C(M)HPli Kürt vekillerin anaları ve Arınçadam

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Ottomanzo

Doçent
Katılım
25 Temmuz 2008
Mesajlar
746
Reaksiyon puanı
7
Puanları
0
Kazananı olmayan bir çatışma bu ve her iki taraf da yenik. Yenilen ne Kürtler, ne de Türkler. Onlar bu savaşın yalnızca kaybedenleri. Çünkü bu savaşın şartları, ‘derin’ tarafından kurgulanıyor. PKK; kendine rakip tüm Kürt önderlerini öldürdü, örgütleri de sindirdi. Sonra da dağa çıkıp, silahlı mücadeleyi başlattı. Kürt ve Türkün derin yapıları arasında, yirmi beş yıldır süren bu kaosta, ‘doğu’ yalnızca bir savaş alanı. Ve çoğunlukla savaş kurbanları da Kürtlerden ve gariban Anadolu insanı mehmetçiklerden. Köyler yağmalandı, ormanlar yakıldı. Ve binlerce Türk ve Kürt genci, birbirinin canını aldı. Kanımızca, ‘derin devlet’ kendi eliyle yaratıp, Kürt ve Türklerin başına sardığı bu belayı –bundan beslendiği için- her şeye rağmen bitirmek istemiyor.

Savaşın ikinci perdesi TBMM’de devam ediyor. Meclis’te olanlar da, en az dağdakiler kadar acımasız ve mertlikten de uzaklar. Bel altına vurmak uyanıklık, tuzak kurmak, adam satmak, kazık atmak beceriklilik, insanları galeyana getirmek, acılarını kullanmak ise başarılı siyaset sayılıyor. Politikacıların sorumsuz tutumlarının, sokağı ve dağları yeniden hareketlendirmesinden ciddi anlamda endişeleniyoruz. TBMM bu haliyle, C(M)HP sayesinde, barışın önündeki en büyük engel ve ‘derin yapı’ şimdi de bu kartı oynayarak TBMM’yi çözüm merkezi olmaktan uzaklaştırıyor. Muhalefetin tutumu ve üslubu, bilinçli bir şekilde ortamı germeye yönelik. AKP’nin başarısızlığı ile memleketin içine gireceği kaos, C(M)HP’nin iktidar kapısını aralayacak. Tabii bu hırs, Öymen’in Dersim ile ilgili çarpık sözlerindeki gibi, bilinçaltındaki düşünceleri de hortlatıyor.

Dersim, Cumhuriyet tarihinin en utanç verici sahifelerinden biri. Hiç bir Anadolu insanının yüzü kızarmadan an(a)mayacağı, anlat(a)mayacağı bir olay. ‘CHP’li Öymen’in; “geçmişte yaptık, yine yaparız” hoyrat söyleminin, Maraş katliamını yapan ırkçı faşistlerden hiçbir farkının olmadığını’ alevi bir savcı arkadaşım endişe ile haykırıyor. Asıl bizi şaşırtan ise, tepki göstermesi gerekenlerin çıldırtan sessizliği. Örneğin “Evlâd-ı Kerbelâ’lar”; bundan sonra da kendilerinin hâlâ CHP içinde temsil edildiklerine inanmaya devam mı edecekler? Kamer Genç’e sormak lazım; “Dersim’de ne(ler) oldu?” diye. Çiçekleri sulamaktan fırsat bulup, yanıt verebilecek mi bu soruya? Yoksa “bir dahaki seçimlerde de aynı yüz(süzlük) ile dört bin oy alarak milletvekili olmam söz konusu o yüzden de sessiz kalayım” mı diyecek?

Şimdi de Kürt bir CHP milletvekili ile annesi arasında geçen bir konuşmayı buraya taşıyalım; kamuoyu gündemindeki barış söylemleri ve dağdan gelenler ile birlikte dağdaki diğer oğluna kavuşabilmenin umudu ve hasreti ile ateşlenen yüreğe sahip anne, siyasetçi oğlundan bir umut ışığı alabilmek, gözyaşlarını dindirecek iki laf işitmek için ağzını yoklar. CHP milletvekili oğlu; “Ama anne, Baykal ve Öymen gibiler, kardeşimin gelmesini istemiyor” der ve; “Ayrıca Öymen, sorunun ancak dağdakilerin hepsinin öldürülmesi, geriye kalanların da sürgün ve cezaevlerine gönderilmesi ile çözümleneceğine inanıyor”u da ekler. Annenin dizlerinin bağı çözülür, düş kırıklığı, öfke ve çaresizlik ile beli biraz daha bükülür. Yaşlı dizleri sesindeki titreyişe eşlik eder ve belli belirsiz inlerken; “Ewna ji ki ne lawo?” der.

Haydi C(M)HP’li Kürt milletvekili, cevap versene kendi annene. Baştan sona Kırmançki geçen (çünkü anamız tek kelime Türkçe bilmez) bu diyalogun sonunda annene, onların arkadaşların, partidaşların olduğunu, yüreğin el veriyor, cesaretin yetiyorsa söylesene. Söyle de, yüzünde bir topak denizköpüğü gibi bir sıcaklık hisset. Ya da bugünden tezi yok gereğini yap. Ve C(M)HP’nin içindeki diğer Kürt vekiller, kolaysa, yüzünüz kızarmadan ve utanmadan tercüme edin bakalım; Baykal’ın, Öymen’in (ve Vural’ın) söylediklerini annelerinize. Bakalım bir daha hayırlı evlat muamelesi görecek misiniz öz analarınızdan?

Dağlardaki savaşı TBMM’ye taşıyanlardan bunalan bir ‘açılım havarisi’ olarak, TBMM’deki ‘derin millet’in temsilcisi, liman gibi iyi bir adamdan söz etmek istiyorum. Ben Bülent Arınç’ı, adam gibi adam olduğu için çok seviyorum. Ağlamasını, gülmesini bilen, düşüncelerini net bir şekilde ifade eden, lafı eğip, bükmeden söyleyen, nedenler yaratmaya çalışmayan bir insan. Hırsları, öfkeleri ve kaprisleriyle, insanlarda alerji yaratanların arasında nadide bir lotus çiçeği o. Olaylara ideolojik gözlükler ve dar siyasetçi bakışıyla değil, vicdanıyla bakıyor. Duygusallığını bütün doğallığıyla, samimiyetini de gözyaşlarıyla yansıtmaktan hiç gocunmuyor. Ötekilerin yanında böylesi politikacılar da olduğu için Tanrıya şükrediyorum.


kaynak
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst