Beyaz eşya pazarlamacısı kamyondan inip doğruca beyaz eşya satan dükkana girer. Dükkanda dini bir konuda sohbet yapılmaktadır. Beyaz eşya pazarlamacısı, sohbet esnasında kafasını uzatarak:
-Merhaba, ben ateistim, sizinle dini konularda tartışabiliriz, dedi.
Dükkanda bulunanlardan biri olan Necmi Abi,
-Hoş geldin Ateist kardeş,
-Hoş bulduk
-Buyur gel oturalım, sohbet edelim. (Ateist oturur.)
-İsminiz nedir ateist kardeş?
-Yıldırım
-Merhaba Yıldırım memnun oldum benim adım da Necmi.
-Sağol.
-Sen akıllı, zeki birine benziyorsun, dedi Necmi Abi.
- Nereden bildin? diye sordu Yıldırım.
-Pazarlama müdürüsünüz, değil mi? Hiç aptal adamı müdür yaparlar mı?.. Oradan anladım, dedi.
-Teşekkür ederim.
-Çünkü şu kainata baktığımızda her şey Allah’ın varlığını bize gösteriyor, dedi Necmi ağabey. Yıldırım sessiz beklemede. Necmi abi cebinden gözlüğünü çıkardı. -Yıldırımcığım madem sohbet edeceğiz, sevdim seni.
-Ben de sizi sevdim, severim konuşkan insanları, dedi Yıldırım.
-Necmi abi gözlüğü göstererek:
-Buna ne dersiniz Yıldırımcığım?
-Gözlük deriz, dedi.
-Biz de gözlük deriz. Cebinden kalem çıkartıp:
-Buna ne dersiniz?
-Kalem deriz, dedi.
-Biz de kalem deriz, dedi Necmi abi. Bu arada dükkan sahibi bir tepsi şeftali ortaya koyar sohbet esnasında afiyetle yensin diye.Necmi abi bir şeftaliyi eline alarak:
-Peki buna ne dersiniz Yıldırımcığım? dedi.
-Şeftali deriz, dedi.
-Bak işte biz de şeftali diyoruz. Demek ki eşyayı isimlendiriken hiç bir görüş ayrılığımız yok. Şimdi sen buna şeftali desen, ben patates desem, diğerine kalem desen ben de baston desem herhalde bu adamla sohbet edilmez deyip kalkıp giderdin. Demek ki eşyaya,mevcudata,varlıklara baktığımızda aynı şeyleri görebiliyoruz. Şimdi biz bu şeftaliyi neredenihangi kaynaktan aldık Yıldırımcığım?
-Manavdan, dedi.
-Hayır öyle değil. Yani denizden mi çıkardık, topraktan mı çıkardık, yoksa ağaçtan mı topladık?
-Ağaçtan dedi.
-Peki bu ağacın aslı nedir?
-Nasıl yani? diye sordu Yıldırım.
-Yani bu ağaç aslında bir odun değil mi?
-Evet doğru, biz ağaç diyoruz ama aslı odun.
-Peki bu odun şeftali yapmayı öğrenmek için okula gitti mi? Kursa gitti mi? [/SIZE]
-Gitmez tabi ki, dedi.
-Aklı var mıdır bu odunun? Düşünüp desin ki : Ya ben bu insanlara şeftali yapayım de afiyetle yesinler.
-Yıldırım düşündü:
-Aklı yok, dedi. Okula da gitmedi.
-Yani Yıldırımcığım, bu odun öyle bir şey üretiyor ki tadı, rengi, kokusu hoşumuza gidiyor, içindeki vitamin vücudumuzu besliyor. Yıldırımcığım bu şeftaliyi bize, bizi tanıyan biri mi verebilir yoksa bu odun mu verebilir? Yıldırım dondu kaldı. Durdu, düşündü:
-Sen,bir deryasın dedi.
- Necmi abi gülümseyerek:
-Ben derya değilim , derya bizim okuduğumuz Kuran Tefsiri kitaplarıdır. İşte Yıldırımcığım. Bizi tanıyan, seven, acıyan ve neden hoşlandığımızı bilen bir Rabbimiz var. O şeftaliye kokuyu veren , burnumuza da o kokuyu alma kabiliyeti vermiş. Tadını veren, dilimize tat alma kabiliyeti vermiş. İşte O bizim Rabbimizdir, Allah’ımızdır. Necmi abi devam ederek:
-Mesela dedi ineğin süt vermesi... İnek bizi tanımaz. Arının bal vermesi, arı bizi tanımaz. Şimdi biz bütün bilim adamlarını toplayıp desek ki:
Ya profesörler , bu arılar var ya çok terbiyesiz şeyler, biz balını almaya gidince bizi sokuyorlar. Biz bundan sonra arı balı yemek istemiyoruz. Siz bize bal yapın.Bize profesör balı yapın biz ondan yemek istiyoruz desek. Bize arı gibi bal yapabilir mi profesörler?
