ebay
Öğrenci
- Katılım
- 13 Aralık 2008
- Mesajlar
- 78
- Reaksiyon puanı
- 0
- Puanları
- 0
Peygamberler 2007 yılında teftişe gelse, raporda ne yazar?
Bir manzara düşünün…
Önde Fahri Kainat Efendimiz, arkasında Peygamberler ordusu.Yaşadığınız şehri teftişe geliyorlar…
….ve teftiş başlıyor
Kabe’yi inşa eden İbrahim (as), inşaatın demirinden çimentosundan çalan bir müteahhidin yüzüne tükürmez miydi?
Kalitesiz iplikle ördüğü kazakların üzerine, kalite bir markanın ismini basarak onu piyasaya süren konfeksiyoncular, Hz. İdris’in yüzüne nasıl bakacak?
Çürük ve kalitesiz tahtalarla üretilen mobilya malzemelerini, kalite mal fiyatına satan marangozlar, Hz. Nuh’un hayatını okurken yaptıklarından utanmaz mı?
Mobilyaların kalitesiz maldan üretildiğini bile bile, süslü mağazasında, manken gibi kızlara pazarlatarak pahalıya satan mobilya mağazasının sahibi, Hz. Nuh’un yüzüne nasıl bakacak?
Sütüne su karıştırarak daha çok para kazanmaya çalışan bir besici, Hz. Salih’in hayatını bilse neye yarar bilmese neye yarar?
İşlettiği ekmek fırınında, ekmeğin gramından çalarak daha karlı olduğunu sanan bir fırıncı, Hz. Zülkifl’in mesleğini devam ettirdiğini anlamış mıdır?
Hastalarını muayene ederken, onların kalbinden önce ceplerine bakan, zengin hastalarıyla ilgilenip fakirlerin yüzüne bakmayan, hastane odasında değil özel muayene salonunda hastasıyla daha çok ilgilenen doktorlara, ilk şamarı Hz. Lokman atmaz mı?
En çok rüşvet veren ilaç fabrikasının ilaçlarını hastalarına yazmayı prensip edinmiş bir hastane başhekimi, Hz. Lokman’ın yüzüne bakabilir mi?
Dokuma tezgahında çalışan bir dokumacı, Hz. İlyas’ın mesleğini devam ettirdiğinin bilincinde olmak zorunda değil mi?
Balık tezgahında, kokmuş balıkları "taze balık" diye satmaya çalışan bir balıkçı, Hz. Yunus deyince neyi hatırlıyor acaba?
Bahçesinde yetiştirdiği sebze ve meyveleri hormonla şişiren bir bahçıvan, Hz. Üzeyir’in bir bahçıvan olduğunu, bağ ve bahçe işleriyle uğraşanların piri olduğunu bilmek zorunda değil mi?
Alemlere rahmet olarak yaratılan Fahri Kainat Efendimiz, "20. yüzyılın pazarlama tekniklerini öğrendiniz de, benim ticaret ahlakımı niye unuttunuz?" diye sorarsa bizim esnafımız ne diyecek?
* * * * * *
Bu yazıyı "eleştirilere" cevap vermek için yazmadım aslında. Hatta beni bir önceki yazımdan dolayı eleştirenlere teşekkür borçluyum. Bu yazıyı yazmama vesile oldukları için. Peygamberlerini anlamayanlar beni anlar mı bilmiyorum tabi?
Allah’ın yeryüzüne gönderdiği bir memurun örnek ahlakı, bir devlet memuruna örnek olamaz mı?
Kurgu yazamazsın diyenler, "Hz. Peygamberi 2007 yılına getiremezsin" mi demek istiyor?
Ben kurgu yazısı yazarken "devlet memuru olsaydı rüşvet alır mıydı?" diye sorgulayınca, "Koskoca Peygambere o mesleği nasıl yakıştırıyorsunuz?" diye soranlar mı Peygamberleri yanlış anlamış, yoksa ben mi?
Allah (c.c) Peygamberine çobanlık yaptırıyor…
Hepimiz, hangi işi yapıyor olursak olalım, "0(sav), benim yerimde olsaydı!" diye düşünebilsek ne güzel olurdu.
Bu yazımda da, bundan önceki yazımda da tek amacım bu gerçeği anlatmaktı.
Tabi anlayana!
* * * * *
Teftiş bitiyor… Teftiş raporunda şöyle bir cümle olur galiba;
"Besmele" levha asılmasını emreden ya da tavsiye eden hiçbir Peygamber olmamıştır tarihte.
Buna rağmen teftiş edilen birçok işyerinde "besmele" levhası olduğu halde, iş yaparken "şeytanla" birlikte hareket edildiği tespit edilmiştir.
