zafercem
Asistan
- Katılım
- 17 Ekim 2008
- Mesajlar
- 404
- Reaksiyon puanı
- 1
- Puanları
- 0
Türkiye çarşamba gecesi AKP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ile CHP Grup Başkanvekili – İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun tartışmasını izledi. Reyting raporlarına göre, TV izleyen her iki kişiden biri Star TV’deki ‘Yüzleşme’ye kilitlendi. TV izleyicilerinin geride kalan kısmı ise Kanal D’deki “Yaprak Dökümü”nü tercih etti.
Uğur Dündar’ın başarıyla yönettiği tartışma, Türk televizyonculuk tarihine geçti aslında. Zira; etrafına çamur atmakla meşhur olan Melih Gökçek gibi bir ismi, “SAKİN GÜÇ” olarak niteleyebileceğimiz Kemal Kılıçdaroğlu’yla karşı karşıya getirmek ve bu iki isimle “canlı yayın” yapmak hayli zor bir iş. Ancak Dündar, konuya hakimiyeti ve objektif tavrıyla, bu işin üstesinden geldi. Dündar, Gökçek’in anlamsız tepkiler karşısında bile sakin kalmaya çalıştı. Kuşkusuz; dengesini kaybeden ve panikleyen Gökçek, program esnasında Dündar’a yönelik aslı astarı olmayan her türlü suçlamayı yapabilirdi. Hatta bir ara bunu denedi de… Ancak Dündar, kendinden emin tavrıyla, bu saldırı dalgasının önünü kesti.
Melih Gökçek için, tam bir yıl önce “Kağıttan Kaplan” tanımlamasını yapmıştım. Gökçek, yarattığı “korku dalgası”yla ve kendine özgü üslubuyla, herkesin üstesinden gelebilecekmiş havası yarattı. Halbuki; bu “aşırı özgüven” gösterisinin asıl amacı, “korku ve paniği”ni gizlemekti. Gökçek, bu oyunu yıllarca başarıyla yürüttü. Öyle ki; hiç kimse, Gökçek’le karşı karşıya gelmek istemedi. Ta ki; Kılıçdaroğlu’na aklınca “hodri meydan” diyene dek…
Hesapsız, kitapsız, fütursuz ve pervasız tavrı, Gökçek’i bu kez zora soktu. “Kılıçdaroğlu canlı yayına çıkmazsa, onu tüm bilboradlarda teşhir ederim” lafı, “hesap uzmanı” Kılıçdaroğlu’na büyük bir koz verdi. Kılıçdaroğlu, daha birinci dakikada “Yayına gelmesem, o bilboardları yaptıracak mıydın?” diye sordu. Gökçek, “mal bulmuş mağribi gibi” hemen atladı: “Evet yaptıracaktım!.” Kılıçdaroğlu ise ilk golü, “tam doksandan çaktı.” Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “Ben hesaplattım, Tüm bilboardlara reklam versem, 2 trilyonun üstünde tutuyor maliyeti. Bu parayı nasıl karşılayacaktın?”
Bugüne kadar, kendisine hiçbir ciddi soru sorulmasına izin vermeyen Gökçek, bu kıvrak zeka karşısında burnuna yumruk yemiş boksör gibi sendeledi. 70 milyonun karşısında Uğur Dündar’a mızmızlandı. Komik ve acayip tavırlar içine girdi. Kendine güldürdü.
Program boyunca sık sık Dündar’ı yönlendirmeye çalışan Gökçek, belli ki; bir ara nerede olduğunu da unuttu. Star TV’yi, tam on gün boyunca aralıksız yayın yaptığı SES TV sanan Gökçek’e, oranın Ses TV değil, Star TV olduğu meslektaşımız tarafından hatırlatıldı. SES TV’de istediği soruları sordurtan, istediği cevapları veren Gökçek, bir de o anda şoka uğradı. Yayına geldiğine bin pişman oldu…
AKP’nin besleme yalaka medyası ise; Gökçek’ten daha komik bir hale düştü. AKP medyası, tüm gece boyunca, aslında Gökçek’in ne denli başarılı olduğunu anlatmaya gayret etti. Meslek etiğini bok çukurana sokup çıkaran bu yayınlar, gazeteciliğimizden utandırdı. “Bunlar bizim meslektaşımız olamaz” duygusu ağır bastı. AKP medyasının yayınlarını izledikçe, “bağımsız olmayan medyanın, bok ve çamur akıtan kanal”a dönüştüğünü bir kez daha gördük.
