quasimodo
Profesör
- Katılım
- 20 Aralık 2008
- Mesajlar
- 1,929
- Reaksiyon puanı
- 57
- Puanları
- 0
ASHÂB-I UHDUD’DAN ASHÂB-I GAZZE’YE Mustafa Özşimşekler hocaefendi
ASHÂB-I UHDUD’DAN ASHÂB-I GAZZE’YE
Gazze alevler içinde kalıp yangın yerine dönünce hâtırıma Ashâb-ı Uhdud geldi. Siz Ashâb-ı Uhdud’u bilir misiniz? Mevlâ Teâlâ’nın “Burûc” süresinde zikrettiği Hendek Ashâbını… Hani hendekler kazılıp, bu hendekler ateşle doldurularak o devirde Allah’a inanan müminlerin çatır çatır yakıldıkları içler acısı hâdiseyi...
Yirmi birinci asrın çağdaş geçinilen dünyasında, bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de bir vahşet yaşandı. Tepeden masum halkın üzerine her türlü tahribatı yapan bombalar yağdırıldı. Savunmasız binlerce masum sivil halk, kadın, çocuk, yaşlı ayırmadan acımasızca katledildi. Binalar; cami, hastane demeden bombalanıp vuruldu. Hatta İsrail Devletinin gözü öylesine dönmüştü ki; BM binasını dahi gözlerini kırpmadan vurdular. İşin enteresan tarafı da o binayı vurmadan önce telefonla arayıp; “orayı vurmamamız için binanın koordinatlarını verin” dediler.
Bu uyarıyı yaptıktan ve BM binasının koordinatlarını aldıktan kısa bir süre sonra -emniyetli görüp oraya sığınan masum Filistinlileri de yok etmek için- o binayı da bombalayıp harabeye çevirdiler. Gazze’de caddeler, sokaklar tarumar olmuş; binalar toplarla, füzelerle tahrip edilmiş; hastahaneler okullar dahi bombalanıp yıkılmış. Elektrik yok, su yok, halk doğal ihtiyaçlarını bile temin etmekten mahrum. Ne emniyet ve güven kalmış, ne de huzur ve sükûnet… Gazze, İsrail’in hava, kara ve denizden sürdürdüğü bombardımanlarla adeta kıyâmeti yaşadı. Filistin halkının yaşadığı bu belde alevlerle kuşatıldı… Gazze alevler içinde kalıp yangın yerine dönünce aklıma Ashâb-ı Uhdud geldi.
Siz Ashâb-ı Uhdud’u bilir misiniz?
Mevlâ Teâlâ’nın “Burûc” süresinde zikrettiği Hendek Ashâbını… Hani hendekler kazılıp, bu hendekler ateşle doldurularak o devirde Allah’a inanan müminlerin çatır çatır yakıldıkları içler acısı hâdiseyi... Ve o müminler hendekte cayır cayır yanarlarken, müstekbirler de ateş çukurlarının etrafında koltuklarına kurulmuşlar bu zulmü zevkle seyretmişlerdi. O insanların feryâd-u figanları bu vicdan fakiri tuzu kuruların kulağına mûsikî gibi gelmiş, yanan alevlerin ışıltısı onları adeta mest etmiş, sanki bir savaş filmi seyreder gibi heyecanla ve zevkle bu vahşeti izlemişlerdi. Allâh-u Teâlâ “Burûc” süresinde bu hâdiseyi anlatıyor bizlere. Tabi o zalimlerin yaptıkları yanlarına kâr kalmadı, Allâh-u Teâlâ onları kendi yaktıkları ateşle veya başka bir yolla helak etti. “Zâlimin zulmü varsa mazlumun Allah’ı” var diye boşuna dememişler. Kim olursa olsun hiç şüphesiz zâlimin hasmı Allah’tır. Allâh-u Teâlâ’nın imhâli vardır ama ihmâli yoktur. Zalimlere mühlet verir, eğer zulmü bırakırlarsa ne ala, yoksa vakti saati gelince defterlerini mutlaka dürer.
Dün Ashabı Uhdud, bu gün Ashâb-ı Gazze…
Demek sadece Ashâb-ı Uhdud hâdisesindeki insanlar ateşe atılmış değiller. Sadece İbrahim (Aleyhisselam) ateşe atılmadı. İşte günümüzde de sanki Gazze’de hendekler açılmış ve Filistin halkı bu hendekler de yakılıyor. Evleri-barkları başlarına yıkılıyor, camileri-hastaneleri bombalanıyor, caddeleri- sokakları yangın yerine döndürülmüş. Hal böyleyken dünya -ateş çukurlarının etrafında toplanan Ashab-ı Uhdud gibi- televizyonların karşısında koltuklarına kurulup, Gazze hendeğindeki alevler içinde yanan Filistin halkını seyretti. Medeniyet ve hümanizm iddiasında bulunan bazı devlet temsilcileri de; üzülmek bir yana, büyük bir utanmazlık içinde bu vahşetin “savunma amaçlı” olduğunu söyleyerek, neredeyse bu durumdan memnuniyet duyduğunu ifade ettiler. Şayet bunu İsrail değil de başka bir devlet yapacak olsaydı, başta Amerika olmak üzere bütün dünya ayağa kalkardı. Hatırlarsanız, biz terörü yok etmek için Kuzey Irak’daki PKK kamplarına girdiğimizde, bize demediklerini bırakmadılar.
Avrupası, Amerikası “Siviller için endişeliyiz” diye açıklamalar yaparak bir an önce oradan çıkmamızı yüksek sesle dillendirdiler, baskı yaptılar. Peki o gün siviller için endişe duyan hassas insan hakları savunucuları(!) şimdi neredeler!? Gazze’deki yangının sönmesi ve o vahşetin durması için, Medenî denen dünyanın çağdaş geçinen devletleri ne yaptılar? Bu saldırgan Siyonistleri durdurmak için hangi tedbirler ve kararlar alınıp, hangi yaptırımları uyguladılar?.. Dünya ülkelerinin liderleri bu insanlık vahşetine seyirci kalarak sınıfta kaldılar. Başta Amerika, Birleşmiş Milletler ve Avrupa birliği olmak üzere bu katliama sessiz kalan tüm ülkeler, Siyonist sermayenin baskısını kıramadıklarından katillerin yanında yer almışlar ve bu insanlık suçuna ortak olmuşlardır. Anlaşılan o ki, Dünyadaki resmi ideoloji üç buçuk Siyonist Yahudi’ye maalesef teslim olmuş.
Diğer ülkeler bir kenara, peki İslâm ülkelerinin liderleri bu katliamı durdurmak için ne yaptılar? Gayrimüslim ülkelerdeki vicdan sahibi, insânî duygularını yitirmemiş halklar bile insanlık dramına dönüşen Gazze’deki bu vahşetin durması için tepki gösterip protestolarla seslerini yükseltirlerken, İslâm ülkelerinin liderleri neden sus-pus oldular? Müslüman halklar, vahşette kurban giden kardeşlerinin yanında olunca, liderler de duruma göre vaziyeti kurtaracak açıklamalar yaparak güya durumu idare yoluna gittiler. Bu açıklamalar ve kınamalar; Siyonist katillerin Gazze’ye girmesine, çoluk-çocuk demeden katletmesine, hastane cami demeden bombalamasına engel oldu mu?.. Hayır!.. Halbuki Müslüman halkların Devlet yöneticileri, kendi milletlerinin sokaklara ve caddelere taşan öfke ve protesto eylemlerini Siyonistlerin suratına çarparak, acilen bu saldırıyı durduracak siyasi ve diplomatik bütün adımları atmalıydılar. Koskoca İslâm dünyasının bu saldırganlık karşısında sessiz kalması ve bir yaptırım uygulayamaması çok üzücüdür ve asla kabul edilebilir bir durum değildir. İşin enteresan tarafı Müslüman Devletlerin yapamadığını, Latin Amerika’da küçük bir ülke olan Bolivya yaptı!.
