağa dökülen, profesyonel kronik bir eylemci görünce, şaşırmadım desem yalan olur.
Üstelik kalemi de güçlüymüş hanımefendinin. Googlede kendisi hakkında karşıma çıkan ilk metin, pes dememe neden oldu.
Eylül ayında kaleme aldığı yazısı, Sonbahara yeni kavgalar, yeni umutlarla girelim...başlığını taşıyordu. Uzun yazısı, ...Biz fırtınayı her mevsim başında olduğu gibi bu Eylülde de hazırlıyoruz satırlarıyla sona eriyordu.
Bu sert ifadelerine karşılık gelen bir hayat hikayesi de çıktı karşıma. Çok sayıda eyleme ve protesto gösterisine karıştığı bilgisi yer alıyordu Google da...
Mesela 6 sene önce Evrensel gazetesinde çıkan bir haberde:
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencisi Kadriye Çiçek, Dilşat Aktaş ve Mustafa Başnamlıya, Yükseköğretim kurumu idarecileri ile öğretim elemanlarını ve diğer görevlileri tehdit etmek, onların şeref ve haysiyetlerine veya şahıslarına karşı sözlü veya yazılı olarak herhangi bir saldırıda bulunmak veya hakaret etmek iddiasıyla birer dönem okuldan uzaklaştırma cezası verildi bilgisi aktarılıyordu.
Mesela yine aynı hanımefendinin adının geçtiği, 5 sene önce Şubat ayında Radikal gazetesinde yer alan bir haber, Başbakan'a 'lan' protestosu başlığını taşıyordu. Haberde, Protestocular salondaki güvenlik görevlileri tarafından yaka paça dışarıya çıkarıldı deniliyordu.
Geçtiğimiz aylarda Ankara metrosundan ücretsiz geçmek isteyen eylemcilerle ilgili haberlerde de yine ön planda görünüyordu. CNN Türkün haberine göre, 3 sene önce TBMM Dikmen kapısı önünde, yasaya aykırı olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyip basın açıklamasında bulundukları gerekçesiyle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı haklarında dava açıldığı belirtiliyordu.
Şu noktanın altını kalın harflerle çizelim: Yumruk yiyen bir kadına geçmiş olsun dilemek için irtibat bilgisini ararken karşımıza çıkan kronik eylemci portresi, insani açıdan geçmiş olsun dileklerimizi iletmemize ve yapılan kaba saldırıyı kınamamıza mani değil.
Fakat şu ayrıntı da unutulmamalı...
Son dönemde hem üniversiteleri hem de sokakları karıştıranlar hep aynı merkezden yönetiliyor. Hep aynı isimler, aynı çevreler. Ülkenin dört bir yanındaki eylemlere gidip katılıyorlar. Toplamda sayıları değil birkaç bini, birkaç yüzü bile bulmuyor. Kalabalıklar toplanınca onlar farkına bile varmadan kitleleri provoke ediyorlar.
Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta bir konuşması sırasında kendisini protesto eden iki genç bayanı yanına çağırıp kendilerine bunun nedenini sorduğunda, ikna edici şeyler söyleyemediler.
Amaçları polisi kışkırtıp kendilerine sert müdahale etmelerini sağlamak, bu durumu beraber iş tuttukları medya mensuplarının görüntülemesini temin etmek, bu yolla kamuoyuna kendilerini acındırarak hükümetin sertlik yanlısı bir yönetim benimsediği havasını yaymak. Kısacası klasik eylemci taktikleri.
Artık poliste işin farkına vardı. Nitekim Başbakan Erdoğanın hafta sonu açılışını yaptığı TOKİ Konut Kurultayının yapıldığı İstanbul Kongre Merkezine girmek isteyen Halk Cephesi üyesi eylemciler, güvenlik görevlilerini kışkırttılar. İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Altınokun, Ne kadar da zorlasanız sizi dövmeyeceğiz, gözaltına almayacağız sözüne eylemciler, polise fiziki müdahalede bulunarak karşılık verdiler. Kendilerine şiddetle müdahale edilmemiş olmasından çok mutsuz oldular.
Kamuoyu artık görsün gerçeği... Bu insanlar samimi duygularla eğer varsa bir aksaklık bunları dile getiren göstericiler değil. Öyle olsa biz de destek veririz. Dertlerini duyurmalarına yardımcı oluruz. Bunların her biri ülkedeki huzur ortamından rahatsız olan provokatif eylemci.
Dünyadaki pek çok ülke siyasi ve ekonomik gelişmelerden yana panik halinde iken, Türkiyenin hızla yol almasından rahatsız olan çevrelerin iç uzantıları bunlar...
Bakalım Dünya Kadınlar Günü etkinliklerini kadınlara ne kadar pişman edecekler, göreceğiz. Olan biten bu kadar net...
Prof. Dr. Osman Özsoy Haber 7
www.osmanozsoy.com.tr - http://twitter.com/ozsoyosman
Kaynak:http://www.haber7.com/haber/20110307/Googlea-sordum-acaba-bu-kadin-kim.php