AKP medyasının gazeteleri ise TV’lerini aratmadı. “Din istismarcısı” bir gazete, hiç utanmadan ve sıkılmadan, birinci sayfasına “Kılıçdaroğlu nakavt” diye başlık attı. Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği soyguna ilişkin tek satır dahi yazamayan bu gazeteci müsveddeleri, belli ki; “Gökçek’i savunmanın tam Vakiti” diyerek, görevlerini ifa etti.
Gökçek’in düştüğü komik durum, tek bir gazeteyle sınırlı değildi. AKP medyası gazetelerinin bir kısmı, haberi tamamen görmezden geldi. Ankara halkının nasıl soyulduğunu yazamayan gazeteler, aslında basit birer propaganda bülteni olduklarını yeniden tescilledi.
Bunların içinde en komik olanı ise; cemaatin gazetesiydi. Herkese medya etiği dersi vermekle ünlü olan yayın yönetmeninin çıkardığı propaganda bülteni de "AKP’li başkana sahip çıkmanın ZAMANIdır" diyerek, Gökçek’e destek atmaya çalıştı. Ancak belli ki onlar da “vicdanları” ile “gerçekler” arasında sıkışıp kaldı. Gazete, okurlarıyla ve Türkiye’yle adeta dalga geçer gibi, “Kılıçdaroğlu iddialarını ispatlayamadı” başlığını attı.
“Ortalama” bir okur, Türkiye’yi kilitleyen bu tartışmada, yolsuzlukları ortaya çıkarmakla ünlü bir siyasetçinin sözlerinin, iddialarının manşete taşınmasını bekler. Yine “ortalama” bir okur, böyle bir tartışmanın “manşetten” verilmesini ister. Ancak AKP medyası için bu kurallar geçerli değil. AKP medyası, yukarıdaki başlığı, “ince bir bant olarak” sayfanın ortasından verir.
O halde, okura ve biz gazetecilere şunu sormak düşer:
Eğer Kılıçdaroğlu iddialarını ispat edemediyse, bunu neden manşetten vermiyorsunuz? Öyle ya; önce iddiaları yazar, sonra bunları neden ispat edemediğini ortaya koyardınız. Kılıçdaroğlu’nu da “yalancı” ve “iftiracı” olmakla itham eder, insan içine çıkamayacak hale getirirdiniz. Ancak bunu yapmak yerine, “utangaç” bir tavırla, haberi adeta “gizleyerek” ince bir bant halinde duyurdunuz.
Aslında sizi anlıyorum. Sizin işiniz de zor! Zira; beslendiğiniz arpalıkların ortaya çıktığını yazmanız mümkün değil. Siz en iyisi; yarından itibaren alın kalemi elinize, Gökçek’in ne kadar başarılı işler yaptığını yazın. Haydi kurtarın Gökçek’i…. Ama dikkat edin; Gökçek’i kurtarmaya çalışırken, iyice aşağılara inmeyin…
TARTIŞMA KİME YARADI?
Gökçek’in tartışmadan yenik çıkması, AKP’yi iyice zora soktu. Ankara halkının soyulduğunun belgelenmesi, partiyi bir yol ayrımına getirdi. Erdoğan, Gökçek’i aday gösterse bir dert, gösteremese başka bir dert… Zira; her iki halde de AKP zora girecek. Gökçek aday olduğu taktirde, “Gökçek’in tüm icraatlerini sahiplenmiş” olacak. Aday göstermese, “AKP’li belediyenin soygun yaptığını kabullenmiş” şeklinde algılanacak.Gökçek'in sürekli olarak DTP'yi ve Kürtleri hedef alması ise, AKP'yle Kürt seçmen arasındaki makası daha da açacak.