. İsrail Büyükelçisini ülkesinden kovan Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez yaptı!.. İsrail’in Gazze’deki saldırılarını protesto etmek amacıyla derhal İsrail ile diplomatik ilişkilerini kestiler… Onları gönülden tebrik ediyorum… Aslında bu onurlu ve dik duruş, Müslüman ülke liderlerinden gelmeliydi.
Müslim’in Sahîhinde çok enteresan bir Hadîsi Şerif geçmektedir. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bu hadîsi şerifte: “Müslümanlar yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacak, sonra yahudiler taş ve ağaç arkasına saklanmaya mecbur kalacak kadar aciz ve yenik duruma düşecekler. Her ağaç ve taş; arkasında saklanan yahudiyi, ‘Ey Müslim! Ey Allah’ın kulu! burada yahudi bir kimse var, gel ve onu öldür!’diyecektir. Ancak ğarkad ağacı müstesna” buyurmuştur. (Müslim, Fiten: 82, No: 2922)
Bu hadîsi şerif kıyamete yakın ortaya çıkacak olan Müslüman - Yahudi savaşını haber veriyor ve Müslümanların zaferiyle neticeleneceğini müjdeliyor. Şayet bu savaşta bir yahudi, müslümanların silâhından canını kurtarıp bir taşın veya ağacın arkasına saklanacak olsa, o taş, o ağaç dile gelip konuşacak ve yahudiyi kovalayan mücâhide, “aradığı kişinin kendi arkasına saklandığını” haber verecektir. Siyonist Yahudilerin haddi iyice aşan zulmüne şahid olan ağaçların ve taşların bile, deyim yerindeyse canına öyle bir tak edecek ki, sabırları taşacak ve ihbarda bulunmak üzere dile gelecekler. Demek ki o zamana kadar Yahudi - müslüman mücadelesi devam edip gidecek. Ve bu gün Siyonist Yahudilere karşı aciz ve çaresiz bir durum arzeden Müslümanlar, gün gelecek tüm bu yapılanların intikamını alacak. Ama Müslümanlar da hadîsi şerifte geçen taş ve ağaçların kendisine sesleneceği “Müslüman” ve “Allah’ın kulu” vasıflarına tam sahip olmaları lazım.
Bundan yıllar önce gazeteciler İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim ve hadisi şerifler sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” dediklerinde, Perez: “Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.” cevabını veriyor.
Onlar kendileriyle alakalı âyet ve hadisleri gayet iyi bilirler. Mesela hadîsi şerifte “Her ağaç ve taş arkasında saklanan yahudiyi haber verecek, ancak ğarkad ağacı müstesna” buyruluyor ya, ne gariptir ki Yahudilerin İsrail’de en çok diktikleri ağaç ğargat ağacıdır. Aslında onlar ne Resûlüllah’a inanırlar, ne de hadis-i şeriflere itibar ederler ama yine de içleri rahat olmadığından tedbîren de olsa yine de bu ağacı dikmekten geri kalmıyorlar.
Hadis kabul etmeyen bir çok naylon müctehidin olduğu günümüzde, bu Hadîsi Şerifi de kabul etmeyenler olabilir. Dileyen dilediği gibi inanabilir ama tüm İslâm Âlemince kaynak kitap olarak kabul edilen “Kütübü Sitte”nin, en muteber ikinci hadis kitabı olan “Sahîh-i Müslim’de bu Hadîsi Şerif geçmektedir. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) muhbiri sâdıktır. Ne buyurdu ve duyurduysa hepsi olmuştur, vakti saati gelenlerde olmaya devam edecektir inşallah. Her ne kadar Gazze’ye yapılan saldırılar şimdilik durmuş ve ateşkes olmuşsa da, acılar hemen dinmiyor, yaralar hemen sarılmıyor. Gazze’yi zor günler bekliyor. Çünkü orada yaşayan halkın binlercesinin evi yıkılmış, hastahaneleri, okulları, yolları, köprüleri bombalanmış, elektrik hatları, kanalizasyon boruları tahrip edilmiş. Sokaklar, caddeler ise hayatını kaybedenlerin cesetleriyle dolu. Bombardıman altındaki halk cenazelerini bile kaldırma imkanı bulamadılar.
