How High
Asistan
- Katılım
- 28 Temmuz 2008
- Mesajlar
- 228
- Reaksiyon puanı
- 3
- Puanları
- 0
Goal.com yazarı Mevlüt Sarı, uzun yıllardır Beşiktaş ile Bursaspor arasında süren husumetin konuşulmayanlarını dile getirdi.
Bursaspor-BJK husumeti tsunami haline gelmiş durumda. Bursaspor-BJK maçlarını aşmış, BJK-Ankaragücü maçlarına sıçramıştı. Görüyoruz ki, dalganın boyu yükselmiş durumda. Öyle ki, İl Güvenlik Kurulu 26 Ocak 2010 tarihinde BJK-Trabzonspor ve Kasımpaşa-Bursaspor arasında oynanacak olan Ziraat Türkiye Kupası maçları öncesinde kendi aralarında maç yapacak takımların taraftarları arasında gelişecek elektriklenmelerden ziyade, Beşiktaş ve Bursaspor taraftarları arasında gelişebilecek olaylara kilitlenmiş durumda.
Bu sezonun ilk yarısında Bursaspor taraftarı 2 yılı Yükselme Ligi’nde geçen toplam 7,5 yıl sonra İnönü’ye geldi. Son 2 sezondur “taraftar yasağı” yaptırımını eleştiren Bursaspor amigolarının beyanatlarını da izlemiştik, Beşiktaş amigolarının da benzer minvalli beyanatlarını da… Gerçi, İstanbul’a gelememenin suçunu Beşiktaş Yönetimi’ne atıyordu Bursaspor taraftarı, Beşiktaş taraftarı’nın Bursa’ya alınmamasına en ufak tepki göstermeden…
Gelin, husumetin gün gibi ortada olan ancak, bir türlü konuşulmayan temeline inelim. “başarısızlık örtmek için” hedefi başka yöne çevirmek amacıyla bugün yangın haline gelen ateşe ilk kez kibrit çakanları irdeleyelim. Dipte dalga yaratıp, üstteki dalgaların metrelerce olmasını sağlayanları tebrik(!) edelim…
Altay ağlarken, Bursaspor gülüyordu
Çok eskilere gidelim hep beraber… 2002-2003 sezonu, Beşiktaş’ın şampiyonluğu ile bitmiş medya 100. Yıl Şampiyonluğu’na kilitlendiğinden, diğer tarafta olan şeyleri göz ardına atmakta beis görmüyordu. Son hafta düşmeme mücadelesi de hat safhadaydı. Ligin 34. haftasına girilirken, Bursaspor 33 puan ile 16. sırada ve düşme potasında, hemen üzerindeki Altay ise 34 puanla 15. Sıradaydı. Son hafta Bursaspor evinde Gençlerbirliği’ni konuk ederken, Altay ise İstanbulspor deplasmanına çıkacaktı. Bursaspor’un kaybetmesi halinde Altay kaybetse bile ligde kalacakken Bursaspor’a galibiyet bile yetmiyor, Altay’ın mutlak puan kaybı dört gözle bekleniyordu. Takımlar maçlarını oynadılar. Bursaspor, o dönem Ersun Yanal’ın çalıştırdığı UEFA’ya katılmayı garantilemiş, 8 as oyuncusundan yoksun Gençlerbirliği’ni 3-1 mağlup ederek uğurladı. Altay ise deplasmanda o dönem Aykut Kocaman’ın çalıştırdığı ve “tam kadro” çıkan İstanbulspor ile 0-0 berabere kaldı. Bursaspor 36 puanla ligde kaldı, Altay 35 puanla küme düştü. Aykut Kocaman’a o zamandan beri saygı duyarım, Ersun Yanal’a duyduğum bir miktar antipatinin temeli oraya kadar gider.