Burada eli rahatlayan ise CHP… Kılıçdaroğlu, STAR TV'deki performansıyla, hem Ankara hem de İstanbul adayına destek verdi… Kim bilir; belki de yarattığı havadan, 29 Mart seçimlerine aday gösterildiği taktirde en çok kendisi yararlanacaktır.
kaynak
Uğur Dündar’ın başarıyla yönettiği tartışma, Türk televizyonculuk tarihine geçti aslında. Zira; etrafına çamur atmakla meşhur olan Melih Gökçek gibi bir ismi, “SAKİN GÜÇ” olarak niteleyebileceğimiz Kemal Kılıçdaroğlu’yla karşı karşıya getirmek ve bu iki isimle “canlı yayın” yapmak hayli zor bir iş. Ancak Dündar, konuya hakimiyeti ve objektif tavrıyla, bu işin üstesinden geldi. Dündar, Gökçek’in anlamsız tepkiler karşısında bile sakin kalmaya çalıştı. Kuşkusuz; dengesini kaybeden ve panikleyen Gökçek, program esnasında Dündar’a yönelik aslı astarı olmayan her türlü suçlamayı yapabilirdi. Hatta bir ara bunu denedi de… Ancak Dündar, kendinden emin tavrıyla, bu saldırı dalgasının önünü kesti.
Melih Gökçek için, tam bir yıl önce “Kağıttan Kaplan” tanımlamasını yapmıştım. Gökçek, yarattığı “korku dalgası”yla ve kendine özgü üslubuyla, herkesin üstesinden gelebilecekmiş havası yarattı. Halbuki; bu “aşırı özgüven” gösterisinin asıl amacı, “korku ve paniği”ni gizlemekti. Gökçek, bu oyunu yıllarca başarıyla yürüttü. Öyle ki; hiç kimse, Gökçek’le karşı karşıya gelmek istemedi. Ta ki; Kılıçdaroğlu’na aklınca “hodri meydan” diyene dek…
Hesapsız, kitapsız, fütursuz ve pervasız tavrı, Gökçek’i bu kez zora soktu. “Kılıçdaroğlu canlı yayına çıkmazsa, onu tüm bilboradlarda teşhir ederim” lafı, “hesap uzmanı” Kılıçdaroğlu’na büyük bir koz verdi. Kılıçdaroğlu, daha birinci dakikada “Yayına gelmesem, o bilboardları yaptıracak mıydın?” diye sordu. Gökçek, “mal bulmuş mağribi gibi” hemen atladı: “Evet yaptıracaktım!.” Kılıçdaroğlu ise ilk golü, “tam doksandan çaktı.” Kılıçdaroğlu şöyle dedi: “Ben hesaplattım, Tüm bilboardlara reklam versem, 2 trilyonun üstünde tutuyor maliyeti. Bu parayı nasıl karşılayacaktın?”
Bugüne kadar, kendisine hiçbir ciddi soru sorulmasına izin vermeyen Gökçek, bu kıvrak zeka karşısında burnuna yumruk yemiş boksör gibi sendeledi. 70 milyonun karşısında Uğur Dündar’a mızmızlandı. Komik ve acayip tavırlar içine girdi. Kendine güldürdü.
Program boyunca sık sık Dündar’ı yönlendirmeye çalışan Gökçek, belli ki; bir ara nerede olduğunu da unuttu. Star TV’yi, tam on gün boyunca aralıksız yayın yaptığı SES TV sanan Gökçek’e, oranın Ses TV değil, Star TV olduğu meslektaşımız tarafından hatırlatıldı. SES TV’de istediği soruları sordurtan, istediği cevapları veren Gökçek, bir de o anda şoka uğradı. Yayına geldiğine bin pişman oldu…
AKP’nin besleme yalaka medyası ise; Gökçek’ten daha komik bir hale düştü. AKP medyası, tüm gece boyunca, aslında Gökçek’in ne denli başarılı olduğunu anlatmaya gayret etti. Meslek etiğini bok çukurana sokup çıkaran bu yayınlar, gazeteciliğimizden utandırdı. “Bunlar bizim meslektaşımız olamaz” duygusu ağır bastı. AKP medyasının yayınlarını izledikçe, “bağımsız olmayan medyanın, bok ve çamur akıtan kanal”a dönüştüğünü bir kez daha gördük.