Ayrıca atılmış olan bombaların verdiği tahribat ne olacak? İleri teknolojiyle hazırlanan beyaz fosforlu bombaların etkileri, daha sonra orada yaşayan halka nasıl yansıyacak? Gazze’de bir doktor, fosfor bombasıyla yaralanan bir hastanın yarasını tedavi ederken, bu bombanın vücutta yaptığı tesir sebebiyle ellerinin yandığını söylüyor. Sen bir de o bombaya maruz kalan masum bedenin ıstırabını düşün…
Her tarafı bombalarla yakılıp yıkılan ve hayalet şehir haline getirilen Gazze’de, bundan sonra yaşam kolay olmayacak. Bombaların etkisiyle oluşan azot, kükürt oksit ve fosfor gibi gazlar, hayatta kalanları etkilemez mi zannediyoruz? Gazze halkının elbiselerinden tutunda yiyeceklerine kadar hep barut kokusu sirayet etmiş, bu işin uzmanları; “bombalar patladıktan sonra ortaya çıkan gazların, başta kısırlık olmak üzere insan sağlığını tehdit ettiğini” belirtiyorlar. Ve bombalardan canını kurtarıp da hayatta kalan küçücük yavruların bozulan psikolojileri ne olacak?..
Bu güne dek her zaman Filistinli Müslüman kardeşlerinin yanında yer alan, maddî ve mânevî desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Müslüman Türk Milleti olarak bizler, bu açılan yaraların bir an önce kapanması için yine Filistinli kardeşlerimize maddî yardıma devam edeceğiz ve dualarımızda onları unutmaycağız. Mevlâ Teâlâ, bu işgal sırasında Gazze’de hayatını kaybeden bütün Müslüman kardeşlerimize rahmet, kalanlarına da sabırlar ihsan eylesin. Başta Filistin olmak üzere, Rabbim tüm Müslümanları düşmanlarından kurtarıp, emniyet ve huzur içerisinde yaşamak nasip eylesin Amin!
Fi Emanillah!
http://irsadforum.net/forum/mustafa-ozsimsekler/ashab-i-uhdud8217dan-ashab-i-gazze8217ye-mustafa-ozsimsekler-hocaefendi/

ASHÂB-I UHDUD’DAN ASHÂB-I GAZZE’YE
Gazze alevler içinde kalıp yangın yerine dönünce hâtırıma Ashâb-ı Uhdud geldi. Siz Ashâb-ı Uhdud’u bilir misiniz? Mevlâ Teâlâ’nın “Burûc” süresinde zikrettiği Hendek Ashâbını… Hani hendekler kazılıp, bu hendekler ateşle doldurularak o devirde Allah’a inanan müminlerin çatır çatır yakıldıkları içler acısı hâdiseyi...
Yirmi birinci asrın çağdaş geçinilen dünyasında, bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de bir vahşet yaşandı. Tepeden masum halkın üzerine her türlü tahribatı yapan bombalar yağdırıldı. Savunmasız binlerce masum sivil halk, kadın, çocuk, yaşlı ayırmadan acımasızca katledildi. Binalar; cami, hastane demeden bombalanıp vuruldu. Hatta İsrail Devletinin gözü öylesine dönmüştü ki; BM binasını dahi gözlerini kırpmadan vurdular. İşin enteresan tarafı da o binayı vurmadan önce telefonla arayıp; “orayı vurmamamız için binanın koordinatlarını verin” dediler.
Bu uyarıyı yaptıktan ve BM binasının koordinatlarını aldıktan kısa bir süre sonra -emniyetli görüp oraya sığınan masum Filistinlileri de yok etmek için- o binayı da bombalayıp harabeye çevirdiler. Gazze’de caddeler, sokaklar tarumar olmuş; binalar toplarla, füzelerle tahrip edilmiş; hastahaneler okullar dahi bombalanıp yıkılmış. Elektrik yok, su yok, halk doğal ihtiyaçlarını bile temin etmekten mahrum. Ne emniyet ve güven kalmış, ne de huzur ve sükûnet… Gazze, İsrail’in hava, kara ve denizden sürdürdüğü bombardımanlarla adeta kıyâmeti yaşadı. Filistin halkının yaşadığı bu belde alevlerle kuşatıldı… Gazze alevler içinde kalıp yangın yerine dönünce aklıma Ashâb-ı Uhdud geldi.
