Alparslan Türkeş anılacak...

Bu konuyu okuyanlar

AliA

Ordinaryüs
Emektar
Katılım
29 Haziran 2007
Mesajlar
64,457
Reaksiyon puanı
529
Puanları
0
MHP’nin eski Genel Başkanı Alparslan Türkeş, ölümünün 12. yıldönümünde Ankara’da mezarı başında, yurtta ise çeşitli merkezlerde düzenlenecek törenlerle anılacak.

4 Nisan 1997’de hayatını kaybeden Türkeş için, yarın başta MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli olmak üzere parti yöneticileri, milletvekilleri ve çok sayıda partili Beştepe semtindeki mezarı başında toplanacak.
Kalp spazmı sonucu, 4 Nisan 1997’de hayatını kaybeden Türkeş için ilk anma töreni mezarı başında yapılacak. MHP’liler Türkeş’in mezarına çiçek bırakacaklar.

Alparslan Türkeş’in oğlu ve MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş de, sabah saatlerinde babasının mezarını partililerle birlikte ziyaret ettikten sonra, Bahçelievler Camii’nde öğle namazının ardından mevlüt okutacak. Türkeş, çeşitli merkezlerde düzenlenecek törenlerle de anılacak.

KAYNAK

basbugportre.jpg



ALPARSLAN TÜRKEŞ'İN HAYATI

Yıl 1860 Orta Anadolu'da, Kayseri'nin, Pınarbaşı ilçesi'nin Yukarı Köşkerli Köyünde meskun Avşar Obalarından Koyunoğlu ailesi bir toprak meselesi yüzünden kavgaya girişince Sultan Abdülaziz'in fermanıyla Kıbrıs’a sürgün edilir.

Yıl 1917 ve Kasım’ın 25'i, öğle vakti.. yer, Lefkoşe. Haydarpaşa Mahallesi Kirlizade sokağı 13 numaralı mütevazi evde, Kıbrıs’a yerleşen Koyunoğlu soyuna mensup Tuzlalı Ahmet Hamdi Bey ve esi Fatma Zehra Hanimin Ali Arslan adini verdikleri oğulları dünyaya gelir.

Yıl 1921 ve 4 yıl 4 ay 4 günlük Ali Arslan, annesi tarafından yıkanır, yeni elbiseler giydirilir ve devrin âdetince fesi mücevherler ile süslenerek Sarayönü ilkokul'una (Sıbyan Mektebi) gönderilir. Sarıklı ve mübarek bir Osmanlı Uleması olan Hoca Efendi'nin dizi dibine çöken Ali Arslan'ın ağzından çıkan ilk söz bir euzü besmeledir. Ey Rahman ve Rahim olan Allah’ım, annem beni yetiştirdi bu mektebe yolladı, okuyup yetişip, milletime hizmet etmek istiyorum dermişçesine bir besmeledir, Ali Arslan'ın ağzından dökülen..

Birbirinin ardısıra gelen ilkokul ve Rüştiye yılları ve her biri birbirinden daha değerli Hüsnü Bey, Selahattin Bey, Mehmet Asim Bey, Ragıp Tüzün Bey, Turgut Bey, Osman Zeki Bey ve Faiz Kaymak gibi Türklük ve Türkçülük şuuruyla bilenmiş birer hançer olan hocalarından feyz alır. Onlar Ona müfredatın yanısıra Kıbrıs Türklerinin yalnız olmadığını Devlet-i âli Osman bakiyesi hür ve müstakil Türkiye'nin yanısıra yeryüzünde kendileri gibi bahtsız esaret altında milyonlarca Türk olduğunu da öğretirler. Dahası Osman Zeki Bey Ali Arslan'ın adini adeta senin adin "Alparslan olsun" ve Sultan Alpaslan'a denk bir yiğit Türk ol, diyerek değiştirir.

