Elmas varken cam parçasına teveccüh niye?

llavinya

Dekan
Katılım
9 Ekim 2006
Mesajlar
7,781
Reaksiyon puanı
92
Puanları
0
Değerli dostum Avram Aji'nin önerisiyle Elif Şafak'ın Aşk isimli romanını Ay Işığı isimli kitap kulübümüzün okuma gündemine aldık. Elif Şafak, Mevlânâ ile Şemsi Tebrizi arasındaki ilişki üzerinden bir parça Mevleviliği, bir parça Allah yolundaki bu büyük dostluğu anlatmaya çalışıyor. Romanda 21. yüzyılın başlarından evli bir Amerikalı kadın, Mevlânâ, Şems, Sultan Veled, Mevlânâ'nın eşi, oğlu, başka bir tarikatın şeyhi, bir sarhoş, bir fedai karakteri ve daha birçok karakter var. Ne var ki, hepsinde aynı kişi konuşuyor: Elif Şafak. Dilde hiçbir değişim yok. Yani bir sarhoşun Mevlânâ kalitesinde konuşması ya da bir Amerikalı kadının Şemsi Tebrizi ile aynı dili kullanması birazcık dikkatli okurlara tuhaf geliyor.
Kitabın 22. sayfasında Amerikalı kadın kahramanımız ailesiyle yaptığı bir konuşmada kendisine daral geldiğini söylüyor. Elbette bu bir Türk yazarın kurgusu; ama yine de İngilizceden Türkçeye çevrilen bir metin olduğunu hayal etsek, hangi İngilizce ifadeyi 'bana daral geldi' diye tercüme edeceğiz? İlerleyen sayfalarda Şafak, Mevlânâ'yı da büyük ihtimalle istemeden ve farkında olmadan alçaltıyor. Şemsi Tebrizi, romanın öyküsünde daha önce tarikatta çırak olan bir çocuğu test etmek için kullandığı bir soruyu, kitabın sonunda Mevlânâ'yı test etmek için kullanıyor. Açıkçası o bölümleri okuduğumda Şafak'ın niyetinin temiz olduğuna inanmasam, Mevlânâ'ya hakaret etmeye çalışıyor diye düşünürdüm. Çünkü ilköğretim öğrencisine soracağınız bir soruyla, üstatların üstadı kabul edilen bir üniversite hocasını sınamazsınız. Yine de Şafak'a insanları değerli olanları hatırlamaya ve düşünmeye sürüklediği için teşekkür ederim.
Elif Şafak'ın Aşk'ını okurken elime İhsan Oktay Anar'ın Suskunlar'ını aldım ve bırakamadım. Ne var ki, Anar'ı neden daha önce okumadım diye sordum kendime. Suskunlar, son (altıncı) romanı ve ustalık eseri sayılabilecek bir eser. Kendine özgü bir dil kullanımıyla, kurgu, ayrıntılar ve yüzlerce iç içe geçmiş öyküsüyle harika bir roman. Ne anlatıyor? Aşk. Evet, o da aşkı anlatıyor. Bir yazarın tüm kitaplarını çoğu zaman okumam ama gidip Anar'ın diğer kitaplarını da aldım. İlk romanı Puslu Kıtalar Atlası'nı da okudum. 1992'de yayımlanmış. Didaktik olmaya hiç çalışmadan bir film izler gibi sizi olayların içine çeken yer yer kahkaha attıran; yer yer meraktan çatlatan çok ilginç bir kafa. Bilim, felsefe, din, Osmanlı yaşamı, tuhaf makineler hepsi bir arada; son derece iyi örülmüş ve bütün bu anlattıkları hiçbir yere ulaşmayacak diye umutsuzca sayfaları çevirirken sizi şaşırtacak kadar anlamlı bir yere götüren sıra dışı bir yazar.
Bu arada Şafak'ın Aşk'ı doğrudan, Anar'ın Suskunlar'ı dolaylı olarak Mevleviliği ele alıyor. Mevlevilik hakkında bilgi sahibi olmak için hangisini okuyalım diye sorarsanız, doğrudan Mesnevi'yi okumanızı öneririm. Bir roman okumak isterseniz Suskunlar daha iyi bir tercih. Türkiye çok ilginç bir yer; insanlar Kur'ân-ı Kerîm yerine Kur'ân'ın şifresi diye bir kitabı, Mesnevi yerine Mevlânâ üzerine yazılan kitapları okuyor. İnsan gerçek bir elmasla mı ilgilenir, yoksa elmas görüntüsündeki bir cam parçasıyla mı? Mübarek Ramazan ayına çok az kaldı. İftar sonrası, benim tatlım Kur'ân sayfaları olacak. Arzu ederseniz siz de aileniz ve arkadaşlarınızla bana katılabilirsiniz.

Melih Arat
 

zootechnist

Doçent
Katılım
29 Mayıs 2009
Mesajlar
837
Reaksiyon puanı
22
Puanları
18
Cam parçasına teveccühün sebebi, gerçekle yüzleşme korkusudur.

Herkes kafasında bir sabit fikre sahiptir.Yetiştirme şartları,okul ve arkadaş çevresi,yaşanılan muhit vb. bir çok sebeb insanın hayata ve olaylara ve hatta kişilere bakışını etkiler.

Eğer insan kaynağa inerse kafasında oluşturduğundan farklı bir gerçeklikle karşılaşma ihtimalinden korkar.

Örneğin yazıda mevzubahis olan Mevlana.Kimileri için mistizmin önde gelen isimlerinden,kimileri için evliyullahtan kimileri içinse ilahi aşkın sembol ismi.

Ama gerçekte, magazinel dedikodular dışında, çok az kimse Mevlana hakkında bilgiye sahiptir.Ve araştırmak,öğrenmek istemez çünkü benimsediği Mevlanadan farklı bir portreyle karşılaşıp, hayal kırıklığına uğrama ihtimalinden korkar.

Aslında bugün dünyada yaşanan sıkıntıların temelinde de bu yatar.Eğer fildişi kulelerimizi yıkıp, gerçek dünyaya karışabilirsek sanırım hayat bizim için daha kolay ve dünya daha yaşanılabilir bir yer olacaktır.
 
Üst