Bir ertesi sezon küme düştüklerinde rakipleri karşısına as takımla çıkmadığı için “şike yapmakla” suçladıkları Beşiktaş’ın yaptığını, Gençlerbirliği yaptığında ligde kalmayı büyük coşkuyla kutlayan Bursaspor taraftarı’nın, Altay taraftarı umurunda mı bugün? O günden sonra bir daha Süper Lig yüzü görememiş, yıllardır kuyruğuna kadar geldikleri Süper Lig’e bir türlü adım atamamalarının acısını paylaşıyorlar mı? Elbette hayır… Peki, Altay taraftarı düşmelerin sorumlusu olarak Gençlerbirliği’ni mi gördü? Özel bir husumet besledi mi? Bu sorunun cevabı da, hayır.
2003-2004 sezonu başladı ve Beşiktaş adeta ligin tozunu atıyordu. İlk yarısını da en yakın rakibi Fenerbahçe’den 1 maç fazlası ile 11 puan önde kapattı. Bir sezon önce ligi tek mağlubiyetle kapatmış Beşiktaş için, namağlup şampiyon olacağı iddialarını başka kulüplerin taraftarları da çekinmeden dile getiriyorlardı. Ligin ilk yarısı bittiğinde Beşiktaş lider, Bursaspor 16. Sıradaydı.
Cem Papila iyi maç yönetti
Ligin ikinci yarısı başında bana göre o maçı çok iyi yönetmiş olan, sadece Ahmet Yıldırım’ı hatalı şekilde atan ancak ne hikmetse bir daha “asla” aynı standartta tek bir maç bile yönetmemiş olan, Beşiktaşlıların da tuhaf şekilde suçladığı Cem Papila’lı Samsunspor şoku yaşayan Beşiktaş, belini bir daha doğrultamadı. Beşiktaş’ın, Samsunspor maçından sonra pek çok maçta nizami gollerinin verilmemesi, penaltılarının çalınmaması, bir kısmı net hakem hatası kaynaklı bu kayıpların yarattığı psikolojik etkiyle puan kayıplarının bir zincir haline gelmesi sonucunda o dönem Fenerbahçe aman aman futbol oynamadan liderliği ele geçirdi. Liderliği ele geçirdikten sonra Beşiktaş’ın üzerinde olan büyük psikolojik yıkımın da etkisiyle Beşiktaş’ı İnönü’de mağlup ederek bir nevi şampiyonluğu garantileyince, Beşiktaş bu hasarı nasıl atlatacağını bile hesaplayamamaktaydı. Beşiktaş’ın Fenerbahçe maçı öncesinde oynadığı 2 maçı da berabere tamamladığını belirtmekte fayda var.
Daha 5 ay evvel 11 puan farkla önde götürdüğü ligi kaybeden Beşiktaş, son 3 maçta bir sezon önce Gençlerbirliği’nin son maç Bursaspor’a yaptığını yaptı ve yedek ağırlıklı oyuncularla çıktı maçlara. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu, hiç olmazsa gençleri veya yedekleri oynatarak tecrübe kazanmalarını, tecrübe değilse bile hiç olmazsa “maç başı para kazanmalarını” sağladı Lucescu. Bana göre niyet iyi ancak, ligde kendisinden başkalarını ilgilendiren işler yapması yanlıştı. İşin ilginç tarafı, o sezonun gerçek mağduru ve kaybedeni de Beşiktaş’tı…
Sonuç olarak, Beşiktaş son 3 maçını kaybederek Bursaspor’un düşmesine neden olmuş. Bursasporlu taraftarların iddiası oydu çünkü.