Küçük Alparslan’ın doğup, yetiştiği o yıllarda, Piyale Pasa yadigârı Kıbrıs, sevgili Yeşilada'mızın tamamı İngiliz işgali altındadır ve Türk'ün istiklâlini kaybetmesinin ne demek olduğu Onun ruhunun derinliklerine şuurunun uyanmağa başladığı günden, çocukluk yıllarının başlangıcından başlayarak siner. O her gece Türkiye'ye gidip asker olmayı ve gelip ata-baba ocağını kurtarmanın düşüyle uyur, uyanır.

Yıl 1933 ve Alparslan’ın artik işgal altında, esaret altında yasamaya dayanacak gücü kalmamıştır. Babası Ahmet Hamdi Bey'i ve Annesi Fatma Zehra Hanım’ı ikna eder, aile mallarını satıp savar yanlarında oğulları Alparslan ve kızları Dervişe olduğu halde, ak toprakların, hür toprakların, Türk'ün Türk olduğundan utanmadığı, boynunun eğik olmadığı toprakların, anavatanın, Türkiye'nin yoluna düşerler; Viyana vapuru ve.. ver elini İstanbul...

Ailesi İstanbul’a yerleşince Alparslan’ın ilk isi Kuleli Askeri Lisesi'ne kayıt olmak olur. Artık O yüreğinin Onu çağırdığı yerde ve düşlerinin peşindedir. O düşlerini düşleyen başkaları da vardır İstanbul’da... Derlenip toparlanmışlar, Türklük, Türkçülük ülküsünün O bir daha hiç inmeyecek olan bayrağını açmışlardır. O Yüce Dilek, O aziz Ülkü, O muhteşem düşler, özellikle, bir Ülkü devi olan Atsız Hoca’nın can evinde, ocağında pişer ve sohbetlerle, şiirlerle, dergilerle, romanlarla mektuplarla Türk aydınlarının gönlüne cemre cemre düşmekte ve yayılmaktadır. Onlarla tanışır, buluşur, Alparslan Türkeş.

Yıl 1936 Kuleli Askeri Lisesi'ni pekiyi derece ile asteğmen olarak bitirince Ankara ve Harp Akademisi yılları baslar. 1938'de Harbiye'den mezun olur, artik O Türk Ordusu'nun genç bir teğmenidir ve Türk Milleti'nin emrindedir.

Yıl 1940 Isparta'da gönlünü Muzaffer Ana'ya kaptırır ve evlenirler. Ayzit, Umay, Selcen, Sevenbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul adli çocuklarla çiçeklenir bu evlilik ve bozkurtların Muzaffer Ana’sının 1974 yılında elim kaybından sonra 1976 yılında, Sevâl Hanım’la yaptığı ikinci evliliğinde de Tanrı Onu Ayyüce ve Ahmet Kutalmış adli iki evlât daha vererek sevindirecektir.

Yıl 1944 3 Mayıs.. Ankara'da eski tabirle bir nümayiş yani gösteri veya yürüyüş vardır. Türk'ün, Türklüğün ölmediğini, ölmeyeceğini ve yükselen Türkçülük bayrağının bir daha hiçbir şekilde inmeyeceğini gösteriyorlar. Hem dosta hem düşmana... hem devlet hizmetindeki gafillere hem de yurda sızmaya çalışan hainlere, Asya bozkırlarında yaratılan bozkurt soyluların bozkurt torunlarının, bir kaç çakalın günü birlik menfaatleri için göz yumdukları kızıl yılanın farkında ve onun başını ezme azminde olduklarını gösterirler.

