Fıkhın Tarifi, Kaynaklan ve Bazı Istılahları

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan amidi
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

amidi

Doçent
Katılım
10 Kasım 2010
Mesajlar
631
Reaksiyon puanı
8
Puanları
18
Fıkhın Tarifi, Kaynaklan ve Bazı Istılahları


Fıkıh Kelimesinin Mânâsı


Fıkıh kelimesinin biri lugavî, diğeri ıstılahı olmak üzere iki anlamı vardır. Fıkıh lugatta ´anlayış´ demektir.

Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz anlamıyorlar (=lâ yefkahû-ne). (Nisa/78)

Bu ayette geçen yefkahûne tabiri ´anlamıyorlar´ mânâsında kul*lanılmıştır.

Ama siz onların teşbihlerini anlamazsınız (=la tefkahûne).

(İsra/44)

Bu ayette de La tefkahûne tabiri ´anlamazsınız´ mânâsında kul*lanılmıştır. Nitekim Hz. Peygamber efendimiz Cuma namazı hakkında şöyle buyurmuştur:

Kişinin, namazı uzatması, hutbeyi kısaltması onun fıkhının (anlayışının) alâmetidir.Müslim/869

Istılahta fıkıh, iki şeye denir:

1. Mükelleflerin amellerinin ve sözlerinin tafsilatından elde edilen şeylerin, şer´î hükümlerinin bilinmesidir. Bu hükümlerin bilinmesi de nasslarla; yani Kur´an, Sünnet ve onlardan çıkarılan İcma ve İctihad (=Kıyas) ile mümkün olur.

Mesela abdestte niyetin vacib olduğunu Hz. Peygamber´in şu hadî*sinden anlıyoruz:

Ameller ancak niyetlere göredir. Buharî/1; Müslim/1907

Yine orucun sahih olması için niyetin gece yapılmasının şart olduğu Hz. Peygamber´in şu sözünden anlaşılmaktadır:

Kim fecirden önce niyet etmezse, onun orucu yoktur.(Beyhakî, IV/202; Dârekutnî, 11/172. (Dârekutnî bu hadîsin ravilerinin sika olduklarını söylemiştir).

Vitir namazının mendub olduğunu da Hz. Peygamber´e farz namaz*lar hakkında soru soran bedevi hadîsinden anlıyoruz. Bedevinin biri farz namazları sorduktan sonra ´Benim üzerimde bunların dışında farz namaz var mı ´ diye sorunca, Peygamber efendimiz kendisine şöyle cevap vermiştir: ´Hayır yok! Sadece nafile namaz kılabilirsin´.Buharî/1792; Müslim/İl

İkindi vaktinden sonra namaz kılmanın mekruh olduğunu, Hz. Peygamber´in ikindiden sonra güneş batıncaya kadar namaz kılmayı ya*saklamasından anlıyoruz.Buhaiî/56l; Müslim/827

Abdest alırken başın bir kısmını meshetmenin farz olduğunu ´Başlarınızı mesnedin!´ (Mâide/6) ayetinden anlıyoruz.

İşte bu şer´î hükümleri bilmeye ıstılahta fıkıh denmektedir.

2. Şer´î hükümlerin kendisine de fıkıh denir. Buna binaen ´Fıkıh oku*dum ve öğrendim´ denir ki bunun anlamı "Kur´an, Sünnet, İslâm âlimle*rinin icma ve ictihadlanndan alınan ve Fıkıh kitaplarında yazılı olan şer´î ve fıkhî hükümleri okudum ve öğrendim" demektir. Bunlar abdest, na*maz, alışveriş, evlenme, emzirme ve savaş hükümleri gibi hükümlerdir. Bu şer´î hükümlerin de ıstılahtaki adı ´fıkıh´tır. Fıkhın bu iki mânâsı arasındaki fark, birincide fıkıh kelimesinin sadece hükümlerin bilinme*sine, ikincide ise şer´î hükümlerin bizzat kendilerine ıtlak edilmesidir.



Fıkhın İslâm Akidesiyle İrtibatı


Daha önce söylediğimiz gibi şer´î olup da mükelleflerin fiil ve sözle*rini tanzim eden hükümlerden ibaret olan İslâm fıkhının özelliklerinden biri, kesin bir şekilde Allah´a iman akidesine ve tam anlamıyla İslâm akîdesinin temellerine bağlı olmasıdır. Özellikle ahiret gününe iman akide*sine daha fazla bağlıdır. Fıkhın İslâm akidesine bağlı olmasının nedeni sudur- Allah´a iman, müslümanı dinin hükümlerine kendi irade ve isteğiyle bağlar ve onu o hükümleri tatbik etmeye sevkeder. Çünkü Allah´a iman etmeyen kimse, ne namaz, ne de oruca bağlanmaz, fiille*rinde helâl ve haramı gözetmez. Bu nedenle şer´î hükümler, şeriatı vaz´eden ve kanunlar koyan Allah´a iman etmeye bağlıdır.