Bir de o sezon Bursaspor’un yaptıklarına bakalım…
Bursaspor’un, Barcelona zamanları
Bursaspor 2003-2004 sezonunda 30. haftaya kadar oynadığı maçlarda galibiyetlerini sırasıyla; 7, 11, 21, 25 ve 28. haftalarda almış. Yani, üst üste 2 maç kazanamadan toplam 5 maç kazanmış 29 haftada! Bir de 30. haftadan itibaren bakalım; üst üste kazanılan 5 maç! Sorması ayıp olmasın, 30. haftadan itibaren Bursaspor’un içine günümüzün Barcelona’sı mı girmişti? 3 hafta üst üste kaybeden Beşiktaş eğer şike yapmışsa, 29 hafta 2 maç üst üste kazanamadan toplam 5 maç kazanıp buna mukabil son 5 maçın tamamını kazanan Bursaspor’un yaptığı neydi?
Ligin 32. haftasında Bursa’da kameraların dahi sokulmadığı Bursaspor-Çaykur Rizespor maçı vardı bilmem hatırlar mısınız? İlk yarısı 2-0 Çaykur Rize üstünlüğü ile geçilmiş, Bursaspor ikinci yarıda attığı 4 golle 4-2 kazanarak umudunu bir sonraki haftalara taşımıştı. Maça kameralar sokulmadığı için, neler olduğunu(!) bilemiyoruz elbet, Çaykur Rizesporlu oyuncuların “Hayatımda ilk defa mağlup olduğumuz için seviniyorum.” ve “Burada kazansaydık, stattan ölümüz çıkabilirdi ilk defa ölümü bu kadar yakından hissettim.” şeklindeki demeçlerinden başka…
Sezon bitti Bursaspor küme düştü. Beşiktaş’ı suçladıkları eylemi bir sezon önce yapan Gençlerbirliği’ni mağlup ederek düşmekten son maçta kurtulmuş, 29 haftada 2 maç üst üste maç kazanamadan toplam 5 maç alıp, son 5 maçın tamamını kazanınca taraftarının gözünü boyamış olan Bursaspor için hedef belliydi: Beşiktaş ve Beşiktaş taraftarı! 29 haftalık rezalet durumun sahipleri olan diplerindeki dönemin Bursaspor’unun yöneticileri, teknik direktörü, futbolcuları değil de, son 3 maçını yedek ağırlıklı çıkarak 3 maçı da kaybeden “Bizans’taki” Beşiktaş ve onun taraftarı.
Bursaspor ertesi sezon Yükselme Ligi’nden, Süper Lig’e yükselemedi. Süper Lig’den düşüşü haksız(!) olan Bursaspor, bir üst lige çıkmak için 1 sezon daha bekledi ve sonunda çıktı. Çıktı ancak, Beşiktaş maçları için karşılıklı “taraftarsızlık” icat edilmişti güvenlik önlemi olarak… Bursaspor taraftarının anlamsızca suçluyu başka yerde arama gayretleri, Beşiktaş taraftarınca da anlamsızca karşılık buldu. Bursaspor taraftarı, “kardeş” oldukları Ankaragücü taraftarı ile birleşip, kendilerinin alakalarının olmadığı Ankaragücü-BJK maçlarının oynandığı Ankara’da ve İstanbul’da Beşiktaş taraftarına öfkelerini kusup, rahatlıyorlardı. Ramazan Ayı’nda Dolmabahçe’de boş dükkânların camlarını kırıp, “büyüklük” gösterisi yapıyorlardı. Ankaragücü taraftarında da “Dostumun düşmanı, düşmanımdır” iğrençliğini gördük defalarca…
İzmir veya Manisa’daki Beşiktaş maçlarına Çanakkale üzerinden giden Beşiktaş taraftarı “korkaklıkla” suçlandı Bursaspor taraftarı tarafından. Öyle ya, bıçaklar çekilsin, insanlar hayatını kaybetsin veya yaralansın çünkü deplasmanlara giderken otobüste alınan alkol ve uyuşturucu maddelerle, dolabı “patlatılan” benzin istasyonu marketleriyle, 3 kişiyle 20 kişinin üstüne yürümek, rakip takım taraftarları ile her daim kavga etmek, onlara bıçak sallamaktı büyük(!) taraftarlık… Bu saydıklarımı İstanbul kulüplerinden, Anadolu kulüplerinin taraftarına kadar hepsi yapıyor. Hedefimiz asla ve kat’a Bursaspor taraftarı değil.