Şâirin öz yurdunda garipsin, özyurdunda parya dediğince tutuklanır Türkçüler... Devrin dalkavuk iktidarının uyduruk nedenlerle açtığı Türkçülük-Turancılık Davası baslar. Türkçüler tabutluklara atılırlar, işkencelere uğrarlar. Türkiye'de Türk Milliyetçisi olmanın bedelidir bu... Genç Üsteğmen Alparslan Türkeş’te bunlar arasındadır. 20 Ekim 1944'te kendisini "vatan hainliği" suçlamasıyla sorgulayan mesnetsiz Savcıya "Diğer sanıklar gibi bana da vatan hainliği isnat edilmiştir. Bunu şiddetle redderim. Ben yeryüzünde her şeyden çok milletimi ve vatanimi severim." diye haykırır. Ancak mahkeme tarafından, 9 ay 10 gün hapis cezasına çarptırılır ve bir yıldır hücre hapsi yattığı için tahliye edilir. Kendisine verilen cezada daha sonra Askeri Yargıtay tarafından bozulur ve 2. numaralı mahkemede beraat eder. Bu onun Türk Milliyetçisi olduğu için zindanlara ilk atilisidir ve son olmayacaktır. Ülkücü olmak çileye talip olmaktır, nimete, ikbale değil. O da Türklük Ülküsü için zaman zaman şiddeti artan çileyi bir ömür boyu bir an bile tereddüt etmeksizin ve yakınmaksızın, çekmiş ve çile çekmeyi şeref bilmiştir.

Yıl 1947 Alparslan Türkeş ve 15 diğer Türk subayı, A.B.D. Kara Harp Akademisi ve Piyade Okulunda iki yıllık bir süre eğitim görürler. Bu arada ülkemizden Kars ve Ardahan civarıyla Boğazlardan üs talep eden Sovyetler Birliği’nin Komünizm maskesi ardına saklanmış, o eski ve değişmez "Moskofluğu" ayan beyan ortaya çıkar. Bu atmosferde yurda dönen Alparslan Türkeş Gelibolu ve Çankırı’daki görevlerinden sonra 1951 yılında Kurmaylık sınavını kazanır ve 1955 yılında Harp Akademisi'nden Kurmay Binbaşı olarak mezun olur.

Yıl 1955 dış görev için açılan sınavı kazanarak A.B.D. Pentagon'da NATO Türk Temsil Heyeti üyeliğine atanır. Bu arada ... Üniversitesinde Uluslararası Ekonomi eğitimi görür. 1957 yılında Türkiye'ye döner.

1959 yılında Almanya'ya Atom ve Nükleer Okulu'na gönderilir ve bu okulu basarıyla bitirir. O artik bir Kurmay Albaydır.

Yıl 1960, tarih 27 Mayıs öteden beri örgütlenen ve memlekette kardeş kavgasını önleyerek bazı reformlar yapmayı hedefleyen Milli Birlik Komitesi'nin ülke yönetimine el koyduğunu açıklayan bildiriyi radyodan okuyan kişi ve "ihtilâl'in kudretli Albayı”dır. Kurmay Albay Alparslan Türkeş ihtilâl hükümetinde Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlenir. Bu vazifesi esnasında Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.

Ancak Milli Birlik Komitesi arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, 13Kasim 1960'ta Kurmay Albay Alparslan Türkeş ve "ondörtler" olarak bilinen arkadaşları Komite'nin diğer üyelerince emekliye sevk edilerek tasfiye edilirler ve zorla evlerinden alınıp yurtdışında görevlendirilmek suretiyle sürgün edilirler. O da 19 Kasım’da Türkiye'nin Hindistan Büyükelçiliği müşaviri sıfatıyla sürgüne gönderilir.

1961-62 1963 yılına kadar 2,5 yıl, yönetimi elinde bulunduranlarca Alparslan Türkeş’in Türkiye'ye dönmesine müsaade edilmez.

Yıl 1963 tarih 23 Mart Alparslan Türkeş sürgünden yurda döner.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar.

Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.

Tarih 31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır.
Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir.

Yıl 1969 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir.

İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos - 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.

Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar.
1968 Yılından itibaren Marksist ve bölücü gençlik hareketleri üniversitelerde yuvalanır ve üniversite özerkliğinden istifade ederek buraları silah, cephane deposu haline getirerek "Komünist Devrim" için üs haline koyarlar.