Sait ÇAMLICA
Eğitimci – Yazar
Unutulmak
Hiç unutuldunuz mu? Ya da unutulmak sizi üzdü mü? … Alışın….. Çünkü bir gün hepimiz unutulacağız……..
Unutmak ne dilsiz bir şeydir ki, unutulanlara unuttuklarını bile unutturuyor. Unutulmak ne acı bir şeydir ki, unutulanın unutuşuna ağlayışını kimse hatırlamıyor. Unutuş’dan çıkarıldık her birimiz. Yüzümüz gül yüzüne değeli, tenimiz güneşe erişeliberi unutulmaktan alındık… Unutmaktan sakındık…. Hatırı sayılır olduk. Ne var ki unutmak kadar elimizin altında ve unutulmak ölüm kadar yanı başımızda… Ölüm, bizi geldiğimiz yere isyana götürüyor tekrar. Ölüm unutuşlara gömüyor yüzümüzü… Tenimizi tanıdıklara yabancılaştırıyor. Yaşarken ölümü anmıyoruz o yüzden. Yaşarken ölümle aramıza uzaklar koyuyoruz. Unutulmak korkusu bu….. En çok unutulacağımızı unutuyoruz. Ve herkesin unuttuğu anlarda, hatırlanmaya değer olmadığımız zamanlarda, hatırımızı tek sayanın YARADANIMIZ olduğunu çabucak unutuyoruz.
Sen ki hiç unutmadın ve hiç unutmazsın bizi. Bize senin zikrini unutturma RABBİM…..
Hatırla ki toprak ayağının altından çekiliyor. Ellerin son defa dokunuyor güle ve güne…. Gözlerinin karası son kareyi alıyor ışıktan ve karanlığa hazırlanıyorsun… Göz kapaklarının kapanışı seni bir dağın ardına götürecek. Unutmaya ve unutulmaya hazırlanıyorsun. Varlığın incecik dudaklarda kuru bir söze dönüşecek. O dudaklardan bir insan sıcağını tadamayacaksın mesela…. Hatıran bir taşta ve hüzün renkli bir topraktan ibaret kalacak. Kahkahalar seni yalnız bırakacak. Mutluluklar seni hesaba katmadan tamam olacak. Sana arkalarını dönecekler. Dönüp yüzüne bakmayacaklar. Senin kokun uzakların kokusu olacak. Tenin toprağın soğunu tadacak……..
Ve gelecek ölüm…… Gözleri gözlerin olacak…… Hatırla ki, yarınki gün seni taze bir toprak yığınının altında bulacak. Bir gün saatinin akrebi senin uzanamadığın zamanlara doğru dönecek. Sen olmayacaksın…. Kolundaki saat sensiz zamanları tırmanıyor olacak. Sulamayı unuttuğun çiçeğin bile senden sonra solacak… Yüzüne gün ışığı vurmayacak. Hayatının edebi rengini dar ve sessiz bir boşlukta bulacaksın. Ya küle dönecek ya güle dönüşeceksin. Yarınsız ve sonsuz bir gülün yanağında incecik bir gamze olup kristalleşeceksin…. Yüzün solacak, ellerin hiçbir yere varamayacak. Parmakların hiçbir şeyi göstermeyecek. Ve ayaklarının altında hep boşluk kalacak. Unutma ki, şimdi toprak ayağının altından çekiliyor. Yürüdükçe ince bir hesap çizgisine çekiliyorsun. Unutma ki, elinle ölüme dokunuyorsun…… Hatırla ki gözlerin ölüme bakıyor….. Gözlerin bir cesedi alaca karanlığa taşıyor…. Hatırla o zamanı ki, sen boz topraklar altında derin unutuşlarda yürüyorsun…….. Hatırla ki, bir mezar taşında iki rakam arasında çizilmiş eğreti bir çizgiye indirgenmişsin. Mezar taşın unutuldu ve hatta mezar taşın bile seni unuttu diyelim. Ve hep başkaları var dışarıda. Hep yabancılar geziyor yıkık mezar taşları arasında… Kimsenin tanıdığı değilsin artık.. Kimsenin özlediği değilsin… Kimsenin beklediği değilsin… Kimsenin ardı sıra gözyaşı döktüğü değilsin… Kimsenin ölüsü de değilsin……… Tıpkı şimdi olduğu gibi..
"Oysa sen ve sonun ne kadar uzak görünüyordunuz birbirinize…………. " EY RABBİM! SENDEN BİR TEŞEHHÜT MİKTARI ÖMÜR… BİR LAİLAHEİLLALLAH MİKTARI ÖLÜM İSTİYORUM SENDEN……. LAİLAHEİLLALLAH………..
(Bu yazıyı benimle paylaşan Zeliha ÖZEN’e teşekkür ederim.)