Gerçek holiganlar takım elbise giyiyorlar
2006-2007 sezonunun 32. haftasında oynanan Bursaspor-BJK maçında, Bursaspor Yönetimi büyük bir terbiyesizliğin altına imza atarak, skorboarda “B.JİMNASTİK” yazılmasını engellemedi. Beşiktaşlıların hiçbir zaman gocunmadığı “Jimnastik” kelimesinden yola çıkarak sözüm meclisten dışarı, rakibini bir “aşağılama” gayretine girişiyorlardı. Bugün o eyleme imza atanlardan dönemin Bursaspor Başkanı Levent Kızıl, bugün TFF’de oldukça aktif bir görevde, futbolumuza yön çizenlerden! Sırf taraftara şirin görünmek için, sırf taraftarlarının rakibi ile sözüm ona dalga geçmesini zevk içinde, keyif içinde izleyip “Helal olsun bizim Başkan’a, nasıl da dalga geçti jimnastikçilerle” dedirtmek için bunun altında imza atanlardan oldu. Bursaspor 3-0 kazanınca da aynı Levent Kızıl “Galip geldik, hesabı sahada gördük!” dedi. Maçın kazanılmış olmasının da “gazıyla” sanki ortada hesap varmış gibi, “Hesap görüldü” diyor Başkan sıfatlı Levent Kızıl ve ekliyor; “Küfürler oldu ama keşke olmasaydı…” B.Jimnastik yazarak, taraftarına “arkanızdayım” mesajı veren adam diyor “Keşke olmasaydı…” diye, gerçekten çok(!) centilmence... Acaba 2003-2004 sezonunda 29 haftada 2 maç üst üste kazanamadan toplam 5 maç kazanan Bursaspor futbol takımını yönetenlerden de hesabı gördü mü Sayın Levent Kızıl? Aynı adamlar yıllarca “Bu husumet neyden kaynaklanıyor biz de bilmiyoruz” da dediler… Sonra biz koltuk kıran, bıçak sallayan, 90 dakika küfür eden, her yerde kavga eden öğretimsiz değil, eğitimsiz adamları “Bir avuç çapulcu, futbol katilleri, holiganlar, kendini bilmezler” diye sıfatlandırırız.
Altay derdine mi yanmalı?
Sonuç olarak Bursaspor taraftarında düşmenin verdiği bakış açısıyla oluşan hezeyanı kullanarak, kendilerini temize çekmek için hiç alakası olmayan Beşiktaş’ın günah keçisi oluşuna çimento taşıyanlar gayet belliyken, Bursaspor taraftarı büyük bir anlamsızlığın içinde ve gerçeklerin üstünün toprakla örtülmesine “seyirci” kalmaktadır. Bu anlamsız husumeti başlatan Bursaspor taraftarı nasıl başlattıysa, öyle de bitirmelidir. 29 hafta boyunca 2 maç üst üste kazanamadan toplam 5 maç kazanıp, son 5 maçın tamamını kazanlar, bir camiayı “Son 3 maçı şike yaparak kaybettiniz” diye lekelemek lüksüne sahip değillerdir. O sezonki “lig performansına” imza atanlara sormalıdır soracak hesapları kaldıysa. Yoksa biz yıllarca deplasman takımının taraftarının alınmadığı maçları izleriz...
Bu yazıyı okuyan herkes bu yazılan “gerçek” şeylerden sonra bir kez olsun kendisine sorsun; “Bursaspor’un düşmesinin tek/en büyük sorumlusu Beşiktaş mıdır?” diye. “Evet, Beşiktaş’tır” cevabını verene de saygı duymaktan başka bir şey gelmez elimizden.