Üniversiteler işgal altındadır. Her yer Lenin'in Stalin'in Mao'nun resimleri ve komünist sloganlarla doludur. Komünist yeraltı örgütleri "şehir gerillası" mı "kır gerillası" mi tartışmaları yapmakta okullara kendilerine tabi olanlardan başka hiç kimseye hayat hakkı tanımamaktadırlar. Bunun üzerine Başbuğ Alpaslan Türkeş toplanan çok az sayıdaki gence verdiği seminerlerle onları komünizm konusunda aydınlatmaya ve alternatif olarak da Türk Toplumculuğunu, Türk Milliyetçiliğini anlatır. Kısa zamanda çoğalan gençler örgütlenmeye başlarlar. Doktriner Türk Milliyetçiliği safhası başlamıştır. Türk Milliyetçileri Dokuz Işık, dokuz prensip etrafında toplanırlar.

Bu gelişmelerden rahatsız olan Türklük ve Türkçülük düşmanları özellikle de Komünist örgütler kendilerine okulda, fabrikada, köyde, kentte, dağda her yerde ama her yerde karşı çıkıp mücadele eden Ülkücü Hareket'e karşı savaş ilan ederler ve 12 Eylül 1980'e kadar 5000 civarında Ülkücüyü şehit ederler. Devlet'in zaaf içinde olduğu düşünülen "zinde güçlerdi bir şeylerin yani ihtilâlin şartlarının "olgunlaşması" için daha fazla kanın akmasını beklemektedirler.

Başbuğ için 1978, 1979, 1980 yılları bir çoğunu bizzat kendisinin yetiştirdiği binlerce ülküdaşının Komünist çetelerce katledildiğini gördüğü, kan ağlayan bir yürekle her şeye rağmen kaybetmediği soğukkanlılığıyla bir iç savaşı önlediği ızdırap dolu yıllardır.

12 Eylül 1980 sabahı pusudakiler yeterince olgunlaşan şartların neticesi ihtilâllerini yaparlar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve Türkiye'nin komünist bir ihtilâle kurban olmasını engelleyen Ülkücü Hareket sanık sandalyesinde, idam sehpalarındadır. Mamaklar ve C5'ler bu sürecin şekillendiği mekanlardır.
Başbuğ 12 Eylül'den üç gün sonra teslim olur. Cunta tarafından tutuklanan Başbuğ, önce 1 ay Uzunada'da daha sonrada Ankara Askeri Dil Okulu'nda ve hastalandığı dönemde de Mevki Hastahanesi’nde 4,5 yıl hapis yatar. O ve 218 Ülkücünün idamı istenir, 9 Nisan 1985'de tahliye olur ve beraat eder.

Tarih 6 Eylül 1987.. Yapılan referandum neticesi diğer siyasilerle birlikte Başbuğ’a da konulan siyaset yapma yasağı kalkar ve Başbuğ Milli Ülküyü iktidar yapmak davayı kitlelere anlatmak için yine meydanlardadır.

Tarih 4 Ekim 1987.. Milliyetçi Çalışma Partisi olağanüstü kongresinde Genel Başkanlığa seçilir.

Tarih 20 Ekim 1991.. Genel seçimlerde MÇP'nin RP ve IDP ile yaptığı seçim ittifakı neticesi Yozgat milletvekili seçilir. Başbuğ, son kez T.B.M.M.dedir. Bu dönemde ülkemizi kasıp kavuran bölücü teröre karşı en etkili mücadeleyi O gerçekleştirir.

Tarih 27 Aralık 1992.. Oniks Eylül'ün kapattığı partilerin tekrar açılabilmesini sağlayan değişiklikler neticesi toplanan MHP'nin son kurultay delegeleri, MHP'nin isim ve amblemini MÇP'nin kullanabilmesine karar verirler.

Tarih 24 Ocak 1992 MÇP'nin 4. Olağanüstü kurultayı toplanır ve partinin adini MHP amblemini Üç Hilal olarak değiştirir.

Yıl 1997... tarih 4 Nisan...

