Atatürk ve Diktatörlük, Cihangirlik

  • Konuyu başlatan Konuyu başlatan Be5tE
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi

Be5tE

Dekan
Katılım
22 Nisan 2008
Mesajlar
7,346
Reaksiyon puanı
5
Puanları
0
Başkomutanlık Kanunu’nun uzatılması vesilesiyle bir milletvekilinin, kendisine “Meclis’in hakkını elinden aldığı, elinden almak istediğini” söylemesi üzerine 6 Mayıs 1922 günü Meclis’in gizli oturumundaki konuşmasından:
Efendiler, açık ifade edeceğim, beni mazur görünüz! Her birinizin fevkalâde salâhiyet ile seçilmesine ve fevkalâde salâhiyete malik bir Meclis’in teşekkülüne ve bu Meclis’in, memleketin mukadderatına el koyan bir mahiyet kazanmasına çalışan, benim! Bunda muvaffak olmak için en yakın arkadaşlarımla fikir mücadelesi yaptım. Bütün hayatımı, mevcudiyetimi, bütün şeref ve haysiyetimi tehlikeye attım. Bu sebeple bu, benim eserimdir. Ben eserimi küçültmek ile değil, yükseltmek ile görevliyim. Bu düşünceden sonra Meclis’in hakkını zorla almak sözünü, tamamen ...Efendiye ret ve iade ederim. Böyle bir şey söz konusu değildir ve olamaz!
1922 (Nutuk II, s. 655)

Geniş yetkilerle Başkomutanlık verilişinden ve Sakarya Zaferi’nden sonra bir kısım milletvekillerinin endişe duyduğu ve Meclis’in dağıtılacağı kuşkusuna düştükleri, kendisine hatırlatıldığı zaman söylemiştir:
Ben asla böyle birşey düşünmedim ve düşünmem. Millet Meclis’inde bana ne kadar karşı koyan ve itiraz eden olursa olsun o, büyük Türk milletinin mümessili oldukça benim başımdır. Şüphem yoktur ki, onlara iş ve hareketlerim ve onun neticeleri ile yapabildiğim ve yapabileceğim hizmetlerin kıymetini izah edebileceğim. Bunu anlamakta Millet Meclisi tereddüt etse bile asil olan Türk milleti, yüksek sağduyusu ile bunu anlayacaktır. Bu taktirde meselenin halli benim şahsıma değil, tanıdığım Türk milletine yönelecektir; çünkü ben millet adamıyım, milletsever adamım. Onun sağduyusu haricinde hareket eder adam vaziyetine düşmem. Biricik emelim, bütün vatanseverlerin, bütün devlet ve ordu başlarının başını millete bağlamaktır. Millet, lâyık olduğu büyük efendiliği bugün değilse yarın bütün mâna ve genişliği ile anlayacaktır; buna eminim. İşte o zaman, her millet ferdinin hakikî özellikleri millet tarafından belirtilecek ve tespit olunacaktır. Ben, o güne muvaffakiyetle yetişeceğimi ve milletten onun büyüklüğü ile orantılı mükâfatı alacağımı kuvvetle ümit ediyorum.
1921 (Asım Us, G.D.D. s. 111-112)

Ben istese idim derhal askerî bir diktatörlük kurar ve memleketi öyle idareye kalkışırdım. Fakat ben istedim ki, milletim için modern bir devlet kurayım ve onu yaptım.
(Yusuf Ziya Özer, T.T.K. Belleten,Cilt: 3, Sayı: 10, s. 287)

1932 yılında toplanan I. Türk Tarih Kongresi’nin sonunda Marmara Köşkü’nde verilen çay’da, öğretmenlerden birinin Atatürk’e “Paşam! Birçok Avrupalı muharrirler yazdıklarında, eserlerinde sizi diktatör diye nitelendiriyorlar. Buna ne buyurursunuz?” sorusuna verdiği cevap:
- Ben diktatör değilim ve heveslisi de olmadım. Benim diktatör olmadığıma şuradan hüküm veriniz, ben diktatör olsaydım siz bana bu suali soramazdınız!
1932 (Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s.116)

Cumhuriyet Halk Partisi’nin daimî başkanlığının teklif edilmesi münasebetiyle söylediği söz:
- Milletin sevgi ve güvenini kaybetmediğim müddetçe tekrar seçilirim; milletin reyi esastır.
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk
ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 72)