O değil de, Altay 8 sezonluk ayrılığın hesabını kimden sorsun, hesabı nerede görsün?
Mevlüt Sarı/Goal.com
Kaynak
Bursaspor-BJK husumeti tsunami haline gelmiş durumda. Bursaspor-BJK maçlarını aşmış, BJK-Ankaragücü maçlarına sıçramıştı. Görüyoruz ki, dalganın boyu yükselmiş durumda. Öyle ki, İl Güvenlik Kurulu 26 Ocak 2010 tarihinde BJK-Trabzonspor ve Kasımpaşa-Bursaspor arasında oynanacak olan Ziraat Türkiye Kupası maçları öncesinde kendi aralarında maç yapacak takımların taraftarları arasında gelişecek elektriklenmelerden ziyade, Beşiktaş ve Bursaspor taraftarları arasında gelişebilecek olaylara kilitlenmiş durumda.
Bu sezonun ilk yarısında Bursaspor taraftarı 2 yılı Yükselme Ligi’nde geçen toplam 7,5 yıl sonra İnönü’ye geldi. Son 2 sezondur “taraftar yasağı” yaptırımını eleştiren Bursaspor amigolarının beyanatlarını da izlemiştik, Beşiktaş amigolarının da benzer minvalli beyanatlarını da… Gerçi, İstanbul’a gelememenin suçunu Beşiktaş Yönetimi’ne atıyordu Bursaspor taraftarı, Beşiktaş taraftarı’nın Bursa’ya alınmamasına en ufak tepki göstermeden…
Gelin, husumetin gün gibi ortada olan ancak, bir türlü konuşulmayan temeline inelim. “başarısızlık örtmek için” hedefi başka yöne çevirmek amacıyla bugün yangın haline gelen ateşe ilk kez kibrit çakanları irdeleyelim. Dipte dalga yaratıp, üstteki dalgaların metrelerce olmasını sağlayanları tebrik(!) edelim…
Altay ağlarken, Bursaspor gülüyordu
Çok eskilere gidelim hep beraber… 2002-2003 sezonu, Beşiktaş’ın şampiyonluğu ile bitmiş medya 100. Yıl Şampiyonluğu’na kilitlendiğinden, diğer tarafta olan şeyleri göz ardına atmakta beis görmüyordu. Son hafta düşmeme mücadelesi de hat safhadaydı. Ligin 34. haftasına girilirken, Bursaspor 33 puan ile 16. sırada ve düşme potasında, hemen üzerindeki Altay ise 34 puanla 15. Sıradaydı. Son hafta Bursaspor evinde Gençlerbirliği’ni konuk ederken, Altay ise İstanbulspor deplasmanına çıkacaktı. Bursaspor’un kaybetmesi halinde Altay kaybetse bile ligde kalacakken Bursaspor’a galibiyet bile yetmiyor, Altay’ın mutlak puan kaybı dört gözle bekleniyordu. Takımlar maçlarını oynadılar. Bursaspor, o dönem Ersun Yanal’ın çalıştırdığı UEFA’ya katılmayı garantilemiş, 8 as oyuncusundan yoksun Gençlerbirliği’ni 3-1 mağlup ederek uğurladı. Altay ise deplasmanda o dönem Aykut Kocaman’ın çalıştırdığı ve “tam kadro” çıkan İstanbulspor ile 0-0 berabere kaldı. Bursaspor 36 puanla ligde kaldı, Altay 35 puanla küme düştü. Aykut Kocaman’a o zamandan beri saygı duyarım, Ersun Yanal’a duyduğum bir miktar antipatinin temeli oraya kadar gider.