KAYNAK
 

pafter

Doçent
Katılım
25 Eylül 2007
Mesajlar
628
Reaksiyon puanı
4
Puanları
0
Açık ve net söylüyorum bu ülkeye Türkeş gibi birisi lazım artık.
 

eray045

Rektör
Emektar
Katılım
12 Nisan 2008
Mesajlar
12,600
Reaksiyon puanı
250
Puanları
63
BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ, VEFATININ 12. YILINDA TÖRENLERLE ANILIYOR...
Türk Dünyası’na adanan bir ömür
Türk siyasi hayatının 43 yıllık bir zaman dilimine damgasını vuran Alparslan Türkeş, 4 Nisan 1997’de Ankara’da Hakk’a yürüdü

Vefatının 12. yılında etkinliklerle anılacak olan Alparslan Türkeş, sadece Türkiye içindeki gençler tarafından “Başbuğ” olarak tanınmıyordu. Bütün Türk Dünyası tarafından “Başbağ” olarak kabul edilmişti. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kadar uzanan 10 bin kilometreyi geçen bir coğrafyada tartışmassız “Başbuğ” olarak kabul edilmişti. Çünkü ömrünü “Türk Dünyası” na kabul adamıştı. Onun için esir Türk İlleri’ndeki kardeşleri, hürriyetlerine kavuşmadan mücadele bitmiş sayılmazdı.
Alparslan Türkeş, bu konuda Temel Görüşler kitabının 293 - 295. sayfalarında TRT Şeş’e ağırlık veren TRT yetkililerinin kulağını çınlatacak şeyler söylüyordu:.
“Bugünkü Türkiye sınırı dışındaki Türkleri ne yapacağız? Bu zamana kadar milleti idâre eden kişilerimiz dış Türklerle ilgilenmeyi hep zararlı bulmuşlardır. Bu yanlış bir görüştür. Dünyanın neresinde Türk varsa, Türk milliyetçilerinin ilgileri içindedir. Dış Türkler için elden ne gelirse yapmayı Türk milliyetçilerinin boynuna borç sayarız.

Türkiye tehlikeye sokulmamalıdır
Fakat bunun için şartlarımız vardır. Baş şart Türkiye’nin tehlikeye sokulmamasıdır. Çünkü bütün dış Türklerin kurtuluşu Türkiye’nin varlığına bağlıdır.
Dış Türkleri kurtarmak istemek bazılarının savunduğu gibi emperyalizm değildir. Emperyalizm, yabancı devletleri işgâl etmektir. Dış Türklerin kurtuluşunu, hür olmalarını istemek bizim meşru hakkımızdır. Ve bu hak, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı tarafından korunmaktadır.
Çağımızda, milletlararası münasebetlerde, kültür yayılması ve dostlukla sokulma hareketleri geniş uygulama görmektedir. Her devlet kendi kültürünü kabil olduğu kadar geniş sahalara yaymak için gayret harcamaktadır. Bu sayede büyük iktisadi, stratejik ve siyasi menfaailer sağlanması kolay olmaktadır. Bizde imkanlarımız ölçüsünde bu konu üzerinde durmalıyız. Bunun ilk safhası Türk kültürüne bağlı topluluklan desteklemek, kuvvetlendirmek ve onlarla sıkı münasebetler içinde bulunmaktır. Buna karşılık da, yabancı kültürlerin yurdumuzda yayılmasına karşı dikkatli ve plânlı olmalıyız.


