Cumhurbaşkanı Erdoğan: "AK Parti büyüdükçe Türkiye de daha yeşil ve daha temiz bir çevreye kavuşacaktır." -AA

Bu konuyu okuyanlar

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Cumhurbaşkanı Erdoğan: "AK Parti büyüdükçe Türkiye de daha yeşil ve daha temiz bir çevreye kavuşacaktır."

Kaynak : Anadolu Ajansı
 

OzkanK.

Rektör
Katılım
3 Eylül 2019
Mesajlar
10,693
Reaksiyon puanı
13,059
Puanları
113
Hocam sen muhalefet yapacam diye içinde AKP yazan bütün her şeyi kopyalıyon galiba ? İçeriğine ve ayrıntısına bakmadan.

Burada sorun veya sıkıntı nedir ? Erdoğan sıradan bir konuşmasında Ak Parti Büyüdükçe Türkiye de daha yeşil ve daha Temiz bir çevreye kavuşacak diyor.
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Hocam sen muhalefet yapacam diye içinde AKP yazan bütün her şeyi kopyalıyon galiba ? İçeriğine ve ayrıntısına bakmadan.

Burada sorun veya sıkıntı nedir ? Erdoğan sıradan bir konuşmasında Ak Parti Büyüdükçe Türkiye de daha yeşil ve daha Temiz bir çevreye kavuşacak diyor.
Ben bir sıkıntı var dedim mi.
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
  • Türkiye’de hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı yılda yaklaşık 30 bin seviyelerine çıktı.
  • Türkiye’nin havası AB ortalamasına göre en az yüzde 33.4 daha kirli hale geldi.
  • 2017 yılında eğer gerekli önlemler alınıp hava kirliliği değerleri Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği limitlere çekilseydi ülkemizde yaşanan ölümlerin yaklaşık yüzde 13’ü önlenebilirdi.
  • 2018 yılında 81 ilden 45’inde yıllık ortalama ulusal sınır değerler aşıldı. 82 milyonluk ülkemizde yaklaşık 60 milyon kişi, hava kirliliğinin olduğu yerlerde yaşıyor.
  • 81 ildeki 219 istasyonun yüzde 38’i güvenli veri sağlayamıyor. Bu durum 20 milyon kişinin soluduğu havanın kalitesini bilmediğimiz anlamına geliyor.
    • 2001-2017 yılları arasında Türkiye 425 bin hektar ağaç örtüsünü kaybetti. Bu rakam 2000 yılındaki toplam ağaç örtüsüne göre yüzde 4.2’lik bir düşüş demek.
    • Orman Kanunu’nda son 16 yılda 17 kez değişiklik yapılırken, bu değişikliklerin pek çoğu ‘kamu yararı’ adı altında orman alanlarında maden, turizm, enerji yatırımlarına izin veren düzenlemeler oldu.
    • 2017 yılı sonu itibarıyla ormanlardan verilen izn miktarı toplam 651 bin 390 hektar. Sadece madencilik faaliyeleri için verilen orman izinlerinin miktarıysa 116 bin 500 hektara ulaştı.
    • 2-B düzenlemesiyle 2017 yılı sonu itibarıyla orman dışına çıkartılan alan miktarı 535 bin hektara ulaşmış durumda.
    • Türkiye’de 2017 yılı sonunda AKP döneminde yangınlarda zarar gören ormanlık alan miktarı 119 bin 92 hektara ulaştı.
      • Ergene, Büyük Menderes, Susurluk, Gediz, Sakarya gibi Türkiye’nin nüfusun yüksek, tarımsal ve endüstriyel üretimin yoğunlaştığı havzalar, sanayi kaynaklı kirlilik nedeniyle henüz kaynağında suyunu kaybeder hale geldi. 2018 yılında bu havzalarda çoğu akarsu ve derede su kalitesi 4. derece yani ‘çok kirli’ seviyeye geldi.
      • HES’ler nedeniyle derelerimiz yok oldu. Kuyucuk, Eber, Meke gibi göllerimiz tamamen kurudu, pek çok gölümüzde ciddi su kayıpları yaşandı.
      • Türkiye’nin en kirli nehri Ergene’ye her gün bırakılan atık su miktarı 330 bin metreküp seviyelerinde olmasına rağmen 2011 yılında başlatılan ‘Ergene Havzası Eylem Planı’ gibi çözüm projeleri de sürekli erteleniyor.
      • TÜİK’in iyi ve kötü huylu tümörler nedeniyle 2018’de gerçekleşen ölüm oranıyla ilgili istatistikleri; Trakya Bölgesi’nde yaşanan ciddi sorunları gözler önüne serdi. Türkiye ortalaması yüzde 19.6 iken Kırklareli’de kanser nedeniyle ölüm oranları 2017 yılında yüzde 23,31, 2018 yılında yüzde 24,6 olarak açıklandı.
      • 2016 yılı verilerine göre 158 yüzey suyumuzun 116 tanesi içme suyu standartlarında değil. Yani yüzey sularının yaklaşık yüzde 74’ü kirlenmiş durumda.
      • Susurluk, Ergene, Konya, Gediz, Kuzey Ege, Burdur, Büyük ve Küçük Menderes gibi Türkiye’nin en önemli 8 su havzasında toplam 750 dere ve gölün 744’ü kirli.
      • TÜİK 2017 verilerine göre 816 belediyede atıksular arıtılmadan doğaya veriliyor.
        • Türkiye’de tarım arazilerinin kapladığı alan 1992 yılında toplam 27,6 milyon hektar iken, 2018 yılı itibarıyla 23,4 milyon hektara geriledi. Ülkemiz 25 yılda kaybettiği yaklaşık 4 milyon hektar tarım arazisi ile kıymetli tarım arazilerinin yüzde 15’ini kaybetmiş oldu.
        • Cumhuriyet’in ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde yüzde 56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14,6 milyon hektara inerek yüzde 19’a geriledi.
        • Milli gelirin yüzde 1’inin tarım desteklerine ayrılması yasal zorunluluk olmasına rağmen 2006-2014 yıllarında tarımsal destekler yüzde 0,48-0,63 aralığında kaldı, yeterince desteklenmeyen üreticilerin yükselen girdi fiyatları nedeniyle de üretimden el çektirildi.
        • 1990’da 20 milyon dekarlık bakliyat ekim alanı 2018’de 7 milyona geriledi, üretim ise yüzde 41 oranında düştü.
          • Çevresel Etki Değerlendirme süreçleri AKP döneminde tümüyle işlevsiz hale geldi. 1993 yılından bu yana 60.694 proje için ‘ÇED gerekli değildir’, 5288 proje içinse ‘ÇED olumlu’ kararı verildi. Bu kararlara karşın 25 yılda verilen ‘ÇED olumsuz’ kararı ise sadece 53.
          • Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından 2018 yılında 400’den fazla proje için ‘ÇED Olumlu’ kararı verilirken sadece 4 projeye ‘ÇED Olumsuz’ kararı verildi. Binlerce projede ise yine çevresel etki değerlendirmeye gerek duyulmadı.
            • 2018’de Türkiye’deki ithal plastik atık miktarının yaklaşık 440 bin tona ulaştığı tahmin ediliyor. Bu oran 2004 yılına göre iki kata yakın bir artış anlamına geliyor.
            • Geri dönüşümü yapılamayan ithal atıklar depolama alanlarına gidiyor. Oradan toprağa ve yer altı sularına karışarak halk sağlığını tehdit ediyor.
 

