- Katılım
- 30 Mayıs 2007
- Mesajlar
- 6,896
- Reaksiyon puanı
- 178
- Puanları
- 1,243
Selamlar.
Çok hararetli bir başlık gibi görünsede, günümüzdeki siyasi gündem ve partilerle hiç alakası yoktur. O yüzden lütfen bu konuyu filan parti, filan parti atışmasına çevirmeyelim. Özellikle rica ediyorum, lütfen parti isimleri geçmesin, konunun amacı siyaset tartışmak değildir, sadece demokrasi sistemleri hakkında fikir alışverişi olsun. (Bu konu altında "medeniyet"ten bahsedecek arkadaşlar, umarım bu uyarıyı anlayacak ve uygulayacak kadar medenidirler.)
Normalde bu tür tartışmalardan her zaman uzak kalmışımdır, yeri gelmiştir sadece okumuşumdur. Ancak bugün bir şey özellikle dikkatimi çekti o yüzden merak ettim bu konuda insanlar ne düşünüyorlar ve fikir alılşverişinde bulunmak istedim. Örneğin bazı sol görüşlü arkadaşlar şöyle demişler:
Yorum yapmadan önce tekrar ediyorum, konunun partilerle veya bugünkü siyasi gündemle alakası yoktur, sadece kavram olarak demokrasiyi konuşmak istiyorum.
Yukarıda alıntıladığım yorum, günümüzdeki siyasi iktidarın oy çokluğundan ötürü söylenmiş bir söz. Bu konuyu açmama ve demokrasi nedir sorusunu sormama sebep olan, o yorumu yazan arkadaşın fikrinin bir çok kimse tarafından paylaşılıyor ve haklı bulunuyor olması.
Peki demokrasinin gereği bu değil midir? Seçim sisteminin bütün amacı çoğunluğu belirlemek değil midir? Bu durumda çok ilginç bir paradoks çıkıyor ortaya. Demokrasinin özü zaten, çoğunluğun verdiği kararlara uymaktır. Ayrıntısını ayrıca konuşabiliriz; ama temeli budur, çoğunluğun verdiği kararlara uymak.
Peki ya çoğunluk demokrasiyi istemiyorsa? Bu durumda demokrasi kendi ipini çekmiş olmaz mı? (İkinci paradoks.)
Şimdi ülkemize bakalım; milletin kendi kendini yönetmesi demokrasinin bir parçasıdır ve Atatürk'ün tanımıyla biz buna cumhuriyet diyoruz. Eğer çoğunluğun verdiği karar, en iyi olansa bu durumda herkesin uymasını beklemek normaldir. Eğer çoğunluğun verdiği karar kötü olansa, bu durumda iyi ve kötünün kriteri nedir ve çoğunluğun kötü olanı uygulamasına nasıl engel olunur? Ki Atatürk'ün yaptığı budur; çoğunluk padişahlık sistemini istediği halde zorla cumhuriyet sistemini getirmiştir. Şu anda ise çoğunluk, Atatürk'ün bu davranışını iyi olarak değerlendirmektedir. (Üçüncü paradoks)
Buradan çıkan sonuca göre, çoğunluğun istediğine karşı gelerek çoğunlukçu (çoğulcu değil, çoğunlukçu) bir sistem kurmak bir paradoks olsa da, amacı "iyi olanı ortaya çıkarmak" oluyor. O halde çoğunluk iyi olanı seçer diyemeyiz; onun yerine çoğunluğun seçtiği iyidir demek zorundayız. Yoksa demokrasiyi kaldırmamız lazım.
