- Katılım
- 17 Mayıs 2017
- Mesajlar
- 3,761
- Çözümler
- 2
- Reaksiyon puanı
- 1,323
- Puanları
- 358
Sütlaç Afyonkarahisar ilimizin bir tatlısı ve sütlacın adı, “sütlü aş” sözcüğünün zaman içinde sütlaca dönüşmesi ile ortaya çıkmıştır. (Sütlac’ın afyonkarahisar yorumu olan Bombalı Sütlaç Tarzı Mevcuttur) Kökeni oldukça eskilere dayanan sütlacın, yapısı itibariyle Türklerin ağırlıklı olarak konar göçer olduğu dönemlerde keşfedilmiş olması ve zaman içinde İpek Yolu ile batıya doğru taşınmış olması kuvvetle muhtemeldir.
(Bombalı Sütlaç Afyonkarahisar)
Fırın sütlaç; Üzerine Ekmek kadayıfı; Manda Kaymağı; Doğal bal ve Antep fıstığı…
Bu tezin geçerli olma olasılığını yüksek kılan hususlardan birisi de, Türklerin hem pirinç hem de süt ile yakın ilişkisinin bulunmasıdır. Türkistan coğrafyası, pirinç kültürünün yaygın olduğu ve yüzyıllardır temel besin maddesi olarak tüketildiği coğrafyalardan olan Çin ve Hindistan ile komşudur. Bu komşuluğun getirdiği etkileşimin varlığı ve pirincin Türklerce Türkistan Pilavı gibi yemeklerde kullanıldığı bilinmektedir.
Bununla birlikte, Çin ve Hindistan’da süt kullanımı neredeyse hemen hiç söz konusu değil iken, Türklerin hayvancılık, dolayısıyla da süt ve süt ürünleri ile ilişkileri de aşikardır. Bu durum da, sütlacın Türk mutfağının bir ürünü olduğu savını desteklemektedir.
Sütlacın Türk kökenli olduğu tezini destekleyici bir dayanak da, Dîvânu Lugâti’t-Türk‘te geçen uva (uwa) adlı yiyecektir. Tarifi “pirinç pişirildikten sonra, soğuk suya konur; sonra suyu süzülerek içerisine şeker atılır, soğukluk olmak üzere yenir.” şeklinde geçen uva, sözcük olarak uvdı (uwdı) şeklinde kullanılan ve günümüz Anadolu Türkçesi ile “ovdu” şeklinde çevirebileceğimiz “ovmak” eyleminden çıkmıştır. Ovmak eylemi ile o dönemki sütlaç olan uvanın ilgisi ise, uva hazırlanırken en son üzerine -o dönem toz şeker hemen hiç yoktur- parçalar halindeki şekerin ovularak ufalandırılmasıdır1.
Sütlaç; baklava, tel kadayıf, helva, güllaç, kazandibi ve tavukgöğsü gibi tatlılar Osmanlı Saray Mutfağı’nda yapılan tatlılar arasında yer almaktadır. Bugünün aksine, o dönemlerde şeker üretiminin kısıtlı olması nedeniyle, sütlaç ayrıca önem verilen bir lezzettir.
Bu anlamda saray sofralarında da yer alan ve sevilen bir tatlı olan sütlacın İngiliz elçi Lord John Finch’in 26 Temmuz 1675’te Edirne Sarayı’nda IV. Mehmet’in huzuruna çıkmasının ardından, sadrazam tarafından verilen ziyafette de sunulduğu bilinmektedir.
(Bombalı Sütlaç Afyonkarahisar)
Fırın sütlaç; Üzerine Ekmek kadayıfı; Manda Kaymağı; Doğal bal ve Antep fıstığı…
Bu tezin geçerli olma olasılığını yüksek kılan hususlardan birisi de, Türklerin hem pirinç hem de süt ile yakın ilişkisinin bulunmasıdır. Türkistan coğrafyası, pirinç kültürünün yaygın olduğu ve yüzyıllardır temel besin maddesi olarak tüketildiği coğrafyalardan olan Çin ve Hindistan ile komşudur. Bu komşuluğun getirdiği etkileşimin varlığı ve pirincin Türklerce Türkistan Pilavı gibi yemeklerde kullanıldığı bilinmektedir.
Bununla birlikte, Çin ve Hindistan’da süt kullanımı neredeyse hemen hiç söz konusu değil iken, Türklerin hayvancılık, dolayısıyla da süt ve süt ürünleri ile ilişkileri de aşikardır. Bu durum da, sütlacın Türk mutfağının bir ürünü olduğu savını desteklemektedir.
Sütlacın Türk kökenli olduğu tezini destekleyici bir dayanak da, Dîvânu Lugâti’t-Türk‘te geçen uva (uwa) adlı yiyecektir. Tarifi “pirinç pişirildikten sonra, soğuk suya konur; sonra suyu süzülerek içerisine şeker atılır, soğukluk olmak üzere yenir.” şeklinde geçen uva, sözcük olarak uvdı (uwdı) şeklinde kullanılan ve günümüz Anadolu Türkçesi ile “ovdu” şeklinde çevirebileceğimiz “ovmak” eyleminden çıkmıştır. Ovmak eylemi ile o dönemki sütlaç olan uvanın ilgisi ise, uva hazırlanırken en son üzerine -o dönem toz şeker hemen hiç yoktur- parçalar halindeki şekerin ovularak ufalandırılmasıdır1.
Peki Ya Anadolu’da Sütlaç?
Sütlaç, Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün dışında Türk kaynaklarında, Mehmet oğlu Eşref’in Hazaniüs’saadat eseri gibi 15. yüzyılda yayınlanmış tıp kitaplarında geçmektedir. Ayrıca Priscilla Mary Işın’ın Avcılıktan Gurmeliğe Yemeğin Kültürel Tarihi adlı kitabında da belirtildiği üzere, 15. yüzyılda Karaman bölgesinde yaşayan Alanyalı Kaygusuz Abdal, şiirlerinde baklava gibi çeşitli yiyecekler ile birlikte sütlaçtan da bahsetmektedir.Sütlaç; baklava, tel kadayıf, helva, güllaç, kazandibi ve tavukgöğsü gibi tatlılar Osmanlı Saray Mutfağı’nda yapılan tatlılar arasında yer almaktadır. Bugünün aksine, o dönemlerde şeker üretiminin kısıtlı olması nedeniyle, sütlaç ayrıca önem verilen bir lezzettir.
Bu anlamda saray sofralarında da yer alan ve sevilen bir tatlı olan sütlacın İngiliz elçi Lord John Finch’in 26 Temmuz 1675’te Edirne Sarayı’nda IV. Mehmet’in huzuruna çıkmasının ardından, sadrazam tarafından verilen ziyafette de sunulduğu bilinmektedir.