OzkanK.

Rektör
Katılım
3 Eylül 2019
Mesajlar
10,693
Reaksiyon puanı
13,059
Puanları
113
  • Türkiye’de hava kirliliğine bağlı ölümlerin sayısı yılda yaklaşık 30 bin seviyelerine çıktı.
  • Türkiye’nin havası AB ortalamasına göre en az yüzde 33.4 daha kirli hale geldi.
  • 2017 yılında eğer gerekli önlemler alınıp hava kirliliği değerleri Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği limitlere çekilseydi ülkemizde yaşanan ölümlerin yaklaşık yüzde 13’ü önlenebilirdi.
  • 2018 yılında 81 ilden 45’inde yıllık ortalama ulusal sınır değerler aşıldı. 82 milyonluk ülkemizde yaklaşık 60 milyon kişi, hava kirliliğinin olduğu yerlerde yaşıyor.
  • 81 ildeki 219 istasyonun yüzde 38’i güvenli veri sağlayamıyor. Bu durum 20 milyon kişinin soluduğu havanın kalitesini bilmediğimiz anlamına geliyor.
    • 2001-2017 yılları arasında Türkiye 425 bin hektar ağaç örtüsünü kaybetti. Bu rakam 2000 yılındaki toplam ağaç örtüsüne göre yüzde 4.2’lik bir düşüş demek.
    • Orman Kanunu’nda son 16 yılda 17 kez değişiklik yapılırken, bu değişikliklerin pek çoğu ‘kamu yararı’ adı altında orman alanlarında maden, turizm, enerji yatırımlarına izin veren düzenlemeler oldu.
    • 2017 yılı sonu itibarıyla ormanlardan verilen izn miktarı toplam 651 bin 390 hektar. Sadece madencilik faaliyeleri için verilen orman izinlerinin miktarıysa 116 bin 500 hektara ulaştı.
    • 2-B düzenlemesiyle 2017 yılı sonu itibarıyla orman dışına çıkartılan alan miktarı 535 bin hektara ulaşmış durumda.
    • Türkiye’de 2017 yılı sonunda AKP döneminde yangınlarda zarar gören ormanlık alan miktarı 119 bin 92 hektara ulaştı.
      • Ergene, Büyük Menderes, Susurluk, Gediz, Sakarya gibi Türkiye’nin nüfusun yüksek, tarımsal ve endüstriyel üretimin yoğunlaştığı havzalar, sanayi kaynaklı kirlilik nedeniyle henüz kaynağında suyunu kaybeder hale geldi. 2018 yılında bu havzalarda çoğu akarsu ve derede su kalitesi 4. derece yani ‘çok kirli’ seviyeye geldi.
      • HES’ler nedeniyle derelerimiz yok oldu. Kuyucuk, Eber, Meke gibi göllerimiz tamamen kurudu, pek çok gölümüzde ciddi su kayıpları yaşandı.
      • Türkiye’nin en kirli nehri Ergene’ye her gün bırakılan atık su miktarı 330 bin metreküp seviyelerinde olmasına rağmen 2011 yılında başlatılan ‘Ergene Havzası Eylem Planı’ gibi çözüm projeleri de sürekli erteleniyor.
      • TÜİK’in iyi ve kötü huylu tümörler nedeniyle 2018’de gerçekleşen ölüm oranıyla ilgili istatistikleri; Trakya Bölgesi’nde yaşanan ciddi sorunları gözler önüne serdi. Türkiye ortalaması yüzde 19.6 iken Kırklareli’de kanser nedeniyle ölüm oranları 2017 yılında yüzde 23,31, 2018 yılında yüzde 24,6 olarak açıklandı.
      • 2016 yılı verilerine göre 158 yüzey suyumuzun 116 tanesi içme suyu standartlarında değil. Yani yüzey sularının yaklaşık yüzde 74’ü kirlenmiş durumda.
      • Susurluk, Ergene, Konya, Gediz, Kuzey Ege, Burdur, Büyük ve Küçük Menderes gibi Türkiye’nin en önemli 8 su havzasında toplam 750 dere ve gölün 744’ü kirli.
      • TÜİK 2017 verilerine göre 816 belediyede atıksular arıtılmadan doğaya veriliyor.
        • Türkiye’de tarım arazilerinin kapladığı alan 1992 yılında toplam 27,6 milyon hektar iken, 2018 yılı itibarıyla 23,4 milyon hektara geriledi. Ülkemiz 25 yılda kaybettiği yaklaşık 4 milyon hektar tarım arazisi ile kıymetli tarım arazilerinin yüzde 15’ini kaybetmiş oldu.
        • Cumhuriyet’in ilk yıllarında 44 milyon hektarla ülke yüzölçümünün yüzde yüzde 56’sını oluşturan mera ve çayır alanları, 2014 yılı verilerine göre 14,6 milyon hektara inerek yüzde 19’a geriledi.
        • Milli gelirin yüzde 1’inin tarım desteklerine ayrılması yasal zorunluluk olmasına rağmen 2006-2014 yıllarında tarımsal destekler yüzde 0,48-0,63 aralığında kaldı, yeterince desteklenmeyen üreticilerin yükselen girdi fiyatları nedeniyle de üretimden el çektirildi.
        • 1990’da 20 milyon dekarlık bakliyat ekim alanı 2018’de 7 milyona geriledi, üretim ise yüzde 41 oranında düştü.
          • Çevresel Etki Değerlendirme süreçleri AKP döneminde tümüyle işlevsiz hale geldi. 1993 yılından bu yana 60.694 proje için ‘ÇED gerekli değildir’, 5288 proje içinse ‘ÇED olumlu’ kararı verildi. Bu kararlara karşın 25 yılda verilen ‘ÇED olumsuz’ kararı ise sadece 53.
          • Çevre Şehircilik Bakanlığı tarafından 2018 yılında 400’den fazla proje için ‘ÇED Olumlu’ kararı verilirken sadece 4 projeye ‘ÇED Olumsuz’ kararı verildi. Binlerce projede ise yine çevresel etki değerlendirmeye gerek duyulmadı.
            • 2018’de Türkiye’deki ithal plastik atık miktarının yaklaşık 440 bin tona ulaştığı tahmin ediliyor. Bu oran 2004 yılına göre iki kata yakın bir artış anlamına geliyor.
            • Geri dönüşümü yapılamayan ithal atıklar depolama alanlarına gidiyor. Oradan toprağa ve yer altı sularına karışarak halk sağlığını tehdit ediyor.