Bir ertesi sezon küme düştüklerinde rakipleri karşısına as takımla çıkmadığı için “şike yapmakla” suçladıkları Beşiktaş’ın yaptığını, Gençlerbirliği yaptığında ligde kalmayı büyük coşkuyla kutlayan Bursaspor taraftarı’nın, Altay taraftarı umurunda mı bugün? O günden sonra bir daha Süper Lig yüzü görememiş, yıllardır kuyruğuna kadar geldikleri Süper Lig’e bir türlü adım atamamalarının acısını paylaşıyorlar mı? Elbette hayır… Peki, Altay taraftarı düşmelerin sorumlusu olarak Gençlerbirliği’ni mi gördü? Özel bir husumet besledi mi? Bu sorunun cevabı da, hayır.
2003-2004 sezonu başladı ve Beşiktaş adeta ligin tozunu atıyordu. İlk yarısını da en yakın rakibi Fenerbahçe’den 1 maç fazlası ile 11 puan önde kapattı. Bir sezon önce ligi tek mağlubiyetle kapatmış Beşiktaş için, namağlup şampiyon olacağı iddialarını başka kulüplerin taraftarları da çekinmeden dile getiriyorlardı. Ligin ilk yarısı bittiğinde Beşiktaş lider, Bursaspor 16. Sıradaydı.
Cem Papila iyi maç yönetti
Ligin ikinci yarısı başında bana göre o maçı çok iyi yönetmiş olan, sadece Ahmet Yıldırım’ı hatalı şekilde atan ancak ne hikmetse bir daha “asla” aynı standartta tek bir maç bile yönetmemiş olan, Beşiktaşlıların da tuhaf şekilde suçladığı Cem Papila’lı Samsunspor şoku yaşayan Beşiktaş, belini bir daha doğrultamadı. Beşiktaş’ın, Samsunspor maçından sonra pek çok maçta nizami gollerinin verilmemesi, penaltılarının çalınmaması, bir kısmı net hakem hatası kaynaklı bu kayıpların yarattığı psikolojik etkiyle puan kayıplarının bir zincir haline gelmesi sonucunda o dönem Fenerbahçe aman aman futbol oynamadan liderliği ele geçirdi. Liderliği ele geçirdikten sonra Beşiktaş’ın üzerinde olan büyük psikolojik yıkımın da etkisiyle Beşiktaş’ı İnönü’de mağlup ederek bir nevi şampiyonluğu garantileyince, Beşiktaş bu hasarı nasıl atlatacağını bile hesaplayamamaktaydı. Beşiktaş’ın Fenerbahçe maçı öncesinde oynadığı 2 maçı da berabere tamamladığını belirtmekte fayda var.
Daha 5 ay evvel 11 puan farkla önde götürdüğü ligi kaybeden Beşiktaş, son 3 maçta bir sezon önce Gençlerbirliği’nin son maç Bursaspor’a yaptığını yaptı ve yedek ağırlıklı oyuncularla çıktı maçlara. Kaybedecek hiçbir şeyi yoktu, hiç olmazsa gençleri veya yedekleri oynatarak tecrübe kazanmalarını, tecrübe değilse bile hiç olmazsa “maç başı para kazanmalarını” sağladı Lucescu. Bana göre niyet iyi ancak, ligde kendisinden başkalarını ilgilendiren işler yapması yanlıştı. İşin ilginç tarafı, o sezonun gerçek mağduru ve kaybedeni de Beşiktaş’tı…
Sonuç olarak, Beşiktaş son 3 maçını kaybederek Bursaspor’un düşmesine neden olmuş. Bursasporlu taraftarların iddiası oydu çünkü.
Bir de o sezon Bursaspor’un yaptıklarına bakalım…
Bursaspor’un, Barcelona zamanları
Bursaspor 2003-2004 sezonunda 30. haftaya kadar oynadığı maçlarda galibiyetlerini sırasıyla; 7, 11, 21, 25 ve 28. haftalarda almış. Yani, üst üste 2 maç kazanamadan toplam 5 maç kazanmış 29 haftada! Bir de 30. haftadan itibaren bakalım; üst üste kazanılan 5 maç! Sorması ayıp olmasın, 30. haftadan itibaren Bursaspor’un içine günümüzün Barcelona’sı mı girmişti? 3 hafta üst üste kaybeden Beşiktaş eğer şike yapmışsa, 29 hafta 2 maç üst üste kazanamadan toplam 5 maç kazanıp buna mukabil son 5 maçın tamamını kazanan Bursaspor’un yaptığı neydi?
