wwhirlwind
Profesör
- Katılım
- 21 Aralık 2006
- Mesajlar
- 2,313
- Reaksiyon puanı
- 2
- Puanları
- 0
BAŞBAKAN’ın savcı, ana muhalefet liderinin avukat rolüne soyunduğu bir "hazırlık soruşturması" dönemini geride bıraktık ve Ergenekon Çetesi ile ilgili yargılama başlayacak.
İddianamedeki önemli ayrıntılar ve suçlamalar, gazetelerde yayımlanıyor.
Cumartesi ve pazar günü neredeyse bütün gazetelerde yayımlanan bu tür haberleri okudum.
Kimi zaman tebessüm ettim, kimi zaman hayret ve dehşet ile gözlerim açıldı.
Savcının iddianamesine dayanak yaptığı ifadeler, aramalarda ele geçen belgeler ve sanıklar arasındaki ilginç ilişkiler buna neden oldu.
Bazen karşımda bir karikatür olduğunu düşündüm. Bazen de en vahşisinden bir korku filmi.
Savcının davayla ilgisi olmayan konuşmaları ve isimleri de iddianameye katmış olması kafa karıştırabilir.
Keşke, bu iddianame yazıldıktan sonra bir başka savcı tarafından da okunup sadeleştirilse ve gerçek tablonun gereksiz detaylarla kaybolması önlenebilseydi.
Şimdi yapmamız gereken şey adil ve hızlı bir yargılamanın sağlanmasıdır.
Savunma hakkını kısıtlamayan ama davanın da ağırlaştırılarak yıllarca uzamasına neden olmayan bir yargılama gerekiyor.
Hep biliyoruz ki bu tür davaların uzayıp sakız haline getirilmeleri, gerçeklerin ortaya çıkmasını da önlüyor.
Ve bu davanın bir siyasi polemik olmaktan da çıkarılması gerekiyor.
Davanın siyasi avukatı bilmeli ki bundan sonra bu davayı siyasi bir zeminde tutmak sadece hükümetin işine yarar. Böyle bir çeteleşme olayı varsa bunun ortaya çıkmasından muhalefet neden rahatsız olsun?
Davanın siyasi savcısı da bilmeli ki, davayı siyasi zeminde tuttuğu sürece varlığı iddia edilen suçlara olan inanç giderek azalır ve bu gerçek suçluların yakalarını kurtarmalarına yarar.
Artık herkesin susup, adaletin sesini dinlemesinin zamanıdır.
Takıldığım sorular
İÇİNDEN çıkamadığım iki konu vardı, iddianame de bunu açıklığa kavuşturamadı.
1- Söz konusu örgütün varlığından bugünkü hükümet 2003 yılından beri haberdardı.
MİT’in ve Emniyet’in bu örgüt ile ilgili olarak o tarihte Başbakanlığa bilgi verdiği biliniyor.
Hükümet neden o tarihte kendisine istihbarat birimlerinden ulaştırılan bu bilgileri savcılığa devretmedi?
Neden bu örgüt ile ilgili hukuki süreç bu kadar geciktirildi? Bu gecikme olmasaydı, "Türkiye’yi karıştırmak için yapıldığı" iddia edilen bazı eylemler yapılabilir miydi?
2 - İddianameye göre örgütün yaptığı iddia edilen eylemler, Türkiye’yi karıştırmayı ve bir darbeyi meşru kılmayı hedefliyor. Örgütün yapısına baktığımızda belki bu tür eylemleri yapabilecek bir oluşum görünüyor ancak darbeyi kim yapacaktı sorusu yanıtsız kalıyor.
Davaya ek iddianame ile katılacak olan tutuklu sanıkların, ordu içinde en güçlü oldukları dönemlerde yaptıkları planları bile uygulayamadıklarını daha önce sızdırılan haberlerden biliyoruz. Bu örgütü kim kullanıyordu, darbeyi kim yapacaktı?
İddianame yazmak bu kadar kolay mı?
İLHAN Selçuk’a ait olduğu iddia edilen "el yazısı not" meselesi var.
Oral Çelik de, İlhan Selçuk da bunu yalanlıyorlardı dünkü gazetelerde.
Savcılığın el yazısının kime ait olduğunu uzman incelemesi ile teyit ettirmeden bu notu kanıt diye sunmasını aklım almıyor.
Aynı şekilde kolayca kanıtlanabilecek başka iddialar da var.
Sanıklardan Sami Hoştan, bir telefon konuşmasında Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar rüşvet verdiğini iddia ediyor. İsmi bile belli olmayan birinin notlarına göre Baykal rüşvet olarak 5 milyon "götürmüş". Dolar mı, lira mı o bile belli değil!
Bu kadar para, kese káğıdına doldurulup, evdeki yatağın altında saklanacak türden değil.
Ancak savcılığın bu paraların izini sürmesi son derece kolaydı!
Bunun yapılmadığı anlaşılıyor.
O zaman bir telefon dedikodusu, isimsiz bir not neden iddianameye konuyor?
Ben şimdi telefonda birilerine "Savcı Bey’e 10 milyon dolar gönderdiler" desem ve bu dinleme kaydına alınsa, yarın bir davada savcı aleyhine kullanılabilir mi?
Bu nasıl bir delil toplama anlayışı ve o dedikoduların dava ile ne tür bir ilgisi var ki iddianameye alınabiliyor?