Kendisine “Atatürk” diye hitap edilmesi üzerine söylemiştir:
Kendisine yalnız adıyla hitap ettiren, benim kadar demokrat devlet başkanı biliyor musunuz?
(M. Şükrü Akkaya, Ülkü Dergisi Cilt: 2, Sayı: 24, 1948, s. 5)

Ömür boyu Cumhurbaşkanlığı teklifi söylentileri üzerine gazetecilere söyledikleri:
Bana öteden beri bu ve buna benzer tekliflerde bulunanlar çok olmuştur. Siz ve kamuoyu bilmelisiniz ki bu yoldaki teklifler hoşuma gitmemiştir ve gitmez. Benim gayem Türkiye’de, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nde millet egemenliğini takviye etmek ve ebedileştirmektir. Dediğiniz gibi bir teklifi, benim idealimi cidden rencide eden bir mânada telâkki ederim. Bu noktada şu veya bu tefsirlere giden sözlerin mânasını, beni iyi tanımış olan Türk milleti benden daha iyi takdir eder.
1930 (Cumhuriyet gazetesi, 26. 9. 1930)

İzmir’de, halkla yaptığı bir toplantıda söylemiştir:
Efendiler, ben şimdi burada hazırlanmış bir nutuk verecek değilim. Maksadım halkla, kardeşçe sohbet yapmaktır. Bu dakikadaki muhatabınız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi ve Başkumandan değildir; sade bir milletvekili ve sizi çok seven bir hemşeriniz Mustafa Kemal’dir. Bu sebeple benden neler öğrenmek istiyorsanız, serbest olarak sormanızı rica ederim.
1923 (Atatürk’ün S.D., II, s. 84)

Konya’da esnaf ve tüccarlar tarafından tertip edilen ziyafette, bir tüccarın “Hükûmetin, ticaretimizi geliştirmek için ne gibi düşüncelere sahip olduğunu” sorması üzerine verdiği cevap:
- Evvelâ şunu söyleyim ki, bendeniz içinizde hükûmet adına değil, meclis adına değil, ordu adına değil, sadece bir milletvekili gibi, belki de yalnız bir arkadaşımız, bir kardeşimiz gibi bulunuyorum. Onun için sualinize hükûmet adına cevap vermeye yetkim yoktur. Eğer sualinizi ‘Sen ne diyorsun? Senin ticaretimiz hakkındaki fikrin nedir?” diye soraydınız o zaman cevap vermekte sakınca görmezdim ve kabul ediyorum ki asıl maksadınız da budur.
1923 (Atatürk’ün S.D. II, s. 135-136)

Dolmabahçe Sarayı’nda İstanbul halkı temsilcileriyle yaptığı konuşma esnasında söylemiştir:
Artık bu saray, Allahın gölgelerinin değil, gölge olmayan, gerçek olan milletin sarayıdır. Ve ben burada milletin bir ferdi, bir misafiri olarak bulunmakla bahtiyarım.
1927 (Atatürk’ün S.D. II, s.247)

Kendisine “Büyük Atatürk” diye hitap ettikleri vakit söylediği söz:
- İsmime böyle riyakâr kelimeleri karıştırmayınız.
(Kılıç Ali, Atatürk’ün Hususiyetleri, 1955, s. 117)

Ben esasen saraylardan hoşlanmam. Devlet Reisi olmak mecburiyetiyle İstanbul’a geldiğim zaman, Dolmabahçe denilen soğuk bir yerde otururum. Ben orada rahatsız otururum. Ben bir evde oturmaktan, daha rahat ederim.
(Hasan Cemil Çambel, Dünya gazetesi, 30. 8. 1952)

Annesi için yaptırılan mermer sandukalı ve uzun kitabeli kabrin fotoğrafını gördükten ve kitabede “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanımefendi’nin...” diye başlıyan cümleyi okuduktan sonra Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a söyledikleri:
- İlk fırsatta İzmir’e gidersin, bu sandukayı ve kitabeyi kaldırtırsın; dağdan iki büyük ve uzun taş getirtirsin, birini olduğu gibi bir temel üzerine tespit ettirir, diğerini baş tarafına diktirirsin ve bunun bir yerini biraz düzelttirerek “Atatürk’ün anası Zübeyde burada gömülüdür” diye yazdırırsın, altına da ölüm tarihini koydurursun, yeter.*
(Hasan Rıza Soyak, Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri, 1965, s. 10)

Ben diktatör değilim. Benim kuvvetim olduğunu söylüyorlar; evet, bu doğrudur. Benim arzu edip de yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Çünkü, ben zoraki ve insafsızca hareket etmek bilmem. Bence diktatör, diğerlerini iradesine boyun eğdirendir. Ben, kalpleri kırarak değil, kalpleri kazanarak hükmetmek isterim.
1935 (Ayın Tarihi, Sayı: 19, 1935)