Burada da çoğulculuk ve çoğunlukçuluk farkı ortaya çıkıyor. Temel olarak çoğunlukçuluk, çoğunluğun her söylediği uygulanmalıdır der; çoğulculuk ise "hayır, çoğunluk da hata yapabilir, çoğunluğun her söylediği uygulanmaz" der. İşin içinde azınlıkların olduğunu, onların durumlarına göre de hareket edilmesi gerektiğini savunur. (Ki böyle bir durumda aslında çoğunluğun bir önemi kalmaz.) Kağıt üzerinde bizdeki sistem çoğulcu sistemdir, Avrupa'daki "gelişmiş ve medeni" devletler gibi. Halbuki bunun özünde bir geçerliliği yok; çünkü çoğunluğun iyi veya kötü olana karar verirken hata yapabileceğini kabul ediyorsak, o zaman bir iyi-kötü kriterimiz olmalı ve çoğunluğun hata yapmasına engel olacak bir şeyler olmalı. İyi-kötü kriterimiz varsa, o zaman çoğunluğun vereceği kararlara gerek yok demektir. (Dördüncü paradoks.) Ama bu kriterleri de çoğunluk belirliyor? (Beşinci paradoks.)
Paradoksu örneklemek gerekirse; Atatürk neye göre cumhuriyetin iyi olacağına karar verdi ve çoğunluğun kararına karşı çıktı? Bugünkü çoğunluğun kararına göre de Atatürk iyi olanı yapmış. Eğer Atatürk tek başına verdiği kararda iyi olanı yaptıysa, o zaman demokrasiyi getirmesi iyi olana karşı çıkmaktır (ki kendi kendini fesh etmiş olur aynı zamanda). Yani bu durumda Atatürk ülkeyi tek başına yönetmeliydi. Yok eğer Atatürk kötü olanı yaptıysa, o zaman çoğunluğa uymak gerekirdi. Halbuki Atatürk bu sistemi çoğunluğa karşı gelerek kurdu ve kurduğu sistemle çoğunluğun karar vermesini istemiş oldu. (Yani çoğunluğun vermiş olduğu karara karşı gelerek, çoğunluğun karar vermesini istemek.)
Bu durumda çoğulcu demokrasi de özünde çoğunlukçu demokrasiden farksızdır, tek farkı dürüst olarak hatalı olabileceğini itiraf etmekte ama buna bir çözüm getirememektedir.
Sonuç olarak, demokrasinin kendi içinde çelişmemesi için, iyi veya kötü olduğuna bakılmadan çoğunluğun verdiği her karara uyulmalı ve bu kararın en iyisi olduğu kabul edilmelidir. Eğer uyulmuyorsa, o zaman demokrasinin gereği yerine getirilmiyor, demokrasi kendi kendini fesh ediyor olacaktır. Çünkü iyi-kötü kriteri de bir süre sonra çoğunluk olmaktadır. Aksi herkes kendi kafasından iyi olana karar verir ve çoğunluğa karşı bunu uygulamaya kalkardı. Bu duruma kuvvetler ayrılığının hiç bir çözüm getiremediği yıllardır yaşadığımız tecrübelerden açıkça anlaşılıyor. Zaten kuvvetler ayrılığı da sadece çoğunluğa dayanır; kendi kendini kontrol eden bir sistem. Dolayısıyla iyi olmayana iyi etiketini yapıştırmak teorik olarak her zaman elindedir.
O halde özünde demokrasinin kendisi ne kadar iyi bir sistemdir?
Not: Konuyla ilgili görüşlerinizi dile getirirken, lütfen hakaret edici, propagandacı veya provoke edici şeyler söylemeyin. Ayrıca konu içinde Atatürk geçiyor diye onun şahsı hakkında da tartışma yaratacak şeyler söylemeyin. Ben sadece bizim ülkemizden örnek verdim; dilerseniz siz de fikrinizi açıklarken başka ülkelerden örnekler verebilirsiniz. Burada şahıslardan ve günümüz gündeminden değil, demokrasi kavramından bahsediyoruz.
Not2: Aslında bu konuda uzmanlığımız yok ve bu konu yüzlerce yıldır tartışılagelen, hakkında binlerce ciltlik kitaplar yazılan bir konu; benim merak ettiğim, akademisyenlerin değil de milletin bu konuda ne düşündüğü.
