|Ⓢєччαh|
Guru
- Katılım
- 12 Mart 2011
- Mesajlar
- 35,200
- Reaksiyon puanı
- 10,315
- Puanları
- 293
Dünya ile ilgili işlerin ısrarlı takipçisi olmak, istenilen sonucun gerçekleşmesi için bütün imkânları sonuna kadar kullanmak ve sonuca ulaşmayı asıl amaç kabul etmek ‘akıllılık’ , ’iş bitiricilik’ olarak sunulmaktadır. Dünyevi bir hedef ‘olmazsa olmaz’ lar haline getirilince de ilahi ölçüler bir yana bırakılmakta ve kulluk görevi askıya alınmaktadır. Her şeyi rasyonel bir kar - zarar ekseninde değerlendirme alışkanlığı ise sabrı, kanaati, rızkı, bereketi ve ahireti idrak etmeyi zorlaştırmaktadır.
Müslüman aklı vahyin inşa ettiği bir akıldır. Bu akıl insanın ve dünyanın sonunu hesaba katarak tavır belirlemekle kendini gösterir. Kur’an-ı Kerim’de bir çok ayette yalancıların, günahkarların, bozguncuların, zalimlerin sonlarının nasıl olduğu açıkça belirtilmektedir. Ra’d süresinin 19. ayetinde bu dünya yurdunun akıbetini gözettikleri için ebedi saadetle müjdelenen kimseler üstün akıllılar olarak nitelendirilmektedir. Rasulullah (s.a.v)a atfedilen bir rivayette: ‘Akıllı kişi kendi nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için ibadet edendir. Ahmak ise nefsini hevasının peşine takan, Allah’tan bir takım dünyalık isteklerde bulunan kişidir.’ demektedir.
Dünyaya layık olduğundan fazla önem atfederek, ömrünün tamamını dünyalık peşinde harcayarak geçiren kimsenin akıbetini nasıl kararttığını görmemek mümkün değildir.
Modern anlayış dünyayı ahiretten kopardığı gibi dünya hayatını da kendi içinde birbirinden kopuk eylemler ve kompartmanlar bütünü olarak algılar. Öyle ki her bölmenin randımanını ‘sonuç’ kabul edip istenilen verimi almışsa sevinir, alamamışsa üzülür. Müslüman ise bütün bunların bir bütünlük oluşturduğunu, tedbire rağmen bir takdirin kazası olabileceğini düşünür ve böylece de onu hayırla karşılar. Dolayısıyla modern anlayış seküler aklın gerekli gördüğü şeyleri isterken, Müslüman hayırlısını istemektedir. ‘İnsanların hayır bildiklerinde şer, şer bildiklerinde hayır olabileceği’ uyarısından hareketle ortaya çıkacak sonucun yararlı mı, yararsız mı olacağını bilmediği için tamamen Allah’ın takdirine razı olur. Asıl sonuç yolun sonunda ulaşılacak ebedi saadet yurdudur. Cennet, ibadetlerin karşılığı değil Allah tarafından sevilmenin ödülüdür. Hayırlısını istemek, verilene şükretmek, musibetlere sabretmek, kısacası Allah’tan gelene nimette olsa külfette olsa razı olmak ihlâsın var olduğunun işaretidir.
Normal olan nehirlerin denizlere akmasıdır. Nehir denize ulaştığında sakinleşir, huzura erer. Oysa bugün akışın nereye doğru olduğunu bilmeyen insan kalabalıklarının adeta bir sosyal köleliğin kurbanı olduklarının farkına dahi varamadıklarını söylemek mümkündür. Bir yanda Karun’dan kalma alışkanlıkla dünyanın tamamının kendisinin mülkü olması için didinen efendiler (!) , diğer yanda da bu efendilerin hizmetinde bulunan ve onlar için dua eden milyonlardan oluşan köleler. Kendilerini Müslüman olarak görenler bu sosyal köleliğe son vermedikçe onların hiçbir mücadelesi inandırıcı olmayacaktır.
Herkes varlıklı ya da üst statü sahibi olabilir. Önemli olan varlığın ya da statünün kölesi olmak yerine varlığı ve statüyü ideallere köle edebilmektir. Varlık ve statü ideallerin emrine verildiği takdirde insan özgürleşecek, bu özgürlük anlayışı toplumun her katmanına dalga dalga yayılacak ve sonuçta insan dünyaya olan kölelikten kurtulacaktır.
Zaman disiplinini sağlanarak hedefi büyük tutmak gerek. İman ettikten sonra her alanda cihad etmek gerek. Din, sohbet malzemesi olmaktan çıkarılıp hayatın tam ortasına, asıl yerine oturtulmalıdır. Niyetler düzeltilip azimle ve kararlılıkla ideallere doğru yol alınmalıdır. Zengin zenginliğine aldanarak azgınlaşmamalı, sahip olduklarının dünya hayatı gibi gelip geçici olduğunu düşünerek varlığını Allah yolunda harcamalıdır. Fakir rızkın Allah’ın kudret elinde bulunduğunu, onu dilediğine dilediği kadar vereceğini unutmayıp sebat etmelidir. Herkes kendi yeteneğini ve becerisini idealleri için sergilemek zorundadır. Aksi halde dünya sevgisi kalplerde kara bir leke bırakacak ve Allah’ı anmaktan alıkoyabilecektir.
Geçici dünyalıklar uğruna sahip olunan irfan ve erdem ayaklar altına alındığı takdirde şeytanın oyuncağı olunur. Unutulmamalıdır ki (‘biz Allah’a aidiz ve elbette O’na döneceğiz.’(Bakara -156)
Dünyanın prangasından kurtulabilmenin bir yolu da sürekli olarak ölümü hatırlamaktır. Ölüm geçici yolculuğun sonu, ebedi yolculuğun başı, kısa bir süre konaklanılan dünya hanının çıkış kapısıdır. O’ndan gelip O’na gittiğimizin farkındaysak, hayatı bir ebediyet sermayesi olarak gördüysek o hayata dair umutlarımız var demektir.
kaynak
Altan Murat Ünal