Siz Ashâb-ı Uhdud’u bilir misiniz?
Mevlâ Teâlâ’nın “Burûc” süresinde zikrettiği Hendek Ashâbını… Hani hendekler kazılıp, bu hendekler ateşle doldurularak o devirde Allah’a inanan müminlerin çatır çatır yakıldıkları içler acısı hâdiseyi... Ve o müminler hendekte cayır cayır yanarlarken, müstekbirler de ateş çukurlarının etrafında koltuklarına kurulmuşlar bu zulmü zevkle seyretmişlerdi. O insanların feryâd-u figanları bu vicdan fakiri tuzu kuruların kulağına mûsikî gibi gelmiş, yanan alevlerin ışıltısı onları adeta mest etmiş, sanki bir savaş filmi seyreder gibi heyecanla ve zevkle bu vahşeti izlemişlerdi. Allâh-u Teâlâ “Burûc” süresinde bu hâdiseyi anlatıyor bizlere. Tabi o zalimlerin yaptıkları yanlarına kâr kalmadı, Allâh-u Teâlâ onları kendi yaktıkları ateşle veya başka bir yolla helak etti. “Zâlimin zulmü varsa mazlumun Allah’ı” var diye boşuna dememişler. Kim olursa olsun hiç şüphesiz zâlimin hasmı Allah’tır. Allâh-u Teâlâ’nın imhâli vardır ama ihmâli yoktur. Zalimlere mühlet verir, eğer zulmü bırakırlarsa ne ala, yoksa vakti saati gelince defterlerini mutlaka dürer.
Dün Ashabı Uhdud, bu gün Ashâb-ı Gazze…
Demek sadece Ashâb-ı Uhdud hâdisesindeki insanlar ateşe atılmış değiller. Sadece İbrahim (Aleyhisselam) ateşe atılmadı. İşte günümüzde de sanki Gazze’de hendekler açılmış ve Filistin halkı bu hendekler de yakılıyor. Evleri-barkları başlarına yıkılıyor, camileri-hastaneleri bombalanıyor, caddeleri- sokakları yangın yerine döndürülmüş. Hal böyleyken dünya -ateş çukurlarının etrafında toplanan Ashab-ı Uhdud gibi- televizyonların karşısında koltuklarına kurulup, Gazze hendeğindeki alevler içinde yanan Filistin halkını seyretti. Medeniyet ve hümanizm iddiasında bulunan bazı devlet temsilcileri de; üzülmek bir yana, büyük bir utanmazlık içinde bu vahşetin “savunma amaçlı” olduğunu söyleyerek, neredeyse bu durumdan memnuniyet duyduğunu ifade ettiler. Şayet bunu İsrail değil de başka bir devlet yapacak olsaydı, başta Amerika olmak üzere bütün dünya ayağa kalkardı. Hatırlarsanız, biz terörü yok etmek için Kuzey Irak’daki PKK kamplarına girdiğimizde, bize demediklerini bırakmadılar.
Avrupası, Amerikası “Siviller için endişeliyiz” diye açıklamalar yaparak bir an önce oradan çıkmamızı yüksek sesle dillendirdiler, baskı yaptılar. Peki o gün siviller için endişe duyan hassas insan hakları savunucuları(!) şimdi neredeler!? Gazze’deki yangının sönmesi ve o vahşetin durması için, Medenî denen dünyanın çağdaş geçinen devletleri ne yaptılar? Bu saldırgan Siyonistleri durdurmak için hangi tedbirler ve kararlar alınıp, hangi yaptırımları uyguladılar?.. Dünya ülkelerinin liderleri bu insanlık vahşetine seyirci kalarak sınıfta kaldılar. Başta Amerika, Birleşmiş Milletler ve Avrupa birliği olmak üzere bu katliama sessiz kalan tüm ülkeler, Siyonist sermayenin baskısını kıramadıklarından katillerin yanında yer almışlar ve bu insanlık suçuna ortak olmuşlardır. Anlaşılan o ki, Dünyadaki resmi ideoloji üç buçuk Siyonist Yahudi’ye maalesef teslim olmuş.