Çok hararetli bir başlık gibi görünsede, günümüzdeki siyasi gündem ve partilerle hiç alakası yoktur. O yüzden lütfen bu konuyu filan parti, filan parti atışmasına çevirmeyelim. Özellikle rica ediyorum, lütfen parti isimleri geçmesin, konunun amacı siyaset tartışmak değildir, sadece demokrasi sistemleri hakkında fikir alışverişi olsun. (Bu konu altında "medeniyet"ten bahsedecek arkadaşlar, umarım bu uyarıyı anlayacak ve uygulayacak kadar medenidirler.)
Normalde bu tür tartışmalardan her zaman uzak kalmışımdır, yeri gelmiştir sadece okumuşumdur. Ancak bugün bir şey özellikle dikkatimi çekti o yüzden merak ettim bu konuda insanlar ne düşünüyorlar ve fikir alılşverişinde bulunmak istedim. Örneğin bazı sol görüşlü arkadaşlar şöyle demişler:
Bu dünyaya saddamda büyük oy çoğunluğuyla geldi,Hitlerde büyük oy çoğunluğuyla geldi ama gelişine değil gidişlerine bakmak lazım.Çoğunluğa sahip olanlar en iyi anlamına gelmiyor verdiğim örneklerden de anlaşıldığı gibi.
Yorum yapmadan önce tekrar ediyorum, konunun partilerle veya bugünkü siyasi gündemle alakası yoktur, sadece kavram olarak demokrasiyi konuşmak istiyorum.
Yukarıda alıntıladığım yorum, günümüzdeki siyasi iktidarın oy çokluğundan ötürü söylenmiş bir söz. Bu konuyu açmama ve demokrasi nedir sorusunu sormama sebep olan, o yorumu yazan arkadaşın fikrinin bir çok kimse tarafından paylaşılıyor ve haklı bulunuyor olması.
Peki demokrasinin gereği bu değil midir? Seçim sisteminin bütün amacı çoğunluğu belirlemek değil midir? Bu durumda çok ilginç bir paradoks çıkıyor ortaya. Demokrasinin özü zaten, çoğunluğun verdiği kararlara uymaktır. Ayrıntısını ayrıca konuşabiliriz; ama temeli budur, çoğunluğun verdiği kararlara uymak.
Peki ya çoğunluk demokrasiyi istemiyorsa? Bu durumda demokrasi kendi ipini çekmiş olmaz mı? (İkinci paradoks.)
Şimdi ülkemize bakalım; milletin kendi kendini yönetmesi demokrasinin bir parçasıdır ve Atatürk'ün tanımıyla biz buna cumhuriyet diyoruz. Eğer çoğunluğun verdiği karar, en iyi olansa bu durumda herkesin uymasını beklemek normaldir. Eğer çoğunluğun verdiği karar kötü olansa, bu durumda iyi ve kötünün kriteri nedir ve çoğunluğun kötü olanı uygulamasına nasıl engel olunur? Ki Atatürk'ün yaptığı budur; çoğunluk padişahlık sistemini istediği halde zorla cumhuriyet sistemini getirmiştir. Şu anda ise çoğunluk, Atatürk'ün bu davranışını iyi olarak değerlendirmektedir. (Üçüncü paradoks)
Buradan çıkan sonuca göre, çoğunluğun istediğine karşı gelerek çoğunlukçu (çoğulcu değil, çoğunlukçu) bir sistem kurmak bir paradoks olsa da, amacı "iyi olanı ortaya çıkarmak" oluyor. O halde çoğunluk iyi olanı seçer diyemeyiz; onun yerine çoğunluğun seçtiği iyidir demek zorundayız. Yoksa demokrasiyi kaldırmamız lazım.