TRT daha da güçlendirilmeli
Bu cümleden olmak üzere, TRT’nin daha kuvvetli ve yeni tesislere kavuşturulmasının önemini belirtmek isteriz. Bugünkü durumu ile, yurdumuzun bazı bölgelerinde TRT yayınları güçlükle dinlenmekte ve bizim yayınlarımızın yerini, yabancı, kötü maksatlı yayınlar almaktadır. Yayın programlarımızın da daha etraflı düzenlenmesi gereklidir. Sınırlarımız dışında bulunan Türk kültürüne bağlı topluluklar için özel ve devamlı yayınlar yapılmasına önem verilmelidir.”
Türkeş’in en büyük ideali; Sovyetler Birliği’nin işgali altındaki Azerbaycan, Türkmenistan, Tataristan, Kazakistan, Kırgızistan gibi Türk İlleri’nin istiklalini kazanmalarıydı. 1990 yılında Berlin Duvarı’nın çökmesiyle birlikte bu sevdası gerçek oldu. Sovyetler Birliği yıkılmış, Türk Yurtları birer birer özgürlüğüne kavuşmuştu.
Hele bir de Azerbaycan’daki seçimlerde kendisi gibi idealist Ebülfeyz Elçibey kazanınca keyfine diyecek yoktu. Bakü’ye kadar gitti. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk Devlet Başkanı Ebulfeyz Elçibey’le kuçaklaştı. Azadlık Meydanı’na toplanan yüzbinler bu kucaklaşmanın canlı şahidi olmuşlardı.


Sadece Ebulfeyz Elçibey mi?
Türk Dünyası’nın Başbuğu Alparslan Türkeş; sadece Ebulfeyz Elçibey’le ilgilenmedi. Bosna Hersek’in Boşnak lideri Ali İzzetbegoviç, Kırım Tatarları Milli Meclisi Başkanı Mustafa Cemil Kırımoğlu, Afganistan Savunma Bakanı Abdülkerim Raşit Dostum, Güney Azerbaycan Lideri Mehmet Ali Adaleti, Doğu Türkistan eski Genel Sekreteri İsa Yusuf Alptekin, Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbeyev, Türkmenistan Devlet eski Başkanı Saparmurad Niyazov, Azerbaycan İkinci Çumhurbaşkanı Haydar Aliyev, Çeçenistan Devlet eski Başkanı Cevher Dudayev akla gelen ilk isimledi. Türk Dünyası’nın bu saygın isimleriyle ilişkilerini hep sıcak tuttu. Onların dertleri ile dertlendi, onların sıkıntılarıyla kederlendi. Kolay değildi o bütün Türk Dünyası’nın Başbuğu idi.


İdealleri için yaşadı
Alparslan Türkeş’in ömrü mücadele ile geçti. Sovyetler’in işgali altındaki Türk Yurtları’nı hiç unutmadı. Hep onların yanında oldu.


Ve tarih, Türkeş’i haklı çıkardı
1995 genel seçimlerinde parlamento dışı kalan Türkeş, bu dönemde uzlaşmacı bir lider profili çizdi. Ancak Devlet’in bölünmezliği konusunda asla taviz vermedi