Kaynak Sözcü mü ? Tele1 mi ? T24 veya Oda TV mi ?
Mesaj otomatik birleştirildi:

Ben bir sıkıntı var dedim mi.

Sorun o ki senin ne dediğin belli değil. Açıkça ağızında ki baklaları çıkarabilsen çok güzel olcakta. Eleştiriyon mu eleştirmiyon mu bu açtığın konuda amaç nedir ne değildir diye söyleyebilsen keşke.
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Kaynak Sözcü mü ? Tele1 mi ? T24 veya Oda TV mi ?
Mesaj otomatik birleştirildi:



Sorun o ki senin ne dediğin belli değil. Açıkça ağızında ki baklaları çıkarabilsen çok güzel olcakta. Eleştiriyon mu eleştirmiyon mu bu açtığın konuda amaç nedir ne değildir diye söyleyebilsen keşke.

Bu yazılanların hepsi yalan zaten. Bunların hiçbiri olmadı ve olmuyor. Sen gözlerin kapalı veya pembe gözlük takarak dolaşıyorsan o senin sorunun.

Ben Sayın Cumhurbaşkanının dediği ve AA kaynaklı bir cümleyi koydum. Forum üyeleri de ister Cumhurbaşkanı doğru demiş ve öyle de yapıyor der isterse de doğru demiş ama öyle yapmadı yapmıyor der. Benim bu haberi buraya koymamda size bir açıklama yapmak zorunda olduğumu da sanmıyorum.
 

Erenist2020

Dekan
Katılım
17 Şubat 2020
Mesajlar
8,949
Reaksiyon puanı
7,299
Puanları
113
Yaş
40
Bu yazılanların hepsi yalan zaten. Bunların hiçbiri olmadı ve olmuyor. Sen gözlerin kapalı veya pembe gözlük takarak dolaşıyorsan o senin sorunun.

Ben Sayın Cumhurbaşkanının dediği ve AA kaynaklı bir cümleyi koydum. Forum üyeleri de ister Cumhurbaşkanı doğru demiş ve öyle de yapıyor der isterse de doğru demiş ama öyle yapmadı yapmıyor der. Benim bu haberi buraya koymamda size bir açıklama yapmak zorunda olduğumu da sanmıyorum.
Kendisi Akp nin 1 numaralı avukatı.Geçinemiyorum diyen vatandaşa al keyif çayı iç diyen zihniyeti savunur.Bunlara ne anlatsan boş.
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Kendisi Akp nin 1 numaralı avukatı.Geçinemiyorum diyen vatandaşa al keyif çayı iç diyen zihniyeti savunur.Bunlara ne anlatsan boş.
Biliyorum ama gene de ümidimi kaybetmedim. :)

Neticede ben muhalif bir kişiyim. Bugün başka bir parti iktidara gelse onda da muhalif olunacak pek çok şey bulurum. Ya da bugün muhalefetin de içinde bulunduğu durumdan rahatsızım.
Ancak benim muhalifliğim kişilere göre şekillenmiyor. Kimin yaptığından bağımsız yapılan doğru mu yanlış mı diye bakıyorum.
Emine Hanım 50 bin dolarlık çanta kullanırsa bunu eleştiririm Ekrem İmamoğlu 300 binlik saat takarsa bunu da eleştiririm.
 