Burada da çoğulculuk ve çoğunlukçuluk farkı ortaya çıkıyor. Temel olarak çoğunlukçuluk, çoğunluğun her söylediği uygulanmalıdır der; çoğulculuk ise "hayır, çoğunluk da hata yapabilir, çoğunluğun her söylediği uygulanmaz" der. İşin içinde azınlıkların olduğunu, onların durumlarına göre de hareket edilmesi gerektiğini savunur. (Ki böyle bir durumda aslında çoğunluğun bir önemi kalmaz.) Kağıt üzerinde bizdeki sistem çoğulcu sistemdir, Avrupa'daki "gelişmiş ve medeni" devletler gibi. Halbuki bunun özünde bir geçerliliği yok; çünkü çoğunluğun iyi veya kötü olana karar verirken hata yapabileceğini kabul ediyorsak, o zaman bir iyi-kötü kriterimiz olmalı ve çoğunluğun hata yapmasına engel olacak bir şeyler olmalı. İyi-kötü kriterimiz varsa, o zaman çoğunluğun vereceği kararlara gerek yok demektir. (Dördüncü paradoks.) Ama bu kriterleri de çoğunluk belirliyor? (Beşinci paradoks.)
Paradoksu örneklemek gerekirse; Atatürk neye göre cumhuriyetin iyi olacağına karar verdi ve çoğunluğun kararına karşı çıktı? Bugünkü çoğunluğun kararına göre de Atatürk iyi olanı yapmış. Eğer Atatürk tek başına verdiği kararda iyi olanı yaptıysa, o zaman demokrasiyi getirmesi iyi olana karşı çıkmaktır (ki kendi kendini fesh etmiş olur aynı zamanda). Yani bu durumda Atatürk ülkeyi tek başına yönetmeliydi. Yok eğer Atatürk kötü olanı yaptıysa, o zaman çoğunluğa uymak gerekirdi. Halbuki Atatürk bu sistemi çoğunluğa karşı gelerek kurdu ve kurduğu sistemle çoğunluğun karar vermesini istemiş oldu. (Yani çoğunluğun vermiş olduğu karara karşı gelerek, çoğunluğun karar vermesini istemek.)
Bu durumda çoğulcu demokrasi de özünde çoğunlukçu demokrasiden farksızdır, tek farkı dürüst olarak hatalı olabileceğini itiraf etmekte ama buna bir çözüm getirememektedir.
Sonuç olarak, demokrasinin kendi içinde çelişmemesi için, iyi veya kötü olduğuna bakılmadan çoğunluğun verdiği her karara uyulmalı ve bu kararın en iyisi olduğu kabul edilmelidir. Eğer uyulmuyorsa, o zaman demokrasinin gereği yerine getirilmiyor, demokrasi kendi kendini fesh ediyor olacaktır. Çünkü iyi-kötü kriteri de bir süre sonra çoğunluk olmaktadır. Aksi herkes kendi kafasından iyi olana karar verir ve çoğunluğa karşı bunu uygulamaya kalkardı. Bu duruma kuvvetler ayrılığının hiç bir çözüm getiremediği yıllardır yaşadığımız tecrübelerden açıkça anlaşılıyor. Zaten kuvvetler ayrılığı da sadece çoğunluğa dayanır; kendi kendini kontrol eden bir sistem. Dolayısıyla iyi olmayana iyi etiketini yapıştırmak teorik olarak her zaman elindedir.
O halde özünde demokrasinin kendisi ne kadar iyi bir sistemdir?
Not: Konuyla ilgili görüşlerinizi dile getirirken, lütfen hakaret edici, propagandacı veya provoke edici şeyler söylemeyin. Ayrıca konu içinde Atatürk geçiyor diye onun şahsı hakkında da tartışma yaratacak şeyler söylemeyin. Ben sadece bizim ülkemizden örnek verdim; dilerseniz siz de fikrinizi açıklarken başka ülkelerden örnekler verebilirsiniz. Burada şahıslardan ve günümüz gündeminden değil, demokrasi kavramından bahsediyoruz.
Not2: Aslında bu konuda uzmanlığımız yok ve bu konu yüzlerce yıldır tartışılagelen, hakkında binlerce ciltlik kitaplar yazılan bir konu; benim merak ettiğim, akademisyenlerin değil de milletin bu konuda ne düşündüğü.