Fransız tüccarı şaşırtan kese vakası

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan guman
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

guman

Asistan
Katılım
20 Haziran 2008
Mesajlar
192
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
İstanbul’da yaşanan sel felakatindeki yağma görüntüleri 200 yıl öncesinin İstanbul’unda yaşanan ve kitaplara akseden bir tabloyu canlandırdı gözümün önünde. Ülkemizin şu an içinde bulunduğu halden bu nedenle utandım. Nerden nereye dedim.
1800’lü yılların başı...
O tarihlerde İstanbul’un Karaköy semti İstanbul’un en önemli ticaret merkezidir. Osmanlı Devleti’nin sadece Anadolu’ya açılan ticari kapısı değil, aynı zamanda ithalat ve ihracatın da merkezidir. Karaköy o yıllarda yerli yabancı çok sayıda insan kaynamaktadır.
O tarihlerde henüz tren ulaşımı devreye girmediğinden, İstanbul’a gelen yabancı tüccarların kullandığı en önemli ulaşım aracı gemilerdir. Avrupa’dan gemilerle gelen yabancı tüccarlar ve seyyahlar Karaköy limanına ayak basarak İstanbul’a giriş yapmaktadırlar.
Haliyle o tarihlerde kağıt para, çek vb. mübadele araçları henüz kullanılmaya başlanmadığından, tüm alışverişler altın ve gümüş paralar üzerinden yapılmaktadır.
Fransa’dan gelen bir gemiden inen ve Karaköy rıhtımına adımını atan bir Fransız tüccar, hem İstanbul’a ilk ayak basmanın şaşkınlığı, hem de kalabalığın itiş kakış etkisi ile üzerinde taşıdığı altın kesesini yere düşürür.
Yere saçılan altınlar kalabalığın arasında ayaklar altında sağa sola yayılır gider. Fransız tüccar altınlardan bazılarının denize yuvarlandığını da görür. Olaya şahit olan kalabalıkların hemen altınlara saldırması, hatta denize yuvarlanan altınların peşinden suya atlayanlar olduğunu da görünce, “bittim ben” diye düşünür. Fransız tüccar panikten saçını başını yolmaya başlar.
Yukarıda da anlattığımız gibi bankaların olmadığı, ‘ben paramı kaybettim, bana şu kadar havale edin’ demenin mümkün olmadığı o dönemde yabancı bir ülkede beraberinde getirdiği altınları kaybetmek demek, herşeyini yitirmek anlamına gelmektedir. Fransız tüccarı perişan eden durum da yabancı bir ülkede içine düştüğü bu çaresizliktir.
Çöküp kaldığı yerde başını ellerinin arasına almış kara kara düşünürken, insanların kendisine doğru geldiğini fark eder.
Her gelen önüne altın koyar. Önüne altın koyanlar arasında, üstü başı su içinde gençler de vardır. Fransız tüccar fark eder ki, altın kesesini düşürdüğünde altınlara doğru hamle yapan, hatta denize düşen altınların peşinden suya atlayan insanlar, kendi altınlarını toparlayabilmek için mücadele veren insanlardır. Nitekim kalabalık dağıldığında ve altınlarını saydığında hiç eksik olmadığını fark eder.
Bu nesli kim yetiştirdi?
Çarşamba günü İstanbul’da yaşanan sel felaketinin hemen ardından bazı insanların yağma amacıyla afet bölgesinde cirit atması, üstelik bu rezaleti kameralar önünde pervasızca icra etmeleri birçok vatandaşın kanını dondurdu.​
Bazı vatandaşlarımız su ortasında can derdi ile boğuşurken, kendi canını riske etme pahasına suya atlayıp mal kapmak isteyenlerin hali vicdan sahibi insanları şoke etti.​
Spor camiasının yakından tanıdığı ve sevdiği işadamı Abdurrahim Albayrak’ın şirket binası da, sel felaketinin en dehşetli yaşandığı yerin tam ortasında kaldı. O gün olan bitenleri dehşet içinde anlatan Abdurrahim Albayrak, afetin olduğu günün gecesinde sahur vakti şirketten dışarıya çıktığında, altında pahalı araba, yan koltukta modern giyimli genç bayanın da bulunduğu bir ailenin de yağma için ortada cirit attığını görünce gözlerine inanamadığını söyledi. Hali vakti yerinde olduğu anlaşılan kişilerin bile yağmacı birer çapulcu haline gelmesi herkesi şaşırttı.​
O kadar ki, çeşitli vilayetlerden yağma amacıyla araç tutup gelenler olduğu anlaşıldı. İstanbul'da felakete neden olan selde yaşanan ölüm ve yağma olaylarıyla ilgili Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmış.​
Şimdi sormak lazım. Bu insanlar hangi iklimde, hangi şartlar altında, ne tür telkin ve öğretilerle yetişti, yetiştirildi. İçinde yaşadıkları çevrelerde ve aile ortamlarında günlük sohbet konuları nelerdi? Bu yağma duygusunu tetikleyen saikler neler oldu, nerden kaynaklandı?​
Atatürk’ün, “Muallimler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” şeklinde güzel bir sözü var. Şu an gelinen noktayı sadece öğretmenlere yıkmak işin kolayına kaçmak olur. Kimse suçu başkasında aramasın. Herkes suçlu...​
Öğretmenleri yetiştiren öğretmenler, şu an yaşayan neslin aileleri, ikliminde nefes aldıkları akraba ve toplumsal çevreleri, izledikleri programlar, okudukları kitapların muhteviyatı, en çok izlenen filmler, programlar, bakın bakalım her birinde verilen mesajlara... Ne öğretiyorlar, neyi telkin ediyorlar?​
Siyasete ilgi duyanların birçoğu neyi yağmalamaya talip oluyorlar? Üçbeş kuruş maaşı olan kamu görevlerine insanlar gerçekten neden iştiyakla saldırıyorlar?​
Osmanlı Devleti, yukarıda verilen örnekteki ruhu yitirdiği için yıkıldı. Diğer nedenler çok tali faktörler. İşin özü budur.​
Ah Fransız tüccar ah... Ne kadar şanslıymışsın.​
200 yıl öncesinin İstanbul’unda değil de önceki günkü İstanbul’da yaşananlara şahit olsaydın, kendi derdini unutur bu milletin haline yanardın.​
Ama düzelecek... Az sabır... Bu da bir imtihan.​
Ali Kırca dün akşam Siyaset Meydanı’nda çok uğraştı ama, 200 aracını sele kaptıran Abdurrahim Albayrak’a “nerde bu devlet?” dedirtemedi.​
Asıl soru, “nerde bu millet” meselesidir.​
Bu toplum şu haliyle şu an ki idarecileri bile hak etmiyor. Bu ülkenin devleti şu haliyle bile şu anki milletten daha iyidir. Çünkü süt nasılsa kaymağı öyledir.​
Ne diyor ayette; “Şüphesiz ki, bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.” (Ra’d, 11)​
Dönüşüm alttan yukarıya doğru olursa sağlıklı olacaktır.​
Yani önce bizden...​