-Yapamazlar dedi.
-Peki profesörün yapamadığı balı, bir sinek nasıl yapabiliyor? Kuran’da Nahl (Arı)suresi var. O surede Allah diyor ki :
Ben arıya vahyediyorum, emrediyorum insanlar için şifalı olan balı üretiyor. Kuran’da iki yerde şifa kelimesi geçer. Birinde Allah’ın Peygambere vahyettiği Kuran’ın inanlara şifa olduğu söylenir, diğerinde ise Allah’ın arılara vahyettiği balın bütün insanlara şifa olduğu söylenir. Yıldırım iyice şaşkın vaziyette bakıyor. Necmi abi devam ederek: Mesela 5 kişilik bir taksi, saat kulesinin etrafında kendi kendine döner mi?
-Tabi ki dönmez, dedi Yıldırım.
-Peki 5 kişilik taksi kendi kendine dönmezken 7 milyarlık dünya kendi kendine nasıl dönüyor? Demek ki onu bir döndüren bir Kudret var . Yıldırımcığım hiç baklava baklavacısız baklavalaşır mı?
-Yıldırım gülümseyerek
–Hayır, dedi
-İşte maalesef modern bilim baklavayı görüyor ama baklavacıyı görmek istemiyor.
-Yahu siz nereye takılıyorsunuz? Hocanız kim? diye sordu Yıldırım
-Sevgili kardeşim benim Hocam Bediüzzaman’dır, ben onun yazdığı eserleri okurum dedi Necmi abi.
-Yapma ya o mu hocanız?
-Necmi abi :
-Gel sen de bize takıl neşelenirsin , dedi
-Belli ya çok neşeli bir insansın, bir odundan neler çıkardın, dedi Yıldırım.
-O da bişey mi Yıldırımcığım. Bizde daha ne odunlar var . Gülüşerek vedalaşıp ayrıldılar.
Kaynak Gelen Kutum
-Merhaba, ben ateistim, sizinle dini konularda tartışabiliriz, dedi.
Dükkanda bulunanlardan biri olan Necmi Abi,
-Hoş geldin Ateist kardeş,
-Hoş bulduk
-Buyur gel oturalım, sohbet edelim. (Ateist oturur.)
-İsminiz nedir ateist kardeş?
-Yıldırım
-Merhaba Yıldırım memnun oldum benim adım da Necmi.
-Sağol.
-Sen akıllı, zeki birine benziyorsun, dedi Necmi Abi.
- Nereden bildin? diye sordu Yıldırım.
-Pazarlama müdürüsünüz, değil mi? Hiç aptal adamı müdür yaparlar mı?.. Oradan anladım, dedi.
-Teşekkür ederim.
-Çünkü şu kainata baktığımızda her şey Allah’ın varlığını bize gösteriyor, dedi Necmi ağabey. Yıldırım sessiz beklemede. Necmi abi cebinden gözlüğünü çıkardı. -Yıldırımcığım madem sohbet edeceğiz, sevdim seni.
-Ben de sizi sevdim, severim konuşkan insanları, dedi Yıldırım.
-Necmi abi gözlüğü göstererek:
-Buna ne dersiniz Yıldırımcığım?
-Gözlük deriz, dedi.
-Biz de gözlük deriz. Cebinden kalem çıkartıp:
-Buna ne dersiniz?
-Kalem deriz, dedi.
-Biz de kalem deriz, dedi Necmi abi. Bu arada dükkan sahibi bir tepsi şeftali ortaya koyar sohbet esnasında afiyetle yensin diye.Necmi abi bir şeftaliyi eline alarak:
-Peki buna ne dersiniz Yıldırımcığım? dedi.
-Şeftali deriz, dedi.
-Bak işte biz de şeftali diyoruz. Demek ki eşyayı isimlendiriken hiç bir görüş ayrılığımız yok. Şimdi sen buna şeftali desen, ben patates desem, diğerine kalem desen ben de baston desem herhalde bu adamla sohbet edilmez deyip kalkıp giderdin. Demek ki eşyaya,mevcudata,varlıklara baktığımızda aynı şeyleri görebiliyoruz. Şimdi biz bu şeftaliyi neredenihangi kaynaktan aldık Yıldırımcığım?