OzkanK.

Rektör
Katılım
3 Eylül 2019
Mesajlar
10,693
Reaksiyon puanı
13,059
Puanları
113
Kendisi Akp nin 1 numaralı avukatı.Geçinemiyorum diyen vatandaşa al keyif çayı iç diyen zihniyeti savunur.Bunlara ne anlatsan boş.

Çok bilmiş kardeşim bana alternatif var şu parti daha iyi dermisin ? Onu savunak madem çok biliyonuz ya ?

Hiç yoktan Ermeni soykırımını savunan kişileri İstanbul İl başkanı yapan partiyi savunmuyorum. Veya Terorist cenazelerina giden DHKP-C lileri savunanları mı destekleyek ?

Milli meselelerde bile devletinin karşısında duranlarımı destekleyek ? 73 Yaşına gelmiş Liderlik ruhu olmayan ne dediği belli olmayan kişileri mi savunak ? Körlemesine eleştir geç alternatif sunma çözüm önerme yok.
 

Erenist2020

Dekan
Katılım
17 Şubat 2020
Mesajlar
8,949
Reaksiyon puanı
7,299
Puanları
113
Yaş
40
Çok bilmiş kardeşim bana alternatif var şu parti daha iyi dermisin ? Onu savunak madem çok biliyonuz ya ?

Hiç yoktan Ermeni soykırımını savunan kişileri İstanbul İl başkanı yapan partiyi savunmuyorum. Veya Terorist cenazelerina giden DHKP-C lileri savunanları mı destekleyek ?

Milli meselelerde bile devletinin karşısında duranlarımı destekleyek ? 73 Yaşına gelmiş Liderlik ruhu olmayan ne dediği belli olmayan kişileri mi savunak ? Körlemesine eleştir geç alternatif sunma çözüm önerme yok.
İyi parti-Meral Akşener al sana alternatif.Sen şimdi bunada burun kıvırırsın.
 

OzkanK.

Rektör
Katılım
3 Eylül 2019
Mesajlar
10,693
Reaksiyon puanı
13,059
Puanları
113
İyi parti-Meral Akşener al sana alternatif.Sen şimdi bunada burun kıvırırsın.

İYİ Partisinden son 1 yıl içinde kaç kişi istifa etti ?

Şuan aktif İstanbul Vekili partinin İl başkanı için Fetocu diyor. Ayrıca parti içinde 13 Milletvekili parti toplantılarına gitmiyor partiyi protesto ediyor bu mu alternatif ?

Kendi partilileri HDP ile aramıza mesafe koymuyorlar deyip istifa ediyor. Kendi milletvekilleri bilerek HDP kazansın diye bazı yerlerde adaylarımızı çkemediler diyor. Liste uzar gider...
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Arkadaşım alternatifsiz olduğumuzu düşünerek kendimi AKP veya Tayyip Erdoğan'a mahkum etme anlayışı içinde olmam ben. Siz bir Stockholm sendromu içinde yaşamayı tercih ediyorsanız da o sizin aklınız sizin kararınız.
Ama beğenmediğiniz muhalefet partileri dahi 2015 yılından bugüne ekonomiyi bu kadar batık hale getiremezdi.

Çeşitli koalisyon hükümeti tecrübeleri de yaşayarak Türkiye için koalisyon ile yönetilmenin çok daha iyi bir alternatif olduğunu düşünüyorum "demokrasi" adına. Çünkü kontrol mekanizmaları çok daha iyi çalışıyor.

Bakın HDP'ye laf ediyorsunuz ya HDP'yi kendine AKP'de muhatap almıştır. Hatta HDP'yi değil direkt onların ağa babalarını muhatap almıştır.

İyi Parti'den kaç kişi istifa etti. Şuna FETÖ'cü deniyor. Allah aşkına önce bir AKP'deki Fetöcü'leri temizleseler nasıl olur. Kamuda her yerde Fetö'cü çıktı bir AKP'den çıkmadı.
 

Akkara

Dekan
Emektar
Katılım
3 Şubat 2018
Mesajlar
8,003
Çözümler
4
Reaksiyon puanı
9,356
Puanları
113
Parti’li Cumhurbaşkanlığı sisteminde bu gibi söylemler doğal, çünkü böylesi bir sistemin tüm Türkiye'yi kucaklamak gibi bir misyonu yok.
 

Usui Takumi

Profesör
Katılım
10 Temmuz 2011
Mesajlar
3,551
Reaksiyon puanı
1,177
Puanları
113
Atatürk de partili cumhurbaşkanıydı yalnız. Hatta İnönü ve Celal Bayar da. Madem partili cumhurbaşkanı olmaz diyorsunuz o zaman ona da itiraz edeceksiniz. Sonuçta Erdoğanın partili cumhurbaşkanı olması ile Atatürkün veya ötekilerin partili cumhurbaşkanı olması arasında isimler hariç bir fark yok.
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Atatürk de partili cumhurbaşkanıydı yalnız. Hatta İnönü ve Celal Bayar da. Madem partili cumhurbaşkanı olmaz diyorsunuz o zaman ona da itiraz edeceksiniz. Sonuçta Erdoğanın partili cumhurbaşkanı olması ile Atatürkün veya ötekilerin partili cumhurbaşkanı olması arasında isimler hariç bir fark yok.
Ona da itiraz etmiyoruz. Çünkü sizin bahsettiğiniz dönem Osmanlı İmparatorluğu yıkılışı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönem. Herhalde 29 Ekim 1923 ve hurra çok partili bir sistem beklemiyordunuz. Atatürk'ün elbet hayalinde çok partili bir sistem vardı ancak onun da vuku bulması için Yeni Cumhuriyetin filizlenmesi ve güçlenmesi gerekiyordu. O sizin bahsettiğiniz süreç de bu süreçtir. Yani elma ile armutu karşılaştırıyorsunuz.
 

