Dine dayalı yolsuzluklar

legolas4444

Profesör
Katılım
1 Mayıs 2008
Mesajlar
1,367
Reaksiyon puanı
16
Puanları
218
‘Dine dayalı siyaset’ yapmanın hem kolay, hem de zor yanları var. Kolay yanları şunlardır: Geniş halk kitlelerince benimsenecek bir söyleminiz vardır. Satışı kolay yaparsınız, kitleleri kolay ikna edersiniz. Özgün planlar, projeler yapmanıza gerek yoktur.
Cuma namazlarını kentin merkezi bir camiinde kılarsanız, iftarınızı televizyona nazır bir yerde açarsanız, eşinizi tesettüre sokarsanız, yaz tatilinde haşema giyip İslami tatil köylerine giderseniz, yabancı konuklarla kadeh tokuştururken meyve suyu içtiğinizi beyan ederseniz, 30 kez hacca gider şeytan taşlarsanız ... yolun yüzde 90’ını kat etmişsiniz demektir.
‘Mütedeyyin’ bir Müslüman olmak, iyi bir politikacı olmak için gerekli temeli oluşturur. Mütedeyyin politikacı çalışkandır, halkını düşünür, yalan söylemez, yolsuzluk yapmaz, yetim hakkı yemez...
Sırf dindar olmak onu ayrıcalıklı kılar.
Bütün bu niteliklerini kanıtlamak için ayrı bir çaba harcaması gerekmez. Ayrıca yeni bir toplum projesine de gereksinmesi yoktur. ‘İslami’ bir toplum, yani şeriata bağlı inanmışlardan oluşan bir toplum, idealdir. Bu toplumu sağlamanın yolu da bireylerin teker teker dini bir eğitimle bilinçlenmesinden geçer.
Bu anlayış, ‘dine dayalı siyasetin’ kolay yanıdır. Siyasi, ekonomik, yönetsel bir modele değil, bireysel bilinçlenmeye ilişkin bir anlayışa dayanan bir tarzı siyasetle karşı karşıyayız.
Bireysel hidayete ermenin sınırları, ister istemez dine dayalı siyasetin de sınırlarını ortaya kor. Bu da, dine dayalı siyasetin zor ve paradoksal yanını oluşturur.
Sırf dine inandıkları, hacca gittikleri, namaz kılıp oruç tutuları için insanların dürüst oldukları, güvenilir oldukları, yasal ve kurumsal denetimlerin üzerinde oldukları düşünülür. Ve böyle düşünüldüğü için de, denetlenmeyen insanlara yolsuzluk kapıları açılmış olur.
Son 20 yılda dine dayalı siyasetin güç kazanmasıyla birlikte, bundan kaynaklanan yolsuzluk olaylarında da artış oldu. RP’nin kayıp trilyon davası, Bosna’ya yardım paraları, Almanya’daki vatandaşların paracıklarını yiyen şirketler, son olarak Deniz Feneri olayı...
‘AK’ Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mir Fırat geçenlerde CHP yöneticilerini kastederek “Kendi partisinin parasını yiyenler istifa etmelidir” diyordu. CHP’liler gökten zembille inmiş insanlar değil. Onlar da parti parası yiyebilir. Yedilerse hem istifa etmeli, hem de ceza çekmelidir. Fakat ben şu ana kadar partinin parasını yiyen bir CHP’liye ilişkin bir mahkeme kararı olduğunu anımsamıyorum. Ama RP’nin paralarını yiyen AKP’lilere ve SP’lilere ilişkin mahkeme kararları var.
AKP’liler ne mi yaptı bu konuda? ‘Kayıp trilyon’ davasının baş suçlusu olan Erbakan cezaevinde yatmasın diye yasa çıkardılar, sonra da eski AKP’li Gül, Erbakan’ın cezasını affetti!
Neden?
Mantık şuydu sanırım: 30 kez hacca gitmiş olan, namaz kılan, oruç tutan bir kişi, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkına göz diker mi?
El cevap: Dikmemesi gerekir!
Ama dikerse, gittiği hac, kıldığı namaz, tutuğu oruç neye yarar, ne anlama gelir?
Aynı sorular, Deniz Feneri sanıkları için ve Almancı işçilerimizi dolandıran diğer ‘işadamlarımız’ için de geçerlidir.
Belki de asıl önemli olan şudur: Bu soruların ‘İslami basında’ açık yüreklilikle tartışıldığını gördünüz mü?
Ben anımsamıyorum.

Türker ALKAN
 

amesfa

Dekan
Emektar
Katılım
10 Eylül 2007
Mesajlar
9,865
Reaksiyon puanı
153
Puanları
243
legolas4444 Tecrübeli bir üyesin konuları uğgun yere açmalısın ve açıkcası bu tarz konulardan sıkılmaya başladık bilgin olsun.
 
Üst