Diğer ülkeler bir kenara, peki İslâm ülkelerinin liderleri bu katliamı durdurmak için ne yaptılar? Gayrimüslim ülkelerdeki vicdan sahibi, insânî duygularını yitirmemiş halklar bile insanlık dramına dönüşen Gazze’deki bu vahşetin durması için tepki gösterip protestolarla seslerini yükseltirlerken, İslâm ülkelerinin liderleri neden sus-pus oldular? Müslüman halklar, vahşette kurban giden kardeşlerinin yanında olunca, liderler de duruma göre vaziyeti kurtaracak açıklamalar yaparak güya durumu idare yoluna gittiler. Bu açıklamalar ve kınamalar; Siyonist katillerin Gazze’ye girmesine, çoluk-çocuk demeden katletmesine, hastane cami demeden bombalamasına engel oldu mu?.. Hayır!.. Halbuki Müslüman halkların Devlet yöneticileri, kendi milletlerinin sokaklara ve caddelere taşan öfke ve protesto eylemlerini Siyonistlerin suratına çarparak, acilen bu saldırıyı durduracak siyasi ve diplomatik bütün adımları atmalıydılar. Koskoca İslâm dünyasının bu saldırganlık karşısında sessiz kalması ve bir yaptırım uygulayamaması çok üzücüdür ve asla kabul edilebilir bir durum değildir. İşin enteresan tarafı Müslüman Devletlerin yapamadığını, Latin Amerika’da küçük bir ülke olan Bolivya yaptı!.
. İsrail Büyükelçisini ülkesinden kovan Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez yaptı!.. İsrail’in Gazze’deki saldırılarını protesto etmek amacıyla derhal İsrail ile diplomatik ilişkilerini kestiler… Onları gönülden tebrik ediyorum… Aslında bu onurlu ve dik duruş, Müslüman ülke liderlerinden gelmeliydi.
Müslim’in Sahîhinde çok enteresan bir Hadîsi Şerif geçmektedir. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bu hadîsi şerifte: “Müslümanlar yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmayacak, sonra yahudiler taş ve ağaç arkasına saklanmaya mecbur kalacak kadar aciz ve yenik duruma düşecekler. Her ağaç ve taş; arkasında saklanan yahudiyi, ‘Ey Müslim! Ey Allah’ın kulu! burada yahudi bir kimse var, gel ve onu öldür!’diyecektir. Ancak ğarkad ağacı müstesna” buyurmuştur. (Müslim, Fiten: 82, No: 2922)
Bu hadîsi şerif kıyamete yakın ortaya çıkacak olan Müslüman - Yahudi savaşını haber veriyor ve Müslümanların zaferiyle neticeleneceğini müjdeliyor. Şayet bu savaşta bir yahudi, müslümanların silâhından canını kurtarıp bir taşın veya ağacın arkasına saklanacak olsa, o taş, o ağaç dile gelip konuşacak ve yahudiyi kovalayan mücâhide, “aradığı kişinin kendi arkasına saklandığını” haber verecektir. Siyonist Yahudilerin haddi iyice aşan zulmüne şahid olan ağaçların ve taşların bile, deyim yerindeyse canına öyle bir tak edecek ki, sabırları taşacak ve ihbarda bulunmak üzere dile gelecekler. Demek ki o zamana kadar Yahudi - müslüman mücadelesi devam edip gidecek. Ve bu gün Siyonist Yahudilere karşı aciz ve çaresiz bir durum arzeden Müslümanlar, gün gelecek tüm bu yapılanların intikamını alacak. Ama Müslümanlar da hadîsi şerifte geçen taş ve ağaçların kendisine sesleneceği “Müslüman” ve “Allah’ın kulu” vasıflarına tam sahip olmaları lazım.
Bundan yıllar önce gazeteciler İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim ve hadisi şerifler sizin devletinizin yıkılacağından haber veriyor” dediklerinde, Perez: “Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.” cevabını veriyor.