Usui Takumi

Profesör
Katılım
10 Temmuz 2011
Mesajlar
3,551
Reaksiyon puanı
1,177
Puanları
113
Ona da itiraz etmiyoruz. Çünkü sizin bahsettiğiniz dönem Osmanlı İmparatorluğu yıkılışı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönem. Herhalde 29 Ekim 1923 ve hurra çok partili bir sistem beklemiyordunuz. Atatürk'ün elbet hayalinde çok partili bir sistem vardı ancak onun da vuku bulması için Yeni Cumhuriyetin filizlenmesi ve güçlenmesi gerekiyordu. O sizin bahsettiğiniz süreç de bu süreçtir. Yani elma ile armutu karşılaştırıyorsunuz.
Ben partili cumhurbaşkanlığından bahsettim, çok partili sisteme cumhuriyetin kuruluşundan 22-23 yıl sonra birleşmiş milletlerin aldığı karar üzerine geçilmesinden değil. Armutla Elmayı karıştıran sizsiniz. Ayrıca bilinenin aksine çok partili hayata biz zaten cumhuriyetten önce geçmiştik.

çokparti.jpg
 

ozciceky

Profesör
Katılım
20 Haziran 2020
Mesajlar
3,163
Reaksiyon puanı
2,747
Puanları
113
Yaş
51
Bu sefer de elma ile brokoliyi karıştırıyorsunuz. Devrimleri tamamlamamış ve ilk defa demokrasi ile karşılaşacak olan bir toplum için tek partili bir yönetim ile işe koyulmak en doğru stratejidir. Neticede çok partili sisteme geçilmiş ve 1950 yılında da iktidar değişikliği olmuştur. Bu da 1299 yılında kurulmuş olan Osmanlı İmparatorluğunun üzerine 1923 sonrası 30 seneyi bile bulmayan süreçte yapılmıştır.

Sizin kitaptan gösterdiğiniz partiler ise demokrasi ortamında ve cumhuriyet ortamında kurulmuş partiler değil. Osmanlı İmparatorlu sırasında da parti olsa dahi demokrasi deneyimi yoktu zaten. Ya da demokrasi denen bir şey yoktu ortada.

Üzerinde yaşadığımız topraklarda Osmanlı ve sonrasındaki tek demokrasi idaresi Türkiye Cumhuriyetidir ve o cumhuriyet de bu geçişi 30 senede başarmıştır.
 

Akkara

Dekan
Emektar
Katılım
3 Şubat 2018
Mesajlar
8,003
Çözümler
4
Reaksiyon puanı
9,356
Puanları
113
Evet, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi’nin de Genel Başkanlığını yapmış olan partili bir cumhurbaşkanı idi. Ancak Atatürk'ün Partili Cumhurbaşkanlığı dönemi ile şimdiki Partili Cumhurbaşkanlığını kıyaslamak adil değil.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurmadan önce Halk Partisi'ni (CHP - 9 Eylül 1923) kurdu. Cumhuriyet'i, bu partiyle kurup teşkilatlandırdı. (O zamanların) Tek partisi CHP, herhangi bir bir parti değildi; bir kesimi değil, tüm halkı temsil ediyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk Eskişehir’de yaptığı konuşmasında (1923) şunları söylemiştir: “...Münferid delâletlerin muhassalası kâfi değildir! Bütün bu delâletleri bir teşekkül dahilinde yapmalıdır. Bunun için de benim düşündüğüm bâde’s- sulh siyasî bir fırka yapmak ve ismine de Halk Fırkası demek.. Siyasî fırka ale’l-ıtlak bir mücadele fikri ta- zammun eder. Benim tasavvurumda milletin şu veya bu sınıfın menafi’ini te’min değildir.”


1923'te Atatürk, Cumhurbaşkanı seçildiğinde parti genel başkanlığını bırakmamakla birlikte 1927 Nizamnamesi ile oluşturulan ve Genel Başkan, Genel Başkan Vekili ve Genel Sekreter’den oluşan üçlü bir yönetim, yani Riyaset Divanı (Başkanlık Divanı, Genel Başkanlık Divanı, Genbaşkur), tek parti dönemi boyunca parti işlerini büyük ölçüde fiilen yürüttü.


1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanının siyasi partilerle ilişkilerinin nasıl olacağına yönelik bir hüküm de yoktu. Atatürk hiçbir zaman cumhurbaşkanlığıyla başbakanlığı birleştirmedi. Atatürk “başkanlık” önerisini reddediyor:
Türkiye Cumhuriyeti 3. Dönem seçimlere hazırlandığı günlerde gazetelerde doğrudan Atatürk’e yönelik bir takım yazılar görülmeye başlandı. Bu gazetelerden biri, güya Fethi Bey’in Atatürk’e “yaşam boyu” cumhurbaşkanlığı önerdiğini yazmıştı. Tamamen uydurma olduğu anlaşılan bu haber derhal tekzip edilmiş, fakat yankıları sürmüştü. Gazetelerin Ankara temsilcileri bu vesileyle ve kamuoyunu aydınlatmak için Atatürk’ü ziyaret ettiler. Sordukları soru şuydu:
“Farz edelim ki size böyle bir teklif yapıldı. Yanıtınız ne olurdu?”
Atatürk şu yanıtı vermişti:
“Bana öteden beri bu ve buna mümasil tekliflerde bulunanlar çok olmuştur. Siz ve efkârı umumiye bilmelisiniz ki, bu yoldaki teklifler hoşuma gitmemiştir ve gitmez. Benim gayem Türkiye’de, Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde millet hakimiyetini egemen kılmak ve ebedileştirmektir. Dediğiniz gibi bir teklifi, benim idealimi cidden rencide eden bir manada telakki ederim. Bu noktada şu veya bu tefsirlere giden sözlerin manasını, beni iyi tanımış olan Türk Milleti, benden daha iyi takdir eder.”
Atatürk bu ifadesiyle, kendisine hilafet hatta saltanat hakkında yapılan önerileri nasıl şiddetle reddettiğini anımsatmak istiyordu. Kurduğu partinin ölünceye kadar başkanı olması yolunda yapılan teklifi de aynı düşünceyle reddetmişti. (Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, Cilt.2, s.435, Yapı Kredi Yayını, 1973).