1987’de siyaset yasağının kalkmasıyla birlikte Milliyetçi Çalışma Partisi’ne giren Türkeş, aynı yıl yapılan olağanüstü kongrede Genel Başkan’lığa seçildi. 1991 Genel Seçimleri’nde Refah Partisi (RP) Islahatçı Demokrasi Partisi (IDP) ile seçim ittifakı yapan MÇP lideri Türkeş, Yozgat Milletvekili olarak yeniden parlamentoya girdi. Bu sırada 1992’de 12 Eylül Darbesi ile kapatılmış olan partilerin eski adlarını alması hakkında Siyasi Partiler Kanunu’nda yapılan değişiklikle MÇP’nin ismi de 1993 yılında MHP olarak değiştirildi. 1995 genel seçimlerinde parlamento dışı kalan Türkeş, bu dönemde uzlaşmacı bir lider profili çizdi. Başbakan Tansu Çiller başta olmak üzere ülke siyaseti üzerinde etkili fikir danışılan, yol gösterici bir lider oldu. Türk siyasi hayatının 43 yıllık bir zaman dilimine adını yazdıran liderlerinden biriydi.
Alparslan Türkeş, uzlaşmalı tutumunu sürdürürken, Devleti ve Milleti ile ilgili konularda da hiç taviz vermedi. 12 Eylül askeri mahkemelerinde ’Bu Devlet’i niye koruyorsun’diye yargılanmıştı. Beraat etti, yine yılmadı. Bu sefer de Türk Milleti’nin birlik ve bütünlüğünü bozmaya çalışan bölücü eşkıyaya, var gücüyle karşı koydu. İnandığı milli kavramlardan hiç taviz vermedi. Demirel’e “Adriyatikten Çin Seddi’ne kadar Türk dünyası” sözünü o söyletti... Turgut Özal’a yazdığı mektupla Musul ve Kerkük’ün ’alınmasını’ isteğini kabul ettirdi... Erdal İnönü’ye Türk Kurultayı’nda “örs üzerinde’ demir dövdürttü...
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne dil uzatanlara TV’lerden en sert cevabı o verdi....
Yine bir televizyonda karşısına çıkan HADEP milletvekillerine çok sert olarak şunları söyledi:
”Bu topraklar sahipsiz değildir!.. Gerekirse kan da dökeriz, can da veririz!.. Ne federasyonundan söz ediyorsun ulan!.. “
Sadece para kazanma isterisine tutulmuş TÜSİAD, Güneydoğu üzerine bölücülük kokan rapor üzerine rapor hazırlatıyordu. Sakıp Sabancı’nın ’Bask modeli’ ile ilgili bir rapordan bahsetmesi üzerine, TV’ye çıkan Türkeş, şöyle kükredi: ” Çizmeyi aşma Sakıp Ağa!.. Haddini bil!.. Herkes kendi işine baksın!.. “
4 Nisan 1997’de geçirdiği kalp krizi sonucunda Ankara’da vefat edene kadar bu idealist ve mücadeleci karakterini hiç kaybetmedi. Cenazesi, 8 Nisan günü devlet töreni ile kaldırıldı. Karlı ve soğuk bir havada 2 milyona yakın kişi Türkeş’in cenazesinin ardı sıra Bayındır Tıp Merkezi önünden hareket etti. Tekbirlerle önce TBMM önüne getirilen tabutu daha sonra da MHP Genel Merkezi’ne götürüldü. Türkeş’in naaşı daha sonra Koca Tepe, Kızılay, Maltepe, Tandoğan üzerinden Atatürk Orman Çiftliği’ndeki ebedi istirahatgahına intikal ettirildi.
Türkeş’in vefatını duyan Türk siyasi hayatının bir başka çınarı Osman Bölükbaşı, onu şu cümle ile özetliyordu:
” İnancının çilesini çekmiş, o da onun şerefi olmuştur. “
Bütün ömrünü ’Türk devletinin bekası’, ’Türk milletinin saadeti’ için harcayan Türkeş, peşinde koştuğu ’ideallerinden’hiçbir zaman taviz vermedi.

Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetinde Alparslan Türkeş, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı.


Ağabey kardeş
Osman Bölükbaşı ile Alparslan Türkeş’in dostluğu diğer halef-selef politikacılar gibi olmadı. Bu dostluk; abi-kardeş ilişkisi olarak Türkeş’in vefatına kadar sürdü.


Bozkurt işaretinin anlamı ne?
Türk siyasi hayatının renkli simalarından biri de Osman Bölükbaşı idi. Osman Bölükbaşı’nın bıraktığı Millet Partisi Genel Başkanlığı koltuğuna, onun tavsiyesi ve teşviki üzerine Alparslan Türkeş oturmuştu. Osman Bölükbaşı ile Alparslan Türkeş’in dostluğu diğer halef-selef politikacılar gibi olmadı. Bu dostluk; abi-kardeş ilişkisi olarak Türkeş’in vefatına kadar sürdü. İkisi de rahmete kavuşan Alparslan Türkeş ile Osman Bölükbaşı, sağlıklarında bir gün Kırşehir’de
karşılaşırlar. Aralarında şu ilginç konuşma geçer:
Bölükbaşı: Ya Türkeş siz bir işaret yapıyorsunuz... Kurda benziyor. Onu anladık da, benim bildiğim sen Türkeş... Mutlaka ona bir mana yüklemişsindir. Peki nedir bunun manası?
Türkeş: Bak Ağabey, şu serçe parmak Türk’tür!.. Şu işaret parmağı da İslam’dır. Bozkurt işareti yaptığımızda işaretin arada kalan boşluğu ise cihandır (dünyadır). Son olarak kalan 3 parmağın birleştiği nokta ise mühürdür. Yani Ağabey; işte böyle işaret ederek gösterirsek... Ortaya şu ortaya çıkar: Türk İslam mührünü dünyaya vuracağız..



