'BİR TÜRBE'(!)'nin hikâyesi

Bu konuyu okuyanlar

Katılım
12 Mart 2011
Mesajlar
35,210
Reaksiyon puanı
10,324
Puanları
113
BİR TÜRBE(!)'nin hikâyesi

Yıl 1968...
İstanbul’da (yeni adıyla) Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan bir grup genç, okulun hemen yanındaki koruluk alanı buluşma yeri yapmıştı.
Gündüzleri ders çalışıyor, geceleri şarap içiyorlardı.
Ağaçların arasında oldukları için onları kimse görmüyordu.
Önce tahta bir masa koydular.
Bir kaç da sandalye, sonra masaya 4-5 bardak, yanına da bir damacana su.
Onlar yokken kimse bardaklara dokunmuyordu.
Bardaklar hep masanın üzerinde duruyordu.

Zamanla grubun üyeleri çoğaldı.
Doğal olarak bardak sayısı da çoğaldı.
Ardından yer kolay bulunsun diye tahtadan bir tabela yaptılar.
Buluşma yerine bir isim koydular.

Bir gün kız arkadaşlarını korkutmak için mezar görüntüsü veren bir tümsek yaptılar.
Ders çalışmak için okuldan getirdikleri çene kemiklerini ve kuru kafaları bu tümseğin üzerine koydular.
Gel zaman git zaman okul bitti.
Herkes mezun oldu, iş hayatına atıldılar.

Bugün İstanbul Fulya’da bir türbe var.
Bardakçı Baba Türbesi, her gün dolup taşıyor.
Evlenmek isteyen, çocuğu olmayan, eşiyle kavga eden, iş arayan...
Hastalığına çare arayan, sınav kazanmak isteyen...
Kısacası umut dilenen herkes...
Geliyor, dilek tutuyor, mum yakıyor, bardak kırıyor.
Bu olay rutin olarak yıllardır sürüyor.

Türbeyi bugüne kadar ziyaret edenlerin sayısı milyonları geçmiştir.
Bardakçı Baba türbesi uzun yıllar boş bir arsadaydı.
Sonra Belediye etrafını çevirdi, bir türbe haline getirdi.
Tabela bile asıldı.

Ancak el ayak kestiği ve çevreyi kirlettiği için bardak kırmak yasaklandı.
Daha sonra arsayı satın alan Tertace Rezidans, inşaatın tam önünde kalan türbeyi kaldırmak için çare aradı.
Ama halkın tepkisinden korktu, geri adım attı.
Bunun üzerine binayla uyum sağlaması için mezarı siyah mermer ile kapladı.
Etrafını camla kapattı ve ışıklandırıldı.
Türbenin yanına kocaman harflerle de yazdı.
“BARDAKÇI BABA, EL FATİHA”

1592165252593.png


Şimdi yoldan gelip geçenler Bardakçı Baba’ya bir “El Fatiha” okuyup, gidiyor.
Kimi dilek tutuyor.
Kimi yanında getirdiği bardağı türbeye sürüp tekrar çantasına koyuyor.

Peki, kim bu Bardakçı Baba?
Kim biliyor musunuz?
Bardakçı Baba, 1968 yılında diş hekimliği fakültesinde okuyan bir grup gencin kız arkadaşlarını korkutmak için kazdıkları mezarda yattığı sanılan hayali kişi.
O dönemin şahitlerinden Diş Hekimi Hüseyin Cahit Dursun yıllar sonra gerçeği şöyle açıklamıştı.

Ders çalışırken su ve bazen de şarap içmek için koyduğumuz bardaklara kimse dokunmazdı.
Bu nedenle tahtadan yaptığımız tabelaya muziplik olsun diye Bardakçı Baba yazdık.
Sonraları, biz orada yokken birileri damacanaya su doldurmaya başladı.
Bir süre sonra da türbe oldu, ağaçların kesilmemesi için sırrı açıklamadım.
Fakat ağaçlar kesildi, devletimiz de bir yatır olduğuna inandı.

Ağaçlar kesildi, çevre türbeye yakışır şekilde düzenlendi, özel tabelalar asıldı.
Oysa burası kesinlikle boş, mezarda yatan falan yok.
Sonra da Beşiktaş Müftülüğü ve İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü şu açıklamayı yapmıştı:
Kayıtlarımızda söz konusu Bardakçı Baba ile ilgili hiç bir bilgi yok.
 