Cumhuriyetin ilanından günümüze kadar 21 kez cumhurbaşkanı seçimi yapıldı. Bunların 18’inde Cumhurbaşkanı Parlamento tarafından seçildi.
1923-1961 yılları arasında yapılan 12 cumhurbaşkanı seçimine tek aday katıldı ve bu seçimler birinci turda tamamlandı. 1966’dan günümüze kadar yapılan seçimde seçimde (1966, 1973, 1989, 1993, 2000, 2007, 2014, 2018) birden çok aday çıktı.

Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923’te yapılan seçimde, tek aday olan Gazi Mustafa Kemal Paşa, toplantıda hazır bulunan 158 milletvekilinin oy birliğiyle (Meclis’teki milletvekili sayısı 287) Cumhurbaşkanı seçildi.

Atatürk 1927, 1931 ve 1935’te yapılan seçimlerle yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. 1 Kasım 1927’de yapılan oylama sonucunda tek aday olan Atatürk, toplantıda hazır bulunan 288 (toplam üye sayısı 316) milletvekilinin oy birliğiyle yeni genel seçime kadar yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. 4 Mayıs 1931’de yapılan Cumhurbaşkanı seçiminde, Mustafa Kemal Paşa, toplantıda hazır bulunan 289 milletvekilinin oy birliğiyle (Meclis’in üye sayısı 317), yeni seçime kadar bir kez daha Cumhurbaşkanı oldu. 1 Mart 1935’teki seçimde ise Atatürk, toplantıda hazır bulunan 386 üyenin oy birliğiyle (üye sayısı 399) dördüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk ve 15 yıllık Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de vefat etmesi üzerine 11 Kasım 1938’de TBMM, yeni Cumhurbaşkanını seçmek üzere toplandı. Meclis toplantısına katılan 348 milletvekili, CHP Grubu'nun adayı İsmet İnönü’yü oy birliğiyle Türkiye’nin ikinci Cumhurbaşkanı olarak belirledi.

 

Usui Takumi

Profesör
Katılım
10 Temmuz 2011
Mesajlar
3,551
Reaksiyon puanı
1,177
Puanları
113
Cumhuriyetin ilanı sırasında mecliste o esnada bulunan kişi sayısı ise 158 bazı kaynaklara göre de 159 kişi. Oysa 333 milletvekili var (287 değil). Önce anayasa değiştirilip "Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti, cumhuriyettir" maddesi ekleniyor. Bunun resmi gazetede yayınlanlması bile beklenilmeden sadece 15 dakika sonra cumhurbaşkanlığı seçimine gidiliyor ve Mustafa Kemal Paşa tek başına girdiği seçimi 158 evet 1 çekimserle (o da kendisine ait) kazanıyor. Bazı kaynaklarda 1 çekimser yazmaz 158 vekilin oy birliğiyle der. Ama bu vekiller içerisinde Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele gibi isimler yoktur.

Kazım Karabekir cumhuriyetin getiriliş şekline "İstiklalimizi kurtaranlar hürriyetimizi boğacak..." diye kızıp "Ben hem mebus (Milletvekili) ve hem de bir ordu kumandanı olduğum halde bana da kimse bir şey bildirmemişti. Bu vaziyet haklı olarak halkı da orduyu da telâş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreklerine ferahlık verdiğim zatlar benden bu şeklin mânâsını soruyorlardı. Bu vaziyette tabii Cumhuriyet’in ilânını ertesi günü dahi kutlayamadık." şeklinde sitem etmiştir.

Bu tarihten sonraysa cumhuriyetin kendisine değil ama getiriliş şekline yönelik tartışmalar yerini hilafet tartışmalarına bırakacaktır.

CHP o zamanlar tek partiydi ama halkı temsil ediyordu. Böyle bir şey yok. Halkı temsil edip 23 sene 2. bir partiye izin vermemek, izin verince de açık oy gizli sayım yapmak ne demek? Savaştan çıktık bize bir 5-6 sene verin sistemi oturtalım, işleri bir rayına koyalım sonra cumhuriyetin gereğini yaparak yavaş yavaş çok partili hayata geçeceğiz denilip uygulansaydı hiçbir sıkıntı olmazdı. Oysa çok partili hayata geçiş, 2. dünya savaşı sonucunda otoriter tek parti yönetimlerinin aldığı mağlubiyet sonucu bu tür yönetimlerin gözden düşmesi, bu yönetimlere getirilen eleştirilerden Türkiye'nin de nasibini alması ve San Francisco konferansında Amerikalı heyetin sorusu üzerine İsmet İnönü'nün "En kısa zamanda demokrasiye geçeceğiz" yanıtı sayesinde olmuştur. Bu söz çok partili hayata geçişte dış etkilerin özellikle de 2. dünya savaşı sonuçlarının belirleyici rol oynadığının kanıtıdır.