Kur´an´da, İslâm fıkhının imana bağlı olduğunu gösteren birçok delil («ayet) vardır. Fakat biz burada ahkâm ile iman, şeriat ile akide arasındaki irtibatın ne denli sıkı olduğunu göstermek için birkaç ayet zik*redeceğiz.

1. Allah Teâlâ tahareti emrederek temizliğin Allah´a iman etmenin gereklerinden olduğunu bildirmiştir:

Ey inananlar! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi yıkayın...

(Mâide/6)

2. Allah Teâlâ namazı ve zekâtı zikrederek, bu ibadetlerle ahirete

iman arasında bağ kurmuştur:

Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar. (Neml/3)

3. Allah Teâlâ takva´ya götüren orucu farz kılmış ve onu imana bağlayarak şöyle buyurmuştur:

Ey inananlar! Sizden öncekilere yazıldığı gibi korunmanız için sizin

üzerinize de oruç yazıldı.

(Bakara/183)

4. Allah Teâlâ, müslümanın sahip olduğu güzel sıfatları zikretmiş ve bunu Allah´a iman etmenin neticesine bağlamıştır. İnsan ancak o sıfatlarla cennete girmeye hak kazanır.

Felaha ulaştı o mü´minler ki onlar namazlarında huşu içindedirler. Onlar boş şeylerden yüzçevirirler. Onlar zekâtı verirler ve ırzlarını korurlar; ancak eşleri yahut ellerinin sahip olduğu (cariyeler) hariç (bunlarla ilişkilerinden dolayı da) kınanmazlar. Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır. Onlar (mü´minler) emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler. Onlar namazlarını korurlar. İşte varis olacaklar onlardır. Onlar Firdevs´e nail olacaklar, orada ebedî kalacaklardır. (Mü´minûn/1-11)

5. Allah Teâlâ, kadınlara güzel davranmayı emrederek şöyle buyuru*yor:

Ey inananlar! Kadınları miras yoluyla zorla almanız size helâl değildir. Onlara verdiklerinizin bir kısmını (onlardan) alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şayet açık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla iyi geçinin! Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin hoşlanmadığınız birşeyde Allah birçok hayırlar takdir etmiş olabilir. (Nisa/19)

6. Allah Teâlâ, boşanmış kadına üç kur´ (üç hayız müddeti) bekleyip iddetini tamamlamasını, eğer hamile ise rahminde olanı gizlememesini emretmiş, bunu Allah´a ve Son Gün´e İman etmeye bağlayarak şöyle buyurmuştur:

Boşanmış kadınlar üç kur´ (bekleyip) kendilerini gözetirler (hamile olup olmadıklarına bakarlar). Eğer Allah´a ve Son Gün´e inanıyorlarsa, Allah´ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl olmaz. (Bakara/228)

7. Allah Teâlâ, mü´minleri iman vasfıyla zikrettikten sonra onları iç*kiden, kumardan putlardan, fal oklarından sakınmaya çağırmış, mü´minlerin bunlardan kaçınmalarının halis bir imana bağlı olduğunu ifade etmiştir:

Ey inananlar! İçki, kumar, dikili taşlar, şans okları şeytan işi birer pis*liktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. (Mâide/90)

8. Allah Teâlâ, riba´yı haram kılarak, onu terketmeyi takva´ya ve imanın varlığına bağlamıştır:

Ey inananlar! Kat kat faiz yemeyin, Allah´tan korkun ki kurtuluşa ere*siniz.

(Âlu İmran/130)

Ey inananlar! Allah´tan korkun, eğer inanıyorsanız faizden (henüz

alınmayıp) geri kalan kısmı bırakın (almayın).

(Bakara/278)

9. Allah Teâlâ, kullarını amele teşvik etmiş, onları ilahî murakabenin ve mesuliyetin şuurundan meydana gelen bir perde altına alarak şöyle buyurmuştur:

De ki: ´Yapın (yapacağınızı); yaptığınız işleri Allah da görecek, elçisi de mü´minler de... Sonra gaybı ve şehadet´i bilen (Allah´a) döndürü*leceksiniz. O size yaptıklarınızı bir bir haber verecek!´ (Tevbe/105) Bunlar gibi, Kur´an´daki dinî hükümlerin tümünün Allah´a iman et*mekle birlikte zikredildiği ve İslâm akidesinin rükûnlanna bağlı olduğu görülür. Bu sayede İslâm fıkhı, dinî bir kudsiyet elde eder ve onun insanlar üzerinde ruhî bir saltanatı vardır. Çünkü o şer´î hükümler Allah katından gelmiştir; itaati ve Allah´ın rızasını gerektirir. Onlara muhalefet etmekte de Allah´ın gazabına uğrama korkusu vardır. Bu kanunlar, insan*ları yaratıcısına bağlamayan, insan kalbinde bir bağı bulunmayan bir*takım beşerî kanunların hükümleri gibi değildir.

Hayır, rabbin hakkı için onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde bir bu*rukluk duymadan tam anlamıyla teslim olmadıkça inanmış olmazlar.

(Nisa/65)


Alıntıdır
 
Üst