Son düzenleyen moderatör:

_X_

Profesör
Katılım
22 Ağustos 2013
Mesajlar
3,017
Reaksiyon puanı
1,544
Puanları
113
Milletimizin Hurafelere Olan Yakinlik Derecesinin Numune Örnegi ...
 

crow88

Dekan
Katılım
1 Aralık 2010
Mesajlar
6,322
Reaksiyon puanı
3,129
Puanları
113
Yaş
58
BİR TÜRBE(!)'nin hikâyesi

Yıl 1968...
İstanbul’da (yeni adıyla) Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde okuyan bir grup genç, okulun hemen yanındaki koruluk alanı buluşma yeri yapmıştı.
Gündüzleri ders çalışıyor, geceleri şarap içiyorlardı.
Ağaçların arasında oldukları için onları kimse görmüyordu.
Önce tahta bir masa koydular.
Bir kaç da sandalye, sonra masaya 4-5 bardak, yanına da bir damacana su.
Onlar yokken kimse bardaklara dokunmuyordu.
Bardaklar hep masanın üzerinde duruyordu.

Zamanla grubun üyeleri çoğaldı.
Doğal olarak bardak sayısı da çoğaldı.
Ardından yer kolay bulunsun diye tahtadan bir tabela yaptılar.
Buluşma yerine bir isim koydular.

Bir gün kız arkadaşlarını korkutmak için mezar görüntüsü veren bir tümsek yaptılar.
Ders çalışmak için okuldan getirdikleri çene kemiklerini ve kuru kafaları bu tümseğin üzerine koydular.
Gel zaman git zaman okul bitti.
Herkes mezun oldu, iş hayatına atıldılar.

Bugün İstanbul Fulya’da bir türbe var.
Bardakçı Baba Türbesi, her gün dolup taşıyor.
Evlenmek isteyen, çocuğu olmayan, eşiyle kavga eden, iş arayan...
Hastalığına çare arayan, sınav kazanmak isteyen...
Kısacası umut dilenen herkes...
Geliyor, dilek tutuyor, mum yakıyor, bardak kırıyor.
Bu olay rutin olarak yıllardır sürüyor.

Türbeyi bugüne kadar ziyaret edenlerin sayısı milyonları geçmiştir.
Bardakçı Baba türbesi uzun yıllar boş bir arsadaydı.
Sonra Belediye etrafını çevirdi, bir türbe haline getirdi.
Tabela bile asıldı.

Ancak el ayak kestiği ve çevreyi kirlettiği için bardak kırmak yasaklandı.
Daha sonra arsayı satın alan Tertace Rezidans, inşaatın tam önünde kalan türbeyi kaldırmak için çare aradı.
Ama halkın tepkisinden korktu, geri adım attı.
Bunun üzerine binayla uyum sağlaması için mezarı siyah mermer ile kapladı.
Etrafını camla kapattı ve ışıklandırıldı.
Türbenin yanına kocaman harflerle de yazdı.
“BARDAKÇI BABA, EL FATİHA”

Ekli dosyayı görüntüle 104466


Şimdi yoldan gelip geçenler Bardakçı Baba’ya bir “El Fatiha” okuyup, gidiyor.
Kimi dilek tutuyor.
Kimi yanında getirdiği bardağı türbeye sürüp tekrar çantasına koyuyor.

Peki, kim bu Bardakçı Baba?
Kim biliyor musunuz?
Bardakçı Baba, 1968 yılında diş hekimliği fakültesinde okuyan bir grup gencin kız arkadaşlarını korkutmak için kazdıkları mezarda yattığı sanılan hayali kişi.
O dönemin şahitlerinden Diş Hekimi Hüseyin Cahit Dursun yıllar sonra gerçeği şöyle açıklamıştı.

Ders çalışırken su ve bazen de şarap içmek için koyduğumuz bardaklara kimse dokunmazdı.
Bu nedenle tahtadan yaptığımız tabelaya muziplik olsun diye Bardakçı Baba yazdık.
Sonraları, biz orada yokken birileri damacanaya su doldurmaya başladı.
Bir süre sonra da türbe oldu, ağaçların kesilmemesi için sırrı açıklamadım.
Fakat ağaçlar kesildi, devletimiz de bir yatır olduğuna inandı.

Ağaçlar kesildi, çevre türbeye yakışır şekilde düzenlendi, özel tabelalar asıldı.
Oysa burası kesinlikle boş, mezarda yatan falan yok.
Sonra da Beşiktaş Müftülüğü ve İstanbul Türbeler Müze Müdürlüğü şu açıklamayı yapmıştı:
Kayıtlarımızda söz konusu Bardakçı Baba ile ilgili hiç bir bilgi yok.
bu tür türbelerin olduğu, ara sıra konuşurken ,şakayla karışık konuşuluyor.
okumak yok,araştırmak yok,sonra oluyor portakal- kör topal
 
Üst