http://www.haber7.com/haber/20090911/Fransiz-tuccari-sasirtan-kese-vakasi.php
 

GKHNCKR

Profesör
Katılım
7 Mayıs 2009
Mesajlar
3,980
Reaksiyon puanı
47
Puanları
228
Sevgili Guman kardeş, bu güzel yazı için teşekkür ederim. Hakikaten nereden nerelere geldik diyor insan. Ve bu milletin özünü kaybettiğini apaçık gösteriyor.

Neden böyle olduk acaba? Konuyu insanların dini inanışlarının zayıflaması ile açıklamak istiyorum. Bununla birlikte bizimle aynı dinden olmayan ama dürüst olan insanlar geliyor aklıma. Sonra diyorum ki, demek ki insanların bir kimliğie ihtiyacı var. Bir şeylere ait olmalılar. Düsturu olan, kendisini ait hissedebileceği bir düzene. Avrupalılar bu konuda genelde kendi ırklarını ön plana çıkartırlar. İngilizlerin, Almanların ırkçılığını bilmeyen yoktur. Peki ya biz de ne vardı da gitti? Türklük dersen son yüzyılda önplana çıkmış bir değerimizdir. Herkesi kapsamadığı içinde toplumun kılcar damarlarına tesir edecek hali yoktur.

Bizdeki eksik ne?
Nedir bu erozyonun sebebi?

Osmanlıyı çökerten bu değerler yok oluşu, tüm hızıyla günümüzde de devam ediyor. Bu milleti millet yapan değerler yok oluyor. Kimse dedesine benzemiyor artık. Ne dinlediklerimiz, ne giydiklerimiz. Mehmet Akif çıksa gelse söylediğini anlamaz hale gelmişiz. Benliğimizi yitirmişiz. Harf, kılık kıyafet inkılabı derken ait olduğumuz merkezden uzaklaştık. Amacımız fötr şapka giyen italyanlar gibi olmaktı ama onuda beceremedik. Türkçemiz zayıfladı, dini değerlerimiz azaldı. Bu gün öyle bir noktaya geldik ki, ilkokulda ki öğrencilerin din dersini kaldırmak için bile eylem yapanlar var. Kimliğimde din ibaresi yazmasın diyenler. İyice içimizi boşaltıp, böyle serseri bir toplum haline gelmemizi arzu edenler. Yahudilerin güdümündeki medyamız var sonra. Dini öcü gibi gösterip, toplumun çekirdeği aileyi parçalayan bir hayat tarzını, her gün çarşaf çarşaf milletin evine akıtan bir medyamız var. Yolda rastlarsınız, eşini aldatmış hayasızların erotizm dolu yazılarını ulu orta açıp okuyan, okuduklarından hayvansı bir tat alan tiplere. Bunlarla doldu içimiz dışımız. Nerede alim var, adam var kestiler. Milleti bir arada tutan, yol gösteren Sütçü imamlar kalmadı artık.

Önce kendimizden başlamamız gerekiyor. Başkalarını eleştirmeyi kesip "ben ne yapıyorum?" sorusunu sormamız gerekiyor. Tekrar onurlu bir millet olabilmemiz için biraz dedelerimize benzemiz gerekiyor. Onlar gibi hoşgörülü ve inançlı, onlar gibi sadık, dürüst, onurlu adamlar haline gelmemiz gerekiyor.
 

guman

Asistan
Katılım
20 Haziran 2008
Mesajlar
192
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
üsdat ecdadımız kendisine kuran ı kerim i rehber edinmiş.o dönemde amasyada yapılan bi araştırmaya göre erkeklerin 2/3 ü hafız geriye kalan 1/3 ü de ileri derecede kuran kerim biliyo.yani kuran ahlakına göre yetişen bi toplum kötülük yapamaz zarar veremez.ama günümüz insanlarının geldiği nokta ortada gençlerin hangi ahlak üzerine yetiştiğide ortada.allah sonumuzu hayır etsin.güzel günler gelecek inşallah
 
Üst