AKP medyasının gazeteleri ise TV’lerini aratmadı. “Din istismarcısı” bir gazete, hiç utanmadan ve sıkılmadan, birinci sayfasına “Kılıçdaroğlu nakavt” diye başlık attı. Kılıçdaroğlu’nun dile getirdiği soyguna ilişkin tek satır dahi yazamayan bu gazeteci müsveddeleri, belli ki; “Gökçek’i savunmanın tam Vakiti” diyerek, görevlerini ifa etti.
Gökçek’in düştüğü komik durum, tek bir gazeteyle sınırlı değildi. AKP medyası gazetelerinin bir kısmı, haberi tamamen görmezden geldi. Ankara halkının nasıl soyulduğunu yazamayan gazeteler, aslında basit birer propaganda bülteni olduklarını yeniden tescilledi.
Bunların içinde en komik olanı ise; cemaatin gazetesiydi. Herkese medya etiği dersi vermekle ünlü olan yayın yönetmeninin çıkardığı propaganda bülteni de "AKP’li başkana sahip çıkmanın ZAMANIdır" diyerek, Gökçek’e destek atmaya çalıştı. Ancak belli ki onlar da “vicdanları” ile “gerçekler” arasında sıkışıp kaldı. Gazete, okurlarıyla ve Türkiye’yle adeta dalga geçer gibi, “Kılıçdaroğlu iddialarını ispatlayamadı” başlığını attı.
“Ortalama” bir okur, Türkiye’yi kilitleyen bu tartışmada, yolsuzlukları ortaya çıkarmakla ünlü bir siyasetçinin sözlerinin, iddialarının manşete taşınmasını bekler. Yine “ortalama” bir okur, böyle bir tartışmanın “manşetten” verilmesini ister. Ancak AKP medyası için bu kurallar geçerli değil. AKP medyası, yukarıdaki başlığı, “ince bir bant olarak” sayfanın ortasından verir.
O halde, okura ve biz gazetecilere şunu sormak düşer:
Eğer Kılıçdaroğlu iddialarını ispat edemediyse, bunu neden manşetten vermiyorsunuz? Öyle ya; önce iddiaları yazar, sonra bunları neden ispat edemediğini ortaya koyardınız. Kılıçdaroğlu’nu da “yalancı” ve “iftiracı” olmakla itham eder, insan içine çıkamayacak hale getirirdiniz. Ancak bunu yapmak yerine, “utangaç” bir tavırla, haberi adeta “gizleyerek” ince bir bant halinde duyurdunuz.
Aslında sizi anlıyorum. Sizin işiniz de zor! Zira; beslendiğiniz arpalıkların ortaya çıktığını yazmanız mümkün değil. Siz en iyisi; yarından itibaren alın kalemi elinize, Gökçek’in ne kadar başarılı işler yaptığını yazın. Haydi kurtarın Gökçek’i…. Ama dikkat edin; Gökçek’i kurtarmaya çalışırken, iyice aşağılara inmeyin…
TARTIŞMA KİME YARADI?
Gökçek’in tartışmadan yenik çıkması, AKP’yi iyice zora soktu. Ankara halkının soyulduğunun belgelenmesi, partiyi bir yol ayrımına getirdi. Erdoğan, Gökçek’i aday gösterse bir dert, gösteremese başka bir dert… Zira; her iki halde de AKP zora girecek. Gökçek aday olduğu taktirde, “Gökçek’in tüm icraatlerini sahiplenmiş” olacak. Aday göstermese, “AKP’li belediyenin soygun yaptığını kabullenmiş” şeklinde algılanacak.Gökçek'in sürekli olarak DTP'yi ve Kürtleri hedef alması ise, AKP'yle Kürt seçmen arasındaki makası daha da açacak.
Burada eli rahatlayan ise CHP… Kılıçdaroğlu, STAR TV'deki performansıyla, hem Ankara hem de İstanbul adayına destek verdi… Kim bilir; belki de yarattığı havadan, 29 Mart seçimlerine aday gösterildiği taktirde en çok kendisi yararlanacaktır.
kaynak