Kaynaklar:
Erik Jan Zürcher, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, (Tercüme eden: Gül Çağalı Güven), Bağlam Yayınları, Istanbul 1992
TBMM Zabıt Ceridesi, Içtima 28, 29 Ekim 1923, cild 2
Ahmet Cemil Ertunç, Cumhuriyetin Tarihi, Pınar Yayınları, 6. Baskı, Istanbul 2011
Kâzım Karabekir, Kâzım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993
Süleyman Demirel Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Y.2016, C.21, S.1, s.275-288. (Dergipark Çok Partili Hayata Geçişte Etkili Olan Dış Etkenlerin Değerlendirilmesi)

Son paragraftaki ufak bir kısım hariç olabildiğince yorum katmamaya çalıştım. Ben Atatürk'ün partili cumhurbaşkanı olmasını eleştirmiyorum. Benim eleştirdiğim Atatürk'e dönemin şartları gereği bile olsa layık görülen şeyin Erdoğan'a layık görülmemesi. Referandum süreciydi adama "Atatürk de partili cumhurbaşkanıydı ne farkı var?" diyorum bana "O Atatürk, o olur, Erdoğan olamaz" diyor. Benim kızdığım da işte bu tutarsızlık. Aynı şeyin birine layık görülüp ötekine layık görülmemesi. Şöyle dese "şartlar öyle gerektirdi yoksa Mustafa Kemal Paşa öyle bir şey istemiyordu." eyvallah der geçerim.

Bu partili cumhurbaşkanı, çok partili hayata geçiş vs burada sonlandıralım. Hepimiz diyeceklerimizi dedik. Konu başlığına dönelim. Cumhurbaşkanının dediğinin gerçekleşmesi sadece ak partiye ya da sadece siyasilere bağlı bir şey değil. İnsan bozuk olduktan sonra sen her tarafı ağaç dikip yeşillendirsen ne fayda.

piknk.jpg
 
Son düzenleme:

Akkara

Dekan
Emektar
Katılım
3 Şubat 2018
Mesajlar
8,003
Çözümler
4
Reaksiyon puanı
9,356
Puanları
113
Cumhuriyetin ilanı sırasında mecliste o esnada bulunan kişi sayısı ise 158 bazı kaynaklara göre de 159 kişi. Oysa 333 milletvekili var (287 değil).
Selamlar.

Bir önceki mesajımda vermiş olduğum bilgiler (*Meclis’teki milletvekili sayısı 287) TBMM'nin sitesinde de yer almaktadır. Muhtemelen meclis tutanaklarına bu şekilde geçmiştir. Bkz.

Önce anayasa değiştirilip "Türkiye Devleti’nin şekl-i hükümeti, cumhuriyettir" maddesi ekleniyor. Bunun resmi gazetede yayınlanlması bile beklenilmeden sadece 15 dakika sonra cumhurbaşkanlığı seçimine gidiliyor ve
Atatürk, cumhuriyetle ilgili düşüncelerini yakın çevresine ilk defa,
cumhuriyet kelimesini de telâffuz ederek, 20 Temmuz 1919 tarihinde
Erzurum’da açıklamıştır. Söz konusu tarihte Mahzar Müfit Kansu’nun;
Aramızda her şeyi görüştük. Görüşmeye devam ediyoruz. Fakat,
muvaffakiyet halinde ki bundan şüphem yok, hükûmet şekli ne olacak?
diye sorması ve muhakkak ki mevcut şekli hükûmet bu memleketin refah
ve saadet ve terakkisine kâfi gelmeyecektir. Başka bir hükûmet şekli
arayıp bulmamız lâzım geldiği kanaatindeyim diye ilâve etmesi üzerine
Mustafa Kemal Paşa;
- Açıkça söyleyeyim: Şekli Hükûmet zamanı gelince, cumhuriyet
olacaktır
diye karşılık vermiştir. Böylece, millî hâkimiyetten şimdiye kadar neyi kastettiğini, cumhuriyet kelimesini açıkça telâffuz ederek
belirtmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, inkılâpları gerçekleştirirken önce yapacağı
işin şartlarını hazırlamış, daha sonra inkılâbı gerçekleştirmiş ve adını
koymuştur. Cumhuriyetin ilânında da aynı metot takip edilmiştir. Millî
Mücadele’nin başından itibaren millî irade, millî hâkimiyet esasları
üzerinde durulmuş, yapılan faaliyetler bu prensipler çerçevesinde
gerçekleştirilmiş ve aynı esaslar istikâmetinde Türkiye Büyük Millet
Meclisi toplanmış, millî iradenin üzerinde başka hiçbir kuvvet olmadığını
ifade eden kanunlar çıkarıp uygulamaya koymuştur. Hiç şüphesiz ki bu
gelişmelerin sonucu cumhuriyet rejimi olacaktır. Ancak, cumhuriyet,
sistem olarak kurulduğu halde, zamanı gelmeden, şartlar hazır olmadan
adı telaffuz edilmemiştir.
Kamuoyunda cumhuriyet kelimesinin gündeme gelmesi, 1923
yılının yaz aylarında, yani cumhuriyetin ilânından önceki birkaç ay
içindedir. Daha önceki tarihlerde, basında millî hakimiyet, halk
hâkimiyeti, millî irade gibi konularda değerlendirmeler yapılmıştır.
Bu değerlendirmelerin yapıldığı gazetelerin başında Hakimiyet-i
Milliye gelmektedir. Gazete ilk çıktığı tarih olan 10 Ocak 1920 ‘de niçin
bu adı aldığını gazetemize bu ismi tesâdüfî olarak vermedik. Gazetemizin
ismi aynı zamanda takip edeceği tarik-i mücadelenin de nev’idir. Şu
halde diyebiliriz ki, Hakimiyet-i Milliye’nin mesleği, milletin müdafaa-i
hâkimiyeti olacaktır şeklinde izah etmiştir
. Gerçekten de Hâkimiyet-i
Milliye gazetesi millî hakimiyetin savunucusu ve Millî Mücadele’nin sözcüsü olmuştur.
... Bkz.