Ligin 32. haftasında Bursa’da kameraların dahi sokulmadığı Bursaspor-Çaykur Rizespor maçı vardı bilmem hatırlar mısınız? İlk yarısı 2-0 Çaykur Rize üstünlüğü ile geçilmiş, Bursaspor ikinci yarıda attığı 4 golle 4-2 kazanarak umudunu bir sonraki haftalara taşımıştı. Maça kameralar sokulmadığı için, neler olduğunu(!) bilemiyoruz elbet, Çaykur Rizesporlu oyuncuların “Hayatımda ilk defa mağlup olduğumuz için seviniyorum.” ve “Burada kazansaydık, stattan ölümüz çıkabilirdi ilk defa ölümü bu kadar yakından hissettim.” şeklindeki demeçlerinden başka…
Sezon bitti Bursaspor küme düştü. Beşiktaş’ı suçladıkları eylemi bir sezon önce yapan Gençlerbirliği’ni mağlup ederek düşmekten son maçta kurtulmuş, 29 haftada 2 maç üst üste maç kazanamadan toplam 5 maç alıp, son 5 maçın tamamını kazanınca taraftarının gözünü boyamış olan Bursaspor için hedef belliydi: Beşiktaş ve Beşiktaş taraftarı! 29 haftalık rezalet durumun sahipleri olan diplerindeki dönemin Bursaspor’unun yöneticileri, teknik direktörü, futbolcuları değil de, son 3 maçını yedek ağırlıklı çıkarak 3 maçı da kaybeden “Bizans’taki” Beşiktaş ve onun taraftarı.
Bursaspor ertesi sezon Yükselme Ligi’nden, Süper Lig’e yükselemedi. Süper Lig’den düşüşü haksız(!) olan Bursaspor, bir üst lige çıkmak için 1 sezon daha bekledi ve sonunda çıktı. Çıktı ancak, Beşiktaş maçları için karşılıklı “taraftarsızlık” icat edilmişti güvenlik önlemi olarak… Bursaspor taraftarının anlamsızca suçluyu başka yerde arama gayretleri, Beşiktaş taraftarınca da anlamsızca karşılık buldu. Bursaspor taraftarı, “kardeş” oldukları Ankaragücü taraftarı ile birleşip, kendilerinin alakalarının olmadığı Ankaragücü-BJK maçlarının oynandığı Ankara’da ve İstanbul’da Beşiktaş taraftarına öfkelerini kusup, rahatlıyorlardı. Ramazan Ayı’nda Dolmabahçe’de boş dükkânların camlarını kırıp, “büyüklük” gösterisi yapıyorlardı. Ankaragücü taraftarında da “Dostumun düşmanı, düşmanımdır” iğrençliğini gördük defalarca…
İzmir veya Manisa’daki Beşiktaş maçlarına Çanakkale üzerinden giden Beşiktaş taraftarı “korkaklıkla” suçlandı Bursaspor taraftarı tarafından. Öyle ya, bıçaklar çekilsin, insanlar hayatını kaybetsin veya yaralansın çünkü deplasmanlara giderken otobüste alınan alkol ve uyuşturucu maddelerle, dolabı “patlatılan” benzin istasyonu marketleriyle, 3 kişiyle 20 kişinin üstüne yürümek, rakip takım taraftarları ile her daim kavga etmek, onlara bıçak sallamaktı büyük(!) taraftarlık… Bu saydıklarımı İstanbul kulüplerinden, Anadolu kulüplerinin taraftarına kadar hepsi yapıyor. Hedefimiz asla ve kat’a Bursaspor taraftarı değil.
