Guest Part
Profesör
- Katılım
- 5 Haziran 2009
- Mesajlar
- 1,475
- Reaksiyon puanı
- 42
- Puanları
- 0
Meclis'te bu hafta görüşülmesi beklenen biyogüvenlik yasa tasarısı gündeme düşen Balyoz planı yüzünden ertelenecek mi? Yoksa geçecek mi?
http://www.ntvmsnbc.com/id/25017762/displaymode/1176/rstry/25061033/
Hindistan GDO’lu patlıcanı yasakladı. Üstelik bu yasaklama, Hindistan Çevre Bakanı’nın yaptığı kamuoyu araştırması sonucu getirildi. Hindistan kamuoyu GDO’ya karşı tepkisini dile getirdi. Hindistan hükümeti de GDO’lu patlıcan istemeyenlerin sesini duydu ve yasaklama kararını aldı. İskoçya'nın Çevre Bakanı ise "GDO’ya ayak direyen diğer milletlerle omuz omuza savaşmaya hazırız" diyerek GDO’ya karşı küresel mücadelenin yolunu açtı...
Peki bizim Çevre Bakanımız ne yapıyor?
Genleriyle oynanmış gıdaların Türkiye’ye girmesini izliyor. Tarım Bakanlığı ise GDO’lu bebek mamalarının ithalini yasaklayan ve çeşitli itirazların ardından artık bir yapboz tahtasına dönen GDO’lu ürünlerin ithalatı, iİşlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimiyle ilgili yönetmeliğin yürürlüğe gireceği 1 Mart’ı bekliyor. Peki, 1 Mart’a kadar mama yiyen bebeklerin karşı karşıya kalacağı risklerin* hesabını kim soracak? Ya da GDO’lu ürün yiyen çocuk, genç ve yetişkinlerin karşı karşıya kalabileceği risklerin* hesabı kimden sorulacak?
Türkiye, genleriyle oynanmış ürünler için hâlâ açık bir kapı... Gıdamızın geleceği, bütün dünyada GDO üretimini ve ticaretini elinde bulunduran Monsanto, Aventis gibi çoğu uluslararası şirketin elinde. Yüzlerce yıldır kuraklık gibi her türlü sert iklim koşuluna dayanmış bugüne kadar gelmiş atalık yerel tohumlarımız GDO’lu tohumlarla karışma ve yok olma tehdidi altında. Öyle ki, çevredeki arazilerden ürünlerine Monsanto patentli gen bulaşan ABD’li çiftçiler sadece rüzgâr o yönden esti diye binlerce dolarlık tazminatlar ödemek durumunda bırakılırken, bizim atalık tohumlarımız da hayvan yemi olarak ülkeye giren mısır ya da soyadan karışabilecek bir kaç gen yüzünden sonsuza dek yok olabilir. Öyle ki Anadolu hâlâ iklim değişikliğine uyum sağlayabilecek denli sağlam yerel tohumlara sahipken, çoğu yurt dışından ithal kimyasal tarım ilaçlarıyla ayakta durabilen, kimliksiz, hem kendi zayıf hem de onu yiyenleri zayıflatan güçsüz tohumlara mı terk edilmeye çalışılıyor? Güçlü dayanıklı ve üretken tohumlarımızın, genleriyle oynanmış güçsüz ve köleleştirilmiş tohumlarla karışmasına izin vermeye, gıdamızın geleceğini tehlikeye atmaya kimin hakkı olabilir?
Devam

Hindistan GDO’lu patlıcanı yasakladı. Üstelik bu yasaklama, Hindistan Çevre Bakanı’nın yaptığı kamuoyu araştırması sonucu getirildi. Hindistan kamuoyu GDO’ya karşı tepkisini dile getirdi. Hindistan hükümeti de GDO’lu patlıcan istemeyenlerin sesini duydu ve yasaklama kararını aldı. İskoçya'nın Çevre Bakanı ise "GDO’ya ayak direyen diğer milletlerle omuz omuza savaşmaya hazırız" diyerek GDO’ya karşı küresel mücadelenin yolunu açtı...
Peki bizim Çevre Bakanımız ne yapıyor?
Genleriyle oynanmış gıdaların Türkiye’ye girmesini izliyor. Tarım Bakanlığı ise GDO’lu bebek mamalarının ithalini yasaklayan ve çeşitli itirazların ardından artık bir yapboz tahtasına dönen GDO’lu ürünlerin ithalatı, iİşlenmesi, ihracatı, kontrol ve denetimiyle ilgili yönetmeliğin yürürlüğe gireceği 1 Mart’ı bekliyor. Peki, 1 Mart’a kadar mama yiyen bebeklerin karşı karşıya kalacağı risklerin* hesabını kim soracak? Ya da GDO’lu ürün yiyen çocuk, genç ve yetişkinlerin karşı karşıya kalabileceği risklerin* hesabı kimden sorulacak?
Türkiye, genleriyle oynanmış ürünler için hâlâ açık bir kapı... Gıdamızın geleceği, bütün dünyada GDO üretimini ve ticaretini elinde bulunduran Monsanto, Aventis gibi çoğu uluslararası şirketin elinde. Yüzlerce yıldır kuraklık gibi her türlü sert iklim koşuluna dayanmış bugüne kadar gelmiş atalık yerel tohumlarımız GDO’lu tohumlarla karışma ve yok olma tehdidi altında. Öyle ki, çevredeki arazilerden ürünlerine Monsanto patentli gen bulaşan ABD’li çiftçiler sadece rüzgâr o yönden esti diye binlerce dolarlık tazminatlar ödemek durumunda bırakılırken, bizim atalık tohumlarımız da hayvan yemi olarak ülkeye giren mısır ya da soyadan karışabilecek bir kaç gen yüzünden sonsuza dek yok olabilir. Öyle ki Anadolu hâlâ iklim değişikliğine uyum sağlayabilecek denli sağlam yerel tohumlara sahipken, çoğu yurt dışından ithal kimyasal tarım ilaçlarıyla ayakta durabilen, kimliksiz, hem kendi zayıf hem de onu yiyenleri zayıflatan güçsüz tohumlara mı terk edilmeye çalışılıyor? Güçlü dayanıklı ve üretken tohumlarımızın, genleriyle oynanmış güçsüz ve köleleştirilmiş tohumlarla karışmasına izin vermeye, gıdamızın geleceğini tehlikeye atmaya kimin hakkı olabilir?
Devam