Ama bu vekiller içerisinde Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele gibi isimler yoktur.
Mustafa Kemal saltanat ortadan kaldırılmadan önce, daha Cumhuriyet
rejimi tartışmaları ortaya çıkmadan, yakın arkadaşlarıyla konuşmuş ve saltanat
konusunda fikirlerini almıştı. Cumhuriyet rejiminin önündeki en büyük engellerden
biri olan saltanat sorunu konusunda Mustafa Kemal, yakın arkadaşlarının nasıl bir
duruş sergilediğini Refet Paşa’nın Keçiören’deki evinde sohbet ederlerken almıştı.
Bu sohbette Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Paşa bulunuyordu. Rauf Bey, Padişahlık ve Halifelik katına gönül ve duygu bakımından bağlıdır, Refet Paşa da Rauf Bey'in bütün düşünce ve görüşlerine katılır. O'na göre Padişahlıktan, Halifelikten başka bir yönetim biçimi söz konusu olamaz. Bkz.
Kazım Karabekir cumhuriyetin getiriliş şekline "İstiklalimizi kurtaranlar hürriyetimizi boğacak..." diye kızıp "Ben hem mebus (Milletvekili) ve hem de bir ordu kumandanı olduğum halde bana da kimse bir şey bildirmemişti. Bu vaziyet haklı olarak halkı da orduyu da telâş ve endişeye düşürdü. Daha dün yüreklerine ferahlık verdiğim zatlar benden bu şeklin mânâsını soruyorlardı. Bu vaziyette tabii Cumhuriyet’in ilânını ertesi günü dahi kutlayamadık." şeklinde sitem etmiştir.

Bu tarihten sonraysa cumhuriyetin kendisine değil ama getiriliş şekline yönelik tartışmalar yerini hilafet tartışmalarına bırakacaktır.
Kazım Karabekir Paşa ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki ayrılıkları ve anlaşmazlıkları açıklarken en önemli görülen hususları
dört noktada belirtmek mümkündür. İlk olarak sayabileceğimiz neden, milli
mücadele yıllarında ortaya çıkmıştır, ancak ülkenin diğer sorunları yanında küçük
kalan ve o zaman için sorun teşkil etmeyen bu olaylar çok da dikkate alınmamıştır.
İkinci olarak, Paşaların arasındaki iletişim eksikliğidir. Bu iletişim eksikliğini var
etmeye çalışan kişiler de mevcuttur. Üçüncü olarak, Paşalar arasındaki duygusal
yaklaşımlar sayılabilir. Son olarak ise, devrim mantığının her iki Paşa tarafından da
farklı kavranılmış olmasıdır.
Yukarıda saydığımız tüm nedenler, kendini Cumhuriyet’in ilanı esnasında
göstermiş ve Paşalar arasında yaşanan dargınlıklar gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.
Cumhuriyet’in ilanı konusunda Kazım Karabekir Paşa’nın haberdar edilmemiş
olması buna örnek olarak gösterilebilir. Bkz.

CHP o zamanlar tek partiydi ama halkı temsil ediyordu. Böyle bir şey yok. Halkı temsil edip 23 sene 2. bir partiye izin vermemek

Yalnız o zamanlardan kastım, Cumhuriyetin ilk yıllarıdır. Yanıt verilen mesajın ilgili kısmını alıntılıyorum:
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurmadan önce Halk Partisi'ni (CHP - 9 Eylül 1923) kurdu. Cumhuriyet'i, bu partiyle kurup teşkilatlandırdı. (O zamanların) Tek partisi CHP, herhangi bir bir parti değildi; bir kesimi değil, tüm halkı temsil ediyordu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında
muhalefet partisi girişimleri olmuştur: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF), Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) Ancak bu teşebbüsler başarılı olmamıştır.

... devletin ve yeni kurulan cumhuriyetin siyasî, ekonomik
ve toplumsal dengelerinin henüz tam oturmamış olmasından dolayı
karışıklıklar hemen başgöstermekte ve art niyetli kişiler devreye girerek
ülkeyi siyasî bir anarşinin içine sürüklemekteydiler. Bu nedenle 1924 ve 1930 yıllarında kurulan iki önemli hareket kapatılmak zorunda
kalınmıştır.
Esasında bu siyasal olay veya olaylar, inkılâpçı Mustafa Kemal'in
kafasında tasarlanan çağdaşlaşma amacının bir uygulaması veya denemesi olarak değerlendirilebilir. Mustafa Kemal Paşa çok partili
sistemi beğenip kabul etmeseydi, böyle partilerin kurulması girişimlerine müsaade etmezdi. Ancak, O, tasarladığı özlü ve köklü reformların gerçekleştirme ortamı üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlayınca, çok partili rejim uygulamasını ilerideki bir zamana bırakmış
ve vaktin henüz erken olduğunu düşünmüştür.
Bu eksiği gidermek için ise Cumhuriyet Halk Partisi'nin tüm
halkı ve tüm düşünceleri kucaklaması ve halkın bütün isteklerine cevap
vermesine çalışmıştır. O'nun ömrü üçüncü bir denemeye yetmemiş
ise de ölümünden sonra Türkiye Cumhuriyeti O'nun çok arzuladığı
demokratik rejime ve çok partili siyasî yaşama kavuşmuştur. Bkz.
 
Üst