Bir yaşama zor sığacak eserler
Türkeş, 9 Işık başta olmak üzere siyasi ve tarihi görüşlerini içeren kitaplar da yazdı...Bu eserleri şu şekilde sıralayabiliriz: Milli Doktrin 9 Işık (Kamer Yayınları; Berikan, Hamle Yayınevi) Ülkücülük (Hamle Yayınevi), 12 Eylül Adaleti (!) : Savunma (Hamle Yayınevi), 1944 Milliyetçilik Olayı (Hamle Yayınevi), Milliyetçilik Olayları (Berikan), 27 Mayıs ve Gerçekler (Berikan), 27 Mayıs, 13 Kasım, 21 Mayıs ve Gerçekler (İstanbul,
1996), Ahlakçılık (Berikan), Bunalımdan Çıkış Yolu (Kamer Yayınları Hamle Yayınevi), Dış Meselemiz (Berikan), İlimcilik (Berikan), Kahramanlık Ruhu (İstanbul, 1996), Temel Görüşler (Kamer Yayınları), Sistemler ve Öğretiler (İstanbul, 1994). Türkiye’nin Meseleleri (Hamle Yayınevi; İstanbul, 1996), Yeni Ufuklara Doğru (Kamer Yayınları), Sistemler ve Öğretiler (İstanbul, 1995), Gönül Seferberliğine (Kamer Yayınları).


Mücadele dolu hayat

* Türkeş, 25 Kasım 1917 Lefkoşe’de dünyaya geldi.
* 1933’te Mareşal Fevzi Çakmak’ın yardımıyla Kuleli Askeri Lisesi’ne kaydoldu.
* 1938’de Harp Okulu’nu bitirdi.
* 1940’da Muzaffer Hanım ile evlendi.
* 1944’te Üsteğmen rütbesindeyken Nihal Atsız’la birlikte “Irkçılık-Turancılık” suçlamasıyla tutuklandı
* 1945’de Askeri Yargıtay kararıyla tahliye edildi.
* 1955’de Harp Akademisi’ni bitirdi. Daha sonra Amerikan Harp Akademisi’ni ve Amerikan Piyade Okulu’nu bitirdi.
* 1959’da Almanya’da Atom ve Nükleer Okulu’na gönderildi ve Albay’lığa yükseldi. Ardından Kara Kuvvetleri Komutanlığı NATO Şube Müdürü olarak atandı.
* 27 Mayıs 1960’ta radyodan ihtilal bildirisini okudu. Başbakanlık Müsteşarlığı görevini üstlendi.
* 12 Eylül 1980 İhtilali’nde diğer parti liderleri gibi tutuklandı.
* 9 Nisan 1985’e kadar 4,5 yıl tutuklu kalan ve idam istemiyle yargılanan Alparslan Türkeş, bu davadan beraat etti.
* 1991’de RP ve IDP ile seçim ittifakı yaparak Yozgat Milletvekili oldu.
* 4 Nisan 1997’de Ankara’da vefat etti.


Türkeş anılıyor YENİÇAĞ - Haber Güncel haberler Yazarlar Siyaset Sondakika Spor Yeniçağ Yeniçağ Gazetesi Ekonomi Güncel Araştırma Haberalanı Haberleri Gazetesi
 

amesfa

Dekan
Emektar
Katılım
10 Eylül 2007
Mesajlar
9,863
Reaksiyon puanı
150
Puanları
63
Vaybe 12 yıl oldu demek.
 

Son mesajlar

Üst