Gerçek holiganlar takım elbise giyiyorlar
2006-2007 sezonunun 32. haftasında oynanan Bursaspor-BJK maçında, Bursaspor Yönetimi büyük bir terbiyesizliğin altına imza atarak, skorboarda “B.JİMNASTİK” yazılmasını engellemedi. Beşiktaşlıların hiçbir zaman gocunmadığı “Jimnastik” kelimesinden yola çıkarak sözüm meclisten dışarı, rakibini bir “aşağılama” gayretine girişiyorlardı. Bugün o eyleme imza atanlardan dönemin Bursaspor Başkanı Levent Kızıl, bugün TFF’de oldukça aktif bir görevde, futbolumuza yön çizenlerden! Sırf taraftara şirin görünmek için, sırf taraftarlarının rakibi ile sözüm ona dalga geçmesini zevk içinde, keyif içinde izleyip “Helal olsun bizim Başkan’a, nasıl da dalga geçti jimnastikçilerle” dedirtmek için bunun altında imza atanlardan oldu. Bursaspor 3-0 kazanınca da aynı Levent Kızıl “Galip geldik, hesabı sahada gördük!” dedi. Maçın kazanılmış olmasının da “gazıyla” sanki ortada hesap varmış gibi, “Hesap görüldü” diyor Başkan sıfatlı Levent Kızıl ve ekliyor; “Küfürler oldu ama keşke olmasaydı…” B.Jimnastik yazarak, taraftarına “arkanızdayım” mesajı veren adam diyor “Keşke olmasaydı…” diye, gerçekten çok(!) centilmence... Acaba 2003-2004 sezonunda 29 haftada 2 maç üst üste kazanamadan toplam 5 maç kazanan Bursaspor futbol takımını yönetenlerden de hesabı gördü mü Sayın Levent Kızıl? Aynı adamlar yıllarca “Bu husumet neyden kaynaklanıyor biz de bilmiyoruz” da dediler… Sonra biz koltuk kıran, bıçak sallayan, 90 dakika küfür eden, her yerde kavga eden öğretimsiz değil, eğitimsiz adamları “Bir avuç çapulcu, futbol katilleri, holiganlar, kendini bilmezler” diye sıfatlandırırız.
Altay derdine mi yanmalı?
Sonuç olarak Bursaspor taraftarında düşmenin verdiği bakış açısıyla oluşan hezeyanı kullanarak, kendilerini temize çekmek için hiç alakası olmayan Beşiktaş’ın günah keçisi oluşuna çimento taşıyanlar gayet belliyken, Bursaspor taraftarı büyük bir anlamsızlığın içinde ve gerçeklerin üstünün toprakla örtülmesine “seyirci” kalmaktadır. Bu anlamsız husumeti başlatan Bursaspor taraftarı nasıl başlattıysa, öyle de bitirmelidir. 29 hafta boyunca 2 maç üst üste kazanamadan toplam 5 maç kazanıp, son 5 maçın tamamını kazanlar, bir camiayı “Son 3 maçı şike yaparak kaybettiniz” diye lekelemek lüksüne sahip değillerdir. O sezonki “lig performansına” imza atanlara sormalıdır soracak hesapları kaldıysa. Yoksa biz yıllarca deplasman takımının taraftarının alınmadığı maçları izleriz...
Bu yazıyı okuyan herkes bu yazılan “gerçek” şeylerden sonra bir kez olsun kendisine sorsun; “Bursaspor’un düşmesinin tek/en büyük sorumlusu Beşiktaş mıdır?” diye. “Evet, Beşiktaş’tır” cevabını verene de saygı duymaktan başka bir şey gelmez elimizden.
O değil de, Altay 8 sezonluk ayrılığın hesabını kimden sorsun, hesabı nerede görsün?
Mevlüt Sarı/Goal.com
Kaynak