Onlar kendileriyle alakalı âyet ve hadisleri gayet iyi bilirler. Mesela hadîsi şerifte “Her ağaç ve taş arkasında saklanan yahudiyi haber verecek, ancak ğarkad ağacı müstesna” buyruluyor ya, ne gariptir ki Yahudilerin İsrail’de en çok diktikleri ağaç ğargat ağacıdır. Aslında onlar ne Resûlüllah’a inanırlar, ne de hadis-i şeriflere itibar ederler ama yine de içleri rahat olmadığından tedbîren de olsa yine de bu ağacı dikmekten geri kalmıyorlar.
Hadis kabul etmeyen bir çok naylon müctehidin olduğu günümüzde, bu Hadîsi Şerifi de kabul etmeyenler olabilir. Dileyen dilediği gibi inanabilir ama tüm İslâm Âlemince kaynak kitap olarak kabul edilen “Kütübü Sitte”nin, en muteber ikinci hadis kitabı olan “Sahîh-i Müslim’de bu Hadîsi Şerif geçmektedir. Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) muhbiri sâdıktır. Ne buyurdu ve duyurduysa hepsi olmuştur, vakti saati gelenlerde olmaya devam edecektir inşallah. Her ne kadar Gazze’ye yapılan saldırılar şimdilik durmuş ve ateşkes olmuşsa da, acılar hemen dinmiyor, yaralar hemen sarılmıyor. Gazze’yi zor günler bekliyor. Çünkü orada yaşayan halkın binlercesinin evi yıkılmış, hastahaneleri, okulları, yolları, köprüleri bombalanmış, elektrik hatları, kanalizasyon boruları tahrip edilmiş. Sokaklar, caddeler ise hayatını kaybedenlerin cesetleriyle dolu. Bombardıman altındaki halk cenazelerini bile kaldırma imkanı bulamadılar.
Ayrıca atılmış olan bombaların verdiği tahribat ne olacak? İleri teknolojiyle hazırlanan beyaz fosforlu bombaların etkileri, daha sonra orada yaşayan halka nasıl yansıyacak? Gazze’de bir doktor, fosfor bombasıyla yaralanan bir hastanın yarasını tedavi ederken, bu bombanın vücutta yaptığı tesir sebebiyle ellerinin yandığını söylüyor. Sen bir de o bombaya maruz kalan masum bedenin ıstırabını düşün…
Her tarafı bombalarla yakılıp yıkılan ve hayalet şehir haline getirilen Gazze’de, bundan sonra yaşam kolay olmayacak. Bombaların etkisiyle oluşan azot, kükürt oksit ve fosfor gibi gazlar, hayatta kalanları etkilemez mi zannediyoruz? Gazze halkının elbiselerinden tutunda yiyeceklerine kadar hep barut kokusu sirayet etmiş, bu işin uzmanları; “bombalar patladıktan sonra ortaya çıkan gazların, başta kısırlık olmak üzere insan sağlığını tehdit ettiğini” belirtiyorlar. Ve bombalardan canını kurtarıp da hayatta kalan küçücük yavruların bozulan psikolojileri ne olacak?..
Bu güne dek her zaman Filistinli Müslüman kardeşlerinin yanında yer alan, maddî ve mânevî desteğini hiçbir zaman esirgemeyen Müslüman Türk Milleti olarak bizler, bu açılan yaraların bir an önce kapanması için yine Filistinli kardeşlerimize maddî yardıma devam edeceğiz ve dualarımızda onları unutmaycağız. Mevlâ Teâlâ, bu işgal sırasında Gazze’de hayatını kaybeden bütün Müslüman kardeşlerimize rahmet, kalanlarına da sabırlar ihsan eylesin. Başta Filistin olmak üzere, Rabbim tüm Müslümanları düşmanlarından kurtarıp, emniyet ve huzur içerisinde yaşamak nasip eylesin Amin!
Fi Emanillah!
http://irsadforum.net/forum/mustafa-ozsimsekler/ashab-i-uhdud8217dan-ashab-i-gazze8217ye-mustafa-ozsimsekler-hocaefendi/