Artık adaletin sesini dinleyelim! - Mehmet Y. YILMAZ - Hürriyet
İddianamedeki önemli ayrıntılar ve suçlamalar, gazetelerde yayımlanıyor.
Cumartesi ve pazar günü neredeyse bütün gazetelerde yayımlanan bu tür haberleri okudum.
Kimi zaman tebessüm ettim, kimi zaman hayret ve dehşet ile gözlerim açıldı.
Savcının iddianamesine dayanak yaptığı ifadeler, aramalarda ele geçen belgeler ve sanıklar arasındaki ilginç ilişkiler buna neden oldu.
Bazen karşımda bir karikatür olduğunu düşündüm. Bazen de en vahşisinden bir korku filmi.
Savcının davayla ilgisi olmayan konuşmaları ve isimleri de iddianameye katmış olması kafa karıştırabilir.
Keşke, bu iddianame yazıldıktan sonra bir başka savcı tarafından da okunup sadeleştirilse ve gerçek tablonun gereksiz detaylarla kaybolması önlenebilseydi.
Şimdi yapmamız gereken şey adil ve hızlı bir yargılamanın sağlanmasıdır.
Savunma hakkını kısıtlamayan ama davanın da ağırlaştırılarak yıllarca uzamasına neden olmayan bir yargılama gerekiyor.
Hep biliyoruz ki bu tür davaların uzayıp sakız haline getirilmeleri, gerçeklerin ortaya çıkmasını da önlüyor.
Ve bu davanın bir siyasi polemik olmaktan da çıkarılması gerekiyor.
Davanın siyasi avukatı bilmeli ki bundan sonra bu davayı siyasi bir zeminde tutmak sadece hükümetin işine yarar. Böyle bir çeteleşme olayı varsa bunun ortaya çıkmasından muhalefet neden rahatsız olsun?
Davanın siyasi savcısı da bilmeli ki, davayı siyasi zeminde tuttuğu sürece varlığı iddia edilen suçlara olan inanç giderek azalır ve bu gerçek suçluların yakalarını kurtarmalarına yarar.
Artık herkesin susup, adaletin sesini dinlemesinin zamanıdır.
Takıldığım sorular
İÇİNDEN çıkamadığım iki konu vardı, iddianame de bunu açıklığa kavuşturamadı.
1- Söz konusu örgütün varlığından bugünkü hükümet 2003 yılından beri haberdardı.
MİT’in ve Emniyet’in bu örgüt ile ilgili olarak o tarihte Başbakanlığa bilgi verdiği biliniyor.
Hükümet neden o tarihte kendisine istihbarat birimlerinden ulaştırılan bu bilgileri savcılığa devretmedi?
Neden bu örgüt ile ilgili hukuki süreç bu kadar geciktirildi? Bu gecikme olmasaydı, "Türkiye’yi karıştırmak için yapıldığı" iddia edilen bazı eylemler yapılabilir miydi?
2 - İddianameye göre örgütün yaptığı iddia edilen eylemler, Türkiye’yi karıştırmayı ve bir darbeyi meşru kılmayı hedefliyor. Örgütün yapısına baktığımızda belki bu tür eylemleri yapabilecek bir oluşum görünüyor ancak darbeyi kim yapacaktı sorusu yanıtsız kalıyor.
Davaya ek iddianame ile katılacak olan tutuklu sanıkların, ordu içinde en güçlü oldukları dönemlerde yaptıkları planları bile uygulayamadıklarını daha önce sızdırılan haberlerden biliyoruz. Bu örgütü kim kullanıyordu, darbeyi kim yapacaktı?
İddianame yazmak bu kadar kolay mı?
İLHAN Selçuk’a ait olduğu iddia edilen "el yazısı not" meselesi var.
Oral Çelik de, İlhan Selçuk da bunu yalanlıyorlardı dünkü gazetelerde.
Savcılığın el yazısının kime ait olduğunu uzman incelemesi ile teyit ettirmeden bu notu kanıt diye sunmasını aklım almıyor.
Aynı şekilde kolayca kanıtlanabilecek başka iddialar da var.
Sanıklardan Sami Hoştan, bir telefon konuşmasında Tayyip Erdoğan’ın Mehmet Ağar’a 60 milyon dolar rüşvet verdiğini iddia ediyor. İsmi bile belli olmayan birinin notlarına göre Baykal rüşvet olarak 5 milyon "götürmüş". Dolar mı, lira mı o bile belli değil!
Bu kadar para, kese káğıdına doldurulup, evdeki yatağın altında saklanacak türden değil.
Ancak savcılığın bu paraların izini sürmesi son derece kolaydı!
Bunun yapılmadığı anlaşılıyor.
O zaman bir telefon dedikodusu, isimsiz bir not neden iddianameye konuyor?
Ben şimdi telefonda birilerine "Savcı Bey’e 10 milyon dolar gönderdiler" desem ve bu dinleme kaydına alınsa, yarın bir davada savcı aleyhine kullanılabilir mi?
Bu nasıl bir delil toplama anlayışı ve o dedikoduların dava ile ne tür bir ilgisi var ki iddianameye alınabiliyor?
Artık adaletin sesini dinleyelim! - Mehmet Y. YILMAZ - Hürriyet