Ben de yüzbinlerce insanı idare ettim; onları ölüme giden yola, seve seve sevk ettim. Fakat bir tanesine kamçı kullanmadım.
1923 (Latife Uşaklıgil, Tarih Dünyası,Sayı : 2, 1950)

Ben bir diktatörüm; fakat benim hayatımı tetkik edenler görürler ki, ben Mısır firavunları gibi şahsıma mezar yaptırmak için kırbaçlar altında insanları sürmedim. Ben, memlekette tatbik etmek istediğim herhangi bir fikri evvelâ kongreler toplayarak, onlarla konuşarak bu fikirleri onlardan aldığım salâhiyete dayanarak tatbik ettim. İşte Erzurum, Sivas kongreleri, işte Büyük Millet Meclisi bunun en canlı ifadeleridir.
1932 (Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Millî Mücadele Tarihi, s. 304)

Kapıda duran nöbetçi bile benden korkmaz. İsterseniz kendisinden sorunuz. Korku üzerine hâkimiyet kurulamaz. Toplara dayanan hâkimiyet devamlı olmaz. Böyle bir hâkimiyet ve hattâ diktatörlük, ancak ihtilâl olursa geçici bir zaman için lâzım olur.
1930 (Ayın Tarihi, II, 73, 1930)

Benim her emrim yapılır; çünkü benden, yapılmayacak emirler çıkmaz.
(Asaf İlbay, Tan gazetesi, 17. 7. 1949)

Benim kendi kuvvet ve kudretim, halkın bana gösterdiği inan ve güvenden ibarettir. Bu güven devam ettikçe, ben de bu güvene liyakat kazanmakta devam edecek ve geleceğe bu karşılıklı güvenle hep beraber yürüyerek inşallah pek az zamanda millete refah ve mutluluk verecek olan büyük amacımıza ulaşacağız!
1923 (Atatürk’ün S.D.II, s.163)

Biz keyfî hareket etmeyiz. Müstebit asla değiliz. Hayatımız, bütün faaliyetimiz, memleket işlerinde keyfî ve müstebitçe hareket edenlere karşı mücadele ile geçmiştir. Bizim akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek belli özelliğimizdir. Bütün hayatımızı dolduran vak’alar, bu gerçeğin delilidirler. Memleket ve millet işlerinde şahıslarıyla, yaptıklarıyla, fikirleriyle zararlı olmak vaziyetine düşenlere karşı, zaman zaman direndiğimiz olmuştur. Milleti gerçek düzelme yolunda yürümekten mene çalışmak isteyenlere sert ve amansız olmak istidadındayız. Toplumsal düzenimizi, bilerek veya bilmeyerek, bozucu kimselere müsaade edemeyiz; bunlar doğrudur. Bizden bu hususta sessiz kalma ve tarafsızlık isteyenleri tatmin edemiyorsak, bunun sebebi, memleket ve millet menfaatini her şeyin üstünde gördüğümüzdür.
1925 (Atatürk’ün S.D.V, s. 211)

Efendiler, kendimizi cihanın hâkimi zannetmek gafleti, artık hiçbir kafada yer bulmamalıdır. Gerçek vaziyeti tanımaktaki gafletle, gafillere uymakla, zavallı milletimizi sürüklediğimiz felâketler yetişir. Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz!
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 1. 2. 1930)

Artık millet, yalnız bir şeyi için silâha sarılacaktır: Millî sınırlarımız içinde hayatını, bağımsızlığını ve egemenliğini müdafaa için! Artık bizim saldırgan bir askerî siyasetimiz olmayacaktır. Cihangirlik sevdasında, fütuhat peşinde bulunmayacağız. O zihniyeti takip yüzünden en ağır cezaları hâlâ çekmekteyiz.
1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 8. 1. 1930)

İngiliz yazarı Armstrong’un “Bozkurt Mustafa Kemal” adlı kitabındaki görüşleri üzerine söylemiştir :
Bu İngiliz subayı bana bir “cihangir” gözüyle bakıyor. Ben, “cihangir” değilim; olmak da istemem! Biz Türk ordusuyla “cihangirlik”e karşı koymuşuzdur.
(Yakup Kadri Karaosmanoğlu, T.T.K. Belleten, Cilt XX, Sayı : 80, s. 531-532)

Kaynak
 
Üst