-Manavdan, dedi.
-Hayır öyle değil. Yani denizden mi çıkardık, topraktan mı çıkardık, yoksa ağaçtan mı topladık?
-Ağaçtan dedi.
-Peki bu ağacın aslı nedir?
-Nasıl yani? diye sordu Yıldırım.
-Yani bu ağaç aslında bir odun değil mi?
-Evet doğru, biz ağaç diyoruz ama aslı odun.
-Peki bu odun şeftali yapmayı öğrenmek için okula gitti mi? Kursa gitti mi? [/SIZE]
-Gitmez tabi ki, dedi.
-Aklı var mıdır bu odunun? Düşünüp desin ki : Ya ben bu insanlara şeftali yapayım de afiyetle yesinler.
-Yıldırım düşündü:
-Aklı yok, dedi. Okula da gitmedi.
-Yani Yıldırımcığım, bu odun öyle bir şey üretiyor ki tadı, rengi, kokusu hoşumuza gidiyor, içindeki vitamin vücudumuzu besliyor. Yıldırımcığım bu şeftaliyi bize, bizi tanıyan biri mi verebilir yoksa bu odun mu verebilir? Yıldırım dondu kaldı. Durdu, düşündü:
-Sen,bir deryasın dedi.
- Necmi abi gülümseyerek:
-Ben derya değilim , derya bizim okuduğumuz Kuran Tefsiri kitaplarıdır. İşte Yıldırımcığım. Bizi tanıyan, seven, acıyan ve neden hoşlandığımızı bilen bir Rabbimiz var. O şeftaliye kokuyu veren , burnumuza da o kokuyu alma kabiliyeti vermiş. Tadını veren, dilimize tat alma kabiliyeti vermiş. İşte O bizim Rabbimizdir, Allah’ımızdır. Necmi abi devam ederek:
-Mesela dedi ineğin süt vermesi... İnek bizi tanımaz. Arının bal vermesi, arı bizi tanımaz. Şimdi biz bütün bilim adamlarını toplayıp desek ki:
Ya profesörler , bu arılar var ya çok terbiyesiz şeyler, biz balını almaya gidince bizi sokuyorlar. Biz bundan sonra arı balı yemek istemiyoruz. Siz bize bal yapın.Bize profesör balı yapın biz ondan yemek istiyoruz desek. Bize arı gibi bal yapabilir mi profesörler?
-Yapamazlar dedi.
-Peki profesörün yapamadığı balı, bir sinek nasıl yapabiliyor? Kuran’da Nahl (Arı)suresi var. O surede Allah diyor ki :
Ben arıya vahyediyorum, emrediyorum insanlar için şifalı olan balı üretiyor. Kuran’da iki yerde şifa kelimesi geçer. Birinde Allah’ın Peygambere vahyettiği Kuran’ın inanlara şifa olduğu söylenir, diğerinde ise Allah’ın arılara vahyettiği balın bütün insanlara şifa olduğu söylenir. Yıldırım iyice şaşkın vaziyette bakıyor. Necmi abi devam ederek: Mesela 5 kişilik bir taksi, saat kulesinin etrafında kendi kendine döner mi?
-Tabi ki dönmez, dedi Yıldırım.
-Peki 5 kişilik taksi kendi kendine dönmezken 7 milyarlık dünya kendi kendine nasıl dönüyor? Demek ki onu bir döndüren bir Kudret var . Yıldırımcığım hiç baklava baklavacısız baklavalaşır mı?
-Yıldırım gülümseyerek
–Hayır, dedi
-İşte maalesef modern bilim baklavayı görüyor ama baklavacıyı görmek istemiyor.
-Yahu siz nereye takılıyorsunuz? Hocanız kim? diye sordu Yıldırım
-Sevgili kardeşim benim Hocam Bediüzzaman’dır, ben onun yazdığı eserleri okurum dedi Necmi abi.
-Yapma ya o mu hocanız?
-Necmi abi :
-Gel sen de bize takıl neşelenirsin , dedi
-Belli ya çok neşeli bir insansın, bir odundan neler çıkardın, dedi Yıldırım.
-O da bişey mi Yıldırımcığım. Bizde daha ne odunlar var . Gülüşerek vedalaşıp ayrıldılar.
Kaynak Gelen Kutum